MEŞİET
(DİLEK) HAKKINDA BİR FASIL
METİN
Bir adam karısına:
Kenidini boşa der de bir şey niyet etmez yahut bir talâkı -karısı hürre ise iki
talâkı- niyet ederse, kadın kendini boşadığında bir talâk-ı ric'î meydana gelir.
Kadın kendini üç talâkla boşarsa kocası da bunu niyet ettiği takdirde üç talâk
vâki olur. Musannıfın kendini boşa diye kayıdlaması şundandır: Çünkü
kadınlarından hangisini istersen boşa derse, konuştuğu kadın sözünün umumuna
dahil olmaz. Kadın ona cevaben ben kendimi talâk-ı bâinle boşadım derse, kocası
kabul ettiği takdirde bir talâk-ı ric'î meydanagelir. Çünkü bu söz kinâyedir.
İZAH
Bu fasıl tefvîz
nev'ilerinin üçüncüsüdür. Maksad talâkı sarîh bir şekilde dilemeye tâlik
değildir. Bilâkis hem sarîhe hem zımniye şâmil olmasıdır. Hâkim Kâfî'sinde şöyle
demiştir: «Bir adam karısına kendini boşa der de dilemekten bahsetmezse bu söz
dilemek mesabesindedir. Kadın o mecliste kendini boşayabilir.» Yani talâk
kadının dilemesine bağlıdır. Onun boşaması da dilemesi demektir. Onun için Kâfî
sahibi: «Kadına dilersen kendini bir defa boşa der de kadın ben kendimi bir defa
boşadım cevabını verirse boş olur. Kendini boşamakla dilediğini göstermiştir.»
demiştir. Bu izahatımızta Nehir sahibinin İnâye'den naklen yaptığı itiraz
defedilmiş olur. Onun itirazı şudur: «Bu başlığa münasip olan, söze içinde
dilemek bulunan bir meseleyle başlamaktır.» Sa'diyye hâşiyelerinde kendisine
verilen cevaba hâcet yoktur. Orada şöyle cevap verilmiştir: «İçinde dilemek
zikredilen mesele zikredilmeyen mesele yerine tutulmuştur. Tıpkı mürekkeple
müfredin hallerinde olduğu gibi hareket edilmiştir. Yani müfred mürekkepten önce
gelir. Onun yerine tutular da öyledir.
Velev ki Nehir
sahibi bunu kabul etmiş olsun. Evet: «Musannıf niçin sarîh olan meşiet
meselelerini zikretmeden zımnî meşiet meselelerinden bahsetti? Velev ki her
ikisi bu bâbtan maksud olsun» denilirse bu söz ona cevap teşkil edebilir. Anla!
"Karısı hürre ise
Iki talâkı..." Çünkü onun hakkında iki talâk aded-i mahız (hâlis sayı) dır.
Cariye bunun hilâfınadır. Onun hakkında ikiyi niyet etmesi sahihtir. Çünkü hürre
hakkında üç talâk itibarî ferd olduğu gibi cariye hakkında iki talâk da itibarî
ferddir.
"Kadın kendini
boşadığında" yani bir, iki veya üç boşarda hiç birinde niyet bulunmazsa yahut
hürre hakkında bir veya iki talâkı niyet ederse -ki dokuz şekil hâsıl olur-
bunlarda birtalâk-ı ric'î vâki olur. Cariyede ise dört şekil meydana gelir. Bunu
Halebî söylemiştir. Çünkü cariye kendini ya bir ya iki boşayacaktır. Bunların
her birinde ya niyet yoktur yahut biri niyet etmiştir. Lâkin musannıfın "üç defa
boşarsa" demesi İmameyn'in kavline göredir. Onlara göre bir talâk-ı ric'î
meydana gelir. İmam-ı Azam'a göre ise kadın kendini üç defa boşar da kocası bir
talâkı niyet etmiş yahut hiç niyet etmemiş bulunursa bir şey vâki olmaz. Çünkü
boşa emrinin mucebî hakikî ferddir. Niyet etmese bile bu sâbit olur. İtibarî
ferde yani üçe gelince: O bu sözün muhtemelatındandır. Ancak niyetle sâbit olur.
O zaman kadının üç talâk yapması kendisine tefvîz edilen şeyden başkasıyla
iştigal olur ve talâk meydana gelmez. Nitekim bunu Şürunbulâlî ifade etmiştir.
Bunun muktezası şudur ki; erkek iki talâkı niyet eder de kadın kendini üç
talâkla boşarsa İmam-ı Âzam'a göre yine hiç bir tâlak vâki olmaz. Anla!
"Kocası da bunu
niyet ettiği takdirde" diye kayıdlaması hiç niyet etmediği yahut bir veya iki
talâkı niyet ettiği suretten ihtiraz içindir. Çünkü bildiğin gibi İmam Âzam'a
göre hiç bir şey vâki olmaz.
"Üç talâk vâki
olur." Bunları bir sözle veya her birini ayrı ayrı yapması müsavîdir. Üç talâkı
murad etmesinin sahih olması şundandır: Çünkü kendini boşa sözünün mânâsı boşama
işini yap demektir. Bu lügaten zikredilmiştir. Çünkü sözün mânâsının bir
cüz'üdür. Binaenaleyh umumu niyet sahih olur. Şu kadar var ki cariye hakkında
umum talâk sayısı iki, hürre hakkında üçtür. Fetih.
"Kadın ona cevaben
ilah..." Bilmiş ol ki bir adam karısına: Kendim boşa der de o da ben kendimi
bâinle boşadım cevabını verirse bir talâk-ı ric'î ile boş olur. Ben kendimi
seçtim derse boş olmaz. Fetih sahibi diyor ki: "Farkın hâsılı şudur: tefvîz
edilen şey talâktır. Bâin kelimesi talâk yaparken kullanılan sözlerden bir
kinâyedir. Demek ki kadın kendisine tefvîz yapılan şeyle cevap vermiştir. Seçmek
bunun hilâfınadır. O ne sarîh, ne de kinâye olarak talâk lâfızlarından değildir.
Onun içindir ki, kadın ben kendimi bâinle boşadım derse kocasının kabulüne bağlı
kalır. Ben kendimi seçtim derse bu söz bâtıldır. Ona kabul de lahîk olamaz. Bâin
kelimesinin kinâye sayılması ashabın icma'ıyla olmuştur ki, muhayyer bırakmanın
cevabında kullanılır. Şu kadar var ki, kadın burada acele beynunet vasfını
ziyade etmiştir. Binaenaleyh vasıf hükümsüz kalır, asıl sâbit olur.
Fetih sahibinin:"
Onun içindir ki ilah..." sözü meselemizdeki farkı lebat için başka bir meseleyle
istidlaldir ki, o da şudur: Söze kadın başlar da kocası kendini boşa demeden ben
kendimi bâinle boşadım derse kocası razı olursa ve buna niyet de etmişse talâk
vâki olur. Kinâyeler bahsinden az önce Telhisü'l-Câmi ve şerhinden naklen
arzettiğimiz mesele de bu kabîldendir. Orada şöyle demiştik: "Söze kadın başlar
da ben kendimi seçtim derse talâkvâki olmaz. Velevki kocasının niyeti bulunsun
ve bunu kabul etsin. Çünkü seçtim kelimesi yalnız muhayyer bırakmanın cevabında
kinâye kabul edilmiştir. Onun için karısına talâkı niyet ederek seni seçtim dese
talâk vâki olmaz. Bâin kılmak sözü bunun hilâfınadır." Fetih sahibinin: "Şu
kadar var ki ilah...» sözü bizim meselemizde talâk-ı ric'î meydana geldiğini
beyandır. Bu izahatımızla anlarsın ki, şârih ibtida meselesiyle cevap meselesini
karıştırmıştır. Doğru olan şekil "kocası kabul ettiği takdirde" sözü ile ondan
sonra gelen "velevki kabul etsin" sözlerini ibâreden atmaktır. Çünkü bunlar söze
ben kendimi bâin kıldım yahut kendimi seçtim diyerek kadın başladığına göredir.
Bu mesele kinâyeler bahsinden önce zikredilmişdi. Şimdi bizim sözümüz kadın bunu
kocasının "kendini boşa" sözüne cevap olarak söylemesi hakkındadır. Bu ise aslâ
kabule tevakkuf etmediği gibi kadının talâk niyetine de bağlı değildir.
Nehir'de Telhîs'den
nakil edilen bunun hilâfınadır. Çünkü Telhîs'den kadının niyetinin şart
koşulması ancak ibtida meselesindedir, cevap meselesinde değildir. Kendini boşa
sözüne cevaben kadının ben kendimi bâinle boşadım demesi niyete muhtaç değildir.
Şu da var ki burada vâki olan talâk ric'îdir. İbtida meselesindeki ise bâindir.
Tahtâvî'nin kezâ Rahmetî'nin bu söylediklerimizden bazılarına tenbihde
bulunduklarını gördüm.
METİN
Kendimi seçtim
demesiyle boş düşmez. Velevki kabul etsin. Çünkü seçmek ne sarîhtir ne de
kinâye. Koca bundan dönemez. Yani tefvîzın her üç nev'inden dönmeye hakkı
yoktur. Çünkü bunda tâlik mânâsı yardır. Meclisle de mukayyeddir. Çünkü
temlîktir. Ancak ne zaman istersen ve benzeri umum ifade eden sözler ziyade
ederse o zaman mutlak olarak boş düşer. Bu sözü bir erkeğe söyler yahut kadına
ortağını boşa derse meclisle mukayyed olmaz. Çünkü bu tevkildir. Ondan dönmeye
de hakkı vardır. Meğerki "ben seni her azlettikçe sen vekilsin" ifadesini ziyade
etmiş olsun.
İZAH
"Ne sarîhtir ne de
kinâye." Yani bu söz talâkın kinâyelerinden değil tefvîzın kinâyelerindendir.
Seç diyerek muhayyer bırakmanın cevabı olması icma'la bilinmiştir. Emrin
elindedir sözü de buna katılmıştır. Boşa sözü bunun hilâfınadır. Zira seçmek
kelimesinden cevap olmaz. Bahır sahibi diyor ki: "Cevaba selâhiyeti yoktur
sözüyle şunu ifade etmiştir ki, kadın kendisini alakadar etmeyen bir şeyle
meşgul olduğu için emir onun elinden çıkar. Nitekim Fetih'de belirtilmiştir.
Sadece seçmeyi nefy ile yetinmesi gösteriyor ki, koca tarafından talâk yapmaya
yarayan her söz kendini boşa emrine cevap olmaya da yarar. Bu emrin elindedir
sözünün cevabı gibidir. Nitekim Hulâsa'da açıklanmıştır."
"Her üç nev'inden"
yani muhayyer bırakmak, emrin elindedir demek vedilersen sözlerindendönmeye
hakkı yoktur.
"Çünkü bunda tâlik
mânâsı vardır." Yahut bu temlîk olduğu için yalnız temlîk edenle tamam olur,
kabule tevakkuf etmez. Nitekim Fetih sahibi bununla ta'lil etmiştir. Biz bunu
tefvîz bâbında arzetmiştik.
"Çünkü temlîktir."
Yani velevki vekâlet sözünü sarahaten söylemiş olsun. Meselâ seni talâkın
hususuna vekil ettim desin. Nitekim Hâniyye'de belirtilmiştir. Çünkü kadın
kendisi için iş görmekte, vekil ise başkası için çalışmaktadır. Bunu Bahır
sahibi ifade etmiş; sonra şunları söylemiştir: "Zâhire bakılırsa tatlîkı veya
talâkı tâlik arasında bu hükümde fark yoktur. Yani meclisle takyidinde demek
istiyor. Çünkü Muhît'te bildirildiğine göre bir adam karısına kendini boşa der
de dilemekten bahsetmezse bu dilemek mesabesindedir. Ancak bir şeyde müstesnadır
ki, o da kendini boşa sözünde üçü niyet sahihtir. Sen dilersen boşsun sözünde
üçü niyet sahih değildir." Zâhirine bakılırsa kadın bulunduğu mecliste dilemezse
emir elinde olmaktan çıkar.
"Ve benzeri
ilah..." Dilediğin vakit, her ne zaman dilersen ve dilediğin an gibi sözlerdir.
Böyle sözler karşısında kadın o mecliste ve daha sonra kendini boşayabilir.
Çünkü bu sözler umum vakitleri ifade ederler. O adam "hangi vakitte istersen
kendini boşa" demiş gibi olur. Bilmelisin ki erkek ne zaman dilek kelimesini
zikrederse onu ister umum icab eden, ister etmeyen bir sözle birlikte söylesin
kadın kendisini kasidsiz olarak yanlışlıkla boşarsa talâk vâki olmaz. Dilek
kelimesini zikretmezse bunun hilâfınadır. Talâk vâki olur.
"Mutlak olarak boş
düşer." Yani gerek o mecliste, gerekse daha sonra boşasın kadın boş düşer.
"Bu sözü bir erkeğe
söylerse" cümlesindeki ism-i işaret boşama emrine râcidir. Yani bir adama benim
karımı boşa derse meclisle mukayyed olmaz. Musannıfın bununla kayıdlaması
"karımın emri senin elindedir" sözünden ihtiraz içindir. Çünkü o söz meclise
münhasırdır. Esah kavle göre ondan dönmeye de hakkı yoktur. Kezâ "karımın
talâkını sana verdim" der de o kimse de boşarsa yine meclise münhasır kalır ve
yapılan talâk ric'î olur. Bahır. Adam tâbiriyle musannıf çocuk ve deliden
ihtiraz ederek aklı ereni kasdetmiştir. Çünkü tevkil sahih olmak için vekilin
mutlaka akıllı olması lâzımdır. Nitekim vekâlet bahsinde açıklanmıştır. Kadının
emrini bir çocuğun veya delinin eline vermesi bunun hilâfınadır. O sahihtir.
Zira temlîk olup zımnında tâlik vardır. Sanki şöyle demiştir: "Sana deli sen
boşsun derse sen boşsun." Bu mesele temlîkin tevkile muhâlif olduğu yerlerden
biridir. Bunu Bahır sahibi söylemiştir. Tefvîz bâbında da geçmişti. Lâkin Bahır
sahibinin bundan sonra Bezzâziye'den naklettiğine göre talâka tevkil, onu
vekilin sözüne tâliktır. Onun içindir ki sarhoşken dahi söylese vâki olur. Ancak
şöyle denilebilir: Bu ibtidaen tevkil sahih olmak için aklın şartkılınmasına
aykırı değildir. Ancak vekilin sözüne tâlik etmenin muktezası aklın şart
koşulmamasıdır. Çünkü üzerine tâlik yapılan şey boşamakla mevcuddur. Şu halde
temlîkle tevkil arasında bu hususta fark yoktur. Düşünülsün.
METİN
Ancak dilersen
sözünü ziyade ederse meclisle mukayyed olur. Bundan dönemez. Çünkü temlîk
olmuştur. Hâniyye'de şöyle denilmiştir: "Kadın dilerse onu boşa sözüyle, kadın
dilemedikçe o kimse vekil olamaz. Kadın onu öğrendiği mecliste dilerse o
mecliste onu boşar, başka mecliste boşayamaz. Ama vekiller bundan gafildirler."
Bir kimse karısına kendini üç yakut iki defa boşa der de kadın bir defa boşarsa
bir talâk vâki olur. Çünkü bu kocasının yaptığı tefvîzın bîr cüz'üdür. Bin ile
demedikce vekil de öyledir.
İZAH
«Meclisle mukayyed
olur.» Çünkü talâkı dilemeye tâlik etmiştir. Mâlik; dilediği gibi tasarruf eden
kimsedir. Hidâye. Sonra bilmiş ol ki, o kimse diledim derse talâk vâki olmaz.
Çünkü koca ona dilerse karısını boşamasını emretmişti. Diledim sözünde boşama
yoktur. Koca sen dilersen karım boş olsun der de o adam da diledim cevabını
verirse talâk vâki olur. Çünkü şart olan dilek mevcuddur. Onu boşa der o kimse
de yaptım cevabını verirse talâk vâki olur. Çünkü bu söz boşadım sözünden
kinâyedir. Bunu Muhît'ten naklen Bahır sahibi söylemiştir. Yine Bahır'da
Hâkim'in Kâfî'sinden naklen şöyle denilmiştir: "Bir adamı karısını boşamak için
tevkil eder de vekil kadını üç defa boşarsa, kocası üçü niyet ettiği takdirde üç
talâk vâki olur. Niyet etmezse İmam-ı Âzam'a göre hiç talâk vâki olmaz,
İmameyn'e göre bir talâk vâki olur.
«Başka mecliste
boşayamaz.» Bulunduğu meclisten ayağa kalkarsa tevkil bâtıl olur. Sahih olan
kavil budur. Çünkü talâka vekâletin sübut bulması kocasının kadına tefvîz ettiği
dileğe dayanır. Kadının dilemesi ise meclise münhasırdır. Vekâlet de öyledir.
Hâniyye'de böyle denilmiştir. Hulvânî diyor ki: "Bunu bellemek icab eder. Çünkü
bu umumi belvalardandır. (Herkesin başına gelir.) Zira vekiller talâk îkâ'ını
kadının dilemesinden geciktirirler. Bilmezler ki bu talâk vâki olmaz. Bu
meclisle mukayyed olmaz sözünden yapılan bir istisnadır. Nehir. Bundan lüğz
yapılarak: "Vekilin meclisiyle mukayyed olan vekâlet nedir?" derler. Bahır.
«Bir defa
boşarsa...» Bahır sahibi diyor ki: "Birle iki talâk arasında fark yoktur.
Musannıf burada: "Kadın daha az boşasa yaptığı talâk vâki olur." dese daha iyi
olurdu. Bununla kadın kendini üç defa boşarsa evleviyetle olacağına işaret etmiş
sayılırdı ve bunları bir sözle yapması ile ayrı ayrı sözlerle yapması arasında
fark olmazdı.
«Bir talâk ric'î
vâki olur.» Çünkü lâfız sarîhtir. Bazı nüshalarda böyle denilmiştir.
«Çünkü bu» yani bir
talâk kocasının yaptığı tefvîzin bir cüz'üdür. Fetih sahibi diyor ki: "Çünkü bu
kadın üç talâk îkâ'ına mâlik olunca onlardan dilediğini îkâ'a da mâliktir.
Bizzat zevc gibidir." Remlî şunları söylemiştir: "Bunun muktezası şudur: Kocası
kendini boşa der de üçü niyet ederse kadın iki boşadığı zaman iki talâk vâki
olur. Çünkü bu kadın da üç talâkı îkâ'a salâhiyatdardır. O da onlardan dilediği
kadar mı îkâ edebilir. Ama ben buna tenbihde bulunan görmedim. Buna ulemanın:
"Kadının üç talâkı bir sözle yahut ayrı ayrı sözlerle yapması arasında fark
yoktur." sözleri delâlet etmektedir. Biz fark görünce ikinci talâkın üçüncüden
önce olduğuna hüküm verdik. Yalnız ikinciyle iktifa etseydik yalnız iki talâk
vâki olurdu. Kadın iki talâka mâlik olmasaydı tefvîz câiz olmazdı.
«Vekil de öyledir
ilah...» Bahır sahibi diyor ki: "Bu hükümde temlîk ile tevkil arasında fark
yoktur. Kadını üç defa boşamak için vekil eder de o da bir defa boşarsa bir
talâk vâki olur. Bin dirheme üç defa boşaması için tevkil eder de bir defa
boşarsa hiçbir talâk vâki olmaz. Meğerki bin dirhemin bütününe karşı kadını bir
defa boşasın. Hâkim'in Kâfî'sinde böyle denilmiştir." Yani bir talâk ona yaptığı
tefvîzın bir cüz'ü ise de koca talâka ancak hususî bir karşılık vermek suretiyle
razı olmuştur. Onu vermezse sahih olmaz.
METİN
Bunun aksine bir
şey vâki olmaz. İmameyn bir talâk vâki olacağını söylemişlerdir. Dilersen
kendini üç defa boşa der de kadın bir defa boşarsa veya aksini yaparsa her iki
surette hiç bir talâk vâki olmaz. Çünkü sözle muvaffakatı şart koşmuştur.
Hâniyye'nin tâlik bâbında şöyle denilmektedir: "Bir adam karısına kendini on
defa boşamasını emreder de kadın üç defa boşarsa yahut bir defa boşamasını
emreder de kadın yarım defa boşarsa yahut bir defa boşamasını emreder de kadın
yarım defa boşarsa talâk vâki olmaz." Karısına talâk-ı bâin veya ric'î yapmasını
emreder de kadın "cevaben bunun aksini yaparsa kocasının emrettiği talâk vâki
olur. Kadının vasfettiği hükümsüz kalır.
İZAH
«Bunun aksinde bir
şey vâki olmaz.» Yani kadına kendisini bir defa boşamasını emreder de o bir
sözle üç defa boşarsa İmam-ı Âzam'a göre hiç bir talâk vâki olmaz. Ama bir defa
ve bir daha ve bir daha derse bilittifak bir talâk vâki olur. Çünkü birinci
talâkla emre imtisal etmiştir. Sonrakileri hükümsüz kalır. Kezâ bir talâkı niyet
ederek emrin elinde olsun der de kadın kendini üç defa boşarsa Mebsût sahibinin
beyanına göre bilittifak bir talâk vâki olur. Çünkü kocası lâfzan adedden
bahsetmemiştir. Lâfız umuma ve hususa elverişlidir. Tamamı Bahır'dadır.
«Kendini üç defa
boşa ilah...» Dilemesine tâlik meselesinde emrin tatlîk lâfzıyla verilmesiyle
talâk lâfzıyfa verilmesli arasında fark yoktur. Hatta kadına dilersen sen üç
defa tâliksin yahut dilersen bir defa tâliksin der de kadın buna muhâlefet
gösterirse hiç bir şey vâki olmaz. Bahır.
«Veya aksini
yaparsa» yani dilersen kendini bir defa boşa der de kadın üç defa boşarsa bir
şey vâki olmaz. Bahır.
«Her iki surette
hiç bir talâk vâki olmaz.» Birinci surette hilâfsız talâk vâki olmaz. Çünkü üç
talakın tefvîzı şarta muallaktır. O da kadının bunu dilemesidir. Zira kadına
söylenen sözün mânâsı üçü dilersen demektir. Bu şart mevcud değildir. Çünkü
kadın ancak bir talâk dilemiştir. Kocası sözünü dilemekle kayıdlamazsa bunun
hilâfına olur. Kadının bir ve bir ve bir daha diledim diye ayrı ayrı söylemesi
erkeğin tefvîzında dahildir. Çünkü ayırarak söylemesi bir fasıladır. Üçü
dilemesi yoktur. Bunları arada susmadan birbirine bitişik söylemesi bunun
hilâfınadır. Çünkü hepsini söyleyip bitirdikten sonra üçü dilemiş olduğu meydana
çıkar. Kadın da o adamın nikâhındadır. Kadının cima edilmiş olup olmaması fark
etmez. İkinciye gelince bundan talâk vâki olmaması İmam-ı A'zam'a göredir.
İmameyn'e göre bir talâk vâki olur. Bahır.
«Çünkü sözle
muvafakatı şart koşmuştur.» Sözle muvafakat ancak asıl olan yerde şart koşulur.
Tâbi olan yerde şart koşulmaz. Burada da öyledir. Çünkü aded zikredilirse
talâkın îkâ'ı adedle olur, vasıfla olmaz. Kadına üçü veya biri emreder de o
bunun aksini yaparsa kocasına asılda muhalefet yapmış olur. Yukarıda geçen
mesele bunun hilâfınadır. Orada karısına kendini boşa der de karısı ben kendimi
bâin kıldım cevabını verirse boş düşer demiştik. Çünkü kadın kocasına yalnız
vasıfta muhalefet etmişti. O da hükümsüz kalarak bir talâk-ı ric'î meydana
gelir. Lâkin bu dilemeye muallak ile başka bir şeye muallak arasında fark
olmamasını gerektirir. Halbuki dilemekten başkasına muallak olanda meselâ
kendini üç defa boşa dediğinde kadın bir defa boşarsa bir defa boş olduğunu
evvelce görmüştük.
Meğerki şöyle
denilsin: Lâfzan muvafakatın şart koşulması dilemeye muallak olana mahsustur.
Böylece o lâfzın suretini söylemeye tâlik olur. Nitekim şârihin az ileride
Hâniyye'den naklen söyleyecekleri de bunu ifade eder.
«Hânlyye'nln tâlik
bâbında» ki ibâresi şudur: "Dilersen kendini on defa boşa der de kadın kendimi
üç defa boşodım cevabını verirse talâk vâki olmaz." Sonra şöyle denllmiştir:
"Kadına dilersen sen bir talâk boş-sun der de kadın birln yarısını diledim
cevabını verlrse boç olmaz." Bu izahtan anlaşılır kl, şârlh dilek kaydını
ibâreden atmıştır. Talâk vûkl olma-maBinın vechl lâfızdcı muhalefet
göstermesidlr. Velevki mânâda muvafd-kat bulunsun, Çünkü on talöktan ancak üçü
vâkl olur. Yarım dedlğl de blr bütün olur.
«Karısına talâk-ı
bâin veya ric'î ilh ..» Meselâ kendini bâin talâkla boşa der de kadın ben
kendimi talâk-ı ric'î ile boşadım cevabını verirse; yahut kocası kendini talâk-ı
ric'î ile boşa der de kadın: Ben kendimi bâin olarak boşadım cevabını verirse
kocasının emrettiği talâk vâkiolur. Bu söz kadının ben kendimi bâin kıldım diye
cevap vermesine de şâmildir. Çünkü o da öncekine râci'dir.
Kaadîhân vekil
hakkında bunların arasında fark görmüş ve şöyle demiştir: "Bir adam başkasına
benim karımı ric'î talâkla boşa der de vekil kadına seni bâin talâkla boşadım
şeklinde söylerse bir talâk-ı ric'î vâki olur. Ama vekil ben onu bâin kıldım
derse hiç bir şey vâki olmaz." İhtimal vekil ile talâka memur olan kadın
arasında fark şudur: Talâka vekil olan kimse kinâye sözle talâk yapmaya
salâhiyaddar değildir. Çünkü kinâye adamın niyetine bağlıdır. O ise niyete bağlı
olmayan bir sözle boşamasını emretmiştir. Böylece vekil muvekkiline asılda
muhalefet etmiş olur. Kadın bunun hilâfınadır. Çünkü kocası ona kendisi sarîh
veya kinâye hangi lâfızlarla talâk yapabilecekse onlarla talâk yapmasını temlîk
etmiştir. Lâkin bu vekilin kinâye sözlerle talâk yapamayacağına dair nakil
bulunmasına bağlıdır. Bahır.
Nehir sahibi buna
itiraz etmiş: "Hânniyye'nin ibâresi vekilin kinaye lâfızla muhalefette
bulunduğunu açıkça göstermektedir." demiştir. Şu da var ki Şihab-ı Şilbî metnin
sözünü kadının ben kendimi bâin olarak boşadım demesiyle kayıdlamıştır. Kendimi
bâin kıldım demesi bunun hilâfınadır. Onunla talâk vâki olmaz. Şihab: "Bu izahı
ganimet bil. Çünkü onu şerhlerden hiç birinde bulamıyacaksın" demiştir. Onu
Şürunbulâlî de nakil ve ikrar etmiştir.
Ben derim ki: Lâkin
Şılbî bu kaydı Kaadîhân'ın vekil hakkındaki sözünden alarak yapmıştır ki,
aralarında fark bulunmadığının sübutuna bağlıdır. Halbuki bu hususta söz
edildiğini biliyorsun. Hem faslın başında geçmişti ki kadın ben kendimi bâin
kıldım sözüyle boş olur.
METİN
Asıl şudur: Vasıfta
muhalefet cevabı ibtal etmez. Asılda muhalefet böyle değildir. Ama bu kadının
dilemesine muallak olmadığına göredir. Kadının dilemesine tâlik eder de kadın
aksini yaparsa bir şey vâki olmaz. Çünkü kadın kendisine tefvîz edilen şeyi
dileyip yapmamıştır. Hâniyye. Bahır. Bu adam karısına; Dilersen sen boşsun der
de kadın sen diledinse ben de diledim cevabını verir, adam da talâkı niyet
ederek diledim derse yahut kadın henüz mevcud olmayan bir şey için şöyle olursa
diledim derse - meselâ babam dilerse diledim yahut gece olursa diledim cevabını
verir kendisi de gündüzde bulunursa - emir bâtıl olur. Çünkü şartı yoktur. Kadın
geçmişte bir iş için o mecliste eğer o iş olduysa diledim derse boş düşer. Çünkü
bu tencizdir. Geçmiş işten muradı muhakkak mevcud olmasıdır. Meselâ babasının
hanede olduğunu bilerek babam şu hanede ise demesi veya geceleyin "bu gece ise"
diledim demesi böyledir. Bir adam karısına sen ne zaman dilersen boşsun yahut
her ne zaman dilersen boşsun veya dilediğinde yahut dilediğin anda boşsun der de
kadın bu emri reddederse emir geri dönmez.
İZAH
«Asıl şudur ilh...»
Fetih sahibi diyor ki: "Hâsılı muhalefet vasıfta olursa cevap bâtıl olmaz.
Muhalefeti yaptığı vasıf bâtıl olur ve talâk tefvîz ne şekilde yapıldıysa öyle
olur. Muhalefetin asılda olması bunun hilâfınadır. O zaman cevap bâtıl olur.
Meselâ kocası bir talâk tefvîz eder de kadın kendini üç defa boşarsa Ebû
Hanife'nin kavline göre cevap bâtıl olur, talâk vâki olmaz. Yahut kocası üç
talâkı tefvîz eder de kadın bin defa boşarsa hiç bir şey vâki olmaz.
«Hâniyye. Bahır.»
Yani bunu Bahır sahibi Hâniyye'den nakletmiştir. Bazı nüshalarda Hâniyye ve
Bahır denilmiştir. Bu da doğrudur. Hatta evladır. Çünkü bu hüküm iki kitabın
mecmuundan alınmıştır. Hâniyye'nin tâlik bâbında şöyle denilmiştir: "Bir adam
karısına: Dilersen kendini bir talâk-ı bâinle boşa der de kadın ric'î talâkla
boşarsa yahut: Dilersen bir talâkla boşa sana dönmeye hakkım olsun der de kadın
talâk-ı bâinle boşarsa Ebû Hanife'nin kavline kıyasla hiç bir şey vâki olmaz.
Çünkü kadın kendisine tefvîz edilen şeyi dileyip yapmamıştır." Bahır sahibi bu
ibâreden çıkararak: "Musannıfın söylediği dilemeye muallak olmayan şey hakkında
farzedilmiştir." demiştir,
«Henüz mevcud
olmayan bir şey için...» Mevcud olmayan sözü geçmiş bitmiş bir şeye sâdıktır.
Halbuki böyle bir şeye tâlik yapmak tenciz (halen yürürlüğe koymak) olduğundan
şârih henüz mevcud olmayan diyerek onu tahsis etmiştir. H. Musannıf ise
mukabilinde zikrettiğine güvenerek onu mutlak ifade etmiştir.
«Babam dilerse
diledim ilh...» Burada şârihin iki misâl getirmesi muhakkak olacak bir şeyle
muhtemelen olacak şey arasında fark olmadığına işaret içindir. H.
«Emir bâtıl olur
ilh...» Yani talâk hâli bâtıl olur. Bahır sahibi diyor ki: "Çünkü bu adam talâkı
kadının o anda geçerli dileğine tâlik etmiştir. Kadın ise muallakı yapmıştır.
Şart mevcud değildir. Musannıf kadının sözünü sadece diledim sözüyle
kayıdlamıştır. Çünkü kadın: Talâkımı diledim ilh... derse» talâk vâki olur.
Talâk sözünü anmayınca talâka elverişli bir söz olmadan niyet muteber değildir.
Bundan şu çıkarılır ki kocası senin talâkını diledim dese niyetle talâk vâki
olur. Çünkü dilek varlığı bildirir. Senin talâkını murad ettim demesi bunun
hilâfınadır. Çünkü murad etmek varlık bi-dirmez. Fukaha dilemekle murad arasında
kul sıfatlarında fark görmüşlerdir. Velevki Allah Teâlâ'nın sıfatları hakkında
müteradif olsunlar. Nitekim lügatta da müteradif (aynı mânâya) dirler. Hoş
gördüm, razı oldum sözleri de murad ettim gibidir.
«Çünkü bu
tencizdir.» Yani mevcud bir şeye yapılan tâlik tencizdir. Onun içindir ki ibrâyı
olmuş bir şeye tâlik etmek sahih olur. Burada şöyle bir itiraz vârid olamaz:
"Bir adam yaptığını muhakkak bildiği bir şey için: Bunu yaptımsa kâfir olayım
derse kâfir olması gerekir. Halbuki muhtar kavle göre bu adam kâfir olmaz. "
Çünkü küfür itikadın değişmesineibtina eder. Halbuki o fiille itikad değişikliği
olmamıştır. Tamamı Bahır'dadır.
«Kadın bu emri
reddederek» dilemiyorum derse emir geri dönmez. Ondan sonra kadın dileyebilir.
Çünkü kocası ona o anda bir şey temlîk etmiş değildir. Bilâkis talâkı kadının
dilediği vakte izafe etmiştir. Binaenaleyh o vakitten önce temlîk olamaz ve
reddetmekle geri cevrilmez. Hidâye'de böyle denilmiştir. Şöyle de denilebilir:
Bu hiç bir halde aslâ temlîk olamaz. Bilâkis talâkı kadının dilemesine tâlik
olur. Kadının boşadım demesi şartı yerine getirmektir. Şart onun dilemesidir.
Meydana gelen talâk muallak talâktan başka bir şey değildir.
Evet, dilersen
kendini boşa sözünde bu sahihtir. Fetih. Bahır sahibi Muhît'in şu ifadesiyle
cevap vermiştir: "Bu söz tâlik mânâsını tezammun eder. Bu onun lâzımıdır, ibtal
kabul etmez. Temlîk mânâsını da tezammun eder. Çünkü mâlik dileyerek tasarrufta
bulunan kimsedir. Kadın kendini boşamak hususunda amel etmekle, mâlik de kendi
nefsi için amel etmektedir. Temlîk cevabı sadece meclise münhasırdır. Câmi'de
bildirildiğine göre sen dilersen boşsun yahut hoş görürsen boşsun veya
arzularsan boşsun gibi sözler yemin değildir. Çünkü bunlar mânen temlîk, sureten
tâliktır. Onun için de meclise münhasırdır itibar surete değil mânâyadır."
Ben derim ki: Bahır
sahibinin: "Temlîkin cevabı meclise münhasırdır." sözü umum vakit ifade etmeyen
eğer ve kaç gibi bir edatla tâlik ettiği zamana mahsustur. Umum vakit bildiren
edatla tâlik yaparsa bunun hilâlfınadır. Burada zikredilen de umum bildiren
edattır. Faslın başında da geçmişti.
METİN
Meclisle de
mukayyed olmaz. Kadın kendini ancak bir defa boşayabilir. Çünkü edat bütün
zamanlara âm ve şâmildir, fiillere şâmil değildir. Binaenaleyh kadın her zaman
boşamaya salâhiyaddardır. Bir defa boşadıktan sonra tekrar boşamaya salâhiyeti
yoktur. Kocası her diledikçe dediyse kadın üç talâkı ayrı ayrı zamanlarda
yapabilir. Cemi' ve tesniye yapamaz. Çünkü bu edat umumî ferdleri bildirir.
İZAH
«Meclisle de
mukayyed olmaz.» Fakat ne zaman ve her ne zaman kelimeleri vakit bildirmek
içindir ve bütün vakitlere şâmildir. Sanki hangi vakitte istersen boşa demiş
gibidir. Dilediğinde veya dilediğin anda diye terceme ettiğimiz (izâ, izâmâ)
kelimeleri de İmameyn'e göre ne zaman diye terceme ettiğimiz (metâ) kelimesi
gibidir. İmam-ı Âzâm'a göre bunlar şart için kullanıldıkları gibi vakit için de
kullanılırlar. Lâkin emir kadının eline geçmiştir. Meclisten kalkmakla şübheye
binaen elinden çıkmaz. Evet, kocası ben mücerred şartı kasdettim derse biz de
meclisle mukayyed olur diyebiliriz. Ve töhmeti def için erkeğe yemin verdirilir.
Nehir. Meselenin tamamı Fetih'dedir.
«Cemi' ve tesniye
yapamaz.» Burada Hidâye'nin ibâresi şöyledir:"Kadın birden ve toptan talâkı
îkâ'a salâhiyaddardır." İnâye sahibi diyor ki: "Bazılarına göre bu iki sözün
mânâsı birdir. Bazılarına göre ise birden demenin mânâsı kadının kendimi üç defa
boşadım sözüdür. Toptan'ın mânâsı ise bir boşadım, bir daha ve bir daha
demesidir. Zâhir olan budur." Yani toptan kelimesinin izahında zâhir olan budur
demek istiyor. Galiba bu sözüyle o Dirâye'nin ifadesine işaret ediyor. Dirâye'de
toptan kelimesi: "Boşadım ve boşadım ve boşadım der." şeklinde tefsir
edilmiştir. Fakat Dirâye sahibi birincisi daha sahihtir diyerek birden ve toptan
kelimelerinin aynı mânâya geldiklerine işaret etmiştir. Nehir'de de böyle
denilmiştir.
Ama birden
kelimesiyle iki, toptan kelimesiyle üç kasdedilebilir. O zaman "cemi' ve tesniye
yapamaz" sözü buna işaret olur. Sonra bilmelisin ki Hidâye'de toptan kelimesinin
kadının: "Boşadım ve boşadım ve boşadım." demesidir şeklinde tefsir edilmesi:
"Esah olan bunun hilâfıdır." denilmesi gösteriyor ki, esah kavle göre kadın bir
mecliste kendini aralıklı olarak üç defa boşayabilir. İnâye'nin ifadesi de buna
işaret etmektedir. Zira bunu: "Bir boşadım ve bir daha ve bir daha..." şeklinde
tefsir etmiştir. Çünkü âmil bir olduğu için bu da cemi'dir. Dirâye'nin ifadesi
bunun hilâfınadır. O cemi değil ayırmadır. Çünkü fili tekerrür etmiştir. Bu
izaha göre Kuhistânî'nin: "Ayrı ayrı üç defa boşar. yani üç mecliste boşar ve
kadın her mecliste kendini bir defadan fazla boşayamaz. Çünkü her talâk boş
olmaz." İfadesi esah kavlin hilâfınadır. Meğerki bir defadan fazla ifadesi
"Toplu olarak üç talâk boş olmaz." demesi karinesiyle birden mânâsına
yorumlansın.
Bizim bu
söylediklerimize Câmu'l-Fûsuleyn'in şu ifadesi de delâlet eder: "Her diledikçe
emrin elinde olsun derse, kadın gerek o mecliste gerekse ondan sonra her
diledikçe üç talâkla bâin oluncaya kadar ken-disini ihtiyar edebilir. Şu kadar
var ki bir defada kendisini birden fazla boşayamaz." Bu sözün muktezası kadının
bir mecliste kendini aralıklı ola-rak üç defa boşayabilmesidir. Meğerki sen
boşsun sözüyle emrin elinde olsun ifadesi arasında fark görülsün. Lâkin
Gâyetü'l-Beyân sahibi şöyle demiştir: "Bunlar Câmi-i Sağîr'in meseleleridir.
Suretleri şudur: Muham-med Yâkub'dan, o da Ebû Hanife'den naklen şöyle demiştir:
"Bir adam karısına: sen her diledikçe boşsun derse, kadın kendini boşayabilir.
Ve-levki bulunduğu meclisten kalkmış da başka bir işe girişmiş, bir çok işler
görmüş olsun. Bu hal kendini üç defa boşayıncaya kadar devam eder ilh...»
Gâyetü'l-Beyân
sahibi diyor ki: "Çünkü her diledikçe sözü bütün fiil-lere âm ve şâmildir. Kadın
üç talâkı dolduruncaya kadar birini diledikten sonra ötekini dileyebilir.
Meclisten kalktığında veya başka bir işe girişti-ğinde o mecliste kendisine
verilen dilek hakkı bâtıl olur. Zira dilekten vaz-geçtiğine delil vardır. Lâkin
umum edatı hükmünce kendisi için başka birdileme hakkı vardır." Bu açık
gösteriyor ki, kadın bir mecliste üç talâkı aralıklı olarak yapabilir.
Tatarhâniyye'de Muhît'ten nakledilen şu ifade ondan da açıktır: "Karısına: sen
her diledikçe boş ol derse, mecliste ol-sun başka yerde olsun birer birer üç
talâka kadar kadın her dilediğinde kendini boşayabilir."
TENBİH: --Fetih'de
şöyle denilmiştir: "Kadın kendini üç veya iki de-fa boşarsa İmameyn'e göre bir
talâk vâki olur. İmam-ı Âzâm'a göre bir şey vâki olmaz." Bahır'da da Mebsût'tan
naklen şöyle denilmektedir:"Her diledikçe sen üç defa boşsun der de kadın bir
defayı diledim cevabını verirse, bu söz bâtıl olur. Çünkü kocasının mânâsı üç
talâkı her diledikçe demektir."
Ben derim ki: Bu
söz üç talâkı ayrı ayrı yapmak ancak adedi söyle-mediği zamandır, mânâsını ifade
eder. Hâkim'in Kâfi'sinde şöyle denil-miştir; "Her dilediğinde son üç talâk
boşsun der de kadın bir talâk dilerse bu bâtıl olur. Kezâ her diledikte sen de
bir talâk boşsun der de kadın üç talâkı dilerse ve kezâ sen boşsun der de üçü
söylemez kadın da üçü di-lerse bâtıl olur." Yani birden söylerse böyledir. Ayrı
ayrı söylerse velev bir mecliste olsun bildiğin gibi câiz olur.
METİN
Kadın başka kocaya
vardıktan sonra kendini boşarsa talâk vâki olmaz. Yani kendini ayrı ayrı
zamanlarda üç defa boşamışsa hüküm budur. Aksi takdirde başka kocaya vardıktan
sonra bu talâkları ayrı ayrı yapabilir. İleride gelecek yıkma meselesi budur.
Sen dilediğin yerde boşsun yahut nerede istersen orada boşsun derse kadın ancak
o mecliste dilediği takdirde boş olur. Dilemeden meclisinden kalkarsa artık
kendisine dileme hakkı yoktur. Çünkü bu iki edat mekân bildirirler. Talâkın ise
mekâna teallûku yoktur. Binaenaleyh her ikisi "eğer" edatından mecaz olurlar.
Çünkü bu bâbın temeli eğer edatıdır.
İZAH
«Talâk vâki olmaz.»
Çünkü tâlik ancak mevcud olan milke sarfedilir. O da üçtür. Üç talâkı yapmakla
tefvîz sona erer. Bahır.
«Aksi takdirde»
yani kendisini hiç boşamazsa yahut bir mecliste üç defa yahut bir mecliste
yalnız bir veya iki defa boşarsa başka kocaya vardıktan sonra bu talâkları ayrı
ayrı yapabilir. H.
«İleride gelecek»
yani ric'at bâbının sonunda gelecek olan yıkma meselesi budur. Bu mesele şöyle
izah olunur: ikinci koca üç talâkı yıktığı yani hükmünü yok ettiği gibi üçten
aşağısının hükmünü de yıkar. Bir kimse karısını bir veya iki defa boşar da kadın
başkasıyla evlenip boşandıktan sonra onunla tekrar evlenirse kadın ona yeni bir
milkle döner. Yani o kadını üç defa boşamaya hakkı olur. Bu İmam-ı Âzâm'la Ebû
Yusuf'a göredir. İmam Muhammed'e göreikinci koca yalnız üç talâkın hükmünü
yıkar. Daha aşağısının hükmünü yıkmaz. Binaenaleyh bir kimse karısını iki defa
boşar da kadın başka kocaya gittikten sonra boşanıp tekrar bununla evlenirse
kalan talâk hakkıyla döner. Kocasının onun üzerinde kalan hakkı bir talâktır.
Tekrar evlendikten sonra kocası o kadını bir talâkla boşarsa Şeyhayn'a göre
kadın ona hörmet-i galiza ile haram olmaz. İmam Muhammed'e göre ise olur.
Kezâ kadına: Sen şu
haneye her girdikçe boşsun der de kadın oraya iki defa girerek boş düşer ve
iddeti geçerse, başka kocaya vardıktan ve ondan boşandıktan sonra Şeyhayn'a göre
üç talâkla bâin oluncaya kadar o haneye her girdikçe boş olur. İmam Muhammed
buna muhâliftir. Nitekim bunu Zeylaî tâlik bâbında: "Üç talâkı tâlik onun
tencizini ibtal eder." dediği yerde zikretmiştir. Fazla ifadesi "Toplu olarak üç
talâk boş olmaz." demesi karinesiyle birden mânâsına yorumlansın.
Bizim bu
söylediklerimize Câmu'l-Fûsuleyn'in şu ifadesi de delâlet eder: "Her diledikçe
emrin elinde olsun derse, kadın gerek o mecliste gerekse ondan sonra her
diledikçe üç talâkla bâin oluncaya kadar kendisini ihtiyar edebilir. Şu kadar
var ki bir defada kendisini birden fazla boşayamaz." Bu sözün muktezası kadının
bir mecliste kendini aralıklı olarak üç defa boşayabilmesidir. Meğerki sen
boşsun sözüyle emrin elinde olsun ifadesi arasında fark görülsün. Lâkin
Gâyetü'l-Beyân sahibi şöyle demiştir: "Bunlar Câmi-i Sağîr'in meseleleridir.
Suretleri şudur: Muhammed Yâkub'dan, o da Ebû Hanife'den naklen şöyle demiştir:
"Bir adam kansına: sen her diledikçe boşsun derse, kadın kendini boşayabilir.
Velevki bulunduğu meclisten kalkmış da başka bir işe girişmiş, bir çok işler
görmüş olsun. Bu hal kendini üç defa boşayıncaya kadar devam eder ilh...»
Gâyetü'l-Beyân
sahibi diyor ki: "Çünkü her diledikçe sözü bütün fiillere âm ve şâmildir. Kadın
üç talâkı dolduruncaya kadar birini diledikten sonra ötekini dileyebilir.
Meclisten kalktığında veya başka bir işe giriştiğinde o mecliste kendisine
verilen dilek hakkı bâtıl olur. Zira dilekten vazgeçtiğine delil vardır. Lâkin
umum edatı hükmünce kendisi için başka bir dileme hakkı vardır." Bu açık
gösteriyor ki, kadın bir mecliste üç talâkı aralıklı olarak yapabilir.
Tatarhâniyye'de Muhît'ten nakledilen şu ifade ondan da açıktır: "Karısına: sen
her diledikçe boş ol derse, mecliste olsun başka yerde olsun birer birer üç
talâka kadar kadın her dilediğinde kendini boşayabilir."
TENBİH: -Fetih'de
şöyle denilmiştir: "Kadın kendini üç veya iki defa boşarsa İmameyn'e göre bir
talâk vâki olur. İmam-ı Âzâm'a göre bir şey vâki olmaz." Bahır'da da Mebsût'tan
naklen şöyle denilmektedir:"Her diledikçe sen üç defa boşsun der de kadın bir
defayı diledim cevabını verirse, bu söz bâtıl olur. Çünkü kocasının mânâsı üç
talâkı her diledikçe demektir."
Ben derim ki: Bu
söz üç talâkı ayrı ayrı yapmak ancak adedi söylemediği zamandır, mânâsını ifade
eder. Hâkim'in Kâfî'sinde şöyle denilmiştir: "Her dilediğinde sen üç talâk
boşsun der de kadın bir talâk dilerse bu bâtıl olur. Kezâ her diledikte sen de
bir talâk boşsun der de kadın üç talâkı dilerse ve kezâ sen boşsun der de üçü
söylemez kadın da üçü dilerse bâtıl olur." Yani birden söylerse böyledir. Ayrı
ayrı söylerse velev bir mecliste olsun bildiğin gibi câiz olur.
METİN
Nasıl istersen boş
ol sözüyle derhal bir talâk-ı ric'î meydana gelir, Ama kadın bâini veya üç
talâkı dilerse erkeğin niyetiyle birlikte dilediği olur. Aksi takdirde kadın
cima' edilmişse talâk ric'î, edilmemişse bâin olur. Emir de bâtıl olur. Zeylaî
ile Aynî cima'dan önce demişlerse de yanlıştır. Doğrusu cima'dan sonradır.
Dikkatli ol. Kaç istersen boşa yahut istediğin kadar boşa derse kadın o mecliste
bid'î olmamak şartıyla dilediği kadar boşayabilir. Çünkü zaruret vardır.
İZAH
«Derhal bir talâk-ı
ric'i meydana gelir ilh...» Yani kadın dilesin dilemesin mücerred o sözle bir
talâk-ı ric'î meydana gelir. Sonra kadın bâini veya üç talâkı diledim derse,
kocası da aynı şeyi niyet etmiş olmak şartıyla dediği gibi olur. Çünkü muvafakat
vardır. Bu İmam-ı Âzâm'a göredir. İmameyn'e göre kadın dilemedikçe hiç bir şey
vâki olmaz. İmam-ı Âzâm'a göre talâkın aslı kadının dilemesine teallûk etmez,
sıfatı teallûk eder. İmameyn'e göre ise ikisi birden teallûk ederler. Meselenin
tamamı Fetih'dedir. Ben Menâr şerhi üzerine yazdığım hâşiyede bu tefvîz ile
umumî tefvîzlar arasındaki farkı belirttim. Dedim ki; burada tefvîz edilen şey
talâkın halidir. O da bâin ve müteaddid nev'ilerine ayrılır. Binaenaleyh ikiden
birini tâyin için niyete ihtiyaç vardır. Umumi tefvîzlarda ise kocanın niyetine
ihtiyaç yoktur.
«Kadın cima
edilmişse talâk ric'i olur.» sözü kocasının niyet ettiğinin hilâfını dilemesine
ve kocasının hiç bir şey niyet etmediği suretlere sâdıktır. Murad birincisidir.
Çünkü Fetih'de şöyle denilmiştir: "Karı-koca ihtilâf ederlerse meselâ kadın bâin
talâkı, kocası ise üç talâkı isterse yahut bunun aksi olursa talâk ric'idir.
Çünkü istekleri birbirine uymadığı için kadının dilemesi hükümsüz kalır.
Kocasının da sarîh sözle talâk îkâ'ı kalır. Talâkı bâin veya üç yapmak hususunda
kocanın niyetinin bir tesiri yoktur. Kocasının niyet hatırına gelmezse hükmün ne
olacağını musannıf zikretmemiştir. Asıl nam kitabta: "Ama kadının dilediğinin
itibara alınması icab eder. Hatta kadın talâkın bâin veya üç olmasını diler de
kocası bir şeyi niyet etmezse kadının yaptığı talâk bilittifak vâki olur ilh..."
denilmiştir.
Kadının cima'
edilmiş olması her iki yerdeki ric'î sözünün kaydıdır. Mehir bâbında manzum
olarak geçmişti ki, iddetin lüzumu hususunda kendisiyle halvet yapılan kadın da
cima' edilenkadın gibidir. iddeti içinde başka bir talâk yapılması hususunda
dahi öyledir.
«Aksi takdirde»
yani kadın cima' edilmemiş olup talâk-ı bâinle boşanır da mahalliyeti kalmadığı
için emin elinden çıkarsa demektir. Fetih'de böyle denilmiştir. Halvet yapılan
kadına gelince: Biliyorsun ki ona iddet lâzımdır. O ric'î olarak boş düşer;
emirde elinden çıkmaz.
«Zeyla'î»nin
ibâresi şöyledir: "Hilâfın semeresi iki yerde zâhir olur. Biri dilemeden kadının
meclisten kalkması, diğeri de bunun cima'dan önce olmasıdır. Burada İmam-ı
A'zam'a göre ric'î bir talâk meydana gelir, İmameyn'e göre ise hiç bir şey vâki
olmaz. Reddetmek ayağa kalkmak gibidir." H.
«Dilediği kadar
boşayabilir» Yani bir, iki veya üç talâkla boşayabilir ve talâkın aslı
bilittifak kadının dilemesine teallûk eder. İmam-ı A'zam'ın kavline göre nasıl
istersen meselesi bunun hilâfınadır. Çünkü kaç kelimesi aded ismidir. Dilediğin
kadar sözü ise adedi umumileştirmektir. Fukahanın ıstılahına göre bir kelimesi
adeddir. Binaenaleyh tefvîz bizzat adedde olmuştur. Vâki ise ancak zikredilmek
şartıyla adeddir. Şu halde tefvîz vâkiin kendisinde olmuştur. Binaenaleyh kadın
dilemedikçe hiç bir şey vâki olmaz. Fetih.
TENBİH; -Musannıf
kocanın niyetinin şart olduğunu söylememiştir. Şârih onu Menâr şerhinde ve kezâ
Mirkât şerhinde beyan etmiştir. Keşif sahibinin beyanına göre kendisi üstadının
elyazısı ile Pezdevî alâmetini taşıyan bir yazı görmüş ki, orada kocanın
iradesinin de mutabakatı şarttır. Çünkü mübhem aded için olunca niyete ihtiyaç
vardır denilmiştir. Takrîr sahibi bunu kabul etmiştir. Lâkin Hidâye. Fetih ve
diğer kitapların zâhirine bakılırsa kocanın iradesi şart değildir. Bahır sahibi
Menâr üzerine yazdığı şerhde bunu daha zâhir görmüştür. Çünkü iştirak yoktur.
Kadına tefvîz edilen sadece mikdardır. Erkeğe bırakılan da tek yapmasıdır.
Binaenaleyh mübhemlik yoktur. "Nasıl" edatı bunun hilâfınadır. Çünkü bununla
kadına tefvîz edilen şey haldir. Hal ise evvelce arzettiğimiz gibi müşterektir.
Ben derim ki:
Metinlerin zâhiri de bunu göstermektedir.
«Bid'î olmamak
şartıyla...» Bahır sahibi diyor ki: "Dilediği kadar boşayabilir sözüyle kadının
kendini kerâhetsiz olarak bid'î de sayılmamak şartıyla birden fazla
boşayabileceğini ifade etmiştir. Bundan yalnız kocasının îkâ ettiği talâklar
müstesnadır. Çünkü kadın buna mecburdur. Onları birbirinden ayırırsa emir elinde
olmaktan çıkar."
Ben derim ki: Kadın
hayızlı olursa hüküm yine böyledir. Bunun acık ifadesi talâk bahsinin başında
geçmişti. Tahtâvî: "Bunun benzeri nasıl dilersen sözünde söylenir. Niyetle
beraber kadın üç talâk îkâ ederse önce söylenen hakkında bahis mevzuu edilir."
demiştir.
METİN
Kadın reddederse
yahut vazgeçtiğini gösteren bir harekette bulunursa reddedilir. Çünkü buhalen
temlîktir. Cevabının da halen olmasını gerektirir. Bir adam karısına kendini
üçten dilediğin mikdar boşa derse kadın üçten aşağı boş olur. Üçten dilediğini
seç demesi de böyledir. Çünkü üçten sözü üçü parçalamayı bildirir. İmameyn ise
bu sözün beyan için olduğunu söylemişlerdir. Şu halde onlara göre üç talâk boş
olur. Ama birinci kavil daha zâhirdir.
FER'İ MESELELER:
-Bir adam karısına: Hem dilersen hem dilemezsen boşsun derse kadın derhal boş
olur. Talâkı dilersen sen boşsun, talâkı sevmezsen dahi sen boşsun derse kadın
boş olmaz. Çünkü kadının talâkı sevmemesi, ona buğz etmemesi câizdir. Talâkı hem
dilemesi hem dilememesi caiz değildir. Bir adam iki karısına: Talâkı hanginiz
daha çok severse yahut hanginiz ondan daha çok nefret ederse boş olsun der de
kadınlardan her biri: Ben onu daha çok severim cevabını verirse talâk vâki
olmaz. Çünkü her biri arkadaşının kendinden daha az sevdiğini iddia etmektedir.
Binaenaleyh şart tamam değildir. Sonra dilemeye veya iradeye yahut rızaya veya
hevese, muhabbete tâlik etmek tâlik mânâsını taşıyan temlîk olur ve emrin
elindedir sözünde olduğu gibi meclisle mukayyeddir. Başka şeye tâlik etmek bunun
hilâfınadır.
İZAH
«Kadın
reddederse...» Yani ben boşamam derse yahut uyku ve meclisten kalkmak gibi kabul
etmediğini bildiren bir hareket gösterirse reddedilmiş olur.
«Çünkü bu halen
temlîktir.» Bu söz "vakitte, ne zaman" kelimelerinden ihtiraz içindir. Yani bu
müneccez (derhal geçerli) temlîktir. Gelecekte bir vakte izafe edilmiş değildir.
Binaenaleyh cevabının da derhal verilmesini gerektirir.
«Birinci kavil daha
zâhirdir.» Çünkü maksad açıklama olsa dilediğin kadar boşa demek yeterdi.
Nitekim Nehir'de Tahrîr'den naklen böyle denilmiştir. H.
«Hem dilersen hem
dilemezsen ilh...» Bilmiş ol ki dilemekle dilememeyi bir şart yaparsa yahut
dilemekle ondan kaçınmayı bir şart yaparsa kadın aslâ boş düşmez. Çünkü hem
dilemeyi hem dilememeyi birarada bulundurmak imkânsızdır. Meselâ sen dilersen ve
dilemezsen boşsun yahut dilersen ve bundan kaçınırsan boşsun sözleri böyledir.
Şart edatını tekrarlayarak cezayı önce söylerse yani dilersen sen boşsun ve
dilemezsen der de kadın bulunduğu mecliste diler veya dilemezse boş düşer. Çünkü
her iki sözü ayrı ayrı şart yapmıştır. Şu haneye girersen sen boşsun yahut
girmezsen sözü de böyledir. Cezayı sona bırakır da dilersen ve dilemezsen sen
boşsun derse ebediyyen boş olmaz. Çünkü cezayı sonra söyleyince ikisi bir şart
gibi olur ve beraberce bulunmaları imkânsızdır. Beraberce bulunmaları mümkünse
iş değişir ve ikisi birden bulunmadıkça kadın boş düşmez. Sen yersen ve içersen
boşsun demesi böyledir. Şart edatını tekrarlar da cümlenin biri dilemek, diğeri
kaçınmak olursa meselâ dilersen sen boşsun ve kaçınırsan da derse kadın dilesin
dileme-sin talâk vâki olur. Susarak meclisten kalkarsa talâk vâki olmaz. Çünkü
her iki söz başlıbaşına bir şarttır. Çekinmek de dilemek gibi bir fiildir.
Bunların hangisi bulunursa talâk vâki olur. İkisi de bulunmazsa bir şey vâki
olmaz.
Kezâ şart edatını
tekrarlamaz da yahut edatıyla atıf yapar ve sen istersen boşsun yahut da
istemezsen derse yine hüküm budur. Çünkü talâkı iki cümleden birine talîk
etmiştir. Dilersen sen boşsun, dilemezsen de sen boşsun dese kadın derhal boş
olur. Talâkı seversen sen boşsun, ondan nefret edersen de boşsun demesi bunun
hilâfınadır. Çünkü kadının talâkı hem sevmemesi hem nefret etmemesi câizdir.
Binaenaleyh vukuun şartı kesin değildir. Kadının hem dilemesi hem dilememesi
câiz değildir. Şu halde iki şarttan biri muhakkak sâbittir ve talâk vâki olur.
Sen çekinsen de nefret etsen de boşsun der de kadın çekindim cevabını verirse
boş olur. Sen dilemezsen boşsun der de kadın dilemiyorum cevabını verirse boş
olmaz. Çünkü çekindim sîgası çekinmeyi icad için söylenir. Adam talâkı ondan
çekinmeye tâlik etmişti. Bu da mevcuddur, onun için talâk vâki olur.
Dilemesen de sözü
icad için değil yokluğu bildiren bir sîgadır. Binaenaleyh şu eve girmezsen
mesabesinde olur. Dilememek kadının dilemiyorum sözüyle tehakkuk etmez. Çünkü
sonradan da dileyebilir. O ancak ölümle tehakkuk eder. Bunu Bahır sahibi
Muhît'ten nakletmiştir. Bahır sahibi bundan sonra şunu söylemiştir: "Adam talâkı
kendi dilediğinin bulunmamasına tâlik ederse hüküm yine böyledir. Filan
dilemezse deyip de o filanın dilemiyorum cevabını vermesi bunun hilâfınadır.
Fark şudur: Ecnebîde yemininde durmanın şartı kadının o mecliste talâkını
dilemesidir. Ecnebînin dilemiyorum demesiyle meclis değişir. Çünkü bu ihtiyaç
duyulmayan bir şeyle meşgul olmaktır. Zira talâkı îkâ için ayağa kalkıncaya
kadar susması kâfidir.
«Kadın boş olmaz.»
Bu sözün yeri kadın sevmiyorum, nefret de etmiyorum dediği yahut sustuğu
zamandır. Fakat seviyorum yahut nefret ediyorum derse boş düşer. Çünkü sevmeye
ve benzerine yapılan tâlik onu haber vermeye tâlik olur. Velevki vâkı'a uygun
olmasın. Nitekim gele-cektir.
«Talâkı hem
dilemesi hem dilememesi câiz değildir.» Zira dilemek mevcud olan bir şeyi haber
vermektir. Varla yokun arasında vasıta yok-tur.
«Yahut hanginiz
ondan daha çok nefret ederse» bu ikinci meseledir.
«Kadınlardan her
biri ben onu daha çok severim ilh.. derse» sözü birinci meselenin cevabıdır.
Şârih mukayese ile bilindiği için ikinci mese-lenin cevabını terketmiştir. Onun
cevabı: "Her biri: ben ondan daha çok nefret ederim derse" takdirindedir.
Talâkın vâki olmaması kadınlardan her biri arkadaşının kendinden daha az nefret
ettiği dâvâsında olduğuiçindir. Böylece şart tamam olmamıştır. H
Kadınları
iddialarında kocalarının yalanlamış olması gerekir. Nitekim bunu Hâkim
Kâfî'sinde kaydetmiştir. Bunun muktezası şudur ki, koca iki-sini de tasdik
ederse ikisi de boş düşer. Çünkü ism-i tafdil bir kişiye de fazlasına da uyar.
Nitekim vakıf bahsinde gelecektir.
«Binaenaleyh şart
tamam değildir.» Çünkü kadın arkadaşı hakkın-daki şâhidliğinde tasdik edilmez.
Bahır. Yani öteki kadının sevgisi veya nefreti bununkinden az olmadıkça bunun
sevgisi veya nefreti daha çok olamaz. Fakat arkadaşının kalbindekini ifadede
onun sözü tasdik edile-mez. Binaenaleyh ötekinden daha çok sevdiği sâbit olamaz.
Öteki hak-kında da aynı şey söylenir. Böylelikle hiç birinin fazlalığı sâbit
olmaz ve hiç birinin boş olması için şart tamam sayılmaz. Ta'lilin muktezası
şudur ki; kadınlardan yalnız biri benim sevgim daha çoktur diye iddia ederse
üzerine talâk vâki olmaz. Meğerki bunların her birinin dâvâsında diğerini
tamamen yalanlama vardır denilsin. Yalnız birini dâvâ etmesi bunun hilâ-fınadır.
Tâlik bâbında görüleceği vecihle kocası fülan şeyi seviyorsan sen şöyle ol,
fülane de olsun derse, kadın seviyorum cevabını verirse sözü yalnız kendisi
hakkında tasdik olunur.
«Sonra dilemeye
ilh...» Ve kezâ kadından başkalarının bilemeyeceği bir mânâya tâlik temlîk olur.
Ama kendisinde tâlik mânâsı vardır. Bahır. T.
«Meclisle
mukayyeddir.» Kezâ kadın sevgi ve nefreti haber vermek hususunda yalan söylerse
talâk vâkidir. Hayız ve benzerine tâlik bunun hilâfınadır. Sonra bu mesele
temlîk üzerine tefri' edilmiştir. Bazıları:"Evlâ olan ondan dönmeye mâlik
değildir, sözünü ziyade etmektir. Tâ ki tâlik olduğuna teferru etsin. Çünkü bu
temlîk üzerine teferru etmesinden daha zâhirdir." demişlerdir.
Ben derim ki:
Burada şöyle denilebilir: "Maksad bu zikredilen kelimelerle yapılan tâlikin
başka kelimelerle yapılanlara muhâlif olduğunu anlatmak ve hepsi muvafık olursa
ondan dönememektir.
«Başka şeye tâlik
etmek bunun hilâfınadır.» Hayız görmesine veya şu haneye girmesine tâlik gibi
ki, bu hâlis tâlik olduğu için meclisle mukayyed değildir. Kezâ haber vermekle
nefsel emirde yalan olmaz. Nitekim gelecektir. Allahu a'lem.