04 Ekim 2012

REDDU'L-MUHTAR...EMRİN ELİNDEDiR BÂBI


            EMRİN ELİNDEDiR BÂBI


METİN
Bu söz seçmek sözü gibidir. Yalnız üçü niyet meselesinde ondan ayrılır. Bir adam karısına emrin elindedir yahut solundadır veya burnundadır yahut dilindedir diyerek üç talâk tefvîzini niyet ederse, kadın bulunduğu mecliste kendimi bir talâkla seçtim yahut kendimi kabul ettim veya emrimi seçtim yahut sen bana haramsın veya sen benden bâinsin yahut ben senden bâinim veya boşum dediği takdirde üç talâk vâki olur. Velevki kadın küçük olsun. Çünkü bu söz tâlik gibidir. Bezzâziye. Kezâ kadının babası ben bunları kabul ettim derse hüküm yine budur. Hulâsa. Ama bunu kadın küçükse diye kayıdlamak gerekir. Sana talâkını ödünç verdim, senin emrin Allah'ın ve senin elindedir, benim emrim senin elindedir sözleri de muhtar kavle göre emrin elindedir sözü gibidir. Hulâsa. Allah Teâlâ'nın ismini zikretmek teberrük içindir. Üçü niyet etmezse bir talâk vâki olur.
İZAH
Burada emir hal mânâsına, el de tasarruf mânâsınadır. Bunu Misbah'dan naklen Bahır sahibi söylemiştir. Şu halde mânâ: Erkeğin karısının tesarrufuna verdiği talâkın kadın tarafından yapılması bâbı demektir. T. Evvelce söylemiştik ki, burada münasip olan bâb değil fasıl demektir.
«Seçmek sözü gibidir.» Yani niyetin şart olması nefis kelimesinin veya onun yerini tutacak başka bir kelimenin zikredilmesi, kocanın sözünden dönememesi ve tefvîzı yaptığı meslisle yahut kadının tefvîzı öğrendiği meclisle mukayyed olması ve şayet sınırlı ise kadının müddeti bilmesi ile mukayyed olması hususlarında seçmek kelimesi gibidir.
«Yalnız üçü niyet meselesinde ondan ayrılır.» Çünkü burada üçü niyet sahihtir. Muhayyer bırakmada ise sahih değildir. Çünkü emir cinstir. Umuma hususa ihtimali vardır. Bunlardan hangisini niyet ederse niyeti sahih olur, Bedayi'de burada nefis kelimesinin zikredilmesi şart değildir denilmiştir. Ama bu umumiyetle kitaplardakine muhâliftir. Nitekim Bahır ve Nehir'de belirtilmiştir.
«Emrin elindedir.» Tâlik yaparak şu haneye girersen emrin elindedir demesi de öyledir. Kadın o haneye ayak basar basmaz kendini boşarsa boş düşer. iki adım yürüdükten sonra boşarsa boş düşmez. Çünkü emir elinden çıktıktan sonra boşamıştır. Bunu Muhît'ten naklen Bahır sahibi söylemiştir. Attâbîyye'de: Bir adam yürürse muhayyerliği bâtıl olur." de- nilmişse de bu söz bir ayağının eşik üzerinde olmasına, diğeriyle içeri gir-mesine yorumlanır. Evvelki söylediğimiz ise eşiğin dış tarafında bulun- duğuna göredir. Böylece ilk adımla girişin evvelini geçmiş olmaz, ikinci adımla geçer ve emir elinden çıkar.Makdisî.
«Yahut solundadır ilah...» Bezzâziye'de: "Emrin gözündedir ve emsali bir söz söylerse niyeti sorulur." denilmiştir. Bahır.
«Üç talâk tefvîzını niyet ederse...» sözüyle diyaneten mutlaka tefvîzı niyet lâzım olduğuna, kazaen halin delâleti gerektiğine işaret etmiştir. Ni-tekim Bahır'da belirtilmiştir. Üçü niyet sözüyle neden ihtiraz ettiği ileride gelecektir. Musannıf bu lâfızların talâk îkâ'ından değil talâkı tefvîzdan ki-nâye olduklarına da işaret etmiştir. Hatta bu sözlerle talâk yapmayı niyet ederse vâki olmaz. Çünkü lâfzın kendisi bunu taşımaz. Emrin elindedir sö-zünden başkalarında bu açıktır. Emrin elindedir sözü ise talâk îkâ'ına ih-timallidir. Çünkü kocası bâinle boşarsa kadının emri elinde olur. Herhalde bunu örf olmadığı için talâk îkâ'ından kinâye yapmamıştır. Rahmetî.
«Üç talâk vâki olur.» Çünkü seçmek emrin elindedir sözüne cevap teşkil edebilir. Bir kelimesi seçmenin sıfatıdır ve kadın sanki "kendimi bir defa ile seçtim" demiş gibi olur. Bununla da üç talâk meydana gelir. Nehir. kendini boşa sözünde ise seçmek bu söze cevap teşkil edemez. Nitekim bundan sonraki fasılda gelecektir.
«Velev ki kadın küçük olsun.» Bundan önceki bâbta Zahîre'den naklettiğimiz fetva vak'ası budur.
«Çünkü bu söz tâlik gibidir.» Yani temlîk olsa da bunda tâlik mânâsı vardır. Nitekim izahı muhayyerlik meselesinde geçmişti.
«Ama bunu kadın küçükse diye kayıdlamak gerekir.» Bu ifade söz götürür. Müntekâ'dan naklen Hulâsa'nın ibâresi şöyledir: "Kadına emrin babanın elindedir der de babası da bunu kabul ettim derse kadın boş olur. Kezâ kadına emrin elindedir der de kadın kendimi kabul ettim cevabını verirse boş düşer. Böyle bir sözden kadının küçüklüğü anlaşılamaz. Çün- kü kadın yetişkin de olsa kocası emri bir ecnebînin eline verebilir. Hulâ-sa'nın ibâresinde kadının emrini eline verdiğine, kabulü babasının yaptı-ğına dair bir söz yoktur ki şârihin Nehir sahibine uyarak söyledikleri ye- rinde olsun. Rahmetî.
Ben derim ki! Şu da var: Kadına emrin elindedir demek kendi nefsini seçmesi hususunda tâlik mânâsına gelir. Binaenaleyh kadın küçük bile olsa babasını kabul etmesi sahih olamaz. Kezâ emri babasının eline ve-rirse kadın büyük bile olsa onun kabul etmesi doğru olamaz. Çünkü tâlik edilen şey mevcud değildir.
«Allah Teâlâ'nın ismini zikretmek teberrük içindir.» Yani emir yalnız başına kadının elinde olur.
«Üçü niyet etmezse bir talâk vâki olur.» "Üçü niyet sözüyle neden ihtiraz ettiği ileride gelecektir." dediği budur. Bu söz hiç aded niyet etme-meye yahut hür kadın hakkında bir veya iki talâkı niyet etmeye sâdıktır. Niyet ederse bir talâk-ı bâin vâki olur. Evvelce arzetmiştik ki, diyaneten talâkı kadına tefvîzi niyet etmesi kazaen halin delâleti mutlaka tâzımdır. Bahır.
METİN
Kadın kendini üç defa boşar da erkek ben biri niyet etmiştim derse, delâlet bulunmadığı takdirde erkeğe yemin verdirilir. Kadının delâlet bu-lunduğuna dair beyyinesi kabul edilir. Nitekim geçmişti. Meclisin bir ol-ması, kadının bilmesi nefis kelimesini veya onun yerini tutacak başka bir kelimeyi zikretmek şarttır. Kadının emri elinde olduğunu kocası söyler de kadın bunu bilmez fakat kendini boşarsa boş olmaz. Çünkü şartı yoktur. Hâniyye. Erkek tarafından karı boşamaya yarayan her söz kadın tarafın-dan cevap olmaya da yaramaz. Binaenaleyh kadın ben boşum yahut ken-dimi boşadım derse talâk vâki olur. Seni boşadım derse bunun hilâfınadır. Çünkü talâkla kadın vasıflanır, erkek vasıflanmaz. İhtiyar. Bundan hassa-ten seçmek lâfzı müstesnadır. Çünkü bu söz talâk lâfızlarından değildir. Ama kadın tarafından cevap olmaya yarar. Bedayi.
İZAH
«Delâlet bulunmadığı takdirde erkeğe yemin verdirilir.» Fakat üçe delâlet bulunursa, meselâ üç talâkı müzakere ederler yahut üç parmakla işaret ederse bu delâletle amel edilir.
«Kadının delâlet bulunduğuna dair beyyinesi kabul edilir.» Yani öfke veya müzakere halinde olduğuna dair beyyinesi kabul edilir. Ama niyeti buydu diye getirdiği beyyine kabul edilmez. Meğerki bu niyette olduğunu ikrar etti diye beyyine getirmiş olsun. Nitekim İmâdiyye'den naklen Nehir'de beyan edilmiştir.
«Nitekim geçmişti.» Yani kinâyeler bâbının başında geçmişti. H. «Bunun yerini tutacak başka bir kelime...» İhtiyara kelimesi gibi, em-rimi seçtim demesi gibi. T. Babamı veya annemi yahut ailemi veya koca-ları seçtim demesi de böyledir. Nitekim muhayyerlik bâbında geçmişti. Zâhire bakılırsa burada tekrarda muhayyerlik bâbındaki tekrar gibidir.
«Kadının emri elinde olduğunu söyler de ilah...» cümlesi "kadının bilmesi şarttır" cümlesinin muhterizîsidir. Yani bilmesi şarttır sözüyle bundan ihtiraz etmiştir. Diğer ikisini zikretmemesi anlaşıldıkları içindir. Kadın meclis sona erdikten sonra kendini ihtiyar ederse talâk vâki olmaz. Ama bu mutlak söylediğine göredir. Sınırlı söyler meselâ bir gün emrin elindedir derse kadının muhayyerliği o müddetin devamıncadır. Kadına emrin elindedir der de o da seçtim cevabını verir fakat kendimi demezse, bu mânâda başka bir sözde söylemezse talâk vâki olmaz. Rahmetî.
«Boş olmaz.» Vekil gibidir. Vekil vekâlet işini bilmezden önce vekil değildir. Hatta tesarrufta bulunsa tesarrufu sahih olmaz. Vasî bunun hilâ-fınadır. Çünkü o mirâsçılık gibi hilâfettir. Bezzâziye.
«Erkek tarafından karı boşamaya yarayan her söz ilah...» Bu kaideyi Bahır sahibi Bedâyi'den nakletmiştir. Ama ben onu açıklayan görmedim. Onu izah hususunda bana zâhir olan şudur: Maksad maddesiyle, heyetiyle lâfzı teşhis değildir. Bazılarının dediği gibi zamirleri ve şekilleri değiştirmek suretiyle de değildir. Maksad kadının lâfzı öyle bir şeye isnad etmesidir ki kocası ona isnad etmiş olsa talâk vâki olur. Bu suretle kocası tarafından talâk yapmaya yarayan söz kadın tarafından cevap olmaya yarar. Binaenaleyh kadının sen bana haramsın veya sen benden bâinsin yahut ben senden bâinim demesi yukarda geçtiği vecihle cevap olabilir. Çünkü ilk iki sözde kadın hörmet ve ayrılığı kocasına isnad etmiştir.
Bunları kocası kendisine isnad etmiş olsa, mesela ben sana hara-mım yahut ben senden bâinim dese, talâk vâkl olurdu. Üçüncüde kadın ayrılmayı kendisine isnad etmiştir. Bunu kocası da kadına isnad etmiş olsa ve sen benden bâinsin dese talâk vâki olurdu. Kadının ben boşum yahut kendimi boşadım demesi de böyledir. Talâkı kendine isnad etmiş-tir, bunlar cevap olabilir. Çünkü kocası talâkı kadına isnad etse talâk vâki olurdu. Kadının kocasına seni boşadım demesi bunun hilâfınadır. Ko-casına sen benden boşsun demesi de öyledir. Çünkü talâkı kocasına is- nad etmiştir. Halbuki kocası onu kendine isnad etmiş olsa talâk vâki ol-mazdı. Bu söz kocası tarafından boşamaya elverişli olmayınca karısı ta-rafından cevaba da elverişli olmaz. Bu kaideyi izah hususunda doğru söz budur. Bununla bazılarının: "Bu kaîde şu son sözle bozulur: Çünkü kocası karısına seni boşadım derse talâk vâki olur." iddiası sâkıt olur. Bu iddia maksad zamirleri ve kelime şekillerini değiştirmek olduğuna göredir. Halbuki murad o değildir. Murad bizim söylediğimizdir.
Sonra bilmelisin ki ulemanın: "Koca tarafından karı boşamaya yara-yan her söz." demelerinden murad: Kadın talâkını istedikten sonra niyete tevakkuf etmeden boşamaya yarayan sözlerdir. Çünkü Câmiu'I-Fûsu-leyn'de şöyle denilmiştir: "Asıl şudur ki: kadın talâkını istedikten sonra kocası tarafından talâk sayılacak her şeyle verilen cevap talâktır. Talâk kadının eline verildikten sonra kadın böyle bir sözü kendine söylerse boş düşer. Beni boşa der kocası sen haramsın yahut bâinsin veya hâlisin ya-hut berîsin cevabını verirse kadın boş olur. Talâk kadının eline geçtikten sonra bunları kadın söylerse yine boş olur. Kocasına beni boşa der de o da ailene katıl cevabını verir ve ben talâk niyet etmedim derse tasdik olunur. Kadın emir kendi eline geçtikten sonra bunu söyler ve kendimi aileme kattım derse yine boş olmaz. "Yani bu söz redde ihtimalli olan kinâyelerdendir. Binaenaleyh öfke ve müzakere hallerinde niyete bağlıdır. Kadın talâkı istedikten sonra ancak niyet varsa talâk yapmak için teayyün eder. Haram ve bâin sözleri bunun hilâfınadır. Çünkü bunlarla müzakere halinde niyetsiz talâk vâki olur demek istiyor. Bununla Bahır sahibinin müşkil gördüğü mesele bertaraf edilmiş olur. Bahır sahibi ben kendimi kattım sözüyle ben bâinim sözü arasındaki farkı müşkil saymıştır. Anla!
«Çünkü bu söz talâk lâfızlarından değildir.» Bununla talâk yapmayı niyet etse talâk olmaz. Zira ikâ' değil tefvîz kinâyesidir. Lâkin evvelce geçtiği vecihle kıyasa muhâlif olarak bilicma' kadın tarafından cevap sa-yılacağı sâbit olmuştur. Emrin elindedir sözü de bunun gibidir. Musannıfın onu istisna etmemesi kadın tarafından cevaba elverişli olmadığı içindir. Kadın emrim elimdedir diyemez. Nitekim bunu Bahır sahibi açıklamıştır.
METİN
Lâkin bu kaideye: "Yukarıda geçtiği gibi kadının veya babasının ka-bul etmesiyle cevap sahihtir." diye itiraz olunur. Düşün! Kadının kocasına cevaben kendimi bir defa boşadım yahut kendimi bir talâkla seçtim sözüyle bir talâk-ı bâin vâki olur. Zira tekarrur etmiştir ki muteber olan kadının talâk îkâ'ı değil kocasının tefvîzıdır. Erkeğin: "Bugün emrin elindedir ve yarından sonra" sözünde gece dahil değildir. Çünkü bu sözler iki temlîktir. Kadın o gün emri elinde olmasını reddederse emir o gün için bâtıl olur. Yarından sonra yine emri elindedir. Kadın kendini geceleyin boşarsa sahih olmaz. Hem ancak bir defa boş düşer. Emrin bugün ve yarın elindedir sözünde gece dahildir. Kadın o gün bu sözü reddederse ertesi güne kalmaz. Çünkü bir tefvîzdan ibarettir. Ama bugün emrin elindedir, yarın da emrin elindedir derse bunlar iki emir olur. Hâniyye. Hâniyye sahibi hilâf zikretmemiştir. Gece dahil değildir. Nitekim bu âşikârdır.
İZAH
«İtiraz olunur.» Yani kabul erkek tarafından talâk îkâ'ına yaramasa da burada cevap olmaya yarar diye itiraz edilmiştir. İtirazı yapan Bahır sahibidir. Ama ona şöyle cevap verilebilir: "Kadının kabul etim demesi kendimi seçtim demesinden ibarettir. Binaenaleyh müstesnada dahildir."
«Zira tekarrur etmiştir ki ilah...» cümlesi bâin olur sözünün illetidir. Yani kadın ric'î talâk ifade eden sarîh sözle cevap verse de talâk bâin olur. Zira kadın kendi emrine ancak onunla mâlik olur, talâk-ı ric'î ile mâlik olamaz. Üç değil de bir talâk olmasının illetine gelince o da şudur: Kadının sözünde bir kelimesi bir masdarın sıfatıdır. Bu masdar talkadır. Çünkü lafzî amilin hâs olması mukadderin de hâs olmasına karinedir. Bu suretle ben kendimi birle boşadım ve ben kendimi birle seçtim sözleri arasında fark hâsıl olur ve bazılarının; "ikincide de bir talâk vâki olması gerekir." sözü defedilmiş olur. Tamamı Fetih'dedir.
«Gece dahil değildir.» Musannıf gece ile cinsi murad etmiştir. Binaenaleyh iki geceye de şâmildir. Kezâ fasıla teşkil eden gün de dahil değildir. Musannıfın bundan bahsetmesi açık olduğu içindir. H. Hâvi'l-Kudsî'de:"Burada iki geceyle yarın dahil değildir." denilmiştir.
«Çünkü bu sözler iki temliktir.» Bahır sahibi şöyle demektedir: "Çünkü bir zamanı kendi misli bir zaman üzerine atfetmek ve aralarını her ikisinin misli bir zamanla ayırmak zikredilen emrin birinciyle kayıdlanmasını, diğer emrin ikinci ile kayıdlanmasını kasid hususundaaçıktır. Binaenaleyh bugün sözü münferiden ele alınır. Zikredilen hükümde sonrakiyle biraraya toplanmaz. Çünkü cümle cümle üzerine atfedilmiştir. Yani emrin bugün elindedir ve emrin yarından sonra elindedir denilmiş gibidir. Bugün sözü ayrı söylense gece hükümde dahil değildir. Şu halde başka bir cümle üze-rine atfedildiği zaman dahi öyledir." H.
«Kadın kendini geceleyin boşarsa sahih olmaz.» Yani iki geceden birinde boşarsa sahih olmaz. Bu "gece dahil değildir" sözünden anlaşılan mânâyı açık olarak ifadeden ibarettir. H.
«Hem ancak bir defa boş düşer.» Şârih bu sözle bir vehmi defetmek istemiştir ki, o da kadının kendini her gün iki defa boşaması câiz olmakla bunların iki temlîk olması gerekmektedir. H.
Ben derim ki: Bu söz bu mânâda açık bir nakil bulunmasına muhtaç-tır. Çünkü iki sözün iki temlîk olması kadının kendini bugün ve yarından sonra boşamaya hakkı olduğunu gösterir. Minah sahibi diyor ki: "Vakitleri birbirinden ayrılmakla bunların iki emir olduğu sübut bulunca kadın için iki vaktin her birinde ayrıca muhayyerlik sâbit olur. Bunların birini reddetmekle diğeri reddedilmiş olmaz. Burada İmam Züfer'in muhalefeti vardır." Zâhire bakılırsa şârihin muradı kadının her gün yalnız bir defa boş olmasıdır. Bedâyi'de şöyle denilmiştir: "Kadın vakit içinde kendini bir defa seçerse başka bir defa seçmeye hakkı kalmaz. Çünkü lâfız vakti iktiza eder, tekrarı iktiza etmez." Bedayi sahibi bunu bugün, bu ay gibi sınırlı vakit bahsinde zikretmiştir. Bunlar iki vakitte iki temlîk olunca kadın her birinde yalnız bir defa kendini seçebilir. Yakında Bedayi'den nakledeceği-miz ifade dahi buna delâlet etmektedir.
«Ertesi güne kalmaz." Hidâye sahibi diyor ki: "Zâhir rivâyet budur. Ebû Hanife'den bir rivâyete göre kadın yarın kendini seçebilir. Çünkü ta-lâk îkâ'ını reddetmeye mâlik olmadığı gibi emrinin elinde olmasını reddet-meye de mâlik değildir."
«Çünkü bir tefvîzden ibarettir.» Zira aralarını başka bir günle ayır-mamıştır. Şu halde bir temlîkte bir yere toplamayı bildiren harfle toplama yapmıştır ve iki gün emrin elindedir demiş gibidir. Burada hem lügaten, hem örfen araya giren gece dahildir. Bahır,
«Bunlar iki emir olur.» Bedâyi sahibi diyor ki: "Hatta kadın o gün ko-casını ihtiyar eder yahut emri reddederse yarın için muhayyerliği bâkidir. Çünkü kocası sözü tekrarlayınca tefvîz da tekrarlanmış olur. Bunların bi-rini reddetmek diğerini de red sayılmaz, Kadın birinci gün kendini ihtiyar eder de boşar da, sonra yarından önce o adamla evlenirse kendini ihtiyar etmek istediğinde buna hakkı vardır. Bir defa daha boşar. Çünkü kocası iki tefvîzdan her biriyle ona bir talâk hakkı vermiştir. Bunların birini yapmış olması diğerini yapmasına mâni değildir." İşte bu birinci mesele de bi-zim söylediğimize delildir. Biz: "Kadın her gün kendini bir defa boşayabi-lir." demiştik.
«Hâniyye sahibi hilâf zikretmemiştir.» Yani bunların iki emir olduğu hususunda hilâf olduğunu söylememiştir. Gerçi Hidâye'de bunun hassaten İmam Ebû Yusuf'tan rivâyet edildiği bildirilmişse de, bu hilâf isbat etmek için değil, mezkûr fer'î meseleyi o tahriç ettiği içindir. Nitekim Fetih'de beyan edilmiştir.
«Nitekim bu âşikârdır.» Çünkü bu adam kadına ayrı bir günde emir isbat etmiştir. Ondan sonra gelen günde sâbit olan ayrı emirdir. Fetih.
METİN
T E M B İ H: Yukarıda geçen ifadenin zâhirinden anlaşıldığına göre kadının reddetmesiyle emir reddedilmiş olur. Lâkin İmâdiyye'de ibrâ gibi kadının tefvîzı kabulünden önce reddedileceği, kabulden sonra reddedile-miyeceği, bir de birleşen müddette yarına hakkı kalmayacağı bildirilmek-tedir. Ama Valvalciyye'de: "Karısına ayın başına kadar emrin elindedir der de kadın ben kocamı seçtim cevabını verirse o günkü muhayyerliği bâtıl olur. Fakat İmam-ı Âzâm'a göre ertesi gün kadın kendisini ihtiyar edebilir." denilmektedir.
İZAH
«Yukarıda geçen ifadenin» yani "Kadın o gün emri reddederse o gün emir bâtıl olur." sözünün zâhirinden anlaşıldığına göre demektir. Zâhirinden demesi emrin reddinden kocasını seçtiği murad edilebileceği içindir. Bu takdirde kadının "ben onu reddettim" demesi murad edilmemiş olur. Bu hususta tafsilât gelecektir. H.
«Lâkin İmâdiyye'de İlah...» İfadesinde kısaltma vardır. Şarihin şöyle demesi gerekirdi; "Zahire'de bildirildiğine göre emir reddedilmiş olmaz. İmâdiyye'de iki kavlin arası bulunarak şöyle denilmiştir ilah..." Bunun iza-hı şudur: Kadının reddi sahihtir diye hüküm vermek Zahire'nin ifadesiyle çelişki halindedir. Orada; "Emri kadının eline veya ecnebî birinin eline verirse, sonra kadının veya ecnebinin reddetmesi sahih olmaz. Çünkü bu lâzım olan bir şeyi temlîktir. Binaenaleyh lâzım olarak vâki olur. Bu mese-le ulemamızdan rivâyet edilmiştir." denilmiştir.
İmâdî Fûsul'ünde şöyle demektedir: "Bu iki sözün arasını bulmak için deriz ki: Emir tefvîz edilirken reddi kabul eder. Fakat kabulünden sonra reddedilemez. Bunun benzeri ikrardır. Bir kimse bir insana bir şey ikrar eder de o insan da tasdikte bulunursa, sonra ikrarından dönmesi sahih olamaz." Hidâye şârihleri de bu yatıştırmaya göre hareket etmişlerdir.
Muhakkık İbn-i Hümam ise Fetih'de başka bir şekilde arabulmuştur. O da şudur: Ulemanın: "Kadın o gün emri reddederse bâtıl olur." sözlerinden murad kadının o gün kocasını seçmesidir. Bunun hakikati milkinin sona ermesi demektir. Zahîre'deki ifadeden murad ise kadının reddettim demesidir. Hidâye sahibinin: "Çünkü kadın o gün kendi nefsini seçtiğinde ertesi güne muhayyerliği kalmaz. Kezâ kocasını seçerse emir reddedilmiş olur." demesi debunu göstermektedir.
Câmiu'l-Fûsuleyn sahibi şöyle bir yatıştırma yapmıştır: "Meselede iki rivayet olması ihtimali vardır. Çünkü bu bir cihetle temlîktir ve temlîk olmasına bakarak kabulünden önce reddi sahihtir; Ama tâlik olmasına bakarak ne önce, ne de sonra reddi sahih değildir. Görülüyor ki reddin sahih olması rivayeti temlîke bakarak, fâsid olması da tâlika bakaraktır." Bahır sahibi bunu daha zâhir görmüş ve şununla te'yid etmiştir: Hidâye'de beyan edildiğine göre Ebû Hanife'den kadının talâk îkâ'ını redde salâhiyeti olmadığı gibi emri redde dahi salâhiyeti olmadığı rivayet edilmiştir.
Bahır sahibi: "Binaenaleyh İbn-i Humam ile şârihlerin yaptıkları tekellüfe hâcet yoktur." demiştir. Bahır sahibi bundan önce İmâdî ile şârihlerin: "Kadın kabul ettikten sonra reddettim derse bu onun muhayyerliğini ibtal eden bir vazgeçmedir." demelerine itiraz etmiş; bu hususta Makdisî de ona uyarak: "Bu şaşılacak şeydir. Vazgeçtiğine delâlet eden yiyip içme gibi şeylerle ibtal ediyorlar, sarîh red ile ibtal etmiyorlar." demiştir.
Ben derim ki: Bu kabul edilemez. Çünkü sözümüz sınırlı olan emir hak-kındadır. Ulema bunun meclisten kalkmakla ve yiyip içmekle bâtıl olmayacağını ancak vaktin geçmesiyle bâtıl olacağını açıklamışlardır. Vakitten mutlak olan emir bunun hilâfınadır. Nitekim geçmişti.
«İbrâ gibi» yani borçtan ibrâ gibi demek istiyor ki, bir defa sâbit oldu mu kabule bağlı değildir. Red ile geri çevrilir. Çünkü bunda ıskat ve temlîk mânâsı vardır. Fetih.
«Bir de birleşen müddette» sözü "kadının reddetmesiyle emir reddedilmiş olur." cümlesi üzerine atfedilmiştir. Yani yine yukarıda geçen ifadenin zâhirine göre emrin bugün ve yarın elindedir gibi birleşen müddette yarın için muhayyerlik kalmaz. Burada şöyle denilebilir: "Bu musannıfın sözünde açıklanmıştır. Şârihin lâkin ilah... sözü yarın muhayyerlik kalmaz sözüne istidraktır."
«O günkü muhayyerliği bâtıl olur ilah...» O gün ve yarın sözlerinden murad meclistir. Nitekim Tatarhâniyye sahibi bu tâbiri kullanmıştır. Hassaten birinci ve ikinci gün değildir. (Meclisten murad da bulunduğu hal ve vaziyettir.)
«İmam-ı Âzâm'a...» Kezâ İmam Muhammed'e göre kadın ertesi gün kendisi ihtiyar edebilir. İmam Ebû Yusuf: "Emir kadının elinden bütün ay boyunca çıkmıştır." demiştir. Bedâyi'de bildirildiğine göre bazıları bu hilâfı aksine zikretmişlerdir. Yani Tarafeyn'e göre bütün ay boyunca emir kadının elinden çıkar. Ebû Yusuf'a göre çıkmaz.Tatarhâniyye'de dahi böyle denilmiştir. Tatarhâniyye sahibi: "Sahih olan budur." demektedir.
«Ertesi gün kadın kendisini ihtiyar edebilir.» Yani müddet birleşmekle beraber seçme hakkı ertesi gün bâkidir denilmektedir. H.
METİN
Dirâye sahibi bunu şöyle tevcih etmiştir: "Ne zaman vakit zikredilirse tâlik, aksi takdirde temlîk itibar edilir." Şimdi şu kalır: Bir adam karısını talâk-ı bâinle boşarsa tefvîz müneccez olduğu takdirde acaba kadının emri elinde olmaktan çıkar mı, Evet, şu haneye girersen emrin elinde olsun gibi muallak bile söylese emri bâtıl olur. Vakitle sınırlı söylerse bâtıl olmaz. İmâdiyye: Lâkin Bahır'da Kınye'den naklen: "Zâhir rivâyete göre muallak müneccez gibidir." denilmiştir.
İZAH
«Ne zaman vakit zikredilirse» yani bugün ve yarın emrin elinde olsun yahut ayın başına kadar emrin elinde olsun derse tâlik sayılır. Tâlik olunca reddetmekle geri dönmez. Vakit zikretmez de sadece emrin elinde olsun derse bu temlik sayılır. Temlik kabul etmeden geri çevrilebilir. Nitekim geçmişti. Ama bu ifade iki cihetten söz götürür.
Birincisi: Burada kabul kadının iki şeyden birini seçmesi mânâsındadır. Yani ya kendisini ya kocasını seçecektir. Kocamı seçtim dedi mi kabul bulunmuştur. Artık bundan sonra kendisini seçmek suretiyle bunu reddetmeye salâhiyeti yoktur. Şu halde tâlikle temlîkin arasında fark yok demektir.
İkincisi: Halebî'nin şu itirazıdır: "Bu tevcih metindeki ifadeyle Valval-
ciyye'nin ifadesi arasındaki çelişkiyi defedemez. Çünkü bunun mukte-
zasınca kadın o gün kocasını seçtiğinde ertesi gün emir elinde kalması ge-rekir. Halbuki bu musannıfın söylediğine muhâliftir." Tahtâvî buna: "Şarihin maksadı çelişki olduğunu göstermektedir, onu defetmek değildir." diye cevap vermiştir.
Ben derim ki; Çelişki namına verilecek cevap şudur: Hilâf metnin me-selesinde dahi câridir. Nitekim Hidâye'den nakletmiştik. Bedâyi'de şöyle denilmektedir: "Bir adam karısına bugün ve yarın emrin elindedir derse bu söz yukarıda geçen ihtilâfa göre halledilir. Bunu Valvalcî dahi açıklamış ve şöyle demiştir: "Bugün ve yarın meselesinde kadın emri o gün reddederse ertesi gün emir elindedir. Ama Câmi-i Sağîr'de elinde olmayacağı bildirilmiştir. Fetva ona göredir. "Yukarıda geçen ay meselesindeki hilâf hikâyesinden anladın ki, İmam-ı Âzâm'la İmam Muhammed'e göre ertesi gün emir kadının elinde kalmaz. Ebû Yusuf buna muhâliftir.
«Bir adam karısını talâk-ı bâinle boşarsa İlah...» Bâinle diye kayıd-laması talâk-ı ric'î ile boşarsa tek sözle kadının emri elinde kalacağı içindir. H. Şârih ulemanın arasındaki başka bir çelişkiye cevap vermek istemiştir. Zira İmâdî Fûsul namındaki kitabında: "Karısına emrin elinde olsun der de sonra onu talâk-ı bâinle boşarsa zâhir rivâyete göre kadının emri elinde olmaktan çıkar." demiş, başka bir yerde ise çıkmadığını söylemiştir. Sonra bu iki sözün arasını bularak birinciyi müneccez (derhal geçerli) tefvîz, ikinciyi muallak mânâsına yorumlamıştır. Nehir sahibi diyor ki: "Bunun aslı evvelce geçtiği vecihle bâinin bâine ancakmuallak ise lahîk olmasıdır."
«Lâkin Bahır'da ilah...» cümlesi İmâdî'nin arabuluculuğuna istidraktir. Çünkü Kınye'de açıklandığına göre kocası kadına şöyle yaparsan emrin elinde olsun der de sonra şart bulunmazdan önce onu talâk-ı bâinle boşarsa, sonra onunla evlendiğinde kadının emri elinde kalır. Kınye sahibi bundan sonra zâhir rivâyete göre elinde kalmayacağına işaret etmiştir. Bu açık olarak gösterir ki, muallak olan emir zâhir rivâyete göre müneccez gibi kadının elinden çıkar. Bahır sahibi şöyle demiştir: "Hak şudur ki, bu meselede rivâyet muhteliftir. Zâhir rivâyete göre kadın kendini iddet içinde boşarsa emrin talâk-ı bâinle bâtıl olmasıdır. Başka kocaya gittikten sonra ise bâtıl değildir. Çünkü ulema yeminden sonra milkin elden çıkması yemini bozmaz demişlerdir. Muhayyer bırakmak da tâlik gibidir."Nehir sahibi de şöyle cevap vermiştir: "Kınye'nin ifadesi zâhir rivâyetin mutlak olmasına göredir. Halbuki o yukarıda geçen yatıştırma ile mukayyeddir."
Ben derim ki: Bunu Makdisî'nin Hulâsa üzerine yazdığı şerh de teyid etmektedir. Orada şöyle denilmektedir: "Serahsî diyor ki: Bir adam karısına seç der de sonra onu talâk-ı bâinle boşarsa muhayyerlik bâtıl olur. Emrin elindedir demesi de öyledir. Talâk-ı ric'î ile boşarsa bâtıl olmaz. Bunun aslı şudur: Bâin bâine lahîk olmaz. O kadını iddet içinde veya iddeti bittikten sonra alırsa emir geri dönmez. Emrin şarta muallak olması bunun hilâfınadır. Onu şarta tâlik eder de sonra kadını talâk-ı bâinle boşar ve sonra şart bulunursa emir geri döner.
İmlâ nam eserde şöyle denilmiştir: "Karısına istediğin vakit seç yahut istediğin vakit emrin elinde olsun der de sonra onu bir talâk-ı bâinle boşar, sonra tekrar evlenir ve kadın kendini seçerse Ebû Hanife'ye göre bu söz bâin olarak muallak olur. Ebû Yusuf'a göre olmaz. İmam Serahsî:"Onun kavli zayıftır." demiştir. Bununla Fûsul'de yapılan yatıştırmanın kuvvetli olduğu anlaşılır. "Seçmenin kendisinde tâlik mânâsı vardır. Binaenaleyh fark olmaması gerekir." dersen biz de deriz ki: açık tâlik ile içinde tâlik mânâsı bulunan söz arasında açık fark vardır. Bir nev'i tahkîk yapan kimseye gizli değildir.
Makdisî'nin söylediğine göre burada bazıları söz etmişse de üzerinde durmaya değmez. Zâhire bakılırsa bazılarından muradı Bahır sahibidir. Çünkü o müneccezle muallak arasında fark görmemiş, emrin bâtıl olmasını kadının kendini iddet içinde boşamasıyla kayıdlamıştır. Bu muhayyer bırakmanın tâlik mesabesinde olduğuna göredir. Ama Serahsî'nin sözü bunu sarahaten reddedmektedir. Anla!
METİN
FER'İ MESELELER : -Bir kimse bir kadını emri elinde olmak şartıyla nikâhlarsa sahih olur. Ama kadın emrini eline verdiğini iddia ederse sözü dinlenmez. Meğerki emir hükmünce kendini boşamış da sonra bunu iddia etmiş olsun. O zaman sözü dinlenir.
Kadın : ben kendimi yerimden kıpırdamadan mecliste boşadım der de kocası inkâr ederse söz kadınındır.
Seni kabahatsız döversem emrin elinde olsun der de sonra kadını döver ve ihtitâf ederlerse söz kocanındır. Çünkü inkâr eden odur. Kadının menfi şart üzerine getirdiği beyyinesi kabul edilir. Nitekim gelecektir.
Kadının velîleri onun boşanmasını ister de kocası kadının babasına: benden ne istiyorsun, dilediğini yap diyerek çıkarsa, kocası bu sözle tefvîzı niyet etmediği takdirde babasının boşamasıyla kadın boş olmaz. Bu hususta söz kocanındır. Hulâsa. Koca "nikâhıma bir kadın girerse" demedikçe fuzûlînin nikâhı dahil değildir.
Bir kimse karısının emrini iki adam arasında bırakır da kadını biri boşarsa talâk vâki olmaz.
İZAH
"Sahih olur." sözü söze kadının başlamasıyla kayıdlıdır. Kadın: ben kendimi sana emrim elimde olmak şartıyla nikâhladım. Dilediğim vakit kendimi boşarım yahut dilediğim vakit boş olmam şartıyla sana vardım der de kocası: kabul ettim derse sahih olur. Söze kocası başlarsa kadın boş olmaz. Emir de kadının elinde sayılmaz. Nitekim Bahır'da Hulâsa ve Bezzâziye'den naklen beyan edilmiştir.
"Sözü dinlemez." Çünkü bundan bir semere hâsıl olmaz. T.
"Emir hükmüne»" sözü emir sebebiyle mânâsınadır, Çünkü bir şeyin
hükmü onun semeresi ve üzerine terettüb eden eseridir. Emrin hükmü de
kadının kendisini boşamaya mâlik olmasıdır,
"Söz kadınındır." Çünkü sebebi kocasının ikrarıyle mevcuddur. Oda muhayyerliktir. Zâhire göre başka bir şeyle meşgul olmak bulunmamıştır. Bahır. Bir de kocası muhayyer bıraktığını ve talâkı ikrar edince bunu inkâr etmekle sebebin bâtıl olduğunu iddia etmiş olur. Asıl olan bunun yokluğudur. Ama bu adamın kölesine âzâd olman hususunda dün emrini eline verdim. Fakat sen kendini âzâd etmedin der de köle ben bunu yaptım derse bunun hilâfına olur, yani tasdik edilmez. Çünkü sahibi onun âzâd olduğunu ikrar etmemiştir. Emrin elindedir demek köle kendini âzâd etmedikçe onun âzâd olmasını icab etmez. Sahibi bunu inkâr etmektedir. Talâk böyle değildir. Zira koca onu ikrar etmiş de iptalini iddiada bulun-maktadır. Onun için kabul edilmez. Nitekim bunu Bahır sahibi Câmiu'-l Fûsuleyn'in: "Fark olmamak gerekir." sözüne cevaben açıklamıştır.
"İhtilâf ederlerse" yani kocası ben onu kabahatinden dolayı dövdüm der; kadın kabahatsiz dövdüğünü iddia ederse söz kocasının olur. Ama bunun kadın kendini seçtikten sonra olması gerekir. Nitekim önceki meseleden anlaşılmıştır.
"Söz kocanındır." Çünkü o emrin kadının elinde olduğunu inkâr etmektedir. Velevkikabahatini beyan etmesin. Kadın kabahatsiz dövdüğüne beyyine getirirse kabul edilmek gerekir. Velevki nefye şâhidlik olsun. Çünkü bu şarta şâhidliktir. Şartın beyyineyle isbatı câizdir. Velevki nefy olsun. Bunu Nehir sahibi İmâdiyye'den nakletmiştir.
"Nitekim gelecektir." Yani tâlik bâbında musannıfın "Meğerki kadın beyyine getirmiş olsun." dediği yerde gelecektir. H.
"Kadın boş olmaz ilah..." Yani bu iş talâk müzakeresi halinde de olsa kocanın sözü alettayin tefvîz sayılmaz. Alay için söylemiş olması ihtimali vardır. Yani yapabilirsen yap bakalım demek istemiş olabilir.
"Fuzûlînin nikâhı dahil değildir ilah..." Bahır'da Kınye'den naklen şöyle denilmektedir: "Senin üzerine bir kadın alırsam onun emri senin elinde olsun der de bir fuzûlînin nikâh etmesiyle o adamın nikâhına bir kadın girer, o da fiilen bunu kabul ederse karısı o kadını boşayamaz. Ama kocası benim nikâhıma bir kadın girerse demişse o zaman boşayabilir. Bu hususa tevkil de böyledir." Yani fuzûlînin yaptığı akdi sözle kabul et medikçe o yeni kadınla evlendiği tasdik edilmez. O kadının nikâhına girdiği tasdik edilir. Bana helâl olur sözü de girdi mânâsındadır. Lâkin yeminler bahsinin sonunda zikredileceğine göre bir adam nikâhıma giren her kadın yahut bana helâl olan her kadın şöyle olsun der de bir fuzûlînin kıydığı nikâhı fiilen kabul ederse, mutlak surette yemini bozulmaz.
Bunun bir misli de bir kadınla bizzat yahut vekilim vasıtasıyla yahut bir fuzûlînin nikâh kıymasıyla evlenirsem veya her hangi bir vecihle bir kadın nikâhıma girerse karım boş olsun demesidir. Çünkü "yahut bir fuzûlînin nikâh kıymasıyla" sözü "bir kadınla bizzat evlenirsem" sözü üzerine atfedilmiştir. Burada âmil "evlenirsem" sözüdür. Bu kavle mahsustur. Eğer "fiilen olsun bir fuzûlînin nikâhını kabul edersem" deseydi o zaman fuzûlî kapısı kapanmış olurdu. Bu adam için yaptığı tâlikın evli bulunduğu kadının talâkına aid olmaktan başka çare kalmamıştır. Binaenaleyh mesele izafet edilen yemini fesh etmesi için Şâfiî bir zâta arzolunur.
Hâsılı bu adam ya eski karısının talâkını tâlik edecektir yahut yeni aldığının talâkını. İkincisinde mesele bir Şâfiîye arzolunur. Anlaşılıyor ki bu meselede iki kavil vardır.
"Yahut nikâhıma bir kadın girerse" dediğinde yemininin bozulmasının vechi evlenmeden nikâhına kadın giremiyeceği içindir. Yani bu adam sanki "o kadınla evlenirsem" demiş gibidir. Fuzûlî birinin evlendirmesi ile ise evlenmiş sayılmaz. "Milkime giren her köle" demesi bunun hilâfınadır. Çünkü burada fuzûlînin yaptığı akidle yemini bozulur. Zira milk-i yemin yalnız satın almaya mahsus değildir. Onun başka sebebleri olabilir. Musannıf bu iki kavli Fetâvâ'sında zikretmiş ve yemini bozulmaz kavlini tercih eylemiştir. İnşaallah bu hususta sözün tamamı yeminler bahsinde gelecektir.
"Talâk vâki olmaz." Çünkü onun yaptığı iş talâkı her ikisine temlîktir. Bunda ikisinin fiiline tâlik mânâ vardır.
Birinin yapmasıyla üzerine tâlik edilen şey bulunması değildir. Allahu a'lem.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...