EMRİN ELİNDEDiR
BÂBI
METİN
Bu söz seçmek sözü
gibidir. Yalnız üçü niyet meselesinde ondan ayrılır. Bir adam karısına emrin
elindedir yahut solundadır veya burnundadır yahut dilindedir diyerek üç talâk
tefvîzini niyet ederse, kadın bulunduğu mecliste kendimi bir talâkla seçtim
yahut kendimi kabul ettim veya emrimi seçtim yahut sen bana haramsın veya sen
benden bâinsin yahut ben senden bâinim veya boşum dediği takdirde üç talâk vâki
olur. Velevki kadın küçük olsun. Çünkü bu söz tâlik gibidir. Bezzâziye. Kezâ
kadının babası ben bunları kabul ettim derse hüküm yine budur. Hulâsa. Ama bunu
kadın küçükse diye kayıdlamak gerekir. Sana talâkını ödünç verdim, senin emrin
Allah'ın ve senin elindedir, benim emrim senin elindedir sözleri de muhtar kavle
göre emrin elindedir sözü gibidir. Hulâsa. Allah Teâlâ'nın ismini zikretmek
teberrük içindir. Üçü niyet etmezse bir talâk vâki olur.
İZAH
Burada emir hal
mânâsına, el de tasarruf mânâsınadır. Bunu Misbah'dan naklen Bahır sahibi
söylemiştir. Şu halde mânâ: Erkeğin karısının tesarrufuna verdiği talâkın kadın
tarafından yapılması bâbı demektir. T. Evvelce söylemiştik ki, burada münasip
olan bâb değil fasıl demektir.
«Seçmek sözü
gibidir.» Yani niyetin şart olması nefis kelimesinin veya onun yerini tutacak
başka bir kelimenin zikredilmesi, kocanın sözünden dönememesi ve tefvîzı yaptığı
meslisle yahut kadının tefvîzı öğrendiği meclisle mukayyed olması ve şayet
sınırlı ise kadının müddeti bilmesi ile mukayyed olması hususlarında seçmek
kelimesi gibidir.
«Yalnız üçü niyet
meselesinde ondan ayrılır.» Çünkü burada üçü niyet sahihtir. Muhayyer bırakmada
ise sahih değildir. Çünkü emir cinstir. Umuma hususa ihtimali vardır. Bunlardan
hangisini niyet ederse niyeti sahih olur, Bedayi'de burada nefis kelimesinin
zikredilmesi şart değildir denilmiştir. Ama bu umumiyetle kitaplardakine
muhâliftir. Nitekim Bahır ve Nehir'de belirtilmiştir.
«Emrin elindedir.»
Tâlik yaparak şu haneye girersen emrin elindedir demesi de öyledir. Kadın o
haneye ayak basar basmaz kendini boşarsa boş düşer. iki adım yürüdükten sonra
boşarsa boş düşmez. Çünkü emir elinden çıktıktan sonra boşamıştır. Bunu
Muhît'ten naklen Bahır sahibi söylemiştir. Attâbîyye'de: Bir adam yürürse
muhayyerliği bâtıl olur." de- nilmişse de bu söz bir ayağının eşik üzerinde
olmasına, diğeriyle içeri gir-mesine yorumlanır. Evvelki söylediğimiz ise eşiğin
dış tarafında bulun- duğuna göredir. Böylece ilk adımla girişin evvelini geçmiş
olmaz, ikinci adımla geçer ve emir elinden çıkar.Makdisî.
«Yahut solundadır
ilah...» Bezzâziye'de: "Emrin gözündedir ve emsali bir söz söylerse niyeti
sorulur." denilmiştir. Bahır.
«Üç talâk tefvîzını
niyet ederse...» sözüyle diyaneten mutlaka tefvîzı niyet lâzım olduğuna, kazaen
halin delâleti gerektiğine işaret etmiştir. Ni-tekim Bahır'da belirtilmiştir.
Üçü niyet sözüyle neden ihtiraz ettiği ileride gelecektir. Musannıf bu
lâfızların talâk îkâ'ından değil talâkı tefvîzdan ki-nâye olduklarına da işaret
etmiştir. Hatta bu sözlerle talâk yapmayı niyet ederse vâki olmaz. Çünkü lâfzın
kendisi bunu taşımaz. Emrin elindedir sö-zünden başkalarında bu açıktır. Emrin
elindedir sözü ise talâk îkâ'ına ih-timallidir. Çünkü kocası bâinle boşarsa
kadının emri elinde olur. Herhalde bunu örf olmadığı için talâk îkâ'ından kinâye
yapmamıştır. Rahmetî.
«Üç talâk vâki
olur.» Çünkü seçmek emrin elindedir sözüne cevap teşkil edebilir. Bir kelimesi
seçmenin sıfatıdır ve kadın sanki "kendimi bir defa ile seçtim" demiş gibi olur.
Bununla da üç talâk meydana gelir. Nehir. kendini boşa sözünde ise seçmek bu
söze cevap teşkil edemez. Nitekim bundan sonraki fasılda gelecektir.
«Velev ki kadın
küçük olsun.» Bundan önceki bâbta Zahîre'den naklettiğimiz fetva vak'ası budur.
«Çünkü bu söz tâlik
gibidir.» Yani temlîk olsa da bunda tâlik mânâsı vardır. Nitekim izahı
muhayyerlik meselesinde geçmişti.
«Ama bunu kadın
küçükse diye kayıdlamak gerekir.» Bu ifade söz götürür. Müntekâ'dan naklen
Hulâsa'nın ibâresi şöyledir: "Kadına emrin babanın elindedir der de babası da
bunu kabul ettim derse kadın boş olur. Kezâ kadına emrin elindedir der de kadın
kendimi kabul ettim cevabını verirse boş düşer. Böyle bir sözden kadının
küçüklüğü anlaşılamaz. Çün- kü kadın yetişkin de olsa kocası emri bir ecnebînin
eline verebilir. Hulâ-sa'nın ibâresinde kadının emrini eline verdiğine, kabulü
babasının yaptı-ğına dair bir söz yoktur ki şârihin Nehir sahibine uyarak
söyledikleri ye- rinde olsun. Rahmetî.
Ben derim ki! Şu da
var: Kadına emrin elindedir demek kendi nefsini seçmesi hususunda tâlik mânâsına
gelir. Binaenaleyh kadın küçük bile olsa babasını kabul etmesi sahih olamaz.
Kezâ emri babasının eline ve-rirse kadın büyük bile olsa onun kabul etmesi doğru
olamaz. Çünkü tâlik edilen şey mevcud değildir.
«Allah Teâlâ'nın
ismini zikretmek teberrük içindir.» Yani emir yalnız başına kadının elinde olur.
«Üçü niyet etmezse
bir talâk vâki olur.» "Üçü niyet sözüyle neden ihtiraz ettiği ileride
gelecektir." dediği budur. Bu söz hiç aded niyet etme-meye yahut hür kadın
hakkında bir veya iki talâkı niyet etmeye sâdıktır. Niyet ederse bir talâk-ı
bâin vâki olur. Evvelce arzetmiştik ki, diyaneten talâkı kadına tefvîzi niyet
etmesi kazaen halin delâleti mutlaka tâzımdır. Bahır.
METİN
Kadın kendini üç
defa boşar da erkek ben biri niyet etmiştim derse, delâlet bulunmadığı takdirde
erkeğe yemin verdirilir. Kadının delâlet bu-lunduğuna dair beyyinesi kabul
edilir. Nitekim geçmişti. Meclisin bir ol-ması, kadının bilmesi nefis kelimesini
veya onun yerini tutacak başka bir kelimeyi zikretmek şarttır. Kadının emri
elinde olduğunu kocası söyler de kadın bunu bilmez fakat kendini boşarsa boş
olmaz. Çünkü şartı yoktur. Hâniyye. Erkek tarafından karı boşamaya yarayan her
söz kadın tarafın-dan cevap olmaya da yaramaz. Binaenaleyh kadın ben boşum yahut
ken-dimi boşadım derse talâk vâki olur. Seni boşadım derse bunun hilâfınadır.
Çünkü talâkla kadın vasıflanır, erkek vasıflanmaz. İhtiyar. Bundan hassa-ten
seçmek lâfzı müstesnadır. Çünkü bu söz talâk lâfızlarından değildir. Ama kadın
tarafından cevap olmaya yarar. Bedayi.
İZAH
«Delâlet
bulunmadığı takdirde erkeğe yemin verdirilir.» Fakat üçe delâlet bulunursa,
meselâ üç talâkı müzakere ederler yahut üç parmakla işaret ederse bu delâletle
amel edilir.
«Kadının delâlet
bulunduğuna dair beyyinesi kabul edilir.» Yani öfke veya müzakere halinde
olduğuna dair beyyinesi kabul edilir. Ama niyeti buydu diye getirdiği beyyine
kabul edilmez. Meğerki bu niyette olduğunu ikrar etti diye beyyine getirmiş
olsun. Nitekim İmâdiyye'den naklen Nehir'de beyan edilmiştir.
«Nitekim geçmişti.»
Yani kinâyeler bâbının başında geçmişti. H. «Bunun yerini tutacak başka bir
kelime...» İhtiyara kelimesi gibi, em-rimi seçtim demesi gibi. T. Babamı veya
annemi yahut ailemi veya koca-ları seçtim demesi de böyledir. Nitekim
muhayyerlik bâbında geçmişti. Zâhire bakılırsa burada tekrarda muhayyerlik
bâbındaki tekrar gibidir.
«Kadının emri
elinde olduğunu söyler de ilah...» cümlesi "kadının bilmesi şarttır" cümlesinin
muhterizîsidir. Yani bilmesi şarttır sözüyle bundan ihtiraz etmiştir. Diğer
ikisini zikretmemesi anlaşıldıkları içindir. Kadın meclis sona erdikten sonra
kendini ihtiyar ederse talâk vâki olmaz. Ama bu mutlak söylediğine göredir.
Sınırlı söyler meselâ bir gün emrin elindedir derse kadının muhayyerliği o
müddetin devamıncadır. Kadına emrin elindedir der de o da seçtim cevabını verir
fakat kendimi demezse, bu mânâda başka bir sözde söylemezse talâk vâki olmaz.
Rahmetî.
«Boş olmaz.» Vekil
gibidir. Vekil vekâlet işini bilmezden önce vekil değildir. Hatta tesarrufta
bulunsa tesarrufu sahih olmaz. Vasî bunun hilâ-fınadır. Çünkü o mirâsçılık gibi
hilâfettir. Bezzâziye.
«Erkek tarafından
karı boşamaya yarayan her söz ilah...» Bu kaideyi Bahır sahibi Bedâyi'den
nakletmiştir. Ama ben onu açıklayan görmedim. Onu izah hususunda bana zâhir olan
şudur: Maksad maddesiyle, heyetiyle lâfzı teşhis değildir. Bazılarının dediği
gibi zamirleri ve şekilleri değiştirmek suretiyle de değildir. Maksad kadının
lâfzı öyle bir şeye isnad etmesidir ki kocası ona isnad etmiş olsa talâk vâki
olur. Bu suretle kocası tarafından talâk yapmaya yarayan söz kadın tarafından
cevap olmaya yarar. Binaenaleyh kadının sen bana haramsın veya sen benden
bâinsin yahut ben senden bâinim demesi yukarda geçtiği vecihle cevap olabilir.
Çünkü ilk iki sözde kadın hörmet ve ayrılığı kocasına isnad etmiştir.
Bunları kocası
kendisine isnad etmiş olsa, mesela ben sana hara-mım yahut ben senden bâinim
dese, talâk vâkl olurdu. Üçüncüde kadın ayrılmayı kendisine isnad etmiştir. Bunu
kocası da kadına isnad etmiş olsa ve sen benden bâinsin dese talâk vâki olurdu.
Kadının ben boşum yahut kendimi boşadım demesi de böyledir. Talâkı kendine isnad
etmiş-tir, bunlar cevap olabilir. Çünkü kocası talâkı kadına isnad etse talâk
vâki olurdu. Kadının kocasına seni boşadım demesi bunun hilâfınadır. Ko-casına
sen benden boşsun demesi de öyledir. Çünkü talâkı kocasına is- nad etmiştir.
Halbuki kocası onu kendine isnad etmiş olsa talâk vâki ol-mazdı. Bu söz kocası
tarafından boşamaya elverişli olmayınca karısı ta-rafından cevaba da elverişli
olmaz. Bu kaideyi izah hususunda doğru söz budur. Bununla bazılarının: "Bu kaîde
şu son sözle bozulur: Çünkü kocası karısına seni boşadım derse talâk vâki olur."
iddiası sâkıt olur. Bu iddia maksad zamirleri ve kelime şekillerini değiştirmek
olduğuna göredir. Halbuki murad o değildir. Murad bizim söylediğimizdir.
Sonra bilmelisin ki
ulemanın: "Koca tarafından karı boşamaya yara-yan her söz." demelerinden murad:
Kadın talâkını istedikten sonra niyete tevakkuf etmeden boşamaya yarayan
sözlerdir. Çünkü Câmiu'I-Fûsu-leyn'de şöyle denilmiştir: "Asıl şudur ki: kadın
talâkını istedikten sonra kocası tarafından talâk sayılacak her şeyle verilen
cevap talâktır. Talâk kadının eline verildikten sonra kadın böyle bir sözü
kendine söylerse boş düşer. Beni boşa der kocası sen haramsın yahut bâinsin veya
hâlisin ya-hut berîsin cevabını verirse kadın boş olur. Talâk kadının eline
geçtikten sonra bunları kadın söylerse yine boş olur. Kocasına beni boşa der de
o da ailene katıl cevabını verir ve ben talâk niyet etmedim derse tasdik olunur.
Kadın emir kendi eline geçtikten sonra bunu söyler ve kendimi aileme kattım
derse yine boş olmaz. "Yani bu söz redde ihtimalli olan kinâyelerdendir.
Binaenaleyh öfke ve müzakere hallerinde niyete bağlıdır. Kadın talâkı istedikten
sonra ancak niyet varsa talâk yapmak için teayyün eder. Haram ve bâin sözleri
bunun hilâfınadır. Çünkü bunlarla müzakere halinde niyetsiz talâk vâki olur
demek istiyor. Bununla Bahır sahibinin müşkil gördüğü mesele bertaraf edilmiş
olur. Bahır sahibi ben kendimi kattım sözüyle ben bâinim sözü arasındaki farkı
müşkil saymıştır. Anla!
«Çünkü bu söz talâk
lâfızlarından değildir.» Bununla talâk yapmayı niyet etse talâk olmaz. Zira ikâ'
değil tefvîz kinâyesidir. Lâkin evvelce geçtiği vecihle kıyasa muhâlif olarak
bilicma' kadın tarafından cevap sa-yılacağı sâbit olmuştur. Emrin elindedir sözü
de bunun gibidir. Musannıfın onu istisna etmemesi kadın tarafından cevaba
elverişli olmadığı içindir. Kadın emrim elimdedir diyemez. Nitekim bunu Bahır
sahibi açıklamıştır.
METİN
Lâkin bu kaideye:
"Yukarıda geçtiği gibi kadının veya babasının ka-bul etmesiyle cevap sahihtir."
diye itiraz olunur. Düşün! Kadının kocasına cevaben kendimi bir defa boşadım
yahut kendimi bir talâkla seçtim sözüyle bir talâk-ı bâin vâki olur. Zira
tekarrur etmiştir ki muteber olan kadının talâk îkâ'ı değil kocasının
tefvîzıdır. Erkeğin: "Bugün emrin elindedir ve yarından sonra" sözünde gece
dahil değildir. Çünkü bu sözler iki temlîktir. Kadın o gün emri elinde olmasını
reddederse emir o gün için bâtıl olur. Yarından sonra yine emri elindedir. Kadın
kendini geceleyin boşarsa sahih olmaz. Hem ancak bir defa boş düşer. Emrin bugün
ve yarın elindedir sözünde gece dahildir. Kadın o gün bu sözü reddederse ertesi
güne kalmaz. Çünkü bir tefvîzdan ibarettir. Ama bugün emrin elindedir, yarın da
emrin elindedir derse bunlar iki emir olur. Hâniyye. Hâniyye sahibi hilâf
zikretmemiştir. Gece dahil değildir. Nitekim bu âşikârdır.
İZAH
«İtiraz olunur.»
Yani kabul erkek tarafından talâk îkâ'ına yaramasa da burada cevap olmaya yarar
diye itiraz edilmiştir. İtirazı yapan Bahır sahibidir. Ama ona şöyle cevap
verilebilir: "Kadının kabul etim demesi kendimi seçtim demesinden ibarettir.
Binaenaleyh müstesnada dahildir."
«Zira tekarrur
etmiştir ki ilah...» cümlesi bâin olur sözünün illetidir. Yani kadın ric'î talâk
ifade eden sarîh sözle cevap verse de talâk bâin olur. Zira kadın kendi emrine
ancak onunla mâlik olur, talâk-ı ric'î ile mâlik olamaz. Üç değil de bir talâk
olmasının illetine gelince o da şudur: Kadının sözünde bir kelimesi bir masdarın
sıfatıdır. Bu masdar talkadır. Çünkü lafzî amilin hâs olması mukadderin de hâs
olmasına karinedir. Bu suretle ben kendimi birle boşadım ve ben kendimi birle
seçtim sözleri arasında fark hâsıl olur ve bazılarının; "ikincide de bir talâk
vâki olması gerekir." sözü defedilmiş olur. Tamamı Fetih'dedir.
«Gece dahil
değildir.» Musannıf gece ile cinsi murad etmiştir. Binaenaleyh iki geceye de
şâmildir. Kezâ fasıla teşkil eden gün de dahil değildir. Musannıfın bundan
bahsetmesi açık olduğu içindir. H. Hâvi'l-Kudsî'de:"Burada iki geceyle yarın
dahil değildir." denilmiştir.
«Çünkü bu sözler
iki temliktir.» Bahır sahibi şöyle demektedir: "Çünkü bir zamanı kendi misli bir
zaman üzerine atfetmek ve aralarını her ikisinin misli bir zamanla ayırmak
zikredilen emrin birinciyle kayıdlanmasını, diğer emrin ikinci ile
kayıdlanmasını kasid hususundaaçıktır. Binaenaleyh bugün sözü münferiden ele
alınır. Zikredilen hükümde sonrakiyle biraraya toplanmaz. Çünkü cümle cümle
üzerine atfedilmiştir. Yani emrin bugün elindedir ve emrin yarından sonra
elindedir denilmiş gibidir. Bugün sözü ayrı söylense gece hükümde dahil
değildir. Şu halde başka bir cümle üze-rine atfedildiği zaman dahi öyledir." H.
«Kadın kendini
geceleyin boşarsa sahih olmaz.» Yani iki geceden birinde boşarsa sahih olmaz. Bu
"gece dahil değildir" sözünden anlaşılan mânâyı açık olarak ifadeden ibarettir.
H.
«Hem ancak bir defa
boş düşer.» Şârih bu sözle bir vehmi defetmek istemiştir ki, o da kadının
kendini her gün iki defa boşaması câiz olmakla bunların iki temlîk olması
gerekmektedir. H.
Ben derim ki: Bu
söz bu mânâda açık bir nakil bulunmasına muhtaç-tır. Çünkü iki sözün iki temlîk
olması kadının kendini bugün ve yarından sonra boşamaya hakkı olduğunu gösterir.
Minah sahibi diyor ki: "Vakitleri birbirinden ayrılmakla bunların iki emir
olduğu sübut bulunca kadın için iki vaktin her birinde ayrıca muhayyerlik sâbit
olur. Bunların birini reddetmekle diğeri reddedilmiş olmaz. Burada İmam Züfer'in
muhalefeti vardır." Zâhire bakılırsa şârihin muradı kadının her gün yalnız bir
defa boş olmasıdır. Bedâyi'de şöyle denilmiştir: "Kadın vakit içinde kendini bir
defa seçerse başka bir defa seçmeye hakkı kalmaz. Çünkü lâfız vakti iktiza eder,
tekrarı iktiza etmez." Bedayi sahibi bunu bugün, bu ay gibi sınırlı vakit
bahsinde zikretmiştir. Bunlar iki vakitte iki temlîk olunca kadın her birinde
yalnız bir defa kendini seçebilir. Yakında Bedayi'den nakledeceği-miz ifade dahi
buna delâlet etmektedir.
«Ertesi güne
kalmaz." Hidâye sahibi diyor ki: "Zâhir rivâyet budur. Ebû Hanife'den bir
rivâyete göre kadın yarın kendini seçebilir. Çünkü ta-lâk îkâ'ını reddetmeye
mâlik olmadığı gibi emrinin elinde olmasını reddet-meye de mâlik değildir."
«Çünkü bir
tefvîzden ibarettir.» Zira aralarını başka bir günle ayır-mamıştır. Şu halde bir
temlîkte bir yere toplamayı bildiren harfle toplama yapmıştır ve iki gün emrin
elindedir demiş gibidir. Burada hem lügaten, hem örfen araya giren gece
dahildir. Bahır,
«Bunlar iki emir
olur.» Bedâyi sahibi diyor ki: "Hatta kadın o gün ko-casını ihtiyar eder yahut
emri reddederse yarın için muhayyerliği bâkidir. Çünkü kocası sözü tekrarlayınca
tefvîz da tekrarlanmış olur. Bunların bi-rini reddetmek diğerini de red
sayılmaz, Kadın birinci gün kendini ihtiyar eder de boşar da, sonra yarından
önce o adamla evlenirse kendini ihtiyar etmek istediğinde buna hakkı vardır. Bir
defa daha boşar. Çünkü kocası iki tefvîzdan her biriyle ona bir talâk hakkı
vermiştir. Bunların birini yapmış olması diğerini yapmasına mâni değildir." İşte
bu birinci mesele de bi-zim söylediğimize delildir. Biz: "Kadın her gün kendini
bir defa boşayabi-lir." demiştik.
«Hâniyye sahibi
hilâf zikretmemiştir.» Yani bunların iki emir olduğu hususunda hilâf olduğunu
söylememiştir. Gerçi Hidâye'de bunun hassaten İmam Ebû Yusuf'tan rivâyet
edildiği bildirilmişse de, bu hilâf isbat etmek için değil, mezkûr fer'î
meseleyi o tahriç ettiği içindir. Nitekim Fetih'de beyan edilmiştir.
«Nitekim bu
âşikârdır.» Çünkü bu adam kadına ayrı bir günde emir isbat etmiştir. Ondan sonra
gelen günde sâbit olan ayrı emirdir. Fetih.
METİN
T E M B İ H:
Yukarıda geçen ifadenin zâhirinden anlaşıldığına göre kadının reddetmesiyle emir
reddedilmiş olur. Lâkin İmâdiyye'de ibrâ gibi kadının tefvîzı kabulünden önce
reddedileceği, kabulden sonra reddedile-miyeceği, bir de birleşen müddette
yarına hakkı kalmayacağı bildirilmek-tedir. Ama Valvalciyye'de: "Karısına ayın
başına kadar emrin elindedir der de kadın ben kocamı seçtim cevabını verirse o
günkü muhayyerliği bâtıl olur. Fakat İmam-ı Âzâm'a göre ertesi gün kadın
kendisini ihtiyar edebilir." denilmektedir.
İZAH
«Yukarıda geçen
ifadenin» yani "Kadın o gün emri reddederse o gün emir bâtıl olur." sözünün
zâhirinden anlaşıldığına göre demektir. Zâhirinden demesi emrin reddinden
kocasını seçtiği murad edilebileceği içindir. Bu takdirde kadının "ben onu
reddettim" demesi murad edilmemiş olur. Bu hususta tafsilât gelecektir. H.
«Lâkin İmâdiyye'de
İlah...» İfadesinde kısaltma vardır. Şarihin şöyle demesi gerekirdi; "Zahire'de
bildirildiğine göre emir reddedilmiş olmaz. İmâdiyye'de iki kavlin arası
bulunarak şöyle denilmiştir ilah..." Bunun iza-hı şudur: Kadının reddi sahihtir
diye hüküm vermek Zahire'nin ifadesiyle çelişki halindedir. Orada; "Emri kadının
eline veya ecnebî birinin eline verirse, sonra kadının veya ecnebinin reddetmesi
sahih olmaz. Çünkü bu lâzım olan bir şeyi temlîktir. Binaenaleyh lâzım olarak
vâki olur. Bu mese-le ulemamızdan rivâyet edilmiştir." denilmiştir.
İmâdî Fûsul'ünde
şöyle demektedir: "Bu iki sözün arasını bulmak için deriz ki: Emir tefvîz
edilirken reddi kabul eder. Fakat kabulünden sonra reddedilemez. Bunun benzeri
ikrardır. Bir kimse bir insana bir şey ikrar eder de o insan da tasdikte
bulunursa, sonra ikrarından dönmesi sahih olamaz." Hidâye şârihleri de bu
yatıştırmaya göre hareket etmişlerdir.
Muhakkık İbn-i
Hümam ise Fetih'de başka bir şekilde arabulmuştur. O da şudur: Ulemanın: "Kadın
o gün emri reddederse bâtıl olur." sözlerinden murad kadının o gün kocasını
seçmesidir. Bunun hakikati milkinin sona ermesi demektir. Zahîre'deki ifadeden
murad ise kadının reddettim demesidir. Hidâye sahibinin: "Çünkü kadın o gün
kendi nefsini seçtiğinde ertesi güne muhayyerliği kalmaz. Kezâ kocasını seçerse
emir reddedilmiş olur." demesi debunu göstermektedir.
Câmiu'l-Fûsuleyn
sahibi şöyle bir yatıştırma yapmıştır: "Meselede iki rivayet olması ihtimali
vardır. Çünkü bu bir cihetle temlîktir ve temlîk olmasına bakarak kabulünden
önce reddi sahihtir; Ama tâlik olmasına bakarak ne önce, ne de sonra reddi sahih
değildir. Görülüyor ki reddin sahih olması rivayeti temlîke bakarak, fâsid
olması da tâlika bakaraktır." Bahır sahibi bunu daha zâhir görmüş ve şununla
te'yid etmiştir: Hidâye'de beyan edildiğine göre Ebû Hanife'den kadının talâk
îkâ'ını redde salâhiyeti olmadığı gibi emri redde dahi salâhiyeti olmadığı
rivayet edilmiştir.
Bahır sahibi:
"Binaenaleyh İbn-i Humam ile şârihlerin yaptıkları tekellüfe hâcet yoktur."
demiştir. Bahır sahibi bundan önce İmâdî ile şârihlerin: "Kadın kabul ettikten
sonra reddettim derse bu onun muhayyerliğini ibtal eden bir vazgeçmedir."
demelerine itiraz etmiş; bu hususta Makdisî de ona uyarak: "Bu şaşılacak şeydir.
Vazgeçtiğine delâlet eden yiyip içme gibi şeylerle ibtal ediyorlar, sarîh red
ile ibtal etmiyorlar." demiştir.
Ben derim ki: Bu
kabul edilemez. Çünkü sözümüz sınırlı olan emir hak-kındadır. Ulema bunun
meclisten kalkmakla ve yiyip içmekle bâtıl olmayacağını ancak vaktin geçmesiyle
bâtıl olacağını açıklamışlardır. Vakitten mutlak olan emir bunun hilâfınadır.
Nitekim geçmişti.
«İbrâ gibi» yani
borçtan ibrâ gibi demek istiyor ki, bir defa sâbit oldu mu kabule bağlı
değildir. Red ile geri çevrilir. Çünkü bunda ıskat ve temlîk mânâsı vardır.
Fetih.
«Bir de birleşen
müddette» sözü "kadının reddetmesiyle emir reddedilmiş olur." cümlesi üzerine
atfedilmiştir. Yani yine yukarıda geçen ifadenin zâhirine göre emrin bugün ve
yarın elindedir gibi birleşen müddette yarın için muhayyerlik kalmaz. Burada
şöyle denilebilir: "Bu musannıfın sözünde açıklanmıştır. Şârihin lâkin ilah...
sözü yarın muhayyerlik kalmaz sözüne istidraktır."
«O günkü
muhayyerliği bâtıl olur ilah...» O gün ve yarın sözlerinden murad meclistir.
Nitekim Tatarhâniyye sahibi bu tâbiri kullanmıştır. Hassaten birinci ve ikinci
gün değildir. (Meclisten murad da bulunduğu hal ve vaziyettir.)
«İmam-ı Âzâm'a...»
Kezâ İmam Muhammed'e göre kadın ertesi gün kendisi ihtiyar edebilir. İmam Ebû
Yusuf: "Emir kadının elinden bütün ay boyunca çıkmıştır." demiştir. Bedâyi'de
bildirildiğine göre bazıları bu hilâfı aksine zikretmişlerdir. Yani Tarafeyn'e
göre bütün ay boyunca emir kadının elinden çıkar. Ebû Yusuf'a göre
çıkmaz.Tatarhâniyye'de dahi böyle denilmiştir. Tatarhâniyye sahibi: "Sahih olan
budur." demektedir.
«Ertesi gün kadın
kendisini ihtiyar edebilir.» Yani müddet birleşmekle beraber seçme hakkı ertesi
gün bâkidir denilmektedir. H.
METİN
Dirâye sahibi bunu
şöyle tevcih etmiştir: "Ne zaman vakit zikredilirse tâlik, aksi takdirde temlîk
itibar edilir." Şimdi şu kalır: Bir adam karısını talâk-ı bâinle boşarsa tefvîz
müneccez olduğu takdirde acaba kadının emri elinde olmaktan çıkar mı, Evet, şu
haneye girersen emrin elinde olsun gibi muallak bile söylese emri bâtıl olur.
Vakitle sınırlı söylerse bâtıl olmaz. İmâdiyye: Lâkin Bahır'da Kınye'den naklen:
"Zâhir rivâyete göre muallak müneccez gibidir." denilmiştir.
İZAH
«Ne zaman vakit
zikredilirse» yani bugün ve yarın emrin elinde olsun yahut ayın başına kadar
emrin elinde olsun derse tâlik sayılır. Tâlik olunca reddetmekle geri dönmez.
Vakit zikretmez de sadece emrin elinde olsun derse bu temlik sayılır. Temlik
kabul etmeden geri çevrilebilir. Nitekim geçmişti. Ama bu ifade iki cihetten söz
götürür.
Birincisi: Burada
kabul kadının iki şeyden birini seçmesi mânâsındadır. Yani ya kendisini ya
kocasını seçecektir. Kocamı seçtim dedi mi kabul bulunmuştur. Artık bundan sonra
kendisini seçmek suretiyle bunu reddetmeye salâhiyeti yoktur. Şu halde tâlikle
temlîkin arasında fark yok demektir.
İkincisi:
Halebî'nin şu itirazıdır: "Bu tevcih metindeki ifadeyle Valval-
ciyye'nin ifadesi
arasındaki çelişkiyi defedemez. Çünkü bunun mukte-
zasınca kadın o gün
kocasını seçtiğinde ertesi gün emir elinde kalması ge-rekir. Halbuki bu
musannıfın söylediğine muhâliftir." Tahtâvî buna: "Şarihin maksadı çelişki
olduğunu göstermektedir, onu defetmek değildir." diye cevap vermiştir.
Ben derim ki;
Çelişki namına verilecek cevap şudur: Hilâf metnin me-selesinde dahi câridir.
Nitekim Hidâye'den nakletmiştik. Bedâyi'de şöyle denilmektedir: "Bir adam
karısına bugün ve yarın emrin elindedir derse bu söz yukarıda geçen ihtilâfa
göre halledilir. Bunu Valvalcî dahi açıklamış ve şöyle demiştir: "Bugün ve yarın
meselesinde kadın emri o gün reddederse ertesi gün emir elindedir. Ama Câmi-i
Sağîr'de elinde olmayacağı bildirilmiştir. Fetva ona göredir. "Yukarıda geçen ay
meselesindeki hilâf hikâyesinden anladın ki, İmam-ı Âzâm'la İmam Muhammed'e göre
ertesi gün emir kadının elinde kalmaz. Ebû Yusuf buna muhâliftir.
«Bir adam karısını
talâk-ı bâinle boşarsa İlah...» Bâinle diye kayıd-laması talâk-ı ric'î ile
boşarsa tek sözle kadının emri elinde kalacağı içindir. H. Şârih ulemanın
arasındaki başka bir çelişkiye cevap vermek istemiştir. Zira İmâdî Fûsul
namındaki kitabında: "Karısına emrin elinde olsun der de sonra onu talâk-ı
bâinle boşarsa zâhir rivâyete göre kadının emri elinde olmaktan çıkar." demiş,
başka bir yerde ise çıkmadığını söylemiştir. Sonra bu iki sözün arasını bularak
birinciyi müneccez (derhal geçerli) tefvîz, ikinciyi muallak mânâsına
yorumlamıştır. Nehir sahibi diyor ki: "Bunun aslı evvelce geçtiği vecihle bâinin
bâine ancakmuallak ise lahîk olmasıdır."
«Lâkin Bahır'da
ilah...» cümlesi İmâdî'nin arabuluculuğuna istidraktir. Çünkü Kınye'de
açıklandığına göre kocası kadına şöyle yaparsan emrin elinde olsun der de sonra
şart bulunmazdan önce onu talâk-ı bâinle boşarsa, sonra onunla evlendiğinde
kadının emri elinde kalır. Kınye sahibi bundan sonra zâhir rivâyete göre elinde
kalmayacağına işaret etmiştir. Bu açık olarak gösterir ki, muallak olan emir
zâhir rivâyete göre müneccez gibi kadının elinden çıkar. Bahır sahibi şöyle
demiştir: "Hak şudur ki, bu meselede rivâyet muhteliftir. Zâhir rivâyete göre
kadın kendini iddet içinde boşarsa emrin talâk-ı bâinle bâtıl olmasıdır. Başka
kocaya gittikten sonra ise bâtıl değildir. Çünkü ulema yeminden sonra milkin
elden çıkması yemini bozmaz demişlerdir. Muhayyer bırakmak da tâlik
gibidir."Nehir sahibi de şöyle cevap vermiştir: "Kınye'nin ifadesi zâhir
rivâyetin mutlak olmasına göredir. Halbuki o yukarıda geçen yatıştırma ile
mukayyeddir."
Ben derim ki: Bunu
Makdisî'nin Hulâsa üzerine yazdığı şerh de teyid etmektedir. Orada şöyle
denilmektedir: "Serahsî diyor ki: Bir adam karısına seç der de sonra onu talâk-ı
bâinle boşarsa muhayyerlik bâtıl olur. Emrin elindedir demesi de öyledir.
Talâk-ı ric'î ile boşarsa bâtıl olmaz. Bunun aslı şudur: Bâin bâine lahîk olmaz.
O kadını iddet içinde veya iddeti bittikten sonra alırsa emir geri dönmez. Emrin
şarta muallak olması bunun hilâfınadır. Onu şarta tâlik eder de sonra kadını
talâk-ı bâinle boşar ve sonra şart bulunursa emir geri döner.
İmlâ nam eserde
şöyle denilmiştir: "Karısına istediğin vakit seç yahut istediğin vakit emrin
elinde olsun der de sonra onu bir talâk-ı bâinle boşar, sonra tekrar evlenir ve
kadın kendini seçerse Ebû Hanife'ye göre bu söz bâin olarak muallak olur. Ebû
Yusuf'a göre olmaz. İmam Serahsî:"Onun kavli zayıftır." demiştir. Bununla
Fûsul'de yapılan yatıştırmanın kuvvetli olduğu anlaşılır. "Seçmenin kendisinde
tâlik mânâsı vardır. Binaenaleyh fark olmaması gerekir." dersen biz de deriz ki:
açık tâlik ile içinde tâlik mânâsı bulunan söz arasında açık fark vardır. Bir
nev'i tahkîk yapan kimseye gizli değildir.
Makdisî'nin
söylediğine göre burada bazıları söz etmişse de üzerinde durmaya değmez. Zâhire
bakılırsa bazılarından muradı Bahır sahibidir. Çünkü o müneccezle muallak
arasında fark görmemiş, emrin bâtıl olmasını kadının kendini iddet içinde
boşamasıyla kayıdlamıştır. Bu muhayyer bırakmanın tâlik mesabesinde olduğuna
göredir. Ama Serahsî'nin sözü bunu sarahaten reddedmektedir. Anla!
METİN
FER'İ MESELELER :
-Bir kimse bir kadını emri elinde olmak şartıyla nikâhlarsa sahih olur. Ama
kadın emrini eline verdiğini iddia ederse sözü dinlenmez. Meğerki emir hükmünce
kendini boşamış da sonra bunu iddia etmiş olsun. O zaman sözü dinlenir.
Kadın : ben kendimi
yerimden kıpırdamadan mecliste boşadım der de kocası inkâr ederse söz
kadınındır.
Seni kabahatsız
döversem emrin elinde olsun der de sonra kadını döver ve ihtitâf ederlerse söz
kocanındır. Çünkü inkâr eden odur. Kadının menfi şart üzerine getirdiği
beyyinesi kabul edilir. Nitekim gelecektir.
Kadının velîleri
onun boşanmasını ister de kocası kadının babasına: benden ne istiyorsun,
dilediğini yap diyerek çıkarsa, kocası bu sözle tefvîzı niyet etmediği takdirde
babasının boşamasıyla kadın boş olmaz. Bu hususta söz kocanındır. Hulâsa. Koca
"nikâhıma bir kadın girerse" demedikçe fuzûlînin nikâhı dahil değildir.
Bir kimse karısının
emrini iki adam arasında bırakır da kadını biri boşarsa talâk vâki olmaz.
İZAH
"Sahih olur." sözü
söze kadının başlamasıyla kayıdlıdır. Kadın: ben kendimi sana emrim elimde olmak
şartıyla nikâhladım. Dilediğim vakit kendimi boşarım yahut dilediğim vakit boş
olmam şartıyla sana vardım der de kocası: kabul ettim derse sahih olur. Söze
kocası başlarsa kadın boş olmaz. Emir de kadının elinde sayılmaz. Nitekim
Bahır'da Hulâsa ve Bezzâziye'den naklen beyan edilmiştir.
"Sözü dinlemez."
Çünkü bundan bir semere hâsıl olmaz. T.
"Emir hükmüne»"
sözü emir sebebiyle mânâsınadır, Çünkü bir şeyin
hükmü onun semeresi
ve üzerine terettüb eden eseridir. Emrin hükmü de
kadının kendisini
boşamaya mâlik olmasıdır,
"Söz kadınındır."
Çünkü sebebi kocasının ikrarıyle mevcuddur. Oda muhayyerliktir. Zâhire göre
başka bir şeyle meşgul olmak bulunmamıştır. Bahır. Bir de kocası muhayyer
bıraktığını ve talâkı ikrar edince bunu inkâr etmekle sebebin bâtıl olduğunu
iddia etmiş olur. Asıl olan bunun yokluğudur. Ama bu adamın kölesine âzâd olman
hususunda dün emrini eline verdim. Fakat sen kendini âzâd etmedin der de köle
ben bunu yaptım derse bunun hilâfına olur, yani tasdik edilmez. Çünkü sahibi
onun âzâd olduğunu ikrar etmemiştir. Emrin elindedir demek köle kendini âzâd
etmedikçe onun âzâd olmasını icab etmez. Sahibi bunu inkâr etmektedir. Talâk
böyle değildir. Zira koca onu ikrar etmiş de iptalini iddiada bulun-maktadır.
Onun için kabul edilmez. Nitekim bunu Bahır sahibi Câmiu'-l Fûsuleyn'in: "Fark
olmamak gerekir." sözüne cevaben açıklamıştır.
"İhtilâf ederlerse"
yani kocası ben onu kabahatinden dolayı dövdüm der; kadın kabahatsiz dövdüğünü
iddia ederse söz kocasının olur. Ama bunun kadın kendini seçtikten sonra olması
gerekir. Nitekim önceki meseleden anlaşılmıştır.
"Söz kocanındır."
Çünkü o emrin kadının elinde olduğunu inkâr etmektedir. Velevkikabahatini beyan
etmesin. Kadın kabahatsiz dövdüğüne beyyine getirirse kabul edilmek gerekir.
Velevki nefye şâhidlik olsun. Çünkü bu şarta şâhidliktir. Şartın beyyineyle
isbatı câizdir. Velevki nefy olsun. Bunu Nehir sahibi İmâdiyye'den nakletmiştir.
"Nitekim
gelecektir." Yani tâlik bâbında musannıfın "Meğerki kadın beyyine getirmiş
olsun." dediği yerde gelecektir. H.
"Kadın boş olmaz
ilah..." Yani bu iş talâk müzakeresi halinde de olsa kocanın sözü alettayin
tefvîz sayılmaz. Alay için söylemiş olması ihtimali vardır. Yani yapabilirsen
yap bakalım demek istemiş olabilir.
"Fuzûlînin nikâhı
dahil değildir ilah..." Bahır'da Kınye'den naklen şöyle denilmektedir: "Senin
üzerine bir kadın alırsam onun emri senin elinde olsun der de bir fuzûlînin
nikâh etmesiyle o adamın nikâhına bir kadın girer, o da fiilen bunu kabul ederse
karısı o kadını boşayamaz. Ama kocası benim nikâhıma bir kadın girerse demişse o
zaman boşayabilir. Bu hususa tevkil de böyledir." Yani fuzûlînin yaptığı akdi
sözle kabul et medikçe o yeni kadınla evlendiği tasdik edilmez. O kadının
nikâhına girdiği tasdik edilir. Bana helâl olur sözü de girdi mânâsındadır.
Lâkin yeminler bahsinin sonunda zikredileceğine göre bir adam nikâhıma giren her
kadın yahut bana helâl olan her kadın şöyle olsun der de bir fuzûlînin kıydığı
nikâhı fiilen kabul ederse, mutlak surette yemini bozulmaz.
Bunun bir misli de
bir kadınla bizzat yahut vekilim vasıtasıyla yahut bir fuzûlînin nikâh
kıymasıyla evlenirsem veya her hangi bir vecihle bir kadın nikâhıma girerse
karım boş olsun demesidir. Çünkü "yahut bir fuzûlînin nikâh kıymasıyla" sözü
"bir kadınla bizzat evlenirsem" sözü üzerine atfedilmiştir. Burada âmil
"evlenirsem" sözüdür. Bu kavle mahsustur. Eğer "fiilen olsun bir fuzûlînin
nikâhını kabul edersem" deseydi o zaman fuzûlî kapısı kapanmış olurdu. Bu adam
için yaptığı tâlikın evli bulunduğu kadının talâkına aid olmaktan başka çare
kalmamıştır. Binaenaleyh mesele izafet edilen yemini fesh etmesi için Şâfiî bir
zâta arzolunur.
Hâsılı bu adam ya
eski karısının talâkını tâlik edecektir yahut yeni aldığının talâkını.
İkincisinde mesele bir Şâfiîye arzolunur. Anlaşılıyor ki bu meselede iki kavil
vardır.
"Yahut nikâhıma bir
kadın girerse" dediğinde yemininin bozulmasının vechi evlenmeden nikâhına kadın
giremiyeceği içindir. Yani bu adam sanki "o kadınla evlenirsem" demiş gibidir.
Fuzûlî birinin evlendirmesi ile ise evlenmiş sayılmaz. "Milkime giren her köle"
demesi bunun hilâfınadır. Çünkü burada fuzûlînin yaptığı akidle yemini bozulur.
Zira milk-i yemin yalnız satın almaya mahsus değildir. Onun başka sebebleri
olabilir. Musannıf bu iki kavli Fetâvâ'sında zikretmiş ve yemini bozulmaz
kavlini tercih eylemiştir. İnşaallah bu hususta sözün tamamı yeminler bahsinde
gelecektir.
"Talâk vâki olmaz."
Çünkü onun yaptığı iş talâkı her ikisine temlîktir. Bunda ikisinin fiiline tâlik
mânâ vardır.
Birinin yapmasıyla
üzerine tâlik edilen şey bulunması değildir. Allahu a'lem.