MEHRİN
KOCADAN İNDİRİLMESİ
METİN
Hâniyye'de de şu
ibare vardır: «Kadın mehrini kocasına hîbe eder de sonra kocası şu kadar malın
mehirden olduğunu ikrarda bulunur ve kadın kabul ederse sahih olur. Bu söz mehri
arttırdığına yorumlanır.» Bezzâziyede ise "Daha uygun olanı, ziyade kastı yoksa
sahih olmamaktır." deliştir. (Evet, karı-kocanın akitten sonra kendi rızalarıyla
veya hâkimin hükmüyle koydukları) mehir yarıya bölünmez. Çünkü yarıya bölmek,
nassla akitte konulan mehire mahsustur. Bilâkis birincide müt'a, ikincide asıl
irin yarısı vâcip olur. Kadının evvelâ kocası kabul ettikten sonra mehrin
hepsini veya bir kısmını indirmesi sahihtir. Ama bu, reddi kabul eder. Nitekim
Bahır'da bildirilmiştir.
İZAH
«Bu söz mehri
arttırdığına yorumlanır.» Çünkü âkilin sözünü mümkün olduğu kadar sahih
tasarrufa yormak vâciptir. Burada kabulün şart kılınması, mehirde ziyade ancak
onunla sahih olduğu içindir. Bunu Fetih sahibi Tecnis'ten nakletmiştir.
«Bezzâziye'de ise
ilh...» sözü, Hâniyye'nin ifadesine istidraktır. Nehir sahibi bunu kabul etmiş;
lâkin Fetih sahibi Hâniyye'nin sözünü beğenmiştir. O daha güzeldir. Çünkü
mehirde ziyade caiz olduğu sübut bulunca adamın sözü hîbe karinesiyle buna
yorumlanır. Ziyadeyi kasdetmedim demesi tasdik edilmez.
«Yarıya bölünmez.»
Yani cimadan önce boşamakla yarıya bölünmez ektir. Bahır.
«Nassla» Yani Teâlâ
Hazretlerinin «Koyduğunuz mehrin yarısı lâzım gelir.» âyet-i kerîmesiyle akitte
konulan mehire mahsustur. Akitten sonra konulan veya ziyade edilen mehir
başkadır. O akitte konulan hükmünde değildir.
«Bilâkis birincide
müt'a...» Yani akitten sonra konulan mehirde müt'a vacip olur. Çünkü bu akitle
vâcip olan mehr-i mislin tayinidir. Mehr-i misil ise yarıya bölünmez. Onun
yerini tutan da öyledir. Nehir. İmam Ebû Yusuf'a göre kadına konulan mehrin
yarısı verilir. Ama esah olan birinci kavildir. Nitekim Mültekâ şerhinde beyan
edilmiştir.
«İkincide...» Yani
akitten sonra mehri ziyadeleştirme meselesinde asıl mehrin yarısı vâcip olur.
«Kadının mehri
indirmesi sahihtir.» Burada kadının indirmesi diye kayıtlaması, kadın küçük
olduğu takdirde babasının indirmesi doğru olmadığı içindir. Kadın büyükse
rızasına bağlıdır. Rızası mutlaka lâzımdır. Hulâsa'nın hîbe bahsinde şöyle
denilmiştir: «Bir kimse dövmekle karısını korkutur, o da mehrini bağışlarsa,
dövmeye gücü yettiği takdirde bu sahih değildir.» Karı, koca zorlama olup
olmadığında ihtilâf ederlerse, söz zorlama iddia edenindir. Her ikisi de beyyine
getirirlerse, gönüllü olduğunu iddia edenin beyyinesi kabul edilir. Kınye. Kadın
ölüm hastası olmamalıdır. Kadının mirasçılarıyla ihtilâfa düşerlerse, sağlamken
yaptığına daîrsöz kocasınındır. Çünkü o mehri inkâr etmektedir. Hulâsa. Kadın
mehrini hasta iken kocasına bağışlar da kocası ondan önce ölürse, kadın için
davâ hakkı yoktur. Dâvâ hakkı o öldükten sonra mirasçılarınındır. Bu bâbtaki
fer'î meselelerin tamamı Bahır'dadır.
«Mehrin hepsini
veya bir kısmını» diye Bedâyi'de mehir alacak borç olduğu zaman, yani dirhem ve
dinar kabilinden ise diye kayıtlanmıştır. Çünkü ayrı olan mallarda indirim sahih
değildir. Bahır. Bunun sahih olmamasının mânâsı o ayrı mevcut ise kocasından
alabilir demektir. Kocasının elinde helâk olursa mehir borcu ondan sakıt olur.
Çünkü Bezzâziye'de kaydedildiği vecihte "Seni şu köleden ibrâ ettim." derse,
köle o adamın elinde emanet olarak kalır. Nehir.
«Reddi kabul eder.»
Yani bir kimsenin alacağını hîbe etmesine benzer. Enfau'l-Vesâil sahibi bundan
inceleme suretiyle bahsetmiş; "Ama ben bunu görmedim." demiştir. Bahır sahibi
ise buna Kınye'nin borçlanmalar bahsindeki şu ifadeyle istidlâl etmiştir: «Kadın
kocasına seni ibrâ ettim der de kocası kabul ettim demez veya orada bulunmazsa,
bunun üzerine kadının kocamı ibrâ ettim demesiyle kocası borçtan kurtulur. Meğer
ki bunu reddetsin.» Nehir sahibi diyor ki: «Şüphesiz davâcı sadece indirmeyi
reddetmiştir.» Galiba Nehir sahibi indirmenin manen ibrâ olmasına bakmıştır.