03 Ekim 2012

REDDU'L-MUHTAR...Kırân Bâbı ve Temettu Bâbı


Kırân Bâbı


METİN
Kırân efdaldir. Çünkü hadiste, «Bana bu gece, akikda bulunduğum bir sırada Rabbimden biri geldi. Bunun üzerine, "Ey Al-i Muhammedi Hacc ve umre için birlikte telbiye getirin," buyurdu.» denilmektedir.
İZAH
Kırân efdal olmakla beraber musannıfın onu ifraddan sonraya bırakması. bilinmesi ifradı bilmeye bağlı olduğu içindir.
«Kırân efdaldir.» Yani temettudan etdaldir. İfraddan ise evleviyetle efdaldir. Bu, İmam-ı Âzam'la İmam Muhammed'e göredir. Ebû Yusuf'a göre Kırân ile temettu musavidirler. Kuhistâni. Burada söz, âfâkî yani uzaktan gelen hacı hakkındadır. Yoksa ifrad efdaldir. Nitekim gelecektir. İmam Malik'e göre temettu efdaldir. Şâfiî'ye göre ise, ifrad yani hacc ile umrenin herbirine ayrı ayrı ihrama girmek efdaldir. Nitekim Zeylaî hariç Nihaye, Inâye ve Fetih sahipleri bunu kesinlikle ifade etmişlerdir. Fetih sahibi şöyle demiştir: «Ama ikisinden biri ile yetinilecek olursa. şüphesiz ki kırân hilâfsız efdaldir.» Bahır'da şöyle deniliyor: «İmam Muhammed'den, "Bir Kûfe haccı ve bir Kûfe umresi bence kırândan efdaldir" dediği rivayet olunmuştur. Ama bu, şâfiî'nin mezhebine muvafık değildir. Çünkü O mutlak surette ifradın efdal olduğuna kaildir. İmam Muhammed ise onu ancak iki sefere şâmil olursa efdal görmektedir. Zeylâî'nin anladığı bunun hilâfınadır. O İmam Muhammed'i Şâfii ile beraber anlamıştır.» Sonra hilâfın menşei. Peygamber (s.a.v.)'in haccı hakkında Ashabın ihtilâfıdır. Bahır sahibi diyor ki: «Ulema bu hususta sözü uzatmışlardır. En çok söz edeni de imam Tahâvî'dir. Çünkü bu hususta bin yapraktan ziyade söz söylemiştir.» Bizim ulemamız Peygamber (s.a.v.)'in kırâna niyet etmiş olduğunu tercih etmişlerdir. Çünkü ancak böyle takdir edilirse rivayetlerin arasını bulmak mümkün olur ve denilir ki: İfrad yaptığını rivayet eden, O'nun yalnız hacca telbiye getirdiğini işitmiştir. Temettu yaptığını rivayet eden de yalnız umreye telbiye getirdiğini duymuştur. Kırân yaptığını rivayet eden, her ikisi için telbiye getirdiğini işitmiştir. Peygamber (s.a.v.)'e gelen emir vahiydir. Ona mutlaka imtisal etmesi lâzımdır. Fetih sahibi kırân hadislerini tercih hususunda sözü hayli uzatmıştır. Oraya müracaat et!
TEMBİH: Allâme Abdurrahman imâdî Menasik'inde temettu'u tercih etmiştir. Çünkü o ifraddan daha faziletli, kırândan daha kolaydır. Çünkü kırân yapan, her iki hacc ibadetini eda ederken meşakkatlara katlanır. Kusur işlerse iki ceza kurbanı tâzım gelir. Bizim gibiler için temettu daha münasiptır. Çünkü hacc ihramını kötü sözler söylemek vesaire gibi şeylerden korumak için imkân verir. Bu suretle "kendisinde fuhşiyat konuşmak, sapıklık yapmak ve kavga etmek bulunmayan hacc" diye tefsir edilen haccı mebrur'u yapması ümit edilir. Çünkükırân ve ifrad haccını yapanlar, on günden fazla ihramlı kalırlar. İnsan bu müddet zarfında bu yasaklardan bilhassa hizmetçilerle, şoförlerle kavgadan pek az hâli kalır. Temettu yapan ise, ancak terviye günü haremden hacc için ihrama girer. Böylece o iki günde hacc yasaklarından korunmak imkânı bulur. Haccı da inşaallah kederden salim kalır. Üstadlarımızın üstadı Sihab Ahmed el-Menini, Mensik'inde, "Bu nefis bir sözdür." demiştir. Bundan, "Haddi zatında kırân temettudan efdaldir. Lâkin bazen kırân yapanın başına öyle şeyler gelir ki, temettu'u tercih ettirir. Mesele, kırân yaparak yasak fiillerden kurtulmamakla, temettu yaparak onlardan kurtulmak arasında deveran ederse, evlâ olan temettu yapmaktır. Tâ ki haccı salim kalsın ve mebrur olsun. Çünkü o ömürde bir defa yapılır." demek istemiştir.
Ben derim ki: Bunun bir benzeri de muhakkık İbn-i Emir Hâcc'dan naklen evvelce arzettiğimiz sözdür ki, O, ihramı bu gibi illetlerden dolayı mikâtların sonuna bırakmayı daha iyi görmektedir. Bütün bunlar gösterir ki: "Her kim hacceder de fuhşiyat konuşmaz ilh..." hadisinden murad, ihramın başlangıcından itibarendir. Çünkü ondan önce hacı değildir. Nitekim Nehir'de bunun açıklandığını yukarıda arzetmiştik.
«Çünkü hadiste ilh...» Ben bu hadisi bu lâfızla zikreden görmedim. Evet Hidâye'de şöyle denilmiştir: «Bizim delilimiz, Peygamber (s.a.v.)'in "Ey Âl-i Muhammed! Hacc ve umre için birlikte telbiye getirin!" hadisidir.» Fetih sahibi bunu Tahâvî'ye isnat etmiştir. Âsâr şerhinde Tahâvî şöyle demiştir: «İmam Ahmed Ümmü Seleme hadisinden rivayet etmiştir. Ümmü Seleme demiştir ki: Ben Rasulullah (s.a.v.)'i, "Ey Âl-i Muhammed! Haccda umreyo telbiye getirin!" buyururken işittim.» Buhârî'nin Sahih'inde Hz. Ömer'den bir hadis vardır. Demiştir ki: «Ben Rasulullah (s.a.v.)'! Akîk vadisinde şöyle buyururken işittim: "Bana bu gece Rabbim azze ve celle'den biri gelerek, ' Şu mübarek vadide iki rekat hamaz kıl! Ve umre için de bir hacc! ' dedi"»
Ben derim ki: Hadis Âsâr şerhinde de böyledir. şarihin söylediği bu hadisten alınmaysa ne âtâ, aksi takdirde bu söz iki hadisten telfik edilmiştir. 'Buyurdu' fiilinin zamiri 'gelene' değil Peygamber (s.a.v.)'e aittir.
METİN
Bir de bu daha meşakkatlidir. Doğrusu. Peygamber (s.a.v.) hacc için ihrama girmiş, sonra caiz olduğunu beyan için umreyi onun üzerine getirmiş, bu suretle kırân yapmıştır. Kırândan sonra efdal olan temettu'dur. Daha sonra ifrad gelir. Kırân lügatta iki şeyi biraraya getirmektir. Şer'an ise hacc ve umre için birlikte ihlâl yapmak, yani yüksek sesle telbiye getirmektir. Bu hakikaten olduğu gibi, hükmen de olur. Evvelâ umreye ihramlanır, sonra umre için dört şavt tavaf etmeden hacca niyetlenir. Yahut aksini yapar. Umrenin ihramını, tavaf-ı kudûmu yapmadan hacc üzerine getirir. Velev ki kötülük işlemiş olsun. Yahutbaşladıktan sonra getirir, velev ki ceza kurbanı lâzım gelsin. İhlâli mikâttan yapar. Çünkü kırâna niyet eden kimse, ancak uzaklardan gelendir. Yahut hacc aylarında mikâttan önce yahut hacc aylarından önce yapar.
İZAH
«Bir de bu daha meşakkatlidir.» Çünkü ihramı daha devamlıdır. ibadete daha yakındır. Bunda iki ibadeti biraraya getirmek vardır. Bunu Minah'tan Tahtavî nakletmiştir.
«Doğrusu ilh...» Bu sözü Bahır sahibi Nevevî'den nakletmiştir. T.
«Caiz olduğunu beyan için» demesi, bunu yapmak mekruh olduğu içindir. Nitekim gelecektir. T. Bu. şâfiîlerce da mekruhtur. Nasıl ki Bahır'da Nevevî'den nakledilmiştir.
«Kırândan sonra efdal olan temettudur.» Yani hedy kurbanı göndersin göndermesin her iki suretiyle temettu efdaldir. T.
«Sonra ifrad gelir.» Yani yalnız hacc yapmak, yalnız umreden efdaldir. Nehir'de böyle denilmiştir. T.
«Kırân lügatta iki şeyi biraraya getirmektir.» Yani haccla umreyi veya başka iki şeyi biraraya getirmektir.
«Yüksek sesle telbiye getirmektir,» cümlesi, ihlâlin hakikatini tefsirdir. Yoksa burada ondan murad, niyetle birlikte telbiyedir. Buna ' ihlâl ' demesi, yüksek sesle yapılması müstehap olduğu içindir. Bahır.
«Bu, hakikaten olduğu gibi hükmen de olur.» Aynı zamanda ihram yönünden ikisini birarada bulundurmak hakikaten ihlâldir. Birinin ihramını diğerinden sonraya bırakarak, her ikisinin fiillerini baraber yapması da hükmen ihlâldir. Bu, iki ihramı hükmen birarada yapmak sayılır. Lübab'da kırân için yedi şart sayılmıştır.
Birincisi, hacc için ihrama umrenin bütün tavaflarını veya ekserisini yapmadan girmektir. Ekseri tavaflarını yaptıktan sonra ihramlanırsa kırân yapmış sayılmaz.
İkincisi, hacc için umreyi bozmadan ihrama girmektir.
Üçüncüsü, umre için Arafat'ta vakfeden önce tam tavaf yahut tavafın ekserisini yapmış olmalıdır. Umre tavafını yapmadan zevâlden sonra Arafat'ta vakfe yapsa umresi ortadan kalkar. Kırânı da bâtıl olur. Kendisinden kırân kurbanı sâkıt olur. Eğer tavafın ekserisîni yapar da sonra vakfeye giderse. kalan kısmını tavaf-ı ziyaretten evvel tamamlar.
Dördüncüsü, ikisini de bozulmaktan korumaktır. Vakfeden ve umre tavafının ekserisini yapmadan cima ederse kırânı bâtıl olur. kurban da sükût eder. Kurbanı beraberinde götürmüşse, onu nasıl isterse öyle yapar.
Beşincisi, umre tavafının hepsini veya ekserisini hac aylarında yapmaktır. Ekserisini hacc aylarından önce yaparsa kırân yapmış sayılmaz.
Altıncısı, âfâkî (uzaktan gelen) olmaktır. Velev ki hükmen âfâkî sayılsın. Mekkeliye kırân yoktur. Meğer ki hacc aylarından önce uzaklara çıkmış olsun.
Yedincisi, haccı kaçırmamaktır. Haccı kaçırırsa kırân yapmış sayılmaz. Kurban da sâkıt olur. Ama kırân sahih olmak için ailesinin yanına dönmemek şart değildir. Binaenaleyh Kûfelinin umre tavafından sonra ailesinin yanına dönmesi sahihtir. Tamamı Lübab'tadır.
«Sonra umre için dört şavt tavaf Gitmeden hacca niyetlenir.» şayet dört şavt tavafı yapar da sonra hacca ihramlanırsa, söylediğimiz gibi kırân yapmış olmaz. Eğer tavafı hacc aylarında olmuşsa, temettu yapmış sayılır. Tavafı hacc aylarından önce ise, ne kırân yapmış sayılır ne de temettu. Nitekim Lübab şerhinde beyan edilmiştir.
«Velev ki kötülük işlemiş olsun.» Yani kötülüğü az olduğu, bir de umresini terk etmek vâcip olmadığı için ona şükür kurbanı gerekir. Lübab şerhi.
«Yahut başladıktan sonra getirir.» Velev ki başladıktan az sonra veya tamamladıktan sonra getirsin. Bu getirmenin, tıraştan önce veya sonra olması birdir. Velev ki teşrik günlerinde, velev ki tavaftan sonra olsun. Çünkü üzerinde bazı hacc vâcipleri kalmıştır. Bu suretle ikisini fiilen biraraya getirmiş olur. Esah olan, umreyi terketmenin vücubudur. Kendisine ceza kurbanı ile kaza lâzım gelir. Terketmezse, ikisini birarada yaptığı için cebir kurbanı lâzım gelir. Nitekim Lübab şerhinde beyan edilmiştir. Bu meselenin tafsilâtı, cinâyetler bâbının sonunda gelecektir.
«Çünkü kırâna niyet eden kimse ancak uzaklardan gelendir» Yani uzaktan gelen kimse ancak mikâttan yahut daha önceden ihrama girer. İhramsız mikâtı geçmesi helâl olmaz. Hattâ geçer de sonra ihramlanırsa. ihramlı olarak mikâta dönmedikçe ceza kurbanı lâzım gelir. Nitekim mikâtı ihramsız geçme babında gelecektir. H. Hâsılı ihrama girmek. mikât ta olduğu gibi daha önce ve daha sonra da olabilir. Lâkin bununla kayıtlaması, kırânı ancak uzaktan gelenin yapacağını bildirmek içindir. Bahır sahibi, "Bu, Zeylâî'nin ifadesinden daha güzeldir. O, mikâtla kayıtlamanın ittifâkî olduğunu söylemiştir." demiştir.
«Yahut hacc aylarında mikâttan önce ihrama girer.» Velevki ailesinin haneciğinden geçsin. Yapabilen için bu efdaldir. Aksi takdirde mekruh olur. Nitekim geçmişti. Yahut hacc aylarından önce ihrama girer. Lâkin yine evvelce geçtiği vecihle, ihrama zaman itibariyle mikâttan önce girmek mutlak surette mekruhtur. Bu söylediklerimiz ihram hakkındadır. Diğer hacc fiillerine gelince: Bunları hacc aylarında eda etmek mutlaka lâzımdır. Nitekim az yukarıda arzetmiştik. Meselâ, umre tavafının ekserisini, sa'yinin ise bütününü ve hacc için sa'yı bu aylarda eda etmelidir. Lâkin Muhit'te beyan edildiğine göre, kırânda umre şavtlarının ekserisini hacc aylarında yapmak şart değildir. Galiba bunun dayandığı delil, İmam Muhammed'den rivayet edilen şu sözdür: «Bir kimse umresi için ramazanda tavaf edersekırân yapmış olur. Ama umresi için hacc aylarında tavaf etmediyse kurban kesmesi vâcip olmaz.» Fetih sahibi buna cevap vermiş; "Bu rivayetteki ' kırân ' sözü. ' biraraya getirmek ' mânâsınadır. Şer'î kırân değildir. Şu delil ile ki, o kimse şer'î mânâdaki kırânın lâzımını nefyetmiştir. Bu lâzımdan murad, şükür kurbanı gerekmesidir. Şer'î lâzımı nefyetmek ise melzumunu nefy sayılır." Meselenin tamamı Bahır'dadır. Lâkın Lübâb şarihi şunları söylemiştir: «Bana öyle geliyor ki, o kimse şer'î mânâda kırân yapandır. Nitekim İmam Muhammed'in ve diğer ulemanın 'kırân yapmıştır ' demelerinden de hatıra gelen budur. Bir de şu delil ile ki, o kimse yasak fiillerden birini işlerse cezası müteaddit olur. Şu kadar var ki, şükür kurbanı kesmesi lâzım gelmez. Çünkü yaptığı iş sünnet vecihle olmamıştır.»
METİN
Namazdan sonra, "Allahım! Ben hacc ve umre yapmak istiyorum. Onları bana kolaylâştır ve onları benden kabul eyle!" der. Fiilde umre önce yapıldığı için, zikirde de onu evvel söylemek müstehaptır, ve evvelâ vâcip olarak umre tavafını yapar. Hattâ hacc için niyet ederse, tavaf ancak umre için olur. Tavaf yedi şavttır. İlk üçünde ramel yapar. Sonra tıraş olmaksızın sa'yi yapar. Tıraş olursa umresinden çıkmış olmaz. Ama kendisine iki kurban tâzım gelir. Sonra ifrad haccından geçtiği gibi hacceder, tavafı kudûm yaparak ondan sonra ailesine sa'yi yapar. Her iki tavafı peşpeşe yapar da sonra ikisi için sa'yi yaparsa caizdir. Fakat kötülük işlemiş olur. Ama ceza kurbanı lâzım gelmez.
İZAH
«Müstehaptır» Musannıfın bu sözü geriye bırakması, kırân yapan kimse hakkında umrenin hacca tâbi olduğunu anlatmak içindir. Onun için umrenin sa'yini yaptıktan sonra sırf tıraş olmakla ihramından çıkamaz. Kuhistânî.
«Ve evvetâ vâcip olarak umre tavafını yapar.» Çünkü Teâlâ Hazretleri, "Her kim umre ile hacca temettu ederse ilh..." buyurarak haccı gâye kılmıştır. O hem Kuran'ın ıtlakıyla müt'a mânâsındadır, hem de Ashâb'ın örfü ile, Onların örfüne göre müt'a şer'î mânâda kırânla müt'aya şâmildir. Nitekim Fetih sahibi bunu tahkik etmiştir.
«Hattâ tavafı hacc için niyet ederse, ancak umre için olur.» Zira arzetmiştik ki bir kimse tavafı vaktinde yaparsa, o vaktin tavafı olur. Onu niyet etsin etmesin hüküm budur. Bu bâbın sonunda şarihin ifadesinde de gelecektir.
«Tavaf yedi şavttır.» Ama bunların ya hepsinin. yahut ekserisinin yukarıda arzettiğimiz gibi hacc ayları içinde yapılması şarttır.
«İlk üçünde ramel yapar.» Yani bütün tavafında iztıbâ'da yapar, sonra iki rekat tavaf namazını kılar. Lübab ve Şerhi.
«Tıraş olmaksızın...» Çünkü o kimse bütün umre fiillerini tamamıyla yapmış da olsa, haccaihramlı olduğu için, umreden çıkması menedilmiştir. Binaenaleyh ihramdan çıkması hacc fullerini de tamamlamasına bağlıdır. Lübâb Şerhi.
«Kendisine iki kurban lâzım gelir.» Çünkü iki ihrama cinayet işlemiştir. Bahır. Zâhir olan budur. Bunun hilâfına olarak Hidâye'de, "Bu, hacc ihramı üzerine cinayettir." denilmiştir. Nitekim Nehir sahibi izahetmiştir.
«Ondan sonra dilerse sa'yi yapar.» Yani dilerse tava-ı ifâzadan sonra sa'yi yapar. Kırân yapan için birincisi efdal, yahut sünnettir. Başkaları bunun hilâfınadır. Çünkü kırân yapanın sa'yini geciktirmesi efdaldir. Burada hilâf vardır. Nitekim arzetmiştik.
TEMBİH: Anlaşıldı ki, önceden sa'yi yaptıysa tavaf-ı kudûmda iztıbâ ve ramel yapacaktır. Nitekim Lübâb'da bu açıklanmıştır. Şarihi Aliyyü'l-Kâri diyor ki: «Cumhur'un kabul ettikleri şudur: Arkasından sa'y yapılan her tavafta ramel sünnettir. Kirmâni bunu nassan beyan etmiş, kırân bâbında, tavaf-ı kudûmu yapar, onda da ramelle yürür. Çünkü bu ardından sa'y yapılan bir tavaftır.» demiştir. Hizânetü'l-Ekmel'de de böyle denilmiştir. Ramel sadece umre tavafı ile, tavaf-ı kudûmde yapılır. Yapan kimsenin ifrad haccına veya kırâna niyet etmesi birdir. Zeylâî'nin Sürûci'nin Gâye adlı kitabından naklettiğine gelince: Orada. "Kırân yapan kimse umrenin tavafında ramelle yürüdü ise, tavaf-ı kudûmde ramel yapmaz." denilmişse de, bu ekseri ulemanın kabul ettiklerine aykırıdır.
«Caizdir» Musannıf bu kelimeyi mutlak söylemiştir. Binaenaleyh ilk tavafı umre, ikinci tavafı hacc için yani tavaf-ı kudûm olmak üzere; yahut bunun aksine niyet etse veya mutlak olarak tavafı niyet edip tayin etmese; yahut başka bir tetavvu tavafını niyet etse, bu suretlerinin hepsine şâmil olur ve birinci tavaf umre için, ikincisi kudûm îçin olur. Nitekim Lübâb'da böyle denilmiştir.
«Fakat kötülük işlemiş olur.» Yani umrenin tavafını geciktirdiği, tavafı tahiyyeyi ondan önce yaptığı için kötülük işlemiş olur. Hidâye.
«Ama ceza kurbanı lâzım gelmez.» İmameyn'e göre lâzım gelmediği zâhirdir. Çünkü hacc fiillerinde takdim ve tehir onlara göre ceza kurbanı icabetmez. İmam-ı Azam'a göre ise tavaf-ı tahıyye sünnettir. Terkrinden dolayı kurban gerekmez. Onu öne almak ise evleviyetle kurban icabetmez. Sa'yi başka bir amelle geri bırakmak ceza kurbanı gerektirmez. Tavafla meşgul olurken geciktirmek de öyledir. Hidaye.
METİN
Kırân için bayram günü taşları attıktan sonra kurban keser, çünkü tertip vâciptir. Bu bir şükür kurbanıdır. Binaenaleyh ondan yer. Kurban kesmekten âciz kalırsa üç gün oruç tutar. Velevki dağınık günlerde olsun. Aslını îfâya imkân bulurum ümidiyle bu günlerin sonunu arefeye bırakmak menduptur. O günden sonra oruç kâfi gelmez. Minâh sahibinin Bahır'daolduğu gibi "bu efdali beyandır" demesi söz götürür.
İZAH
«Kurban keser» Yani ya bir koyun, ya bir deve veya devenin yedide birini kurban eder. Yedi kişinin hepsinin ibadete niyet etmeleri mutlaka lâzımdır. Velevki cihetler muhtelif olsun. Hattâ içlerinden biri et için kesse caiz olmaz. Nitekim kurban bahsinde gelecektir. Deve sığırdan. sığır da koyundan efdaldir. Hâniyye ve diğer kitaplarda böyle denilmiştir. Nehir. Bahır'da şu cümle ziyade edilmiştir: «Sığıra iştirak etmek koyun kesmekten efdaldir.» Şurunbutâliyye'de Vehbâniyye'ye uyularak bu ortaklık, "inekten alacağı hisse, koyunun kıymetinden daha fazlaysa" diye kaydedilmiştir. Ulemanın buradaki 'iştiraki' mutlak söylemeleri, cinayet kurbanı ile şükür kurbanı arasında fark gözetmeksizin caiz olduğunu gösterir. Ama Bahır'ın sözü buna muhaliftir. O bu cevazı şükür kurbanına tahsis etmiştir. Nitekim açıklaması cinayetler bâbının başında gelecektir. Lübâb sahibi diyor ki: «Kurban kesmenin vâcip olması için şartları; kudreti olmak, kırânın sahih olması, akıl, bülûğ ve hürriyettir. Binaenaleyh köleye oruç vâcip olur. Fakat hedy kurbanı vâcip olmaz. Bu kurban zaman ve mekâna da mahsustur. Zamanı, kurban bayramı günleri. mekânı da Harem'dir. Kurban gününden murad, Cemre-i Akabe'de taşları attıktan sonra ve tıraş olmazdan öncedir.» Lübâb'ın ibâresi, "Taş atmakla tıraş olma arasında kesmek vaciptir." şeklindedir.
«Çünkü tertip vâciptir.» Yani evvelâ taş atmak, sonra kurban kesmek, sonra tıraş olmak suretiyle üçünü tertip üzere yapmak vâciptir. Tavafa gelince: Onu bunlardan hiçbirinin üzerine tertip etmek vâcip değildir. İfrad haccı yapana kurban yoktur. Onun taş atmakla tıraş olmak arasında tertibe riayeti icabeder. Nitekim bunu Haccın vâciplerinde arzetmiştik.
«Bu bir şükür kurbanıdır. » Yani bir yolculukla hacc aylarında Allah Teâlâ iki ibadeti biraraya getirmeye muvaffak kıldığı için şükür kurbanıdır. Lübâb.
«Binaenleyh ondan yer.» Cinayet kurbanı bunun hilâfınadır. Nitekim gelecektir. Bu kurbandan bir şey tasadduk etmek vâcip değildir. Ama üçte birini sadaka olarak vermek, üçte birini yemek, üçte birini de biriktirmek yahut hediye etmek müstehaptır. Lübâb.
Lübab şarihi diyor ki: «Son zikrettiği ikincinin bedelidir. Velevki Bedâyi'nin zâhirinden. üçüncünün bedeli olduğu anlaşılsın.»
«Kurban kesmekten aciz kalırsa...» Meselâ kurbanlık satın alacak kadar parası kalmamışsa, kendi milkinde de kurbanlık yoksa, üç gün oruç tutar. Lübâb. Buradaki zenginliğin sınırı bundan bilinir. Burada daha başka kaviller de vardır. Zahîriyye'nin sözünden anlaşıldığına göre, zenginlik ve fakirlik hususunda muteber olan Mekke'dir, Çünkü kurbanın kesileceği yer orasıdır. Nitekim bunu birisi Sindî'nin Mensîk-i Kebîr'inden nakletmiştir.
«Velev ki dağınık günlerde olsun.» cümlesi, peşipeşine tutmanın lâzım olmadığına işarettir. Yedi gün oruçta da hüküm budur. Bu söz aynı zamanda her iki oruçta peşpeşe tutmanın efdal olduğuna işarettir. Nitekim Lübâb'da beyan edilmiştir.
«Arefeye bırakmak menduptur.» Yedinci, sekizinci ve dokuzuncu günleri oruç tutar. Lübâb şarihi diyor ki: «Lâkin bu onu Arafat'a çıkmaktan, vakfe yapmaktan ve dualardan zayıf düşürecekse, orucu bu günlerden önce tutması müstehap olur. Hattâ bu günle»'de vazifesini yapmaktan zayıf düşecekse, oruç tutmasının mekruh olduğunu söyleyenler bile vardır.» Fetih sahibi, "Bu kerahet tenzihidir. Meğer ki ahlâkını kötüleştirerek onu haram irtikâbına götürmüş olsun." diyor.
«Aslını îfâya imkân bulurum ümidiyle...» demesi, o kimse üç günü yedinci günden önce tutmuş olsa, aslına kâdir olmak ihtimali olduğundandır. Bu takdirde kurban kesmesi vâcip olur. Orucu hükümsüz kalır. Bundan dolayı orucu o günlere geciktirmek mendup olur. Bazı nüshalardan bu cümle düşmüştür.
«O günden sonra oruç kâfi gelmez.» Çünkü bayram gününden sonraya bırakmıştır. Asıl onun üzerine taayyün eder. Bu cümleyi zikretmemek daha iyidir. Çünkü musannıf onu. "üç günü kaçırırsa kurban kesmesi taayyün eder" sözüyle ifade etmişti.
«Söz götürür.» Şarih burada Nehir sahibine tâbi olmuştur. O şöyle demektedir. «Bu, söz götürür. Çünkü musannıfın, "Bu günlerin sonu arafe" demesi, iki şeye delâlet eder: Birincisi; o günleri, yedinci günle onu takibeden günlerden önce tutmaz. İkincisi; orucu bayram gününden sonraya bırakmaz. Birincisi mendup, ikincisi vâciptir.» Musannıf ikinciyi açıklayarak, "üç günü kaçırırsa kurban taayyün eder" dediğine göre. Minâh sahibi Bahır'a uyarak "sonu arefe olur" sözü, vâcibi değil mendubu beyandır demekle yetinmiştir. Lâkin burada şöyle itiraz olunabilir: «Üç günü kaçırırsa» sözü, fâi tefrîiyye ile zikredilmiştir ki, "sonu" sözünden maksat, vâcibi beyan olduğunu gösterir. O da gecikmenin bulunmamasıdır. Halbuki en mühimi odur. Onun için şarih mendubu tembih ziyadesini yapmıştır.
METİN
Farz veya vâcip olan haccın günlerini tamamladıktan sonra da nerede isterse yedi gün oruç tutar. Bu, teşrik günlerinin geçmesiyle olur. Ama teşrik günlerinde oruç tutması kâfi değildir. Çünkü Teâlâ Hazretleri, "Döndükten sonra da yedi gün" yani hacc fiillerini bitirdikten sonra da yedi gün oruç tutsun buyurmuştur. Bu âyet, vatanı Mina olana veya Mina'yı vatan ittihaz edene şâmildir.
Üç günü kaçırırsa kurban kesmesi taayyün eder. Buna kudreti olmazsa, iki kurban borcu olduğu halde ihramdan çıkar. Kurban günlerinde tıraş olmadan kurban kesmeye kâdir olursa orucu bâtıl olur.
İZAH
«Bu» Yani zikredilen tamamlama teşrik günlerinin geçmesiyle olur. Çünkü o günlerin üçüncüsü o günde Mina'da oturan için taş atma günüdür.
«Çünkü Teâlâ Hazretleri ilh...» cümlesi, "nerede isterse" sözünün illetidir. Onu sözün gelişi göstermektedir. Ama istidrake illet yapmak da caizdir. Çünkü Teâlâ Hazretleri oruç vakti olarak haccın bitmesini göstermiştir. Haccın bitmesi ise ancak teşrik günlerinin geçmesiyle olur. Bütün bu sözler ulemamızın ' rücûu ', "Hacc fiillerini bitirdikten sonra" diye tefsir etmelerine göredir. Çünkü o kimsenin vatanına dönüşünün sebebi budur. Demek ki mecazen müsebbep zikredilmiş, sebep muradolunmuştur. Vatanına hakikaten dönmesi muradedilmemiştir. Nasıl ki Şâfiî buna kaildir. O bu orucun Mekke'de tutulmasını caiz görmemiştir. Bizim 'rücûu' mecaz mânâsına almamız, ittifâkî bir meseleden dolayıdır. Mesele şudur: "0 kimsenin hiç vatanı olmasa, bu âyetle o günlerin orucunu tutması kendisine vâcip olur. Meselenin tamamı Fetih'tedir. Hâsılı şudur: Şâfiî'nin tefsiri muttarid ve umumi değildir. Binaenaleyh mecaze gitmek gerekir. İbn-i Kemâl'in Hidâye şerhindeki iddiasına göre en doğrusu, hakiki mânâya hamletmektir ki, o da hacc fiillerini bitirerek Mina'dan dönmektir. Çünkü haccın zikri geçmiştir." Nehir sahibi buna itiraz etmiş, "Bu da muttarid ve umumi değildir. Çünkü hüküm Mina'da oturana da şâmil olmaktadır. Mina'dan dönmek ise ancak hacc işlerini bitirmekle olur. Binaenaleyh ulemanın söyledikleri evlâdır." demiştir. Şarih "Vatanı Mina olana veya Mina'yı vatan ittihaz edene şâmildir" diyerek buna işaret etmiştir.
Ben derim ki: Lâkin Fetih sahibinin söylediğine göre, yedi gün orucunu, vâcip olan hacc fiillerini bitirdikten sonra Mina'dan dönmeden tutmak caiz değildir. Çünkü bu oruç. âyette dönüş ta'lîk edilmiştir. Şarta bağlanan bir şey şart bulunmadan yok demektir.
«Üç günü kaçırırsa» Yani üç gün orucu tutmaz da, kurban bayramı günü girerse, kurban kesmesi taayyün eder. Çünkü oruç kurbanın bedelidir. Ayet onu hacc vaktine tahsis etmiştir. Bahır.
«Buna kudreti olmazsa» Yani kurbana gücü yetmezse tıraş olmak veya saçını kısaltmak suretiyle ihramdan çıkar.
«İki kurban borcu olduğu halde ihramdan çıkar.» Bunlardan biri temettu kurbanı. diğeri de vaktinden önce ihramdan çıktığı için ceza kurbanıdır. Bunu Bahır sahibi Hidâye'den nakletmiştir, tamamı Bahır'da ve bizim Bahır üzerine yazdığımız hâşiyededir.
«Oruç bâtıl olur» Yani orucunun hükmü bâtıl olur ki, o da vaktinde tıraş olmak veya sac kısaltmak suretiyle ihramdan çıkmanın mübah olması için kurban yerini tutmasıdır. Çünkü burada asıl olan hedy kurbanıdır. Ondan önce ihramdan çıkmak caiz değildir. Zira yukarıda geçtiği vecihle aralarında tertip vâciptir. Binaenaleyh oruçtan maksat, tıraş olmak veya sackısaltmak suretiyle ihramdan çıkmanın mübah olmasıdır. İhramdan çıkmadan aslı yapmaya kâdir olursa, aslı vâcip olur. Çünkü halefi ile maksat hâsıl olmadan aslına muktedir olmuştur. Nitekim teyemmüm eden bir kimse vakit içinde o teyemmümle namazı kılmadan suyu kullanmağa kâdir olursa abdest alır. Ama kurban kesmeye tıraş olduktan sonra yahut tıraş olmazdan önce fakat kurban günleri geçtikten sonra kâdir olursa, hüküm bunun hilâfınadır. Bundan dolayı Fethu'l-Kadîr sahibi şöyle demiştir: «Eğer üç gün içinde veya üç gün geçtikten sonra bayram gününden önce kurban kesmeye kâdir olursa, kurban lâzım gelir; oruç sâkıt olur. Çünkü oruç haleftir. Halefte, hüküm eda edilmezden önce aslına kâdir olursa halef bâtıl olur. Tıraş olmazdan ve yedi gün orucu kurban günlerinde veya onlardan sonra tutmazdan önce kurban kesmeye kâdir olursa, kurban kesmesi lâzım gelmez. Çünkü tıraş olmakla ihramdan çıkmıştır. Aslın bundan sonra bulunması, halefin hükmünü bozmaz. Nasıl ki teyemmümle namaz kılan kimse suyu namazdan sonra görse, namazı tekrar kılması gerekmez. Keza kurban günleri geçinceye kadar kurban kesmeye imkân bulamasa da sonra imkân bulsa hüküm yine böyledir. Çünkü kurban günleriyle sınırlanmıştır. O günler geçince maksat yani ihramdan çıkmak kurbansız hâsıl olmuştur. Sanki evvelâ ihramdan çıkmış, sonra kurbanlık bulmuştur. Vakti içinde oruç tutar da aynı zamanda kurban imkânı da bulursa bakılır: Kurbanlık kurban gününe kadar mevcut kalırsa oruç kâfi değildir. Çünkü asıla kudret hasıl olmuştur. Kesmeden kurbanlık helâl olursa caizdir. Çünkü asıldan aciz kalmıştır. Binaenaleyh muteber olan, ihramdan çıktığı vakittir.» Bu ibarenin benzeri de Kadıhan'ın Câmi şerhinde, Muhi
«Şurunbulâlî'nin Bediatü'l-Hedy...» adını verdiği bir risalesi vardır ki onda bu kitapların söylediklerine muhalefet etmiş; kurban günlerinde bulunursa tıraş olsun olmasın kurban vâciptir iddiasında bulunmuştur. Delili. ulemanın, "Acz ve kudret hususunda bayram günleri itibara alınır." sözleridir. Ulema bundan sonra orucu kurban yerine geçirmek için tıraş olmamayı şart koşmamışlardır. Şurunbulâlî şunu da iddia etmiştir: «Fetih sahibi ile başkalarının sözleri, asıl olarak kurbanla ihramdan çıkılacağını; halef olarak da tıraşla çıkılacağını ve tıraşın kurbandan halef olduğunu göstermektedir.» Sana gizli değildir ki, Fetih sahibinin sözlerinde böyle bir şey yoktur. Nakledilen delile tâbi olmak vâciptir. Binaenaleyh bir risaleye itimat edilemez. Ben onun üzerine yazdığım hâşiyenin birçok yerlerinde, içindeki hatalı yerleri beyan ettim.
METİN
Kırân yapan kimse umre tavafının ekserisinden önce Arafat'ta vakfe yaparsa, umresi bâtıl olur. Velev kudûm veya tetavvu tavafı niyetiyle olsun. Dört şavt yapmış olursa, umresi bâtıl olmaz. Onu bayram günü tamamlar. Kaide şudur: içinde bulunduğu fiil cinsinden bir şeyi ofiille elverişli bir vakitten yaparsa, ondan sayılır. Ve umreye başlamış bulunduğu için kazası gerekir. Umreyi bıraktığından dolayı terk kurbanı vâcip olur. Kırân sâkıt olur. Çünkü iki ibadete muvaffak olamamıştır.
İZAH
«Vakfe yaparsa» Yani zevâlden sonra Arafta'ta durursa demektir. Çünkü daha önce durmanın itibarı yoktur. 'Durursa' diye kayıtlaması, mücerret Arafat'a yönelmekle umresini terk etmiş olmadığı içindir. Sahih olan budur. Tamamı Bahır'dadır.
«Umresi bâtıl olur.» Çünkü onu eda etmeye imkân kalmamıştır, Zira umre fiillerini hacc fiilleri üzerine bina etmiş olur ki bu, meşruun hilâfınadır. Bahır.
«Umresi bâtıl olmaz.» Çünkü onu rüknüyle yapmıştır. Kalan yalnız az sayıdaki vâcipleri, bir de sa'ydir. Bahır.
«Onu bayram günü tamamlar.» Yani tavafı ziyaretten önce yapar. Lübâb.
«İçinde bulunduğu fiil cinsinden...» Yani kudûme veya tetavvua diye niyet ettiği tavaf gibi bir fiili, o fiile elverişli bir vakitte yaparsa, yaptığı iş ondan sayılır. Bu kaidenin ferîlerini tavaf-ı saderde beyan etmiştik.
«Kazası gerekir» Yani teşrik günlerinden sonra kaza eder. Lübâb Şerhi. Yukarıda arzetmiştik ki, mekruh olan, umreyi bu günlerde yeniden yapmaktır. Sabık ihramla onu bu günlerde yapmak mekruh değildir.
«Başlamış bulunduğu için» demesi, başlamak nezir etmek gibi mülzim olduğu içindir. Bahır.
«Terk kurbanı vâcip olur.» Çünkü tavafsız ihramdan çıkan herkese ceza kurbanı lâzım gelir. Buna muhsar misâl gösterilebilir. Bahır.
«Çünkü iki ibadete muvaffak olamamıştır.» Yani umresi bâtıl olduğu için iki ibadeti birden yapamamıştır. Nitekim biliyorsun. Binaenaleyh o kimse kırân yapmış sayılamaz.

Temettu Bâbı


METİN
Temettü lügatta, ' meta ' veya ' müta 'dan alınma bir kelimedir. (Faydalanmak mânâsına gelir.)
Şeriatta; umreyi yahut onun ekseri şavtlarını hacc aylarında yapmaktır. Şavtlarının az kısmını, mesela ramazanda yapar da sonra kaIanları şevvâl ayında tavaf ederse, o sene haccettiği takdirde temettu haccı yapmış olur. Fetih. Musannıf, "Nüshalar bu tarife çevrilmelidir!" demiştir.
İZAH
Musannıfın temettuyu kırânın arkasından zikretmesi, iki ibadetten istifade mânâsında birleştikleri içindir. Kırânı faziletinden dolayı öne almıştır. Nehîr.
«Şeriatta, umreyi...» Yani onun tavafını hacc aylarında yapmaktır. Çünkü sahih kavle göre sa'y, haccda olduğu gibi umrede rükün değildir. Şarihin, "o sene haccederse" sözü, tarifin tamamındandır. Bununla, ihram umresinin hacc aylarında olmasının şart kılınmadığına, keza temettuun umreye ihramlandığı sene yapılmasının şart olmadığına işaret etmiştir. Şart olan, umreyi yaptığı yıl ihramlı bulunmaktır. Hattâ umreye ramazanda ihramlanır da gelecek senenin şevvaline kadar ihramlı kalarak o sene haccederse, temettu haccı yapmış olur. Nitekim Fetih'te de böyle denilmiştir.
TEMBİH : Lübâb'da zikredildiğine göre temettunun onbir şartı vardır.
Birincisi: Hacc aylarında umre için tam olarak veya ekseri şavtlarını yapmak suretiyle tavaf etmek.
İkincisi: Umre ihramını hacc ihramından önce yapmak.
Üçüncüsü: Umre için hacc ihramından önce tam olarak veya ekseri şavtlarını yapmak suretiyle tavaf etmek.
Dördüncüsü: Umreyi bozmamak. Beşincisi: Haccı bozmamak.
Altıncısı: Sahih olarak ailesinin yanına dönmemek. Nitekim gelecektir.
Yedincisi: Umre tavafının bütünü veya ekserisi ile hacc bir seferde olmalıdır. Tavafı tamamlamadan ailesinin yanına döner de sonra tekrar giderek haccederse bakılır: Birinci seferde tavafın çoğunu yapmışsa temettu hacısı sayılmaz. Tavafın ekserisi bu ikinci sefere kalmışsa, temettu hacısı sayılır. Meşhur kitaplarda belirtildiğine göre bu, hassaten îmam Muhammed'in kavline göre şart kılınmıştır.
Sekizincisi: Her ikisini bir senede eda etmektir. Umre için bu senenin hacc aylarında tavaf eder. Haccı gelecek seneye bırakırsa temettu yapmış sayılmaz. Velevki aralarında ailesi yanına dönmemiş yahut ikinci seneye kadar ihramda kalmış olsun.
Dokuzuncusu: Mekke'yi vatan tutmamaktır. Umre yapar da sonra ebediyyen Mekke'de oturmaya niyet ederse temettu yapmış olmaz. Ama meselâ iki ay kalmaya niyetlenir dehaccederse, temettu yapmış sayılır.
Onuncusu: Hacc ayları, o ihramsız olarak Mekke'de iken veya ihramlı fakat umre tavafının ekseri şavtlannı önceden yapmış bulunurken girmemelidir. Meğer ki ailesinin arkacığından umre için ihramlanmış olsun.
Onbirincisı: Uzak beldeler ahalisinden olmaktır. İtibar yatan tutulan yerdir. Bir Mekkeli meselâ Medine'yi vatan tutsa. o âfâkî yani uzaktan gelen sayılır. Bunun aksi de Mekkeli sayılır. Bir kimsenin bunların ikisinde de ailesi bulunur da, her ikisinde müsavi müddet oturursa. temettu yapmış sayılmaz. Birinde fazla kalırsa hükmün ne olacağını ulema açıklamamışlardır. Bahır sahibi, "Hükmün çok olana verilmesi gerekir." demiş. Hızanetü'l-Ekmel sahibi ise mutlak olarak caiz olmadığını söylemiştir.
«Meselâ»dan murad, ramazanda olsun, başka bir ayda olsun bu tavafı hacc aylarından önce yaparsa demektir. T.
«O sene haccettiği takdirde» Yani umre için ihrama girdiği sene değil, tavaf ettiği sene haccettiği takdirde temettu haccı yapmış olur. Bundan anlaşılır ki, tavafın ekseri şavtlarını hacc aylarından önce yapmış olsa temettu haccı sayılmaz. Velev ki o sene haccetmiş olsun. Bu hususta tavafı cünüp veya abdestsiz yapıp da sonra o aylarda tekrar etmesi ile etmemesi arasında bir fark yoktur. Çünku abdestsizin tavafı, tekrarlamakla değişmez, cünübün tavafı da böyledir. Tamamı Nehir'de bu bâbın sonundadır. Fetih ve Nehir sahipleri demişlerdir ki: «Bir kimse hacc aylarından önce umre için ihramlanarak Mekke'ye girer de temettu yapmak isterse, buna çare, tavaf etmeyip hacc ayları girinceye kadar beklemektir. Sonra tavaf eder. Çünkü o kimse ne vakit tavaf ederse, umre tavafı yerine geçer. Sonra hacc ayları girdiğinde başka bir umre için ihrama girer de aynı yıl haccederse, bütün imamlarımıza göre temettu yapmış sayılmaz. Çünkü ' Mekkeli ' hükmüne girmiştir. Buna delil. onun mikatının da Mekkelilerin mikâtı olmasıdır.»
«Nüshalar bu tarife çevrilmelidir.» ' Nüshalar 'dan muradı, mücerret bir metinde bulduğum şu sözdür: «Temettu, hacc aylarında mikâttan umreye ihramlanarak tavaf etmektir.» Görülüyor ki bunda ihrama mikâttan girileceğini söylemiştir. Halbuki bu bir kayıt değildir. Mikâttan önce ve sonra girse de sahihtir. Velev ki mikâta dönmediği takdirde ceza kurbanı lazım gelsin. Bu tarifte musannıf "hacc aylarında" diye kayıtlamıştır. Bu da bir kayıt değildir. Bilakis daha önce ihrama girmiş olsa kerahetsiz sahih olur. Musannıf tavafı da mutlak zikretmiştir. Bunun muktezası, yaptığı fiillerin hepsinin mutlaka hacc aylarında olmasıdır. Çünkü ihramın hacc aylarında olmasını şart koşmuştur. Tavaf ancak ihramdan sonra olur. Halbuki ekseri kısmının o aylar içinde olması kâfidir. Onun için musannıf evvelki nüshaların, bu itimat ettiği nüshaya çevirilmesini emretmiştir. İtimat ettiği nüshada temettu, "Umreyi veyaşavtlarının ekserisini hacc aylarında yapmak; bunun için ya daha önceden ihrama girmiş olmak yahut o aylarda girerek tavaf etmektir." diye tarif edilmiştir. Minâh'ta nüshanın üzerine bu şekilde izahat verilmiş; şerhinde dahi aynen zikredilmiştir. Şarihimiz o nüshanın, "Bunun için ya daha önceden ihrama girmiş olmak yahut o aylarda girerek" ifadeslni almamıştır.
Ben derim ki: İhtimal mutlak söylemekle yetindiği için onu almamıştır. Bu tarife dahi şöyle itiraz edilir: «Hacc ile umrenin ikisine, iki senede yahut bir senede ihrama girer. Lâkin ailesi nezdine sahih dönüş yaparsa, temettu yapmış sayılmaz.» Şarih ikinci kaydı nazarı itibara alarak, aşağıda tarifi, "Bir seferde ilh..." diye kayıtlamıştır. Binaenaleyh musannıfın da Zeylâi'nin dediği gibi, "Sonra o sene ailesine sahih olarak dönmeden haccetmesidir." demesi gerekirdi. Lâkin buna da Nehir'de kaydedildiği gibi şöyle itiraz olunur: «Haccı geçiren kimse umreyle ihramdan çıkmayı şevvale kadar geciktirir de şevvalde umre için ihrama girer ve o sene haccederse, temettu yapmış olmaz.» Buna da şöyle cevap verilır: «Musannıfın "umreyi yapmasıdır." demesi bunu tariften hariç bırakır. Çünkü haccı geçiren kimse umreyi yapmaz. O umreye değil hacca ihramlanmıştı. Onun ihramdan çıkması, evvelce arzettiğimiz gibi umre fiillerini yapmasıyla olur.» Bahır'da da burada buna işaret edilmiştir. Mezkûr tarife şöyle de itiraz edilir: «Ulemanın açıkladıklarına göre, bir kimse bayram günü umre için ihramlanır da onun fiillerini yapar, sonra aynı gün hacc için ihrama girerek gelecek seneye kadar ihramda kalır ve haccederse, temettu yapmış olur.» Lâkin bu itiraz, Zeylâî ile diğer ulemanın, "Sonra haccederse" sözüne karşı vârit olur. Musannıfın. "Söhra hacc için ihrama girerse" sözüne karşı vârit değildir. Çünkü onun sözü, umre senesinde ihrama girip haccetmeyene de şamildir. Zeylâî'nin sözünü dahi ona hamlederek, "Sonra yeniden haccederse" mânâsına almak" mümkündür.
METİN
Yukarıda geçtiği vecihle tavaf eder, sa'y yapar; dilerse tıraş olur veya dilerse saçını kısaltır. Telbiyeyi umre icin yaptığı tavafın başında keser. Ve ihramdan çıkmış olarak Mekke'de kalır. Sonra terviye günü hakikaten veya hükmen bir olan seferde hacc için ihrama girer. Hükmen bir seferde sayılması, ailesinin yanına sahih olmayacak şekilde dönmesidir. Terviye gününden önce ihrama girmesi efdaldir. t
İZAH
"Dilerse" sözü, tıraşla saç kısaltmanın ikisine de şâmildir. Dilerse ihramlı olarak kalır. H. Bu gösterir ki, hedy kurbanı göndermeyen temettu hacısına ihramdan çıkmak lâzım değildir. Nitekim bunu İsbicâbi ile başkaları söylemişlerdir. Hidâye'nin zâhirinden anlaşılan bunun hilâfıdır. Tamamı Lübâb şerhindedir.
«Telbiyeyi, umre için yaptığı tavafın başında keser.» Çünkü Peygamber (s.a.v.) umreyaparken Hacer-i Esved'e istilam yaptı mı telbiyeyi keserdi. Bu hadîsi Ebû Dâvud rivayet etmiştir. Nehir.
«Ve ihramdan çıkmış olarak Makke'de kalır.» Temettu hacısına bu lâzım değildir. Bilâkis Mekke'de oturursa oralılar gibi hacceder. Mikâtı Harem'dir. Mikâtlardo yahut mikât içinde oturursa oralılar gibi hacceder. Mikâtı Hill (yanl Harem dışı yerler) dir. Mikâtların dışında yaşarsa, mikâtlarda ihrama girer. Kuhistânî'de böyle denilmiştir. Şu halde "Hacc için ihrama girer" sözü, bu tafsılâta göre yürür. T.
TEMBİH: Musannıf bunun, ihramlı olmayan kimse gibi yapacağını ifade etti. Binaenaleyh hacdan önce aklına geldikçe Kâbe'yi tavaf eder ve umre yapar.
Lübâb'da umre yapmayacağı açıklanmıştır. Yani Mekkeli hükmünde olduğuna binaen umre yapmaz. Çünkü Mekkeliye hacc aylarında umre yasak edilmiştir. Velev ki haccetmesin. Fetih sahibinin sözü bu mânâya yorumlanmıştır. Bahır sahibi ile diğerleri buna muhalefet ederek, "O sene haccederse bu kendisine yasaktır." demişlerdir. Tamamı ileride gelecektir.
«Bir olan seferde...» sözünün üzerine, "aynı yılda" sözünü ilave etmeliydi ki umre için ihramlanıp bütün fiillerini yaptıktan sonra, gelecek seneye kadar ihramlı duran ve sonra hacc için ihrama girip ikisinin arasına sefer katmayan hariç kalsın. Çünkü böylesine, temettu hacısı denilmez. Nitekim buna işaret etmiştir.
"Hükmen" bir olan sefer kendisinden Mekke'ye dönmek istenen ve bunu ya hedy kurbanı göndermek yahut tıraş olmazdan önce ailesine dönmekle yapan kimsedir. Birinci surette, gönderdiği hedy kurbanı bayram gününden önce ihramdan çıkmasına mânidir. İkinci surette ise Harem'e dönmek onun üzerine hak olmuştur. Zira Tarafeyn'e göre Harem'de tıraş olması vâcip; Ebû Yusuf'a göre müstehaptır. Sahih olan ilmam ise, Harem'de tıraş olduktan sonra ehline dönmek, hedy kurbanı göndermemiş bulunmaktır. Zira bundan, dönmek matlup değildir. Şârih için evlâ olan, "Ailesine sahih olarak dönmemektir." demekti. Tâ ki Kûfeli olup da umre yaptıktan sonra Basra'ya dönene de şâmil olsun. Maksat, seferi esnasında ailesine dönmemesidir. Binaenaleyh hiç dönmemeye sâdık değildir.
Sonra bilmiş ol ki, şarihin zikrettiğı sahih ilmamın şartları, ancak uzaktan gelen hakkındadır. Mekkeliye gelince: Onun hakkında bunlar şart değildir. Onun ilmamı, mutlak surette sahihtir. Çünkü onun Harem'e haketmeden dönmesi tasavvur edilemez. O ihramdan çıksa da, çıkmasa da; hedy kurbanı gönderse de, göndermese de Harem'dedir. Onun için temettu yapması mutlak surette sahih değildir. Nitekim gelecektir.
«Terviye günü ihrama girmesi...» Mekkelilerin ihram günü olduğundandır. Aksi takdirde arefe günü ihrama girmiş olsa caizdir. Mi'râc. Lübab sahibi diyor ki: «Efdal olan mescitten ihrama girmektir. Ama bütün Harem'den girmek caizdir. Mekke'den ihrama girmek, dışındangirmekten efdaldir. Ama dışından girmek de sahihtir. Velev ki Harem'in dışından girmiş olsun. Lâkin orada olması vâciptir. Meğer ki bir hacetten dolayı Harem'in dışına çıkmış da oradan ihrama girmiş olsun. Bu takdirde bir şey lâzım gelmez. ihrama girmek niyetiyle çıkarsa bunun hilâfınadır.
METİN
Ve ifrad haccı yapan gibi hacceder. Lâkin tavaf-ı ziyarette ramel yapar ve şayet ihrama girdikten sonra tavafla sa'yi önceden yapmadıysa sa'yi de yapar. Kırân yapan gibi kurban keser. Bayram kurbanı bunun yerini tutmaz. Temettu kurbanından âciz kalırsa, kırânda olduğu gibi oruç tutar. Ve umrenin ihramından sonra üç gün oruç tutması caiz olur. Lâkin bu hacc aylarında olur. İhramdan önce olmaz. Yukarıda geçtiği vecihle hedy kurbanı bulurum ümidiyle geciktirmesi efdaldir. Temettu yapan kimse hedy göndermek isterse, bu daha faziletlidir. Evvelâ ihrama girer. sonra hedy kurbanını beraberinde götürür. Bu, yederek götürmekten evlâdır. Meğer ki sürmekle gitmeye. Bu takdirde yedeğinde götürür. Devesine gerdanlık asar. Bu. onu çullamaktan evlâdır.
İZAH
«Lâkin tavafı ziyarette ramel yapar.» Yani bu onun haccında yaptığı ilk tavaf olduğundan ramelle yürür. İfrad haccı yapan bunun hilafınadır. Çünkü o, tavaf-ı kudûmda kırân hacısı gibi ramel yapar. Nitekim geçmişte Bahır sahibi diyor ki: «Temettu yapana tavaf-ı kudûm yoktur.» Nitekim Mubtega'da böyle denilmiştir. Yani onun hakkında bu tavaf sünnet değildir. Kırân yapan bunun hilâfınadır. Çünkü temettu hacısı Mekke'ye geldiğinde yalnız umre için ihramlı bulunur. Umrenin ise tavaf-ı kudûm ve tavaf-ı saderi yoktur. O halde istidrak yerindedir.
«Tavafla sa'yi önceden yapmadıysa...» Yani hacc için ihrama girdikten sonra tetavvu tavafının arkacığından bunları yapmadıysa demek istiyor. Binaenaleyh bu sözde temettu hacısı için tavaf-ı kudûm meşru olduğuna delâlet eden bir şey yoktur. Nihâye ve inâye sahiplerinin anladıkları bunun hilâfınadır. Nitekim Feith'te anlatılmıştır.
«Kırân yapan gibi kurban keser.» Buradaki teşbih, vücupta ve kırân kurbanında geçen sair hükümler hususundadır.
«Bayram kurbanı bunun yerini tutmaz.» Çünkü onu kesen, vâcip olmayan işi yapmıştır. Zira misafire kurban yoktur. Temettu kurbanı diye de niyet etmemiştir. Bayram kurbanı ancak, o niyetle hayvan satın almak yahut ikamet niyetiyle vâcip olur. Bunlardan biri bulunmamıştır. Bulunduğunu farzetsek, yine caiz olmaz. Çünkü bunlar başka şeylerdir. Birisi için niyet etse öteki namına caiz olmaz. Miracü'd-Diraye. Nehir sahibi diyor ki :«Bunda, müt'a kûrbanının niyete muhtaç olduğunu açıklama vardır.»
Bahır sahibi, "Derler ki: Bu, tavaf-ı rükünden üstün ve onun misli değildir. Halbuki yukarıdageçtiği vecihle bununla tetavvuu niyet etse kâfi gelir. Şu halde kurbanın da böyle olması; hattâ evlâ sayılması gerekir." demiştir. Şurunbulâliyye sahibi buna cevap vererek şunları söylemiştir: «Kurban günlerinde tavaf vâcip olarak tayin edildiğine göre, tavafı ne için yaptıysa kurbanın da onun namına olmasına dikkat edilir. Başkasını niyet etmesi hükümsüzdür. Bayram kurbanı ise o zamanda müt'a gibi taayyün etmiş belirlenmiştir. Binaenaleyh aynen belli olduğu halde başka kurban yerine geçmez.»
Aynen belirlenmesinden murad; vâcip olmasının değil, zamanının belli olmasıdır. Onun için "bayram kurbanı misafire vâcip değildir" diye itiraz edilemez. Yani bayram kurbanına ancak bayram günlerinde kesilirse kurban adı verilir. Müt'a kurbanı da öyledir. Onun zamanı belli olunca, kurban kesmeye niyet ederse müt'a kurbanı yerine geçmez. Tavaf bunun hilâfinadır. Çünkü nâfile tavafın sınırlı zamanı yoktur. O kimsenin üzerinde belirli bir tavaf varsa, onunla başka tavafı niyet ettiği vakit vâcip olan belirli tavafa yorulur. Çünkü o tavaftan sonra nâfile tavaf yapması mümkündür. Keza borç olan başka bir tavafı niyet ederse, yine vakti gelen tavafa yorumlanır; öteki hükümsüz kalır. Bu, tertibe riayet içindir. Nitekim kırân yapan kimse ilk tavafı ile kudûmü niyet etse, umre tavafı yerine geçer. Nitekim görmüştük.
Rahmetî şöyle cevap vermiştir: «Kurban, hacc ve umre fıillerinden değildir. Onun için de bunlardan yalnız birini yapana vâcip olmaz. O, bunların ikisini de ihsan eden Allah'a şükür için vâcip olmuştur. Şu halde hacc ve umre niyetinde dahil değildir. Onu mutlaka niyet ve tayin gerekir. Başkasını niyet etse kâfi gelmez. Nitekim mutlak niyet de böyledir. Tavaflar bunun hilafınadır. Çünkü onlar hacc ve umrenin fiillerindendir. Onların ihramlarında dahildirler. Binaenaleyh mutlak niyetle caiz olurlar.»
«Umrenin ihramından sonra üç gün oruç tutması caiz olur.» Çünkü bu. sebebi vâcip olduktan sonra tutulan bir oruçtur. Sebebi temettudur. Zira bu, müt'a niyeti üzere yapılan umre İle hâsıl olur. Şâflî'ye göre hacc için ihramlanmadıkça caiz değildir. Tamamı Muhit'tedir.
«Lâkin bu hacc aylarında olur.» Sözü, oruç ve ihramla bağlantılıdır. O aylardan önce ihrama girer de onlarda oruç tutarsa sahih olmaz. Çünkü hacc aylarından önce yapılan umre ihramının sahih olmasından, orucun sahih olması lâzım gelmez. Bunu Şurunbulâliyye sahibi söylemiştir.
«Geciktirmesi efdaldir.» Yani orucu, yedinci, sekizinci ve dokuzuncu günlere bırakması efdaldir. Nitekim kırân bâbında geçmişti.
«Hedy göndermek isterse ilh...» ifadesi, temettu'un ikinci kısmıdır. "Bu daha faziletlidir" sözü, birinci kısımdan efdal olduğunu göstermektedir. Birinci kısımda beraberinde hedy kurbanı götürmek yoktur. Bunda ise, Rasulullah (s.a.v.)'in fiiline uymak vardır. T.
«Sonra hedy kurbanını beraberinde götürür.» Şarih 'sonra' sözüyle, evvelâ niyet ederektelbiye ile birlikte ihrama gireceğine işaret etmiştir. Zira bu niyetle kurban götürmekten efdaldır. Velev ki ihram bâbında arzettiğimiz şartlarla sahih olsun.
METİN
Nişan vurmak mekruhtur. Bundan murad, devenin hörgücünü soldan veya sağdan yarmaktır. Çünkü bunu herkes beceremez. Sadece deriyi keserek onu güzel yaparsa, nişan vurmakta beis yoktur. Umreyi yapar, kurbanı kesinceye kadar onun ihramından çıkmaz. Sonra hacc için ihrama girer. Nitekim kurban götürmeyenler hakkında yukarıda geçmişti. Bayram günü tıraş olur. Tıraş olduğunda, zâhire göre her iki ihramından çıkar. Mekkeli ve Mekkeli hükmünde olan, yalnız ifrad haccı yapar. Kırân veya temettu yaparsa caizdir. Fakat kötülük işlemiş olur. Ve bir tamamlama kurbanı gerekir.
İZAH
«Devenin hörgücünü yarmaktır.» Hörgücü alt kısmından kan çıkacak şekilde yaralar. Sonra bu kanı hayvanın hörgücüne sürer. Tâ ki gerdanlık asmak gibi bu da onun hedy kurbanı olduğuna alâmet olsun. Lübâb ve Şerhi. Kudûrî, hörgücün sağ tarafından yarılacağını tercih etmiştir. Lâkin daha uygun olan birincisidir. Nitekim Hidâye'de beyan edilmiştir.
«Çünkü bunu herkes beceremez.» Şarih burada Tahâvî ile Şeyh Ebû Mansur Maturîdî'nin sözlerine göre hareket etmiştir. Onlar, "Ebû Hanife nişan vurmayı aslâ kerih görmemişti. Bu bâbta meşhur nice hadîsler varken onu nasıl mekruh sayar? O ancak zamanı halkının nişan vurmasını kerih görmüştür ki, ondan hayvanın bilhassa Hicaz sıcağında ölmesinden korkulurdu. Bu takdirde doğru olan görüş, bu kapıyı avam takımına kapamaktır. Ama haddini bilir de eti kesmeyip sade deriyi keserse, bunda bir beis yoktur." demişlerdir.
Kirmâni. "Esah olan budur. Kıvamüddin ile ib-ni Hümam bunu tercih etmişlerdir. Bu işi becerene müstehap oian budur." demiştir. Lübâb Şerhi. Nehir sahibi, «Bu söz, "İmameyn'in kavli ile amel olunur; çünkü o daha güzeldir" demeye, hacet bırakmamıştır.» diyor.
«Umreyi yapar.» Yani tavaf ve sa'y yapar. Şart, tavafın çoğunu yapmaktır. Nitekim geçti.
«Kurban kesinceye kadar onun ihramından çıkmaz.» Çünkü kurbanlık götürmek, kurban gününden önce ihramından çıkmaya mânidir. Tıraş olsa bile ihramından çıkmaz. Ve kendisine ceza kurbanı lâzım gelir. Meğer ki hedy kurbanını kestikten ve tıraş olduktan sonra ailesinin yanına döner. Lübâb ve Şerhi. Tamamı oradadır.
Bahır sahibi diyor ki: «Bunun muktezası, yani tıraş olmakla ceza kurbanı lâzım gelmesinin gereği şudur: O kimseye, ihram üzerine işlenen her cinayet lâzım gelir. O ihramlı gibidir.»
Ben derim ki: Hattâ Lübâb sahibinin "ihramdan çıkmaz" sözünün muktezasınca o adam hakikaten ihramlıdır. Buna ulemanın şu sözleri de delildir: «Hedy kurbanı götürmenin, işe başlarken ihramı isbat hususunda tesiri olunca, ihramın devam ve bekasında evleviyetletesiri olur. Çünkü devam ve beka iptidadan daha kolaydır.»
«Sonra hacc için ihrama girer.» Bilmiş ol ki temettu haccı yapan kimse hacc için ihramlandığı vakit, hedy kurbanı götürmüşse yahut götürmemiş fakat hacc için umre ihramından çıkmadan ihramlanmışsa, kırân hacısı gibi olur. Binaenaleyh kusur işlediği zaman kırân yapana ne lâzım gelirse, buna da o lâzım gelir. Hedy kurbanı götürmemiş de tıraş olduktan sonra ihrama girmişse, ifrad haccı yapan gibi olur. Yalnız müt'a kurbanının ve ona ait şeylerin vâcip olmasında ondan ayrılır. Lübâb Şerhi.
«Zâhire göre» Yani zâhir rivayete göre umrenin ihramı tıraş oluncaya kadar devam eder. Ve artık o ihramdan her hususta hattâ kadınlar hususunda bile çıkar. Çünkü ihramdan çıkmasına mâni, hedy kurbanı götürmesiydi. Onu kesmekle bu mâni ortadan kalktı. Kırân yapanda ise, ihramdan çıkmakla, kadınlardan maada her şey helâl olur. Bu, hacc ihramı gibidir. İşte hedy kurbanı götüren temettu hacısıyla kırân hacısı arasında fark budur. Aksi halde hacc için ihrama girdikten sonra. sahih kavle göre söylediğimiz gibi aralarında fark yoktur. Bahır. Şu halde tıraş olup sonra tavaftan önce cima ederse, temettu hacısına bir kurban, kırân hacısına iki kurban lâzım gelir. Bu sözde, "Umrenin ihramı vakfeyle nihayet bulur." diyenlerin sözünü red vardır. Nitekim bunu Bahır sahibi ile başkaları izah etmişlerdir.
«Mekkeli hükmünde» olandan murad, mikâtların iç tarafında yaşayanlardır.
«Yalnız ifrad haccı yapar.» Bu, orada mukîm olduğu müddetçedir. Oradan çıkarak Kûfe'ye gider de kırân yaparsa, kerahetsiz sahih olur. Çünkü umresi ve haccı mikâttandır. Ve o kimse uzaklardan gelen gibi olur. Mahbubî diyor ki: «Bu, Kûfe'ye hacc aylarından önce çıktığına göredir. Hacc aylarından sonra çıkarsa, kırândan menedilmiştir. Binaenaleyh mikâttan çıkmakla değişmez.» İnâye'de böyle denilmiştir. Sahih olan Mahbubî'nin kavlidir. Onu Şeyh Şilbî Kirmânî'den nakletmiştir. Şurunbulâliyye.
Meseleyi kırânla kaydetmesi şundandır: Bu Mekkeli o yıl hacc aylarında umre yapmış olsa temettu hacısı olmaz. Çünkü hedy kurbanı göndermemişse, iki ibadetin arasında ailesine dönmüştür. Keza hedy kurbanı göndermiş de olsa temettu hacısı sayılmaz. Uzaktan gelen âfâkî hedy kurbanı getirir de sonra ihramlı olarak ailesi nezdine dönerse, bunun hilâfına olarak temettu hacısı sayılır. Çünkü dönmek ona borç olmuştur. Binaenaleyh ailesine dönmenin sahih olmasına mânidir. Mekkeliye îse ailesine dönmek borç değildir. Velev ki hedy kurbanı göndermiş olsun. Binaenaleyh onun ailesine dönüşü sahihtir. Onun için de temettu hacısı olmaz. Mebsût'tan naklen Nihâye'de böyle denilmiştir.
«Kırân veya temettu yaparsa caizdir. Fakat kötülük işlemiş olur ilh...»
Yani kerahetle sahih olur. Çünkü yasak edilmiştir. Tûhfe. Gâyetü'I Beyan, İnâye, Sirâc ve İsbicâbî'nin Muhtasar-ı Tahâvî şerhinde hep bu yoldan yürünmüştür. Bilmiş ol kiFethu'I-Kadîr'de beyan edildiğine göre ulemanın, "Mekkeliye temettu ve kırân yoktur." sözü, vücudu nefye ihtimallidir. Bunu şu da te'yid eder ki, onlar uzaklardan gelen hacının sahih ilmamı (ailesine dönmesi), temettu'nun bozduğunu kabul ederler. Mekkeli ise ailesine dönmüştür. Onun temettu'u da bâtıl olur. Helâl olmayı nefye de ihtimali vardır. Şu mânâya ki; sahih olur, fakat yaparsa günaha girer. Çünkü yasak edilmiştir. Şu izaha göre temettu'un sahih olması için ailesine dönmemesini şart koşmaları, bunun meşru ve şer'an şükrü mucip olacak şekilde vücudunun şartıdır, mânâsınadır...
Fetih sahibi bu hususta sözü uzatmıştır. Sözünün ağır bastığı yeri, birinci ihtimali tercih etmesidir. Çünkü o, mezhep imamlarının sözlerinin muktezasıdır. Bu kavil bazı ulemanın sözlerini nazarı itibara almaktan evlâdır. Bundan, Tûhfe sahibi ile başkalarını kasdetmiştir. Hattâ Fetih sahibi hacc aylarında Mekkeliye umrenin yasak olduğunu tercih etmiştir. Velev ki haccetmesin. Bedâyi'in ibaresinden anlaşılan da budur. Kemal'den sonra gelen Bahır, Nehir ve Minâh sahipleriyle Şurunbulâli ve Aliyyü'l-Kâri gibi zevat O'na muhalefet ederek ikinci ihtimali tercih etmişlerdir. Çünkü tamamlama kurbanının vâcip olması, sahih olmanın fer'idir. Bir de metinlerde ihramın ihrama izafeti bâbında, "Mekkeli bir kimse umre için bir şavt tavaf eder de sonra hacc için ihrama girerse onu bırakır. Bir şeyi bırakmasa da kâfi gelir." denilmiştir. Fetih'te ve diğer kitaplarda, "Çünkü o kimse her iki ibadetin fiillerini iltizam ettiği gibi yapmıştır. Şu kadar var ki, bu yasak edilmiştir. Şer'î bir fiilden yasak edilmek, o fiilin meşru olduğu şekilde tahakkukuna mâni değildir. Ancak günahına tahammül eder. Nitekim nezir ettikten sonra bayram günü oruç tutarsa hüküm böyledir." denilmektedir. Bu söz Fetih sahibinin ilk tercih ettiğini bozmaktadır. Yani bu söz Mekkelinin kırânı tasavvur edileceğini açıklamaktır. Yalnız kerahetledir. Tamamı Şurunbulâliyye'dedir.
Ben derim ki: Ben Şurunbulâliyye'nin Hamiş'ine bir bahis yazmıştım Hulâsası şu idi: Ulemanın açıkladıklarına göre, hacının ailesine dönmemesi temettu'un sahih olması için şârttır. Kırânın sahih olması için şart değildir. Ve sahih şekilde ailesine dönmek temettu'u bozar, kırânı bozmaz. Bunun muktezası şudur: Mekkelinin temettu'u bâtıldır. Çünkü hedy kurbanı göndersin göndermesin iki ihramı arasında ailesine sahih ilmamla dönmüştür. Uzaktan gelenin ise ailesine dönmes( ancak hedy kurbanı göndermemiş ve tıraş olmuşsa sahih olur. Çünkü Mekke'ye dönmek ona borç değildir. Mekkelinin ise Mekke'ye dönmemesi tasavvur olunamaz. Çünkü kendisi oradadır. Nitekim bunu İnâye ve diğer kitaplar açıklamıştır. Nihâye'de ve Muhit'ten naklen Mi'râc'da beyan edildiğine göre ilmamı, sahih umreden sonra ailesi nezdine dönmektir. Umreye dönmek de o kimseye borç değildir.
Bundan dolayı diyoruz ki: Mekkelilere ve mikâtlar ahalisine temettu yoktur. Yani kırân bunun hilâfınadır. Çünkü onlardan kırân tasavvur edilebilir; Zira kırânda ailesine dönmemek şartdeğildir. Galiba bunun vechi şöyle olacaktır: Meşru olan kırân, hacc ile umreye beraberce yapılan bir ihramla olur. Sahih ilmam ise, umre ihramı ile hacc ihramı arasında ailesine dönmekle olur. Bu, temettu yapan hacıda tasavvur edilir. Kırân yapanda tasavvur edilemez.
Bundan dolayı diyoruz ki: Mekkelinin temettu'u bâtıl kırânı bâtıl değildir. Bu üçüncü bir kavil oluyor ki açıkça söyleyenini görmedim. Lâkin Bedâyi sahibinin, "Mekkelinin temettu'u tasavvur edilemez." sözü, buna detâlet eder. Şurunbulâliyye'deki, "Bu, hedy kurbanı gönderip tıraş olana mahsustur. Kurban gönderip de tıraş olmayana; yahut kurban göndermeyene mahsus değildir. Çünkü bu takdirde ailesine dönmesi sahih değildir." sözü doğru değildir. Çünkü açık olarak beyan edilenden biliyorsun ki, hedy kurbanı göndersin göndermesin o kimsenin ailesine dönmesi sahihtir. Muhit'in zikredilen ibaresi ve keza ihramın izafeti bâbında yukarıda zikri geçen fer'î mesele de buna delâlet etmektedirler. Zira bu fer'î mesele, o kimsenin kırânının bâtıl olmadığı hususunda açıktır. Sonra buna delâlet eden bir mesele daha gördüm ki, o da İmam Ebu Zeyd Debbûsi'nin Esrar adlı kitabından naklen Nihâye'nin şu sözüdür: «Mikâtların ötesinde yaşayan kimse için bize göre müt'a ve kırân yoktur. Şu manâya ki, ibadet olarak kurban vâcip değildir. Bunlara temettu yoktur. Çünkü iki ibadet arasında ailesine döndüğü için temettu tasavvur edilemez. Kırâna gelince O da mekruhtur. Onu terk etmesi lâzım gelir. Çünkü kırânın aslı, onu yapan kimsenin her iki ihrama birden girmesiyle olur. Mekke ahalisine iki ihrama birden girmek tasavvur edilemez. Birinde mutlaka kusur olacaktır. Zira iki ihrama birden Harem'de girerse, umre ihramının şartını bozmuş olur. Çünkü onun mikâtı HiII denilen yerdir. Her iki ihrama Hill'de girse, bu sefer hacc mikâtını bozmuş olur. Çünkü onun mikâtı Harem'dir. Bu hususta asıl olan Mekke ahalisidir. Onun için de mikât ötesinde yaşayana dahi meşru olmamıştır.»
Yani mikâtın ötesinde, içinde yaşayan kimseler Mekkeli hükmündedirler. Bu söz, Mekkelilerle Mekkelî hükmünde olanlar hakkında temettu tasavvur edilemiyeceği hususunda açıktır. Onlar hakkında kırân tasavvur edilebillr. Ama kerahetledir. Çünkü iki ihramdan birinin mikâtını bozmak vardır.
Sonra yine bunun gibi bir ifadeyi, zâhir rivayeti toplayan Hâkim'in Kâfî'sinde gördüm. Şöyle diyor: «Mekkeli bir hacet için Kûfe'ye çıkar da orada o yıl için umre ve hacc ihramına girerse temettu yapmış olmaz. Ama Kûfe'den kırân yaparsa, kırân hacısı olur.» Cevhere sahibi bunu ta'lîl ve izahlı olarak nakletmiştir. Ona müracaat edebilirsin.
Şu izaha göre metinlerin, "Mekkeliye temettu ve kırân yoktur." sözünün mânâsı, meşru ve helâl değildir demektir. Birinde tasavvur edilemeyip diğerinde edilmesi buna aykırı değildir. Karinesi, ulemanın bundan sonra temettu yapanın memleketine sahih olarak dönmesiyle temettu'un bâtıl olacağını açıklamaları; bir de ihramın izafeti bâbında, "Kırân yapar da ikiibadetten birini terk etmezse ona kâfi gelir." demeleridir. Bana zâhir olan budur. Bunu ganimet bil! Çünkü başka kitapta bulamayacaksın. Doğruyu Allah bilir.
METİN
Fakir de olsa oruç tutması kâfi gelmez. Bir kimse hedy kurbanı göndermeden umre yapar da, umresinden sonra memleketine dönerek tıraş olursa, sahih ilmam yapmış olur. Ve temettu'u bozulur. Hedy kurbanı gönderirse, kırân hacısı gibi temettu yapar. Umre için hacc aylarından önce dört şavttan az tavaf eder de, hacc aylarında umreyi tamamlar ve haccederse temettu yapmış olur. Hacc aylarından önce dört şavt tavaf ederse temettu yapmış olmaz. Çünkü eksere itibar olunur. Bir Kûfeli, yani uzaktan gelen hacı hacc ayları içinde umresinden çıkar da, Mekke'de, yani mikâtlar dahilinde; yahut Basra'da yani memleketinden başka bir yerde kalarak aynı sene haccederse temettu yapmış olur.
İZAH
«Fakir de olsa oruç tutması kâfi gelmez.» Çünkü oruç ancak şükür kurbanınabedel olur. Tamamlamak kurbanına bedel olmaz. Lübâb Şerhi.
«Umresinden sonra» diye kayıtlaması, umre için tavaf şavtlarının azını yaptıktan sonra dönerse, temettu'u bâtıl olmayacağı içindir. Çünkü bu dönüş ona borçtur. Ailesine ihramlı olarak dönmüştür. Şavtların çoğunu tavaf ettikten sonra dönmesi bunun hilâfınadır. Bahır.
«Memleketine dönerek» demesi, memleketinden başkasına dönerse, İmam-ı Âzam'a göre temettu'u bâtıl olmayacağı içindir. İmameyn'e göre ikisi de birdir. Nehir.
«Tıraş olursa» Zâhirine bakılırsa, tıraş döndükten sonradır. Burada Tarafeyn'e göre vâcibi terk, Ebû Yusuf'a göre müstehabı terk vardır. Nitekim geçmişti. Şarih bunu zikretmese, üst tarafından anlaşılırdı. Bahır sahibi diyor ki: «Umreden sonra, sözünde tıraş dahildir. Bâtıl olmak için tıraş mutlaka tâzımdır. Çünkü umrenin vâciplerindendir. İhramdan çıkmak da onunla olur. Umre tavafını yaptıktan sonra tıraş olmadan döner de sonra ailesi yanında tıraş olmadan o sene haccederse, o kimse temettu hacısıdır. Çünkü tıraş olmanın cevazı için Harem'i şart koşanlara göre, dönmek o kimseye borçtur. Bunu şart koşanlar, Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed'dir. Ebû Yusufa göre ise. borç değilse bu müstehaptır. Bedâyi ve diğer kitaplarda böyle denilmiştir.»
«Sahih ilmam yapmış olur.» Çünkü dönmek ona borç değildir. Nitekim yukarıda geçti.
«Temettu bozulur.» Yani niyet etmiş olduğu temettu'u bozulur. Çünkü şartı kalmamıştır. Şartı, sahih ilmamın bulunmamasıdır.
«Hedy kurbanı gönderirse temettu yapar.» Yani Şeyhayn'a göre ailesinin yanına dönmekle temettu'u bozulmaz. İmam Muhammed buna muhaliftir. Çünkü dönmek ona temettu niyetinde devam ettiği müddetçe borçtur. Kurbanlık göndermiş olması onun ihramdançıkmasına mânidir. Binaenaleyh ailesine dönmesi sahih olmamıştır. Hidâye'de de böyledir.
«Devam ettiği müddetçe» sözünde, umreden sonra o sene haccetmemek aklına gelse, buna hakkı olduğuna işaret vardır. Çünkü henüz hacc için ihrama girmemiştir. Hedy kurbanını kestiği veya kesilmesini emrettiği vakit bu tetavvu olur. Fakat memleketine dönmez de hedy kurbanını kesmek ve o sene haccetmek isterse, buna hakkı yoktur. Yapar da o sene haccederse, temettu kurbanı ile başka bir kurban lâzım gelir. Çünkü kurban gününden evvel ihramdan çıkmıştır. Muhit'te böyle denilmiştir. Nehir.
Bahır sahibi diyor ki: «Hâsılı o kimse hedy kurbanı gönderirse iki şeyden hâli değildir. Ya onu kurban gününe bırakacaktır, yahut bırakmayacaktır. Kurban gününe bırakırsa temettu'u sahihtir. Ailesinin yanına dönsün dönmesin ona bu kurbandan başka bir şey lâzım gelmez. Kesmekte acele ettiyse; ya ailesine döner, yahut dönmez. Dönerse kendisine mutlak surette bir şey lâzım gelmez. O sene haccetsin etmesin birdir. Ailesine dönmezse; o sene haccetmediği takdirde kendisine bir şey lâzım gelmez. O sene haccederse; biri müt'a, biri de vaktinden evvel ihramdan çıktığı için iki kurban lâzım gelir.»
«Kırân yapan gibi.» Çünkü kırân yapan, ailesine dönmekle kırânı bâtıl olmaz. Nehir. Zira ailesine dönmemek kırânda şart değildir. Nitekim geçti.
«Umre için hacc aylarından önce ilh...» Bu meseleyi şarih bâbın başında zikretmiş, biz de onun hakkında sözümüzü söylemiştik.
«Yani uzaktan gelen» sözüyle şarih, Kûfe'yi misâl olarak zikrettiğine işarette bulunmuştur. Ondan maksat, mikât dışında yaşayandır. Çünkü Mekkeli için temettu haccı yoktur. Nitekim geçti.
«Hacc ayları içinde umresinden çıkarsa.» Çünkü hacc aylarından önce umre yaparsa bilittifak temettu hacısı olmaz. Nehir.
«Mikâtlar dahilinde» sözüyle, Mekke'nin kayıt olmadığına, maksat Mekke ve Mekke hükmündeki yerler olduğuna işaret etmiştir.
«Yani memleketinden başka bir yerde» sözüyle, ailesinin bulunmadığı bir yeri kasdetmiştir. İster onbeş gün kalmayı niyet ederek o yeri kendisine vatan ittihaz etsin. ister etmesin müsavidir. Niteklm Bedâyı ve diğer kitaplarda da böyle denilmiştir. Bununla kayıtlaması, vatanına döner de hedy kurbanı göndermezse yine bilittifak temettu hacısı olmayacağı içindir. Nehir.
METİN
Çünkü seferi devam etmektedir. O umreyi bozar da Basra'dan Mekke'ye döner ve umreyi kaza ile haccederse, temettu hacısı olmaz. Çünkü kendisi Mekkeli gibidir. Meğer ki ailesine dönerek sonra tekrar her ikisini yapmış olsun. Çünkü bu başka bir seferdir. Umreninbozduğunu kaza olması zarar etmez. Temettu hacısı hangi hacc ibadetini bozarsa, temettu kurbanı lâzım gelmeksizin onu tamamlar. Bozduğu için kurban keser.
İZAH
«Çünkü seferi devam etmektedir.» Mekke'de yahut mikâtlar dahilinde kalırsa seferi devam eder. Çünkü hacc aylarında bir seferde iki ibadetten istifade etmiştir. Bu, temettu alâmetidir. Mekke dışında kalırsa seferi yine devam eder. Tahâvî'nin beyanına göre bu, imamı-Âzam'ın kavlidir. İmameyn'e göre temettu yapmış sayılmaz. Çünkü temettu yapan kimsenin; umresi mikâttan, haccı Mekke'den olur.
İmam-ı Âzam'ın delili şudur: O kimse vatanına dönmedikçe birinci seferinin hükmü devam etmektedir. Hilâfın eseri, kurban lâzım gelip gelmemesi hususunda meydana çıkar. Cessâs Tahâvî'nin hilâfı nakil hususunda hata ettiğini söylemiştir. Bilâkis o kimse ittifaken temettu hacısı olur. Çünkü İmam Muhammed bu meseleyi zikretmiş, fakat ihtilâflı olduğunu söylememiştir. Ebu'l-Yusr, "Doğrusu da budur." demiştir. Mi'râc sahibi de bunun esah olduğunu kaydetmiştir. Lâkin Hakâvık'ta şöyle denilmiştir: Ulemamızın birçoğu, doğrusunun Tahâvî'nin sözü olduğunu bildirmişlerdir. Saffâr. "Tahâvî'yi çok denedik. Onun hata ettiğini aörmedik Cessâs'ı cok denedik; fakat onun hata ettiğini gördük." demiştir. Zeylâî, "Aşağıdaki mesele Tahâvî'nin söylediğini te'yid eder." demiştir. Nehir.
«O umreyi bozar da.» Yani ona hacc aylarında hacc fiillerine girişmeden cima ederek bozarsa demek istiyor. Fakat umreyi hacc aylarından önce bozar da sonra hacc aylarından önce yola çıkarak onu Mekke'de kaza eder ve aynı sene haccını yaparsa, bilittifak temettu yapmış sayılır. Nehir.
«Basra'dan Mekke'ye dönerse...» Evlâ olan, "Mekke'den Basra'ya dönerse" demekti. Çünkü o kimse umreye başladığı vakit Mekke'de idi. Mültekâ'da, "Umreyı bozar da kalırsa" denilmiş; Kenz'de ise, "Mekke'de kalırsa" ifadesi kullanılmıştır. Anlaşılıyor ki her iki belde kayıt değildir. Onun için Nehir sahibi, «Maksat ailesinin bulunmadığı yerdir. Buna delil "meğer ki ailesine dönüş olsun" sözüdür.» demiştir.
«Çünkü kendisi Mekkeli gibidir.» Zira onun seferi, bozulan umre ile sona ermiştir. Sahih olan umresi, Mekke'de yapılanıdır. Fakat Mekke ahailisine temettu yoktur. Nehir.
«Meğer ki ailesine dönerek...» Yani "umreyi bozarak ihramından çıktıktan sonra ailesine dönerse" demektir. Nehir. Her ikisini yapmasından murad, umrenin kazası ile haccın edasıdır. Şurunbulâliyye. Ailesine dönmezse, Mekke'de kaldığı takdirde bilittifak temettu hacısıdır. Basra'da kalırsa, İmamı-Âzam'a göre temettu yapmış sayılmaz. İmameyn'e göre temettu hacısı olur. Çünkü yeni bir sefer yapmış ve bu seferde iki hacc ibadeti ifâ eylemiştir. İmam-ı Âzam'a göre o kimse vatanına dönmedikçe seferinde bâki sayılır. Nitekim Hidâye'dede böyle denilmiştir. Bu dahi yukarıda Tahâvî'den nakledilen sözü te'yid eder.
«Çünkü bu başka bir seferdir.» Yani ailesinin yanına geldikten sonra tekrar dönmesi hacc ve umre için başka bir sefer sayılır. Birinci seferi bâtıl olduğu için o kimse temettu hacısı olur. Umresinin kaza olması temettu'una zarar etmez.
«Onu tamamlar.» Yani ona devam eder. Çünkü o kimsenin ihram borcundan çıkması ancak fiillerini yapmakla olur. Hidâye.
«Temettu kurbanı lâzım gelmeksizin tamamlar.» Çünkü bir seferde iki sahih hacc ibadeti yapmış değildir. Hidâye.
«Bozduğu için kurban keser» Yani bozduğu ibadetten dolayı kurban lâzım gelir ki, bu, cinayet kurbanıdır. "Lâzım gelmez" dediği kurban, şükür kurbanıdır.  

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...