Mekke Ve Medine'de
Mücavir Kalmanın Hükmü Ve Medine'de Kılınan Namazın
Katlanması
METİN
Sonra tavaf için
niyet şarttır. Bir kimse kaçarak veya birini arayarak tavaf etse caiz değildir.
Lâkin niyetin aslı kâfidir. Seferi kasdettikten sonra tavaf ederek tetavvuu
kasdetse, tavaf-ı sader yerine o kimseye kâfidir. Nitekim kurban günlerinde
tatavvu niyetiyle tavaf etse, farz yerine geçer. îki rekat tavaf namazından
sonra zemzem suyundan içer ve Kâbe'yi tâzim için eşiğini öper. Göğsünü ve yüzünü
Mültezem'e sürer ve Kâbe örtüsüne yapışarak ondan şefaat dilermiş gibi bir az
durur. Örtüyü eline geçiremezse, iki elini açarak dik vaziyette başının üstüne
koyar ve duvara yapışır. İçten gelen bir samimiyetle ağlayarak dua eder yahut
ağlar gibi yapar ve mescitten çıkıncaya kadar kıçça geriye gider. Gözünü
Kâbe'den ayırmaz.
İZAH
«Kaçarak tavaf
etse» Yani hiç niyet etmeden Kâbe'nin etrafında dönse yahut borçlusunu veya onun
gibi birini takibetse, tavaf yerine geçmez.
«Niyetin aslı
kâfidir.» Yani tavaf-ı sader veya başka tavaf diye; keza farz veya vâcip tavaf
diye tayine hacet kalmaksızın tavafın aslına niyet etmek kâfidir.
«Tavaf ederek
tetavvuu kasdetse tavaf-ı sader yerine kâfidir.»
Hâsılı Fetih'te ve
diğer kitaplarda beyan edildiği vecihle, bir kimse tavaf vaktinde tavaf ederse,
o tavaf yerine geçer. O tavafı aynen niyet etsin etmesin. yahut başka bir tavaf
niyet etsin hep birdir. Bunun ferîlerinden biri şudur: Bir kimse umreye niyet
ederek gelir de tavaf ederse, umre tavafı yerine geçer. Hacca niyet ederek gelir
de, bayram gününden evvel tavaf ederse, tavaf-ı kudûm yerine geçer. Kırâna niyet
ederek gelir de iki tavaf yaparsa. birincisi umre ikincisi kudûm tavafı yerine
geçer. Bayram günü olursa tavaf-ı ziyaret yerine geçer. Yahut ziyaret tavafını
yaptıktan ve ihramdan çıktıktan sonra olursa tavaf-ı saderdir. Velev ki tetavvu
niyetiyle yapsın. İleriye geriye olmakta niyetin bir tesiri yoktur. Meğer ki
ikincisi daha kuvvetli olsun. Mesetâ, tavaf-ı saderi bırakır da sonra umre
ihramı ile geri dönerse, evvelâ umre tavafını, sonra saderi yapar. Tamam
Lübab'dadır.
«İki rekat tavaf
namazından sonra» ne yapacağını evvelce arzetmiştik. Yine arzetmiştik ki, evvelâ
Mültezem'e gideceğini, sonra iki rekat tavaf namazını kılarak zemzeme gideceğini
söyleyenler de vardır. Bu daha kolay ve efdaldir. Bugün böyle amel olunmaktadır.
Ama musannıfın burada söylediği tertip, esah ve meşhur olandır. Fetih sahibi
orada bunu benimsemiş; öteki kavli, "diyenler de var" tabiri ile anmış, fakat
burada kesin olarak ona kail olmuştur.
«Zemzem suyundan
içer.» Yani ayakta Kâbe'ye karşı dönerek kana kana içer. Tekrar tekrarnefes alır
ve her defasında Kâbe'ye bakarak içer. Onunla yüzünü. başını ve bedenini siler.
Mümkünse üzerine dökünür. Nitekim Bahır'da ve diğer kitaplarda beyan edilmiştir.
Fetih'te bunun için müstakil bir fasıl tahsis edilmiştir. Ona müracaat
edebilirsin. Hacc bahsinin sonunda zemzem hakkında biraz söz daha gelecektir.
«Göğsünü ve yüzünü
Mültezem'e sürer.» Yani sağ yanağını Mültezem'e sürer, sağ elini de Kâbe
kapısının eşiğine kaldırır.
«Kâbe örtüsüne
yapışarak» Yani hakir bir kölenin azametli efendisinin eteğine yapışması gibi
bir vaziyette yalvararak huşu ile tekbir, tehlil ve Peygamber (s.a.v.)'e salâvat
ile dua eder.
«Kıçça geriye
gider.» Hidâye. Mecma. Nikâye ve diğer kitaplarda böyle denilmiştir. Nevevî'nin
Menâsik'inde ise, "Bu mekruhtur. Çünkü bu hususta rivayet edilmiş bir sünnet
veya hikâye edilmiş bir eser yoktur. Hakkında eser bulunmayan şeye itimat
edilmez." denilmiştir. İbn-i Kemâl ile Menâsik namındaki eserinde Tarablûsî de
ona tâbi olmuşlardır. Lâkin Tarablûsî, "Ashab, yani mezhebimizin uleması bunu
yapmışlardır." demiştir. Zeylâî dahi. "Büyükleri tâzim hususunda bu cârî âdet
olmuştur. Bunu inkâr eden kibirlidir." demektedir. Bahır sahibi. "Lâkin bunu
kimseye çarpmayacak veya kimsenin ayağına basmayacak şekilde yapar." diyor.
TEMBİH: Musannıfın
sözünde Mekke'de mücavirlik yapılmayacağına işaret vardır. Onun için Mecma
sahibi, "Sonra ailesinin yanına döner. Mekke'de mücavir olarak kalmak İmam-ı
Azam'a göre mekruhtur. İmameyn buna muhaliftir. Allah'tan korkan ihtiyatlı
âlimler İmam-ı Azam'ın kavli ile amel etmektedir. Nitekim İhya'da da beyan
edilmiştir." dedikten sonra sözüne şöyle devam ediyor: «Zannedilmesin ki orada
kalmanın kerih görülmesi o yerin fazileti ile çelişir. Zira bu kerahetin illeti
halkın acizliğl ve o yerin hakkını vermekte kusur etmeleridir.» Fetih sahibi
diyor ki: «Bu izaha göre Medine-i Münevvere'de mücavir kalmak da öyledir. Yani
İmam-ı Âzam'a göre mekruhtur. Çünkü Medine'de günahların katlanması veya
büyütülmesi yoksa da, tekfir ve iclal vazifesini bozmava vardıracak bıkmak. edep
ve terbiye noksanlığı gibi şeyler olabilir.». Nehir.
TETİMME: Seyyid
Fâsi Şifâu'l-Garâm adlı kitabında şöyle diyor: «îbn-i Zübeyr hadisinin muhtelif
tariklerinden üç rivayet hâsıl oluyor: Birîncisi: Mescid-i Haram'da kılınan
namaz Medine'nin mescidinde kılınan namazdan yüz kat daha fazladır. İkıncisi;
bin kat daha fazladır. Ücüncüsü: yüzbin kat daha fazladır. Nitekim Tayâlî'sinin
Müsned'i ile İbn-i Asâkir'in ithafında beyan edilmiştir. Üçüncüsüne göre
müseffir Nakkas Mescid-i Haram'da kılınan bir namazı hesap etmiş: ikiyüzelli
sene altı ay yirmi günlük namaza muadil çıkmıştır. Beş vakit namaz ise
ikiyüzyetmişyedi sene dokuz ay on güne bedeldir. Seyyid diyor ki: "Üstadımız
Ibn-i Sahib-i Mısrî'nin bir eserinde gördüm: Mescid-i Haram'da yalnız başına
kılınan namazyüz bin; cemaatla kılınan namaz iki milyon yediyüzbin: beş vakit
namaz ise onüç milyon beşyüzbin namaza bedeldir. Bir kimsenin vatanında bu iki
muazzam mescitten ayrı olarak yalnız başına kıldığı namazlardan her yüz güneş
senesi yüz seksenbin namaza; ve her bin senenin namazı bir milyon sekizyüzbin
namaza çarpılacaktır. Bundan şu çıkar ki, Mescid-i Haram'da cemaatla kılınan bir
namazın sevabı, memleketinde yalnız başına kılan kimsenin namazından aşağı
yukarı iki Nuh (a.s.) ömrü kadar fazladır." Seyyid bundan sonra ulemanın, bu
fazilet farz ve nâfileye şâmil midir, yoksa yalnız farza mı mahsustur
meselesindeki îhtilâfından bahsetmiştir. Mezhebimizin meşhur kavlinin muktezası
budur. Yani biz Mâlikîlerle Hanefî mezhebine göre bu fazilet yalnız farza
mahsustur. Şâfiî mezhebine göre umumidir. (Hem farza, hem nâfileye şâmildir.)
Mescid-i Haram hakkında ihtilâf olunmuştur. Bazıları bundan murad cemaatın
mescididir demişlerdir. Muhib-i Taberî bunu te'yîd etmiştir. Birtakımları bütün
harem olduğunu söylemiş; bazıları da hassaten Kâbe'dir demişlerdir. Mekke'de
tutulan oruçlarla yapılan diğer ibadetlerin sevabı fazla olacağına delâlet eden
hadisler rivayet olunmuştur. Ancak bu hadisler orada kılınan namazları bildiren
hadisler derecesinde sabit olmamıştır.» Bu satırlar kısaltılarak
alınmıştır.İbn-i Hacer'in Tûhfe nam eserinde bildirdiğine göre. bu hadisler
içerisinde sahih olanlar bini üç defa tekrarlamakla ifade olunur. Hâşiye
yazarlarından biri bunu böyle tesbit etmiştir. Bîri'nin Eşbâh şerhinde
mescitlerin hûkmü hakkındaki beyanına göre ulemamızca meşhur olan, katlamanın
bütün Mekke'ye hattâ avı haram olan bütün Mekke haremine şâmil olmasıdır.
Nitekim bunu Nevevî sahihlemiştir.
METİN
Mekke'ye girmeden
Arafat'ta bir miktar duran kimseden tavaf-ı kudûm sâkıt olur. Bunu terk etmekle
bir şey lâzım gelmez. Çünkü sünnettir. Ama terkeden isaet (kötülük) yapmış olur.
Bir kimse arefe gününün zevalinden bayram gününün fecrine kadar Arafat'ta bir
saat örfî saat ki, az bir zaman demektir. Fukaha ' saat ' kelimesinl mutlak
söylerse, bu anlaşılır durursa; yahut süratle geçer veya uykuda yahut baygın
bulunursa, keza onun namına arkadaşı ve keza arkadaşı olmayan kimse hacc için
kendi ihramı ile beraber ihlâl yapar da, uyandığı veya ayrıldığı zaman hacc
fiillerini yaparsa caiz olur.
İZAH
«Tavaf-ı kudûm
sâkıt olur ilh...» Bunlar dağınık meselelerdir. Hidâye ve Kenz sahipleri bunlar
için ayrı bir fasıl tahsis etmişlerdir. Bahır'da beyan edildiğine göre, sükutun
hakikatı ancak lâzım ve farz olan bir şeyde tasavvur edilir. Burada sükut, onun
hakkında sünnet olmamaktan mecazdır. Bu ya bütün fiillerin başında meşru
olmasındandır. Binaenaleyh geriye bırakılırsa sünnet olmaz ve terkinden dolayı
bir şey lâzım gelmez. Yahut tavafı ziyaretonun yerini tutar ve ona hacet
bırakmaz. Nasıl ki farz namaz tahiyye-i mescit namazının yerini tutar. Bundan
dolayıdır ki, umre için "tavaf-ı kudûm" yoktur. Zira umrenin tavafı kudûm
tavafına hacet bırakmamıştır. "Tavaf-ı kudûm" diye kaydetmesi şundandır: Kırân
haccı yapan kimse Mekke'ye girmez de Arafat'ta vakfe yaparsa (durursa), umresini
terketmiş olur ve onu terkettiği için kendisine ceza kurbanı lâzım gelir. Umreyi
de kaza eder. Nitekim kırân bâbının sonunda gelecektir.
«isaet etmiş olur.»
Çünkü sünneti terketmiştir. Evvelce arzetmiştik ki. isaet kerahet-i
tahrimiyyeden aşağıdır.
«Örfi saat» Yani
lügat örfü âdedince. saat denilen zaman parçasıdır. Daha açık olmak için örfî
veya şer'î saat demeliydi. Nitekim Lübab şarihi böyle demiştir.
«Süratle geçerse»
kaydıyla şarih, saattan muradın pek az bir zaman olduğuna ve vakfe namına bu
kadarcığın kâfi geleceğine işaret etmiş-tir. Çünkü süratle geçen dahi azıcık
olsun durmaktan hâll değildir. Bir ayağını kaldırırken ötekinin üzerinde durur.
Onun için îtikafı da sahihtir. Nitekim bâbında geçmişti.
«Uykuda yahut
baygın bulunursa» ifadesiyle musannıf. vakfenin niyetsiz de sahih olacağına
işaret etmiştir. Nitekim ileride açık da söyleyecektir. Tavaf bunun hilâfınadır.
Bahır sahibi diyor ki: «Fark şudur: Tavaf maksut bir ibadettir. Onun için nâfile
olarak tavaf yapılır. Binaenaleyh onda asıl niyet şarttır. Velev ki tayine hacet
olmasın. Nitekim yukarıda geçti. Durmak (vakfe) ise maksut bir ibadet değildir.
Onun için nâfile vakfe yanılmaz. Binaenaleyh ibadetin aslı olan ihramda niyetin
bulun ması, vakfe halinde de niyeti şart koşmaya hacet bırakmaz.» Lâkin Nehir
sahibi namazda kıraat meselesiyle ona itiraz etmiştir. Çünkü namaz da Kur'an
okumak müstakil bir ibadettir. Buna delil, nâfile olarak Kur'an okunmasıdır.
Halbuki namazda Kur'an okumak için niyet şart değildir. Nehir sahibi. "Ben bunu
hiçbir kimsenin söylediğini görmedim. Bana bundan bir cevap zâhir olmadı."
demiştir.
Ben derim ki:
Kıraatın müstakil ibadet olması kabul edilmeyebilir. Onun nâfile olarak okunması
buna delalet etmez. Abdest gibi ki nâfile olarak abdest alınır. Bununla beraber
müstakil ibadet değildir. Onun için de nezredilmesi sahih değildir. Kıraat da
öyledir. Kuhistânî'de îtikaf bahsinde, "Kıraatı nezretmek sahih olmaz. Çünkü o
namaza tâbi olarak farz kılınmıştır, zatı için değil." denilmiştir.
«Keza onun namına
arkadaşı hacc için ihrama girerse» Yani baygın veya uyuyan hasta namına arkadaşı
ihrama girerse demektir. Nitekim Lübab şerhinde de böyledir. Çünkü bize göre
ihram şarttır. Namaz için abdest gibidir. Binaenaleyh ibadet niyeti bulunduktan
sonra burada niyabet sahihtir. ibadet niyeti 'hacca' diye yola çıkmaktır.
Mi'râc. Nehir'de beyan edildiğine göre. onun namına ihlâl yapmanın mânâsı. onun
namına hacca niyet etmek vetelbiye getirmektir. Bu suretle baygın kimse ihrama
girmiş olur. Çünkü arkadaşının ihramı kendisine intikal eder. Yoksa bu sözün
mânâsı, arkadaşı elbisesini soyar da kendisine gömlek giydirir demek değildir.
Çünkü bu bazı ihram yasaklarından sakınmaktır. İhramın kendisi değildir. Bu
yapılan, o baygın kimsenin farz haccı için kâfidir. Eğer yasak bir fiili
irtikâbederse, mûcebi arkadaşına değil kendine lâzım gelir. Lübab. Arkadaşı
namına İhrama girmek. evvelâ kendi namına ihrama girmiş olsun olmasın sahihtir.
Arkadaşı namına ihrama girmek İçin dikişli elbiseden soyunması lâzım gelmez. Hem
kendi, hem arkadaşı namına ihrama girdikten sonra yasak bir fiil irtikâbetse
kendisine bir ceza lâzım gelir. Kırâna niyet eden böyle değildir. Çünkü o iki
ihrama girmiştir. Bahır. Arkadaşı namına onun emriyle ihrama girmek şart
değildir. Nitekim Lübab'da beyan edilmiştir. İmameyn buna muhaliftir. Onlara
göre arkadaşının emri şarttır. Bahır'da bu 'baygın' diye kaydedilmiştir.
Uyanırsa açık izni şarttır. Çünkü Muhit'te bildirildiğine göre. tavafa gücü
yetmeyen hasta uyurken arkadaşı tarafından tavaf ettirilirse, kendi emriyle
olduğu takdirde caizdir. Emri yoksa caiz değildir.
Ben derîm ki: Lübab
sahibi 'cevazı' bayılan ile uyuyan kimsenin tavafı faslında 'derhal' kaydıyla
kayıtlamış. şöyle demiştir: «Hastayı uyurken tavaf ettirirler, baygın da değilse
kendi emriyle yaptıkları ve hemen yüklenip taşıdıkları takdirde caiz olur. Aksi
takdirde caiz değildir.» Fetih'te bir hayli söz ettikten sonra şöyle
denilmiştir: «Hâsılı uyuyanla baygın arasındaki fark, açık izin vermenin şart
olup olmamasındadır. Lübab şarihi diyor ki: Ulema 'kifayet eder' sözünü, vakfede
uyku ile baygınlık halleri arasında mutlak söylemişlerdir. Galiba fark şudur:
Tavafta Cumhur'a göre niyet şarttır, vakfede ise değildir.» Bu satırlar
kısaltılarak alınmıştır.
Ben derim kî:
Sözümüz uyuyan namına ihrama girmek hakkındadır. Lâkin emri olmadan onun namına
tavaf etmek caiz olmayınca, ihrama girmek evleviyetle caiz olmaz.
«Keza arkadaşı
olmayan ilh...» sözü, iki kavilden biridir. Sirâc sahibi kesinlikle buna
kaildir. Fetih ve Bahır sahipleri de bunu tercih etmişlerdir. Çünkü delâleten
hepsine izin vardır. Nasıl ki kurban günlerinde izni olmadan başkasının
kurbanını kesse delâleten izinli sayılır. Tamamı Bahır'dadır.
«Hacc içîn» Bahır
sahibi diyor ki: «Arkadaşının arkadaşı namına ihrama girmesi, hacca, umreye veya
mikâttan yahut Mekke'den her ikisine ihrama girmeye şâmildir. Ama ben bunu açık
olarak bir yerde görmedim.» Şurunbulâliyye sahibi de şunları söylemiştir: «Bu,
söz götürür. Çünkü yolcu uzak yerlerden gelmiştir. Haccı farz için değildir.
Nasıl olur da onun namına arkadaşı vâcip olmadığı halde umreye niyet edebilir.
Baygınlığı uzayabilir de arkadaşı onun namına hacca ihrama giremez. Bu suretle
maksadı açık olarak elden kaçar.» Feth'in zâhiri gösteriyor ki. kastı olduğunu
bilmek mutlaka lâzımdır. Bu takdirde eğer bilirsesöz yoktur. Bilmezse haccı
tayin gerekir.
«Kendi İhramı ile
beraber» caiz olduğu gibi, kendisi için ihrama girmeden dahi caizdir. Nitekim
evvelce arzetmiştik.
«Uyandığı veya
ayıldığı zaman» Yani uyuyan uyandığı, bayılan ayıldığı vakit hacc fiillerini
yaparsa caizdir demektir. Çünkü o kimsenin aczinin yalnız ihram hakkında olduğu
anlaşılmıştır. Binaenaleyh burada niyabet caizdir. Sonra o kimse arkadaşının
yaptığı ihram mucibince hareket eder. Bu sözde hacc fiillerini bizzat yapmanın
lüzumuna işaret vardır. Çünkü âciz kalmamıştır. Lübab'da bu açık beyan
edilmiştir.
METİN
Baygınlık devam
ederse bakılır; eğer ihramdan sonra bayıldıysa. kendisi hacc yerlerinde
dolaştırılır. Onun namına arkadaşları ihrama girerlerse, onların dolaşmasıyla
yetinilir. Ama bir kimse delirir de arkadaşları onun namına ihrama girerler ve
hacc yerlerini tavaf ettirirlerse ne hüküm verileceğini görmedim. Fetih'in sözü
caiz olduğunu gösteriyor.
Bir kimse bulunduğu
yerin Arafat olduğunu bilmese haccı sahih olur. Çünkü şart, orada bulunmaktır.
Niyet şart değildir. Arafat'ta vakfe yapmayan (durmayan) haccını kaçırmış
sayılır. Çünkü hadiste, "Hacc Arafat'tır." buyurulmuştur. Böylesi, tavaf ve sa'y
yaparak umre fiilleri ile ihramdan çıkar ve haccını gelecek sene kaza eder.
Velev ki haccı, nezir veya tetavvu olsun. Ama ceza kurbanı tâzım gelmez.
İZAH
«Eğer ihramdan
sonra bayıldıysa» Yani bizzat kendisi ihramını yaptıktan sonra bayıldıysa hacc
yerlerinde dolaştırılır. Ama burada şöyle denilebilir: «Meselemiz, onun namına
arkadaşının ihrama girmesi hakkında farzedilmişti. Binaenaleyh daha açık ve kısa
olmak üzere şöyle demeliydi: Baygınlık devam ederse arkadaşlarının yapmalarıyla
yetinilir. Eğer baygınlık ihrama girdikten sonra olmuşsa, hacc yerlerinde
dolaştırılır. Yani vakfe, tavaf ve benzeri yerlere götürülür.» Bahır sahibi
diyor ki: «Arkadaşları onu taşıdıkları vakit kendisinin niyeti şart olduğu gibi.
onların da tavafa niyet etmeleri şarttır.»
«Onların
dolaşmalarıyla yetinilir.» Yani onu tavaf, sa'y ve vakfe yerlerine götürmeye
hacet kalmaz. Esah olan budur. Nehir'de "Evet. bu evlâdır." denilmiştir. Acaba
tavafı yapan kimse, sırtına alıp tavaf ettirdiğinde olduğu gibi, kendisi ile
bayılan kimse için bir tavafla yetinir mi yetinmez mi? Bunu araştır. Ben
görmedim. Ebussuud.
Ben derim ki:
Zâhire bakılırsa yetinmez. Çünkü vakfe yerine vardığında duran odur. Tavaf
ettirildiği vakit vasıta üzerinde tavaf eden gibi olur. Nitekim ulema bunu açık
söylemişlerdir. Şu halde orada bulunması hali buna kıyas edilemez. Arkadaşının
kendisi için yaptığından başka onun namına da ayrıca vakfe için niyet, tavaf ve
sa'y yapması mutlaka lâzımdır.
başka onun namına
da ayrıca vakfe için niyet, tavaf ve sa'y yapması mutlaka lâzımdır.
«Ne hüküm
verileceğini görmedim.» Bu incelemeyi yapan Nehir sahibidir. Haccın farzları
babından az önce arzetmiştik ki, Bahır sahibi burada duraklamış ve, "Velisinin
onun namına ihrama girmesi nakli delile muhtaçtır." demişti. Yine orada Bahr-i
Amîk'ten naklen Makdisî şerhinde şöyle denildiğini görmüştük: «Müslüman deliye
hacc yoktur. Bizzat haccetmesi sahih değildir. Lâkin onun namına velisi ihrama
girer.» Şu halde bir kimse aklı başında iken hacc niyeti ile yola çıkar da.
sonra ihrama girmeden delirirse, onun namına velisi evleviyetle ihrama girer.
İhtimal duraklama, arkadaşının onun namına ihrama girmesi hakkındadır Fetih
sahibinin sözü, Müntekâ'nın İmam Muhammed'den naklettiği şu ifadedir: «Sağlamken
ihrama girer de sonra kendisine bunaklık isabet eder ve arkadaşları ona hacc
fiilleri yaptırırlar, vakfeye durdururlarsa: ve bu hal üzere senelerce durarak
sonra ayılırsa, farz olan hacc namına bu kâfidir.» Nehir sahibi, "Bu galiba
cevaza işaret ediyor." demiştir. "Cevaza işaret ediyor" demesî, Fetih sahibinin
sözü bunak hakkında: bizim sözümüz ise deli hakkında olduğu için değil. Fetih
sahibinin sözü bizzat ihrama girdikten sonra kendisine bunaklık isabet eden
hakkında; bizim sözümüz ise kendi namına ihrama girmezden önce deliren hakkında
olduğu içindir. Fetih sahibinin bu sözle cevaza işaret etmiş olması son derece
gizlidir.
FER'Î MESELE:
Faydayı zararı ayıramayan çocuğun ihramı sahih değildir. Haccı edası da sahih
değildir. Bunların îkisini de velisinin yapması sahih olur. Onun namına en
yakını ihrama girer. Baba ile kardeş mevcut iseler, babası ihrama girer. Delinin
hükmü de böyledir. Şu kadar var ki ihrama girdikten sonra delirirse, ceza lâzım
gelir. Kendisinin eda etmesi sahihtir. Tamamı Lübab'dadır.
«Çünkü hadiste,
"Hacc Arafat'tır." buyurulmuştur.» Yani haccın büyük rüknü Arafat'ta vakfeye
durmaktır. Bu her vecihle değil, yapıldığı zaman haccı bozulmaktan kurtulduğu
içindir. Binaenaleyh tavafın ondan efdal olmasına aykırı değildir. T.
«Umre fiilleri ile
ihramdan çıkar.» Lâkin murad, umre fiilleri gibi yapar demektir. Çünkü bu
hakikatta umre değildir. Nitekim Lübab ve diğer kitapların fevat bâbında
açıklanmıştır. Bu sözde hacc İhramının bâki kaldığına işaret vardır. Bu, İmam-ı
Âzam'la İmam Muhammed'e göredir. İmam Ebû Yusuf "onun ihramı umreye döner"
demiştir. Hilâfın semeresi şurada zâhir olur: O kimse başka bir ihram için hacca
girse, İmam-ı Âzam'a göre sahih olur. Fakat bir haccın iki ihramını bir araya
getirmiş olmamak için onu terk eder. Kendisine bir ceza kurbanı, iki hacc ve
gelecek sene bir de umre lâzım gelir. İmam Ebû Yusuf, "Haccına devam eder. çünkü
birinci haccın ihramı umreye dönmüştür." demiştir. İmam Muhammed'e göre o
kimsenin ihramı astâ sahih olmaz. Nehir.
«Velev iki haccı
nezir veya tetavvu olsun.» Fâsit olması da böyledir. İster sonradan fâsitolsun,
ister baştan fâsit olsun. Nitekim cima halinde ihrama girmek böyledir. Nehir.
METİN
Geçen hükümler
hususunda kadın da erkek gibidir. Çünkü hususiyet delili bulunmadıkça hitap her
ikisine umumidir. Lâkin kadın yüzünü açar. başını açamaz. Başının üzerine bir
şey sarkıtır da başını ondan aralık tutarsa caiz, hattâ mendup olur. Kadın
âşikâre telbiye yapamaz. Bilâkis kendisi işitecek kadar yapar. Bu, fitneyi def
içindir. "Kadının sesi avrettir" diyenler olmuşsa da bu zayıftır. Kadın ramel ve
iztıbâ yapmaz. İki direk arasında koşmaz, tıraş da olmaz. Sadece saçının dörtte
birinden kısaltma yapar. Nitekim geçmişti. Dikişli elbise ve mest giyer, zînet
takınır, kalabalıkta Hacer-i Esved'e yaklaşmaz. Çünkü erkeklere dokunmaktan
menedilmiştir. Konsa-i müşkil (erkekliği kadınlığı müsavi olan kimse) bu
söylediklerimizde ihtiyaten kadın gibidir. Kadının hayzı hacc ibadetlerine mâni
değildir. Bundan yalnız tavaf müstesnadır. Ama kurban günleri geçmeden
temizlenmezse, tavafı geciktirdiğinden dolayı bir şey lâzım gelmez. Kurban
günlerinde tavafın çok miktarını yapacak kadar temizlenirse, geciktirdiği
takdirde ceza kurbanı lâzım gelir. Lübab. Haccın iki rüknü hâsıl olduktan sonra
o tavaf-ı saderi ıskat eder. Nifas da böyledir. ' Büdn ' kelimesi bedenenin
cem'i olup deve ve sığırdandır. ' Hedy ' ise; deve, sığır ve koyundan olur.
Nitekim gelecektir.
İZAH
«Lâkin kadın yüzünü
açar, başını açamaz.» Kenz'de böyle denilmiştir. Fakat Zeylâî buna itiraz
ederek, "Faydasız sözü uzatmıştır. Çünkü kadın yüzünü açma meselesinde erkeğe
muhalif değildir. 'Sadece başını açmaz' dese daha iyi olurdu." demiştir. Bahır
sahibi Zeylâî'ye cevaben şunları söylemiştir: «Kadının yüzünü açması gizli bir
iştir. Çünkü hatıra gelen, onun yüzünü açmamasıdır. Zira yüz fitne yeridir.
Bundan dolayıdır ki, Kenz sahibi bunu nassan bildirmiştir. Velev ki bunda
erkekle kadın ikisi de müsavi olsun. Yüzü açmaktan murad, ona bir şey
dokundurmamaktır. Onun için kadının peçe takması mekruh olur. Çünkü yüzüne
dokunur. Mebsût'ta da böyle denilmiştir.
Ben derim kî: "Yüzü
açmaktan murad" diyeceğine, 'yahut kelimesiyle başlayarak "yahut yüzü açmaktan
murad" dese ayrı bir cevap teşkil eder. Hem birinciden daha güzel olurdu.
«Başını ondan
aralık tutarsa» Burada Fetih sahibi şöyle demiştir:
«Bu maksatla kubbe
gibi çubuklar yapmışlardır. Yüzün üzerine konur. Üzerlerinden elbise
sarkıtılır.»
«Caiz olur.» Yani
ihram yönünden caiz olur: yasak değildir mânâsınadır. Çünkü bu örtü değildir.
Hattâ mendup olur demesi, yabancı erkeklerin görmesinden korunmak içindir.
Fetih'te 'müstehuptır' denilmiştir. Fakat Nihaye'de vâcip olduğu açıklanmıştır.
Muhit'te şuibare vardır; «Bu mesele gösterir ki, kadın zaruret yokken yüzünü
yabancılara göstermekten menedilmiştir. Çünkü bu olmasa, hacc ibâdetleri için
yüzünü örtmekten yasak edilirdi. Aksi takdirde bu peçe sarkıtmanın bir faydası
olmazdı.» Hâniyye'de de buna benzer bir ibare vardır. Bahır sahibi şöyle bir
yatıştırma yapmıştır: Başına bir şey sarkıtmasının müstehap oluşu, yabancı
erkekler bulunmadığı zamandır. Bulunurlarsa, bu müstehap değıl vâcip olur. Kadın
buna imkân bulamazsa, ecnebi erkeklerin bakmamaları vâcip olur. Bahır sahibi
sonra bunun üzerine bir istidrak yaparak şöyle demiştir: «Nevevî'nin
naklettiğine göre, ulema yolda kadının yüzünü örtmesinin vâcip olmadığını
söylemişlerdir. Bilâkis erkeklerin bakmaması vâcip olur. Nevevî, bunun zâhiri
icma nakli olduğunu gösterir demiştir.» Nehir sahibi buna itiraz etmiş, «Onun
murad' kendi mezhebinin ulemasıdır.» demiştir.
Ben derim ki: Ben
bizim ulemamızın, açık olarak örtmesi vâciptir, yüzünü açması yasaktır
dediklerini işittim ki, bu da onu te'yîd eder.
TEMBİH: Buraya
kadar anlatılandan, İbn-i Kemal'in Hidâye şerhindeki söylediğinin doğru
olmadığını anladın O, "Kadına yüzünü örtmek mutlak surette yasak edilmemiştir.
Ancak peçe ve yüzörtüsü gibi. yüzü büyüklüğünde ayrı bir şeyle yüzünü örter."
demiştir. Nitekim bâbın başında arzetmiştik.
«Bu, fitneyi def
içindir.» Yani kadın sesini işitmekle erkek fitneye kapılmasın diyedir.
«Kadının sesi
avrettir.» diyen Aynî'dir. Şarih bunu reddetmektedir. «Kadın ramel yapamaz.»
Çünkü ramelin aslen meşru olması, dayanıklılığını göstermek içindir. Bu ise
erkeklerde aranır. Bir de ramel tesettürü bozar. Koşmak da öyledir. Yani sa'y
yerindeki iki direk arasında koşarak gitmek de tesettürü bozar: iztıbâ ise
ramelin sünnetidir.
«Tıraş da olmaz.»
Çünkü bu, erkeğin sakalını kazıtması gibi kılığını bozmaktır. Bahır.
«Saçının dörtte
birinden kısaltma yapar.» Yani erkek gibidir. Bütün saçların! kısaltması
efdaldir. Kuhistânî. Buna muhalif olarak bazıları, "Kadın hakkında saç kısaltmak
başının dörtte biri ile sınırlandırılmış değildir. Erkek onun hilâfınadır."
demişlerdir. Bahır.
«Dikişli elbise ve
mest giyer.» Yani erkeklere haram olan dikişli elbisenin, vers, safran ve
usfurla boyanmamış olanlarını giyer. Meğer ki boyanmış o!an elbise yıkanmış,
sıçramayacak şekilde ola. Lübab şerhi Bahır ve diğer kitaplarda mestlere
eldivenler de ziyade edilmiştir. Bedâyi sahibi diyor ki: «Çünkü eldiven giymek,
ellerini örtmekten başka bir şey değildir. Ama kadına bu yasak edilmemiştir.
Peygamber (s.a.v.)'in, "Kadın eldiven giyemez." hadisi, mendup mânâsina
yasaktır. Delillerin arasını bulmak için onu bu mânâya yorumlarız. Lübab Şerhi.
«Kalabalıkta
Hacer-i Esved'e yaklaşmaz.» Bu sözle musannıf, Lübab'daki. "Sıkışıklık anında
kadın Safa'ya çıkamaz. Makamı İbrahim'de namaz kılamaz." ifadesine işaret
etmiştir.
«Bundan yalnız
tavaf müstesnadır.» Tavaf iki yönden haramdır. Biri mescide girmesi, diğeri
vâcip olan tahareti terk etmesi yönündendir.
TEMBİH: Muhit'ten
naklen arzetmiştik ki, sa'yin sahih olması için önceden tavaf etmek şarttır.
Bundan dolayı Kuhistânî şöyle demiştir:
«Kadın ihramdan
önce hayız görürse, yıkanarak ihrama girer ve tavafla sa'yden başka bütün ibadet
yerlerine gider.» Çünkü onun tavafsız sa'yi sahih değildir demek istiyor.
«Tavafın çok
miktarını yapacak kadar temizlenirse ilh...» Bu mesele. "Sonra Mina'ya gelir"
sözünden biraz önce geçmişti.
«O, tavaf-ı saderi
ıskat eder.» Yani hayız haccın iki rüknü hâsıl olduktan sonra tavaf-ı saderin
vâcip olmasını kadından ıskat eder. Nitekim arzetmiştik. Kadına ceza kurbanı da
lâzım gelmez. Lübab'da da böyle denilmiştir.
«Büdn kelimesi
bedenenin cemidir.» Kenz'de bu meselenin burada zikredilmesi, "Bir kimse tetavvu
veya nezir yahut av cezası için deveye gerdanlık takar da, sonra onunla beraber
haccı murad ederek yola revan olursa ihrama girmiş olur ilh..." ibaresi
münasebetiyledir. Musannıf gerdanlık takma meselesini ihram bâbının başında
zikretti. Çünkü yeri orasıdır. Bu meseleyi de orada zikretse daha iyi olurdu.
«Nitekim
gelecektir.» Yani hedy bâbında gelecektir. Doğruya hidayet eden Allah'tır. Dönüş
ve varış da O'nadır.