03 Ekim 2012

REDDU'L-MUHTAR... Mekke Ve Medine'de Mücavir Kalmanın Hükmü Ve Medine'de Kılınan Namazın Katlanması


Mekke Ve Medine'de Mücavir Kalmanın Hükmü Ve Medine'de Kılınan Namazın Katlanması


METİN
Sonra tavaf için niyet şarttır. Bir kimse kaçarak veya birini arayarak tavaf etse caiz değildir. Lâkin niyetin aslı kâfidir. Seferi kasdettikten sonra tavaf ederek tetavvuu kasdetse, tavaf-ı sader yerine o kimseye kâfidir. Nitekim kurban günlerinde tatavvu niyetiyle tavaf etse, farz yerine geçer. îki rekat tavaf namazından sonra zemzem suyundan içer ve Kâbe'yi tâzim için eşiğini öper. Göğsünü ve yüzünü Mültezem'e sürer ve Kâbe örtüsüne yapışarak ondan şefaat dilermiş gibi bir az durur. Örtüyü eline geçiremezse, iki elini açarak dik vaziyette başının üstüne koyar ve duvara yapışır. İçten gelen bir samimiyetle ağlayarak dua eder yahut ağlar gibi yapar ve mescitten çıkıncaya kadar kıçça geriye gider. Gözünü Kâbe'den ayırmaz.
İZAH
«Kaçarak tavaf etse» Yani hiç niyet etmeden Kâbe'nin etrafında dönse yahut borçlusunu veya onun gibi birini takibetse, tavaf yerine geçmez.
«Niyetin aslı kâfidir.» Yani tavaf-ı sader veya başka tavaf diye; keza farz veya vâcip tavaf diye tayine hacet kalmaksızın tavafın aslına niyet etmek kâfidir.
«Tavaf ederek tetavvuu kasdetse tavaf-ı sader yerine kâfidir.»
Hâsılı Fetih'te ve diğer kitaplarda beyan edildiği vecihle, bir kimse tavaf vaktinde tavaf ederse, o tavaf yerine geçer. O tavafı aynen niyet etsin etmesin. yahut başka bir tavaf niyet etsin hep birdir. Bunun ferîlerinden biri şudur: Bir kimse umreye niyet ederek gelir de tavaf ederse, umre tavafı yerine geçer. Hacca niyet ederek gelir de, bayram gününden evvel tavaf ederse, tavaf-ı kudûm yerine geçer. Kırâna niyet ederek gelir de iki tavaf yaparsa. birincisi umre ikincisi kudûm tavafı yerine geçer. Bayram günü olursa tavaf-ı ziyaret yerine geçer. Yahut ziyaret tavafını yaptıktan ve ihramdan çıktıktan sonra olursa tavaf-ı saderdir. Velev ki tetavvu niyetiyle yapsın. İleriye geriye olmakta niyetin bir tesiri yoktur. Meğer ki ikincisi daha kuvvetli olsun. Mesetâ, tavaf-ı saderi bırakır da sonra umre ihramı ile geri dönerse, evvelâ umre tavafını, sonra saderi yapar. Tamam Lübab'dadır.
«İki rekat tavaf namazından sonra» ne yapacağını evvelce arzetmiştik. Yine arzetmiştik ki, evvelâ Mültezem'e gideceğini, sonra iki rekat tavaf namazını kılarak zemzeme gideceğini söyleyenler de vardır. Bu daha kolay ve efdaldir. Bugün böyle amel olunmaktadır. Ama musannıfın burada söylediği tertip, esah ve meşhur olandır. Fetih sahibi orada bunu benimsemiş; öteki kavli, "diyenler de var" tabiri ile anmış, fakat burada kesin olarak ona kail olmuştur.
«Zemzem suyundan içer.» Yani ayakta Kâbe'ye karşı dönerek kana kana içer. Tekrar tekrarnefes alır ve her defasında Kâbe'ye bakarak içer. Onunla yüzünü. başını ve bedenini siler. Mümkünse üzerine dökünür. Nitekim Bahır'da ve diğer kitaplarda beyan edilmiştir. Fetih'te bunun için müstakil bir fasıl tahsis edilmiştir. Ona müracaat edebilirsin. Hacc bahsinin sonunda zemzem hakkında biraz söz daha gelecektir.
«Göğsünü ve yüzünü Mültezem'e sürer.» Yani sağ yanağını Mültezem'e sürer, sağ elini de Kâbe kapısının eşiğine kaldırır.
«Kâbe örtüsüne yapışarak» Yani hakir bir kölenin azametli efendisinin eteğine yapışması gibi bir vaziyette yalvararak huşu ile tekbir, tehlil ve Peygamber (s.a.v.)'e salâvat ile dua eder.
«Kıçça geriye gider.» Hidâye. Mecma. Nikâye ve diğer kitaplarda böyle denilmiştir. Nevevî'nin Menâsik'inde ise, "Bu mekruhtur. Çünkü bu hususta rivayet edilmiş bir sünnet veya hikâye edilmiş bir eser yoktur. Hakkında eser bulunmayan şeye itimat edilmez." denilmiştir. İbn-i Kemâl ile Menâsik namındaki eserinde Tarablûsî de ona tâbi olmuşlardır. Lâkin Tarablûsî, "Ashab, yani mezhebimizin uleması bunu yapmışlardır." demiştir. Zeylâî dahi. "Büyükleri tâzim hususunda bu cârî âdet olmuştur. Bunu inkâr eden kibirlidir." demektedir. Bahır sahibi. "Lâkin bunu kimseye çarpmayacak veya kimsenin ayağına basmayacak şekilde yapar." diyor.
TEMBİH: Musannıfın sözünde Mekke'de mücavirlik yapılmayacağına işaret vardır. Onun için Mecma sahibi, "Sonra ailesinin yanına döner. Mekke'de mücavir olarak kalmak İmam-ı Azam'a göre mekruhtur. İmameyn buna muhaliftir. Allah'tan korkan ihtiyatlı âlimler İmam-ı Azam'ın kavli ile amel etmektedir. Nitekim İhya'da da beyan edilmiştir." dedikten sonra sözüne şöyle devam ediyor: «Zannedilmesin ki orada kalmanın kerih görülmesi o yerin fazileti ile çelişir. Zira bu kerahetin illeti halkın acizliğl ve o yerin hakkını vermekte kusur etmeleridir.» Fetih sahibi diyor ki: «Bu izaha göre Medine-i Münevvere'de mücavir kalmak da öyledir. Yani İmam-ı Âzam'a göre mekruhtur. Çünkü Medine'de günahların katlanması veya büyütülmesi yoksa da, tekfir ve iclal vazifesini bozmava vardıracak bıkmak. edep ve terbiye noksanlığı gibi şeyler olabilir.». Nehir.
TETİMME: Seyyid Fâsi Şifâu'l-Garâm adlı kitabında şöyle diyor: «îbn-i Zübeyr hadisinin muhtelif tariklerinden üç rivayet hâsıl oluyor: Birîncisi: Mescid-i Haram'da kılınan namaz Medine'nin mescidinde kılınan namazdan yüz kat daha fazladır. İkıncisi; bin kat daha fazladır. Ücüncüsü: yüzbin kat daha fazladır. Nitekim Tayâlî'sinin Müsned'i ile İbn-i Asâkir'in ithafında beyan edilmiştir. Üçüncüsüne göre müseffir Nakkas Mescid-i Haram'da kılınan bir namazı hesap etmiş: ikiyüzelli sene altı ay yirmi günlük namaza muadil çıkmıştır. Beş vakit namaz ise ikiyüzyetmişyedi sene dokuz ay on güne bedeldir. Seyyid diyor ki: "Üstadımız Ibn-i Sahib-i Mısrî'nin bir eserinde gördüm: Mescid-i Haram'da yalnız başına kılınan namazyüz bin; cemaatla kılınan namaz iki milyon yediyüzbin: beş vakit namaz ise onüç milyon beşyüzbin namaza bedeldir. Bir kimsenin vatanında bu iki muazzam mescitten ayrı olarak yalnız başına kıldığı namazlardan her yüz güneş senesi yüz seksenbin namaza; ve her bin senenin namazı bir milyon sekizyüzbin namaza çarpılacaktır. Bundan şu çıkar ki, Mescid-i Haram'da cemaatla kılınan bir namazın sevabı, memleketinde yalnız başına kılan kimsenin namazından aşağı yukarı iki Nuh (a.s.) ömrü kadar fazladır." Seyyid bundan sonra ulemanın, bu fazilet farz ve nâfileye şâmil midir, yoksa yalnız farza mı mahsustur meselesindeki îhtilâfından bahsetmiştir. Mezhebimizin meşhur kavlinin muktezası budur. Yani biz Mâlikîlerle Hanefî mezhebine göre bu fazilet yalnız farza mahsustur. Şâfiî mezhebine göre umumidir. (Hem farza, hem nâfileye şâmildir.) Mescid-i Haram hakkında ihtilâf olunmuştur. Bazıları bundan murad cemaatın mescididir demişlerdir. Muhib-i Taberî bunu te'yîd etmiştir. Birtakımları bütün harem olduğunu söylemiş; bazıları da hassaten Kâbe'dir demişlerdir. Mekke'de tutulan oruçlarla yapılan diğer ibadetlerin sevabı fazla olacağına delâlet eden hadisler rivayet olunmuştur. Ancak bu hadisler orada kılınan namazları bildiren hadisler derecesinde sabit olmamıştır.» Bu satırlar kısaltılarak alınmıştır.İbn-i Hacer'in Tûhfe nam eserinde bildirdiğine göre. bu hadisler içerisinde sahih olanlar bini üç defa tekrarlamakla ifade olunur. Hâşiye yazarlarından biri bunu böyle tesbit etmiştir. Bîri'nin Eşbâh şerhinde mescitlerin hûkmü hakkındaki beyanına göre ulemamızca meşhur olan, katlamanın bütün Mekke'ye hattâ avı haram olan bütün Mekke haremine şâmil olmasıdır. Nitekim bunu Nevevî sahihlemiştir.
METİN
Mekke'ye girmeden Arafat'ta bir miktar duran kimseden tavaf-ı kudûm sâkıt olur. Bunu terk etmekle bir şey lâzım gelmez. Çünkü sünnettir. Ama terkeden isaet (kötülük) yapmış olur. Bir kimse arefe gününün zevalinden bayram gününün fecrine kadar Arafat'ta bir saat örfî saat ki, az bir zaman demektir. Fukaha ' saat ' kelimesinl mutlak söylerse, bu anlaşılır durursa; yahut süratle geçer veya uykuda yahut baygın bulunursa, keza onun namına arkadaşı ve keza arkadaşı olmayan kimse hacc için kendi ihramı ile beraber ihlâl yapar da, uyandığı veya ayrıldığı zaman hacc fiillerini yaparsa caiz olur.
İZAH
«Tavaf-ı kudûm sâkıt olur ilh...» Bunlar dağınık meselelerdir. Hidâye ve Kenz sahipleri bunlar için ayrı bir fasıl tahsis etmişlerdir. Bahır'da beyan edildiğine göre, sükutun hakikatı ancak lâzım ve farz olan bir şeyde tasavvur edilir. Burada sükut, onun hakkında sünnet olmamaktan mecazdır. Bu ya bütün fiillerin başında meşru olmasındandır. Binaenaleyh geriye bırakılırsa sünnet olmaz ve terkinden dolayı bir şey lâzım gelmez. Yahut tavafı ziyaretonun yerini tutar ve ona hacet bırakmaz. Nasıl ki farz namaz tahiyye-i mescit namazının yerini tutar. Bundan dolayıdır ki, umre için "tavaf-ı kudûm" yoktur. Zira umrenin tavafı kudûm tavafına hacet bırakmamıştır. "Tavaf-ı kudûm" diye kaydetmesi şundandır: Kırân haccı yapan kimse Mekke'ye girmez de Arafat'ta vakfe yaparsa (durursa), umresini terketmiş olur ve onu terkettiği için kendisine ceza kurbanı lâzım gelir. Umreyi de kaza eder. Nitekim kırân bâbının sonunda gelecektir.
«isaet etmiş olur.» Çünkü sünneti terketmiştir. Evvelce arzetmiştik ki. isaet kerahet-i tahrimiyyeden aşağıdır.
«Örfi saat» Yani lügat örfü âdedince. saat denilen zaman parçasıdır. Daha açık olmak için örfî veya şer'î saat demeliydi. Nitekim Lübab şarihi böyle demiştir.
«Süratle geçerse» kaydıyla şarih, saattan muradın pek az bir zaman olduğuna ve vakfe namına bu kadarcığın kâfi geleceğine işaret etmiş-tir. Çünkü süratle geçen dahi azıcık olsun durmaktan hâll değildir. Bir ayağını kaldırırken ötekinin üzerinde durur. Onun için îtikafı da sahihtir. Nitekim bâbında geçmişti.
«Uykuda yahut baygın bulunursa» ifadesiyle musannıf. vakfenin niyetsiz de sahih olacağına işaret etmiştir. Nitekim ileride açık da söyleyecektir. Tavaf bunun hilâfınadır. Bahır sahibi diyor ki: «Fark şudur: Tavaf maksut bir ibadettir. Onun için nâfile olarak tavaf yapılır. Binaenaleyh onda asıl niyet şarttır. Velev ki tayine hacet olmasın. Nitekim yukarıda geçti. Durmak (vakfe) ise maksut bir ibadet değildir. Onun için nâfile vakfe yanılmaz. Binaenaleyh ibadetin aslı olan ihramda niyetin bulun ması, vakfe halinde de niyeti şart koşmaya hacet bırakmaz.» Lâkin Nehir sahibi namazda kıraat meselesiyle ona itiraz etmiştir. Çünkü namaz da Kur'an okumak müstakil bir ibadettir. Buna delil, nâfile olarak Kur'an okunmasıdır. Halbuki namazda Kur'an okumak için niyet şart değildir. Nehir sahibi. "Ben bunu hiçbir kimsenin söylediğini görmedim. Bana bundan bir cevap zâhir olmadı." demiştir.
Ben derim ki: Kıraatın müstakil ibadet olması kabul edilmeyebilir. Onun nâfile olarak okunması buna delalet etmez. Abdest gibi ki nâfile olarak abdest alınır. Bununla beraber müstakil ibadet değildir. Onun için de nezredilmesi sahih değildir. Kıraat da öyledir. Kuhistânî'de îtikaf bahsinde, "Kıraatı nezretmek sahih olmaz. Çünkü o namaza tâbi olarak farz kılınmıştır, zatı için değil." denilmiştir.
«Keza onun namına arkadaşı hacc için ihrama girerse» Yani baygın veya uyuyan hasta namına arkadaşı ihrama girerse demektir. Nitekim Lübab şerhinde de böyledir. Çünkü bize göre ihram şarttır. Namaz için abdest gibidir. Binaenaleyh ibadet niyeti bulunduktan sonra burada niyabet sahihtir. ibadet niyeti 'hacca' diye yola çıkmaktır. Mi'râc. Nehir'de beyan edildiğine göre. onun namına ihlâl yapmanın mânâsı. onun namına hacca niyet etmek vetelbiye getirmektir. Bu suretle baygın kimse ihrama girmiş olur. Çünkü arkadaşının ihramı kendisine intikal eder. Yoksa bu sözün mânâsı, arkadaşı elbisesini soyar da kendisine gömlek giydirir demek değildir. Çünkü bu bazı ihram yasaklarından sakınmaktır. İhramın kendisi değildir. Bu yapılan, o baygın kimsenin farz haccı için kâfidir. Eğer yasak bir fiili irtikâbederse, mûcebi arkadaşına değil kendine lâzım gelir. Lübab. Arkadaşı namına İhrama girmek. evvelâ kendi namına ihrama girmiş olsun olmasın sahihtir. Arkadaşı namına ihrama girmek İçin dikişli elbiseden soyunması lâzım gelmez. Hem kendi, hem arkadaşı namına ihrama girdikten sonra yasak bir fiil irtikâbetse kendisine bir ceza lâzım gelir. Kırâna niyet eden böyle değildir. Çünkü o iki ihrama girmiştir. Bahır. Arkadaşı namına onun emriyle ihrama girmek şart değildir. Nitekim Lübab'da beyan edilmiştir. İmameyn buna muhaliftir. Onlara göre arkadaşının emri şarttır. Bahır'da bu 'baygın' diye kaydedilmiştir. Uyanırsa açık izni şarttır. Çünkü Muhit'te bildirildiğine göre. tavafa gücü yetmeyen hasta uyurken arkadaşı tarafından tavaf ettirilirse, kendi emriyle olduğu takdirde caizdir. Emri yoksa caiz değildir.
Ben derîm ki: Lübab sahibi 'cevazı' bayılan ile uyuyan kimsenin tavafı faslında 'derhal' kaydıyla kayıtlamış. şöyle demiştir: «Hastayı uyurken tavaf ettirirler, baygın da değilse kendi emriyle yaptıkları ve hemen yüklenip taşıdıkları takdirde caiz olur. Aksi takdirde caiz değildir.» Fetih'te bir hayli söz ettikten sonra şöyle denilmiştir: «Hâsılı uyuyanla baygın arasındaki fark, açık izin vermenin şart olup olmamasındadır. Lübab şarihi diyor ki: Ulema 'kifayet eder' sözünü, vakfede uyku ile baygınlık halleri arasında mutlak söylemişlerdir. Galiba fark şudur: Tavafta Cumhur'a göre niyet şarttır, vakfede ise değildir.» Bu satırlar kısaltılarak alınmıştır.
Ben derim kî: Sözümüz uyuyan namına ihrama girmek hakkındadır. Lâkin emri olmadan onun namına tavaf etmek caiz olmayınca, ihrama girmek evleviyetle caiz olmaz.
«Keza arkadaşı olmayan ilh...» sözü, iki kavilden biridir. Sirâc sahibi kesinlikle buna kaildir. Fetih ve Bahır sahipleri de bunu tercih etmişlerdir. Çünkü delâleten hepsine izin vardır. Nasıl ki kurban günlerinde izni olmadan başkasının kurbanını kesse delâleten izinli sayılır. Tamamı Bahır'dadır.
«Hacc içîn» Bahır sahibi diyor ki: «Arkadaşının arkadaşı namına ihrama girmesi, hacca, umreye veya mikâttan yahut Mekke'den her ikisine ihrama girmeye şâmildir. Ama ben bunu açık olarak bir yerde görmedim.» Şurunbulâliyye sahibi de şunları söylemiştir: «Bu, söz götürür. Çünkü yolcu uzak yerlerden gelmiştir. Haccı farz için değildir. Nasıl olur da onun namına arkadaşı vâcip olmadığı halde umreye niyet edebilir. Baygınlığı uzayabilir de arkadaşı onun namına hacca ihrama giremez. Bu suretle maksadı açık olarak elden kaçar.» Feth'in zâhiri gösteriyor ki. kastı olduğunu bilmek mutlaka lâzımdır. Bu takdirde eğer bilirsesöz yoktur. Bilmezse haccı tayin gerekir.
«Kendi İhramı ile beraber» caiz olduğu gibi, kendisi için ihrama girmeden dahi caizdir. Nitekim evvelce arzetmiştik.
«Uyandığı veya ayıldığı zaman» Yani uyuyan uyandığı, bayılan ayıldığı vakit hacc fiillerini yaparsa caizdir demektir. Çünkü o kimsenin aczinin yalnız ihram hakkında olduğu anlaşılmıştır. Binaenaleyh burada niyabet caizdir. Sonra o kimse arkadaşının yaptığı ihram mucibince hareket eder. Bu sözde hacc fiillerini bizzat yapmanın lüzumuna işaret vardır. Çünkü âciz kalmamıştır. Lübab'da bu açık beyan edilmiştir.
METİN
Baygınlık devam ederse bakılır; eğer ihramdan sonra bayıldıysa. kendisi hacc yerlerinde dolaştırılır. Onun namına arkadaşları ihrama girerlerse, onların dolaşmasıyla yetinilir. Ama bir kimse delirir de arkadaşları onun namına ihrama girerler ve hacc yerlerini tavaf ettirirlerse ne hüküm verileceğini görmedim. Fetih'in sözü caiz olduğunu gösteriyor.
Bir kimse bulunduğu yerin Arafat olduğunu bilmese haccı sahih olur. Çünkü şart, orada bulunmaktır. Niyet şart değildir. Arafat'ta vakfe yapmayan (durmayan) haccını kaçırmış sayılır. Çünkü hadiste, "Hacc Arafat'tır." buyurulmuştur. Böylesi, tavaf ve sa'y yaparak umre fiilleri ile ihramdan çıkar ve haccını gelecek sene kaza eder. Velev ki haccı, nezir veya tetavvu olsun. Ama ceza kurbanı tâzım gelmez.
İZAH
«Eğer ihramdan sonra bayıldıysa» Yani bizzat kendisi ihramını yaptıktan sonra bayıldıysa hacc yerlerinde dolaştırılır. Ama burada şöyle denilebilir: «Meselemiz, onun namına arkadaşının ihrama girmesi hakkında farzedilmişti. Binaenaleyh daha açık ve kısa olmak üzere şöyle demeliydi: Baygınlık devam ederse arkadaşlarının yapmalarıyla yetinilir. Eğer baygınlık ihrama girdikten sonra olmuşsa, hacc yerlerinde dolaştırılır. Yani vakfe, tavaf ve benzeri yerlere götürülür.» Bahır sahibi diyor ki: «Arkadaşları onu taşıdıkları vakit kendisinin niyeti şart olduğu gibi. onların da tavafa niyet etmeleri şarttır.»
«Onların dolaşmalarıyla yetinilir.» Yani onu tavaf, sa'y ve vakfe yerlerine götürmeye hacet kalmaz. Esah olan budur. Nehir'de "Evet. bu evlâdır." denilmiştir. Acaba tavafı yapan kimse, sırtına alıp tavaf ettirdiğinde olduğu gibi, kendisi ile bayılan kimse için bir tavafla yetinir mi yetinmez mi? Bunu araştır. Ben görmedim. Ebussuud.
Ben derim ki: Zâhire bakılırsa yetinmez. Çünkü vakfe yerine vardığında duran odur. Tavaf ettirildiği vakit vasıta üzerinde tavaf eden gibi olur. Nitekim ulema bunu açık söylemişlerdir. Şu halde orada bulunması hali buna kıyas edilemez. Arkadaşının kendisi için yaptığından başka onun namına da ayrıca vakfe için niyet, tavaf ve sa'y yapması mutlaka lâzımdır.
başka onun namına da ayrıca vakfe için niyet, tavaf ve sa'y yapması mutlaka lâzımdır.
«Ne hüküm verileceğini görmedim.» Bu incelemeyi yapan Nehir sahibidir. Haccın farzları babından az önce arzetmiştik ki, Bahır sahibi burada duraklamış ve, "Velisinin onun namına ihrama girmesi nakli delile muhtaçtır." demişti. Yine orada Bahr-i Amîk'ten naklen Makdisî şerhinde şöyle denildiğini görmüştük: «Müslüman deliye hacc yoktur. Bizzat haccetmesi sahih değildir. Lâkin onun namına velisi ihrama girer.» Şu halde bir kimse aklı başında iken hacc niyeti ile yola çıkar da. sonra ihrama girmeden delirirse, onun namına velisi evleviyetle ihrama girer. İhtimal duraklama, arkadaşının onun namına ihrama girmesi hakkındadır Fetih sahibinin sözü, Müntekâ'nın İmam Muhammed'den naklettiği şu ifadedir: «Sağlamken ihrama girer de sonra kendisine bunaklık isabet eder ve arkadaşları ona hacc fiilleri yaptırırlar, vakfeye durdururlarsa: ve bu hal üzere senelerce durarak sonra ayılırsa, farz olan hacc namına bu kâfidir.» Nehir sahibi, "Bu galiba cevaza işaret ediyor." demiştir. "Cevaza işaret ediyor" demesî, Fetih sahibinin sözü bunak hakkında: bizim sözümüz ise deli hakkında olduğu için değil. Fetih sahibinin sözü bizzat ihrama girdikten sonra kendisine bunaklık isabet eden hakkında; bizim sözümüz ise kendi namına ihrama girmezden önce deliren hakkında olduğu içindir. Fetih sahibinin bu sözle cevaza işaret etmiş olması son derece gizlidir.
FER'Î MESELE: Faydayı zararı ayıramayan çocuğun ihramı sahih değildir. Haccı edası da sahih değildir. Bunların îkisini de velisinin yapması sahih olur. Onun namına en yakını ihrama girer. Baba ile kardeş mevcut iseler, babası ihrama girer. Delinin hükmü de böyledir. Şu kadar var ki ihrama girdikten sonra delirirse, ceza lâzım gelir. Kendisinin eda etmesi sahihtir. Tamamı Lübab'dadır.
«Çünkü hadiste, "Hacc Arafat'tır." buyurulmuştur.» Yani haccın büyük rüknü Arafat'ta vakfeye durmaktır. Bu her vecihle değil, yapıldığı zaman haccı bozulmaktan kurtulduğu içindir. Binaenaleyh tavafın ondan efdal olmasına aykırı değildir. T.
«Umre fiilleri ile ihramdan çıkar.» Lâkin murad, umre fiilleri gibi yapar demektir. Çünkü bu hakikatta umre değildir. Nitekim Lübab ve diğer kitapların fevat bâbında açıklanmıştır. Bu sözde hacc İhramının bâki kaldığına işaret vardır. Bu, İmam-ı Âzam'la İmam Muhammed'e göredir. İmam Ebû Yusuf "onun ihramı umreye döner" demiştir. Hilâfın semeresi şurada zâhir olur: O kimse başka bir ihram için hacca girse, İmam-ı Âzam'a göre sahih olur. Fakat bir haccın iki ihramını bir araya getirmiş olmamak için onu terk eder. Kendisine bir ceza kurbanı, iki hacc ve gelecek sene bir de umre lâzım gelir. İmam Ebû Yusuf, "Haccına devam eder. çünkü birinci haccın ihramı umreye dönmüştür." demiştir. İmam Muhammed'e göre o kimsenin ihramı astâ sahih olmaz. Nehir.
«Velev iki haccı nezir veya tetavvu olsun.» Fâsit olması da böyledir. İster sonradan fâsitolsun, ister baştan fâsit olsun. Nitekim cima halinde ihrama girmek böyledir. Nehir.
METİN
Geçen hükümler hususunda kadın da erkek gibidir. Çünkü hususiyet delili bulunmadıkça hitap her ikisine umumidir. Lâkin kadın yüzünü açar. başını açamaz. Başının üzerine bir şey sarkıtır da başını ondan aralık tutarsa caiz, hattâ mendup olur. Kadın âşikâre telbiye yapamaz. Bilâkis kendisi işitecek kadar yapar. Bu, fitneyi def içindir. "Kadının sesi avrettir" diyenler olmuşsa da bu zayıftır. Kadın ramel ve iztıbâ yapmaz. İki direk arasında koşmaz, tıraş da olmaz. Sadece saçının dörtte birinden kısaltma yapar. Nitekim geçmişti. Dikişli elbise ve mest giyer, zînet takınır, kalabalıkta Hacer-i Esved'e yaklaşmaz. Çünkü erkeklere dokunmaktan menedilmiştir. Konsa-i müşkil (erkekliği kadınlığı müsavi olan kimse) bu söylediklerimizde ihtiyaten kadın gibidir. Kadının hayzı hacc ibadetlerine mâni değildir. Bundan yalnız tavaf müstesnadır. Ama kurban günleri geçmeden temizlenmezse, tavafı geciktirdiğinden dolayı bir şey lâzım gelmez. Kurban günlerinde tavafın çok miktarını yapacak kadar temizlenirse, geciktirdiği takdirde ceza kurbanı lâzım gelir. Lübab. Haccın iki rüknü hâsıl olduktan sonra o tavaf-ı saderi ıskat eder. Nifas da böyledir. ' Büdn ' kelimesi bedenenin cem'i olup deve ve sığırdandır. ' Hedy ' ise; deve, sığır ve koyundan olur. Nitekim gelecektir.
İZAH
«Lâkin kadın yüzünü açar, başını açamaz.» Kenz'de böyle denilmiştir. Fakat Zeylâî buna itiraz ederek, "Faydasız sözü uzatmıştır. Çünkü kadın yüzünü açma meselesinde erkeğe muhalif değildir. 'Sadece başını açmaz' dese daha iyi olurdu." demiştir. Bahır sahibi Zeylâî'ye cevaben şunları söylemiştir: «Kadının yüzünü açması gizli bir iştir. Çünkü hatıra gelen, onun yüzünü açmamasıdır. Zira yüz fitne yeridir. Bundan dolayıdır ki, Kenz sahibi bunu nassan bildirmiştir. Velev ki bunda erkekle kadın ikisi de müsavi olsun. Yüzü açmaktan murad, ona bir şey dokundurmamaktır. Onun için kadının peçe takması mekruh olur. Çünkü yüzüne dokunur. Mebsût'ta da böyle denilmiştir.
Ben derim kî: "Yüzü açmaktan murad" diyeceğine, 'yahut kelimesiyle başlayarak "yahut yüzü açmaktan murad" dese ayrı bir cevap teşkil eder. Hem birinciden daha güzel olurdu.
«Başını ondan aralık tutarsa» Burada Fetih sahibi şöyle demiştir:
«Bu maksatla kubbe gibi çubuklar yapmışlardır. Yüzün üzerine konur. Üzerlerinden elbise sarkıtılır.»
«Caiz olur.» Yani ihram yönünden caiz olur: yasak değildir mânâsınadır. Çünkü bu örtü değildir. Hattâ mendup olur demesi, yabancı erkeklerin görmesinden korunmak içindir. Fetih'te 'müstehuptır' denilmiştir. Fakat Nihaye'de vâcip olduğu açıklanmıştır. Muhit'te şuibare vardır; «Bu mesele gösterir ki, kadın zaruret yokken yüzünü yabancılara göstermekten menedilmiştir. Çünkü bu olmasa, hacc ibâdetleri için yüzünü örtmekten yasak edilirdi. Aksi takdirde bu peçe sarkıtmanın bir faydası olmazdı.» Hâniyye'de de buna benzer bir ibare vardır. Bahır sahibi şöyle bir yatıştırma yapmıştır: Başına bir şey sarkıtmasının müstehap oluşu, yabancı erkekler bulunmadığı zamandır. Bulunurlarsa, bu müstehap değıl vâcip olur. Kadın buna imkân bulamazsa, ecnebi erkeklerin bakmamaları vâcip olur. Bahır sahibi sonra bunun üzerine bir istidrak yaparak şöyle demiştir: «Nevevî'nin naklettiğine göre, ulema yolda kadının yüzünü örtmesinin vâcip olmadığını söylemişlerdir. Bilâkis erkeklerin bakmaması vâcip olur. Nevevî, bunun zâhiri icma nakli olduğunu gösterir demiştir.» Nehir sahibi buna itiraz etmiş, «Onun murad' kendi mezhebinin ulemasıdır.» demiştir.
Ben derim ki: Ben bizim ulemamızın, açık olarak örtmesi vâciptir, yüzünü açması yasaktır dediklerini işittim ki, bu da onu te'yîd eder.
TEMBİH: Buraya kadar anlatılandan, İbn-i Kemal'in Hidâye şerhindeki söylediğinin doğru olmadığını anladın O, "Kadına yüzünü örtmek mutlak surette yasak edilmemiştir. Ancak peçe ve yüzörtüsü gibi. yüzü büyüklüğünde ayrı bir şeyle yüzünü örter." demiştir. Nitekim bâbın başında arzetmiştik.
«Bu, fitneyi def içindir.» Yani kadın sesini işitmekle erkek fitneye kapılmasın diyedir.
«Kadının sesi avrettir.» diyen Aynî'dir. Şarih bunu reddetmektedir. «Kadın ramel yapamaz.» Çünkü ramelin aslen meşru olması, dayanıklılığını göstermek içindir. Bu ise erkeklerde aranır. Bir de ramel tesettürü bozar. Koşmak da öyledir. Yani sa'y yerindeki iki direk arasında koşarak gitmek de tesettürü bozar: iztıbâ ise ramelin sünnetidir.
«Tıraş da olmaz.» Çünkü bu, erkeğin sakalını kazıtması gibi kılığını bozmaktır. Bahır.
«Saçının dörtte birinden kısaltma yapar.» Yani erkek gibidir. Bütün saçların! kısaltması efdaldir. Kuhistânî. Buna muhalif olarak bazıları, "Kadın hakkında saç kısaltmak başının dörtte biri ile sınırlandırılmış değildir. Erkek onun hilâfınadır." demişlerdir. Bahır.
«Dikişli elbise ve mest giyer.» Yani erkeklere haram olan dikişli elbisenin, vers, safran ve usfurla boyanmamış olanlarını giyer. Meğer ki boyanmış o!an elbise yıkanmış, sıçramayacak şekilde ola. Lübab şerhi Bahır ve diğer kitaplarda mestlere eldivenler de ziyade edilmiştir. Bedâyi sahibi diyor ki: «Çünkü eldiven giymek, ellerini örtmekten başka bir şey değildir. Ama kadına bu yasak edilmemiştir. Peygamber (s.a.v.)'in, "Kadın eldiven giyemez." hadisi, mendup mânâsina yasaktır. Delillerin arasını bulmak için onu bu mânâya yorumlarız. Lübab Şerhi.
«Kalabalıkta Hacer-i Esved'e yaklaşmaz.» Bu sözle musannıf, Lübab'daki. "Sıkışıklık anında kadın Safa'ya çıkamaz. Makamı İbrahim'de namaz kılamaz." ifadesine işaret etmiştir.
«Bundan yalnız tavaf müstesnadır.» Tavaf iki yönden haramdır. Biri mescide girmesi, diğeri vâcip olan tahareti terk etmesi yönündendir.
TEMBİH: Muhit'ten naklen arzetmiştik ki, sa'yin sahih olması için önceden tavaf etmek şarttır. Bundan dolayı Kuhistânî şöyle demiştir:
«Kadın ihramdan önce hayız görürse, yıkanarak ihrama girer ve tavafla sa'yden başka bütün ibadet yerlerine gider.» Çünkü onun tavafsız sa'yi sahih değildir demek istiyor.
«Tavafın çok miktarını yapacak kadar temizlenirse ilh...» Bu mesele. "Sonra Mina'ya gelir" sözünden biraz önce geçmişti.
«O, tavaf-ı saderi ıskat eder.» Yani hayız haccın iki rüknü hâsıl olduktan sonra tavaf-ı saderin vâcip olmasını kadından ıskat eder. Nitekim arzetmiştik. Kadına ceza kurbanı da lâzım gelmez. Lübab'da da böyle denilmiştir.
«Büdn kelimesi bedenenin cemidir.» Kenz'de bu meselenin burada zikredilmesi, "Bir kimse tetavvu veya nezir yahut av cezası için deveye gerdanlık takar da, sonra onunla beraber haccı murad ederek yola revan olursa ihrama girmiş olur ilh..." ibaresi münasebetiyledir. Musannıf gerdanlık takma meselesini ihram bâbının başında zikretti. Çünkü yeri orasıdır. Bu meseleyi de orada zikretse daha iyi olurdu.
«Nitekim gelecektir.» Yani hedy bâbında gelecektir. Doğruya hidayet eden Allah'tır. Dönüş ve varış da O'nadır. 

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...