03 Ekim 2012

REDDU'L-MUHTAR...KÖLENİN NİKÂHI BÂBI


METİN
Rakîk (köle), bütünü veya bir kısmı başkasının malı olan kimsedir. Kınn ise tamamı başkasının malı olan kimsedir. Kınnın, cariyenin, mükâtebin, müdebberin ve ümmüveledin nikâhı mevlânın cevaz vermesine bağlıdır. Cevaz verirse geçerli olur. Reddederse batıldır. Zifaf olmadıkça mehir yoktur. Zifaf olursa, âzâd edildikten sonra kendisinden mehr-i misil istenir.
İZAH
Musannıf müslümanlardan nikâha ehliyeti olanın nikâhını bitirdikten sonra ehliyeti olmayanın nikâhına başlıyor ki, o da köledir. Kölenin nikâhını kâfirden önce zikretmesi, köleler ekseriyetle müslüman oldukları içindir. Nehir.
«Başkasının malı olan kimsedir.» Sıhâh'ta şöyle denilmiştir: «Rakîk başkasının malıdır. Bire de çoğa da ıtlak olunur.» Bahır sahibi diyor ki: «Burada murad, insanlardan başkasının malı olan memlûktur. Çünkü ulemanın beyanına göre, bir kâfir düşman memleketinde esir alınırsa rakîktir. Ama memlûk değildir. O memleketten çıkarılırsa, memlûk dahi olur. Bu izaha göre insanlardan her memlûk rakîktir. Fakat her rakîk memlûk değildir.» Şu halde burada rakîkten murat; müslüman memleketine getirilendir. Bir cariye esir alınır da müslüman memleketine gelmezse, evlendiği takdirde nikâhı mevkuf değil bâtıl olur. Çünkü nikâhı kıyıldığı anda ona cevaz veren biri yoktur. Nitekim araştırma suretiyle Nehir'de beyan edilmiştir.
Ben derim ki: Şöyle denilebilir: Ona cevaz veren vardır. O da İslâm ordusunun kumandanıdır. Çünkü kumandan onu İslâm diyarına çıkarmadan da çıkardıktan sonra da satabilir.
«Bütünü veya bir kısmı» ifadesi, bölünene, mükâteb gibi nâkıs milk ile memlûk olana ve müdebberle ümmüveled gibi kendisi için hürriyet sebebi bulunana şâmildir.
«Kın ise, tamamı başkasının malı olan kimsedir.» ifadesi, bölüneni çıkarırsa da, mükâteb, müdebber ve ümmüveled tarifte dahildir. Çünkü bunlar memlûkte dahildirler. Mugrib'de şöyle denilmektedir: «Kın, kölelerden kendisi ve ana-babası başkasının malı olandır. İkiye, mecmua ve kadına hep kın denilir. Ama cariyeye kınne denildiğini işitmedik. İbnü'l-A'râbî'den rivayet olunduğuna göre "Abdü'n kınnün" denilir ki, hâlis köle mânâsınadır. Fukahanın sözleri de buna göredir. Çünkü onlar bu sözden müdebber ve mükâteb olmayan köleyi kasdederler.» şu halde münasip olan Rahmetî'nin sözüdür ki, "Kın, kendisi için hürriyet sebebi bulunmayan tam memlûktur." demiştir. Halebî şunu söylemiştir: «Sonra bilmelisin ki, rik ile milkten herbiri kâmil ve nâkıs olur. Kınde ikisi de kâmildir. Bir kısmı âzâd olan kölede ikisi de nâkıstır. Mükâtebde rik kâmil: müdebberle ümmüveledde ise milk kâmildir.»
«Kınnın nikahı...» diye mutlak bıraktığı için, bu söz kendi evlendiği veya başkasınınevlendirdiği suretlere şamildir. Nikâhla kayıtlaması, mutlak olan teserri (cariyecilik) haram olduğu içindir. Fetih sahibi şöyle demiştir: «Tâcirler için mühim bir fer'î mesele: Çok defa bir kimse cimada bulunmak için kölesine bir cariye verir. Halbuki sahibi izin versin vermesin köleye bu caiz değildir. Çünkü cimanın helâl olması; şer'an ya milk-i yeminle, ya nikâh kıymakla sabit olur. Kölenin milk-i yemini yoktur. O halde ona cimanın helâl olması yalnız nikâh akdine münhasır kalır» Bahır.
"Cariyenin..." Biliyorsun ki kın tabiri erkek ve kadına şâmildir.
«Mükâtebin...» Çünkü kitabet kazanç hakkında hacrin çözülmesini (yasağın kaldırılmasını) icap eder. Cariyesini evlendirmek de bu kabildendir. Çünkü evlendirmekle sahibi için mehir ve nafaka hâsıl olur. Kendisini ve kölesini evlendirmek bunun hilâfınadır. Mükâtebde bir kısmı âzât olmuş köle de dahildir. İmam-ı Azam'a göre onun nikâhı caiz değildir. İmameyn'e göre caizdir. Çünkü o borçlu bir hürdür. Bunu Bahır sahibi söylemiştir.
«Ümmü veledin...» sahibinden, başkasından olan oğlu da onun hükmündedir. Meselâ bir kimse ümmüveledini biriyle evlendirir de evlendiği kocasından bir oğlu olursa, hükmü annesinin hükmü gibidir. Ümmüveledin sahibinden doğurduğu çocuk ise hürdür. Tamamı Bahır'dadır.
«Cevaz verirse geçerli olur ilh...» Cevaz vermek veya reddetmek zifaftan önce olursa, mesele zâhirdir. Zifaftan sonra ise, reddetiği takdirde köle âzât edildikten sonra mehir kendisinden istenir. Cevaz verirse, bu hususta Muhit'ten naklen Bahır'da ve diğer kitaplarda şöyle denilmiştir: «Kıyasa göre iki mehir vâcip olur; Bunların biri zifaf ile, diğeri cevaz vermekle lâzım gelir. Nitekim nikâh-ı fâsit sahih olarak yenilenirse hükmü budur. İstihsana göre kendisine yalnız mehr-i müsemma lâzım gelir. Çünkü mehr-i misil vâcip olsa, akit itibariyle vâcip olur ve o zaman bir akitle iki mehir vermesi icabeder ki, bu imkânsızdır.» Sonra cevaz vermek bazen sarih, bazen de zaruret icabı delâlet yoluyla olur. Nitekim gelecektir. Burada nikâh olduğunu bildikten sonra susmanın cevaz vermek sayılmadığına işaret vardır. Nitekim Kınye'den naklen Kuhistânî'de beyan edilmiştir.
«Mehir yoktur.» Bu söz, "bâtıldır" cümlesi üzerine tefri edilmiştir. H. Yani köleye mehir vermek, cariyeye mehir almak yoktur.
METİN
Sonra mevlâdan murad, cariyeyi evlendirmeye selâhiyeti olan baba, dede, hâkim, vasî, mükâteb, iş adamı ve mütevelli gibi kimselerdir. Köleye gelince: Onu evlendirmeye ancak âzâdına mâlik olan kimsenin selâhiyeti vardır. Dürer. Bu gibiler izinle evlenirlerse, mehir ve nafaka kendilerine ait olur. Yani kın ve benzerleri izinle evlendiklerinde mehir ve nafaka onların borcu olur. Çünkü vücup sebebi kendilerinden ileri gelmektedir. Ölürlerse, alacak yerkalmadığı için mehir ve nafaka sâkıt olurlar. Kın mehirle nafaka için satılır. Müdebber gibi sairleri satılamaz. Bilakis çalışarak öder. Mevlâsı ölürse, kudreti olduğu takdirde toptan ödemesi lâzım gelir. Nehir ve Kınye,
İZAH
«Cariyeyi evlendirmeye selâhiyeti olandır.» Yani velev ki sahibi olmasın. Bahır. Bu söz, mirasçı ile müşteriye de şâmildir. Velî ölür veya onu satar da vâris olan efendisi yahut müşteri cevaz verirse, caiz olur. Aksi takdirde caiz değildir. Nitekim İmadiye'de buna işaret olunmuştur. Kuhistânî. Bu söz, iki şerike de şâmildir. Bunlardan biri, cariyeyi evlendirir de kocası cimada bulunursa, diğeri reddettiği takdirde mehr-i mislin yarısı ile mehr-i müsemmanın yarısından hangisi azsa o da evlendirenin olur. Bahır.
"Baba..." Yani yetimin babasıdır. Böylesi yetimin cariyesini evlendirebilir. Dedesi, vasîsi ve hâkim de öyledir. H. Çünkü bu kazanç kabilindendir. Fetih.
"Mükateb..." Zira yukarıda geçtiği vecihle. kazanç kabilinden olduğu için, mükâteb sahibinin cariyesini evlendirebilir, kölesini evlendiremez. T. İzinli köle bundan hariçtir. O cariyeyi dahi evlendirmeye selâhiyattar değildir. Bahır. İzinli çocuk dahi öyledir. Dürer.
«İş adamı» dahi iş sahibi kadının cariyesini evlendirebilir, kölesini evlendiremez. Bunu Halebî Kuhistânî'den nakletmiştir. İnân Şeriki bunun hilâfınadır. O evvelce görüldüğü vecihle evlendirmeye selahiyattar değildir. Mudârib (şirket ortağı) dahi böyledir. Nitekim Bahır'da belirtilmiştir.
«Ve mütevelli»yi Bahır sahibi inceleyerek zikretmiş, şöyle demiştir: Ama beytülmâlin kölesiyle müslüman memleketine getirilen ganimet, kölesinin kumandan ve mütevelli tarafından izinli olduklarında, taksim ve vakıftan önce nikâhlarının hükmü ne olacağını görmedim. Cariyenin nikahı sahih olmak gerekir. Kölenin nikâhı vasî gibi sahih olmayacaktır. Sonra Bezzâziye'de gördüm ki: "Köleyi evlendirmeye ancak onu âzâda selâhiyeti olan selâhiyattardır." denilmiştir. Yani kölede sahih olmadığını gösterir demektir. Cariyede ise, vasîden hüküm çıkararak caizdir demek gerekir. İhtimal şarih sadece mütevelliyi zikretmekle yetinmiş; kumandanı zikretmemiştir. Çünkü vasî ile mütevellinin hükümleri bir kaynaktan sulanmaktadırlar. Lâkin beytülmâlde kumandan dahi vasiye mülhaktır. Hattâ beytülmâlin akarını satmaya hakkı yoktur. Ancak vasînin selâhiyetli olduğu yerlerde satabilir. İmam, müslümanlar tarafına almadan önce olsun, aldıktan sonra olsun, ganimet malı bir köleyi satabilir. Binaenaleyh bir malahat gördüğünde cariyeyi evlendirmeye de selahiyattardır. Düşün!
«Köleye gelince ilh...» Bundan şu mesele istisna edilir: Baba oğlunun cariyesini oğlunun kölesiyle evlendirirse. Ebû Yusuf'a göre caizdir. Vasî bunun hilâfınadır. Lâkin Mebsût'ta. "Zâhir rivayette caiz değildir." denilmiştir. Binaenaleyh istisna yoktur. Bahır.
«Çünkü vücup sebebi kendilerinden ileri gelmektedir.» Yani kın, müdebber ve mükâtebden ileri gelmektedir. Akit mehirle nafakanın vâcip olmasına sebeptir. Ehlinden sâdır olmuştur, mâni de yoktur. Mani mevlânın hakkıdır, mevlâ akde izin vermiştir.
«Mehir ve nafaka sâkıt olurlar.» Bahır'da mehrin sakıt olması, Kenz'in, "İzinli bir köleyi evlendirirse" dediği yerde, "kazanç bırakmadı ise" diye kayıtlanmıştır. Şarihin sözünde de ona işaret vardır. Nafakaya gelince: Hâkim tarafından konmuş bile olsa, hür bir adam ölünce sâkıt olur. Köleden sâkıt olacağı evleviyette kalır.
«Kın mehirle nafaka için satılır.» Yani onu sahibi satar. Çünkü bu onun zâtına taallûk eden bir borçtur. İzin verdiği için sahibi hakkında da zâhir olmuştur. Binaenaleyh satması emrolunur. Satmazsa, onun huzurunda köleyi hâkim satar. Ancak onun kıymeti miktarını vermeye razı olursa, o zaman satamaz. Muhit'te böyle denilmiştir. Nehir. Sahibinin huzurunda diye şart koşması, ihtimal fidyesini verir diyedir. Borçlu mezun kölede zikredildiğine göre, alacaklıların dahi bu köleyi çalıştırmaya hakları vardır. Bahır sahibi nafakadan dolayı demiştir. Bunun mânâsı, şayet karısı köleyi her günün nafakası için çalıştırmak isterse, buna dahi hakkı olduğunu anlatmaktır.
Ben derim ki: Mehir için dahi çalıştırmaya hakkı vardır.
«Müdebber gibi...» Mükâteb, bir kısmı âzât edilmiş köle ve ümmüveledin çocuğu da satılamaz. Nitekim Bahır'da beyan edilmiştir.
«Bilâkis çalışarak öder.» Çünkü bunlar satışa yaramaz. Binaenaleyh kendi kıymetinden değil de kazançlarının kıymetinden öderler. Mükâteb ödemekten âciz kalırsa, mehir boynuna borç olur ve onun sebebiyle satılır. Ancak mehri sahibi ödeyip de kınnde olduğu gibi onu kurtarırsa satılmaz. Bunun kıyası şudur: Müdebber Şâfiî bir hâkimin satılsın diye hüküm vermesiyle tekrar köleliğe dönerse, mehrin boynuna borç olmasıdır. Bahır.
«Mevlâsı ölürse ilh...» Kınye'de şöyle denilmiştir: «Bir kimse müdebberini bir kadınla evlendirir de sonra ölürse, mehir kölenin boynuna borç olur. Ne zaman âzât edilirse, kendisinden alınır.» Bu ifade söz götürür. Çünkü hükmü âzât edilmeden köleyi çalıştırmaktır. Âzât edildikten sonraya geciktirme yoktur. Bahır. Nehir sahibi diyor ki: «Bu şöyle def edilir:Kınye'nin ifadesinde bahsedilmeden geçilmiş bir hüküm vardır ki, o da şudur: Müdebbere sahibinin hayatında çalışmak lâzım gelir de sahibi ölürse, âzât edildikten sonra kendisinden mehir alınır mı alınmaz mı? Evet alınır. Bu, kudreti varsa toptan alınacağı hususunda zâhirdir ve çalışma hükmü bâtıl olur.»
Ben derim ki: Cevabın hâsılı şudur: Müdebber sahibinin hayatında mehir için çalışır. O öldükten sonra ise, evvelâ kendi boynunu kölelikten kurtarmak için kıymetinin üçte ikisihakkında çalışır. Mehir boynuna borç olur. Onu âzât edildikten sonra hür insanların borcu gibi öder. Çalışma yoluyla ödemez. Mehrin hepsi elinde bulunursa toptan alınır. Bulunmazsa, fakir borçlu muamelesi yapılır. Bu mânânın Kınye'nin ibaresinden anlaşılması gizli olduğu için şarih bu meseleyi hem Kınye'ye hem Nehir'e nisbet etmiştir.
METİN
Lâkin sebebi yenilenirse, nafaka için tekrar tekrar satılır. Mehir için ise bir defa satılır; kalanı âzâd edildikten sonra istenir. Ancak köleyi kadına satarsa o başkadır. Hâniyye. Sahibi cariyesini kölesiyle evlendirse, esah kavle göre mehir vâcip olmaz. Bezzâzî, "Bilâkis sâkıt olur." demiştir.
İZAH
«Lâkin sebebi yenilenirse ilh...» Yani kendisine nafaka lâzım olur da bu uğurda satılır, fakat kıymeti borcu olan nafakaya yetmezse, kalanı zimmetinde borçtur. Âzât edildikten sonra kendisinden istenilir. Zâtına taallûk etmez. Binaenaleyh İmam Ebû Yusuf'a göre bu hususta satılmaz. Sonra üzerinde birkaç nafaka toplanırsa. Ebû Yusuf'a göre onlar için satılır. Kalan hususunda yukarıda zikredildiği gibi yapılır. H. Bunun vechi, Mebsût'tan naklen Bahır'dadır ki şudur: Nafakanın vücubu zaman geçmekle yenilenir. Bu da yeni yapılmış borç hükmündedir. Yani vücubu yenilenen nafaka İmam Ebû Yusuf'a göre yeni yapılan borç hükmündedir. O borç için köle satılır. Borçlar toplanır da onlar için evvelâ satılırsa iş değişir. Çünkü kalanını almak için ikinci defa satılmaz. Çünkü borçlar bir borç hükmündedir. Sadru'ş-Şeria'nın nafakalar bahsinde söylediği buna muhaliftir. Ondan anlaşıldığına göre, borçların kalanı için de satılır. Nitekim beyanı inşaallah orada gelecektir.
Sonra anlaşılıyor ki, bu hüküm, nafaka anlaşarak konulduğu veya hâkimin hükmüyle takdir edildiği zamandır. Çünkü böyle olmazsa, zamanın geçmesiyle nafaka sâkıt olur. Nitekim ulema bunu nafakalar bahsinde anlatmışlardır. Sonra Bahır'ın nafakalar bahsinde meselenin şu suretlerini gördüm: Hâkim kadına meselâ bir aylık nafaka takdir eder de köle bunu ödemekten âciz kalırsa, sahibi ödemediği takdirde hâkim köleyi satar. Köle ancak ödemekten âciz kaldığı borç için satılır. Meselâ her günün nafakası için satılmaz. Çünkü bu sahibine zarardır. Kendi kıymeti kadar borcu toplandığı için de satılmaz. Çünkü bu kadına zarardır. Nafakanın iki tarafın anlaşmasıyla konulması da sahih olmamak gerekir. Zira köle tasarruftan men edilir. Bir de sahibine zarar vermek için fazlasını kastediyor diye itham edilir. Onun içindir ki, Bahır sahibi bu meseleyi nafakayı hâkim koymuşsa diye farzetmiştir.
«Mehir için ise bir defa satılır.» Burada şöyle denilebilir: «İmam Ebû Yusuf'a göre köle karısını boşar da tekrar alırsa, kendisine ikinci bir mehir lâzım gelir ve ikinci defa satılır. Şu halde mehirle nafaka arasında fark» ancak Ebû Yusuf'a göre nafakanın yenilenmesindedir. Bu mutlaka lâzımdır. Mehir bunun hilâfınadır.» Tahtâvî buna şöyle cevap vermiştir: «ikinci akitle yenilenen nafakanın sebebi birincide de tahakkuk etmiştir. Binaenaleyh kölenin bir şey hakkında satılması tekerrür etmiştir. İkinci mehir hakkında satılması bunun hilâfınadır. Çünkü bunun sebebi müstakil bir akittir. Hattâ sahibinin iznine bağlıdır.»
Ben derim ki: Bunun hâsılı şudur: ikinci akitle yenilenen nafaka yeni bir borç hükmünde olsa da ve ikinci defa onun için satılsa da ancak bu nafakanın sebebi -ki birinci akittir- bir olduğundan, her vecihle yeni bir borç sayılmamıştır. İkinci mehir ise, her vecihle yeni bir borçtur. Çünkü o yeni bir sebeple vâcip olmuştur. Sen biliyorsun ki bu cevap kanaatbahştır. Sonra bil ki kölede mehir ve nafaka borcu bir kusur sayılır. Müşteri buna razı olmazsa muhayyerdir.
TEMBİH: Bahır sahibi diyor ki: «Mirâc'da kölenin mehir için tekrar satılamaması, bütün mehir hakkında satıldığı içindir diye illetlendirilmiştir. Bu şunu ifade eder ki, köle kadının mehr-i muacceli için satılır da sonra vadesi gelirse, ikinci bir defa daha satılır. Çünkü birinci defa sadece bir kısmı hakkında satılmıştır.
Ben derim ki: Bu, söz götürür. Çünkü bu daha evvel Mebsût'tan naklettiği, "Kölenin borçlarından nafakadan başka hiçbir borç yoktur ki, onun için köle tekrar satılsın. Nafaka için tekrar satılır. Çünkü onun vücubu zaman geçmekle yenilenir ilh..." ifadesine muhaliftir. Şüphesiz ki vade gelmezden önce mehr-i müeccel vâcip idi. Yalnız istenilmesi vadenin gelmesine geciktirilmişti. Binaenaleyh müşteriye göre vücup yenilenmemiştir ki, ikinci defa satılsın. Bir de şu lâzım gelir ki, mehir meselâ bin dirhem olur da kölenin kıymeti yüz dirhem ederse, yüz dirheme satıldığında ikinci, üçüncü ilh... defalar satılması gerekir. Çünkü her defasında köle bütün mehir karşılığında satılmış değildir. Bu, ulemanın açıkladıklarına muhaliftir. Mirâc sahibinin. "Bütün mehir için satılır." sözünden muradı, kölenin bütün mehir karşılığında yani satılırken vâcip olan bütün mehri ödemek için satıldığını anlatmaktır. ikinci akitle meydana gelen nafaka bunun hîlâfınadır. Çünkü birinci akitte köle nafaka için satılmamıştı ki, ikinci akitte nafaka için tekrar satılıyor denilsin. Maksat mehirle nafakanın farkını göstermektir. Nitekim Bahır sahibi nafakalar bahsinde açıklamıştır. Oraya müracaat et ve anla!
«Ancak köleyi kadına satarsa o başkadır.» Çünkü kadının kölenin kıymeti miktarı borcu, ondan alacağı miktarla karşılaşarak kısas olur. Kalanı da sükût eder. Çünkü köle sahibi, kölesinden bir alacak hak edemez. H.
«Sahibi cariyesini kölesiyle evlendirirse ilh...» Bunun hâsılı; Kınnın satıldığı ilk meseleyi, cariye köle sahibinin cariyesi değilse diye kayıtlamaktır. Bu öncekinden istisna gibidir. Sonra bu istisnadan o cariyenin satışa izinli ve borçlu olmasını istisna etmiştir. Çünkü kölebunun için dahi satılır. Musannıf burada cariye ile köleyi mutlak ifade etmiştir. Binaenaleyh her ikisinin de kınn yahut müdebber veya cariye ümmüveled, köle ümmüveled oğlu olmaları hallerine şâmildir.
«Mehir vâcip olmaz.» Çünkü bu kendisinin kendisinden alacaklı olmasını istilzam eder. Bu ise mâkûl değildir. Bu şuna binaendir: Cariyenin mehri, mezun, mükâteb ve bir kısmı âzât edilmiş olmamak şartıyla iptidaen sahibi için sabit olur. Nitekim Nehir'de belirtilmiştir. H. İzinli cariyeyi istisna etmesi söz götürür. Yakında gelecektir.
«Bilâkis sâkıt olur.» Yani mehri evvelâ sahibine borç olur. Sonra ondan sâkıt olur. Şuna binaen ki, cariyenin mehri evvelâ kendisi için sabit olur, sonra sahibine intikal eder. Nitekim Nehir'de Fetih'ten naklen böyle denilmiştir. H. Mehrin cariye için vâcip olmasının faydası şudur: Şayet cariyenin borcu varsa, mehirden alınarak borcu ödenir. Ulema birincinin daha zâhir olduğunu söylemişlerdir. Bîrî'nin Eşbâh üzerine yazdığı Câmiu'l-Kebir şerhinde böyle denilmiş; Dürer sahibi de bunu teyid etmiştir. Bu da Valvalcî'nin sahihlemesini teyid eder. Bahır sahibi diyor ki: «Ben bu ihtilâfın semeresinden bahseden görmedim. Ama şöyle denilebilir: Semeresi şurada zâhir olur: Baba küçük oğlunun cariyesini kölesiyle evlendirirse;ikinciye göre sahih olur. İmam Ebû Yusuf'un kavli de budur. Birinciye göre sahih olmaz. Tarafeyn'in kavli de budur.» Valvalciyye buna kesinlikle kail olmuş ve şöyle ta'lil etmiştir: «Bu, cariyeyi mehirsiz nikâhlamaktır. Çünkü mehir halen kölenin kazancından köleye vâcip değildir.» Rahmetî ona itiraz ile, "Küçük çocuk nâmına bir malın babasına vâcip olması imkânsız değildir. Kölesini kendi cariyesiyle evlendirmesi bunun hilâfınadır." demiştir.
Ben derim ki: Galiba Rahmetî, "kölesiyle evlendirse" sözündeki zamirin babaya ait olduğunu anlamış olacaktır. Halbuki zamir küçük çocuğa aittir. Nitekim Zahîriyye'de açıklanmıştır. Şu da var ki, Allâme Makdisî hilâfın semeresini cariyenin o mehirden borcunu ödeyip ödeyememesi meselesi yapmış ve, "Vâciptir diyen kavil tercih edilir. Onun için İbn-i Emîr Hacc bu kavli sahihlemiştir." demiştir.  

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...