METİN
Rakîk (köle),
bütünü veya bir kısmı başkasının malı olan kimsedir. Kınn ise tamamı başkasının
malı olan kimsedir. Kınnın, cariyenin, mükâtebin, müdebberin ve ümmüveledin
nikâhı mevlânın cevaz vermesine bağlıdır. Cevaz verirse geçerli olur. Reddederse
batıldır. Zifaf olmadıkça mehir yoktur. Zifaf olursa, âzâd edildikten sonra
kendisinden mehr-i misil istenir.
İZAH
Musannıf
müslümanlardan nikâha ehliyeti olanın nikâhını bitirdikten sonra ehliyeti
olmayanın nikâhına başlıyor ki, o da köledir. Kölenin nikâhını kâfirden önce
zikretmesi, köleler ekseriyetle müslüman oldukları içindir. Nehir.
«Başkasının malı
olan kimsedir.» Sıhâh'ta şöyle denilmiştir: «Rakîk başkasının malıdır. Bire de
çoğa da ıtlak olunur.» Bahır sahibi diyor ki: «Burada murad, insanlardan
başkasının malı olan memlûktur. Çünkü ulemanın beyanına göre, bir kâfir düşman
memleketinde esir alınırsa rakîktir. Ama memlûk değildir. O memleketten
çıkarılırsa, memlûk dahi olur. Bu izaha göre insanlardan her memlûk rakîktir.
Fakat her rakîk memlûk değildir.» Şu halde burada rakîkten murat; müslüman
memleketine getirilendir. Bir cariye esir alınır da müslüman memleketine
gelmezse, evlendiği takdirde nikâhı mevkuf değil bâtıl olur. Çünkü nikâhı
kıyıldığı anda ona cevaz veren biri yoktur. Nitekim araştırma suretiyle Nehir'de
beyan edilmiştir.
Ben derim ki: Şöyle
denilebilir: Ona cevaz veren vardır. O da İslâm ordusunun kumandanıdır. Çünkü
kumandan onu İslâm diyarına çıkarmadan da çıkardıktan sonra da satabilir.
«Bütünü veya bir
kısmı» ifadesi, bölünene, mükâteb gibi nâkıs milk ile memlûk olana ve müdebberle
ümmüveled gibi kendisi için hürriyet sebebi bulunana şâmildir.
«Kın ise, tamamı
başkasının malı olan kimsedir.» ifadesi, bölüneni çıkarırsa da, mükâteb,
müdebber ve ümmüveled tarifte dahildir. Çünkü bunlar memlûkte dahildirler.
Mugrib'de şöyle denilmektedir: «Kın, kölelerden kendisi ve ana-babası başkasının
malı olandır. İkiye, mecmua ve kadına hep kın denilir. Ama cariyeye kınne
denildiğini işitmedik. İbnü'l-A'râbî'den rivayet olunduğuna göre "Abdü'n kınnün"
denilir ki, hâlis köle mânâsınadır. Fukahanın sözleri de buna göredir. Çünkü
onlar bu sözden müdebber ve mükâteb olmayan köleyi kasdederler.» şu halde
münasip olan Rahmetî'nin sözüdür ki, "Kın, kendisi için hürriyet sebebi
bulunmayan tam memlûktur." demiştir. Halebî şunu söylemiştir: «Sonra bilmelisin
ki, rik ile milkten herbiri kâmil ve nâkıs olur. Kınde ikisi de kâmildir. Bir
kısmı âzâd olan kölede ikisi de nâkıstır. Mükâtebde rik kâmil: müdebberle
ümmüveledde ise milk kâmildir.»
«Kınnın nikahı...»
diye mutlak bıraktığı için, bu söz kendi evlendiği veya başkasınınevlendirdiği
suretlere şamildir. Nikâhla kayıtlaması, mutlak olan teserri (cariyecilik) haram
olduğu içindir. Fetih sahibi şöyle demiştir: «Tâcirler için mühim bir fer'î
mesele: Çok defa bir kimse cimada bulunmak için kölesine bir cariye verir.
Halbuki sahibi izin versin vermesin köleye bu caiz değildir. Çünkü cimanın helâl
olması; şer'an ya milk-i yeminle, ya nikâh kıymakla sabit olur. Kölenin milk-i
yemini yoktur. O halde ona cimanın helâl olması yalnız nikâh akdine münhasır
kalır» Bahır.
"Cariyenin..."
Biliyorsun ki kın tabiri erkek ve kadına şâmildir.
«Mükâtebin...»
Çünkü kitabet kazanç hakkında hacrin çözülmesini (yasağın kaldırılmasını) icap
eder. Cariyesini evlendirmek de bu kabildendir. Çünkü evlendirmekle sahibi için
mehir ve nafaka hâsıl olur. Kendisini ve kölesini evlendirmek bunun hilâfınadır.
Mükâtebde bir kısmı âzât olmuş köle de dahildir. İmam-ı Azam'a göre onun nikâhı
caiz değildir. İmameyn'e göre caizdir. Çünkü o borçlu bir hürdür. Bunu Bahır
sahibi söylemiştir.
«Ümmü veledin...»
sahibinden, başkasından olan oğlu da onun hükmündedir. Meselâ bir kimse
ümmüveledini biriyle evlendirir de evlendiği kocasından bir oğlu olursa, hükmü
annesinin hükmü gibidir. Ümmüveledin sahibinden doğurduğu çocuk ise hürdür.
Tamamı Bahır'dadır.
«Cevaz verirse
geçerli olur ilh...» Cevaz vermek veya reddetmek zifaftan önce olursa, mesele
zâhirdir. Zifaftan sonra ise, reddetiği takdirde köle âzât edildikten sonra
mehir kendisinden istenir. Cevaz verirse, bu hususta Muhit'ten naklen Bahır'da
ve diğer kitaplarda şöyle denilmiştir: «Kıyasa göre iki mehir vâcip olur;
Bunların biri zifaf ile, diğeri cevaz vermekle lâzım gelir. Nitekim nikâh-ı
fâsit sahih olarak yenilenirse hükmü budur. İstihsana göre kendisine yalnız
mehr-i müsemma lâzım gelir. Çünkü mehr-i misil vâcip olsa, akit itibariyle vâcip
olur ve o zaman bir akitle iki mehir vermesi icabeder ki, bu imkânsızdır.» Sonra
cevaz vermek bazen sarih, bazen de zaruret icabı delâlet yoluyla olur. Nitekim
gelecektir. Burada nikâh olduğunu bildikten sonra susmanın cevaz vermek
sayılmadığına işaret vardır. Nitekim Kınye'den naklen Kuhistânî'de beyan
edilmiştir.
«Mehir yoktur.» Bu
söz, "bâtıldır" cümlesi üzerine tefri edilmiştir. H. Yani köleye mehir vermek,
cariyeye mehir almak yoktur.
METİN
Sonra mevlâdan
murad, cariyeyi evlendirmeye selâhiyeti olan baba, dede, hâkim, vasî, mükâteb,
iş adamı ve mütevelli gibi kimselerdir. Köleye gelince: Onu evlendirmeye ancak
âzâdına mâlik olan kimsenin selâhiyeti vardır. Dürer. Bu gibiler izinle
evlenirlerse, mehir ve nafaka kendilerine ait olur. Yani kın ve benzerleri
izinle evlendiklerinde mehir ve nafaka onların borcu olur. Çünkü vücup sebebi
kendilerinden ileri gelmektedir. Ölürlerse, alacak yerkalmadığı için mehir ve
nafaka sâkıt olurlar. Kın mehirle nafaka için satılır. Müdebber gibi sairleri
satılamaz. Bilakis çalışarak öder. Mevlâsı ölürse, kudreti olduğu takdirde
toptan ödemesi lâzım gelir. Nehir ve Kınye,
İZAH
«Cariyeyi
evlendirmeye selâhiyeti olandır.» Yani velev ki sahibi olmasın. Bahır. Bu söz,
mirasçı ile müşteriye de şâmildir. Velî ölür veya onu satar da vâris olan
efendisi yahut müşteri cevaz verirse, caiz olur. Aksi takdirde caiz değildir.
Nitekim İmadiye'de buna işaret olunmuştur. Kuhistânî. Bu söz, iki şerike de
şâmildir. Bunlardan biri, cariyeyi evlendirir de kocası cimada bulunursa, diğeri
reddettiği takdirde mehr-i mislin yarısı ile mehr-i müsemmanın yarısından
hangisi azsa o da evlendirenin olur. Bahır.
"Baba..." Yani
yetimin babasıdır. Böylesi yetimin cariyesini evlendirebilir. Dedesi, vasîsi ve
hâkim de öyledir. H. Çünkü bu kazanç kabilindendir. Fetih.
"Mükateb..." Zira
yukarıda geçtiği vecihle. kazanç kabilinden olduğu için, mükâteb sahibinin
cariyesini evlendirebilir, kölesini evlendiremez. T. İzinli köle bundan
hariçtir. O cariyeyi dahi evlendirmeye selâhiyattar değildir. Bahır. İzinli
çocuk dahi öyledir. Dürer.
«İş adamı» dahi iş
sahibi kadının cariyesini evlendirebilir, kölesini evlendiremez. Bunu Halebî
Kuhistânî'den nakletmiştir. İnân Şeriki bunun hilâfınadır. O evvelce görüldüğü
vecihle evlendirmeye selahiyattar değildir. Mudârib (şirket ortağı) dahi
böyledir. Nitekim Bahır'da belirtilmiştir.
«Ve mütevelli»yi
Bahır sahibi inceleyerek zikretmiş, şöyle demiştir: Ama beytülmâlin kölesiyle
müslüman memleketine getirilen ganimet, kölesinin kumandan ve mütevelli
tarafından izinli olduklarında, taksim ve vakıftan önce nikâhlarının hükmü ne
olacağını görmedim. Cariyenin nikahı sahih olmak gerekir. Kölenin nikâhı vasî
gibi sahih olmayacaktır. Sonra Bezzâziye'de gördüm ki: "Köleyi evlendirmeye
ancak onu âzâda selâhiyeti olan selâhiyattardır." denilmiştir. Yani kölede sahih
olmadığını gösterir demektir. Cariyede ise, vasîden hüküm çıkararak caizdir
demek gerekir. İhtimal şarih sadece mütevelliyi zikretmekle yetinmiş; kumandanı
zikretmemiştir. Çünkü vasî ile mütevellinin hükümleri bir kaynaktan
sulanmaktadırlar. Lâkin beytülmâlde kumandan dahi vasiye mülhaktır. Hattâ
beytülmâlin akarını satmaya hakkı yoktur. Ancak vasînin selâhiyetli olduğu
yerlerde satabilir. İmam, müslümanlar tarafına almadan önce olsun, aldıktan
sonra olsun, ganimet malı bir köleyi satabilir. Binaenaleyh bir malahat
gördüğünde cariyeyi evlendirmeye de selahiyattardır. Düşün!
«Köleye gelince
ilh...» Bundan şu mesele istisna edilir: Baba oğlunun cariyesini oğlunun
kölesiyle evlendirirse. Ebû Yusuf'a göre caizdir. Vasî bunun hilâfınadır. Lâkin
Mebsût'ta. "Zâhir rivayette caiz değildir." denilmiştir. Binaenaleyh istisna
yoktur. Bahır.
«Çünkü vücup sebebi
kendilerinden ileri gelmektedir.» Yani kın, müdebber ve mükâtebden ileri
gelmektedir. Akit mehirle nafakanın vâcip olmasına sebeptir. Ehlinden sâdır
olmuştur, mâni de yoktur. Mani mevlânın hakkıdır, mevlâ akde izin vermiştir.
«Mehir ve nafaka
sâkıt olurlar.» Bahır'da mehrin sakıt olması, Kenz'in, "İzinli bir köleyi
evlendirirse" dediği yerde, "kazanç bırakmadı ise" diye kayıtlanmıştır. Şarihin
sözünde de ona işaret vardır. Nafakaya gelince: Hâkim tarafından konmuş bile
olsa, hür bir adam ölünce sâkıt olur. Köleden sâkıt olacağı evleviyette kalır.
«Kın mehirle nafaka
için satılır.» Yani onu sahibi satar. Çünkü bu onun zâtına taallûk eden bir
borçtur. İzin verdiği için sahibi hakkında da zâhir olmuştur. Binaenaleyh
satması emrolunur. Satmazsa, onun huzurunda köleyi hâkim satar. Ancak onun
kıymeti miktarını vermeye razı olursa, o zaman satamaz. Muhit'te böyle
denilmiştir. Nehir. Sahibinin huzurunda diye şart koşması, ihtimal fidyesini
verir diyedir. Borçlu mezun kölede zikredildiğine göre, alacaklıların dahi bu
köleyi çalıştırmaya hakları vardır. Bahır sahibi nafakadan dolayı demiştir.
Bunun mânâsı, şayet karısı köleyi her günün nafakası için çalıştırmak isterse,
buna dahi hakkı olduğunu anlatmaktır.
Ben derim ki: Mehir
için dahi çalıştırmaya hakkı vardır.
«Müdebber gibi...»
Mükâteb, bir kısmı âzât edilmiş köle ve ümmüveledin çocuğu da satılamaz. Nitekim
Bahır'da beyan edilmiştir.
«Bilâkis çalışarak
öder.» Çünkü bunlar satışa yaramaz. Binaenaleyh kendi kıymetinden değil de
kazançlarının kıymetinden öderler. Mükâteb ödemekten âciz kalırsa, mehir boynuna
borç olur ve onun sebebiyle satılır. Ancak mehri sahibi ödeyip de kınnde olduğu
gibi onu kurtarırsa satılmaz. Bunun kıyası şudur: Müdebber Şâfiî bir hâkimin
satılsın diye hüküm vermesiyle tekrar köleliğe dönerse, mehrin boynuna borç
olmasıdır. Bahır.
«Mevlâsı ölürse
ilh...» Kınye'de şöyle denilmiştir: «Bir kimse müdebberini bir kadınla
evlendirir de sonra ölürse, mehir kölenin boynuna borç olur. Ne zaman âzât
edilirse, kendisinden alınır.» Bu ifade söz götürür. Çünkü hükmü âzât edilmeden
köleyi çalıştırmaktır. Âzât edildikten sonraya geciktirme yoktur. Bahır. Nehir
sahibi diyor ki: «Bu şöyle def edilir:Kınye'nin ifadesinde bahsedilmeden
geçilmiş bir hüküm vardır ki, o da şudur: Müdebbere sahibinin hayatında çalışmak
lâzım gelir de sahibi ölürse, âzât edildikten sonra kendisinden mehir alınır mı
alınmaz mı? Evet alınır. Bu, kudreti varsa toptan alınacağı hususunda zâhirdir
ve çalışma hükmü bâtıl olur.»
Ben derim ki:
Cevabın hâsılı şudur: Müdebber sahibinin hayatında mehir için çalışır. O
öldükten sonra ise, evvelâ kendi boynunu kölelikten kurtarmak için kıymetinin
üçte ikisihakkında çalışır. Mehir boynuna borç olur. Onu âzât edildikten sonra
hür insanların borcu gibi öder. Çalışma yoluyla ödemez. Mehrin hepsi elinde
bulunursa toptan alınır. Bulunmazsa, fakir borçlu muamelesi yapılır. Bu mânânın
Kınye'nin ibaresinden anlaşılması gizli olduğu için şarih bu meseleyi hem
Kınye'ye hem Nehir'e nisbet etmiştir.
METİN
Lâkin sebebi
yenilenirse, nafaka için tekrar tekrar satılır. Mehir için ise bir defa satılır;
kalanı âzâd edildikten sonra istenir. Ancak köleyi kadına satarsa o başkadır.
Hâniyye. Sahibi cariyesini kölesiyle evlendirse, esah kavle göre mehir vâcip
olmaz. Bezzâzî, "Bilâkis sâkıt olur." demiştir.
İZAH
«Lâkin sebebi
yenilenirse ilh...» Yani kendisine nafaka lâzım olur da bu uğurda satılır, fakat
kıymeti borcu olan nafakaya yetmezse, kalanı zimmetinde borçtur. Âzât edildikten
sonra kendisinden istenilir. Zâtına taallûk etmez. Binaenaleyh İmam Ebû Yusuf'a
göre bu hususta satılmaz. Sonra üzerinde birkaç nafaka toplanırsa. Ebû Yusuf'a
göre onlar için satılır. Kalan hususunda yukarıda zikredildiği gibi yapılır. H.
Bunun vechi, Mebsût'tan naklen Bahır'dadır ki şudur: Nafakanın vücubu zaman
geçmekle yenilenir. Bu da yeni yapılmış borç hükmündedir. Yani vücubu yenilenen
nafaka İmam Ebû Yusuf'a göre yeni yapılan borç hükmündedir. O borç için köle
satılır. Borçlar toplanır da onlar için evvelâ satılırsa iş değişir. Çünkü
kalanını almak için ikinci defa satılmaz. Çünkü borçlar bir borç hükmündedir.
Sadru'ş-Şeria'nın nafakalar bahsinde söylediği buna muhaliftir. Ondan
anlaşıldığına göre, borçların kalanı için de satılır. Nitekim beyanı inşaallah
orada gelecektir.
Sonra anlaşılıyor
ki, bu hüküm, nafaka anlaşarak konulduğu veya hâkimin hükmüyle takdir edildiği
zamandır. Çünkü böyle olmazsa, zamanın geçmesiyle nafaka sâkıt olur. Nitekim
ulema bunu nafakalar bahsinde anlatmışlardır. Sonra Bahır'ın nafakalar bahsinde
meselenin şu suretlerini gördüm: Hâkim kadına meselâ bir aylık nafaka takdir
eder de köle bunu ödemekten âciz kalırsa, sahibi ödemediği takdirde hâkim köleyi
satar. Köle ancak ödemekten âciz kaldığı borç için satılır. Meselâ her günün
nafakası için satılmaz. Çünkü bu sahibine zarardır. Kendi kıymeti kadar borcu
toplandığı için de satılmaz. Çünkü bu kadına zarardır. Nafakanın iki tarafın
anlaşmasıyla konulması da sahih olmamak gerekir. Zira köle tasarruftan men
edilir. Bir de sahibine zarar vermek için fazlasını kastediyor diye itham
edilir. Onun içindir ki, Bahır sahibi bu meseleyi nafakayı hâkim koymuşsa diye
farzetmiştir.
«Mehir için ise bir
defa satılır.» Burada şöyle denilebilir: «İmam Ebû Yusuf'a göre köle karısını
boşar da tekrar alırsa, kendisine ikinci bir mehir lâzım gelir ve ikinci defa
satılır. Şu halde mehirle nafaka arasında fark» ancak Ebû Yusuf'a göre nafakanın
yenilenmesindedir. Bu mutlaka lâzımdır. Mehir bunun hilâfınadır.» Tahtâvî buna
şöyle cevap vermiştir: «ikinci akitle yenilenen nafakanın sebebi birincide de
tahakkuk etmiştir. Binaenaleyh kölenin bir şey hakkında satılması tekerrür
etmiştir. İkinci mehir hakkında satılması bunun hilâfınadır. Çünkü bunun sebebi
müstakil bir akittir. Hattâ sahibinin iznine bağlıdır.»
Ben derim ki: Bunun
hâsılı şudur: ikinci akitle yenilenen nafaka yeni bir borç hükmünde olsa da ve
ikinci defa onun için satılsa da ancak bu nafakanın sebebi -ki birinci akittir-
bir olduğundan, her vecihle yeni bir borç sayılmamıştır. İkinci mehir ise, her
vecihle yeni bir borçtur. Çünkü o yeni bir sebeple vâcip olmuştur. Sen
biliyorsun ki bu cevap kanaatbahştır. Sonra bil ki kölede mehir ve nafaka borcu
bir kusur sayılır. Müşteri buna razı olmazsa muhayyerdir.
TEMBİH: Bahır
sahibi diyor ki: «Mirâc'da kölenin mehir için tekrar satılamaması, bütün mehir
hakkında satıldığı içindir diye illetlendirilmiştir. Bu şunu ifade eder ki, köle
kadının mehr-i muacceli için satılır da sonra vadesi gelirse, ikinci bir defa
daha satılır. Çünkü birinci defa sadece bir kısmı hakkında satılmıştır.
Ben derim ki: Bu,
söz götürür. Çünkü bu daha evvel Mebsût'tan naklettiği, "Kölenin borçlarından
nafakadan başka hiçbir borç yoktur ki, onun için köle tekrar satılsın. Nafaka
için tekrar satılır. Çünkü onun vücubu zaman geçmekle yenilenir ilh..."
ifadesine muhaliftir. Şüphesiz ki vade gelmezden önce mehr-i müeccel vâcip idi.
Yalnız istenilmesi vadenin gelmesine geciktirilmişti. Binaenaleyh müşteriye göre
vücup yenilenmemiştir ki, ikinci defa satılsın. Bir de şu lâzım gelir ki, mehir
meselâ bin dirhem olur da kölenin kıymeti yüz dirhem ederse, yüz dirheme
satıldığında ikinci, üçüncü ilh... defalar satılması gerekir. Çünkü her
defasında köle bütün mehir karşılığında satılmış değildir. Bu, ulemanın
açıkladıklarına muhaliftir. Mirâc sahibinin. "Bütün mehir için satılır."
sözünden muradı, kölenin bütün mehir karşılığında yani satılırken vâcip olan
bütün mehri ödemek için satıldığını anlatmaktır. ikinci akitle meydana gelen
nafaka bunun hîlâfınadır. Çünkü birinci akitte köle nafaka için satılmamıştı ki,
ikinci akitte nafaka için tekrar satılıyor denilsin. Maksat mehirle nafakanın
farkını göstermektir. Nitekim Bahır sahibi nafakalar bahsinde açıklamıştır.
Oraya müracaat et ve anla!
«Ancak köleyi
kadına satarsa o başkadır.» Çünkü kadının kölenin kıymeti miktarı borcu, ondan
alacağı miktarla karşılaşarak kısas olur. Kalanı da sükût eder. Çünkü köle
sahibi, kölesinden bir alacak hak edemez. H.
«Sahibi cariyesini
kölesiyle evlendirirse ilh...» Bunun hâsılı; Kınnın satıldığı ilk meseleyi,
cariye köle sahibinin cariyesi değilse diye kayıtlamaktır. Bu öncekinden istisna
gibidir. Sonra bu istisnadan o cariyenin satışa izinli ve borçlu olmasını
istisna etmiştir. Çünkü kölebunun için dahi satılır. Musannıf burada cariye ile
köleyi mutlak ifade etmiştir. Binaenaleyh her ikisinin de kınn yahut müdebber
veya cariye ümmüveled, köle ümmüveled oğlu olmaları hallerine şâmildir.
«Mehir vâcip
olmaz.» Çünkü bu kendisinin kendisinden alacaklı olmasını istilzam eder. Bu ise
mâkûl değildir. Bu şuna binaendir: Cariyenin mehri, mezun, mükâteb ve bir kısmı
âzât edilmiş olmamak şartıyla iptidaen sahibi için sabit olur. Nitekim Nehir'de
belirtilmiştir. H. İzinli cariyeyi istisna etmesi söz götürür. Yakında
gelecektir.
«Bilâkis sâkıt
olur.» Yani mehri evvelâ sahibine borç olur. Sonra ondan sâkıt olur. Şuna binaen
ki, cariyenin mehri evvelâ kendisi için sabit olur, sonra sahibine intikal eder.
Nitekim Nehir'de Fetih'ten naklen böyle denilmiştir. H. Mehrin cariye için vâcip
olmasının faydası şudur: Şayet cariyenin borcu varsa, mehirden alınarak borcu
ödenir. Ulema birincinin daha zâhir olduğunu söylemişlerdir. Bîrî'nin Eşbâh
üzerine yazdığı Câmiu'l-Kebir şerhinde böyle denilmiş; Dürer sahibi de bunu
teyid etmiştir. Bu da Valvalcî'nin sahihlemesini teyid eder. Bahır sahibi diyor
ki: «Ben bu ihtilâfın semeresinden bahseden görmedim. Ama şöyle denilebilir:
Semeresi şurada zâhir olur: Baba küçük oğlunun cariyesini kölesiyle
evlendirirse;ikinciye göre sahih olur. İmam Ebû Yusuf'un kavli de budur.
Birinciye göre sahih olmaz. Tarafeyn'in kavli de budur.» Valvalciyye buna
kesinlikle kail olmuş ve şöyle ta'lil etmiştir: «Bu, cariyeyi mehirsiz
nikâhlamaktır. Çünkü mehir halen kölenin kazancından köleye vâcip değildir.»
Rahmetî ona itiraz ile, "Küçük çocuk nâmına bir malın babasına vâcip olması
imkânsız değildir. Kölesini kendi cariyesiyle evlendirmesi bunun hilâfınadır."
demiştir.
Ben derim ki:
Galiba Rahmetî, "kölesiyle evlendirse" sözündeki zamirin babaya ait olduğunu
anlamış olacaktır. Halbuki zamir küçük çocuğa aittir. Nitekim Zahîriyye'de
açıklanmıştır. Şu da var ki, Allâme Makdisî hilâfın semeresini cariyenin o
mehirden borcunu ödeyip ödeyememesi meselesi yapmış ve, "Vâciptir diyen kavil
tercih edilir. Onun için İbn-i Emîr Hacc bu kavli sahihlemiştir." demiştir.