05 Ekim 2012

REDDU'L-MUHTAR....KÖLE ÂZÂDI BAHSİ...BİR



KÖLE ÂZÂDI BAHSİ


METİN
İhtisar için bazı isimlerle ıskâtat ayrılmıştır. Öldürülenin velisinin kâtilde olan kısâs hakkını düşürmesi afdır.
Alacaklının borçlusunun zimmetindeki alacak hakkını düşürmesi ibrâ (borçtan beri kılmak) dır.
Zevcin zevcesine cinsi yakınlıkta bulunma hakkını düşürmesi talâkdır.
Efendinin kölesinden hizmet hakkını düşürmesi ıtk (âzâd etmek) dır. Musannıf, ümm-i velede ve hür olan bir kimse kendisinin köle bulunan bir zirahm-i mahrem (usûl ve furû') i akrabasına mâlik olmaya şamil olsun diye bahse i'tâk demeyip ıtk adını vermiştir. (Çünkü bu suretlerde ıtk vardır, i'tâk yoktur.)
Itk lügatta, kölenin mülk olmaktan çıkmasıdır. «Ataka» kelimesi «darabe» bâbından olup masdarı: ıtk, atâk ve atâka gelir.
Şer'i ıstılâhda ıtk: «Efendisinin kölesi üzerinde olan malik olma hakkını hususi bir şekil ile düşürmesinden ibarettir ki, köle bu sayede âzâd olarak hürriyete kavuşur.»
Itkın rüknü yani, âzâd etmenin rüknü âzâd etmeye delâlet eden lâfızlar yahut onun yerini tutan hür bir kimsenin, kendisinin köle bulunan bir akrabasını satın alması veya harbî (pasaportlu) olan bir kimsenin satın aldığı Müslüman bir köleyi dar-ı harbe götürmesi gibi bazı fillerdir.
İZAH
Iskâtât, ıskâtın cemi'dir, bundan murad şâri' (Allah Teâtâ yahut Resulullah) in bir kimsenin diğer bir şahısda olan hakkını düşürmesi için koymuş olduğu bazı isimlerdir.
Musannıfın talâktan sonra ıtkı getirmesinin sebebi bunlardan her birinin hakkı düşürmekte ortak olduklarına işaret etmek içindir. Nikâhla ilgisi olduğu için önce talâk zikredilmiştir.
Şârihin «ihtisâr için» demesi "i'tâk kelimesi efendinin kölesi üzerindeki hakkını düşürdü" demekden daha kısa olduğu içindir. Geri kalan kısaltmalar da böyledir.
«Itk lügatta kölenin mülk olmaktan çıkmasıdır.» Bahır sahibi bu sözü Ziyaü'l-Hulûm adlı kitaba nisbet etmişdir. Musannıf bu sözle bazı fukâhanın: «Itk lügatta, kuvvettir, şer'iatta ise, kölede şer'i bir kuvvetin subûtudur» sözünü reddetmiştir, çünkü lügat ehli bunu dememişdir. «Nehir» sahibi «musannıfın reddettiği söz «Mebsût» da nakledilmiştir» diye itiraz etmiştir. Birçok âlimler bazı fukâhanın sözünü kabul etmişlerdir. Nakleden itimadlı bir kimse olduktan sonra reddedenin sözüne bakılmaz.
«Fethü'l-Kadir» de bu mevzu tam olarak incelenmiştir. Kenz ve diğer kitablarda âzâd şöyle tarif edilmiştir: «Köle için şer'i tasarruflara gücünün yetmesi, velâyet ve şahadete ehil olması ve başkasının kendi üzerinde olan tasarrufunun kaldırılmasıdır.» Sonra bilmiş ol ki; ileridegörüleceği vecihle, İmam-ı Âzam'a göre âzâd etme bölünmeyi kabul eder (yani bir kimse kölesinin yarısını âzâd etse yarısı derhal âzâd olur, diğer yarısı muvakkaten köle olarak kalır).
İmameyn'e göre âzâd etme bölünmeyi kabul etmez. (Bir kimse kölesinin yarısını azâd etse, kölenin tamamı âzâd olmuş olur.)
«Harbi olan bir kimsenin ilh...» Meselesinin sureti şudur: Bir harbî İslâm memleketinden satın aldığı Müslüman bir köleyi dâr-ı harbe (Müslümanlar ile aralarında anlaşma bulunmayan gayr-ı Müslimlerin memleketidir) götürse İmam-ı Âzam'a göre, iki memleketin birbirine zıd olması azad etme yerine geçtiği için o köle âzâd olur. İmameyn'e göre âzâd olmaz. Âzâd edilmeksizin kölenin âzâd olduğu dokuz mesele vardır ki birisi budur, çünkü bu hükmen âzâddır. İnşaallâh müste'men bâbından önce Cihad bahsinde gelecekdir.
METİN
Köle âzâd etmenin sıfatı (yani nevileri) beştir:
1 - Vacibdir. Bu. keffaretler için yapılan âzâddır.
2 - Mübahdır. Hiç bir şeye niyet edilmeksizin yapılan âzaddır. Çünkü köle âzâd etme ibadet değildir. İbadet olmadığı için kâfir tarafından yapılan âzâd da sahihtir.
3 - Menduptur. Bu, Allah rızası için yapılan âzâddır. Çünkü bu hususta köle âzâd eden kimsenin uzuvlarının ateşten âzâd edileceğini bildiren hadis-i şerîf vardır. Bir kimse kölesini müdebber kılsa veya zirahm-i mahrem olan akrabasını satın alsa hadis-i şerifte bildirilen sevaba nail olur mu? Zahire göre nail olur.
4 -Mekruhdur. Bu, başkası namına yapılan âzâddır.
5 - Hadamdır. Hatta küfürdür. Bu, şeytan namına yapılan âzâddır.
(Âzâdın sahih olmasının şartı) Âzâd eden kimsenin hür ve mükellef olması lâzımdır. Bu bakımdan sarhoşun, mükreh (zorla kölesi âzâd ettirilen) in, hataen azâd edenin, hastanın âzâd etmesi sahih olduğu gibi kendi mülkü olduğunu bilmeyen kimsenin de âzâdı sahihdir. Meselâ; Gasbeden kimse gasbetmiş olduğu köleyi sahibine yahut satan kimse satmış olduğu köleyi satın alan şahsa göstererek «benim şu kölemi âzâd et» deyip köle sahibi veya satın alan şahıs o kölenin kendi mülkü olduğunu bilmiyerek «âzâd ettim» dese o köle âzâd olur. Bu suretlerde köle sahibi kölesini almış sayılacağı için gasbedene bir şey lâzım gelmez, satın alan şahıs da köleyi teslim almış sayılacağı için kölenin parasını vermesi lâzım gelir.
İZAH
«Keffaretler için yapılan âzâd» Yani katilden, zıhardan, niyet edilmiş ramazan orucunu kasden bozmaktan ve yeminden dolayı keffâret olarak köle âzâd etmek vâcibdir. Buradaki vacib ile murad, ıstılâhı vacip midir? yoksa farz mıdır? İki kavil vardır. T.
Allah'a yaklaşmaya yahut günaha niyet edilmeksizin yapılan âzâd mübahdır. «Çünkü köle âzâd etmek asıl itibariye ibadet değildir.» Diğer ibadetler gibi âzâd da niyet ile ibadet veya günah olur. Rahmetî.
«Köle âzâd edenin uzuvlarının ateşten âzâd edileceğini bildiren hadis-i şerif vardır.» Ebû Hüreyre (R.A.) den, Rasûlullah (S.A.V.):
«Herhangi Müslüman bir kimse, bir Müslüman'ı âzâd ederse, Allahü Teâlâ onun her uzvu mukabilinde âzâd eden zâtın bir uzvunu ateşten kur-tarır.» Bir lâfızda da «Bir kimse, mü'min bir rakabe (köle) âzâd ederse Allah o rakabenin her uzvu karşılığında o kimsenin âzâsından bir uzvu hatta tenasül uzvuna mukabil tenasül uzvunu cehennemden âzâd eder.» buyurdu, dediği rivayet edilmiştir. Bu hadis-i şerifi Kütüb-i sitte Ebû Hüreyre'den rivayet etmişlerdir.Peygamberimiz (S.A.V.) :
«Herhangi Müslüman bir kimse, Müslüman bir şahsı âzâd ederse, âzâd edilen şahıs, o zatın cehennemden kurtuluşu (na sebep) olur. Herhangi Müslüman bir kadında, Müslüman bir kadını âzâd ederse, âzâd edilen kadın da onun cehennemden kurtuluşu (na sebep) olur.» buyurmuşlardır.
Bu hadis-i şerifi Ebû Davûd ile İbn-i Mâce tahric etmişlerdir. Peygamberimiz (S.A.V.):
«Herhangi bir kimse Müslüman iki kadını âzâd ederse, bu kadınlar o kimsenin cehennemden kurtuluşu (na sebep) olurlar, o kadınların iki kemiği yerine âzâd eden zatın bir kemiği mükâfatlandırılır.» buyurmuşlardır. Bu hadis-i şerifi Ebû Davûd tahric etmiştir. Bu hadis-i şerif «Hidaye» de «erkeğin erkeği, âzâd etmesi; kadının da kadını âzâd etmesi müstehabdır» dediğine delildir. Çünkü bu hadis-i şerifden anlaşıldı ki erkeğin cehennemden âzâd edilmesi iki kadını âzâd etmekle olur. Fakat bir erkek, bir erkeği âzâd ederse cehennemden âzâd olur. Fethü'l-Kadir'de de böyle zikredilmiştir.
«Müdebber kılsa ilh...» Yani ileride âzâd olduğu için geçen hadis-i şerifteki sevab kazanılır.
«Zahire göre nail olur.» Yani zirahm-i mahrem olan akraba satın alınmakla hem âzâd olma hem de sıla bulunduğu için gecen hadis-i şeriflerdeki sevab elde edilir. Çünkü Peygamberimiz (S.A.V.):
«Çocuk babasının hakkını ödeyemez. ancak onu köle bularak satın alır da âzâd ederse o başka.» buyurmuşlardır.
Çocuğun babasını satın alması, babasının âzâd olmasına sebep olur, çünkü çocuğun babasını satın aldığı andan itibaren babası âzâd olmuş olur. Rahmetî.
Musannıf «başkası namına yapılan âzâd mekruhdur» demiş, fakat Fethü'l-Kadir'de bunun mubah olduğu açıklanmıştır. Muhît'den naklen Bahır sahibi de böyle zikretmişdir. Bundan sonra Bahır sahibi «insan namına yapılan âzâdla şeytan namına yapılan âzâd arasında farkvardır» demiş. Şeytan namına yapılan âzâdın haram olmasını «çünkü şeytana tâzim kasdetmiştir» diyerek ta'lilde bulunmuştur. Yani insan namına yapılan âzâdda insana tâzim kasdı bulunmadığı için o yasaklanmamıştır, demek istemiştir. Teemmül et!
«Şeytan namına yapılan âzâd haramdır.» Kezâ put namına yapılan âzâd da haramdır. Nitekim ileride gelecektir. Şeytan ve put namına yapılan âzâdın küfür olmasının sebebi bunlara tâzim etmek kalbde gizli olan küfrün delili olduğu içindir. Nitekim bir kimse şakadan olsa bile puta secde etse o kimsenin küfrüne hükmolunur. İnsan, put veya şeytan namına yapılan âzâd ile bunlara yaklaşmak ve ibadet etmek kastedilmediğinde mekruh veya haram olur, eğer âzâd ile bunlara yaklaşmak ve ibadet etmek kasdedilirse küfür olmasında hiç şüphe yoktur.
Fethü'l-Kadir'de «bir kimse kölesini âzâd ettiğinde kölesinin dar-ı harbe gideceğinden yahut mürted olacağından yahut hırsızlık yapacağından veya yol keseceğinden korkarsa onu âzâd etmesi haramdır. Ama haram olmakla beraber âzâd ederse, âzâdı geçerlidir. Zahirilere göre; böyle kölenin âzâd edilmesi sahih değildir.
Efendi, kölesinin bu zikredilenleri yapacağından korkmazsa müslümanlara cizye temin etmek maksadı ile zimmî olan kölesini âzâd etmesinde sevap vardır» diye zikredilmiştir.
FER'İ MESELE : Muhît'den naklen Bahır sahibi «köle kitabete kesildiğinde borç alıp vermede olduğu gibi inkârdan ve mücadeleden sakınmak için kuvvetli şahitlerle senet tanzim edilmesi müstehabdır, diğer ticaretler bunlar gibi değildir. Çünkü diğer ticaretler çok vaki olduğu için bunlarda senet zorluğa vardırır. Fakat kitabet (bedel karşılığında köle âzâd etmek) böyle değildir» diye zikretmiştir.
Musannıf; «âzâd eden kimsenin hür ve mükellef olması lâzımdır» dedi. Çünkü bağışlardan men edildiği için mükateb olsa bile kölelerin ve çocukların âzâdı sahih değildir.
Âzâd eden kimsenin Müslüman olması şart değildir. Mürted olsa bile kâfir tarafından yapılan âzâd sahihdir. Yalnız mürted olan kimsenin yaptığı âzâd İmam-ı Âzam'a göre; muvakkatten durdurulur, imameyn'e göre; geçerlidir. Âzâdın yapılması için lisan ile söylemek şart değildir, maksadı ifade eden yazı ile ve dilsizin anlaşılan işareti ile de âzâdın yapılması sahih olur.
Musannıf «âzâd eden kimse hür ve mükellef olduktan sonra sarhoş veya mükreh olsa bile yaptığı âzâd sahihdir» ifadesi ile şuna işaret etmiştir: Azâd eden kimsenin ayık olması, kendi isteğiyle olması, âzâd etmeyi kasdetmesi, hasta olması âzâd ettiği kölenin kendi kölesi olduğunu bilmesi şart değildir. Çünkü haram olan bir şeyle sarhoş olan kimse mazûr sayılmayıp bütün hükümlerde ayık gibidir. Mükreh iki işden kolayını seçerek rızası olmasa bile seçtiği işi kasden yapmıştır. Şaka ile yapılması sahih olan bir iş razı olmaya bağlı olmadığı için o işin zorla yaptırılmasıda sahihdir. Bundan dolayı hata ile yapılan âzâddasahihdir.
METİN
Çocuğun, bunamışın, çıldırmışın, saralının, baygının, mecnunun, uyuyanın âzâdı sahih değildir. Nitekim bunların talâklarıda sahih değildir.
Bir köle, kendisini efendisinin âzâd ettiğini dava edip efendiselde âzadın zikredilen hallerden birinde vaki olduğunu iddia etse, bu hallerden biri efendide mevcut olduğu bilinirse, efendinin sözü kabul edilir.
Bir köle kendisinin dâr-ı harbde harbî olduğunu iddia edip kendisininde harbî olduğu bilinse sözü kabul edilir. Âzâd edilenin, âzâd edenin mülkünde bulunması şarttır. Velev ki mükâtebte olduğu gibi yalnız şahsı itibarıyla mülkü olsun, ama cariyenin karnındakini âzâd meselesi bundan hariçtir. Bir kimse şu cariyenin karnındaki çocuk hürdür» dese, eğer çocuk bu sözden itibaren altı ayda veya daha sonra doğarsa hür olmaz, altı aydan az bir müddet içinde doğarsa hür olur.
Âzâd edilenin mülke veya mülkün sebebine izâfe edilmesi şarttır. Meselâ; bir kimse başkasının kölesine hitaben «ben sana mâlik olursam sen hürsün» yahut «ben seni satın alırsam sen hürsün» dese bu ta'lik sahih olur. Bundan sonra o köleye mâlik olsa veya onu satın alsa o köle âzâd olur. Fakat bir kimse kendisine miras bırakacak zâtın kölesine «bana miras bırakacak zât ölürse sen hürsün» deyip o zât da ölse, o köle âzâd olmaz. Çünkü ölmek köleye mâlik olmak için sebep değildir.
Âzâdın şarta ta'lik edilmesinin nüktelerindendir ki: Bir kimse kendi cariyesine «babam ölürse sen hürsün» dese sonra bu cariyeyi babasına satsa, daha sonra bu cariyeyi kendisine nikâhlayıp cariyeye «babam ölürse iki talâk boş ol» dese babası öldüğünde bu cariye boş da olmaz, âzâdda olmaz. Bunun sebebi şu olsa gerektir: Bu kimsenin cariyeye mâlik olması âzâd ve talâkla beraber olarak ölümle sabit olmuştur. Meselenin inceliğini düşün. Zahiriyye.
İZAH
Delinin deliliği halindeki âzâdı ve talâkı sahih olmaz, fakat bazan iyi olup bazan deliren cinsden olursa iyi olduğu zaman yapmış olduğu âzâdı sahihdir,
«Âzâd edilenin âzâd edenin mülkünde olması şarttır.» Çünkü bir kimse, mâlik olmadığı bir köleyi âzâd etse sahih olmaz. Şu kadar var ki, böyle fuzulî bir surette yapılan âzâd, kölenin sahibinin iznine bağlıdır. İzin verirse âzâd olur, izin vermezse âzâd olmaz.
«Âzâd edilenin izâfe mülke veya mülkün sebebine izâfe edilmesi şarttır.» Çünkü âzâd bir şarta ta'lik edilmeden derhal yapılırsa, âzâd zamanında kölenin âzâd edenin mülkünde bulunması şarttır. Hasılı mülke veya sebebi mülke ta'lik suretiyle yapılan âzâdda, kölenin ta'lik zamanında âzâd edenin mülkünde bulunması şart değildir. Âzâd mülke veya mülkünsebebinden başkasına ta'lik edilirse, meselâ: Bir kimse kölesine «sen eve girersen âzâd ol» dese bu surette kölenin ta'lik vaktinde ve cezanın vakî olduğu yani eve girdiği zamanda bu kimsenin mülkünde bulunması şarttır.
Efendi kölesine Arapça olan «Hür» adını koyduktan sonra Arapça'nın Farsça mürâdifi (eşanlamlısı) olan «Ey âzâd» yahut Farsça olan «Âzâd» adını koyduktan sonra Farsça'nın Arapça mürâdifi olan «Ey hür» diye kölesini çağırsa, gerek Arapça «Hür» kelimesi, gerek Farsça olan «Âzâd» kelimesi alem (özel isim) olmadıkları için köle âzâd olur.
İZAH
Sarih lâfızlar ile murad âzâd için vaz' edilmiş lâfızlar olup bu lâfızları şeriat, örf ve lügat âzâdda kullanmıştır. Binaenaleyh bu lâfızlar lügata uygun olarak şer'iatta hakikattirler. Tamamı Fethü'l-Kadir'dedir.
«Bu sarih lâfızlar ile niyetsiz âzâd vaki olur.» Yani niyete bağlı değildir. Binaenaleyh niyet etse de, etmesede azâd vaki olur. Başkasını niyet etsede kazaen hüküm yine budur. Meselâ; efendi kölesine «sen benim mevlâmsın» deyip sonra «mevlâ» ile yardımcı mânâsını niyet ettim» dese, kazaen köle âzâd olur. Fakat kendisi ile Allah arasında âzâd vaki olmaz. Eğer bu cümle ile şakaya niyet etse hem kazaen, hem diyaneten kölesi âzâd olur. Nitekim İmamı Muhammed'in sözü de bunu gerektirir. Tamamı Fethü'l-Kadir'dedir. Hâniyye'den naklen Bahır sahibi de «bu cümle ile eğlenmek murad ettim dese, yine hem kazaen, hem diyaneten kölesi âzâd olur» demiştir.
Efendi «Âzâddır» dese efendiye «kimi kasdettin» denildiğinde «kölemi» dese, kölesi âzâd olur. Efendi, kölesine «Allah seni âzâd etti» dese, esah olan kavle göre, köle âzâd olur. Zira "Allah seni âzâd etti" sözünün mânâsı «çünkü ben seni âzâd ettim» demektir. Efendi kölesine «Bu benim mevlâmdır» dese, bu tâbir sarih olan lâfızlara katılan lâfızlardandır. Mevlâ kelimesinin yirmiden fazla mânâsı olduğunu İbn-i Esir beyan etmiştir. Mevlâ kelimesinin mânâlarından bazıları: Yardımcı, amca çocuğu, köle âzâd eden kimse, âzâd edilen köledir. Ancak mevlâ kelimesi köleye izâfe edildiğinde «âzâd edilmiş» mânâsı taayyün eder. Esah olan da budur. Efendi kölesine «ey mevlam» dese, köle âzâd olur. Fakat «ey efendim» yahut «ey efendi» yahut «ey mâlikim» dese ancak âzâda niyet ederse, kölesi âzâd olur. Zira bu tâbirler bazan tazîm ve ikrâm kasdedilerek zikredilir. Bahır.
Bir kimse kölesine «Ben senin kölenim» dese esah olan kavle göre köle âzâd olmaz.
Kasım-ı Saffar'dan nakledildiğine göre; kendisine sorulmuş: «Bir kimseye cariyesi kandil getirip huzurunda dursa, bunun üzerine efendisi ona «kandili ne yapayım, senin yüzün kandilden daha parlakdır, ey kişi, ben senin kölenîm» dese böyle diyen kimsenin cariyesi âzâd olur mu? denilmiş.» «Âzâda niyet etmedikçe âzâd olmaz, çünkü bu bir nezaketcümlesidir» diye cevap vermiştir. Bu cümle ile âzâda niyet ederse imam-ı Muhammed'den iki rivayet vardır. Bir rivayette âzâd olur, diğer rivayette âzâd olmaz. Hâniyye.
Bir kimse, kısâs ile kanı helâl olan kölesine «ben seni âzâd ettim» dese sonra ben bu tâbir ile «kandan azâd etmeyi niyet ettim» dese köle kazaen âzâd olup, ikrarından dolayı onu affetmesi de lâzım gelir. Kandan âzâd etmeye niyet etmese onu kandan affetmesi lazım gelmez. Allah rızası için köleyi kısâsdan dolayı azâd etse, kısâsdan âzâdı sahih olur.
Bir kimsenin bir şahıs üzerinde kısâs hakkı olup da o şahsa «ben seni azâd ettim» dese, hem kıyasen hem istihsanen onu affetmiş olur.
METİN
Keza kendisi ile bütün vücut ifade edilen lâfızla da âzâd vaki olur. Nitekim talâkta geçmişti. Meselâ; bir kimse kölesine «senin başın hürdür» yahut «senin yüzün hürdür» yahut bunlara benzer bütün bedenden tâbir edilen cümleler söylese kölesi âzâd olur. Efendi âzâdı kölesinin üçde biri gibi. cüz'i şayiine izâfe etse İmam-ı Âzam'a göre âzad bölünmeyi kabul ettiği için o kadar miktar âzâd olur. Nitekim yakında gelecektir.
Efendinin kölesine «sen hürresin» cariyesine «sen hürsün» demesi sarih lâfızlardandır. Hâniyye.
Efendinin kölesine «nefsini sana bağışladım». «nefsini sana sattım» demesi de sarih lâfızlardan olup niyete ve kölenin kabulüne muhtaç olmaksızın âzâd olur. Efendi kölesine «nefsini sana şu kadar meblağa sattım» dese, bu takdirde kölenin meclisde kabul etmesine bağlıdır. Çünkü bu, kitabete kesmedir. Fetih.
Masdar kelimeside sarih lâfızlardandır. Meselâ: Efendi kölesine «Azâdlık sanadır», «ıtkın benim üzerime vacibdir» dese âzâd olmaz. Çünkü keffaretten dolayı âzâdın vacib olması caizdir. Zahiriyye.
Bir kimseye «köleni âzâd ettin mi?» diye sorulduğunda başı ile «evet» diye işaret etse, âzâd olmaz, eğer «şu işten âzâd ettim» cümlesini ziyade ederse kazaen âzâd olur. Efendi «Ey sâlim» diye çağırdığında, Gânim adındaki kölesi cevap verse, efendide niyetlenmeksizin «sen hürsün» dese, cevap veren âzâd olur, efendi «sâlimin âzâdını kasdettim» dese, kazaen ikisi de âzâd olurlar. Bedayı'.
Bir kimse arapça bilmeyen bir şahsa «ente hürrün: sen hürsün» dese, kazaen kölesi âzâd olur. Bir kimse kölesine «re'süke re's-ü hürrin: Senin başın hür başıdır» dese yani «re's» kelimesini «hürrin» kelimesine izâfetle söylese köle âzâd olmaz. Çünkü burada teşbih mânâsı vardır, fakat «re'süke re'sün hürrün: Senin başın hür bir baştır» dese yani «re'sün» kelimesini «hürrün» kelimesine izâfe etmeyip tenvinle söylese köle âzâd olur. Çünkü bu takdirde sıfat tamlaması olup teşbih olmaz. «Sen hürsün» demiş gibi olur.
İZAH
Kendisi ile bütün vücut ifade edilen lâfızlarla ki; bir kimse kölesine veya cariyesine «senin fercin âzâddır» dese köle veya cariye âzâd olur, fakat kölesine «senin zekerin âzâd olsun» dese zâhir rivayette âzâd olmaz. Hâniyye.
«Rakaben hürdür» yahut «bedenin hürdür» yahut «bedenin hürrün bedeni gibidir» dese âzâd olur. «Üçte biri gibi» bir kimse kölesine «senden bir sehim hürdür» dese altıda biri âzâd olur. «Senden bir cüz' hürdür» yahut «senden bir şey âzâddır» dese efendinin dilediği miktar âzâd olur. Bunu Hâniyye'den naklen Bahır sahibi zikretmiştir.
Musannıfın «İmam-ı Azam'a göre; âzâd bölünmeyi kabul eder» demesi, âzâd ile talâk arasında fark bulunduğuna işaret içindir. Çünkü talâk ittifakla bölünmeyi kabul etmez, talâkın bir cüz'ünü zikretmek hepsini zikretmek gibidir.
Gâyetü'l-Beyan'da «Âzâd da talâk gibi bölünmeyi kabul etmez» diye zikredilmesi hatadır. İhtimal ki Gâyetü'l-Beyan'ın bu sözü İmameyn'in kavline göredir. Bahır. «Nefsini sana bağışladım» dese Hâniyye'de burada «bir kimse kölesine nefsini sana tasadduk ettim» dese cümlesi ziyade edilmiştir. Metindeki iki cümle ile bu son cümlede sariha katılan lâfızlardandır, diyenler olduğu gibi, bazıları da bu tâbir kinaye lâfızlardandır» demişlerdir.
Bir kimse kölesine «nefsini sana bağışladım» yahut «nefsini sana sattım» dese, efendi âzâda niyet etsin etmesin, köle kabul etsin etmesin âzâd olur. Çünkü icab bağışlayandan ve satandan mülkün kaldırılmasıdır. Kendisine nefsi bağışlanan veya satılan kölenin kabul etmesine hacet mülkün sübutu içindir. Burada ise mülk kölenin kendi nefsi için sabit olmaz. Çünkü kölenin kendi nefsinin kölesi olması mümkün değildir. Binaenaleyh satmak, bağışlamak hiçbir kimseye verilmeksizin köleden mülkün kaldırılmasından ibaret kalmıştır. İşte âzâd etmenin mânasıda budur. Bu, Bedâyı'dan naklen Bahır'da zikredilmiştir.
Bir kimse kölesine «senin âzâdın bana vâcibdir» dese keffaret için âzâd etmek vâcib olacağı için köle âzâd olmaz. Fakat bir kimse zevcesine «senin talâkın bana vâcibdir» dese, zevcesi boş olur. Çünkü talâkın kendisi vâcib değildir, vâcib olan talâkın hükmü ise talâkın vaki olmasıdır. Âzâda gelince onun vâcib olması caizdir.
«Başı ile işaret etse âzâd olmaz.»
Âzad ile nesebin sübutu arasında fark vardır. Şöyle ki; âzâd etmek lisanla söylemeye muhtaçtır, söylemeye kudreti bulunan bir kimsenin işaretle anlatması söylemek yerine geçmez. Nesebin sübutu ise lisanla söylemeye muhtaç değildir. İkrar bahsinin evvelinde metin olarak gelecekdir. Metin şöyledir: Söylemeye kudreti olan bir kimsenin başıyla mala, âzâda, talâka, satışa, nikâha, icareye ve hibeye işaret etmesi ikrar değildir, fakat başıyla fetvaya, nesebin sûbutuna, Müslüman olmağa, kâfir olmağa işaret etmek ikrar sayılır. Kölehasta olan efendisine «ben hürrüm» deyip efendiside «evet» manâsına başını sallasa âzâd olmaz. Cevhere.
Bedâyı'den naklettiğimiz; «anlaşılan işaretle kölenin âzâd edilmesi sahihtir» sözü dilsize yorumlanmıştır.
Bir kimse kölesine «sen şu işten hürsün» dese, kazaen köle âzâd olur. Çünkü işlere nisbetle yapılan âzâd bölünmeyi kabul etmez. Binaenaleyh bütün işlerden ve bütün zamanlarda âzâd edilmiş olur. İşlerin veya zamanın bir kısmından âzâdı niyet etmek zahire muhalif olduğundan, bunu kâdı tasdik etmez.
METİN
(Âzâdın) kinaye lâfızları ki (âzâda da başka mânâya da) ihtimali olduğu için niyet edilirse âzâd sahih olur.
«Benim sende mülküm yoktur», «Benim sende yolum yoktur», «Benim sende kölelik hakkım yoktur», «Sen benim mülkümden çıktın», «Ben senin yolunu serbest bıraktım» denilmesi gibi.
Bir kimse cariyesine «seni serbest bıraktım» yahut âzâd edilmiş cariyeden kinaye olarak «sen falanca cariyeden ziyade âzâd edilmişsin» veyahut zevcesine boşanmış bir kadından kinaye olarak «sen falanca kadından ziyade boşanmışsın» dese eğer bu sözleriyle âzâda ve talâka niyet ederse âzâd ve talâk vaki olur. Nitekim âzâd ve talâk lâfızları niyetle hecelendiğinde hüküm budur.
Hulâsa'da, bir kimse kölesine «sen köle değilsin» dese âzâd olmaz. Fakat köle için hürlerin hükmü sabit olur, ancak köle kendisinin onun kölesi olduğunu ikrar edip, efendi de onu tasdik ederse efendisi ona mâlik olur.
Bir kimse kölesine «bu benim kölem değildir» dese yine köle âzâd olmaz.
«Bahır» da «benim sende mülküm yoktur» ifadesini buna kıyas etmiştir. «Nehir» sahibi «Bahır» sahibine itirâzda bulunmuştur.
İZAH
Hamevî «usûlda sabittir ki, kinayede niyet veya niyet yerine geçen halin delâleti şarttır, ta ki kinayede bulunan şübhe zail olsun» demiştir.
«İhtimal olduğu için benim sende mülküm yoktur» ifadesinde ve me-tinde zikredilen diğer ifadelerde mülkün ve köleliğin kaldırılmasının satış ve kitabetle caiz olduğu gibi, âzâd ile de caizdir.
«Sende yolum yoktur» İfadesinde köleden razı olup, ondan ceza ve kınama yolunun kaldırılmasının ihtimali bulunduğu gibi âzâd ile de ondan mâlikiyyet yolunun kaldırılmasının ihtimali vardır.
«Niyetle hecelendiğinde ilh...» Yani «talâk ve ıtk lâfızları niyetle he-celendiğinde vaki oldukları gibi.»
Zahire'de «Ebû Yusuf'a, bir kimse cariyesine «elif, nun, ta, hâ, râ, he» yahut zevcesine «elif, nun, ta, tı elif lâm, kaaf» dese cariyesi âzâd veya zevcesi boş olur mu? diye sorulduğunda Ebû Yusuf, «eğer talâka ve âzâda niyet ederse zevcesi boş, cariyesi âzâd olur.» denilmiştir.
Talâk ve ıtk lâfızları hecelenip harflerinin isimleri söylendiğinde kinaye yerindedir. Çünkü bu harflerden sarih sözden anlaşılan mânâ anlaşılır. Ancak bu harfler sarih söz gibi kullanılmadıklarından kinaye gibi olup niyete ihtiyaç hasıl olmuştur.
Hulâsa'nın ibâresi şöyledir: «Bir kimse kölesine «sen köle değilsin» dese âzâd olmaz, fakat efendisi «bu benim kölemdir» diye dava edip ondan hizmet isteyemez, köle öldüğünde velâ ile ona vâris olamaz, sonra bu köle «ben onun kölesiyim» deyip efendisi de onu tasdik ederse zahiren köle olur. Kezâ «bu benim kölem değildir» dese yine âzâd olmaz.
Ben derim ki: «Zahire» de «birinci mesele zikredildikten sonra ikinci mesele Farsça ibâre ile zikredilip cevabında kazaen âzâd olur. Çünkü efendi kölenin âzâd edilmiş olduğunu ikrar etmiştir.» denilmiştir. Sahih olan kavil, İmam-ı Âzam'a göre niyetsiz âzâd olmamasıdır. Nitekim bir kimse zevcesine «bu benim zevcem değildir» dediğinde niyetsiz boş olmadığı gibi. Çünkü o köle onun kölesi olmamakla hür olması lâzım gelmez. Bu sözü birinci mesele te'yid eder.
Hasılı iki meselede ki lâfız kinayedir. Niyet edilirse iki meselede de âzâd sahih olur, niyet edilmezse âzâd olmaz. Fakat efendinin kendi nefsi üzerine ikrarı geçerli olduğu için «bu benim mülkümdür» diye dava edemez, bundan dolayı Bahır'da «zahiren köle hür olup, fakat azâd edilmiş olmaz. Binaenaleyh kendisine hürlerin hükmü sabit olur. Hatta efendi bu kölenin kendi mülkü olduğunu dava edip isbat ederse bu takdirde köle onun mülkü olur» denilmiştir.
«Bahır'da «benim sende mülküm yoktur» ifadesini buna kıyas etmiş-tir.» Yani: «benim sende mülküm yoktur» ifadesine Hulâsadaki «sen köle değilsin» ve «bu benim kölem değildir» meselesinin hükmünü vermiştir. Azâda niyet etmediğinde «bu benim kölemdir» diye dava etme hakkı yoktur. Çünkü kölenin kendi mülkü olmadığını ikrar etmiştir.
«Nehir sahibi Bahır sahibine itiraz etmiştir.» Şöyle ki: Nehir sahibi bana göre Hulâsa'nın meselesi metnin yani «benim sende mülküm yoktur» meselesine uymaz, metnin meselesinde efendi ancak kendinin onda mülkü olmadığını ikrar etmiştir. Bu ise başkasının mülkü olmasına münafi değildir.
«Hulâsa'» daki meselenin mevzuu efendinin kölenin asla köle olmamasını ikrardır. Bu ise ya kendisi onu âzâd ettiği için veya o kimse aslında hür olduğu içindir. Buna dikkat et. Çünkübu mühimdir, demiş. Halebi diyor ki «biraz düşünülürse Bahır sahibinin haklı olduğu meydana çıkar. Çünkü Nehir'de ileri sürülen farkın tesiri yoktur» demiştir.
Ben derim ki: Velhasılı metnin mes'elesi ile Hulâsa'nın iki meselesinden her biri âzâdda kinayedir, bu itibarla âzâdın sahih olması için niyet lâzımdır.
METİN
Efendinin kendinden yaşça küçük veya büyük olan kölesine veya cariyesine «bu benim oğlumdur» yahut «bu benim kızımdır» kezâ «bu benim babamdır» yahut «bu benim dedemdir» yahut «bu benim anamdır» demesi ile her ne kadar bunlar baba, dede ve ana olmaya salih olmadıkları gibi kendisi de âzâda niyet etmese bile -yine âzâd sahih olur. Çünkü bu lâfızlar kinaye olmayıp sarihdirler, bundan dolayı (musannıf) bi hazâ ibnî: Bu benim oğlumdur kavlini harfi cer olan «ba» ile getirmiştir. Tafsilât vermek için bu lâfızları tehir etmiştir: Köle ve cariye söylenenlere salih olup, doğdukları yerde nesebleri meçhul olsa ve babam diyen kimsenin meşhur babası bulunmasa âzâd olduğu gibi nesebde sabit olur. Yalnız benim zinadan oğlumdur dememiş olması şarttır, (eğer bu davada bulunursa) ancak âzâd olur, (nesebi sabit olmaz). Oğulluk davasının başkasında kölenin tasdiki şart mıdır? Burada iki kavil vardır, anası ümm-i veled olmaz.
Bir kimse kölesine hitaben: «Bu benim kızımdır» veya cariyesine «bu benim oğlumdur» dese niyete muhtaç olur. Bir kimse kölesine «bu benim dayımdır» yahut «bu benim amcamdır» dese âzâd olur, fakat «bu benim kardeşimdir» dese nesebdendir diye niyet etmedikçe âzâd olmaz, ama «ey oğlum», «ey kardeşim», «ey kız kardeşim», «ey babam» veya «benim senin üzerinde sultan ve kudretim yoktur» dese âzâd olmaz. Talâk lâfızlarının sarih ve kinayeleriyle de her ne kadar niyet etse bile âzâd olmaz. Fakat aksi böyle değildir, nitekim geçmiştir. Metindeki «niyet ederse» kavli talâk lafızlarının kaydıdır. Çünkü nida suretinde âzâd niyete bağlıdır, nitekim İbn-i Kemal bunu nakletmiştir. Sultan ve kudretim yoktur ifadeside böyledir. Nitekim Kemal de bunu tercih etmiştir ve Bahır sahibi de bunu ikrar etmiştir.
İZAH
Musannıf «bi hazâ ibni» kavlini harfi cer olan «ba» ile getirmiştir. Çünkü bu kavil «bi kinayetihi» kavli üzerine matufdur. «Ba» yı zikretmeseydi kinayenin misalleri üzerine atfedilmiş olduğu vehimini verirdi. Halbuki bunlar sarih lâfızlardandır. Ancak, bu lâfızları tehir edip kinaye lâfızlarından sonra zikretmiştir. Çünkü bunlarda tafsilat vardır: «Köle ve cariye söylenenlere salih olup» cümlesinin hülasası şudur: «Bu benim oğlumdur» sözünde iki vecih vardır. Ya bu köle onun oğlu olmaya salih olup, bu çocuk o gibi kimseden dünyaya gelebilir. Yahut gelemez. Kölenin nesebi ya bilinmez ya bilinir. Bu köle onun oğlu olabilecekyaşta olup nesebi de bilinmezse ittifakla âzâd olup nesebi ondan sabit olur. Nesebi bilinirse şüphesiz nesebi ondan sabit olmaz. Fakat bize göre âzâd olur. Köle onun çocuğu olacak yaşta olmazsa İmam-ı Âzam'a göre yine böyledir. İmameyn'e göre âzâd olmaz. «Bu benim babamdır» veya «bu benim anamdır» tâbirlerine de hüküm böyledir. Yani köle efendinin babası olacak, cariye anası olacak yaşta olup efendinin meşhur babası veya anası olmazsa ihtilafsız neseb sabit olup âzâd olurlar. Babası olacak yaşta olup «babamdır» diyen efendinin bilinen babası olursa neseb sabit olmaz, bize göre âzâd olur. Babası olmayacak yaşta olursa neseb sabit olmaz. Fakat İmam-ı Âzam'a göre âzâd olur, İmameyn'e göre âzâd olmaz. Bir kimse küçük kölesine «bu benim dedemdir» dese bu mes'elede ihtilâflıdır, esah olan budur. Çünkü o kimse küçük köleyi kendisine mâlik olmakla âzâd olacak bir kimsenin sıfatıyla vasfetmiştir.
«Doğdukları yerde nesebleri meçhûl olup ilh..." Kınye'de «kitablarda zikredildiğine göre nesebi meçhûl olan kimse, bulunduğu şehirde nesebi ma'rûf olmayandır» denilmiştir. Hidaye şârihlerinin muhakkıkları ile diğer ûlemanın tercihine göre, nesebi meçhûl olan kimse doğduğu yerde nesebi meşhur olmayandır. Tamamı Dürer'dedir.
«Oğulluk davasının başkasında kölenin tasdiki şart mıdır? İki kavil vardır.» Yani: Nesebin sübûtunda efendinin ikrar ettiği şeyde kölenin onu tasdik etmesi şart mıdır? Bazıları «efendinin kölesine ikrarı tasdiksiz sahih olmakla kölenin tasdiki şart değildir.» demişlerdir. Bazıları da «oğulluk davasından başka yerde nesebi başkasına yüklemek olmakla kölenin tasdik etmesi şarttır.» demişlerdir. Zeylai.
«Anası ümmü veled olmaz.» Fethü'l-Kadir'de, «efendi kölesine bu benim oğlumdur» dese bu kölenin anası onun mülkünde olsa ümmüveled olur mu? Bazıları «çocuğun nesebi bilinsin veya bilinmesin ümmüveledi olmaz» demişlerdir. Bazıları «çocuğun nesebi bilinsin veya bilinmesin ümmüveledi olur» demişlerdir. Bazıları ise «nesebi bilinirse, nesebi ondan sabit olmayacağından ümmü veledi olmaz, nesebi bilinmezse nesebi ondan sabit olacağından ümmüveledi olur» demişlerdir. Bu daha doğrudur, denilmiştir.
«Bir kimse kölesine hitaben: «Bu benim kızımdır» veya cariyesine «bu benim oğlumdur» dese niyete muhtaç olur.» Şârihin bu ifadesi söz götürür. Müctebâ'da bir kimse kölesine «bu benim kızımdır» veya cariyesine «bu benim oğlumdur» dese İmameyn'e göre âzâd olur. İmam-ı A'zam'a göre âzâd olmaz. Bazıları «üç imamıza göre de âzâd olmaz» demişlerdir, azhar olan da budur» denilmiştir. Zahire ile Kuhistânî'de de böyle zikredilmiştir.
«Bir kimse kölesine «bu benim dayımdır» veya «bu benim amcamdır» dese âzâd olur.» Yani: ihtilâfsız âzâd olur. Fetih. Fakat lâyık olan rüyete bağlı olmasıdır. Teemmül et! «Bu benim kardeşimdir» dese, niyetsiz âzâd olmaz. Bahır'da. «Bedayi' sahibi bu tâbirler arasında farkgörmüş, çünkü «bu benim kardeşimdir» ifadesinin tazîme ihtimali olduğu gibi nesebden kardeşi olmaya ihtimali de vardır. Fakat «bu benim amcamdır» ifadesi» böyle değildir. Çünkü bu ifade âdette tazîm için kullanılmaz» denilmiştir.
«Bu benim kardeşimdir» denildiğinde niyete ihtiyaç vardır. Eğer «bu benim babadan» yahut «anadan» yahut «nesebden kardeşimdir» denilse âzâd olur. Nitekim Fetih ve diğer fıkıh kitablarında da böyledir. «Bu benîm kardeşimdir» İfadesi kinaye lâfızlardan olup niyetle âzâd olacağı gizli değildir.
«Ey oğlum ilh...» İfadesinde niyetsiz âzâd olmaz. Nitekim ileride gelecektir. Dürrü'l-Müntekaa'da İmam-ı Azam'dan bir rivayete göre; «âzâd olur» denilmiştir, fakat zâhir olan âzâd olmamasıdır. Çünkü çağırmaktan maksad çağrılanın gelmesini istemektir. Eğer nida «ey hür» gibi efendi tarafından hürriyetin isbatını mümkün kılan bir vasıfla olursa nida o vasfı için olur. Oğulluk gîbi hürriyetin isbatını mümkün kılan bir vasıfla olmassa nîda sadece i'lâm için olur. Fetih'de «ey oğlum» ifadesinin sadece i'lâm içîn olması, kölenin nesebi meşhur olduğu takdirdedir, nesebi meşhur olmazsa mesele müşkildir. Çünkü efendiyi tasdik îçin nesebin sübûtu vâcib olup âzâd olur" denilmiştir. Yukarıda geçtiği gibi «ey anadan» yahut «ey babadan» yahut «ey nesebden kardeşim» denilse âzâd olur.
«Benim senin üzerinde sultan ve kudretim yoktur» dese âzâd olmaz. Çünkü sultan, huccetten ve elde bulundurmaktan ibarettir. Bunlar yoktur demek mülk yoktur demek değildir. Nitekim mükâtebde efendinin mülkü sabittir, eli sabit değildir.
"Talâk lâfızlarının sarih ve kinayeleriyle de her ne kadar niyet ederse de âzâd olmaz, aksi böyle değildir." Yani: Azâd lâfızlarıyla talâk vaki olur. Çünkü şahsına mâlik olamaması gibi ki mülk-i mût'anın ortadan kalkmasını gerektirir. Fakat faydalanma mülkünün kaldırılması, kölelik mülkünün kaldırılmasını gerektirmez. Dürer.
METİN
Bir kimse kölesine «sen hür gibisin» dese yine niyet ile âzâd olur. Bunu İbn-i Kemal ve diğer fukahâ zikretmiştir. Efendinin kölesine olsa bile «seni salıverdim» yahut «emrûki bi yediki: emrin elindedir» yahut «ihtari: ihtiyar et» dese niyet ederse âzâd olur. Çünkü bu lâfızlar talâkın kinayelerinden olduğu gibi âzadında kinayelerindendir. Bunda ise bir karabet yoktu», Bedayi'.
Bu «emrin elindedir» yahut «ihtiyar et» lâfızları ile âzâdın olması talâkda olduğu gibi kölenin meclisde kabul etmesine bağlıdır. Efendinin kölesine «âzâdını ihtiyar et» yahut «âzâdın emri senin elindedir» dese bu ifadelerde âzâd lâfız zikir olunmakla sarih olduğundan her ne kadar niyete muhtaç değilse de talâk gibi temlik olup temlikin hükmü ancak meclisde olmakla âzâd da meclisde kölenin kabul etmesine bağlıdır.
Bir kimsenin cariyesine «sen benim üzerime haramsın» kavliyle her ne kadar azâda niyet etse bile âzâd olmaz fakat o cariyeye cinsi yakınlıkta bulunursa kendisine keffaret lâzım gelir.
Efendinin «kölem» yahut «merkebim» yahut «duvarım» hürdür sözüyle azâd sahih olur. Nitekim bir kimse zevcesi ile hayvan veya taş arasını cem edip «ikinizden biriniz boş olsun» dese zevcesi boş olur. Fakat diri ve ölü olan iki zevcesinin arasını cem edip «ikinizden biriniz boş olsun» dese diri olan boş olmaz veya diri ve ölü olan iki cariyesinin arasını cem edip «biriniz âzâd olsun» dese diri olan âzâd olmaz. Cevhere. Zeylaî.
Bir kimsenin zirahm-i mahrem, yani nikâhı kendisine ebedi haram olan akrabasına mâlik olmasıyla yine âzâd sahih olur. Ve (mâlik olduğu her ne kadar tamamı olmayıp) bir bölüğü olsa bile İmamı Azam'a göre o kadarı âzâd olur veya (cariyenin karnındaki) yavruya mâlik olsa bile o yavru âzâd olur. Meselâ; bir kimse babasından hamile olan babasının cariye zevcesini satın alsa, bu cariyenin karnında olan yavru âzâd olur. Mâlik olan çocuk veya mecnun olsa bile yine âzâd sahih olur, Yahut İslâm memleketinde bir kafir zirahm-i mahrem olan akrabasına mâlik olsa akrabası âzâd olur: Fakat Müslüman veya harbî, kölesini dar-ı harbde âzâd etse, yalnız âzâd etmekle âzâd olmayıp ancak ondan elini çekip onu serbest bırakmakla âzâd olup ve kendisi için o kölede velâ hakkı da yoktur. İmam Ebû Yusuf'a göre âzâd sahih olup kölenin velâsı da kendisi için sabit olur. Dar-ı harbde âzâd edilen köle Müslüman veya zimmî olursa bunlar köle olmaya mahal olmadıkları için ittifakla âzâd olur.
İZAH
"Efendinin kölesine olsa bile «ihtârî: ihtiyar et» dese niyet ederse âzâd olur." Ben derim ki: Bu ifade mezhebe muhalifdir. Zahire'de, İmamı Muhammed Asıl adlı kitabda bir kimse cariyesine «emrin elindedir» deyip bununla âzâda niyet etse âzâd etme cariyenin elinde olup o mecliste kendi nefsini âzâd ederse âzâd caiz olur. Eğer cariyesine «ihtârî: ihtiyar et» deyip âzâda niyet etse âzâd etme cariyenin elinde olmaz, demiş ve âzâd hususunda «emrin elindedir» ifadesi ile «ihtiyar et» ifadesi hususunda fark görmüş, fakat talâkta bu ifadeler arasını müsavi kılmıştır, diye zikredilmiştir. Yine Fetih'te açıklandığına göre; bir kimse cariyesine «ihtiyar et» deyip cariyede nefsini ihtiyar etse efendi âzâda niyet etse bile cariye âzâd olmaz. Hâkim'in Kâfî'sinde de ihtilâfsız olarak yine böyle açıklanmıştır. Sen bilirsin ki Asıl ile Kâfî'de olan mezhebin ibaresidir. Bundan sapılmaz, bunu tenbih eden bir kimse görmedim.
"Fakat o cariyeye cinsi yakınlıkta bulunursa kendisine keffaret lâzım gelir.' Çünkü helâlı haram kılma yemindir. Sanki «Vallahi ben sana cinsi yakınlıkta bulunmam» demiş olur. H.
"Veya diri ve ölü olan iki cariyesinin arasını cem edip biriniz "âzâd olsun" dese dîri olanâzâd olmaz." Cevhere. Cevhere'nin metni şöyledir: Bir kimse kölesiyle hayvan, duvar, direk gibi âzâd edilmeyecek şeyin arasını cem edip «kölem hürdür veya şu hürdür» yahut «biriniz hürdür» dese İmam-ı Azam'a göre; köle âzâd olur. İmameyn'e göre; âzâd olmaz. Eğer kölesine «sen hürsün veya değilsin» dese îcma ile âzâd olmaz. Eğer kendi kölesiyle başkasının kölesine «biriniz hürdür» dese icma'en kendi kölesi ancak niyetle âzâd olur. Çünkü başkasının kölesi ancak efendisi tarafından hürriyetle vasıflandırılır. Efendisinin icazetine bağlı olarak hür olmasıda caiz olabilir. Kezâ bir kimse diri ve ölü olan iki cariyesinin arasını cem edip «sen hürsün veya şu hürdür» yahut «bîriniz hürdür» dese diri olan cariye âzâd olmaz. Çünkü ölü olan cariye hürriyetle vasıflandırılıp «hürre öldü» ve «cariye öldü» denilebilir. Binaenaleyh hürrîyet cariyeye mahsus değildir. H.
"Bîr kimsenin zirahm-i mahrem yanî; Nikâhı kendisine ebedi haram olan akrabasına mâlik olmasıyla yine âzâd sahih olur" îfadesinde «mâlik olma» lâfzı satın alma, hibe, vasiyet ve başka suretle mâlik olmaya şâmildir. Kuhustânî. Mâlik olma lâfzı bir kimsenin bizzat kendisinin satın aldığına şamil olduğu gibi nâibînîn satın aldığına da şâmildir. Binaenaleyh ticaret için izin verilmiş bir köle borçlu olmadığı halde efendisînden zirahmi-i mahram akrabasını satın olsa âzâd olur. Ama borçlu olursa satın aldığı akrabası İmam-ı Azam'a göre; âzâd olmaz. İmameyn'e göre; olur. Fakat mükateb efendisinin oğlunu satın aldığında ittifakla âzâd olmaz. Bu, Zahîriyye'den naklen Bahır'da zikredilmiştir.
TENBİH : Kınye'de «bir kimse babasının cariyesine cinsi yakınlıkta bulunup cariye ondan doğursa -bu cinsi yakınlığın şüphe ile olduğunu iddia etsin etmesin- bu çocuğu satmak caiz olmaz. Çünkü bu çocuk oğlunun oğludur. Binaenaleyh bu çocuğun nesebi sabit olmasa bile kendi mülküne girdiğinde aleyhine âzâd olur. Nitekim bir kimse başkasının cariyesi ile zina edip cariye ondan doğurduktan sonra o çocuğa mâlik olsa neseb kendinden sabit olmasa bile aleyhine âzâd olur» diye zikredilmiştir.
Gayetü'l-Beyan'dan naklen Hamevî Haşiyesinde «Bir kimse zinadan kardeşini satın alsa aleyhine âzâd olmaz. Çünkü bu kardeş kendisine babası vasıtasıyla nisbet edilir, babasına nisbeti kesilmiş olacağından kardeşlik sabit olmaz. Bazıları «anadan kardeş olursa ona mâlik olduğunda aleyhine âzâd olur, çünkü çocuğun anasına nisbeti kesilmiyeceğinden kardeşlik sabit olur." demişlerdir» diye zikredilmiştir. Musannıf «Bir kimsenin zirahm-i mahrem ilh...» demiş.
Dürrü'l-Müntekâ'da «Bundan sonra iki mahrem; bunlardan sonra iki mahrem; bunlardan biri erkek diğeri kadın farz edildiğinde aralarında nikâh caiz olmayan kimselerdir. Binaenaleyh bir kimse rahimsiz nikâhı haram olan süt kardeşine, babasının ve oğlunun karısına mâlik olsa ittifakla âzâd olmaz. Bir kimse amcazâde ve dayızâde gibi nikâhı haram olmayanakrabasına mâlık olsa ittifakla âzâd olmaz» denilmiştir. Diğer fıkıh kitablarında da böyledir.
«Bir kimse babasından hamile olan babasının cariye zevcesini satın alsa ilh...» Yavru âzâd olur, anası âzâd olmaz. Bu cariyenin doğum yapmadan önce satılması caiz değildir. Çünkü o kimse kardeşine mâlik olduğundan kendi aleyhine âzâd olur.
Musannıf «mâlik olan çocuk veya mecnun olsa bile yine âzâd sahih olur» demiş. Çünkü bunlar yakınlarını âzâd etmek için ehil kılınmışlardır. Buna kul hakkı taalluk etmekle nafakaya benzemiştir.
Musannıf «İslâm memleketinde bir kâfir zirahm-i mahrem olan akrabasına mâlik olsa akrabası âzad olur.» ifadesinde kâfirin zirahm-ı mahrem olan akrabasının âzâd olmasını, kâfirin ona İslâm memleketinde mâlik olmasıyla kayıtlamış. Çünkü kâfir dar-ı harpte harbî olan akrabasına mâlik olursa âzâd olmaz. Dar-ı harpte bizim onlara hükmümüz yoktur. Fetih.
Musannıf «Müslüman veya harbî, kölesini dar-ı harbde âzâd etse ilh...» demiştir. Azhar olan; «bir kimse akrabasına dar-ı harbde mâlik olsa» de-nilmesiydi. Fakat bunu evlâ olan ile ifade etmiştir. Çünkü dar-ı harbte sârih olan lâfız ile âzâd etmek caiz olmayınca, mâlik olmakla evleviyetle caiz olmayacağını bildirmek için iki ifade arasını birleştirmiştir.
Fetih'de «Bir kimse akrabasına dar-ı harbte mâlik olsa yahut bir Müslüman akrabasını dar-ı harbte âzâd etse, âzâd olmaz. İmamı Ebû Yusuf'a göre; âzâd olur. Harbî, kölesini dar-ı harbte âzâd etse yine böyle ihtilâflıdır» denilmiştir. İzâh'ta da böyle ihtilâflı olarak zikredilmiştir. Hâkim'in Kâfi'sinde «Harbînin dar-ı harbte akrabasını âzâd etmesi batıldır» denilmiş. İhtitâf zikredilmemiş, «ama akrabasını âzâd edip elini ondan çekerse, ihtitâflı olup, imamı Ebu Yusuf'a göre; âzâd olur, velâsı da kendisi için olur. İmam-ı Azam'la İmamı Muhammed'e göre; velâsı kendisi için olmaz. Fakat âzâd etmekle âzâd olmayıp elini ondan çekip serbest bırakmasıyla âzâd olur. Bu, mürâğım yani Müslüman olarak dar-ı harbten Müslüman memleketine kaçan yahut kaçtıktan sonra Müslüman memleketinde Müslüman olan köle gibidir» denilmiş, bundan sonra bir Müslüman dar-ı harbe girerek harbî bir köle satın alıp, orada âzâd etse, kıyasen elini ondan çekip serbest bırakmadıkça âzâd olmaz. Çünkü o Müslüman dar-ı harpte olup onun üzerine İslâm hükümleri geçerli değildir. İstihsanen ondan elini çekip serbest bırakmasa bile âzâd olur. Çünkü o kimseden Müslümanların hükmü kesilmiş değildir.
İmam-ı Azam'la İmamı Muhammed'e göre o kölenin velâsı kendisi îçin olmaz. Kıyas budur. imamı Ebû Yusuf'a göre; onun için velâ hakkı vardır. İstinsan da budur. Kitabü's-Siyer'de İmamı Muhammed'in kavli, İmamı Ebû Yusuf'la beraber zikredilmiştir. Buna göre; Kâfi ile îzâh'da olan meselenin arası şöyle birleştirilebilir: "«Dar-ı harpteki Müslüman ile murat; dar-ı harpte büyüyüp orada Müslüman olan kimsedir. Fakat burada o Müslüman, Müslümanmemleketinde olduktan sonra dar-ı harbe giren kimsedir.» İbâresi vardır. Bundan dolayı kendisinden Müslüman hükümleri kesilmez." Fetih'te olan burada nihayet buldu. Hasılı harbî, dar-ı harpte Müslüman olsa yahut harbî olarak kalsa böyle bir kimse orada zîrahm-i mahrem akrabasına mâlik olsa veya onu âzâd etse âzâd olmaz. İmamı Ebu Yusuf'a göre; âzâd olur. Ancak o köleden elinî çekip onu serbest bırakırsa âzâd etmekle değil onu serbest bırakmakta âzâd olur. Kendisi için velâ da yoktur. İmamı Ebû Yusuf'a göre; onun için velâ vardır. Ama asli bir Müslüman dar-ı harbe girip harbî bir köle satın alıp âzâd etse, îstihsanen ondan elini çekip onu serbest bırakmasa bile o âzâd olur, velâsı da onun için sabit olur. Buna göre şârihin «Müslüman» lâfanı mutlak söylemesi dar-ı harpte yetişip orada Müslüman olmasıyla kayıtlanmıştır. Binaenaleyh en güzeli bazı nûshalarda «harbî olan Müslüman yani dar-ı harpte yetişip Müslüman olandır» diye zikredilenidir. Musannıf «kendisi için velâ hakkı yoktur» demiş. Çünkü velâ âzâd etmenin hükümlerindendir. Bu köle ise âzâd etmekle âzâd olmayıp yolunu serbest bırakmakla âzâd olmuştur.
METİN
Allah vechi için hür kılmakla da âzâd sahih olur. Şeytan ve put için âzâd etmekle Müslüman tazim kasdettiğinde her ne kadar günahkâr ve kafir olursa da yine yapılan âzâd sahihdir. Çünkü puta tazîm etmek küfürdür. Cevhere'nin ibaresi: «Şeytan ve put için derse, kâfir olur.» şeklindedir.
Gayr-i mülcî ikrâh ile yapılan âzâdda sahihdir. Haram olan şeyden dolayı sarhoşlukla yapılan âzâdda sahihdir. İleride gelecek ki; her sarhoş eden (içki) haramdır, binaenaleyh lokmayı boğazından geçirmeye mecbur kalan kimsenin içmesi hariçdir. Çünkü böyle mecburiyet karşısında içmek baygınlık gibidir.
Hezl, yani: Sözden hakikat ve mecaz mânâsı kasdedilmeksizin lâtife ile yapılan âzâd da sahihdir. Eve girme gibi âzâd bir şarta tâlik edilirse, ta'lik sahih olur. Eve girerse âzâd olur. Mevcut olan bir şeye ta'lik etmek tenciz (bir şarta ta'lik veya bir zamana izâfe edilmeksizin derhal yürürlüğe giren âzâd) dır. Binaenaleyh bir kimse kendi mülkünde olan kölesine "ben sana mâlik olursam sen hürsün" dese, derhal âzâd olur. Fakat mükatebine «sen benim kölem isen sen hürsün» dese izâfetde kusur olduğu için âzâd olmaz. Zahiriyye.
Yine Zahiriyye'de yazılıdır ki; bir kimse kölesine «sen hür olarak sabaha dahil olursun» dese, bu sözü ta'likdir ve «sen hür olarak kalkarsın» veya «sen hür olarak oturursun» dese bu sözü tencizdir. Bir kimse kölesine «merkebimi sularsam hürsün» deyip köle de suya götürüp su içmese, âzad olur. Çünkü murad suyu ona arz etmektir. Bir kimse sohbeti kadim olan kölem âzâd olsun dese bir sene sohbet etmiş olduğu kölesi âzâd olur, muhtar olan kavil budur. Bir kimse kölesine «sen atîksin» deyip «mülkümde kadim ve devamlısın»mânâsına niyet etse diyaneten tasdik edilir, kazaen tasdik edilmez. Eğer «fissinni (yaşça)» sözünü ziyade etse, âzâd olmaz. «Sen ancak hürsün» ifadesiyle âzâd olur. Fakat her ne kadar azada niyet etse bile «sen ancak hür gibisin» sözüyle âzâd olmaz. «Benim olan her şey hürdür» yahut «yeryüzünde olan her köle» yahut «dünyada olan kölelerin hepsi» yahut «Ehli Belhin hepsi hürdür» ifadeleriyle de İmamı Ebu Yusuf'a göre; azâd olmaz ve bu kavil ile fetva verilir. Ama «şu sokakta» veya "şu evdeki köleler hürdür" dese bu sözü söyleyen kimsenin o sokakta veya o evde olan kölesi âzâd olur. Bahır.
İZAH
«Allah vechi için hür kılmakla da âzâd sahih olur» İfadesindeki AIIah vechinden murad Allah'ın zâtı veya rızasıdır. «Şeytan ve put için âzâd etmekle de ilh...» İfadesindeki şeytan ile murad insan ve cinlerin azgınları mânâsına olan şeyâtîn kelimesinin müfredidir. Sanem (put), ağaçtan yahut altından yahut gümüşten yapılan insan suretidir. Eğer taştan yapılmış olursa vesen (put) adını alır. Nitekim Bahır'da böyle zikredilmiştir.
«Her ne kadar günahkâr ve kafir olursa da ilh...» İfadesinde leff ü neşr-i müretteb vardır. O Halde günahkâr olma şeytan için âzâd edildiğindedir. Kâfir olma ise put için âzâd edildiğindedir. Fakat metinden ve Cevhere'den anlaşılan, gerek şeytan için olsun gerek put için olsun yapılan âzâd küfürdür.
«Gayr-ı mülci ikrâh ile yapılan âzâd sahihdir.» İkrâh başkasını razı olmadığı bir şeye sevk etmektîr. Mülcî, öldürme veya bir uzvu kesme gibi insan tahammülünü aşan şeydir. Gayr-i mülcî dövme, sövme gibi tahammülü aşmayan şeydir. İkrâh (zorlama) insan tahammülünü aşmayan şeylede olsa bile yine âzâd sahihdir. T.
Zorla âzâd ettiren kimseye kölenin kıymeti ödettirilir. Cevhere.
Tatarhaniyye'de «Bir köle efendisine ıssız bir yerde «beni âzâd et, aksi takdirde seni öldürürüm» deyip efendiside öldürülme korkusu için onu âzâd etse âzâd olur ve efendisine kıymetini ödemek için kazanç sahasına atılır.»
«İleride gelecek ki ilh...» Sözüyle kitabü'l-eşribe (içkiler bahsi)'nde «her sarhoş eden içki haramdır. Yani: Çoğu sarhoş eden şeyin azı da haramdır» ifadesini kasdetmiştir. Bu İmamı Muhammed'in kavlidir. Fetva da bunun üzerinedir. Binaenaleyh müselles (üzüm suyu taze iken ısıtılarak üçte ikisi uçup üçte biri kalırsa müselles denir), Nakîu'z-zebib (pişirilmeksizin soğuk suda bırakılarak kendi kendine kaynayan ve sarhoş edici bir hale gelen) kuru üzüm şırası ve üzümün başkasından yapılan diğer şerbetler sarhoş olmak maksadıyla içilmeyip bedene kuvvet vermek için içilse bile bunlardan biriyle sarhoş olmak haram olan şarabdan sarhoş olma gibidir. Fakat İmam-ı Azam'a göre bunlar günah maksadıyla içilmediğinde haram değildirler. Bu takdîrde bunlardan biriyle sarhoş olan kimsenîn talâkı ve âzâdı sahiholmaz. Ama sarhoşluğun kendisi yani: Sarhoşluk verecek mikdarını içmek ittifakla haramdır. Hatta iki kadehin sarhoş etmeyip üçüncü kadehin sarhoş edeceği bilindiğinde İmam-ı Azam'a göre, yalnız üçüncü kadeh haram olur. İki kadehden sarhoş olsa bîle haram bir şeyle sarhoş olmamış olur. İmamı Muhammed'e göre bunlar sarhoşluk verecek bir hale gelince artık bunların azını da içmek şarab gibi haramdır, dikkat et. Yukarıda geçtiği üzere müftâbih olan da budur.
«Lokmayı boğazından geçirmeye mecbur kalan kimsenin içmesi hariçdir» İfadesiyle boğazından lokmayı geçirmeye mecbur olan, kendisine zorla içirilen ve safra galip olduğunda bal gibi mubah olan şeyler ile sarhoş olan kimsenin âzâdı ve diğer tasarrufları sahih olmayacağı açıklanmaktadır.
"Eve girme gibi âzâd bir şarta ta'lik edilirse ta'lik sahih olur." İfadesi'ndeki ta'lik, mülke veya mülkün sebebine ta'lik etmeye şâmildir. Nitekim bu yukarıda açıklanmıştır. Fakat sahih olan mülke ta'lik edilmesi lâzımdır, Cevhere'de, mükâteb veya köle «ileride mâlik olacağım bütün köleler hür olsun» deyip kendisi âzâd edildikten sonra bir köleye mâlik olsa, İmam-ı Azam'a göre âzâd olmaz. İmameyn'e göre âzâd olur. Mükâteb veya köle «ben âzâd olupda bir köleye mâlik olursam o hür olsun» dedikten sonra âzâd edilip bir köleye mâlik olsa ittifakla o köle âzâd olur. Çünkü o, hürriyeti sahih olan mülke izâfe etmiştir. Eğer «şu köleyi satın alırsam o hür olsun» dese «onu âzâd olduktan sonra satın alırsam» sözünü söylemedikçe o köleyi satın alsa bile İmam-ı Azama' göre âzâd olmaz, İmameyn'e göre âzad olur denilmiştir.
«Eve girerse âzâd olur.» Yani bir kimse kölesine «şu eve girersen âzâd ol» dese, eğer bu köle onun mülkündeyken o eve girerse âzâd olur. Çünkü efendisinin bu köleyi eve girmeden önce satması ve mülkünden çıkarması caizdir. Zira âzâdı şarta ta'lik etmek efendinin köleye mâlik olmasını ortadan kaldırmaz. Ancak müdebber kıldığı bir köleyi mülkünden çıkaramaz. Cevhere. Böyle şarta ta'lik edilen bir köle o eve girmeden önce satıldıktan sonra geri alındığında köle o eve girse âzâd olur. Kâfî.
«İzafetde kusur olduğu için ilh...» Zira mükatebi köle adıyla kendi nefsine izâfe etmede kusur vardır. Yani mükâteb onun tam kölesi değildir. «Sen hür olarak sabaha dahil olursun» dese bu sözü ta'likdir. Yani «sen sabaha dahil olursan hürsün» demiş gibi olur. T.
«Çünkü murad suyu ona arz etmektir», Yoksa susuzluğunu gidermek değildir. Çünkü bu, kölenin takatında değildir. Bundan dolayı «onu suladım fakat su içmedi» denilir.
«Bir kimse "Sohbeti kadim olan kölem âzâd olsun" dese bir sene sohbet etmiş olduğu kölesi âzâd olur» İfadesindeki bir sene sohbet etmiş kavliyle murad sohbet etsin etmesin mülküne gireli bir sene olan kölesi âzâd olur, demektir. T.
«Fissinni (yaşça) kavlini ziyade etse» Yani «sen yaşça atiksin» deyip bu sözüyle yaşdabüyüksün mânâsını murad etse âzâd olmaz. Hâniyye'den naklen Bahır'da zikredilmiştir ki; bir kimse kölesine «senin nefsin hürdür» deyip «ahlâkın iyidir» mânâsını murad etse kazaen âzad olur. «Sen ancak hürsün» ifadesiyle âzâd olur. Çünkü te'kid yoluyla nef'iden istisna ispattır nitekim kelime-i şahadette olduğu gibi. Hidaye.
Münyetü'l-Müfti'den naklen Hamavî'nin naklettiği bundan müstesnadır ki; bir kimse kölesine bir şey emredip köle o şeyi yapmadığında köleye hitaben «sen ancak hürsün» dese köle âzâd olmaz. Bunu Ebûssuûd zikretmiştir ve Tahtâvi sahibi "Bu ifade ile "senin bu işin ancak hürrün işidir" mânâsı murad edildiğine hal karinesi delâlet etmektedir." demiştir.
«Benim için olan her şey hürdür ilh...» İfadesiyle âzâd olmaz. Çünkü bununla mallarının hepsi kendisine aid olup ortağı bulunmadığı murad edilir.
«Ehli Belh'in hepsi hürdür.» Yani ehli Belh'in bütün köleleri hürdür deyip kendiside Belh ehlinden olup kendi kölesini niyet etmese âzad olmaz. Nitekim Tatarhaniyye'de de böyledir. Fakat bu ifadenin muktezası kendi kölesine niyet ederse âzâd olur.
«Yeryüzünde olan her köle», «dünyada olan kölelerin hepsi hürdür» ifadelerinden anlaşılan da budur ve bunu şu da te'yid eder ki bundan sonra "Ademoğullarının hepsi hürdür" dese kendi kölesi ittifakla ancak niyet ederse âzâd olur.
«Şu sokakta veya şu evdeki köleler hürdür» dese bu sözü söyleyen kimsenin o sokakta veya o evde olan kölesi âzâd olur. Yani niyet etmese bile ihtilâfsız âzâd olur. Nitekim Tatarhaniyye'de de böyledir.
Tatarhaniyye'de bundan önce bu ihtilâf üzerinedir kî; bir kimse «bu mescid yani cuma günü cemaati toplayan mescitteki bütün köleler hürdür» deyip kendi kölesi de mescidde bulunsa, kendi kölesinin azadına niyet etmezse âzâd olmaz. Bir kimse «şu mesciddeki bütün kadınlar boş olsun» deyip kendi zevceside o mescidde olup onu boşamayı niyet etmese, boş olmaz, denilmiştir. Bu takdirde sokak ile mescid arasındaki fark mescid şehir hükmünde olup bütün ehlini toplayıcıdır. Bundan dolayı mescidi cuma günüyle takyîd etmiştir, sokak bunun gibi değildir. Çünkü sokağın muayyen ehli vardır. Bundan dolayı şu sokaktaki köleler hürdür ifadesinde niyetsiz söyleyen kimsenin o sokaktaki köleleri ittifakla âzâd olur. Bunu belle. Şârih bu meseleyi Bahır'a nisbet etmiştir. Halbuki Bahır'da sokak zikredilmeyip hane zikredilmiştir.
METİN
Bir kimse hamile olan cariyesini âzâd etse, eğer âzâdından itibaren altı aydan az zamanda doğurursa esaleten ve kasden ikisi de âzâd olur. Altı aydan fazla zamanda doğurursa yine çocuk anasına tebean âzâd olma arasındaki farkın faydası, çocuğun velâsının efendiye aid olup olmamasıdır.
Bir kimse, cariyesinin karnındaki için velev «alaka (pıhtılaşmış kan) veya muzga (et parçası) hürdür» yahut «eğer hamile olursan o çocuk hürdür» sözlerini kullansa yalnız karnındaki cenîn âzâd olup anasının hamile oldukça satılması caiz değildir. Fakat hibe edilmesi caizdir. Eğer karnındakini müdebber kılarsa esah olan kavle göre anasının hibesi caiz olmaz. Zira bu, müşâ'i hibe gibidir.
Cenînin âzâd olması için onun üzerinde mal şartı batıldır. Kezâ ceninin âzâdı için anasının üzerine de mal şartı batıldır. Fakat ceninin âzâd olması için anasının şart kılınan malı kabul etmesi lâzımdır.
Zahiriyye'de bir kimse cariyesine «her ne zaman bana bini verirse karnında olan hürdür» dese bu sözü ta'likdir. Yine Zahiriyye'de «bir kimse cariyesinin karnındaki cenini bir şahsa vasiyet ettikten sonra ölse, veresesi cariyeyi âzâd etmekle karnındaki cenîni de ona tebean âzâd etseler, bu âzâdları caizdir ve çocuğun doğduğu gündeki kıymetini o şahsa öderler. Bir kimse cariyesine «karnında olan en büyük çocuk hürdür» deyip cariye de ikiz doğursa önce doğan çocuk büyük sayılır» denilmektedir.
İZAH
Musannıf «Esaleten ve kasden ikisi de âzâd olur» dedi. Çünkü ananın âzâd olması açıktır, cenînin âzâd olması ise anasından cüz olduğu içindir. Bir şeyin bütününü âzâd etmek esaleten ve kasden cüzünü de âzâd etmek olur. Bu, Bahır'ın ana âzad olur, çocuğu da ona tebean âzad olur kavline zıd değildir. Çünkü parça bütünde dahildir. H.
Çocuğun anasına tebean âzâd olması çocuğun çoğu çıkmadığı takdirdedir. Eğer çocuğun çoğu çıkarsa âzâd olmaz. Çünkü çoğu çıkması hükümler hakkında ayrı kabul edilir. Nitekim çocuğun çoğu çıkmasıyla anasının iddeti bitmiş olur. Çocuk bu halde ölse, mirasçı olur. Tamamı Bahır'dadır.
«Eğer âzâdından itibaren altı aydan az zamanda doğurursa esaleten ve kasden ikisi de âzâd olur.» Çünkü âzâd edildiği vakitte çocuğun cariyenin karnında olduğu yakınen bilinmiştir. T.
«Altı aydan fazla zamanda doğurursa» kavli altı ayda doğurmasına da şâmildir. H. «Çocuk anasına tebean âzâd olur.» Yani cenîn anasının âzâd edilmesiyle mutlak surette âzâd olur. Fakat cariye âzâd edildiği andan itibaren altı aydan az zamanda doğurursa çocuk esaleten azâd olur, eğer altı ay ve daha fazla müddette doğurursa anasına tebean âzâd olur.
«Esaleten âzâd olma ile tebean âzâd olma arasındaki farkın faydası çocuğun velâsının efendiye aid olup olmamasıdır.» Yani farkın faydası velâ bahsinde zikredilmiştir. Şöyle ki; bir kimse zevci başkasının kölesi olan cariyesini âzâd etse de cariye âzâdından itibaren altı aydan az zamanda doğursa bu çocuğun velâsı ebedi anasının mevlâlarına aid olur. Âzâd edildiği andan itibaren altı aydan fazla müddette doğurursa yine çocuğun velâsı anasınınmevlâlarına aid olur. Çünkü bu çocuğun babası köle olduğu için ona tabi olması mümkün değildir. Bu köle olan baba çocuk ölmeden önce âzâd edilirse mâni zail olduğu için oğlunun velâsını kendi mevlâlarına çeker. Bu, cariye âzad edildiğinde iddet içinde bulunmadığına göredir. Eğer cariye âzâd edildiğinde iddet içinde olup, ayrıldığı andan itibaren altı aydan ziyade iki seneden az müddette doğurursa çocuğun velâsı babasının mevlâlarına geçmez, yani cariye âzâd edildiğinde hamile olduğu yakinen bilindiği için gebe kalmayı kocasından ayrılmadan önceki zamana izâfe etmek vacibtir.
«Bir kimse cariyesine karnında olan alaka veya muzga hürdür ilh...»
İfadesinde eğer cariyenin karnındaki cenini âzâd etmeden önce bu cenin anasının karnında ise anasının karnında olduğu da âzâd edildiği andan itibaren altı aydan önce doğmakla bilinir. Eğer altı aydan ve daha ziyade zamanda doğarsa âzâd olmaz. Bunun tamamı Bahır'dadır.
«Eğer hamile olursan o çocuk hürdür» İfadesinden anlaşılan cariyenin bu sözden itibaren altı aydan ziyade müddette doğurması şarttır. Çünkü cariye bu sözden itibaren altı aydan önce doğurursa bu söz söylendiğinde cariyenin hamile olduğu bilinmiş olur, şart ise bu sözden sonra hamile kalmasıdır. Altı aydan sonra doğurduğunda, efendisi bu sözden sonra hamile kaldığını inkâr etse iki seneye kadar sözü kabul edilir, iki seneden sonra doğurursa bu sözden sonra hamile kaldığı yakinen bilinir. Teemmül et!
«Anasının hâmile oldukça satılması caiz değildir ilh...» Çünkü onun karnındaki cenin ayrılmayı kabul etmeyince cenin istisna edilmiş gibi oldu. İstisna ise satışta ve hibede fasid şarttır, fakat satış fasid olan şartlarla batıl olur, hibe batıl olmaz. Nitekim fasid satışta gelecektir. H.
«Eğer karnındakini müdebber kılarsa esah olan kavle göre anasının hibesi caiz olmaz.» Âzâd ile tedbir arasındaki fark: Tedbir ile efendinin mülkü cariyenin karnındaki ceninden zail olmaz, artık tedbirden sonra anasını hibe etse, hibe edilen cariye, hibe edilmeyen cenine muttasıl olmakla taksime ihtimali olan müşai hibe etme mânâsında olur. Fakat âzâddan sonra cariyenin karnındaki cenine efendi mâlik değildir. Bu, Mebsûtdan naklen Bahır'da zikredilmiştir.
«Ceninin âzâd olması için onun üzerine mal şartı batıldır ilh...» Çünkü cenin üzerine velâyet olmadığı için ona mal lâzımdır demenin mânâsı yoktur. Anasının üzerine de mal lâzımdır demenin mânâsı yoktur. Efendi cariyesine «karnında olan çocuğu senin üzerine olarak bin dirheme âzâd ettim» deyip o da kabul etse altı aydan az müddette doğurursa karşılıksız âzâd olur. Çünkü ceninin âzâdı anasının bin dirhemi kabul etmesine bağlanmıştır, anası bin dirhemi kabul edince çocuk âzâd olmuş, mal batıl olmuştur. Zira âzâd edilmeyen kimseüzerine âzâd bedelini şart kılmak caiz değildir. Bu Bahır'dan hulâsa edilmiştir.
«Zahiriyye'de bir kimse cariyesine «her ne zaman bana bini verirse karnında olan hürdür» dese bu sözü ta'likdir» denilmiştir. Yani efendi ceninin âzâdını bini vermeye ta'lik (bağlama) etmiştir. Bu takdirde cariye altı aydan az müddette doğurup bu çocuk her ne zaman bini efendisine verirse âzâd olur. Nitekim Bahır'da da böyledir.
«Önce doğan çocuk büyük sayılır» İfadesinden anlaşılan beraber doğsalar hiçbiri âzâd olmaz. Ancak bu ikiz çocuktan sonra altı ay geçmeden üçüncü bir çocuk doğarsa ikiz çocuklar âzâd olurlar. Çünkü bunlar üçüncü çocuğa göre büyük sayılırlar. Her ne kadar veled (çocuk) müfret olarak zikredilmiş ise de fakat muzaf olan müfret olduğu için umum ifade eder. T.
METİN
Yavru, cenin olduğu müddetçe satın alma, hîbe ve miras kalma gibi mülkün bütün sebepleriyle mülkde ve kölelikte anasına tabi olur, isterse anası hayvan olsun. Binaenaleyh yavru dişi (anası) nın sahibinin mülkü olur, anası yenir ve kurban olarak kesilirse yavrusu da yenir ve kurban olarak kesilir. Ancak kölelikte mağrurun çocuğu anasına tâbi olmaz. Mülk olmaksızın köle olmanın sureti dar-ı harpteki kâfirler gibidir. Çünkü onların hepsi hiç bir kimsenin mülkü olmaksızın köledirler. O halde esirler önce yakalandıklarında kölelikle vasıflanırlar. Fakat dar-ı İslâma getirilmedikçe mülkiyetle vasıflanmazlar. Bir cariye çocuğu ile beraber yakalansa çocuk kölelikte anasına tâbi olur. Kuhustânî.
Cenin, hürriyette, âzâdda ve âzâdın fer'i olan kitabet, mutlak surette tedbir ve zevc çocuğun hür olmasını şart koşmazsa -nitekim köle nikâhında geçmiştir- istîlad (çocuk doğurtma) gibi şeylerde anasına tâbi olur. Rehinde, borçta, kurban hakkında satılanı geri almakta ve sereyan-ı mülkde de cenin anasına tâbi olur. Buna göre ceninin anasına tâbi olduğu yer on ikidir. Cenin anasına kefalette, icarda, cinayette, hadde, kısasda, saime zekâtında, hibeden dönmede, hamile cariyenin hizmetiyle vasiyette tâbi olmaz ve hayvanlarda anasının kesilmesiyle yavru kesilmiş olmaz. O halde ceninin anasına tâbi olmadığı yer dokuzdur. Nitekim Eşbâh'ın büyü bahsinde uzun uzadıya anlatılmıştır. Bahır'da bu dokuz yer üzerine nesebde de ceninin anasına tâbi olmayacağı ziyade edilmiştir. Hatta Hâşimi kabilesinden bir kimse bir cariye ile evlense, bu cariyenin çocuğu babası gibi Hâşimi ve anası gibi köle olur. Doğduktan sonra yavru anasına tâbi olmaz. Ancak iki meselede olur ki; anasının şahit ile başkasının hakkı olduğu isbat edilince, yavru da anasına tâbi olur. Satış vaktinde yavrusu kendisiyle beraber bulunan bir hayvan satıldığın da (yavrudan satıcı ile alıcı sûkut etseler) yavru anasına tâbi olur.
Bir cariyenin zevcinden olan çocuğu kendisine tâbi olmakla efendisinin mülkü olur, fakatcariyenin efendisinden olan çocuğu hürdür. Bazen hür kılmaksızın çocuk iki köleden doğarak hür olur. Meselâ: Bir köle babasının cariyesini nikâhla alsa bu kölenin çocuğu hürdür. Çünkü bu çocuk efendinin çocuğunun çocuğudur. Zahiriyye.
Buna göre bir cariyenin efendisinden yahut efendisinin oğlundan ve yahut efendisinin babasından olan çocuğu hürdür.
Fer': Bir kâfirin mülkü olan kâfir bir cariye kâfir olan zevcinden hamile olup ve zevci İslâm şerefiyle müşerref olsa ceninin babasının Müslümanlığına tebean Müslüman olmasına binaen cariyeyi satması için kâfir olan mâlike emrolunur mu? Eşbâh sahibi bunun cevabını görmedim, demiştir. Şârih derki: Zahir olan doğurmadan çocuk vehmedilmiş olmakla cebir olunmaz. Yalnız hâmile olması vehmiyle mâlikin hakkı düşmez. Allahû Alem.
İZAH
Şârih «yavru cenin olduğu müddetçe ilh...» demiş. Çünkü yavru doğduktan sonra zikredilecek şeylerden hiçbirinde annesine tâbi olmaz. Hatta annesi âzâd edilse, yavrusu âzâd edilmiş olmaz. Bahır. Şârih ileride zikredecektir ki iki mesele de doğumdan sonra da yavru annesine tâbi olur.
«Anasına tâbi olur...» Çünkü yavrunun annesi tarafından olduğu yakinen bilinmektedir. Bundan dolayı veledi zinanın ve kendi yüzünden lian yapılmış çocuğun nesebi anası tarafından sâbit olur. Hatta anası böyle çocuklarına mirasçı, böyle çocuklar da analarına mirasçı olurlar. Cenin anasından ayrılmadan önce anasından hissen ve hükmen bir uzuv gibidir. Bu yüzden satışta, âzâdda ve diğer tasarruflarda anasına tâbi olur, o halde anne ciheti tercih edilmiştir. Bahır.
«Binaenaleyh yavru, dişi (anası) nın sahibinin mülkü olur.» Meselâ:
Bir kimsenin erkek hayvanı bir şahsın dişi hayvanına aşsa, doğacak yavru dişi hayvanın sahibinin olur.
«Anası yenir ve kurban olarak kesilirse yavrusu da yenir ve kurban olarak kesilir.» Bu ifadeden murad yavru anasının hükmünü alır, doğduktan sonra da bu hüküm kendisinden kalkmaz. Nitekim cenin âzâdda ve diğer tasarruflarda da anasının hükmünü alır.
Cevamiü'l-Fıkıh ile Velvaliciyye'den naklen Şürünbülâlî'nin Vehbaniyye şerhinde zikredilmiştir ki, bir hayvanın helâl ve kurbanlık olması doğmuş olduğu anasına itibar edilir. Bazıları «bir hayvanın helâl ve kurbanlık olması hayvanın kendisine itibar edilir. Hatta bir geyik, ehli bir koyuna aşıp, koyun da kuzu doğurursa bunu kurban olarak kesmek câizdir. Geyik doğurursa bunu kurban olarak kesmek câiz değildir. Kısrak, merkeb doğurursa yenmez» demişlerdir. Hulâsa'nın kurban bahsinde köpekle koyundan doğan yavrunun ekseri ûlemaya göre kurban edilmesi caiz değildir. İmamı Cürcâni «annesine benzerse, caizolur» demiştir. Velhasılı yavru mutlak surette anasına tâbidir. Bazıları «anasına tâbi olması muteber olmayıp kendi nefsi muteberdir» demişlerdir. Fakat mutemed olan birinci kavildir. Nitekim Bedayi'nin kurban bahsindeki sözü de bunu gerektirir. Metinlerin mutlak olarak zikri de bunu iktiza eder. Fakat âlimlerin çoğu «köpeğin yavrusu müstesnadır» demişlerdir. Bundan anlaşılan insan ile koyundan doğmuş olan yavru da anasına tâbi olmaz. Çünkü bu yavru insanın bir cüzüdür. Bunun yenilmesinden vazgeçtik, kendisiyle faydalanmak da helâl değildir. Dikkat et!
«Ancak kölelikte mağrurun çocuğu İlh...» Mağrur meselâ: O kimsedir ki bir kadınla hürdür diye evlenip, gerçekte kadın cariye çıksa ondan olan çocukları kıymetleriyle hürdürler, husumet günündeki kıymetleri itibar edilir. Şürünbülâlî. Mağrurun çocuklarının kıymetleriyle hür olmaları, mağrur olan kimse hür olduğu takdirdedir. Eğer mağrur, mükâteb yahut köle yahut müdebber olursa, çocuklar köle olurlar. Hamevî.
Bir kimse, bir cariye ile evlenip çocukların hür olmasını şart kılsa hür olurlar. T.
«Mülk olmaksızın köle olmanın sûreti ilh...» Yani hayvanlarda ve elbi-selerde mülkiyet vardır, kölelik yoktur. Mülkiyet ile kölelik toplandıklarında bazen ikisi de tam olurlar. Kölede olduğu gibi, bazen mülkiyet ile kölelikten birisi noksan olur. Müdebber ile ümm-i veledde kölelik noksandır, hatta keffaretten dolayı bunların âzâdı caiz değildir ve bunlarda mülkiyet tam olmakla bunlara cinsi yakınlıkta bulunmak caizdir. Mükatebin köleliği tam olmakla keffaretten dolayı âzâdı caizdir. Mülkiyeti noksan olmakla efendisinin elinden çıkmıştır. Tamamı Bahır'dadır.
«Çünkü onların hepsi hiç bir kimsenin mülkü olmaksızın köledirler.»
Yani Müslümanlar onları istilâ ettiğinde onlar köledirler, fakat istilâdan önce onlar hürdür. Zira Zahiriyye'de "Bir kimse kölesine «nesebin hürdür» yahut «aslın hürdür» deyip kölesinin esir edilmiş olduğunu bilirse âzâd olmaz. Eğer esir edilmiş olduğunu bilmezse hür olur. Bu, dar-ı harb ehlinin hür olduğuna delildir" denilmiştir.
«Bir cariye çocuğu ile beraber yakalansa çocuk kölelikte anasına tâbi olur» Kuhustânî. Bu ifade Kuhustânî'de yoktur ve bu hatadır. Çünkü bu çocuk bu takdirde esaleten köledir. Sahih misal Halebi'nin dediği gibidir ki, bir kimse hamile bir cariye yakalasa, kölelikte cenin anasına tâbi olur, zira bahis, ceninin anasına tâbi olma bahsidir. Anasından ayrılmış olan çocuğun anasına tâbi olma bahsi değildir. T.
«Cenin hürriyette ilh...» Yani aslî hürriyette cenin anasına tâbidir. Meselâ; bir köle aslı hür olan bir kadınla evlenip kadın ondan hamile kalsa cenin hür olur.
«Cenin âzâdda ilh...» Yani cenin âzâdda anasına tâbidir. Meselâ; efendi hamile olan cariyesini azâd ettiğinde, cariye âzâd edildiği andan itibaren altı ay ve daha ziyade müddettedoğurursa anasına tebean çocuk da zâd olur. Nitekim bu yukarıda geçmiştir.
«Âzâdın fer'i olan kitabet ilh...» Yanî efendi hâmile olan cariyesini kitabete kesip, kitabete kesildiği vakitten îtibaren altı aydan önce doğurursa kitabet bedelini eda ettiğinde ikisi birden âzâd olur. Yine kitabet müddeti içinde doğurduğu bütün çocuklar âzâd olur. H.
«Mutlak surette tedbir ilh...» Şârih «mutlak surette tedbir» ifadesiyle mukayyed olan tedbirden ihtirâz etmiştir, şöyle ki: Efendi cariyesine «ben bu hastalığımdan ölürsem sen hürsün» dese, bunda cenin anasına tâbi olmaz. H. Bizim sözümüz cenin hakkındadır. Efendisinden değil başkasından hamile olan bir cariye müdebber kılındığında eğer müdebber kılındığı andan itibaren altı aydan az müddette doğurursa cenin kasden ve esaleten müdebber kılınmış olur. Eğer daha fazla zamanda doğurursa cenin anasına tebean müdebber olur, fakat burada mutlak tedbir ile mukayyed tedbir arasında fark yoktur, çünkü mukayyed tedbir muallâk hükmünde olur, Binaenaleyh efendi cariyesine "ben bu hastalığımdan ölürsem sen hürsün" deyip bir ay sonra ölse cariye âzâd olur. Cenin de anasına tebean âzâd olur, fakat bu, ceninin arizi hürriyette anasına tâbi olduğu meselelerdendir. Böyle mukayyed tedbire kesilmede ceninin âzâd olması efendi öldükten sonra doğduğu takdirdedir, eğer efendi ölmeden doğarsa âzâd olmaz. Çünkü anası âzâd olmadan doğmuş olduğundan anasına tâbi olmaz, fa kat mutlak surette tedbire kesilmede ise efendi ölmeden önce doğsada öldükten sonra doğsada âzâd olur. Çünkü anasının tedbiri efendi ölmeden önce sabit olmuştur. Hatta bu cariyeyi efendinin satması caîz değildir. Galiba bundan dolayı şârih mutlak surette tedbir ile takyid etmiştir. Teemmül et!
«İstilâd ilh...» Yani bir kimse ümmi veledini evlendirip hamile kalsa ümmi veled olmakta çocuğu kendisine tâbi olur da efendinin ölmesiyle anasının âzâd olduğu gibi çocuk da azâd olur. Nehir.
«Zevc çocuğun hür olmasını şart koşmazsa ilh...» Yani cenin anasına tâbi olur, eğer bir cariyeyi nikâh eden hür, çocuklarının hürriyetini efendi ile şart etse, sahih olup efendi ölmeden önce doğan çocuklar âzâd olur.
«Rehinde ilh...» Yani bir kimse hamile olan cariyesini rehin verse çocuğuda anası ile beraber rehin olur, yani bu hamile cariye doğurduğunda rehin veren kimse doğan çocuğu rehin alanın elinden alamaz. H. T.
«Borçta ilh...» Yani bir kimse hamile olan cariyesine ticarete izin verdiğinde cariye borçlansa, bu borçta çocuk da anasına tâbi olup hatta bu borç için çocuk da satılır. H.
«Kurban hakkında ilh...» Yani bir kimse kurbanlık için hamile bir koyun satın alıp kesmeden önce doğursa veya kestikten sonra karnından diri olarak çıksa bu yavruyu da anası ile beraber kurban olarak kesmesi lâzımdır.
«Satılanı geri almakta ilh...» Yani bir kimse fasid satışla cariyesini satsa, sonra hamile olduğu halde onu geri alsa, geri almada cenin anasına tâbi olur. H.
«Sereyân-ı mülk ilh...» Eşbâh'da «ilk malikin hakkı ona sirayet etmesidir» denilmiştir. Bu meselenin sureti: Bir cariye birkaç elde dolaştığında eski kusuru ile hamile olarak ilk sahibine geri verilse, cenini kendisine tâbi olur. Cariyenin başkasının hakkı olduğu meydana çıksa yine cenini kendisine tâbi olur. T.
«Cenin anasına kefalette ilh...» Yani hâmile olan bir kadın mala ve nefse kefil olup kefalet, çocuk doğup büyüyünceye kadar devam etse, çocuk kefaletin taleb olunmasında anasına tâbi olmaz. Bir cariye efendisinin izniyle kefil olsa yine çocuğu doğduktan sonra anasına tâbi olmaz. Fakat doğurmadan önce efendi cariyenin kefil olduğu borcu ödemezse alacaklının hamile olan cariyeyi satması caizdir. Binaenaleyh cariye satıldıktan sonra doğurduğunda çocuk satın alan kîmsenîn olur.
«İcarda ilh...» Yani hamile olan cariyeyi bir kimse on seneliğine kiraya verip bu müddet esnasında doğursa çocuk kirada dahil olmaz. Hatta kiralayan şahıs bu çocuğu istihdam edemez. T.
«Cinayette ilh...» Yani hamile olan bir cariye bir adamı hataen öldürse bu cinayetten dolayı cariyeyi vermekte cenin anasına tâbi olmaz. Efendi fidye verirse, yalnız cariyenin fidyesini verir. Hâsılı cenin cinayette anasına tabi olsaydı doğduktan sonra anasıyla birlikte verilmesi yahut fidye verildiğinde anasıyla beraber verilmesi lâzım gelirdi. Fakat cariye doğurmadan önce verilirse kendisine cinayet işlenen şahıs cariyenin karnındaki yavruya da mâlik olur. Hatta verildikten sonra doğduğunda efendinin bu çocuğu alma hakkı yoktur. Çünkü mülkte cenîn anasına tâbi olmuştur.
«Hadde ilh...» Hamile olan bir cariyeye hangi had olursa olsun icra olunmaz. Doğurduğunda çocuğa bakacak bulunursa cariye recmolunur, çocuğa bakacak bulunmazsa çocuk kendisini idare edinceye kadar recm olunmaz. Cariyenin haddi celde ise lohusalık bittikten sonra celdolunur. Nitekim hadler bahsinde gelecektîr. T.
«Kısasda ilh...» Yani cenin anasına tâbi olmaz, bu yüzden doğurduktan sonra kadın öldürülür. H.
«Saime zekâtında ilh...» Yani zekâtta yavrular analarına tâbi olmaz. Çünkü potuk, buzağı, kuzu zekâta tâbi değildir. Ancak sene esnasında büyükler ölüp aralarında kendi cinslerinden büyük hayvan bulunan yavrular geriye kalırsa, bunların zekâtı lâzım gelir. Ama analarının karnında bulunan yavruların zekâtı vâcib değildir.
«Hibeden dönmede ilh...» Hibe bahsinde zikredilecektir ki; Hibe edilen cariye hamile kalıp doğurmasa hibe eden hibesinden dönebilir mi? Sırac sahibi «dönemez» demiştir. Zeylaî'de«dönebilir» diye zikredilmiştir. Minah'da «hibeden dönemez diyenin sözü şöyle izah edilmiştir: Hibe edilenin tamamen aynında kıymetinin artmasını gerektiren bir surette meydana gelen bitişik, ziyade hibeden dönmeye manidir. Burada da cariye hibe edildiğinde hamile olmadığından, sonra hamile kalıp kendisine bitişik, ziyade çocuk bulunduğundan hibeden dönülemez. «Dönebilir» diyenin sözü de şöyle izah edilmiştir: Hamilelik cariyenin kıymetini artırmayıp noksanlaştırdığından hibeden dönülmesi caizdir.»
Ben derim ki: Hıyar-ı ayb babında geleceğine göre, bu iki görüşün arası şöyle birleştirilebilir: İnsanda gebelik ayıbdır, hayvanlarda değildir. Fakat, Hindiyye'nin hibe bahsinde «Cariyelerden bazılarına hamilelik yarayıp kıymetleri artacağından hibeden dönmeye mâni olur, bazılarına ise hamilelik yaramayıp kıymetleri noksan olacağından hibeden dönmeye mani olmaz.» denilmiştir.
Hulâsa ile Bezzaziye'nin sözleri bu birleştirmeyi te'yid eder ki; gebelik hayır ziyade ederse hibeden dönmeyi men eder. Hayrını eksiltirse hibeden dönmeyi men etmez. Hibe edilen cariye olup kendisine hibe edilen şahsın yanında hamile kalsa hamilelikle kıymeti eksilse hibe eden dönebilir ve cenin anasına tâbi olmaz. Hatta hibeden dönüldükten sonra cariye doğurunca kendisine hibe edilen şahıs bu çocuğu alır. Çünkü bu çocuk onun mülkünde meydana gelmiştir. Nitekim ûlema demişlerdir ki; hibe edilen bir hanede kıymetini eksilten bina yapılsa, oturulan odaya tandır yapılmış gibi. Bu hibeden dönmeye mâni olmaz. Nitekim Haniyye'de de böyledir.
«Hamile cariyenin hizmetiyle vasiyette tâbi olmaz ilh...» Yani: Bir kimse bir şahsa hamile cariyesinin hizmetini vasiyet etse çocuk doğduktan sonra o şahıs bu çocuğu kendi hizmetinde kullanamaz. Her ne kadar cariyenin hizmetiyle vasiyet edildiğinde çocuk anasının karnında mevcut ise de çocuk vasiyete dahil olmamıştır. Çünkü o şahsa yalnız cariyenin hizmetinden faydalanması vasiyet edilmiş başka bir zâtın hizmetinden faydalanması vasiyet edilmemiştir. T. Hasılı, hizmet bir menfaattir. O kimse yalnız cariyenin menfaatini vasiyet etmiş, cariyenin zâtını ve onun çocuğunun menfaatini vasîyet etmemiştir. Fakat cariyenin zâtı vasiyet edilirse o onda mevcut olan cenin o şahsın mülkü olmasında anasına tâbi olur. Çünkü o şahıs cariyenin bütün cüzlerine mâlik olacağından cenini de ondan bir cüzdür.
«Hayvanlarda anasının kesilmesiyle yavru kesilmiş olmaz.» Yani bu yavrunun âzâları tamam olsun veya olmasın hatta yavru ölü olarak çıktığında yenilmez. Sahih olan kavil budur. İmameyn «âzâları tamam olursa yenilir» demişlerdir. T.
«Nesebde de ceninin anasına tâbi olmayacağı ziyade edilmiştir.» Çün-kü neseb tarif içindir, erkeklerin hali ise açıktır, kadınların hali açık değildir. Bunda tasrih var ki, şeref şerife olanana cihetinden sabît olmaz. Bâkânî. Evet şerife'nin çocuğu için başkasına nisbetle bir nevi şeref vardır.
«Anası gibi köle olur.» Çünkü zevc çocuğun köle olmasına razı olup bile bile cariyeyle evlenmeyi kabul etmiştir. Bahır. Remlî Hayrüddîn «Hâşimi kabilesinden bîr kimse bir cariye ile evlenîp bîr kızı olsa bu kızını Hâşimi kabilesinden bîrisîyle evlendîrîp bunların da bir çocuğu olsa bu çocuğun anası ve babası Hâşimi olmakla beraber kendisi köle olup satılması ve köle hakkındakî diğer tasarruflar caiz olur» demiştir.
«Satış vaktinde yavrusu kendisiyle beraber bulunan bir hayvan satıl-dığında yavru anasına tâbi olur», Satılan mala tebean dahil olanlar bahsinde gelecektir kî; ineğin emen buzağısı satışda dahil olur. Eşeğin yavrusu emsin emmesin dahil olmaz. Fetva bunun üzerînedir. Aralarındaki fark; inekten ancak buzağısı ile faydalanılır, eşek böyle değildir. Çünkü inek sağılır. Koyun ile deve de înek gibidir. Sütten kesilmiş buzağı satışda dahil olmaz.
TETİMME : Yavrunun anasına tâbi olduğu yerlerden biri de çocuğun anası Müslüman olduğundadır. Çünkü çocuk ana ve babasından din itibarı ile hayırlı olanına tâbi olur. Nitekim nikâh bahsînde geçmîştir. Bir kimse kendi kölesini âzad etmesi içîn bir şahsı vekil etse de cariye o kimse için bîr çocuk doğursa vekil anası ile beraber çocuğuda âzâd eder.
Emanet bırakılan carîye doğursa vekil anası ile beraber bu çocuğu da alır. Ancak vekîl edilmeden önce çocuk dünyaya gelmiş olursa onu atamaz. Hizanetü'l-ekmel.  

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...