KÖLENİN
BİR KISMININ ÂZÂDI BEYANINDA
METİN
Bir kimse kölesinin
bir kısmını âzâd etse bu âzâd edilen kısım belirsiz de olsa sahihtir. Fakat
belirsiz kısmı açıklamak kendisine lâzım gelir. Bir kısmı âzâd edilen köle âzâd
edilmeyen kısmı için çalışır ve eğer efendisi dilerse geri kalan kısmıda âzâd
eder. Bu bir kısmı âzâd edilmiş köle, âzâd edilmeyen kısmının kıymetini kazanıp
ödeyinceye kadar mükateb gibidir. Ancak üç yerde mükateb gibi değildir.
Âzâd edilmeyen
kısmın kıymetini ödemekten aciz olursa köleliğe dönmez. Bu bir kısmı âzâd
edilmiş köle ile tam köle birleştirilip ikisi birden bir pazarlıkla
satıldıklarında ikisinin satışı da batıl olur. Bu köle öldürülüp, âzâd edilmeyen
kısmın kıymetine yetecek kadar mal bırakmadığında kâtili kısas edilmez. Bu üç
yerde mükâteb böyle değildir.
İmameyn «bir kimse
kölesinin bir kısmını âzâd ederse kölenin hepsi âzâd olur» demişlerdir. Sahih
olan İmam-ı Azam'ın kavlidir. Bu Muzmaraf'dan naklen Kuhustânî'de
zikredilmiştir. Hilâfın temeli, İmam-ı Azam'a göre, âzâd etmek bölünmeyi kabul
eden mülkün kaldırılmasını gerektirir. İmameyn'e göre, âzâd etmek bölünmeyi
kabul etmeyen köleliğin kaldırılmasını gerektirir.
Tedbir ile istilâd
da böyle ihtilâflıdır.
Âzâd ile köleliğin
bölünmeyi kabul etmemesinde ihtilâf yoktur. Fakat Bedayı'da «İmam-ı Azam'a göre;
âzâdla, kölelik bölünmeyi kabul eder. Çünkü Müslümanların hükümdarı kâfirlerden
bir gürûh üzerine galip olup onlardan her birinin yarısını köle kılıp diğer yarı
kısımlarını da hür kılsa, caizdir. Bunların bakâ halindeki hükümleri bir kısmı
âzâd edilmiş kölenin hükmü gibidir» diye zikredilen söz acip ve garip
sözlerdendir.
İZAH
Musannıfın kölenin
bir kısmının âzâdını, bütününü âzâdından sonra getirmesi ya az yapıldığı için,
yahut ihtilâflı olduğu için yahut bütününe tâbi olduğu için, yahut sevabda
bütününü âzâddan az olduğu içindir. Nehir.
«Belirsiz de olsa
ilh...» Yani: «Senden bir cüz hürdür» veya «senden bir şey hürdür» denilmesi
gibi.
Bir kimse kölesine
«senden bir sehim hürdür» dese altıda bir âzâd olur. Haniyye. «Sahihdir» yani bu
âzâd etme sahihdir. İmam-ı Azam'a göre; âzâd etmek, kölenin bir kısmından mülkün
kaldırılmasında ibarettir, yoksa köleliğin kaldırılmasından ibaret değildir.
Çünkü İmam-ı Azam'a göre; bir kısmı âzâd edilen kölenin bütünü köledir. Nitekim
Fetih de böyle zikredilmiştir. Bu meselenin tamamı gelecektir.
«Bir kısmı âzâd
edilen köle âzâd edilmeyen kısmı için çalışır » Yani âzâd edilmeyen kısmının
kıymetini efendisine ödemek için çalışır. O günkü kıymeti itibar edilir.
Fetih.
Cevamü'l-Fıkıh'dan
naklen Bahır'da zikredildiğine göre çalıştırmak bir kısmı âzâd edilen köle icara
verilip, geri kalan kısmın kıymetini ücretinden alınmasıdır.
İmamı Ebû Yusuf'tan
bir rivayete göre; borçlu hür kimsenin ücretinden borcu alındığı gibi bir kısmı
âzâd edilmemiş köle çocukda olsa bedelini ödeyinceye kadar kiraya verilip
ücretinden bu kısmın kıymeti alınır. Kuhustâni.
«Mükateb gibidir.»
Yani: Bir kısmı âzâd edilmiş köle, diğer kısmın bedelini ödeyinceye kadar
mükateb gibi satılmaz, kendisi başkasından ve başkası kendisinden miras alamaz,
evlenemez, şahitliği kabul edilmez, kazancı kendisinin olur, âzâd edilmemiş
kısmın bedelini ödemek veya âzâd edilmekle hürriyetîne kavuşur. Mükatebden
efendisinin mülkü kalkdığı gibi bundan da mülkün bir kısmı kalkmış olur. Bu hâl
âzâd edilmemiş kısmın bedelini ödeyinceye kadar devam eder. «Âzâd edilmemiş
kısmın kıymetini ödemekten aciz olursa köleliğe dönmez.» Yani: Bu kölenin bir
kısmı karşılıksız âzâd edildiği için bozulmayı kabul etmez. Mükateb âzâdı
anlaşma ile bedel karşılığında kabul ettîği için bu bedeli ödemekten aciz olursa
köleliğe döner. Dürr-i Müntekâ.
«İkisinin satışı da
batıl olur.» Çünkü bunun köleliğe dönmesi mümkün olmadığı için, hürkimse gibi
olmuştur. Nitekim hür ile köle beraber bir pazarlıkla satılsalar ikisinin satışı
da batıl olur. H.
«Bu köle öldürülüp
ilh...» Yani: Bir kimse bir kısmı âzâd edilmiş köleyi amden öldürse, bu köle
efendisine vermesi lâzım olan parayı da bırakmamış olsa öldüren kimse kısas
edilmez. Çünkü bunun bütününün hür veya köle olduğu ihtilâflı olmakla velisinin
vârisi veya efendisi olması da ihtilâflıdır. Fakat kitabet bedeline yetecek
kadar kazanç bırakmadan ölen mükatebin köle olarak ölmesinde ihtilâf yoktur.
«Sahih olan İmam-ı
Azam'ın kavlidir ilh...» Allâme Kaasım Eimme-i tashihten İmam-ı Azam'ın kavlinin
sahih olduğunu nakletmiştir.
Fethü'l-Kadir'de
mana ve sem'i delil ile İmam-ı Azam'ın kavli te'yid edilmiştir. Sahihayn hadisi
şerifi sem'i delillerdendir:
«Bir kimse bir
köledeki hissesini âzâd eder de kölenin (geri kalan) kıymetini ödeyecek kadar
mala sahip bulunursa, köleye o maldan âdilâne bir kıymet biçilir; ortaklarına
hisselerini verir ve köle onun namına âzad olur. Eğer bu âzâd eden fakir olursa
köleden âzâd olan miktar âzâd olmuş olur.» Bu hadisi şerif kölenin bir kısmının
âzâd edileceğini ifade etmektedir.
«Tedbir ilh...»
Yani bir kimse kölesinin bir kısmını müdebber kılsa İmamı Azam'a göre; yalnız o
kısım müdebber kılınmış olur ve geri kalan kısmının bedelini ödemek için
efendisinin ölümünden sonra çalışır. İmameyn'e göre; bir kısmı müdebber
kılındığında tamamı müdebber kılınmış olup tedbire kesilmeyen kısım için
çalışması lâzım gelmez. T.
«İstilâd ilh...»
Yani istilâd da İmam-ı Azam'a göre; bölünmeyi kabul eder. İmameyn'e göre; kabul
etmez. Bir kimse ortak olan cariyesini istilâd edip yani ondan çocuk olsun diye
cinsi yakınlıkta bulunsa kendinin hissesinde istilâd tahakkuk eder ve ortağının
hissesini ödemekle cariyeye mâlik olur.
«Âzâd ile köleliğin
bölünmeyi kabul etmemesinde ihtilâf yoktur.» Çünkü kölelik, hükmi bir acizlik
olduğu gibi âzâd ve hürriyet hükmi bir kuvvettir, bu itibarla bunlar bir şahısta
toplanamaz.
«Zikredilen söz
acip ve garip sözlerdendir.» Bedayı'de zikredilen sözün acip ve garip olması,
meşhur ittifaka muhalif olduğu içindir. Bedayı'de beyan edildiğine göre; İmameyn
«kölelik sabit olurken bölünmeyi kabul etmez, hatta Müslüman hükümdarı,
esirlerden her birinin yarısını âzâd ve diğer yarısını hür kılmak suretiyle
tasarruf da bulunamaz. Kezâ kölelik baka halinde de bölünmeyi kabul etmez» diye
istidlâl etmişlerdir. Meşayihimiz «İmameyn'in bu istidlâlini men ederek Müslüman
hükümdarın bu fiili yapması caizdir ve bunların baka halindeki hükümleri bir
kısmı âzâd edilmiş kölenin hükmü gibidir» demişlerdir. Bedayı'in kelâmı burada
bitti.
Bana öyle geliyor
ki; şöyle cevap verilmeli: Burada köleliğin sübûtu halinde bölünmesi yoktur.
Çünkü kölelik onlar üzerine istilâ halinde sabit olmuştur. Nitekim geçti. Bu
itibarla esirlerden her birinin yarısını köle kılmak, sabit olan köleliliği
yerleştirmektir ve diğer yarısını da hür kılmak, köleliğin gerek sübûtu halinde
ve gerek bakası halinde bir kısmını âzâd etmekten ibarettir. Düşün!
METİN
Bir kimse, ortak
olduğu kölesindeki hissesini âzâd etse, diğer ortağı için altı, hatta yedi
muhayyerliği olup dilerse o da hissesini âzâd eder, dilerse âzâdını istisna (o
kısmın bedelini kazanma) zamanı gibi bir müddete izâfe eder. Fetih. Dilerse bu
kısım hakkında sulh veya kitabette bulunur. Fakat sulh olunan veya kitabete
kesilen nesne altın ile gümüş cinsinden olursa kıymetinden ziyade olmamalı, eğer
bu köle kitabet bedelinden veya sulh bedelinden aciz olursa kendisini âzâd
etmeyen efendisi çalıştırır. Eğer köle efendisine çalışmaktan da imtina ederse
onu cebren kiraya verip ücretinden kıymetinin yarısını alır. Dilerse onu
müdebber kılar, fakat efendisi öldükten sonra âzâd olsun diye hali üzere
bırakılmayıp derhal kazanç yoluna sevk edilir ve köle yarı kıymetini efendisine
ödeyince âzâd olur.
Efendisi müdebber
kıldıktan sonra ölüp, terekesinin üçte birinden kölenin kıymetinin hissesi
çıkarsa köle âzâd olacağından çalışması lâzım gelmez. Dilerse köleyi istisna
yani kazanç yoluna sevk eder. Nitekim yukarıda geçmiştir. Bu muhayyerliklerin
hepsinde velâ iki ortakçı içindir. Çünkü âzâd edenler bunlardır. Eğer âzâd eden
zengin olup, ortağından izinsîz âzâd etmişse bu takdirde hîssesini âzâd etmeyen
ortak bu hissenin kıymetini azâd eden ortağına ödettîrir. Ödeyen ortak ödediği
meblağı köleden alır, velânın hepsi bunun için olur. Çünkü ödemekle köleye mâlik
olduğu için azâdın hepsi onun tarafından yapılmıştır. Ortakçısının izniyle kendi
hissesini âzâd ederse mezhebe göre köle âzâd etmeyen ortakçı köleyi istisa eder.
Köleyi çalıştırma ile ödeme arasını cem etmek caiz olur mu? Ortaklar müteaddit
olursa olur, yoksa olmaz.
Hissesini âzâd
etmeyen ortak «ödemeni diledim» veya «benim hakkımı ver» gibi bir şeyi ihtiyar
etse o şey taayyün eder. Ancak çalışmasını dilediğinde onu âzâd etme hakkıda
vardır. Bu âzad etmeyen ortak hissesini âzâd edene satsa yahut hibe etse, caiz
olmaz. Çünkü bu bir kısmı âzâd edilmiş köle İmam-ı Azam'a göre, mükateb
İmameyn'e göre, borçlu hür gibi (olduğu için satışa mahal değildir.) Kendi
hissesini âzâd eden ortağın zengin olması, esah olan kavle göre, âzâd ettiği
günde giyeceği ile yiyeceğinden başka, diğer ortağının hissesinin kıymetine
mâlik olmasıyladır. Mücteba.
Âzâd eden ortak ile
diğer ortak kölenin kıymetinde ihtilâf etseler köle mevcut ise derhal kıymet
biçilir. Köle mevcut değilse ziyadeyi inkâr ettiği için âzâd edenin sözü kabul
edilir. Kezâ azâd edenin zengin veya fakir olmasında ihtilâf olunsa yine âzâd
edenin sözü kabul edilir.
İZAH
«Diğer ortağı için
ilh...» Yani hissesini âzâd etmesi sahih olan ortakçı için muhayyerlik vardır.
Hatta bu ortakçı çocuk veya mecnun olup velisi veya vasisi bulunmazsa baliğ
olması veya iyi olması beklenir. Baliğ veya iyi olduktan sonra muhayyerlikten
birini kabul etmezse aleyhine azâd olur. Nehir.
«Yedi muhayyerliği
olup ilh...» Çünkü âzâd etmek müneccez (bir şarta ta'lik veya bir zamana izâfe
edilmeksizin derhal yapılan âzâd) ve muzâf (bir zamana izâfe edilerek yapılan
âzâd) olmak üzere iki kısımdır. Bu İmam-ı Azam'ın kavlidir. İmameyn'e göre; âzâd
eden zengin ise ortağının hissesini öder, fakir ise köle kazanç sahasına atılır.
«İstisa zamanı gibi
bir müddete izâfe eder» Yani uzun zamana izâfe ederse, kabul edilmez. Çünkü
zaman uzun olunca manen tedbire kesme gibi olur. Tedbire kesmiş olsa derhal âzâd
edilmeyen kısmın bedelini ödemesi için çalışması vâcib olur da âzâd olur,
nitekim böyle açıklamışlardır. Bu itibarla âzâd edilmeyen kısmen bedelini
ödeyebilecek bir zamana izâ'fe edilmelidir. Fetih. Bahır. H.
«Altın ile gümüş
cinsinden olursa kıymetinden ziyade olmamalı ilh...»
Eğer sulh veya
kitabet bedeli ticaret eşyası olursa kıymetinden ziyade olsa da caizdir. Bahır.
Âzâd etmeyen
dilerse hissesini ona ödettirir ilh...» ödediği takdirde âzâd eden ortakçı da
muhayyer olup dilerse kölenin geri kalan kısmını da âzâd eder. Dilerse bunun
hakkında tedbirde veya kitabette bulunur, dilerse bunun kıymetini almak için
köleyi kazanç yoluna sevk eder. Bedayı'.
«Âzâd ettiği günde
ilh...» Yani kendi hissesini âzâd ettiği gün, diğer ortağının hissesinin
kıymetine mâlik olmasıdır. Eğer zengin iken âzâd edip sonra fakir düşse, ortağı
hissesinin kıymetini buna ödettirir. Fakir iken âzâd edip zengin olsa ortağı
buna hissesinin kıymetini ödettiremez. Köle âzâd edildiği gün a'mâ olup sonra
gözleri açılsa a'mâ olarak kıymeti vâcib olur. Sağlam iken âzâd edilip sonra
a'mâ olsa sağlam olarak kıymeti vâcib olur. Fetih'de de böyledir.
«Giyeceği ile
yiyeceğinden başka ilh...» Hasan'ın rivayetinde kifaf istisna edilmiştir, kifaf:
Ev, hizmetçi ve elbisedir. Fetîh. Bahır'da zahir rivayete göre kifafın istisna
edilmesi lâzımdır. Bundan dolayı Muhît'de yalnız kifaf zikredilmiştir.
Mücteba'da bu sahih görülmüştür.
«Köle mevcut
değilse ilh...» Yani köle ölmüşse, ölümle vasfı değişmekle kıymetinin bilinmesi
mümkün olmadığı için âzâd etmeyen ortak ziyadeyi dava, âzâd eden ise ziyadeyi
inkâr ettiği için âzâd edenin sözü kabul edilir. Tamamı
Bahır'dadır.
«Kezâ ilh...» Yani
âzâd husumet gününden önce olup, zenginliğin ve fakirliğin değişebileceği kadar
bir zaman geçmişse âzâd edenin sözü kabul edilir. Aksi takdirde âzâd edenin o
zaman ki hali itibar edilir. Zengin olduğu bilinirse ihtilâf için bir mânâ
yoktur, bilinmezse yine âzâd edenin sözü kabul edilir.
Bundan anlaşıldı ki
vaziyet bilinmediğinde âzâd edenin sözü kabul edilir. Bahır. Fetih.
METİN
Bir köleye ortak
olan iki kimseden her biri diğeri kendi hissesini âzâd etti diye haber verip,
her biri inkâr etse mutlak surette yani gerek ikisi de zengin olsun, gerek biri
zengin diğeri fakir olsun mahkemeye çıkıp kaadı kendilerine yemin vermedikçe
köle her birinin hisselerinin kıymetini ödemek için çalışır. Velâda onlar
içindir. İmameyn «Köle, ortaklar fakir olurlarsa onlar için çalışır, zengin
olurlarsa çalışmaz. Eğer bunlardan biri zengin diğeri fakir olursa, zengin için
çalışır fakir için çalışmaz. Bu iki ortak anlaşıp birisinin âzâdı üzerine
ittifak edene kadar bütün suretlerde velâ durdurulur» demişlerdir. Eğer bu iki
ortak kaadının huzuruna çıkıp kendilerine yemin verildiğinde yemin ederlerse
köle, hisselerinin bedelini ödemek için çalışır. Köle olarak kalmaz, eğer ikisi
de ikrâr veya yeminden çekinirlerse âzâd olup köle olarak kalmaz, eğer birisi
yemin eder diğeri etmezse yemin etmeyen itiraf etmiş sayılacağından köle onun
için çalışmayıp yemin eden için çalışır. Ortaklardan birinin âzâdı üzerine,
ittifak etme-den önce köle ölse velâsı beytülmala ait olur. Bahır.
Şârihin metindeki
«şehide» kelimesini «ahbere» kelimesi ile açıklaması, ortaklar her ne kadar
müteaddit de olsalar kendilerinin menfaati olmakla, şahitliklerinin kabul
edilmediğini beyan etmek içindir. Bedayı'
Şârih «metinde
karıştırmak vardır ve bu gizli değildir, dikkat et! Sonra şeyhimiz Remlî
Hayreddin'in de bu mesele üzerine aynı şekilde tenbih etmiş olduğunu gördüm.
Allah'a hamdolsun» demiştir.
FER'İ MESELE: Bir
köleye ortak olan iki kimseden birisi diğerine «Ben hissemi sana sattım, onu
sana satmadıysam o hürdür» deyip, diğeri de «ben onu satın almadım, onu senden
satın aldımsa o hürdür» dese söz, yeminiyle satın almayı inkâr edenindir. Sattım
diyenin şahidi olmamakla, diğer ortak satın almadığına yemin ederse, sattım
diyenin hissesini ödemeksizin köle âzâd olur. Diğer ortağın hissesinin bedelini
bütün suretlerde öder. İmameyn'e göre sattığını dava eden ortak fakir ise yine
köle diğer ortağın hissesinin bedelini ödemek için çalışır. Zengin ise esah olan
kavle göre hiçbirisi için çalışmaz.
İZAH
«Bir köleye ortak
olan iki kimseden herbiri ilh...» İki ortaktan birisi diğeri hissesini âzâd etti
diye haber verip, o da inkâr etse yine hüküm böyledir. Bahır. Nehir.
«Herbiri inkâr etse
ilh...» İkisi birden veya peşi peşine âzâd ettiklerini itirâf etseler, ikisi de
zengin ise her biri diğerine bir şey ödettiremez. Köle de çalışıp kıymetini
ödemez. Çünkü kölenin tamamı onlar tarafından azad edilmiştir. Onlardan birisi
itiraf edip, diğeri inkâr etse, inkâr edene yemin vermek vâcib olur. Zira burada
fayda vardır. Yeminden çekinirse itirâf etmiş veya sehmini bağışlamış olur.
Artık ikisi de itirâf etmiş olup kölenin üzerine kıymetini ödemek için çalışmak
lâzım gelmez. Fetih.
«Mahkemeye çıkıp
kaadı kendilerine yemin vermedikçe ilh...» Yani:
Ortaklardan her
biri diğerine hitaben: "Sen hisseni âzâd ettin" deyip o da inkâr etse ve
mahkemeye de çıkmasalar köle her birinin hissesinin kıymetini öder, ama onlardan
birisi, diğerinin hissesinin kıymetini veya her biri diğerinin hissesinin
kıymetini ödemek istediğinde hisseleri farklı olmakla anlaşamayıp mahkemeye
çıksalar veya bu sözü söyledikten sonra yine köleyi köle olarak kullanmak
istediklerinde bir hayır sahibi bunları kaadının huzuruna çıkarsa, kaadı
kendilerine sorduğunda inkâr etseler, yemin verdiğinde yemin de etseler köle,
köle olarak kalmaz. Çünkü her biri arkadaşının yalan yere yemin etmiş olduğuna
ve kölenin köle olarak kalmasının haram olduğuna inanmaktadır. Bundan dolayı
köle çalışıp her birinin hissesinin kıymetini öder. (Buna göre kaadının huzuruna
çıkmamak suretiyle, kaadının huzuruna çıkıp yemin etme suretleri birdir.)
Velhasılı ortaklar kaadı tarafından yemin verildiğinde yemin ederlerse, köleyi
köle olarak kullanamazlar. Fakat köle onlara kıymetini ödemek için çalışır, eğer
itiraf veya yeminden çekinirlerse köle meccanen âzâd olur. Çünkü yeminden
çekinmek azâd ettiğini itiraf veya hissesini bağışladığını itiraftır. Nitekim
geçmiştir.
«Zengin için
calışır ilh...» Çünkü zengin, ortağı fakir olduğu için ondan ödeme davasında
bulunmayıp ancak köleden çalışıp ödeme davasında bulunur ve köleyi çalışmaktan
beri kılmaz. Fakir ortak için köle kıymetini ödemek için çalışmaz. Çünkü fakir
olan ortak diğer ortağı zengin olduğu için ondan ödeme davasında bulunup köleyi
çalışma davasından beri kılar.
«Şârih metinde
karıştırmak vardır ilh...» Yani metinde ortaklardan biri zengin diğeri fakir
olduğunda köle, zengin için çalışır, fakir için çalışmaz ibaresinin İmam-ı
Azam'ın kelâmından olduğu sanılmaktadır. Halbuki bu ibare İmameyn'in ibaresidir.
Çünkü yukarıda geçtiği gibi İmam-ı Azam'ın mezhebine göre ortaklar gerek zengin
olsunlar, gerek biri zengin biri fakir olsun, her iki suretle de köle ikisinin
de hisselerinin kıymetlerini ödemek için çalışır. Şârih bu karıştırmayı
düzeltmek için şerh de «kaalâ» kelimesini zikrederek bunun İmameyn'in kelâmından
olduğunu beyan etmiştir.
«Sattım diyenin
şahidi olmamakla ilh...» Eğer sattım diyenin şahidi olursa, satın aldığını inkâr
edenin yemini bozulup, kölenin tamamı bunun aleyhine âzâd olur ve âzâd
ettiğinden değil, satın almış olduğundan dolayı satanın hissesinin parasını
vermesi de kendisine lâzım gelir.
«Sattım diyenin
hissesini ödemeksizin köle âzâd olur.» Çünkü sattım diyen, kendi hissesinin
âzâdını satmamaya bağlamış, satmama da diğer ortağının yemini ile gerçekleşmiş
âzâd kendi tarafından olduğu için kölede ki hissesi meccanen âzâd olmuştur.
«Zengin ise esah
olan kavle göre hiçbirisi için çalışmaz...» Yani satanın hissesinin bedelini
ödemez. Çünkü âzâd onun tarafından yapılmıştır, satın almayı inkâr edene gelince
o hakkını köleye değil ortağına ödettirir.
METİN
Bir köleye ortak
olan iki kimseden biri, meselâ: «Yarın fülan kimse eve girerse sen hürsün» demek
gibi kölesinin âzâdını yarın olacak bir işe ta'lik edip ve diğer ortağı da işi
aksine yapıp, yani o da aynı köleye «fülan kimse yarın eve girmezse sen hürsün»
deyip yarın geçip âzâdın şartı yani eve girme veya girmeme bilinmese bu iki
ortaktan birinin yemini kesin olarak bozulduğu için kölenin yarısı âzâd olur.
Köle diğer yarısının bedelini onlara mutlak surette öder, velâ da onların olur.
Mesele açıklanmış olduğu haliyle iki köleleri olup bu kölelerden her biri
birinin olan iki kimse köleleri üzerine yemin edip meselâ, bu kimselerden biri
«yarın Zeyd eve girerse sen hürsün» deyip diğeri de kendi kölesine «yarın Zeyd
eve girmezse sen hürsün» deyip ertesi gün geçtiği halde Zeyd'in eve girip
girmediği bilinmese hürriyetle lehine hükmedilen köle de ve âzâd ile aleyhine
hükmedilen kimsenin yemininin bozulmasında tam bilinmezlik olduğu için
kölelerden hiçbirisi âzâd olmaz. Hatta yeminlerini bilen kimsenin köleleri satın
alması gibi mâlik bir olsa onun üzerine kölelerin biri âzâd olur. Malike
hangisinin âzâd olduğunu beyan et diye emrolunur. Fetih.
Bir kimse «bugün
Zeyd şu eve girmemişse kölem âzâd olsun» deyip sonra «Zeyd bugün bu eve girmişse
zevcem boş olsun» derse kölesi âzâd, zevcesi boş olur. Çünkü bu yemin eden kimse
yemininden her biri ile diğer yeminini bozmuş olduğunu iddia etmiştir. Birinci
yemin lâfza-i celâl ile olup meselâ: «Vallahi Zeyd bu eve girmemiştir» deyip
sonra «Zeyd bu eve girmemişse kölem hür olsun» dese kendisine keffaret de lâzım
gelmez, kölesi de âzâd olmaz. Çünkü o kimse yemininde doğru ise keffaret lâzım
gelmez, bile bile yalan yere yemin etmişse bu yemin, yemin-i gamus olup, hâkimin
hükmü altına girmediği için diğer yeminin hükmünü yalana çıkarmaz.
Bir kimse, zirahm-i
mahrem akrabasına satın alma, hibe veya sadaka yahut miras gibi mülk
sebeplerinden biriyle başka bir kimseyle beraber mâlik olsa, zâhir rivayete
göre; ortağı bu kimsenin akrabası olduğunu bilsin veya bilmesin ödemeksizin o
kimsenin hissesi âzad olur. Çünkü ödeme veya ödememenin hükmü, sebeb üzerine
döner. Sebeb ise tecavüz olması veya olmamasıdır. Burada ise tecavüz yoktur.
Ortağı ise hissesini ya âzâd eder, ya da kendihissesinin bedelini kazanması için
köleyi kazanç sahasına sevk eder.
Bir kimse bir
şahısla beraber ümmi veledi olan cariyeye nikâhla mâlik olsa her ne kadar fakir
de olsa o şahsın hissesini öder. Çünkü bu ödeme, mülk edinme ödemesi olmakla
zenginlik ve fakirlikle değişmez. Bir kölenin yarısını kölenin akrabası olmayan
bir kimse satın alsa sonra diğer arısını kölenin akrabası satın alsa kölenin
akrabası olmayan kimse muhayyer olup, kölenin akrabası zengin olduğu takdirde
dilerse ona ödettirir, dilerse hissesinin bedelini almak için köleyi kazanç
yoluna sevk eder.
«Bir kölenin
yarısını akrabası olmayan bir kimse.» İfadesi musannıfın şerh ettiği metnin
nüshasından düşmüştür. Bir kimse akrabasının hepsine mâlik olan bir şahısdan
yarısını satın alsa mutlaka yani satın alan gerek zengin olsun gerek fakir
olsun, satan şahsa bir şey ödemez. Çünkü satan şahıs satılan kölenin satın alan
kimsenin mülküne girmesine illet olan îcabla kabulde ortak olmuştur.
Musannıfın «bir
kimse akrabasının hepsine mâlik olan...» sözüyle kayıtlaması, bir kimse iki
şahsın ortağı bulunan akrabasını ortakların birinden satın alsa kendisi zengin
ise satmayan diğer ortağın hissesinin bedelini ödemek kendisine lâzım geleceğine
işaret etmek içindir.
İZAH
«Bir işe ilh...»
Yani: Bu iş gerek başkasının işi olsun gerek âzâdına yemin edilen kölenin işi
olsun müsavidir. T.
«Meselâ ilh...»
Yani: Yarının zikredilmesi şart olmayıp murat olan belirli bir vakittir. Çünkü
yarın, bugün ve daha önceki gün arasında fark yoktur. Bahır. Girme işinin zikri
de yarının zikri gibidir. Yani ta'lik herhangi bir işle yapılabilir. T.
«Yarın geçip
ilh...» Yani: Yarının akşamına kadar kölenin ortakların mülkünde bulunması
lâzımdır. Eğer ortaklardan biri yarın gelmeden köleyi mülkünden çıkarırsa
yarının gelmesine yapmış olduğu ta'Iik batıl olur. Diğer ortağının ta'liki
beklenir, şartın meydana geldiği bilinirse onun hissesi âzâd olur, bilinmezse
âzâd olmaz. Nitekim bu mesele gizli değildir.
«Girme veya girmeme
bilinmese ilh...» Eğer şartın biri şahid veya yemin edenin ikrarıyla -başkasının
ikrarıyla değil- bilinirse gereğiyle amel edilir.
«Kölesi âzad,
zevcesi boş olur ilh...» Bazıları "kölesi de âzâd olmaz, zevcesi de boş olmaz.
Çünkü âzâd ile boş olmadan biri Zeyd'in eve girmesine diğeri girmemesine ta'lik
edilmiştir. Bu şartlardan herbirinin bulunup bulunmaması ihtimali vardır"
demişlerdir,
«Satmayan diğer
ortağın hissesinin bedelini ödemek kendisine lâzımdır ilh...» Çünkü satmayan
ortak satışın illeti olan îcab ile kabulde ortak olmamakla başkasının satışıyla
kendinin hakkı batıl olmaz. Bahır. T.
METİN
Üç kimse arasında
ortak olan köleyi ortaklardan biri müdebber kılıp sonra ortaklardan biri de onu
âzâd etse müdebber kılan ortak ile âzâd eden ortak zengin iseler müdebber
kılmayan ve âzâd etmeyen üçüncü ortak dilerse kölenin köle olarak kıymetinin
üçte birini müdebber kılan ortağına ödettirir. Ödeyen ortak da ödediği kıymeti
köleden alır. Müdebber kılmayan ve âzâd etmeyen ortak kölenin kıymetinin üçte
birini azâd edene ödettiremez. Zira müdebber kılmanın ödemesinde asıl olan ıvaz
ödemesidir. Kendi hissesini tedbire kesen ortak, âzâd eden ortağa kölenin
müdebber olarak kıymetinin üçte birini ödettirir. Fakat tedbire kesmesiyle köle
olarak kıymetinin üçte birine noksan terettüb etmekle kendisinin köle olarak
üçüncü ortağa ödediği kıymetinin üçte birini âzâd edene ödettiremez, ileri de
gelecektir ki tedbire kesilmiş kölenin kıymeti kendinin köle olarak kıymetinin
üçte ikisidir. Bu kölenin velâsı âzâd edenle tedbire kesen arasında üç bölük
olup üçte ikisi tedbire kesenin, geri kalanı âzâd edenindir. Çünkü köle mülkleri
üzerine böyle âzâd olmuştur.
Bir cariyeye ortak
olan iki kimseden biri "bu cariye benim ortağımın ümmi veledidir" deyip ortağıda
bunu inkâr edip şahidde bulunmasa bu cariye inkâr eden ortağına bir gün hizmet
eder, ümmi veleddir diyen ortağın ikrarı ile amel edilerek bir gün hiç bir
kimseye hizmet etmez. Bu cariyenin nafakası kendi kazancındandır. Eğer kendi
kazancı olmazsa inkâr eden üzerinedir. Cinayetiyse iki ortakdan biri diğerini
tasdik edene kadar durdurulur, ümmi veled için kıymet yoktur, ancak
Hıristiyannın ümmi veled olan cariyesinin Müslüman olması zarureti hâlinde
kıymeti vardır. İmameyn bu ümmi velede cariye olarak kıymetinin üçte biriyle
kıymet biçilir demişlerdir. Ortak olan bir cariye bir çocuk doğurup ortaklardan
her biri çocuğun kendinden olduğunu dava edip, bu cariye onlar için ümmi veled
ol-duktan sonra bunlardan zengin olan, bu ortak ümmi veledi azâd etse diğer
ortağının hissesini ödemez. Bu cariye bir çocuk daha doğurduktan sonra
ortaklardan birisi çocuğun kendisinden olduğunu dava etse nesebi o kimseden
sâbit olur. Fakat bu çocuğun kıymetini diğer ortağına ödemez ve bu çocukda
çalışıp kendi kıymetini diğer ortakçıya ödemez. Buna İmameyn muhalefet
etmişlerdir. Ancak ümmi velede cinayet işlenmekle icmaen kıymetinin üçte biri
ortağına ödenir.
Meselâ; ortağın
birisi ümmî veledi yırtıcı bir hayvana yaklaştırıp hayvan onu parçalasa onun
cariye olduğu haldeki kıymetinin üçte birini ortağına öder. Çünkü bu ödeme
cinayet ödemesidir, gasb ödemesi değildir. Bundan dolayı böyle bir fiil ile hür
olan çocuğun kıymeti ödenir. Zeylai.
Bir kimsenin üç
kölesi olup bunlardan yanında olan iki kölesine «ikinizden biriniz hürdür» deyip
onlardan biri dışarı çıkıp diğeri içeri girdiğinde yine «ikinizden biriniz
hürdür» sözünü tekrar etse kendisine açıklaması için cebredilir, efendi
açıklamadan ölse içeriden çıkmayankölenin dörtte üçü, yani birinci söz ile
yansı, ikinci söz ile yarısının yarısı âzâd olur. Diğer kölelerden her birinin
de yarısı âzâd olur. Bu mesele de kölelerden birinin dörtte üçünün,
diğerlerinden her birinin yarısının âzâd olması taksim edilme ve zaruretten
dolayıdır. Bu mesele bu yere mahsustur.
Efendinin üç
kölesine söylemiş olduğu bu sözü ölüm hastalığında söylemiş olup bu kölelerden
âzâd olan miktara malının üçte biri kifayet etmeyip bu miktara veresede icazet
vermeyip kölelerin kıymetleri müsavi olursa terekenin üçte biri aralarında
yukarıda geçtiği gibi her birinin âzâd edilmiş miktarına göre taksim edilir.
Mesele şöyle izah edilir. Azâd edilen sehimler gibi kölelerden her biri yedi
sehim kılınır. Çünkü kendisi için nısıf ve rübû bulunan mahrece ihtiyacımız
vardır. Bu mahrecin en azı da dörttür. Binaenaleyh mahrec, yediye avleder, bu
yediye avleden terikenin üçte biridir. İki surette de içerde bulunan kölenin
yedi sehminden üç sehmi âzâd olup dört sehminin kıymetini çalışıp öder, diğer
kölelerinin yedi sehimden ikişer sehmi âzâd olup beşer sehimlerinin kıymetlerini
ödemek için çalışırlar. O halde çalışıp kıymetini ödedikleri sehimleri on dörde
ve kölelerin âzâdı ölüm hastalığında olduğu için vasiyet olacağından malının
üçte birinden muteber olmakla vasiyet sehimleri yediye
ulaşmıştır.
İZAH
«Sonra ortaklardan
biri de onu âzâd etse İlh...» Yani tedbire kesen üçüncü ortağın sehmini ödemeden
önce, ikinci ortak azâd ederse hükmü metinde beyan edilmiştir. Eğer tedbire
kesen üçüncü ortağın sehminin kıymetini ödedikten sonra ikinci ortak âzâd
ederse, tedbire kesen âzâd edene kölenin köle olarak kıymetinin üçte birini
ödettirir. Çünkü âzâd etme tebdire kesenin üçüncü ortağın hissesine malik
olduktan sonra yapılmıştır.
«Müdebber kılmayan
ve âzâd etmeyen üçüncü ortak dilerse ilh...» Yani dilerse hissesini tedbire
keser, dilerse hissesinin bedelini almak için köleyi çalıştırır, dilerse köleyi
âzâd eder, dilerse kitabete keser.
«Zira müdebber
kılmanın ilh...» Velhasılı tedbire kesmek İmam-ı Azam'a göre bölünmeyi kabul
edince yalnız tedbire kesenin hissesi tedbire kesilmiş olur. Fakat diğer iki
ortağının hisselerini satmaları ve hibe etmeleri mümkün olmayınca bunlardan her
biri için yukarıda geçen muhayyerlik vardır. Bu iki ortakdan biride hissesini
âzâd edince onun hissesi de aradan çıkmış olur. Üçüncü ortağın hissesini tedbire
kesene veya âzâd edene ödettirmesi lâzım gelir. Ancak tedbire kesene ödettirir.
Çünkü tedbirde asıl olan ödeme ıvaz ödemesidir, âzâd ise zayi etme olduğu için
âzâd edene ödettiremez. Bu İmam-ı Azam'a göredir. İmameyn'e göre kölenin tamamı
tedbire kesilmiş olur. Âzâd edenin âzâd etmesi batıldır. Tedbire kesen ortak
zengin olsun, fakir olsun diğer iki ortağı için kölenin üçte iki
hissesininkıymetini öder. Çünkü İmameyn'e göre tedbir bölünmeyi kabul etmez.
Tamamı Zeylaî'dedir,
«Fakat tedbire
kesmesiyle köle olarak kıymetinin üçte birine noksan terettüb etmekle îlh...»
Velhasılı tedbire kesen ortak âzâd edilmeden önce olan hissesini âzâd edenden
alır, eğer üçüncü ortak hissesinin kıymetinî tedbire kesenden almışsa, tedbire
kesen için bir tedbire kesilmiş kölenin üçte biri, birde köle olduğu haldeki
kölenin kıymetinin üçte biri olmak üzere, kölenin kıymetinin üçte ikisi vardır,
artık bu kıymetleri âzâd edenden alır. Eğer tedbire kesen üçüncü ortağın
hissesinin bedelinî ödemeden ikinci ortak kendi hissesini âzâd ederse tedbire
kesen ortak üçüncü ortak için ödediği parayı köleden ve kendinin hissesinle
bedelini de âzâd edenden alır.
«İleride gelecektir
ki tedbire kesilmiş kölenin kıymeti kendinin köle olarak kıymetinin üçte
ikisidir ilh...» Yani metinde tedbir babının sonunda gelecektir. Meselâ; bir
kölenîn, köle halindeki kıymeti yirmî yedi dinar olsa, âzâd eden ortak, tedbire
kesen ortak içîn altı dinar öder, yîrmi yedinin üçte ikisi olan on sekiz dinar
kölenin müdebber halindeki kıymeti olup, ödenen altı dinar on sekiz dinarın üçte
biridir. Tedbire kesen ortak, üçüncü ortağa köle halindeki kıymetinin üçte biri
olan dokuz dinarı öder
«Üç bölük olup
ilh...» Yani velânın tedbire kesen ile âzâd eden arasında üç bölük olup üçte
ikisi tedbire kesenin geri kalanı âzâd edenin olması İmam-ı Azam'ın kavlidir.
İmameyn'e göre velânın hepsi tedbîre kesen ortak için olur. Nitekim Hidaye'de
böyledir.
«Çünkü köle
mülkleri üzerine böyle âzâd olmuştur ilh...» Çünkü tedbire kesen üçte birini
tedbir kesmek ve üçte birininde üçüncü ortağa kıymetini ödemek suretiyle kölenin
üçte ikisine mâlik olduğundan, sanki baştan kölenin üçte ikisini tedbire kesmiş
gibi olur. Âzâd eden böyle değildir, her ne kadar âzâd eden de üçte birini âzâd
edip üçte birinin kıymetini tedbire kesene ödediyse de onun için velânın ancak
üçte biri vardır. Çünkü bunun ödemesi bozma ödemesidir. Yoksa mâlik olma ve ıvaz
ödemesi değildir.
«Ortağı da bunu
inkâr edip ilh...» Eğer ortağı onu tasdik ederse cariye kendisinin ümmi veledi
olup, ümmi veledidir diye söyleyene cariyenin kıymetinin yarısı ile ukr (mehir)
nun yarısını ödemesi lâzım gelir. Nitekim iki kişi arasında ortak olan bir
cariye çocuk doğurup da ortaklarından biri çocuğun kendisinden olduğunu dava
etse, bu dava eden ortak diğer ortağı için cariyenin kıymetinin yarısı ile
ukrunun yarısını öder. Nitekim gelecektir. Bahır.
«Şahid de bulunmasa
ilh...» Eğer şahîd bulunursa hüküm ortağının kendisini tasdik etmesi gibidir.
«Ancak Hıristiyanın
ümmi veled olan cariyesi Müslüman olması zarureti hâlinde kıymeti vardır lih...»
Yani: Bu ümmi veled olan cariye köle hâlindeki kıymetinin üçte birini çalışıp
efendisine öder. Nitekim istilâd bahsinde gelecektir. Çünkü ümmi veled kılan
efendi onunkıymetli bir mal olduğuna inanır. Biz Müslümanlar Hıristiyanları
dinleri üzerine bırakmakla emrolunduk. Bu Müslüman olan ümmi veledden zararı
defetmek için Hıristiyan olan efendisinin onu kitabete kesmesiyle hükmettik.
Çünkü bu Müslüman ümmi veledi onun cariyesi olarak bırakmak ve onu meccanen onun
mülkünden çıkarmak mümkün değildir. Bu Zeylaî'den naklen Tahtâvî'de
zikredilmiştir.
«Buna İmameyn
muhalefet etmiştir ilh...» Yani: İmameyn'e göre; iki meselede çocuğun
kendisinden olduğunu îddia eden ortak zengin ise çocuğun kıymetini öder. Fakir
ise birinci meselede anası, ikinci meselede çocuk öder.
«Çünkü bu ödeme
cinayet ödemesidir ilh...» Yani: ortaklardan biri ca-riyeyi öldürdüğünde
ittifakla onun kıymetini ödemesi lâzım olduğu gibi burada lâzımdır. Fetih.
«Bundan dolayı
böyle bir fiille hür olan çocuğun kıymeti ödenir ilh...»
Yani: Bir kimse hür
olan bîr çocuğu bir yırtıcı hayvanın önüne atıp hayvan onu parçalasa çocuk hür
olup asla kıymeti olmamakla beraber o kimse onun kıymetini öder. Buna göre ümmi
veledi yırtıcı hayvanın önüne atıp parçalattıran kimsenin onun kıymetini ödemesi
evleviyetle lâzım olur.
METİN
Bir kimsenin
mehirleri müsavi ve kendilerine cinsi yakınlıkta bulunmadığı üç zevcesi olup -üç
kölede olduğu üzere- bunlardan yanında olan iki zevcesine «ikinizden biriniz
boştur» deyip hemen bunlardan biri dışarı çıkıp, dışarıdaki içeri girip yine
«ikinizden biriniz boştur» sözünü tekrar etse hangisini boşadığını açıklamadan
ölse -Musannıf kendilerine cinsi yakınlıkta bulunmayan kadınlar diye kayıtlaması
birinci boşamakla boş olan kadının ikinci boşamaya mahal olarak kalmayacağını ve
bu boşamanın da manada âzâd gibi olduğunu ifade etmek içindir- içerden dışarı
çıkan kadının mehrinin dörtte biri, içerden çıkmayan kadının mehrinin sekizde
üçü, dışarıdan içeri giren kadının mehrinin sekizde üçü, dışardan içeri giren
kadının mehrinin sekizde biri düşer. Çünkü «ikinizden bîriniz boştur» birinci
sözle zevcesinin birinin mehrinin yarısı, dışarı çıkan zevcesi ile içeride kalan
zevcesi arasında yarı yarıya düşmekle her birinîn mehrinin dörtte biri düşmüş
olur. Sonra ikinci defa «ikinizden biriniz boştur» ifadesiyle içeride kalan
zevcesi arasında mehrin dörtte biri de yarı yarıya düşmüş olur. Bu üç kadına
dörtte bir veya sekizde bir verilecek mirasın yarısı dışardan içeri giren kadına
verilir. Çünkü kendisine ancak zevciyette içerde kalan kadın ortak olur. Mirasın
diğer yarısı ise dışarı çıkan kadın ile içerde kalan kadın arasında yarı yarıya
taksim edilir. Çünkü bu iki kadından birisini tercih edici bîr sebep yoktur. Bu
üç kadından her birinin üzerine ihtiyaten ölüm iddeti lâzımdır. Kendilerine
cinsi yakınlıkta bulunulmadığı için boşama iddeti lâzım değildir. Belirsiz olan
bain talâkda cinsi yakınlık ile ölüm beyandır. Meselâ; bir kimsenin iki zevcesi
olup bunlara «sizden biriniz baindir» dedikten sonra bunlardan birine cinsi
yakınlıkta bulunsa veya bu kadınlardan biri ölse bu cinsi yakınlık veya ölmek
diğerinin boş olduğunu açıklamış olur.
Bazıları «cinsi
yakınlığâ davet edici olan öpmek de cinsi yakınlık gibi diğerinin boş olduğunu
açıklamış olur» demişlerdir. Fakat onlardan bîrinin sonradan boşanması diğerinin
boşanmış olduğuna delâlet etmez. Bir kimsenin iki kölesi olup bunlara «ikinizden
biriniz hürdür» dedikten sonra birisini satışa arz etmesi, satış gibi
olacağından değerinîn âzâd edilmiş olduğu belirlenmiş olur. Aynı şekilde bir
kimseninde iki zevcesi olup bunlara «ikinizden biriniz baindir» dedikten sonra
talâkla tehdit ve korkutmak da meselâ; «sen şu îşi yapmazsan seni boşarım»
denilmesi talâk gibi midir? şârih «ben bu bahsi göremedim» demiştir.
Bir kimsenin iki
zevcesi olup «sizden bîriniz baindir» dedikten sonra bunlardan birine cinsî
yakınlıkta bulunsa veya bu kadınlardan biri ölse bu cinsi yakınlığın ve ölümün
diğer kadının boşanmış olduğuna delâlet etmesi, iki köleden birinin belirsiz
âzâd edilmesinde bîrinin satışıyla diğerinin âzâd edilmiş olduğunun beyanı
gibidir. Meselâ; bir kimsenin iki kölesi olup onlara «biriniz hürdür» dedikten
sonra bu iki köleden birini satsa -isterse fasid olarak satılmış olsun- yahut
köle ölse -isterse intihar etmiş olsun- yahut hür kılsa -isterse talik suretiyle
olsun- yahut tedbire kesse -isterse mukayyed olsun- yahut îstilâd etse diğer
kölenîn âzâdı teayyün eder.
Kezâ kitabete
kesme, icare verme, vasîyet etme, evlendirme, rehin verme gibi ancak mülkde
yapılması sahih olan tasarruflardan biriyle bu kölelerden birinde tasarrufta
bulunsa yîne diğer kölenîn âzâdı teayyün eder.
İbn-i Kemal'in
zikrettiğine göre her ne kadar teslim bulunmasa da bu kölelerden birini sadaka
veya hibe etmekde yine diğerinin âzâdını beyandır. Hibe ile sadakada mülk her ne
kadar teslim almakla tamam olursa da pazarlık yapmakla diğer kölenin âzâdını
beyan olunca, bunlarda teslim olmasa da dîğerinin âzâdının beyan edilmiş olması
evleviyetle sabit olur. Bedayı'.
Bir kimsenin îki
kölesi olup onlara «biriniz hürdür» diyerek birini belirsiz» şekilde âzâd
ettikten sonra, onlardan bîrine yukarda geçen yani satma fiilinden buraya kadar
zikredilen fiillerden birisînî işlese diğer kölenin âzadı taayyün eder. Bu
«biriniz hürdür» sözünü söyleyen kimseye bu kölelerden hangisini kasd ve niyet
ettîn denildîğinde bîrine işaretle «bunu kastetmedim» dese diğeri âzâd olur.
Sonra «bunu kastetmedim» dese birinci âzâd olmayanda âzâd olan gibi âzâd olur.
İkî kadının talâkı da yine böyledir, fakat ikrar böyle değildir. İhtiyar
İki köleden biri
tâyin edilmeden âzâd edildiğinde biri cinayet işlese cinayet işleyen âzâd îçin
taayyün eder. Efendisinden zararı def îçîn diyet de kölenîn üzerîne lâzım olur.
Velvaliciye. İki cariyeden biri tayin edilmeden bunlardan bîrîsîne efendisinîn
cinsi yakınlıkta bulunması veya cinsi yakınlığa davet eden öpme, yapışma gîbi
bir harekette bulunması İmam-ı Azam'a göre; beyan olmaz. İmameyn «gebe kalsın
veya kalmasın cinsi yakınlık beyandır» demîşlerdîr. Çünkü Müslümanın hâline
münasip olan cinsi yakınlığın helâl olması ancak mülkde olur. Fetva da
İmamey'nin kavîlleri üzerînedir. Yine böyle ölüm, haber vermede ittifakla beyan
olmaz. Meselâ: Bir kimse ikî kölesine «sizin birîniz benim oğlumdur» veya iki
cariyesine «sizin biriniz benim ümmi veledimdir» deyip sonra onlardan biri ölse
hayatta kalan âzâd için veya ümmî veled için taayyün etmez. Çünkü haber vermek
diride de ölüde de sahihtir, fakat inşa haber vermenin hilâfına olup ancak
hayatta olana mahsustur.
Bir kimse
cariyesine «senin ilk doğuracağın çocuk erkek olursa sen hürsün» dedikten sonra
cariye biri erkek biri kız olmak üzere ikiz doğursa fakat hangisinin evvel
doğduğu bilinmese bütün hallerde erkek çocuk köle olur. Erkek çocuk önce
doğduğunda anası ile kız kardeşi âzâd olacağına, erkek çocuk sonra doğduğu
takdirde anası ile kız kardeşinin âzâd olmayacağına göre bir halde âzâd
olmaları, diğer halde âzâd olmamalarıyla hüküm olunmakla anasıyla kız kardeşinin
yarı kısımları âzâd olmuş olur ve diğer yarı kısımlarının kıymetlerini ödemek
için çalışırlar.
İki kimse bir
kimsenin iki kölesinin bunlar cariye de olsa birisini âzâd ettiğine dair
şahitlik yapsalar İmam-ı Azam'a göre; bu şahitlik belirsiz âzâd üzerine
yapıldığı için kabul edilmez. Ancak iki kimsenin şahitlikleri vasiyette, sıhat
halindeki tedbirde maraz halindeki âzâdda veya mübhem talâkta ittifakla kabul
edilir. Bir kimsenin iki karısı olup bunlara «ikinizden birinîz boştur» dese
bunda kaide şudur ki: Mübhem (belirsiz) talâk, bu kadınlardan hangisini
boşadığını açıklayıncaya kadar ikisini de haram kılar da Allah hakkı olmakla
kendisinde dava şart olmaz. Fakat mübhem olan âzâd bunun gibi değildir. İmam-ı
Azam'a göre; iki cariyesi olan kimse bunlardan bîrisini mübhem olarak âzâd
ettiğinde âzâd edilenin hangisi olduğunu açıklamasa da bu mübhem âzâd bu
cariyelere cinsi yakınlığı haram kılmaz. Fakat İmam-ı Azam'ın kavliyle fetva
verilmesi caiz değildir. Nitekim yukarda geçmiştir. Bunu iyi belle!
Geçen surette
şahidliğin kabul edildiği gibi, iki kimse bir efendinin ölümünden sonra sıhatta
iken iki kölesine «biriniz hürdür» dedi diye şahidlik etseler, esah kavle göre
şahidlikleri kabul edilir. Çünkü efendinin ölmesiyle âzâd, kölelerin ikisine
yayılmakla onlardan her biri kendisinin âzâd edilmiş olduğunu dava eder. İbn-i
Kemal ve diğer fukaha bu kavli sahih bulmuştur.
FER'Î MESELELER:
İki kimse, bir şahsın Salim adındaki kölesini âzâd etti diye şahitlikyapsalar,
fakat kölenin kendisini bizzat bilmeseler köle âzâd olur. Bir şahsın Salim
adında iki kölesi olup onlardan her birinin âzâdını inkâr ederken iki kimse
rasgele Salimi âzâd etti diye şahitlik etseler, şahitlik de cehalet olmakla
kabul edilmez. Nitekim iki kölesi olan efendinin birinin ismini tayin ederek
âzâd etti diye şahitlik edip fakat onun ismini unutsalar veya iki zevcesinden
birinin ismini söyleyerek boşadı diye şahitler şahitlik yapıp fakat söylenen
kadının adını unutsalar lehine şahitlik yapılan kimse bilinmediği için
şahitlikleri kabul edilmez. Fetih. Vallahü teâlâ a'lem.
İZAH
«Bu üç kadına
dörtte bir veya sekizde bir verilecek mirasın ilh...» Yani çocuk bulunmadığına
dörtte bir çocuk bulunursa sekizde bir alırlar.
«Boşama iddeti
lâzım değildir...» Çünkü boşamada iddet ancak cinsi yakınlıktan sonra vacibdir.
T.
«Belirsiz olan bain
talâkda ilh..» Şârih talâkı bainle kayıtladı. Çünkü ric'i talâkda kadınlardan
birine cinsi yakınlıkda bulunmak, diğerinin boş olduğuna delâlet etmez. Zira
ric'i talâkla boşanmış kadına cinsi yakınlıkla bulunmak helâldir.
«Fakat onlardan
birinin sonradan boşanması diğerinin boşanmış olduğuna delâlet etmez ilh...»
Çünkü bir veya iki talâkla boşanmış bir kadın iddette oldukça tekrar boşamak
caizdir. *
«Yahut köle ölse
ilh...» Yani iki köleden birinin azâd edilmesi halinde bunlardan birisi ölse
diğer kölenin âzâdı belirlenmiş olur. Çünkü ölen köle âzâd için mahal olarak
kalmamıştır.
İsterse tâlik
suretiyle olsun ilh...» Meselâ; «ikinizden biriniz hürdür» dedikten sonra
onlardan birine «bu haneye girersen sen hürsün» dese diğer köle âzâd olur.
«Yahut tedbire
kesse ilh...» diğer köle âzâd olur, çünkü tedbire kesmede ölünceye kadar
efendinin köleden faydalanma hakkı vardır.
«Fakat ikrâr böyle
değildir ilh...» Yani malı ikrâr, âzâd ve talak gibi değildir. «İhtiyar» adlı
kitabda «bir kimse «şu iki şahısdan birinin bende bin dirhemi vardır» dedikten
sonra kendisine ikrâr ettiğin adam bu mudur? denildiğinde bu değildir, dese
diğer şahıs için bir şey vâcib olmaz. İkrâr ile talâk ve âzâd arasında ki fark:
Bir kimsenin ikî zevcesî olup bunlara «biriniz boştur» yahut iki kölesi olup
bunlara «biriniz hürdür» dese zevcelerinden hangisini boşadığını yahut
kölelerinden hangisini âzâd ettiğini tayin etmek kendisine vâcibdir. Gerek
zevcelerinden gerek kölelerinden birisini boşamadım veya âzâd etmedim dediğinde
vâcibî yerine getirmek için diğer zevcesi boş yahut kölesî âzâd olur. İkrara
gelince ikrâr eden kimseye ikrâr ettiği şeyi beyan etmek vâcib değildir. Çünkü
bilinmeyen şeye ikrâr lâzım olmamakla kendisine açıklaması için cebredilmez.
Binaenaleyh ikrârda birini nefyetmek diğerini tayin sayılmaz.
«Fetva da
İmameyn'in kavilleri üzerinedir ilh..» Bahır'da «velhasılı racih olan İmameyn'in
kavlidir ve İmam-ı Azam'ın kavliyle fetva verilmez.» denilmiştir. Nitekim
Hidayed'e ve diğer fıkıh kitablarında İmam-ı A'zam meselelerin çoğunda ihtiyata
riayet etmekle beraber burada ihtiyatı terk etmiştir diye zikredilmiştir.
Fetih'de «hak olan bu cariyelerin satışları helâl olmadığı gibi bunlara cinsi
yakınlıkta helâl değildir» denilmiştir.
«Bütün hallerde
ilh...» Yani erkek çocuk önce doğsa da sonra doğsa da köle olur. Çünkü onun
doğması anasının hür olması için şarttır. Artık anası bunun doğumundan sonra
âzâd olur. Bu anasına tâbi olmaz.
«Erkek çocuk önce
doğduğunda ilh...» Şart bulunmakla anası âzâd olur. Kız kardeşi de anasına
tebean âzâd olur. Çünkü anası kız kardeşini doğururken onu hür olarak
doğurmuştur. Bahır.
«Bu şahitlik
belirsiz âzâd üzerine yapıldığı için kabul edilmez ilh...»Yani bu iki köleden
hangisinin âzâd edildiği bilinmediği için dava sahih olmaz. İmam-ı Azam'a göre,
köle âzâd edildiğini dava etmedikçe onun âzâd edilmiş olduğuna şahitlik yapmak
kabul edilmez.
ÂZÂDA
YEMİN BAHSİ
METİN
Bir kimse «şu
haneye girersem o günde mâlik olduklarımın hepsi hürdür» dese gerek yemin
ettikten sonra gerek yemin etmeden önce mâlik olsun isterse o eve gece girsin
girdiği vakit kendisinin mülkünde bulunan köle ve cariyelerin hepsi âzâd olur.
Çünkü asıl mânâ «yevmeiz dahaltü: Girdiğim günde» demektir. Binaenaleyh haneye
girdiği vakitte mülkünde bulunan köle ve cariyeye itibar edilir. Bundan dolayı
yemin eden «yevmeizin: O gün» lâfzını söylemese, ancak yemin ettiği vakitte
mülkünde bulunanlar âzâd olur. Nitekim yemin edenin «benim olan bütün köleler»
veya «ben ona mâlik oluyorum yarından sonra» veya «bir ay sonra hürdür» dese
bunda yemin ettiği vakit itibar edildiği gibi. Çünkü «lî: Benim için» veya
«emlikühû: Mâliki oluyorum» sıygaları şimdiki zaman içindir, gelecek zamana
şâmil olmaz. Hatta yemin ettiği günde bir şeye mâlik olmasa yemini lağvolur.
Efendinin «benim ölümümden sonra her bir kölem» veya «kendisine mâlik olduğum
hürdür» ifadesiyle bu sözü söylediği günde malik olduğu köle ve cariyeleri
mutlaka tedbire kesmiş olur. Bu ifadeden sonra mâlik olduğu köle ve cariyeler
mutlak tedbire kesilmeyip mukayyet tedbire kesilmiş olur. Fakat efendi öldüğünde
bu ifadeyi söylediği vakitte mülkünde olan ve bu ifadeden sonra mâlik olduğu
köle ve cariyeler malının üçte birinden âzâd olurlar. Çünkü bunların âzâdını
ölümüne talikle vasiyet etmiş olur. Memlûk: «mâlik olunan» lâfzı cariyenin
karnındaki yavruya şâmil olmaz, çünkü yavru anasına tâbidir. «Benîm her mâlik
olduğum erkek hürdür» dîyen kimsenin cariyesinin hamli âzâd olmaz. Erkek lâfzını
zikretmese hamile olan cariye dahil olmakla tebean hamli de âzâd olur. Kezâ
memlûk ve abid (köle) lâfızları mükâtebe ve ortak olan kölelere şâmil olmaz ve
doğru olan kavile göre tedbîre kesîlmîş, rehin verilmîş, ticarete izîn verilmiş
kölelere şâmildir. «Benim her mâlik olduğum hürdür» sözüyle erkek kölelere niyet
etse veya müdebbere niyet etmese dîyaneten tasdik edilir, kazaen tasdik edilmez.
Fakat «benim mâlik olduklarımın hepsi hürdürler» sözüyle erkeklere niyet edip,
cariyelere niyet etmese te'kidle tahsis ihtimalini defettiği için diyaneten de
tasdik edilmez.
FER'Î MESELELER:
Bir kimse «kölemi âzad etmem» diye yemin ettikten sonra kölesini kitabete kesse
yahut zirahm-i mahrem akrabasını satın alsa, yahut köle kendi nefsini satın alsa
bu üç surette yemin eden yeminini bozmuş olur. Bir kimse kölesine «eğer seni
satarsam hürsün» dedikten sonra onu fasid satışla satsa âzâd olur. Sahih satışla
satsa âzâd olmaz. Bir kimse kölesine «sen falan şahsın hanesine girersen hürsün»
dedikten sonra hane sahibi ile başka bir kişide köle eve girdi diye şahitlik
yapsalar âzâd olur.
Kölesine «sen falan
şahısla konuşursan hürsün» dedikten sonra kendisiyle konuşulan şahıs ile başka
bir kişi kölenin konuştuğuna dair şahitlik yapsalar kabul edilmez. Çünkü
buşehadet konuşan şahsın kendi nefsinin fiili üzerine şehadetidir, eğer o şahsın
iki oğlu, köle babamızla konuştu diye şahitlik yapsalar her ne kadar babaları
konuşmayı inkâr etse de şahitlikleri babalarının aleyhine olmakla kabul edilir.
Kezâ babaları kölenin kendisiyle konuştuğunu dava ettiğinde oğulları şahitlik
yapsalar İmamı Muhammed'e göre yine şahitlikleri kabul edilir. İmamı Ebû Yusuf
bu şehadeti iptal etmiştir.
İZAH
«Mâlik olduklarının
hepsi hürdür ilh...» Bu ifade köleye ve cariyeye şâmildir. Bir kimse başkasının
kölesine "şu haneye girersem sen hürsün" dedikten sonra onu satın alıp o haneye
girse âzâd olmaz. Çünkü âzad. sarahaten ve manen köleye mâlik olmaya izâfe
edilmemiştir.
«Çünkü asıl mânâ
"yevmeiz dahaltü" iih...» Yani burada yevm, devam etmeyen girme fiiline muzaf
olmakla yevmden mutlak vakit murad edilmiştir.
«Binaenaleyh haneye
girdiği vakitte mülkünde bulunan köle ve cari-yeye itibar edilir ilh...» Bu
ifade yemin edenin, yemin ettiği vakit mülkünde bulunup haneye girinceye kadar
mülkünde kalan cariye ye kölelere şâmil olduğu gibi yemin ettiği vakit mülkünde
olmayan sonra satın alıp haneye girinceye kadar mülkünde kalan köle ve
cariyelere de şâmildir.
«Çünkü yavru
anasına tâbidir ilh...» Yani anasının karnında olan yavru anasına tâbi olmakla
anasının âzâlarından bir uzuv gibidir. Bundan dolayı keffarete kifayet etmez, bu
yavru için sadaka-i fıtır vâcib olmaz. Tek olarak satılması da caiz olmaz.
Nehir.
«Mükatebe ve ortak
olan kölelere şâmil olmaz ilh...» Çünkü mükateb mutlak olarak tam köle değildir.
Zira o el itibari ile hürdür, yani efendisinden izinsiz tasarruf eder, köle
böyle değildir. Fetih'de «benim her kölem hürdür» ifadesiyle mükatebde âzâd
olur. kölelik onda tamdır, ümmi veled ancak niyetle âzâd olur» denilmiştir.
Ortak olan köleler niyetle âzâd olur. Bahır.
«Yemin eden,
yeminini bozmuş olur ilh...» Çünkü kitabete kesmek, kitabet bedelini taksitle
vermeye ta'lik edilmiş âzâddır. Kitabet bedelini ödeyince âzâd olur. Zirahm-i
mahrem akrabasını satın almakla âzâdın sebebine mübaşeret etmiştir. Köleyi kendi
nefsine satmak da azâddır. T.
«Sahih satışla
satsa âzâd olmaz ilh ..» Fasid satışla, sahih satış ara-sındaki fark ta'lik
edilmiş âzâdın olması şarttan sonra olur, fasid satışla satıldıktan sonra mülk
bakidir. Sahih olarak satıldıktan sonra ise satıcının mülkünden çıkmakla âzâd
olmaz.
«Âzâd olur ilh...»
Çünkü girme kölenin fiili olup hane sahibinin buna şahitlik yapmasıyla töhmet
altında kalmayacağından şahitliği sahihtir. Fetih.
«İmam Muhammed'e
göre yine şahitlikleri kabul edilir ilh...» Çünkü şahitlik edilen şeyde
babalarının menfaati yoktur. İmamı Muhammed töhmet bulunmasında menfaati
itibaretmiştir.
«İmam Ebû Yusuf bu
şehadeti iptal etmiştir.» Yani Ebû Yusuf mücerret dava ve inkarı itibar
etmiştir. Çünkü oğullarının şahitlikleriyle babalarının dava ettiği şeyde doğru
olduğunu ortaya koymak vardır. Fetih. Vallahü a'lem.