KA'BEDE NAMAZ BÂBI
METİN
Bu
bâbta, ünvânın üzerine ziyâde vardır. Bu güzel bir şeydir. Kâ'be'nin içinde ve
üzerinde sütresiz bile olsa farz ve nâfile namaz caizdir. Çünkü bize göre kıble,
arsa ile gök yüzüne kadar havadır. Velev ki İmam Ebû Yusuf «yasaklanmıştır .ve
ta'zimi terkdir» diyerek, üzerinde namaz kılmayı mekruh saymış olsun. Bu namaz
yalnız başına ve cemaatla kılınabilir. Velev ki cemaatın yüzleri Kâ'be'ye
teveccüh hususunda muhtelif olsun. Ancak kafasını imamının yüzüne çevirirse,
onun önüne geçtiği için kendisine uyması caiz olmaz. Arada perde olmaksızın
imamla yüz yüze durmak ta mekruhtur. Yüzü imamın yan tarafına gelirse mekruh
değildir. Bu taraflar dörttür.
Ka'be'nin
etrafında halka olarak namaz kılmaları caizdir. Velev ki cemaattan bazıları
Kâ'be'ye imamdan daha yakın bulunsun. Elverir ki imamın tarafında olmasın. Çünkü
hükmen imamın arkasında sayılır. Şayet imam tarafındaki Rükne doğru namaza
dururda Ka'be'ye imamdan daha yakın olursa; hükmün ne olacağını görmedim. Ama
ihtiyaten namazın bozulması gerekir. Çünkü imamın tarafı tercih edilir. Şekli
şudur:
<
İmam
<
Cemaat
Keza
cemaat dışarıda, İmam Kabe'nin içinde olduğu halde ona uyarsa. kapısı açık
bulunduğu taktirde namaz sahihtir. Çünkü bu imamın mihrapta durması gibidir.
İZAH
Musannıf,
Kâbe'nin dışında kılınan namazın hükmünü beyan edince, içinde kılınan namazın
beyanına başlıyor. Dışında kılınan namazı daha evvel zikretmesi. çokluğundan
dolayıdır. Şârihin, «Bu bâbta ünvanın üzerine ziyâde vardır.» sözünden muradı,
üzerinde ve etrafında kılınan namazdır. (Çünkü başlık, Ka'be'nin içinde
namazdır. Musannıf bununla yetinmeyerek, üzerinde ve etrafında kılınan namazdan
da bahis etmiştir.)
«Bu
güzel bir şeydir.» Yani başlıkta vaad ettiğinden fazlasını beyan etmek güzeldir.
Ondan noksan bırakmak ise çirkindir. Ziyadeye bir emsal de, Peygamber (s.a.v.)
in kendilerine deniz suyu ile temizlik sorulunca, «o suyu temizleyici ve ölüsü
helâl olan bir şeydir.» diye cevap vermesidir.
«Ka'be'nin
içinde farz ve nâfile namaz kılmak caizdir.» İmam Mâlik'e göre, içinde farz
kılmak caiz değildir, Çünkü bir ciheti karşısına gelse bile başka ciheti
arkasına gelir.
Bizim
delilimiz şudur: Vâcip olan, Ka'be'nin bir cüzüne karşı namaza durmaktır. Bu
cüzü muayyen değildir. Ne zaman namaza başlanır da bir cüzüne teveccüh edilirse,
o cüzü muayyen olur. Muayyen cüzü kıble olunca, başka cüzlere sırt çevirmek
namazı bozmaz. Şu izaha göre o cüzden başka tarafa doğru bir rekat kılsa sahih
olmamak gerekir. Zira kendisi için yüzdeyüz kıble olan tarafa sırtçevirmiş olur.
Buna bir zaruret de yoktur. Kıbleyi araştıran bunun gibi değildir. Çünkü onun
döndüğü taraf kendisine yüzdeyüz kıble olmuş değildir. Onun içtihadına göre
kıbledir. İlk içtihadı ile kıldığı rekatlar da bâtıl olmaz. Çünkü içtihadla edâ
edilmiş bulunan rekatlâr, o ictihadın misli olan bir içtihadla bozulamaz.
Bedâyi'den kısaltılmıştır.
«Bize
göre kıble, arsa ile havadır.» Yani bina değildir. Şu delil ile ki: Bina başka
bir arsaya nakledilerek ona doğru namaz kılınsa caiz olmaz. Bir de Ebû Kubeys
dağının üzerinde kılınsa namazı bilittifak caizdir. Halbuki binaya tekabül
etmez, Bedâyi. Arsadan murad, içinde bina olmayan ev yeridir.
İmam
Ebû Yusuf, yasaklanmış diye Ka'be'nin üzerinde namaz kılmayı mekruh saymıştır.
Çünkü Rasulullah (s.a.v.)'in yasak ettiği yedi şeyden biri budur. Tarsusî bu
yedi şeyi bir manzume de toplamış ve şöyle demiştir:
İnsanın
en hayırlısı Rasül Ahmed;
Bazı
muteber yerlerde namazı yasaklamıştır.
Deve
ağıllarında sonra kabirde;
Mezbelede,
yollarda ve salhânede;
Beytullâh'ın
üzerinde, bir de hamam,
Velhamdülillâhi
alet'tamam.
«Velev
ki cemaatın yüzleri. Kâ'be'ye teveccüh hususunda muhtelif olsun.» ifadesi,
onaltı şekle şâmildir. Bu onaltı şekil, imama uyanın yüzü, kafası, sağı ve solu
olmak üzere dört şeyin imamdaki misilleriyle çarpılmaktan meydana gelir. H.
Ben
derim ki: Onaltı şekle daha şâmildir. Bu da cemaatın birbirlerine nisbetledir.
Nitekim Bedâyi'de buna işaretle. «Bazılarının yüzü diğerlerinin sırtına,
bazılarının sırtı bazılarının sırtına geldiği zaman dahi böyledir Çünkü kıbleye
dönme mevcuttur.» denilmiştir.
Şârih
«Kâ'be'ye teveccüh hususunda» kaydını ziyâde etmesi, maksat yüzlerinin
birbirinden başka taraflara dönük olmadığına işaret içindir. Çünkü bu taktirde
yüzyüze gelindiği şekle şâmil değildir. T.
«Kafasını
imamının yüzüne çevirmek» imamın önüne geçerek onun döndüğü tarafa doğru
dönmektir. İster sırtı imamın yüzüne gelsin, ister biraz sağa solo dönsün fark
etmez. Zira illet, cihet bir olduğu zaman öne geçmektir.
«Arada
perde olmaksızın imamla yüz yüze durmak da mekruhtur.» Mültekâ şerhinde şöyle
denilmiştir: «Çünkü bu sûrete (resme) ibâdet etmeye benzer. Kuhistânî'de
Cellâbi'den naklen "İmamla cemaatın arasına perde veya elbise gibi bir şey
asmakla sütre koymak gerekir." denilmektedir. T. Yani yüz yüze gelmekten
korunmak için böyle yapılmalı demek istiyor .
«Bu
taraflar dörttür.» Yani imama uyanla imamın tarafları dörttür. Bu, yukarıda
geçen onaltı şekle aykırı değildir. Anla!
«Kâ'be'nin
etrafında halka olarak namaz kılmaları caizdir.» Bu söz, Kâ'be'nin dışında namaz
kılmanınhükmüne giriştir. Halka olmak caizdir. Çünkü Mekke'de namaz, Rasulullah
(s.a.v.) devrinden bu güne kadar böyle kılına gelmiştir. İmam için efdal olan,
Makâm-ı İbrâhim Aleyhisselâmda durmaktır. Bedâyi.
«Elverir
ki imamın tarafında olmasın.» Ama imamın tarafında olup da Kâ'be'ye ondan daha
yakın bulunur ve hizasında imamın önüne geçerse, sırtı imamın yüzüne
geleceğinden; aynı cihetten imamın sağında veya solunda bulunup önüne geçer de;
sırtı imamla birlikte namaz kılan sofa, yüzü Kâ'be'ye dönerse, imama uyması caiz
değildir. Zira imamdan ileri geçince ona tâbi olamaz. Bedâyi.
«İhtiyaten
namazın bozulması gerekir.» Bu incelemeyi Dürer hâşiyesinde Şurunbulâli
yapmıştır. Bahır hâşiyesinde Remlî dahi yapmıştır. İzahı şudur: İmama uyan
kimse, meselâ Haceri Esved rüknüne karşı namaza durursa her iki yanı ona cihet
olur. İmam Kâ'be kapısına karşı durur da. cemaat olan ona imamdan daha yakın
bulunursa sahih olmaz. Çünkü imama uyanın sol tarafı rükne cihet ise de; sağ
tarafı imamın ciheti olduğundan ihtiyaten tercih edilir. Bu, fesad iktiza edeni,
sıhhat iktiza edene tercih için yapılır. Bunun bir örneği de şudur: İmam rükne
karşı namaza durur da iki tarafındaki cemaattan biri. Kâ'be'ye ondan daha yakın
bulunursa, sahih olmaz.
Hayreddîn-i
Remlî'nin ibaresi şöyledir: Ben derim ki: Şâfiîlerin kitaplarında gördüm, imam
veya cemaat olan rükne doğru dönerse, her iki yanı onun cihetidir.» deniliyor.
Ben
derim ki: Bizim kaidelerimizde de buna aykırı bir şey yoktur. İmam rükne doğru
namaza durursa onun iki tarafı kendisinin cihetidir. İmama uyanlardan sağında ve
solunda bulunanlara bakar. İmam, hangisinden duvara daha yakın yahut ona müsâvî
bulunursa, namazının sahih olduğuna hüküm edilir. Ama duvara imamdan daha yakın
olanın namazı fâsiddir. Bu izahattan, Kâ'be-i Muazzama'nın etrafında sair
hallerde imamla birlikte halka olarak namaz kılanın hali anlaşılmış. olur.
«Keza
cemaat dışarıda, imam Kâ'be'nin içinde olduğu halde ona uyarlarsa...» Cemaattan
bazıları imamla birlikte bulunsun bulunmasın namaz sahihtir. İmdâd sahibi diyor
ki: «İhtimal kapının açık bulunması, imama nazaran intikal tekbirleri bilinsin
diye şart kılınmıştır, Kapı kapalı olduğu halde tebliğ suretiyle intikal
tekbirleri işitilirse. ona uymaya bir mâni yoktur. Nitekim imama uymanın sahih
olmasının şartları bâbında söylemiştik.» Lâkin bu mekruhtur. Çünkü imamın
durduğu yer bir boy yüksektir. Ve kimse bulunmadığı vakit mihrapdaki yüksek
yerde yalnız başına durmak gibidir. T.
Ben
derim ki: Meselenin aksini söyleyeni görmedim. Aksi, cemaat olan Kâ'be'nin
içinde; imam dışında bulunmaktadır. Zâhire bakılırsa, cihet bir olup imamın
önüne geçmek gibi bir mâni bulunmadığı zaman sahih olmak gerekir.
Sonra
Seyyid-i Abdulgânî'nin Nefdu'l-Ca'be adını verdiği bir risâlesini gördüm. Orada
bu meselenin sorulduğunu ve zamanının uleması arasında Mekke'de bunun hakkında
ihtilâfa düştüğünü zikretmiş, bazılarının "caizdir", bazılarının da "değildir"
diye cevap verdiklerini; fakat nâssan bir yerde bulunmadığını bildirmiş. Kendisi
"caizdir" diye cevap vermiş ve muhalifin istinad ettiği deliliçürüterek bunu,
Şâfiîlerden Zerkeşî'nin «İ'Iâmü's-Sâcidi bi Ahkâmi'l-Desâcidi» adlı eserinde
zikir ettiğini bildirmiş. Bizim kaidelerimizin de onun zikir ettiği cevaza
aykırı olmadığını söylemiş.
Ben
derim ki: Ben 1233 senesinde hac ettiğimde, Minâ'da Medine'i Münevvere
kadılarından Rumelili bir zât ile buluştum. Bana bu meseleyi sordu. Ben
kendisine yukarıda geçeni söyledim. Bunun üzerine şunu söyledi: «İmama uymak
sahih değildir. Çünkü imama uyanın hâli, imamın hâlinden daha kuvvetlidir. O
içeride, imam dışarıdadır.» Bunun üzerine şunu da ilâve etti: «Hicr-i İsmâil'de
namaz kılan bir kimse başka yerde olan imama uyamaz. Zira Hicir Kâbe'dendir.»
Bana da «Mekke kadısı olursan halkı bundan men et» dedi.
Ben
kendisine itiraz ederek şunları söyledim: «Senin söylediğin kuvvet, mâni olmaya
tesir etmez. Zira vâcipte müsâvidirler. Bu vacip de Kâ'be'nin bir cüzüne karşı
durmaktır. Kâbe'nin etrafında halkalı namaz kılmak Peygamber (s.a.v.) zamanından
kalma eski bir âdettir. Velev ki İmam, Hicrin dışında olsun. Müctehidlerden ve
onlardan sonra gelen ulemadan, Hicirdeki safların eklenmesini men eden duymadık.
Bu, sahih olduğuna icmâdır. Bir de Hicrin bir kısmı kati olarak Kâbe'den
değildir. Onun için Hicre karşı namaz sahih değildir. Onun Kâbe'den olması
zannîdir. Kati olan sıhhat şartları bulunursa, meselenin aslını kabul ettikten
sonra zannî bir şey için namazın fesadına hüküm olunamaz. Aksi halde, bildiğin
sebepten dolayı bu asıl müsellem değildir.
ALLAH'U
ÂLEM.