02 Ekim 2012

REDDU'L-MUHTAR...KÜSUF BABI


KÜSUF BABI

METİN
Bu babla öncekinin münasebeti ya birlik yahut tezat cihetindendir. Sonra cumhura göre güneş tutulmasına küsuf, ay tutulmasına hüsuf denir. Cuma kıldırmaya hakkı olan kimse güneş tutulduğunda cemaata iki rekat namaz kıldırır. Küsuf namazını, cuma kıldıran hatibin kıldırması müstehabtır. Gerçi Sirâc adlı eserde «Hutbeden başka bütün cuma şartlarının bulunması mutlaka lazımdır.» denilmişse de Bahır sahibi bunu reddetmiştir.
«İki rekat» tabiri en azının beyanıdır. İsterse dört ve daha ziyade kıldırır ve her iki rekatta veya dörtte bir selam verir. Müctebâ. Bu namazın sıfatı nafile gibidir. Yani mekruh vaktin dışında olmak şartiyle ve bir rukû ile ezansız ikametsiz kılınır. Kıraat âşikâre okunmaz. Hutbe de yoktur. Halk toplansın diye «Essalatü câmiaten» «haydi toplayıcı namaza» diye seslenilir.
İZAH
Bu bab küsuf namazı hakkındadır. Küsuf namazı aşağıda görüleceği vecihle sünnettir. Küsuf namazının bayramla münasebeti ya birlik cihetindendir. Yani her ikisi de gündüzleyin cemaata fakat ezan ve ikametsiz kılınır. Yahut tezat (yani birbirine aykırılık) cihetindendir. Yani bayramda cemaat şart, kıraatı âşikâre okumak vaciptir. Küsuf namazında böyle değildir. H. Yahut münasebet şudur: İnsanın, biri ferah ve sürur, diğeri gam ve keder olmak üzere iki hali vardır. Musannıf sürur (sevinç) halini keder halinden önce zikretmiştir. Mirac.
Hılye'de şöyle denilmiştir: «Fukahanın dilinde daha meşhur olan, küsufu güneşe, hüsufu da ay tutulmasına tahsis etmektir. Cevherî bunun daha fasih olduğunu iddia etmiştir. Bazıları «bu iki kelime ay ve güneş tutul. ması mânâsında müsavidirler.» demiştir. Kuhistânî'de beyan olunduğuna göre ibn-i Esîr «birinci kavil daha çok kullanılır; lügatta meşhur olan da odur. Gerçi hadiste, «ayla güneşin küsuf ve hüsufları» denilmiş ise de bu taglip (birini galip saymak) içindir.» demiştir.
Küsuf namazını Cuma kıldırmaya hakkı olan hatip kıldırır. İmam-ı A'zam'dan temel kitapların dışında rivayet edilen bir kavle göre her mescidin imamı mescidinde cemaata küsuf namazı kıldırabilir. Sahih kavil zâhri rivayettir ki, o da, bu işi yalnız cuma kıldıran hatibin yapmasıdır. Bedayi'de böyle denilmiştir. Nehir. Cuma kıldıran hatip bulunmazsa cemaatla kılmak müstehap değildir. Herkes ayrı ayrı kılar. Zira gördük ki onu hatipten başkası kıldıramaz.
Bahır sahibi Sirac'ın sözünü reddetmiştir. O, küsuf namazında üç şeyin müstehap olduğunu açıklamıştır. Bunlar imam, içinde nafile kılmak mübah olan vakit ve yerdir. Yerden murad; bayram namazgahı yahut büyük camidir. İmamdan maksat, ona uymaktır. Hâsılı küsuf namazı cemaatla ve cemaatsız kılınabilir. Müstehap olan cemaatla kılmaktır. Lâkin cemaatla kılınırsa onu ancak sultan veya onun izin verdiği kimse kıldırır. Nitekim bunun zâhir rivayet olduğu yukarıda geçti. Bu namazda cemaatın müstehap olması. Sirâc sahibinin onu cumada olduğu gibi şart saymasını reddeder.
Güneş açıldıktan sonra artık küsuf namazı kılınmaz. Bir kısmı açılırsa o halde namaza başlamak caizdir. Güneşi bulut veya benzeri bir şey örterse namaz kılınır. Zira asıl olan tutulmanın devamıdır. Güneşin soluk rengi kavuşursa duadan vazgeçer ve akşam namazını kılar. Cevhere.
«İsterse dört veya daha ziyade kıldırır.» İfadesi zâhir rivayet değildir. Zâhir rivayet, iki rekat kılıp sonra güneş açılıncaya kadar dua etmektir. Münye şerhi.
Ben derim ki: Evet, Mirâc ve diğer kitaplarda beyan edildiğine göre bu namazı imam kıldırmazsa cemaat yalnız başlarına ikişer veya dörder rekat olarak kılarlar. Dört kılmaları daha efdaldir.
«Küsuf namazı bize göre bir rüku ile kılınır. Eimmei selâseye göre her rekatta iki rüku yapılır. Delilleri Fethü'l-Kadir ve diğer kitaplardadır. Bir de küsuf namazı mekruh vaktin dışında kılınır. Çünkü nafile namazlar mekruh vakitlerde kılınamazlar. Bu da bir nafiledir. Cevhere.
Yukarıda zikrettiğimiz, Sirac'ın «vakit müstehaptır.» sözü hakkında Bahır sahibi «doğru değildir.» demiştir.
Tahtavî diyor ki: «Hamavî'de Bercendî'den naklen 'Güneş ikindiden yahut günün yarısından sonra tutulursa cemaat dua ederler; namaz kılmazlar.' denilmektedir.» Küsuf namazında kıraat âşikare okunmaz. İmam Ebu Yusuf aşikare okunacağını söylemiştir. İmam Muhammed'den iki rivayet vardır. Cevhere «hutbe de yoktur.»
Kuhistâni şöyle demiştir: «Bize göre küsuf namazında hutbe olmadığında hilâf yoktur. Nitekim Tühfe, Muhit, Kâfi, Hidâye ve şerhlerinde böyle denilmiştir. Lâkin Nazım'da namazdan sonra bilittifak hutbe okunacağı bildirilmiştir. Bu sözün bir misli de Hulâsa ile Kâdıhan'dadır.» Bayram bahsinde hutbelerin on yerde olması meselesi, bu ikinci havle ibtina eder. Lâkin meşhur olan birincisidir. Kitapların metin ve şerhlerinde zikredilen de odur. Münye şerhinde İmam Mâlik ile İmam Ahmed'in dahi buna kail oldukları bildirilmiştir.
Bahır sahibi diyor ki: «Gerçi Peygamber (s.a.v.) in oğlu İbrahim'in vefat ettiği gün hutbe okuduğu ve güneş tutulduğu rivayet olunmuşsa da bu hutbe küsuf için değil «İbrahim vefat ettiği için güneş tutuldu.» diyenlerin sözünü red içindir. Onun için de güne açıldıktan sonra okumuştu. Küsuf için hutbe okumak sünnet olsa namaz ve dua gibi onu da güneş açılmadan okurdu.»
METİN
Namazda rüku, sücud ve kıraatı, nafilenin hususiyetlerinden olan dua ve zikirleri uzatır. Bundan sonra kıbleye karşı oturarak yahut cemaata karşı ayakta durarak dua eder; cemaat da «âmin» derler. Bu hal güneş tamamen açılıncaya kadar devam eder. Hatip gelmezse halk fitneden korunmak için yalnız başlarına evlerinde kılarlar. Nasıl ki ay tutulduğu, şiddetli rüzgar estiği, gündüzün şiddetli karanlık, geceleyin şiddetli aydınlık olduğu, korku galebe çaldığı ve buna benzer korkunç alâmetlerden yer sarsıntısı, yıldırım, kesilmeyen kar yağmur ve umumi hastalıklar zuhurunda da yalnız başlarına kılarlar. Taûnun kaldırılması için duada bulunmak bundandır. İbn-i Hacer'in «bu bid'attır» sözü, «bid'at hasenedir» manâsınadır. Her taûn vebâdır. Bunun aksi yoktur. Sözün tamamı Eşbah'tadır. Aynî'de «küsuf namazı sünnettir.» denilmiştir. Esrarda ise küsuf namazının vacip, hüsuf namazının hasene olduğu diğerlerinin de bu hükümde dahil bulunduğu tercih edilmiştir. Fetih'te «İstiskâ namazının sünnet olup olmadığında ihtilâf edilmiştir. Musannıf bubahsi bundan dolayı geriye bırakmıştır.» denilmektedir.
İZAH
Bu namazda rüku, sücud vesairenin uzun tutulacağı Şurunbulâliye'de Burhan'dan nakledilmiştir. Çünkü Fetih'te ve diğer kitaplarda zikredilen hadisler bu hususta varid olmuşlardır. Kuhistâni şöyle demiştir: «İki rekatta bakara ve âl-i imran sureleri miktarı Kur'an okur. Nitekim Tühfe'de beyan edilmiştir. Sözün mutlak bırakılması, sair namazlarda okuduklarını okuyabileceğine delâlet eder. Muhit'de de böyle denilmiştir.» Kıraatı uzun tutup duayı kısa kesmek ve bunun aksi caizdir. Birini uzun tutarsa ötekini kısa keser. Çünkü müstehap olan, güneş açılıncaya kadar huşû ve korku içinde devam etmektir. Kemâl şöyle demiştir: «Bu, imamın namazı uzatmasının mekruh olmasından istisna edilmiştir. Ama hafif tutması da caizdir; sünnete muhalif olmaz. Hak, uzatmanın sünnet olmasıdır. Mendup olan, mücerret vaktin namaz ve dua ile kaplanmasıdır.» Nitekim Şurunbulâliye'de de böyledir.
«Nafilenin hususiyetlerinden olan dua ve zikirleri uzatır.» Öyle anlaşılıyor ki, bu dua ve zikirleri namazın içinde okur. Bunlar namazdan sonra okuduğu dualardan başkadır. Zira rüku ve secde'de kıraat meşru değildir. O halde bunları uzatmakta tesbih gibi dua ve zikirlerin ziyadesinden başka bir şey kalmaz.
«Bundan sonra kıbleye karşı oturarak... dua eder.» Çünkü dualar do sünnet budur. Bahır. İhtimal bu söz, namazdan önce dua etmekten ihtirazdır. Zira orada bildiğin gibi dua eder.
«Yahut cemaata karşı ayakta dua eder.» Hulvânî, «Bu daha güzeldir. Yay veya baston üzerine dayanırsa, iyi olur. Dua için minbere çıkmaz.» demiştir. Muhit'de de böyledir. Nehir.
«Hatip gelmezse halk fitneden korunmak için yalnız başlarına evlerinde kılarlar.» Yani iki veya dört rekat olarak kılarlar. Yukarıda beyan ettiğimiz vecihle dört kılmaları efdaldir. Bu namazı kadınlar da yalnız başlarına kılarlar. Nitekim Bercendi'den naklen Ahkâm'da beyan edilmiştir.
«Evlerinde kılarlar» sözü Tahâvî şerhine aittir. Zahîriye'de «Mescidlerinde kılarlar» denilmiştir. Bunu Muhit sahibi. Şemsü'l-Eimme'ye nisbet etmiştir. İsmail.
Fitneden murad; imamlığa geçirmek ve geçmek; bu hususta münakaşa etmektir. Nitekim Nihâye'de böyle denilmiştir. Cemaat isterlerse sadece dua eder; namaz kılmazlar. Gıyâsiyye. Ama namaz kılmak efdaldir. Sirâciye. Şeyh İsmail'in Ahkâm'ında da böyledir. Ay tutulması ve benzeri korkulu zamanlarda imam gelsin gelmesin cemaat yalnız başlarına namaz kılarlar. Nitekim Bercendî'de izah edilmiştir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) in ay tutulduğunda namaz kıldığı rivayet olunmuşsa da cemaatla kıldığı açıklanmamıştır. Asıl olan yalnız kılmaktır. Nitekim Fetih'de beyan olunmuştur. Bahır'da Müctebâ'dan naklen «Bize göre cemaat caizdir, diyenler olmuştur. Fakat bu sünnet değildir» denilmiştir.
«Taûnun kaldırılması için duada bulunmak bundandır.» Yani umumi hastalıklardandır. Burada duadan murad; dua için namaz kılmaktır. Nehir'de şöyle denilmiştir: «Cemaat toplanınca taûnun kaldırılmasını niyet ederek herkes ikişer rekat namaz kılar. Bu mesele yeni fetvalardandır.»
«İbn-i Hacer'in «bu bid'attır.» sözü, «bid'at-ı hasenedir» mânâsınadır.» Nehir'de de böyle denilmiştir.
Ben derim ki: Bid'ata beş hüküm sabit olur. Nitekim bunu imamlık babında izah etmiştik. Nehir sahibi «Bu şehid olmak kaldırılsın diye dua değildir. Çünkü şehidlik taûnun eseridir.» diyor.
Ben derim ki: Çok olup devamlı yağmur gibi zarar verdiği zaman buna bir mâni yoktur. Yağmur da rahmettir; ama çok olunca zarar verir. Seyyid Ebu's-Suûd. şeyhinden naklen şunları söylemiştir: «Bu duanın meşru olduğuna bir delil de düşmanla karşılaşmaya benzemesidir. Rasûlüllah (s.a.v.) in bundan kurtulmak istediği sabit olmuştur. Şu halde bu dua menşein kaldırılmasını istemek olur.»
«Her taûn vebadır.» Zira veba her umumi hastalığın adıdır. Nehir. Taûn ise cin çarpması sebebiyle meydana gelen umumi hastalıktır. H. Bu, taûnun bize göre beyan edilen umumi hastalıklara dahil olduğunun beyanıdır. Velevki hassaten taûnu söylememiş olsunlar.
Esrar adlı kitapta küsuf namazının vacip; hüsuf namazının hasene olduğu ihtiyar edilmiştir.
Ben derim ki: Bedayi'de de küsuf namazının vacip olduğu tercih olunmuştur. Çünkü hadisde emir buyurulmuştur. Lâkin İnâye'de umumiyetle fukahanın sünnettir' dedikleri bildirilmiştir. Zira islâmın şeairinden değildir. O Ârızi bir sebeple kılınır. Ancak Peygamber (s.a.v.) onu kılmıştır. Bundan dolayı sünnet olmuştur. Buradaki emir nedib içindir. Fetih sahibi bu sözü kuvvetli bulmuştur. Anlaşılıyor ki, haseneden murad mendup olmasıdır. Onun için Bedayi'de «Bu namaz hasenedir. Zira Peygamber (s.a.v.) 'bu korkunç hallerden birini görürseniz hemen namaza sığının!' buyurmuştur.» denilmektedir. 
«Diğerlerinin de bu hükümde dahil, bulunmasından murad, şiddetli rüzgar, karanlık vesairedir. Böyle dehşetli zamanlarda namaz kılmak hasenedir. H.
İstiskâ namazının sünnet olmasında yani esasen meşru olup olmadığında mı yoksa cemaatla kılınmasında mı ihtilaf edilmiştir. Nitekim gelecektir. "Musannıf bundan dolayı bu bahsi geriye bırakmıştır." Yani kûsuf ile istiskânın herbiri toplanma sıfatında müşterek olmakla beraber sünnet olduğunda ittifakla edilen küsuf namazını evvel zikretmiştir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...