İhrama Girmekle
Haram Olan Ve Olmayan Şeyler
METİN
Şayet sol hörgücünü
yaralamak suretiyle deveyi nişanlar veya üzerine çul koymak suretiyle çullar;
yahut müt'a ile kırândan başka bir fiil için gönderir de, yukarıda geçtiği gibi
ona yetişmezse; yahut koyun boynuna gerdanlık takarsa, ihrama girmiş sayılmaz.
Çünkü bunlar hacc fiillerine mahsus şeyler değillerdir. Bundan sonra, yani
ihrama girdikten sonra mühletsiz olarak rafesten, yani cimadan yahut kadınların
yanında onu anmaktan, füsuktan yani Allah'a taattan çıkmaktan, cidalden sakınır.
Çünkü muhrîm kimsenin bu işleri yapması daha çirkindir.
İZAH
«Deveyi nişanlamak»
İmam-ı Azam'a göre mekruhtur. Çünkü bunu herkes beceremez. Bu suretle hayvana
eziyet edilmiş olur. T. musannıf nişan vurmanın deveye has olduğuna işaret
etmiştir.
«Müt'a ile kırândan
başka bir fiil için» Keza hacc aylarından önce olursa, müt'a ile kırân için
gönderirse, ihrama girmiş sayılmaz. Rahmeti.
«Çünkü bunlar hacc
fiillerine mahsus şeyler değillerdir.» Nişan vurmak bazen tedavi için olabilir.
Hayvanı çullamak, soğuktan, sıcaktan ve eziyetten korumak için olur. Bir de
yollanırken elinde gönderecek hedy kurbanı yoksa, mücerret bir niyetten başka
bir şey bulunmamış olur. Bununla ise ihrama girmiş sayılmaz. Koyuna gerdanlık
takmak âdet olmamıştır, sünnet de değildir. Rahmetî.
«Mühletsiz olarak»
sözü ile Şârih, Musannıf'ın burada takibe delâlet eden 'fe' edatını kullanması
daha doğru olacağına işaret etmektedir. Nitekim Kudûrî ile Kenz'de böyle
yapılmıştır. Şu da var ki, Nehir'de şöyle denilmiştir: «Bilmiş ol ki,
Musannıf'ın bu sözünden, bazılarının dediği gibi Peygamber (s.a.v.)'in, "Her kim
hacceder de cimada bulunmaz, Allah'a taattan çıkmazsa; günahlarından, annesinden
doğduğu gün gibi çıkar." hadisinin mânâsı, ihrama girdiğinden itibaren demektir.
Çünkü daha önce o kimseye ' hacı ' denilmez.»
«Yani cimadan»
sözü, cumhur-u ulemanındır. Lübab Şerhi. Çünkü AIIah Teâlâ, "Oruç gecesi size,
kadınlarınıza rafes helâl kılınmıştır." buyurmuştur. Bahır.
«Kadınların yanında
onu anmaktan» sözü, ibn-i Abbas'ındır. Bazıları, cimaın zikri ve mutlak surette
ona sebep olan şeyler olduğunu söylemişlerdir. "Esah olan" budur diyenler
vardır. Lübab Şerhi. Birçok ulemanın sözlerinin zâhirine bakılırsa, İbn-i
Abbas'tan rivayet edilen kavli tercih ettikleri anlaşılır. Nehir.
Ben derîm ki: Zâhir
olan, kadınlar' tabirinin helâl olanlara şümulüdür. Çünkü cima sebeplerinden
biri, kadının helâl oluşudur. Düşün!
«Cidal» yol
arkadaşları ile, hizmetçilerle ve kiracılarla kavga etmektir. Bahır.
A'meş'tenrivayet olunduğuna göre, "Deveciyi dövmek, haccın tamamındandır."
demiştir. Bunun te'vîlinde, "kelime failine muzaftır" denilmişse de; Nikâye
Şerhi'nde beyan olunduğuna göre, Hz. Ebû Bekir (r.a.) yolda kusur ettiği için
devecisini dövmüştür.
Ben derim ki; Şu
halde onun dövmesi kavga için değil, te'dip ve vazifesini bildirmek içindir.
Herhalde lâftan anlamamıştır. Böylece iyiliği emir, kötülüğü yasaklama
kabilinden olduğu için, haccın tamamından sayılması doğru olur. Düşün!
«Bu îşleri» Yani
zikredilen üç şeyi yapması daha çirkindir. "İhramlı kimsenin bu işleri yapması
daha çirkindir" diye açıklamasında, ayete uyarak bunları niçin söylediğine
işaret vardır. Meselâ ipek giymek gibi. İpek giymek mutlak olarak haramdır.
Fakat namazda daha çirkindir.
METİN
Kara avını
öldürmekten - deniz avını değil - ve görülen ava işaret etmekten, gaipte olana
delâlette bulunmaktan da sakınmalıdır. Bunların haram olması, ihramlı
bilmediğine göredir. İhramlı bilirse, esah kavle göre işaret ve delâlet haram
değildir. Kasdetmese bile, koku sürünmekten dahi sakınmalıdır. Koklaması ise
mekruhtur. Tırnak kesmek ve yüzünü tamamen yahut bir kısmını, mesela ağzını,
çenesini ve başını örtmekten de sakınmalıdır. Evet Hâniyye'de, "Elini burnuna
koymakta bir beis yoktur" denilmiştir. Ölü ile bedenin sair kısımları bunun
hilâfınadır. Hacı, başının üzerinde elbise taşırsa, bu örtünmek sayılır. Bir gün
veya bir gece devam etmedikçe, yük ve tabak taşımak örtünmek sayılmaz.
Binaenaleyh sadaka vermesi lâzım gelir. Ulemanın söylediklerine göre, hacı Kâbe
örtüsünün altına girer de, örtü başına veya yüzüne gelirse, mekruh olur. Aksi
takdirde bir beis yoktur.
İZAH
«Kara avını
öldürmekten» Yani diri olarak tuttuğu avı öldürmekten sakınmalıdır. Burada
Musannıf'ın 'kesmekten' demeyip, "öldürmekten sakınmalıdır" demesi, 'öldürmek'
kelimesi ekseriyetle haram olan şeyde kullanıldığı içindir. Bu da haramdır.
Hattâ o avı kesmiş olsa lâşe olur.
«Deniz avını»
yenmese bile avlayabilir. Çünkü Teâlâ Hazretleri, "Size deniz avı helâl
kılınmıştır." buyurmuştur.
«Görülen» ve
"gaipte olan" tabirleriyle Şârih işaretle delâlet arasında fark olduğunu
göstermek istemiştir.
Ben derim ki: Bir
fark da, işaretin elle, delâletin dille ve yürüyerek gitmek gibi şeylerle
yapılmasıdır.
«İhramlı
bilmediğine göredir.» Nehir'de böyle denilmiştir. Maksat kendisine gösterilen
kimsedir. En doğrusu böyle demektir. Sirâc sahibi diyor ki: «Sonra delâlet
ancakarkacığından avı tuttuğu ve kendisine gösterilen kimse avın yerini
bilmediği zaman geçerli olur. O kimseyi delâletinde tasdik etmeli ve izinden
gitmelidir. Yoksa onun delâletini yalanlar ve izinden gitmezse, başka biri
delâlet edip onu tasdik ettiği ve izinden giderek avı öldürdüğü takdirde,
delalet edene bir ceza yoktur.
T E T İ M M E :
Delâlet eden kimseye yardımda bulunmak, meselâ ona bıçağını, ok veya kamçısını
vermek dahi delâlet hükmündedir. Avı ürkütmesi, yumurtasını ve bacaklarını,
kanatlarını kırması, sütünü sağması, o avı alıp satması ve yemesi de aynı
hükümde olduğu gibi; bit öldürmek veya atmak yahut başkasına vermek, biti
öldürmeyi emretmek, işarette bulunmak - şayet işaret edilen kimse biti öldürürse
- elbisesini - bitler ölsün diye - güneşe koymak veya yıkamak dahi böyledir.
Lübab.
«Kast etmese bile
koku sürünmek» ifadesi üzerine söz edilmiş, "kastı olmayan kimseye korunmayı
emretmenin bir manâsı yoktur." Denilmişse de, buna şöyle cevap Verilir: Maksat
koku sürünmeyi kast etmemektir. O kimse kokuyu tedavi için sürünebilir: Bununla
beraber yine memnudur, korunması gerekir. Rahmeti.
«Koklaması ise
mekruhtur.» Yani hûküm bundan ibarettir. Bir ceza ödemesi icabetmez. Nitekim
Hâniyye'de beyan edilmiştir. Şârih bununla kokulanmaktan muradın, kokuyu elbise
ve bedende kullanmak olduğuna işaret etmektedir. Ulemanın beyanlarına göre, hacı
buharlı elbise giyse bir şey lâzım gelmez. Çünkü kokudan bir cüz kullanılmış
değildir. O ancak burnu ile kokuyu duymuştur. Bundan dolayı Hâniyye'de, "Hacı
kokulanmış bir eve girer de, elbisesine ondan bir şey bulaşırsa, hiçbir ceza
icabetmez." denilmiştir. Nehir.
«Tırnak kesmek»
Velev ki bir tanesini olsun, Keza kendisi yahut kendi emriyle başkası kessin
veya başkasının tırnaklarını kessin aynı hükümdedir. Meğer ki bir daha
büyümeyecek şekilde kırılmış olsun. Bunda bir beis yoktur. Bunu Tahtavî
Kuhistânî'den nakletmiştir.
«Yüzünü tamamen
yahut bir kısmını örtmekten sakınmalıdır.» Lakin bir gün veya bir gece, yüzün
veya başın bütününü örtmek kurban icabeder. Bunların dörtte biri bütünü gibidir.
Bir günden veya dörtte birden daha az örtülürse, sadaka lâzım gelir. Nitekim
Lübab'da beyan edilmiştir. Musannıf mutlak ifade etmiştir. Binaenaleyh sözü
'kadına' da şâmildir. Zîra Bahır'da Gâyetü'l-Beyan'dan naklen, kadının
bilittifak yüzünü kapamayacağı beyan edilmiştir. Yani o ancak yüzünü
ecnebilerden örtmek için üzerine değmeyecek bir şey sarkıtır. Nitekim bu bâbın
sonunda gelecektir. İbn-i Kemâl'in Hidâye Şerhi'nde söylediklerine gelince: O,
"Kadın yüzünü çarşafı veya baş örtüsü ile örtebilir. Ona yasak edilen şey, ancak
peçe ve yüz örtüsü gibi ayrı bir şeyle yüzünü örtmektir." demiştir ki, acaip bir
inceleme yahut işittiğin icma muhalif garip bir nakildir. Keza bu bâbın sonunda
Bahır'dan ve diğer kitaplardan nakil edeceklerimize de muhaliftir. Sonra
ulemadan birinin el yazısı ile bu şerhinkenarında gördüm ki, "Bu söz, müellifin
yalnız başına kaldığı sözlerdendir. Ulemamızdan bilinen bunun hilâfıdır ki, o da
kadının yüzüne bir şey değmemesinin vâcip olmasıdır." diyor. Daha sonra
Kutbî'nin Mensik'inden naklen buna benzer bir söz gördüm.
«Evet Hâniyye'de
iIh...» sözü, "yahut bir kısmını" ifadesi üzerine istidraktır. Çünkü bu söz
bunun da memnu olduğu zannını verir. Halbuki Lübab'da bu, ihramın mübahlarından
sayılmıştır. "Beis yoktur" sözüne gelince: Bu söz daima kerahet bildirmez.
Şârih'in aşağıda gelen "Aksi takdirde bir beis yoktur" sözü de bu kabildendir.
"Başını örtmekten"
tabiri erkeğe mahsustur. Kadının hükmünü ileride
göreceksin.
«Ölü bunun
hilâfınadır.» Yani bir kimse ihramlı olarak ölürse başı ve yüzü örtülür. Çünkü
ölmekle onun ihramı bâtıl olmuştur. Rasulullah (s.a.v.), "Âdemoğlu öldüğü vakit
bütün amelleri kesilir. Ancak üç şeyden müstesna!" buyurmuştur. İhram da bir
ameldir. Onun da hükmü bitmiştir. Bundan dolayıdır ki, başkası namına hacceden
bir kimse, ölenin ihramı üzerine bilittifak ihram yapamaz. Devesinden düşerek
boynu kırılan bedevî hikâyesine gelince: Onun hakkında Peygamber (s.a.v.) "Onun
başını ve yüzünü örtmeyin. Çünkü kıyamet gününde o telbiye ederek gelecektir."
buyurmuştur. Yani o, bu hükümden Peygamber (s.a.v.)'in haber vermesiyle tahsis
edilmiştir. Onun ihramı bâkidir. Başkasında bu hüküm yoktur. Bu sebeple ölünce
ihramı kesildiğini söylüyoruz. Bunu Bahır sahibi ve başkaları ifade etmişlerdir
ve böylece iki hadisin arasını bulmak mümkün olmaktadır. Bunu, hadisdeki "Çünkü
kıyamet gününde o telbiye ederek gelecektir" cümlesi te'yid etmektedir. Cümle
bir vakıayı anlatmaktadır, umumu yoktur. Nitekim usûl-ü fıkıhta tekarrur
etmiştir. Binaenaleyh bedevîden başkasının da bu meselede onun gibi sayılacağına
delâlet etmez.
«Bedenin sair
kısımları bunun hilâfınadır.» Yani bedenin başla yüzden geri kalan kısımlarını
örtmek bunun gibi değildir. Bir şey icabetmez. Ama özürsüz örterse mekruh olur.
Lübab. Lübab Şerhi'nde, "Avuçları da istisna etmek gerekir. Çünkü eldiven giymen
men edîlmiştir." deniliyor.
Ben derim ki:
Ayakların potin bağlanan kısmından yukarısı da öyledir. Çünkü Peygamber (s.a.v.)
çorap giymekten men etmiştir. Nitekim gelecektir. Ancak örtmekten muradı, elbise
olmayan bir şeyle kapamak ise o başka; yoksa elleri eldivenle, ayakları çorapla
örtmek giymek demektir.
«Bir gün veya bir
gece devam etmedikçe yük ye tabak taşımak sayılmaz.» Çünkü mûtad olan elbiseyi
bir gün veya bir gece giymek ceza kurbanı icabeder. Mutâd olmayan elbiseyi bu
şekilde giymek de sadakayı icabeder. T.
Ban derim ki: Lâkin
şarih'in bu söylediğini, nereden aldığını araştırmalıdır. Çünkü ben birçok
kitaplarda gördüm ki, hacı başını eşya paketi gibi mûtad olmayan bir şeyle
örterse, bir şeylâzım gelmez. Demek oluyor ki, bir şey lâzım gelmemesini mutlak
söylemişlerdir. Lübab'da bu, ihramın mübahlarından sayılmıştır. Evet Nehir'de
Hâniyye'den naklen, "İhramlı bir kimse başının üzerinde insanların giydiği bir
şeyi taşırsa onu giymiş sayılır. Çanak ve benzeri gibi insanların giymediği bir
şeyi taşırsa giymiş sayılmaz. Başını sarması mekruhtur. Bunu bütün bir gün veya
bir gece yaparsa, sadaka vermesi lâzım gelir." denilmiştir. Zâhire bakılırsa,
işaret başını sarmayadır. Ama Şârih onu taşımaya da teşmil etmiştir.
«Ulemanın
söylediklerine göre» bunu Lübab sahibi ve başkaları bildirmişlerdir. Keza yüzünü
bir yastığın üzerine yaslamanın mekruh olduğunu da söylemiştir. Yanaklarını
koyması bunun hilâfınadır. Lübab şârihi şöyle demektedir: «Başını yastığın
üzerine koymak dahi zararsızdır. Çünkü bundan her ne kadar yüzünün veya başının
bir kısmını örtmek lâzım geliyorsa da, uykuda makbul olan şekil budur. Yüzünü
yaslamak bunun hilâfınadır.»
«Mekruh olur.» sözü
mutlak olduğuna göre kerahet-i tahrimiyye kastedilmiş olacaktır. T.
METİN
Başını ve sakalını
hatmi ile yıkamaktan sakınmalıdır. Çünkü bu kokudur yahut böcekleri öldürür.
Sabun, delûk ve çöven bilittifak bunun hilafınadır. Cevhere'de nebk yaprağı da
zikredilmiştir. Ama bu müşkildir. Sakalı kısaltmaktan, başını tıraş etmekten,
bedenindeki kılları gidermekten de sakınmalıdır. Bundan ancak, gözde biten kıl
müstesnadır. Bize göre ondan bir şey lâzım gelmez. Gömlek ve don giymekten, yani
bedenine göre yahut zırh ve bornoz gibi bedenin bir kısmına göre biçilmiş elbise
ve kaftan giymekten sakınmalıdır. Ellerini yenlerine sokmazsa bize göre caizdir.
Ancak ilikler veya çözerse caiz olmaz. Gömlek ve cübbeye sarınmak, uyurken veya
başka bir halde onunla örtünmek bilittifak caizdir. Sarık ve külah gibi şeyler
giymekten de sakınmalıdır.
İZAH
«Çünkü bu kokudur.»
sözü ile Şârih, sakınmanın vâcip olmasının illeti hakkındaki hilâfa işaret
etmiştir. Vâcip olması ittifâkidir. Hilâf ancak illetinde ve mucebindedir.
Binaenaleyh İmam-ı Âzam'a göre bundan korunmalıdır. Çünkü hatminin güzel kokusu
vardır. Velev ki keskin olmasın. Bunun mucebi ceza kurbanıdır. imameyn'e göre
kurban gerekmez. Bununla böcekler öldürülür ve saç yumuşatılır. Mucebi
sadakadır. Bu hilâfın menşei, onun hakkındaki şüphedir. Bundan dolayı bazıları
Irak hatmisinde hilâf olmadığını söylemişlerdir. Çünkü onun güzel kokusu vardır.
Bunu Nehir sahibi söylemiştir.
"Sabun, delûk ve
çöven bunun hilâfınadır." Fethu'l-Kadîr'in cinayetler bahsinde şöyle
denilmektedir: «Sabun ve çövenle yıkarsa, bu hususta rivayet yoktur. Ulema
bunlarda bir şey lâzım gelmediğini söylemişlerdir. Çünkü koku değildir.
Böcekleri de öldürmez.» Bu ta'lîlin muktezası, ceza kurbanı ve sadakanın
bilittifak vâcip olmamasıdır. Onun içinZahîriyye'de, "Ulema ona bir şey lâzım
gelmediğine ittifak etmişlerdir." denilmiştir. Bahır'da da böyle denilmiştir.
Tahâvî şerhi'nden alarak Kuhistânî dahi böyle demiştir. Delük, söylenildiğine
göre Hicaz'da yetişen çöven gibi bir ottur. Ancak çöven beyaz, o siyahtır.
Bedeni rahatlatır kaşıntıları giderir.
"Ama bu müşkildir"
Çünkü nebk da hatmi gibi böcekleri öldürür, saçları yumuşatır. Binaenaleyh
İmameyn'e göre sadaka vâcip olmalıydı. Nitekim Minah'ta böyle denilmiştir.
Sabunla çövende de bu yumuşatma vardır. Rahmetî. Başkaları, "Sabunun güzel
kokusu vardır." ifadesini ziyade etmişlerdir.
Ben derim ki: Bu,
söz götürür. Zira biliyorsun bunda bilittifak ceza kurbanı ve sadaka yoktur.
Zira koku değildir. Böcekleri de öldürmez.
«Başını tıraş
etmekten» keza başkasının başını tıraş etmekten sakınmalıdır. Velev ki o kimse
ihramlı olmasın. Lübab.
"Bedenindeki
kılları"ndan murad, bıyık, koltuk altı, kasık, ense ve kan aldırılan yerler gibi
bedenin kalan kısımlarıdır. Nitekim Lübab'da beyan edilmiştir. Bahır sahibi
diyor ki: «Maksat, neyle olursa olsun kılları gidermektir. İster tıraş etsin,
ister kısaltsın veya yolsun yahut ağda kullansın yahut yaksın farketmez. Vücudun
neresinden olursa olsun, baştan, bedenden gerek doğrudan doğruya, gerekse imkân
vermek suretiyle giderebilir.»
«Yani bedenine göre
biçilmiş ilh...» sözüyle Şârih, dikişli elbise giymenin yasak olduğuna işaret
etmiştir. Zikredilenleri ayrıca söylemesi, hadiste adları geçtiği içindir.
Bahır'da İbn-i Emir Hâcc'ın Menâsik'inden naklen şöyle denilmektedir: «Bunun
kaidesi, bedene veya bedenin bir kısmına göre biçilmiş elbise giymektir. Öyle ki
dikişli olmak veya parçaları birbirine yapıştırılmak suretiyle bedenini sarmalı
ve mücerret giymekle üzerinde durmalı. Bundan yalnız paşmak müstesnadır.ı»
Ben derim ki:
Böylece, yama gibi bedeni sarmayacak şekilde dikilen şey hariç kalır. Evvelce
arzettiğimiz gibi, onu giymekte beis yoktur.
«Yahut bedenin bir
kısmına göre» sözü ile Şarih, erkeğin ellerine eldiven giymesinin haram olduğunu
ifade etmiştir. Bunu Sindî de Mensik-i Kebir'inde açıklamış. Aliyyü'l-Kâri dahi
Lübab Şerhi'nde ona tâbi olmuştur. Kadına gelince: Onda böyle şeylerin
bulunmaması mendupdur. Nitekim Bedâyi'de beyan edilmiştir. Tamamı, Bahır üzerine
yazdığımız hâşiyededir.
«Bornoz» Kâmus'a
göre, uzun külâh yahut başlığı kendisinden olan uzun elbise demektir.
Magriplilerin giydikleri baştan ayağa kadar örten elbise bu kabildendir.
«Ellerini ceplerine
sokmazsa bize göre caizdir.» Lübab'da şöyle denilmektedir: «Mekruhlardan biri
de, kaftan ve aba gibi şeyleri omuzuna alarak ellerini yenlerinesokmamaktır.»
Lübab'ın cinayetler faslında da şöyle denilmektedir: «Kaftanı omuzlarına alır
da, bir gün ilikli bulundurursa, ona ceza kurbanı lâzım gelir. Velev ki ellerini
yenlerine sokmasın. Keza iliklemez, fakat ellerini yenlerîne sokarsa ceza
kurbanı lâzım gelir. Omuzuna alır da iliklemez, ellerini de yenlerine sokmazsa,
ona kerahetten başka bir şey yoktur» Lübab Şerhi'nde de şu ibare vardır:
«Şüphesiz ellerinden birini yenine sokmak, ikisini de sokmak gibidir.
Binaenaleyh 'caizdir' demekten maksadı, ceza olmadığını söylemektir. Çünkü
mekruh olduğunu biliyorsun. Bunu, "bize" göre" demesi de te'yîd eder. "Bize
göre"den muradı, üç imamımızdır. Züfer buna muhaliftir. O ceza kurbanı lâzım
geldiğini söylemiştir.» Şârihi Lübab sahibine itiraz etmiştir. Çünkü o bunu bir
defa ihramın mekruhları arasında zikrettikten sonra, mübahları arasında da
zikretmiştir. Şârih şöyle demiştir: «O halde doğrusu, "kaftan gibi şeyleri
yatarken üzerine koymak" demeliydi Nitekim El-Kebir'de demiştir.» Hasılı memnu
olan, mûtad dikişli elbiseyi giymektir. Galiba kaftan ve aba gibi şeyleri omuza
almanın keraheti, ekseriyetle omuzda taşındıkları içindir.
Düşün!
METİN
Mest giymekten de
sakınmalıdır. Meğer ki ayakkabı bulamaya. Bu takdirde mestleri, konçlarının
altından, potin bağlanan yerden keser. Şu halde zermuze giymek caizdir; çorap
giymek caiz değildir. Vers gibi - ki kürkümdür - ve usfur gibi - ki kurtum
çiçeğidir - güzel kokusu olan şeylerle, boyanmış elbise giymekten sakınmalıdır.
Bu ancak esah kavle göre koku saçmayacak şekilde elbiseden çıktıktan sonra
giyilebilir.
İZAH
«Mest giymekten de
sakınmalıdır.» Bu erkeklere yasaktır. Çünkü kadın dikişli elbise ve mest
giyebilir. Nitekim Kâdıhan beyan etmiştir. Kuhistani.
«Meğer ki ayakkabı
bulamaya.» Bundan anlaşılıyor ki, bulursa mestlerini kesmez. Çünkü bunda hâcet
yok iken malı itlaf vardır. Bunu Bahır sahibi söylemiştir. Ayakkabı bulduğu
takdirde yine mestlerinin konçlarını keserse, fidye vermesi vâcip olur diye bir
kavli İmam-ı Âzam'a nisbet edilmişse de, bu mezhebin hilâfınadır. Nitekim Lübab
Şerhi'nde beyan edilmiştir.
«Mestleri keser.»
Kesmeden onları bir gün giyerse, bir ceza kurbanı lâzım gelir. Bir günden az
giyerse sadaka vermesi gerekir. Lübab.
«Konçlarının
altından» tabirinin yerinde hadiste, "Onları kessin, tâ ki topuklardan aşağı
insinler." buyrulmuştur. Bu, Şârih'in ifadesinden daha fasihtir. İbn-i Kemâl.
Maksat, mestlerin konçlarını, topuklarla baldırların üst kısımları açık kalacak
şekilde kesmesidir. Sadece topuk yerlerini kesmesi değildir. Nitekim açıktır.
«Potin bağlanan
yer»den maksat; ayağın üstündeki mafsaldır. Hişam İmam Muhammed'denböyle rivayet
etmiştir. Abdestte bunun hilafınadır. Çünkü orada potin bağlanan yerden murad,
çıkık kemiktir. Hadiste bunların biri tayin edilmemiştir. Lâkin her ikisine
topuk denildiğine göre, ihtiyaten birinci mânâya yorumlanmıştır. Çünkü ihtiyat
fazla açılan kısımdadır Bahır.
"Şu halde zermuze
giymek caizdir." cümlesi, üst tarafından anlaşılan üzerine tefri edilmiştir ki,
o da ayağın ortasındaki tümseği örtmeyen ayakkabıyı giymenin caiz olmasıdır.
'Zermuze' bazılarına göre papuçtur. Halebî'nin beyanına göre bundan anlaşılan,
sırma dedikleri şeydir.
Ben derim ki: Daha
münasibi birinci kavildir. Çünkü sırma bugün mâlumdur. O ökçeden itibaren bacağa
sarılır ve bacağı örter. Zâhire bakılırsa, bacağı örtmek caiz değildir.
Binaenaleyh onu giyerse, ökçeden itibaren bağlamaması icabeder. Sırmanın veya
papucun konçu uzun olur da, ayağın ortasındaki topuğu örten ziyade kesilir.
Yahut içine bez parçası doldurularak bütün ayağın girmesine mâni olunur. Ben
papucun konçunu kesmektense, ihram vaktinde bunu yaptım. Çünkü kesmekte mal
itlâfı vardır.
«Kürkümdür» iddiası
söz götürür. Sıhah adlı lügatta, "Kürküm, "safran'dır" denilmektedir. Yine
orada, "Vers sarı bir nebattır, Yemen'de olur. Ondan yüze sürmek için boya
yaparlar." denilmiştir. Nihaye'de Kanun'dan naklen, "Vers koyu kırmızı bir
şeydir. Safran ununa benzer. Yemen'den celbedilir."
denilmiştir.
"Esah kavle göre"
demesi, bir kavle göre "saçılmayacak şekilde" denildiği içindir. Bu doğru
değildir. Çünkü saçılmaya değil, kokulanmaya itibar olunur. Görmüyor musun
boyalı bir elbiseden koku yayılsa, fakat bir şey saçılmasa, ihramlının böyle bir
elbise giymesi yasaktır» Nitekim Müstesfa'da beyan edilmiştir.
Bahır.
METİN
İhramlı kimse hamam
yapmaktan korunmaz. Çünkü Beyhâkî'nin rivayet ettiği bir hadise göre Peygamber
(s.a.v.) Cuhfe'de hamama girmiştir. Gölge başına veya yüzüne isabet etmemek
şartıyla bir evin veya mahmelin gölgesinde bulunmak da korunmayı gerektirmez.
Başına veya yüzüne isabet ederse mekruh olur. Nitekim geçti. Beline uçkur, kemer
kılıç ve silâh bağlamak, yüzük takınmak ve kokusu olmayan bir şeyle sürme
çekinmek dahi korunmayı gerektirmez. Kokusu olan bir şeyle veya iki defa sürme
çekinirse, sadaka vermesi gerekir. Çok defa çekinirse ceza kurbanı lâzım gelir.
Sirâciyye.
İZAH
«İhramlı kimse
hamam yapmaktan korunmaz.» Musannıf burada ihramın mübahlarını saymaya
başlamıştır. Lübab Şerhi'nde şöyle denilmiştir: «Kir ve pası rastgele hangi
suyla olursa olsun gidermemek, bilâkis temizliği veya tozu toprağı ve sıcağı
gidermeyi niyet etmek müstehaptır.»
«Beyhâkî'nin
hadisi»ni Nevevî "pek zayıftır" diye zikretmiştir. ibn-i Hacer Şemail şerhi'nde
onun bütün hadis hafızlarınca uydurma olduğunu söylemiştir. Arabistan'da hamam
ancak Peygamber (s.a.v.)'in vefatından sonra bilinmeye' başlamıştır.
«Nitekim geçti.»
Bu, Musannıf'ın, "Yüzü ve başı örtmek" dediği yerde geçmişti.
"Kılıç ve silâh
bağlamak..." tahsisten sonra ta'mim için getirilmiştir. ' Silah ' kelimesinde
düşmanla çarpışılan her şey dahildir. Yalnız zırh müstesnadır. Silahta o dahil
değildir. Çünkü giyilir:
«Sadaka vermesi
gerekir.» Mutlak söylenirse sadakadan murad, yarım sâ (buğdaydan bir fitre
miktarı) zahîredir. Bahır.
«Çok defa
çekinirse...»den murad, mukabele karinesiyle üç defa veya fazlasıdır. Lübab
şârihi bunu daha münasip görmüştür. Maksat fiilin çokluğudur. yoksa karışan
kokunun kendisi değildir. Binaenaleyh sürmede koku çok olsa da bir defa
çekinmekle ceza kurbanı lâzım gelmez. Nitekim bunu Fetih sahibi cinayetler
bâbında beyan etmiştir.