HACCIN FARZ VE
VÂCİPLERİ
METİN
Haccın farzları
üçtür. Birincisi ihramdır. İhram, başlarken şarttır. Sonu itibarı ile ona rükün
hükmü verilir. Hattâ hacca yetişemeyene, gelecek sene kaza etmek için ihramda
kalmak caiz değildir.
İkincisi, Arafat'ta
vakfe zamanında durmaktır. (Arafat, Mina tarafında bir yerin ismidir. "Tanışma"
mânâsına gelen "marifetten yapılmış bir ismi cemidir.) Bu yere Arafat denilmesi,
Hz. Adem'le Havva orada tanıştıkları içindir.
Üçüncüsü, Ziyaret
tavafının ekserisidir. Bunların ikisi rükündür. Vacipleri yirmi küsürdür: 1)
Cem'de durmak. Cem, Müzdelife'dir. Buraya ("toplanmak" mânasına gelen) bu ismin
verilmesi, Hz. Âdem Havva ile burada bir araya gelip gerdeğe girdiği içindir.
2) Safa ile Merve
arasında sa'y. Üç mezhebin imamlarına göre sa'y rükündür. (Safa ile Merve,
Kâbe'nin yanında karşı karşıya bulunan iki tepedir.) "Safa" adı verilmesi,
üzerinde Safvetullah olan Âdem aleyhisselâm oturduğu içindir. Merve'ye de,
üzerinde kadın yani Havva oturduğu için bu isim verilmiştir. Müennes olması
bundandır.
3) Her haccedenin
taş atması.
4) Tavaf-ı sader
yani uzaklardan gelen hacının hayızlı olmamak şartı ile veda tavafı yapması.
İZAH
«Farzları» tabirini
kullanması, şarta ve rükne şâmil olsun diyedir.
"İhram» dan murad,
niyetle telbiye yahut telbiye yerini tutan zikir veya devenin boynuna bir şey
asarak göndermektir. Lübab ve şerhi.
«İhram başlarken
şarttır.» Hattâ hacc aylarından önce yapılması mekruh olmakla beraber sahihtir.
Nitekim gelecektir. H.
«Hattâ hacca
yetişemeyen ilhe...» cümlesi, rükne benzemesi üzerine tefri edilmiş bir
meseledir. Yani hacca yetişemeyen kimsenin ihramlı olarak kalması caiz değildir.
Ona düşen vazife, umre yaparak ihramdan çıkmak ve gelecek sene kaza etmektir.
Nitekim gelecektir. Sırf şart olsa idi. ihramda kalması caiz olurdu. H. Yine
bunun üzerine Lübab Şerhi'ndeki şu mesele teferru etmiştir: «Bir kimse ihrama
girer de sonra - maazallah - dinden dönerse, ihramı bâtıl olur. Aksi takdirde
dinden dönmek, namaz için abdest gibi hakiki şartı iptal etmez.» Keza evvelce
arz ettiğimiz abdestte niyeti şart koşmak da böyledir. Halis şart niyete muhtaç
değildir. Yukarıda geçen, "çocuk ihrama girer de bulûğa ererse veya köle ihrama
girer de âzâd olursa, çocuk ihramını yenilemedikçe farz sâkıt olmaz." meselesi
de böyledir.
«Zamanında
durmaktır.» Vakfe zamanı, arefe gününün zevâl vaktinden, bayram sabahı fecir
doğmazdan az önceye kadardır. T.
«Ziyaret tavafının
ekserisi» dört şavttır. Kalan üç şavtı vâciptir. Nitekim gelecektir. T.
«Bunların ikisi
rükündür.» Bu ifade karşısında ulemanın şu sözü müşkül kalır: «Hacca memur
edilen kimse, Arafat'ta vakfeyi yaptıktan sonra ziyaret tavafından evvel ölürse,
yaptığı kâfi sayılır. Vakfeden evvel ölmesi bunun hilâfınadır. Çünkü iki rüknü
bulunmayan haccın vücudu yoktur. İki rükün ise bulunmamışlardır. Şu halde memur
ölse de, geri dönse de, gönderen namına kâfi gelmemesi icap eder. Bahır.» Allâme
Makdisî diyor ki: «Şöyle cevap verilebilir: Ölüm hak sahibi tarafındandır. O
kimse elinden geleni yapmıştır. "Hacc arefedir" diye hadis vârit olmuştur. Dönen
kimse bunun hilâfınadır.» Kendi namına hacceden kimseye gelince: Lubab'dan
naklen ileride söyleyeceğiz ki, haccının tamamlanmasını vasiyet ederse, bir deve
vâcip olur. Düşün!
TETİMME: Haccın
farzlarından şunlar kaldı: Tavafı niyet, farzlar arasında tertip: Evvela ihram,
sonra vakfe, sonra ziyaret tavafı yapılacak. Her farzın vaktinde yapılması. Şu
halde vakfe, arefe günün zevâlinden, bayram gününün fecrine kadar yapılacak,
ziyaret tavafı ondan sonra ömrün sonuna kadar yapılabilir. Bir de yeri, yani
vakfe yapmak için Arafat'tan bir yer ve tavaf için Kâbe'nin kendisi. Vakfeyi
yapmadan cimaı terk etmek de farzlardan sayılmıştır. Lübab ve şerhi.
«Vâcipleri yirmi
küsürdür.» Şârih'in yaptığı ziyadelerle yirmi ikisi buradadır. Yahut son olarak
zikrettiği mahzur üç sayılırsa, yirmi dörttür. Lübab sahibi bunları otuz beşe
çıkarmıştır ki, başka on bir vâcip ziyade etmiştir.
Bunlar, 1)
Arafat'ta gecenin bir cüzünde durmak, 2) Arafat'tan dönüşte imama tâbi olmak;
yani Arafat toprağından imamdan sonra çıkmak, 3) Akşamla yatsıyı Müzdelife'ye
bırakmak. 4) Ziyaret tavafında ekseriyet şavtlarından sonraki ziyadeyi yapmak,
5) Bazılarına göre gecenin bir cüzünü orada geçirmek, 6) Her günün şeytan taşını
ertesi güne bırakmamak. 7) Kıran ve temettu haccı yapanların kurban kesmeden
şeytan taşlamaları. 8) Hedy kurbanı. 9) Ve bu kurbanı tıraştan önce kesmeleri,
10) Bu kurbanı bayram günlerinde kesmeleri. ve 11) Bazılarına göre kudûm
tavafıdır.
Ben derim ki: Lâkin
hakikatte haccın vâcipleri, metinde zikredilen ilk beş şeyle kurban kesmektir.
Geri kalanları onun vasıtalı vâcipleridir, çünkü onlar tavaf ve benzerinin
vâcipleridir.
«Cem'de durmak.»
Yani orada fecirden sonra bir an olsun kalmaktır. Nitekim Lübab Şerhi'nde
bildirilmiştir.
«Her haccedenin taş
atması» yani uzaktan gelsin, yakından gelsin, kıran yapsın, temettu veya ifrat
haccı yapsın her hacının şeytan taşlaması vâciptir. Bu söz bütün geçenlere
râcidir. Bunu söylemesi, "uzaktan gelen" sözü hepsine râci sanılmasın diyedir.
Yoksa aşağıda gelecek vâciplerden birçoğu her hacıya aittir. Hayızlı olmamak
şartı ile veda tavafı yapmasıvâciptir. Hayızlıdan bu tavaf sâkıttır. Nitekim
gelecektir.
METİN
5) Tıraş olmak
veya, 6) Saçını kısaltmak, 7) İhrama mikattan girmek. Arafat'ta vakfenin sınırı
gündüz durursa güneşin batmasına kadardır. 8) Tavafa Haceri Esvet'ten başlamak
en münasip kavle göre vâciptir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) buna devam buyurmuştur.
Bazıları farz, bazıları da sünnet olduğunu söylemişlerdir. 9) Esah kavle göre
tavafa sağından başlamak. 10) Yürümeye mani özrü olmayanın yürümesi. Emekleyerek
tavaf etmeyi adamış olsa, yürüyerek tavaf etmesi gerekir. Nafile olarak
emekleyerek başlarsa yürümesi efdaldir.
İZAH
«Tıraş olmak veya
saçını kısaltmak.» Yani hacı bunlardan birini yapacaktır. Erkeğin tıraş olması
efdaldir. Burada şöyle bir itiraz vârit olmuştur: Bu iş ihramdan çıkmak için
şarttır. Şart ise ancak farz olur. Lübab Şârihi buna şu cevabı vermiştir: "Onun
vâcip olması, meşru vakitte yapılması yönündendir ki, o da haccda şeytanı
taşladıktan sonra; umrede ise sa'yden sonradır."
Ben derim ki:
Burada şöyle de denilebilir: Bu, başka bir vâciptir; gelecektir. En iyisi şöyle
cevap vermektir: İhramdan çıkmanın buna bağlı olmasından, bunun kesin farz
olması lâzım gelmez; vâcip de olabilir. Nasıl ki vacip olan namazdan çıkma işi
vâcip olan selâma bağlıdır. Düşün! Sonra Fetih'te gördüm ki şöyle denilmiş:
«Tıraş olmak Şâfii'ye göre vâcip değildir. O bize göre vâciptir; çünkü vâcip
olan ihramdan çıkış, ancak onunla olur.» Biraz söz ettikten sonra Fetih sahibi,
"Şu kadar var ki, bu te'vîl zannîdir. Onunla vücup sabit olur; kat'î hüküm sabit
olmaz." demiştir.
«Mikattan» tabiri,
Mekkeli ve emsali için hareme şâmildir. Meselâ hedy kurbanı göndermeyen temettu
hacısı böyledir. T. Bununla kayıtlaması, ondan sonra gelenlerden korunmak
içindir. Aksi takdirde daha önceden caiz, hattâ şartları ile yapılırsa efdaldir.
Nitekim Lüb'ab Şerhinde böyle denilmiştir.
«Güneşin batmasına
kadardır.» Burada "zevâlden başlayarak" dememiştir. Çünkü zevâlden başlamak
vâcip değildir. Vacip olan sadece, tahakkuk ettikten sonra mutlak olarak gün
batıncaya kadar uzatmaktır. Nitekim Lübab Şerhi'nde beyan edilmiştir.
«Gündüz durursa»
gün batıncaya kadar uzatmak vâciptir. Gece durursa, o kimse hakkında vâcip
yoktur. Hatta bir an dursa, kendisine bir şey lâzım gelmez. Nitekim Lübab
Şerhi'nde böyle denilmiştir. Evet, gündüzün gün batıncaya kadar vâcip olan
vakfeyi terk etmiş olur.
«En münasip kavle
göre vâciptir.» Kenz Şerhi el-Matlabü'l-Fâik'te beyan olunduğuna göre, esah olan
bunun şart olmasıdır. Lâkin zahir rivayette sünnettir. Terki mekruhtur.
Umumiyetle fukaha bu kavli benimsemişlerdir. Lübab sahibi bunu sahihlemiş, İbn-i
Hümam da, "Vâcipdenilse uzak sayılmaz. Çünkü bir defa terk etmeksizin devam
buyrulması, vâcip olduğuna delildir." demiştir. Minhâc sahibi Vecîz'den naklen
bunu açıklamıştır. En güzel ve en doğru budur. Binaenaleyh buna itimat
edilmelidir. Bu satırlar Lübab Şerhi'nden alınmıştır.
«Sağından başlamak»
tavaf eden kimsenin Kâbe'yi soluna alması ile olur. Lübab. Burada "esah kavle
göre" demesi, Cumhur böyle açıkladıkları içindir. Bazıları "sünnettir" demiş;
birtakımları da farz olduğunu söylemişlerdir. Lübab Şerhi.
«Özrü olmayanın
yürümesi» vâciptir. Özürsüz terk ederse tekrarlar. Aksi takdirde kurban lazım
gelir. Çünkü bize göre yürümek vâciptir. Ulema bunu nâssan bildirmişlerdir. Bu
kavil İmam Muhammed'indir. Hâniyye'de "efdal olan budur" denilmişse de, bu ya
bir ihmaldir; yahut nâfileye yorumlanır.
«Hattâ nâfilede
sadaka vâcip olması gerekir.» Çünkü başlayınca vâcip olur. O halde "Yürümek
vacip olmuştur." denilemez. Zira farz ve tahminimiz onun başlaması yürüme sıfatı
ile olmamasıdır. Başlamak ancak başladığı şeyi vâcip kılar. Fetih'te böyle
denilmiştir.
«Emekleyerek tavafı
nezretse, yürüyerek tavaf etmesi gerekir.» Lübab sahibi Mensik-i Kebir'inde
şöyle diyor: «Sonra eğer emekleyerek tavaf ederse onu tekrarlar. Asıl adlı
eserde böyledir. Kâdı, Tahâvî muhtasarının şerhinde kafi geleceğini söylemiştir.
Çünkü o kimse kendisine vâcip kıldığı şeyi yapmıştır.» Tamamı Lübab
Şerhi'ndedir.
«Yürümesi
efdaldir.» Bununla Şarih emeklemenin kâfi geleceğine işaret etmiştir, ceza
kurbanı gerekmez. Asl'ın rivayetine göre, başlamakla vâcip olanı nezirle vâcip
olandan ayırmaya muhtaçtır. İhtimal fark şudur: Sözle vâcip, fiile vâcip
kılmaktan daha kuvvetlidir. Binaenaleyh sözle kâmil olarak vâcip olur; tâ ki
ma'siyeti nezretmiş olmasın. Nasıl ki oruçsuz îtikaf nezretse, oruçla îtikaf
lâzım gelir; noksan olarak yaptığı vasıf hükümsüz kalır. Başlamakla vâcip olan,
başladığıdır. Ona emekleyerek başlamıştı. O halde başkası lâzım gelmez. Aksi
halde mûcipsiz vâcip olmuş olur.
METİN
11) Tavafta mezhebe
göre hükmî necasetten temiz bulunmak. Bazıları elbise, beden ve tavaf yerinin
hakiki necasetten temiz tutulmasının da vâcip olduğunu söylemişlerdir. Ekseri
ulemaya göre bu, sünnet-i müekkededir. Nitekim Lübâbü'l-Menâsik Şerhi'nde beyan
edilmiştir. 12) Tavafta avret yerini örtmek. Namazda olduğu gibi dörtte biri
veya fazlasının açılması ile kurban cezası vâcip olur. 13) Safa ile Merve
arasındaki sa'ye Safâ'dan başlamak. Merve'den başlarsa, esah kavle göre ilk şavt
sayılmaz. 14) Sa'yda özrü olmayanın yürümesi, Nitekim tavafta geçmişti. 15)
Kırân ve temettu yapanların koyun kesmesi. 16) Her tavaf ta hangi tavaf için
olursa olsun, iki rekat namaz kılmak. Bu namazı terk ederse, acaba ceza kurbanı
lâzım gelir mi? Bazıları, "Evet lâzımdır, bunu vasiyet eder." demişlerdir. 17)
Kurbanbayramı günü şeytan taşlamak, tıraş olmak ve kurban kesmenin aralarında
ileride beyan edilecek tertip; tavafla şeytan taşlamak ve tıraş olmak arasındaki
tertip ise sünnettir. Taş atmadan ve tıraş olmadan tavaf etmiş olsa, bir şey
lâzım gelmez; yalnız mekruhtur. Aşağıda gelecek ki, ifrat haccı yapana kurban
yoktur. Bunu tahkik edeceğiz.
İZAH
«Hükmî necaset»,
cünüplükle abdestsizliktir. Velev ki günah ve kefaret hususunda hükümleri
değişik olsun.
«Mezhebe göre»
sahih olan budur. İbn-i şüca sünnet olduğunu söylemiştir. Kâri'nin Lübab Şerhi.
«Tavaf yerinin»
temizlenmesi vâcip olduğu, Lübab Şerhi'nde açıkça nakledilmemiştir. Orada sadece
şöyle denilmiştir: «Yerin temizliğine gelince: Izz b. Cemâa'nın Gâye sahibinden
naklettiğine göre, bir kimsenin tavaf ettiği yerde pislik olsa, tavafı bozulmaz.
Bu, şart ve farz olmadığını gösterir. Vâcip veya sünnet olması ihtimali vardır.»
«Ekser-i ulemaya
göre bu...» Yani bu nevi elbise ve beden temizliği sünnet-i müekkededir. Lübab
şerhi. Hattâ Fetih sahibi, "Bazı kitaplarda bütün elbise pislenirse, ceza
kurbanı lâzım gelir denilmişse de, bunun rivayette aslı yoktur." demiştir.
Bedâyi'de, "Bu sünnettir. Bir kimse elbisesinde dirhemden fazla pislik olduğu
halde tavaf ederse, kendisine bir şey lâzım gelmez. Mescide pislik soktuğu için
sadece mekruh olur." denilmektedir.
«Tavafta avret
yerinî örtmek.» Avret yerini örtmek mutlak surette farz olduğu halde, burada
onun vâcip olduğunu söylemenin faydası bundan dolayı ceza kurbanı lâzım
gelmesidir. Nasıl kî cumada, terkinden bozulması lâzım gelmez mânâsına hutbeyi
sünnetlerden saymıştır. Aksi halde sünnet farza aykırıdır. Çünkü onu bir defa
terk etmekle, günaha girmiş olmaz. Bana zâhir olan budur. Biz bunu Cuma bahsinde
arz etmiştik.
«Dörtte biri veya
fazlasının açılması ile» ceza vâcip olur. Dörtte birden azı açılırsa mâni
değildir. Ama dağınık pislikler toplanır. Lübab.
«Kurban cezası
vâcip olur.» Bu, tekrarlamadığına göredir. Tekrarlarsa sâkıt olur. Bir de bu,
vâcip olan tavaftadır. Tavaf vâcip değilse, sadaka vermek vâcip olur.
«Esah kavle göre
iki şavt sayılmaz.» Bu kavlin mukabili, Kirmânî'nin söylediğidir ki, şudur: İlk
şavt sayılır. Lâkin sünneti terk ettiği için mekruhtur. Başlaması sünnet vecihle
olması için, o şavtı tekrarlaması müstehap olur. Lübab sahibi Safâ'dan başlamayı
sa'yın sahih olması için şart saymıştır. Birinci şavtın sayılmaması, buna ve
vâciptir diyen kavle teferru eder. Çünkü sayılmamaktan murad, tekrarlanmamasının
lâzım gelmesidir; yahut yapılmazsa ceza gerekmesidir. Fark sadece şu cihetten
gelir ki, ilk şavtı tekrar etmediği vakit, ' şarttır ' diyen kavle göre sa'yı
terk ettiği için ceza lâzım gelir. Çünkü şartı olmadıkça, meşrut sahih olamaz. '
Vâciptir ' diyen kavle göre - ki delil cihetinden tercih edilen daha âdil kavil
budur - ilk şavtı terk ettiği için ceza lâzım gelir. Nitekim Lübab Şerhi'nde
böyledir. Burada şöyle denilebilir: İlk şavt sayılmazsa, Safâ'dan başlamak
ikinci şavtla olmuştur ve şart bulunmuştur; onun terki tasavvur olunamaz; o
kimse yalnız son şavtı terk etmiş olur. Meğer ki ilk şavtı tekrarlamış olsun.
Bunun şart olması vücuba aykırı değildir. Çünkü bir şeyin başkası için şart
olmasından (sahih olması ona bağlı bulunmasından), farz olması lâzım gelmez.
Nitekim bunu tıraş meselesinde arz etmiştik. Lübab şârihinin burada ve tıraş
meselesinde anladığı buna muhaliftir. Eğer farz olsa idi, sa'yın yahut bir
kısmının farz, kalanının vâcip olması lâzım gelirdi. Halbuki sa'yin tamamı
vâciptir. Kurbanla ikmal edilir. O zaman vâcip olduğunu söylemek taayyün eder.
Zira ' şarttır ' diyen kavle göre, açık bir semeresi yoktur. Nitekim bunu
Mensik-i Kebir sahibi bildirmiştir. Velev ki Aliyyü'l-Kâri Lübab Şerhi'nde bunu
garip görmüş olsun! Doğrusunu Allah bilir.
«Bazıları evet»
demişlerdir. Şârih burada bu kavli zayıf gösteriyor. Halbuki Mülteka Şerhi'nde
kesin ifade kullanmıştı. Çünkü Lübab sahibi, kesinlikle hilâfına kail olmuş, "Bu
namaz bir zamana veya mekâna mahsus değildir." demiştir. Yani caiz ve sahih
olması itibarı ile bir şeye hass değildir demek istemiştir. Bu namazın, ölümden
başka bir sebeple vakti geçmeyeceğini, terk ederse kurbanla ödenmeyeceğini, yani
kefaret verilmesini vasiyet etmek vâcip olmadığını söylemiştir. Lübab şârihi de
meselenin ihtilâflı olduğunu, Bahr-ı Amîk'de "Kurban vâcip değildir" denildiği
halde, Cevhere ile Bahr-ı Zâhir'de "vaciptir" denildiği; bazı menâsik
kitaplarında ise; "Ekseriyete göre vâcip değildir. Şâfiî de buna kaildir. '
Lâzımdır ' diyenler de vardır." denildiğini söylemiştir.
«İleride beyan
edilecek tertip...» cinayetler bâbındadır. Orada şöyle diyecektir: «Kurban
bayramı günü dört şey vâcip olur. Şeytan taşlamak, sonra ifrat yapmayanın kurban
kesmesi, sonra tıraş olmak, sonra tavaf. Lâkin taşlamadan ve tıraştan önce tavaf
edene bir şey yoktur. Evet, mekruh olur. Lübab. Nasıl ki ifrat haccı yapana bir
şey yoktur. Meğer ki taşlamadan tıraş olsun. Çünkü onun kurban kesmesi vâcip
değildir.» Bundan anlaşılır ki, Musannıf'a burada, kurbanı tıraştan evvel
söylemek düşerdi. Ta ki aralarındaki tertip hakikatte uygun olsun. Tavafın dahi
kurbandan önce zikredilmesi lâzım değildir. Çünkü onu kurbandan önce olan
taşlamadan önce yapmak caiz olunca, Halebî'nin dediği gibi kurbandan önce caiz
olması evleviyette kalır. Hâsılı tavafın bu üç şeyden, hiçbirinin üzerine
tertibi vâcip değildir. Onun için onu burada zikretmemiştir. Tertip ancak üç
şeyde; yani şeytan taşlamak, sonra kurban kesmek, sonra tıraş olmakta vaciptir.
Lakin ifrat haccı yapana kurban vâcip değildir. Şu halde onun hakkında tertip,
şeytan taşlamakla tıraş olmak arasında kalır.
METİN
18) Tavaf-ı
ifâzayı; yani ziyaret tavafını bayram günlerinden birinde yapmaktır. Vâciplerden
bazıları da, 19) Tavafın Hatîmin arkasından, 20) Sa'yin geçerli tavaftan sonra
yapılması, 21) Tıraşın mekân ve zamana mahsus olması ve, 22) Vakfeden sonra
cimaı, dikişli elbise giymeyi ve başını yüzünü örtmek gibi bir yasağı terk
etmektir. Kaide şudur: Terkinden dolayı ceza kurbanı vacip olan her şey
vâciptir. Bunu Mülteka sahibi açıklamıştır. Cinayetler bâbında daha iyi
anlaşılacaktır.
Bunlardan başkaları
sünnet ve âdâptır. Meselâ nafakayı bol tutmak, temizliğe ve dilini korumaya
devam etmek, anne ve babasından, alacaklısından ve kefilinden izin almak, iki
rekat namazla mescide veda etmek, tanıdıklarına veda edip onlarla helallaşmak ve
dualarını istemek, yola çıkarken biraz sadaka vermek ve yola perşembe günü
çıkmak gibi şeyler bunlardandır. Veda Haccı'nda Peygamber (s.a.v.) perşembe günü
yola çıkmıştır. Yahut tevbe ve istihareden sonra pazartesi veya cuma günü yola
çıkmalıdır. Yani vasıtayı satın mı almalı yoksa kiralamalı mı; karadan mı
gitmeli denizden mi; filân kimse ile arkadaş olmalı mı olmamalı mı diye istihâre
etmelidir. Çünkü vâcip ile mekruhta istihârenin yeri yoktur. Tamamı Nehir'dedir.
İZAH
«Bayram günlerinden
birinde yapmaktır.» îtikaf bahsinde arz etmiştik ki, hacc fiillerinde geceler
günlere tâbidir.
«Tavafın, Hatîmin
arkasından» yapılması vâciptir. Çünkü Hatîmin bir kısmı Kâbe'dendir. Nitekim
izahı gelecektir.
«Geçerli tavaf...»
dört şavt veya daha fazlasıdır. Tavafı abdestli veya abdestsiz yahut cünüp
olarak yapmak birdir. Abdestsiz veya cünüp olarak yaptıktan sonra, onu
tekrarlamak birinci tavaf bozulduğu için değil, noksanı tamamlamak içindir. Bunu
Bahır'dan naklen Halebî söylemiştir. Sonra bunun vacip olması, Lübab'da sa'yin
şartı sayılmış olmasına aykırı değildir. Nitekim yukarıda görmüştün!
«Tıraşın mekâna»
mahsus olmasından murad, Harem'de yapılmasıdır. Velev ki Mina'dan başka bir
yerde olsun. Zamandan murad da, bayram günleridir. Ama bu, hacıya mahsustur.
Umre yapanın tıraşı zamana bağlı değildir. Nitekim cinayetler babında
gelecektir.
«Bir yasağı terk
etmektir.» Lübab Şerhi'nde şöyle deniliyor: Yasaklardan sakınmak farzdır. Vacip
olan, ancak kerahet-i tahrimiyye ile mekruh olanlardan sakınmaktır. Nitekim
Kemâl b. Hümâm tahkik etmiştir. Ancak haram fiille vacipleri terk işi, ceza
lâzım gelmekte müşterek olduğundan bu mânâda vâciplere katılmıştır.
«Vakfeden sonra
cimaı» terk etmek, yasaklanmış şeyleri temsildir. "Vakfeden sonra" diye
kayıtlaması, önce olursa haccı ifsat edeceği içindir. Burada maksat,
bozmayandır. Düşün!
«Kaide şudur...»
Bütün vâcipleri saymayınca, bu kaideyi getirmiştir. Bir de kazıyyenin aksi ile
vâcibin hükmünü ifade etmek istemiştir. lâkin bu kazıyye mantıkî olarak akseder;
lügat itibarı ile aksetmez ve, "Bazı vâciplerin terki ile kurban vacip olur"
denilir: "Her vâcibin terki kurban icap eder" denilmez. Çünkü iki rekat tavaf
namazını terk etmekle kurban vacip olmaz. Bir özürden dolayı vacibi terk etmek
de öyledir. Bunu inşaallah cinayetler bâbının başında söyleyeceğiz. Lâkin
birincide geçen hilâf vardır. Onda kurban vâciptir diyen kavle göre - özürsüz
terk kaydı ile beraber - akis küllî olarak sahihtir.
«Bunlardan
başkaları sünnet ve âdaptır.» Burada şöyle denilebilir: Musannıf bütün vacipleri
sayıp bitirmiş değildir. Eğer "Farzlarla vâciplerden başkaları sünnet ve
âdaptır" demek istiyorsa, bunun da bir faydası yoktur.
«Gibi şeyler...»
demekle, daha söylemedikleri bulunduğunu ifade etmiştir. Zira bunlar gelecektir.
Uzaklardan gelene kudûm tavafı, bir kavle göre Hacer-i Esved'den başlamak, üç
hutbe, terviye günü çıkmak ve saire ki göreceksin.
«Dilini korumaya
devam etmek...» Yani mübahtan ve tenzihen mekruh olan şeylerden korumak
âdaptandır. Yoksa dili korumak vâciptir.
«Anne ve babasından
izin alır.» Yani kendisine muhtaç değilseler hüküm budur. Aksi takdirde izinsiz
gitmesi mekruh olur. Keza alacaklısının ve kefilinin izni olmaksızın gitmesi
mekruhtur. Zâhire bakılırsa, bu kerahet tahrimidir. Çünkü ulema keraheti mutlak
söylerler. Evvelce mekruh haccı temsil ederken, yukarıda geçen, "Kendisinden
izin alması gereken kimseden izinsiz haccetmek gibi" demesi de buna delâlet
eder. Binaenaleyh bunu sünnetlerle âdaptan saymak gerekmez.
METİN
Hacc ayları,
şevvâl, zilkade ve zilhiccenin on günüdür. Bu kelime "zilhacce"de okunabilir.
Şâfiî'ye göre, kurban günü bunlardan değildir. İmam Mâlik'e göre bütün zilhicce,
hacc aylarındandır. O bunu âyetle amel ederek söylemiştir. Bîz deriz ki: Cemi
isminde, birden fazlası ortaktır. Vakit beyan etmenin faydası şudur: O kimse
hacc fiillerinden birini bu ayların dışında yaparsa kâfi gelmez. Bir de, hacc
için bu aylardan önce ihrama girmek mekruhtur. Velev ki yasak bir şey irtikâp
etmeyeceğine kendine güveni olsun. Zira yukarıda geçtiği vecihle, ihram rükne
benzemektedir. Keraheti mutlak söylemek, keraheti tahrimiyye ifade eder.
İZAH
"Zîlkade" kelimesi,
"zülkide" şeklinde de okunur; "zilkaide" dahi rivayet olunmuştur. "Zülhacce"
şeklini şeyh İsmail, İmam Nevevî'nin Tahrîr adlı eserine nisbet etmiş ve,
«şumunnî şerhindeki "zülhıcce" şeklinden başkası işitilmemiştir ifadesi buna
muhaliftir.» demiştir. Şâfî 'nin sözü İmam Ebû Yusuf'tan da rivayet edilmiştir.
Nitekim Nehir ve diğer kitaplarda beyan olunmuştur. Metnin zâhiri ona uygundur.
Çünkü sayı zikretmiştir. Şu halde murad, on gecedir. Lâkin temyiz atıldığı
vakit, kelimeyi müzekker kullanmak da caizdir; ve mânâ "on gün" demek olur. Bunu
Halebî Kuhistânî'den nakletmiştir. Bazıları ' on ' kelimesinin, bu on güne isim
olduğunu söylemişlerdir. Bu takdirde ondan murad, adet ismi değildir. Hattâ
müennesle birlikte müzekker kullanılmasına ve aksi hale dikkat edilir.
«Âyetle amel
ederek» Yani "Hacc belirli aylardır..." âyetine dayanarak söylemiştir.
«Cemi isminde
birden fazlası ortaktır.» Bu söz Zemahşerî'nin 'iki cevabından biridir. Hulâsası
şudur: Bu söz, toplanma ve taaddüt alâkası ile cemi sîgasını birden fazlada
kullanmakta mecazdır. İkincisi, mecaz ayın bir kısmını bütün ay mânâsına
almaktadır. Şu halde "aylar" tabiri hakikattir. Bunlardan birinciye itiraz
edilmiş ve, "Bunda, ' on ' kelimesini murad olmaktan çıkarmak vardır. Çünkü o
iki aydan hariçtir." denilmiştir. Buna cevaben, "O, birden yukarıda dahildir."
denilmiştir. Bütün bunlar, âyet "Hacc aylar sahibidir." şeklinde takdir
edildiğine göredir. Âyet, "Hacc aylar içindedir." şeklinde takdir edilirse,
mecaza hacet yoktur. Çünkü zarf, olmak, kaplamayı gerektirmez. Lâkin âyeti
tefsir eden hadis, muradın, şevvâl, zilkade ve zilhıccenin on günü olduğunu
beyan etmiştir.
«Vakit beyan
etmenin faydası...» cümlesi, bir işkâlin cevabıdır. İzahı şöyledir: Vakit beyanı
eğer geçmek için muteberse, yani hacc fiilleri bu vakitten sonraya bırakılmış
olsa; hacc geçecekse, rükün olan tavafın ondan sonra sahih olmaması lazım gelir.
Çünkü vakfeyi onuncu günün fecrinden sonraya bırakmıştır; onun için vakti
gelmiştir. Eğer vakti geçmesini, en büyük rüknü olan vakfenin geçmesine tahsis
edersek; onuncu gün hacc aylarından sayılmamak lâzım gelir. Nitekim bu İmam Ebû
Yusuf'tan bir rivayettir. Mezkür vakit beyanı, rükünleri kısmen eda için itibara
alınırsa, kurban günlerinin ikincisi ve üçüncüsü hacc aylarından sayılmak
gerekir. Çünkü bu iki günde tavaf caizdir. Şârih, Bahır ve diğer kitaplara
uyarak, son şıkkı seçtiğini ifade eden sözlerle cevap vermiştir. Sebebi şudur:
Bunun faydası, hacc fiillerinden hiçbirinin bu günlerden başkasında caiz
olmamasıdır. Hattâ temettu veya kırân hacısı, hacc aylarından Önce üç gün oruç
tutsa caiz olmaz. Kudûm tavafından sonraki sa'y dahi, ancak o günlerde olursa
farz haccın sa'yi yerine geçer. Hattâ bunu ramazanda yapsa caiz olmaz. Hacılar
arefe gününü şaşırarak vakfe yapsalar; sonra bunun bayram günü olduğu anlaşılsa
caiz olur. Çünkü zamanında olmuştur. On birinci gün olduğu anlaşılırsa caiz
olmaz. Nitekim Lübab ve diğer kitaplarda beyan edilmiştir. Kuhistâni diyor ki:
«Ondan önce ihrama girmenin ve şeytan taşlamanın, tıraş olmanın ve ondan sonra
ziyaret tavafı ve saire yapmanın kâfi olması buna aykırı değildir. Çünkü kendisi
bunlarda ihramlıdır.»
Ben derim ki: Bu,
söz götürür. Zira ziyaret tavafı, bildiğin gibi zilhiccenin onundan sonraki iki
gün içinde caizdir; velev ki evveli efdal olsun. Şu halde bu işkale verilecek
münasip cevap şudur: Vakit tayininin başlarken faydası, o vakitten önce bu
fiillerin caiz olmaması; biterken faydası da, rükünlerinin büyüğü - ki vakfedir
- geçmekle haccın elden kaçırılmış olmasıdır. Onuncu günün çıkması lazım gelmez.
Çünkü şaşırıldığı vakit o günde caiz olduğunu biliyorsun. On birinci gün bunun
hilâfınadır. Bana zâhir olan budur.
«Bir de hacc için
bu aylardan önce ihrama girmek mekruhtur.»Bu cümle, üst taraftaki, "Bu ayların
dışında yaparsa kâfi gelmez." cümlesi üzerine matuftur. Bu, açık olarak
gösteriyor ki, hacc fiillerinden muradı, ihramdan başkalarıdır. Binaenaleyh
ihramın kerahetle kafi gelmesine aykırı değildir. Şu halde "kâfi gelmez" sözü
yerindedir. Evet, kerahetin vakit tayininin faydası olmasında bir anlaşmazlık
vardır. Bunun vechi, ihramın rükne benzemesi olsa gerektir.
"Önce" demesi ifade
ediyor ki, o aylarda hacc için ihrama girse, velev ki gelecek sene için olsun
mekruh olmaz. Onun için Zahire sahibi, "Kurban bayramı günü hacc için ihrama
girmek mekruh değildir. Ama hacc aylarından önce girmek mekruhtur." demiştir.
Nehir sahibi. "Kendinden emin olmadığı yerde mekruh olmak gerekir. Velev ki hacc
aylarında olsun." diyor.
«Çünkü ihram rükne
benzemektedir.» Bu cümle, mekruh olmasının illetidir. Yani hakiki rükün olsa,
önce yapılması sahih olmâzdı. Rükne benzeyince, önce yapılması mekruh olmuştur.
Bahır.
«Yukarıda geçtiği
vecihle» Yani "Haccın farzı ihramdır." dediği yerde geçmiştir.
«Kerahet-i
tahrimiyye îfade eder.» Bunu Kuhistânî kaydetmiş ve Tuhfe'den kerahetin bil
ittifak olduğunu nakletmiştir. Bahır sahibi de bunu açıklamış; harama düşmek
korkusu olup olmaması arasında tafsilât vermemiştir. Kuhistânî demiştir ki:
«Zahîriyye sahibi gibi, yer mikatına kıyasen tafsilât veren, gerçekten hata
etmiştir.» Lâkin Kuhistâni dahi Muhiften tafsili nakletmiş; sonra, "Nazım'da
ondan nakledildiğine göre mekruhtur. Yalnız Ebû Yusuf'a göre mekruh değildir."
demiştir.