03 Ekim 2012

REDDU'L-MUHTAR...HACCIN FARZ VE VÂCİPLERİ


HACCIN FARZ VE VÂCİPLERİ


METİN
Haccın farzları üçtür. Birincisi ihramdır. İhram, başlarken şarttır. Sonu itibarı ile ona rükün hükmü verilir. Hattâ hacca yetişemeyene, gelecek sene kaza etmek için ihramda kalmak caiz değildir.
İkincisi, Arafat'ta vakfe zamanında durmaktır. (Arafat, Mina tarafında bir yerin ismidir. "Tanışma" mânâsına gelen "marifetten yapılmış bir ismi cemidir.) Bu yere Arafat denilmesi, Hz. Adem'le Havva orada tanıştıkları içindir.
Üçüncüsü, Ziyaret tavafının ekserisidir. Bunların ikisi rükündür. Vacipleri yirmi küsürdür: 1) Cem'de durmak. Cem, Müzdelife'dir. Buraya ("toplanmak" mânasına gelen) bu ismin verilmesi, Hz. Âdem Havva ile burada bir araya gelip gerdeğe girdiği içindir.
2) Safa ile Merve arasında sa'y. Üç mezhebin imamlarına göre sa'y rükündür. (Safa ile Merve, Kâbe'nin yanında karşı karşıya bulunan iki tepedir.) "Safa" adı verilmesi, üzerinde Safvetullah olan Âdem aleyhisselâm oturduğu içindir. Merve'ye de, üzerinde kadın yani Havva oturduğu için bu isim verilmiştir. Müennes olması bundandır.
3) Her haccedenin taş atması.
4) Tavaf-ı sader yani uzaklardan gelen hacının hayızlı olmamak şartı ile veda tavafı yapması.
İZAH
«Farzları» tabirini kullanması, şarta ve rükne şâmil olsun diyedir.
"İhram» dan murad, niyetle telbiye yahut telbiye yerini tutan zikir veya devenin boynuna bir şey asarak göndermektir. Lübab ve şerhi.
«İhram başlarken şarttır.» Hattâ hacc aylarından önce yapılması mekruh olmakla beraber sahihtir. Nitekim gelecektir. H.
«Hattâ hacca yetişemeyen ilhe...» cümlesi, rükne benzemesi üzerine tefri edilmiş bir meseledir. Yani hacca yetişemeyen kimsenin ihramlı olarak kalması caiz değildir. Ona düşen vazife, umre yaparak ihramdan çıkmak ve gelecek sene kaza etmektir. Nitekim gelecektir. Sırf şart olsa idi. ihramda kalması caiz olurdu. H. Yine bunun üzerine Lübab Şerhi'ndeki şu mesele teferru etmiştir: «Bir kimse ihrama girer de sonra - maazallah - dinden dönerse, ihramı bâtıl olur. Aksi takdirde dinden dönmek, namaz için abdest gibi hakiki şartı iptal etmez.» Keza evvelce arz ettiğimiz abdestte niyeti şart koşmak da böyledir. Halis şart niyete muhtaç değildir. Yukarıda geçen, "çocuk ihrama girer de bulûğa ererse veya köle ihrama girer de âzâd olursa, çocuk ihramını yenilemedikçe farz sâkıt olmaz." meselesi de böyledir.
«Zamanında durmaktır.» Vakfe zamanı, arefe gününün zevâl vaktinden, bayram sabahı fecir doğmazdan az önceye kadardır. T.
«Ziyaret tavafının ekserisi» dört şavttır. Kalan üç şavtı vâciptir. Nitekim gelecektir. T.
«Bunların ikisi rükündür.» Bu ifade karşısında ulemanın şu sözü müşkül kalır: «Hacca memur edilen kimse, Arafat'ta vakfeyi yaptıktan sonra ziyaret tavafından evvel ölürse, yaptığı kâfi sayılır. Vakfeden evvel ölmesi bunun hilâfınadır. Çünkü iki rüknü bulunmayan haccın vücudu yoktur. İki rükün ise bulunmamışlardır. Şu halde memur ölse de, geri dönse de, gönderen namına kâfi gelmemesi icap eder. Bahır.» Allâme Makdisî diyor ki: «Şöyle cevap verilebilir: Ölüm hak sahibi tarafındandır. O kimse elinden geleni yapmıştır. "Hacc arefedir" diye hadis vârit olmuştur. Dönen kimse bunun hilâfınadır.» Kendi namına hacceden kimseye gelince: Lubab'dan naklen ileride söyleyeceğiz ki, haccının tamamlanmasını vasiyet ederse, bir deve vâcip olur. Düşün!
TETİMME: Haccın farzlarından şunlar kaldı: Tavafı niyet, farzlar arasında tertip: Evvela ihram, sonra vakfe, sonra ziyaret tavafı yapılacak. Her farzın vaktinde yapılması. Şu halde vakfe, arefe günün zevâlinden, bayram gününün fecrine kadar yapılacak, ziyaret tavafı ondan sonra ömrün sonuna kadar yapılabilir. Bir de yeri, yani vakfe yapmak için Arafat'tan bir yer ve tavaf için Kâbe'nin kendisi. Vakfeyi yapmadan cimaı terk etmek de farzlardan sayılmıştır. Lübab ve şerhi.
«Vâcipleri yirmi küsürdür.» Şârih'in yaptığı ziyadelerle yirmi ikisi buradadır. Yahut son olarak zikrettiği mahzur üç sayılırsa, yirmi dörttür. Lübab sahibi bunları otuz beşe çıkarmıştır ki, başka on bir vâcip ziyade etmiştir.
Bunlar, 1) Arafat'ta gecenin bir cüzünde durmak, 2) Arafat'tan dönüşte imama tâbi olmak; yani Arafat toprağından imamdan sonra çıkmak, 3) Akşamla yatsıyı Müzdelife'ye bırakmak. 4) Ziyaret tavafında ekseriyet şavtlarından sonraki ziyadeyi yapmak, 5) Bazılarına göre gecenin bir cüzünü orada geçirmek, 6) Her günün şeytan taşını ertesi güne bırakmamak. 7) Kıran ve temettu haccı yapanların kurban kesmeden şeytan taşlamaları. 8) Hedy kurbanı. 9) Ve bu kurbanı tıraştan önce kesmeleri, 10) Bu kurbanı bayram günlerinde kesmeleri. ve 11) Bazılarına göre kudûm tavafıdır.
Ben derim ki: Lâkin hakikatte haccın vâcipleri, metinde zikredilen ilk beş şeyle kurban kesmektir. Geri kalanları onun vasıtalı vâcipleridir, çünkü onlar tavaf ve benzerinin vâcipleridir.
«Cem'de durmak.» Yani orada fecirden sonra bir an olsun kalmaktır. Nitekim Lübab Şerhi'nde bildirilmiştir.
«Her haccedenin taş atması» yani uzaktan gelsin, yakından gelsin, kıran yapsın, temettu veya ifrat haccı yapsın her hacının şeytan taşlaması vâciptir. Bu söz bütün geçenlere râcidir. Bunu söylemesi, "uzaktan gelen" sözü hepsine râci sanılmasın diyedir. Yoksa aşağıda gelecek vâciplerden birçoğu her hacıya aittir. Hayızlı olmamak şartı ile veda tavafı yapmasıvâciptir. Hayızlıdan bu tavaf sâkıttır. Nitekim gelecektir.
METİN
5) Tıraş olmak veya, 6) Saçını kısaltmak, 7) İhrama mikattan girmek. Arafat'ta vakfenin sınırı gündüz durursa güneşin batmasına kadardır. 8) Tavafa Haceri Esvet'ten başlamak en münasip kavle göre vâciptir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) buna devam buyurmuştur. Bazıları farz, bazıları da sünnet olduğunu söylemişlerdir. 9) Esah kavle göre tavafa sağından başlamak. 10) Yürümeye mani özrü olmayanın yürümesi. Emekleyerek tavaf etmeyi adamış olsa, yürüyerek tavaf etmesi gerekir. Nafile olarak emekleyerek başlarsa yürümesi efdaldir.
İZAH
«Tıraş olmak veya saçını kısaltmak.» Yani hacı bunlardan birini yapacaktır. Erkeğin tıraş olması efdaldir. Burada şöyle bir itiraz vârit olmuştur: Bu iş ihramdan çıkmak için şarttır. Şart ise ancak farz olur. Lübab Şârihi buna şu cevabı vermiştir: "Onun vâcip olması, meşru vakitte yapılması yönündendir ki, o da haccda şeytanı taşladıktan sonra; umrede ise sa'yden sonradır."
Ben derim ki: Burada şöyle de denilebilir: Bu, başka bir vâciptir; gelecektir. En iyisi şöyle cevap vermektir: İhramdan çıkmanın buna bağlı olmasından, bunun kesin farz olması lâzım gelmez; vâcip de olabilir. Nasıl ki vacip olan namazdan çıkma işi vâcip olan selâma bağlıdır. Düşün! Sonra Fetih'te gördüm ki şöyle denilmiş: «Tıraş olmak Şâfii'ye göre vâcip değildir. O bize göre vâciptir; çünkü vâcip olan ihramdan çıkış, ancak onunla olur.» Biraz söz ettikten sonra Fetih sahibi, "Şu kadar var ki, bu te'vîl zannîdir. Onunla vücup sabit olur; kat'î hüküm sabit olmaz." demiştir.
«Mikattan» tabiri, Mekkeli ve emsali için hareme şâmildir. Meselâ hedy kurbanı göndermeyen temettu hacısı böyledir. T. Bununla kayıtlaması, ondan sonra gelenlerden korunmak içindir. Aksi takdirde daha önceden caiz, hattâ şartları ile yapılırsa efdaldir. Nitekim Lüb'ab Şerhinde böyle denilmiştir.
«Güneşin batmasına kadardır.» Burada "zevâlden başlayarak" dememiştir. Çünkü zevâlden başlamak vâcip değildir. Vacip olan sadece, tahakkuk ettikten sonra mutlak olarak gün batıncaya kadar uzatmaktır. Nitekim Lübab Şerhi'nde beyan edilmiştir.
«Gündüz durursa» gün batıncaya kadar uzatmak vâciptir. Gece durursa, o kimse hakkında vâcip yoktur. Hatta bir an dursa, kendisine bir şey lâzım gelmez. Nitekim Lübab Şerhi'nde böyle denilmiştir. Evet, gündüzün gün batıncaya kadar vâcip olan vakfeyi terk etmiş olur.
«En münasip kavle göre vâciptir.» Kenz Şerhi el-Matlabü'l-Fâik'te beyan olunduğuna göre, esah olan bunun şart olmasıdır. Lâkin zahir rivayette sünnettir. Terki mekruhtur. Umumiyetle fukaha bu kavli benimsemişlerdir. Lübab sahibi bunu sahihlemiş, İbn-i Hümam da, "Vâcipdenilse uzak sayılmaz. Çünkü bir defa terk etmeksizin devam buyrulması, vâcip olduğuna delildir." demiştir. Minhâc sahibi Vecîz'den naklen bunu açıklamıştır. En güzel ve en doğru budur. Binaenaleyh buna itimat edilmelidir. Bu satırlar Lübab Şerhi'nden alınmıştır.
«Sağından başlamak» tavaf eden kimsenin Kâbe'yi soluna alması ile olur. Lübab. Burada "esah kavle göre" demesi, Cumhur böyle açıkladıkları içindir. Bazıları "sünnettir" demiş; birtakımları da farz olduğunu söylemişlerdir. Lübab Şerhi.
«Özrü olmayanın yürümesi» vâciptir. Özürsüz terk ederse tekrarlar. Aksi takdirde kurban lazım gelir. Çünkü bize göre yürümek vâciptir. Ulema bunu nâssan bildirmişlerdir. Bu kavil İmam Muhammed'indir. Hâniyye'de "efdal olan budur" denilmişse de, bu ya bir ihmaldir; yahut nâfileye yorumlanır.
«Hattâ nâfilede sadaka vâcip olması gerekir.» Çünkü başlayınca vâcip olur. O halde "Yürümek vacip olmuştur." denilemez. Zira farz ve tahminimiz onun başlaması yürüme sıfatı ile olmamasıdır. Başlamak ancak başladığı şeyi vâcip kılar. Fetih'te böyle denilmiştir.
«Emekleyerek tavafı nezretse, yürüyerek tavaf etmesi gerekir.» Lübab sahibi Mensik-i Kebir'inde şöyle diyor: «Sonra eğer emekleyerek tavaf ederse onu tekrarlar. Asıl adlı eserde böyledir. Kâdı, Tahâvî muhtasarının şerhinde kafi geleceğini söylemiştir. Çünkü o kimse kendisine vâcip kıldığı şeyi yapmıştır.» Tamamı Lübab Şerhi'ndedir.
«Yürümesi efdaldir.» Bununla Şarih emeklemenin kâfi geleceğine işaret etmiştir, ceza kurbanı gerekmez. Asl'ın rivayetine göre, başlamakla vâcip olanı nezirle vâcip olandan ayırmaya muhtaçtır. İhtimal fark şudur: Sözle vâcip, fiile vâcip kılmaktan daha kuvvetlidir. Binaenaleyh sözle kâmil olarak vâcip olur; tâ ki ma'siyeti nezretmiş olmasın. Nasıl ki oruçsuz îtikaf nezretse, oruçla îtikaf lâzım gelir; noksan olarak yaptığı vasıf hükümsüz kalır. Başlamakla vâcip olan, başladığıdır. Ona emekleyerek başlamıştı. O halde başkası lâzım gelmez. Aksi halde mûcipsiz vâcip olmuş olur.
METİN
11) Tavafta mezhebe göre hükmî necasetten temiz bulunmak. Bazıları elbise, beden ve tavaf yerinin hakiki necasetten temiz tutulmasının da vâcip olduğunu söylemişlerdir. Ekseri ulemaya göre bu, sünnet-i müekkededir. Nitekim Lübâbü'l-Menâsik Şerhi'nde beyan edilmiştir. 12) Tavafta avret yerini örtmek. Namazda olduğu gibi dörtte biri veya fazlasının açılması ile kurban cezası vâcip olur. 13) Safa ile Merve arasındaki sa'ye Safâ'dan başlamak. Merve'den başlarsa, esah kavle göre ilk şavt sayılmaz. 14) Sa'yda özrü olmayanın yürümesi, Nitekim tavafta geçmişti. 15) Kırân ve temettu yapanların koyun kesmesi. 16) Her tavaf ta hangi tavaf için olursa olsun, iki rekat namaz kılmak. Bu namazı terk ederse, acaba ceza kurbanı lâzım gelir mi? Bazıları, "Evet lâzımdır, bunu vasiyet eder." demişlerdir. 17) Kurbanbayramı günü şeytan taşlamak, tıraş olmak ve kurban kesmenin aralarında ileride beyan edilecek tertip; tavafla şeytan taşlamak ve tıraş olmak arasındaki tertip ise sünnettir. Taş atmadan ve tıraş olmadan tavaf etmiş olsa, bir şey lâzım gelmez; yalnız mekruhtur. Aşağıda gelecek ki, ifrat haccı yapana kurban yoktur. Bunu tahkik edeceğiz.
İZAH
«Hükmî necaset», cünüplükle abdestsizliktir. Velev ki günah ve kefaret hususunda hükümleri değişik olsun.
«Mezhebe göre» sahih olan budur. İbn-i şüca sünnet olduğunu söylemiştir. Kâri'nin Lübab Şerhi.
«Tavaf yerinin» temizlenmesi vâcip olduğu, Lübab Şerhi'nde açıkça nakledilmemiştir. Orada sadece şöyle denilmiştir: «Yerin temizliğine gelince: Izz b. Cemâa'nın Gâye sahibinden naklettiğine göre, bir kimsenin tavaf ettiği yerde pislik olsa, tavafı bozulmaz. Bu, şart ve farz olmadığını gösterir. Vâcip veya sünnet olması ihtimali vardır.»
«Ekser-i ulemaya göre bu...» Yani bu nevi elbise ve beden temizliği sünnet-i müekkededir. Lübab şerhi. Hattâ Fetih sahibi, "Bazı kitaplarda bütün elbise pislenirse, ceza kurbanı lâzım gelir denilmişse de, bunun rivayette aslı yoktur." demiştir. Bedâyi'de, "Bu sünnettir. Bir kimse elbisesinde dirhemden fazla pislik olduğu halde tavaf ederse, kendisine bir şey lâzım gelmez. Mescide pislik soktuğu için sadece mekruh olur." denilmektedir.
«Tavafta avret yerinî örtmek.» Avret yerini örtmek mutlak surette farz olduğu halde, burada onun vâcip olduğunu söylemenin faydası bundan dolayı ceza kurbanı lâzım gelmesidir. Nasıl kî cumada, terkinden bozulması lâzım gelmez mânâsına hutbeyi sünnetlerden saymıştır. Aksi halde sünnet farza aykırıdır. Çünkü onu bir defa terk etmekle, günaha girmiş olmaz. Bana zâhir olan budur. Biz bunu Cuma bahsinde arz etmiştik.
«Dörtte biri veya fazlasının açılması ile» ceza vâcip olur. Dörtte birden azı açılırsa mâni değildir. Ama dağınık pislikler toplanır. Lübab.
«Kurban cezası vâcip olur.» Bu, tekrarlamadığına göredir. Tekrarlarsa sâkıt olur. Bir de bu, vâcip olan tavaftadır. Tavaf vâcip değilse, sadaka vermek vâcip olur.
«Esah kavle göre iki şavt sayılmaz.» Bu kavlin mukabili, Kirmânî'nin söylediğidir ki, şudur: İlk şavt sayılır. Lâkin sünneti terk ettiği için mekruhtur. Başlaması sünnet vecihle olması için, o şavtı tekrarlaması müstehap olur. Lübab sahibi Safâ'dan başlamayı sa'yın sahih olması için şart saymıştır. Birinci şavtın sayılmaması, buna ve vâciptir diyen kavle teferru eder. Çünkü sayılmamaktan murad, tekrarlanmamasının lâzım gelmesidir; yahut yapılmazsa ceza gerekmesidir. Fark sadece şu cihetten gelir ki, ilk şavtı tekrar etmediği vakit, ' şarttır ' diyen kavle göre sa'yı terk ettiği için ceza lâzım gelir. Çünkü şartı olmadıkça, meşrut sahih olamaz. ' Vâciptir ' diyen kavle göre - ki delil cihetinden tercih edilen daha âdil kavil budur - ilk şavtı terk ettiği için ceza lâzım gelir. Nitekim Lübab Şerhi'nde böyledir. Burada şöyle denilebilir: İlk şavt sayılmazsa, Safâ'dan başlamak ikinci şavtla olmuştur ve şart bulunmuştur; onun terki tasavvur olunamaz; o kimse yalnız son şavtı terk etmiş olur. Meğer ki ilk şavtı tekrarlamış olsun. Bunun şart olması vücuba aykırı değildir. Çünkü bir şeyin başkası için şart olmasından (sahih olması ona bağlı bulunmasından), farz olması lâzım gelmez. Nitekim bunu tıraş meselesinde arz etmiştik. Lübab şârihinin burada ve tıraş meselesinde anladığı buna muhaliftir. Eğer farz olsa idi, sa'yın yahut bir kısmının farz, kalanının vâcip olması lâzım gelirdi. Halbuki sa'yin tamamı vâciptir. Kurbanla ikmal edilir. O zaman vâcip olduğunu söylemek taayyün eder. Zira ' şarttır ' diyen kavle göre, açık bir semeresi yoktur. Nitekim bunu Mensik-i Kebir sahibi bildirmiştir. Velev ki Aliyyü'l-Kâri Lübab Şerhi'nde bunu garip görmüş olsun! Doğrusunu Allah bilir.
«Bazıları evet» demişlerdir. Şârih burada bu kavli zayıf gösteriyor. Halbuki Mülteka Şerhi'nde kesin ifade kullanmıştı. Çünkü Lübab sahibi, kesinlikle hilâfına kail olmuş, "Bu namaz bir zamana veya mekâna mahsus değildir." demiştir. Yani caiz ve sahih olması itibarı ile bir şeye hass değildir demek istemiştir. Bu namazın, ölümden başka bir sebeple vakti geçmeyeceğini, terk ederse kurbanla ödenmeyeceğini, yani kefaret verilmesini vasiyet etmek vâcip olmadığını söylemiştir. Lübab şârihi de meselenin ihtilâflı olduğunu, Bahr-ı Amîk'de "Kurban vâcip değildir" denildiği halde, Cevhere ile Bahr-ı Zâhir'de "vaciptir" denildiği; bazı menâsik kitaplarında ise; "Ekseriyete göre vâcip değildir. Şâfiî de buna kaildir. ' Lâzımdır ' diyenler de vardır." denildiğini söylemiştir.
«İleride beyan edilecek tertip...» cinayetler bâbındadır. Orada şöyle diyecektir: «Kurban bayramı günü dört şey vâcip olur. Şeytan taşlamak, sonra ifrat yapmayanın kurban kesmesi, sonra tıraş olmak, sonra tavaf. Lâkin taşlamadan ve tıraştan önce tavaf edene bir şey yoktur. Evet, mekruh olur. Lübab. Nasıl ki ifrat haccı yapana bir şey yoktur. Meğer ki taşlamadan tıraş olsun. Çünkü onun kurban kesmesi vâcip değildir.» Bundan anlaşılır ki, Musannıf'a burada, kurbanı tıraştan evvel söylemek düşerdi. Ta ki aralarındaki tertip hakikatte uygun olsun. Tavafın dahi kurbandan önce zikredilmesi lâzım değildir. Çünkü onu kurbandan önce olan taşlamadan önce yapmak caiz olunca, Halebî'nin dediği gibi kurbandan önce caiz olması evleviyette kalır. Hâsılı tavafın bu üç şeyden, hiçbirinin üzerine tertibi vâcip değildir. Onun için onu burada zikretmemiştir. Tertip ancak üç şeyde; yani şeytan taşlamak, sonra kurban kesmek, sonra tıraş olmakta vaciptir. Lakin ifrat haccı yapana kurban vâcip değildir. Şu halde onun hakkında tertip, şeytan taşlamakla tıraş olmak arasında kalır.
METİN
18) Tavaf-ı ifâzayı; yani ziyaret tavafını bayram günlerinden birinde yapmaktır. Vâciplerden bazıları da, 19) Tavafın Hatîmin arkasından, 20) Sa'yin geçerli tavaftan sonra yapılması, 21) Tıraşın mekân ve zamana mahsus olması ve, 22) Vakfeden sonra cimaı, dikişli elbise giymeyi ve başını yüzünü örtmek gibi bir yasağı terk etmektir. Kaide şudur: Terkinden dolayı ceza kurbanı vacip olan her şey vâciptir. Bunu Mülteka sahibi açıklamıştır. Cinayetler bâbında daha iyi anlaşılacaktır.
Bunlardan başkaları sünnet ve âdâptır. Meselâ nafakayı bol tutmak, temizliğe ve dilini korumaya devam etmek, anne ve babasından, alacaklısından ve kefilinden izin almak, iki rekat namazla mescide veda etmek, tanıdıklarına veda edip onlarla helallaşmak ve dualarını istemek, yola çıkarken biraz sadaka vermek ve yola perşembe günü çıkmak gibi şeyler bunlardandır. Veda Haccı'nda Peygamber (s.a.v.) perşembe günü yola çıkmıştır. Yahut tevbe ve istihareden sonra pazartesi veya cuma günü yola çıkmalıdır. Yani vasıtayı satın mı almalı yoksa kiralamalı mı; karadan mı gitmeli denizden mi; filân kimse ile arkadaş olmalı mı olmamalı mı diye istihâre etmelidir. Çünkü vâcip ile mekruhta istihârenin yeri yoktur. Tamamı Nehir'dedir.
İZAH
«Bayram günlerinden birinde yapmaktır.» îtikaf bahsinde arz etmiştik ki, hacc fiillerinde geceler günlere tâbidir.
«Tavafın, Hatîmin arkasından» yapılması vâciptir. Çünkü Hatîmin bir kısmı Kâbe'dendir. Nitekim izahı gelecektir.
«Geçerli tavaf...» dört şavt veya daha fazlasıdır. Tavafı abdestli veya abdestsiz yahut cünüp olarak yapmak birdir. Abdestsiz veya cünüp olarak yaptıktan sonra, onu tekrarlamak birinci tavaf bozulduğu için değil, noksanı tamamlamak içindir. Bunu Bahır'dan naklen Halebî söylemiştir. Sonra bunun vacip olması, Lübab'da sa'yin şartı sayılmış olmasına aykırı değildir. Nitekim yukarıda görmüştün!
«Tıraşın mekâna» mahsus olmasından murad, Harem'de yapılmasıdır. Velev ki Mina'dan başka bir yerde olsun. Zamandan murad da, bayram günleridir. Ama bu, hacıya mahsustur. Umre yapanın tıraşı zamana bağlı değildir. Nitekim cinayetler babında gelecektir.
«Bir yasağı terk etmektir.» Lübab Şerhi'nde şöyle deniliyor: Yasaklardan sakınmak farzdır. Vacip olan, ancak kerahet-i tahrimiyye ile mekruh olanlardan sakınmaktır. Nitekim Kemâl b. Hümâm tahkik etmiştir. Ancak haram fiille vacipleri terk işi, ceza lâzım gelmekte müşterek olduğundan bu mânâda vâciplere katılmıştır.
«Vakfeden sonra cimaı» terk etmek, yasaklanmış şeyleri temsildir. "Vakfeden sonra" diye kayıtlaması, önce olursa haccı ifsat edeceği içindir. Burada maksat, bozmayandır. Düşün!
«Kaide şudur...» Bütün vâcipleri saymayınca, bu kaideyi getirmiştir. Bir de kazıyyenin aksi ile vâcibin hükmünü ifade etmek istemiştir. lâkin bu kazıyye mantıkî olarak akseder; lügat itibarı ile aksetmez ve, "Bazı vâciplerin terki ile kurban vacip olur" denilir: "Her vâcibin terki kurban icap eder" denilmez. Çünkü iki rekat tavaf namazını terk etmekle kurban vacip olmaz. Bir özürden dolayı vacibi terk etmek de öyledir. Bunu inşaallah cinayetler bâbının başında söyleyeceğiz. Lâkin birincide geçen hilâf vardır. Onda kurban vâciptir diyen kavle göre - özürsüz terk kaydı ile beraber - akis küllî olarak sahihtir.
«Bunlardan başkaları sünnet ve âdaptır.» Burada şöyle denilebilir: Musannıf bütün vacipleri sayıp bitirmiş değildir. Eğer "Farzlarla vâciplerden başkaları sünnet ve âdaptır" demek istiyorsa, bunun da bir faydası yoktur.
«Gibi şeyler...» demekle, daha söylemedikleri bulunduğunu ifade etmiştir. Zira bunlar gelecektir. Uzaklardan gelene kudûm tavafı, bir kavle göre Hacer-i Esved'den başlamak, üç hutbe, terviye günü çıkmak ve saire ki göreceksin.
«Dilini korumaya devam etmek...» Yani mübahtan ve tenzihen mekruh olan şeylerden korumak âdaptandır. Yoksa dili korumak vâciptir.
«Anne ve babasından izin alır.» Yani kendisine muhtaç değilseler hüküm budur. Aksi takdirde izinsiz gitmesi mekruh olur. Keza alacaklısının ve kefilinin izni olmaksızın gitmesi mekruhtur. Zâhire bakılırsa, bu kerahet tahrimidir. Çünkü ulema keraheti mutlak söylerler. Evvelce mekruh haccı temsil ederken, yukarıda geçen, "Kendisinden izin alması gereken kimseden izinsiz haccetmek gibi" demesi de buna delâlet eder. Binaenaleyh bunu sünnetlerle âdaptan saymak gerekmez.
METİN
Hacc ayları, şevvâl, zilkade ve zilhiccenin on günüdür. Bu kelime "zilhacce"de okunabilir. Şâfiî'ye göre, kurban günü bunlardan değildir. İmam Mâlik'e göre bütün zilhicce, hacc aylarındandır. O bunu âyetle amel ederek söylemiştir. Bîz deriz ki: Cemi isminde, birden fazlası ortaktır. Vakit beyan etmenin faydası şudur: O kimse hacc fiillerinden birini bu ayların dışında yaparsa kâfi gelmez. Bir de, hacc için bu aylardan önce ihrama girmek mekruhtur. Velev ki yasak bir şey irtikâp etmeyeceğine kendine güveni olsun. Zira yukarıda geçtiği vecihle, ihram rükne benzemektedir. Keraheti mutlak söylemek, keraheti tahrimiyye ifade eder.
İZAH
"Zîlkade" kelimesi, "zülkide" şeklinde de okunur; "zilkaide" dahi rivayet olunmuştur. "Zülhacce" şeklini şeyh İsmail, İmam Nevevî'nin Tahrîr adlı eserine nisbet etmiş ve, «şumunnî şerhindeki "zülhıcce" şeklinden başkası işitilmemiştir ifadesi buna muhaliftir.» demiştir. Şâfî 'nin sözü İmam Ebû Yusuf'tan da rivayet edilmiştir. Nitekim Nehir ve diğer kitaplarda beyan olunmuştur. Metnin zâhiri ona uygundur. Çünkü sayı zikretmiştir. Şu halde murad, on gecedir. Lâkin temyiz atıldığı vakit, kelimeyi müzekker kullanmak da caizdir; ve mânâ "on gün" demek olur. Bunu Halebî Kuhistânî'den nakletmiştir. Bazıları ' on ' kelimesinin, bu on güne isim olduğunu söylemişlerdir. Bu takdirde ondan murad, adet ismi değildir. Hattâ müennesle birlikte müzekker kullanılmasına ve aksi hale dikkat edilir.
«Âyetle amel ederek» Yani "Hacc belirli aylardır..." âyetine dayanarak söylemiştir.
«Cemi isminde birden fazlası ortaktır.» Bu söz Zemahşerî'nin 'iki cevabından biridir. Hulâsası şudur: Bu söz, toplanma ve taaddüt alâkası ile cemi sîgasını birden fazlada kullanmakta mecazdır. İkincisi, mecaz ayın bir kısmını bütün ay mânâsına almaktadır. Şu halde "aylar" tabiri hakikattir. Bunlardan birinciye itiraz edilmiş ve, "Bunda, ' on ' kelimesini murad olmaktan çıkarmak vardır. Çünkü o iki aydan hariçtir." denilmiştir. Buna cevaben, "O, birden yukarıda dahildir." denilmiştir. Bütün bunlar, âyet "Hacc aylar sahibidir." şeklinde takdir edildiğine göredir. Âyet, "Hacc aylar içindedir." şeklinde takdir edilirse, mecaza hacet yoktur. Çünkü zarf, olmak, kaplamayı gerektirmez. Lâkin âyeti tefsir eden hadis, muradın, şevvâl, zilkade ve zilhıccenin on günü olduğunu beyan etmiştir.
«Vakit beyan etmenin faydası...» cümlesi, bir işkâlin cevabıdır. İzahı şöyledir: Vakit beyanı eğer geçmek için muteberse, yani hacc fiilleri bu vakitten sonraya bırakılmış olsa; hacc geçecekse, rükün olan tavafın ondan sonra sahih olmaması lazım gelir. Çünkü vakfeyi onuncu günün fecrinden sonraya bırakmıştır; onun için vakti gelmiştir. Eğer vakti geçmesini, en büyük rüknü olan vakfenin geçmesine tahsis edersek; onuncu gün hacc aylarından sayılmamak lâzım gelir. Nitekim bu İmam Ebû Yusuf'tan bir rivayettir. Mezkür vakit beyanı, rükünleri kısmen eda için itibara alınırsa, kurban günlerinin ikincisi ve üçüncüsü hacc aylarından sayılmak gerekir. Çünkü bu iki günde tavaf caizdir. Şârih, Bahır ve diğer kitaplara uyarak, son şıkkı seçtiğini ifade eden sözlerle cevap vermiştir. Sebebi şudur: Bunun faydası, hacc fiillerinden hiçbirinin bu günlerden başkasında caiz olmamasıdır. Hattâ temettu veya kırân hacısı, hacc aylarından Önce üç gün oruç tutsa caiz olmaz. Kudûm tavafından sonraki sa'y dahi, ancak o günlerde olursa farz haccın sa'yi yerine geçer. Hattâ bunu ramazanda yapsa caiz olmaz. Hacılar arefe gününü şaşırarak vakfe yapsalar; sonra bunun bayram günü olduğu anlaşılsa caiz olur. Çünkü zamanında olmuştur. On birinci gün olduğu anlaşılırsa caiz olmaz. Nitekim Lübab ve diğer kitaplarda beyan edilmiştir. Kuhistâni diyor ki: «Ondan önce ihrama girmenin ve şeytan taşlamanın, tıraş olmanın ve ondan sonra ziyaret tavafı ve saire yapmanın kâfi olması buna aykırı değildir. Çünkü kendisi bunlarda ihramlıdır.»
Ben derim ki: Bu, söz götürür. Zira ziyaret tavafı, bildiğin gibi zilhiccenin onundan sonraki iki gün içinde caizdir; velev ki evveli efdal olsun. Şu halde bu işkale verilecek münasip cevap şudur: Vakit tayininin başlarken faydası, o vakitten önce bu fiillerin caiz olmaması; biterken faydası da, rükünlerinin büyüğü - ki vakfedir - geçmekle haccın elden kaçırılmış olmasıdır. Onuncu günün çıkması lazım gelmez. Çünkü şaşırıldığı vakit o günde caiz olduğunu biliyorsun. On birinci gün bunun hilâfınadır. Bana zâhir olan budur.
«Bir de hacc için bu aylardan önce ihrama girmek mekruhtur.»Bu cümle, üst taraftaki, "Bu ayların dışında yaparsa kâfi gelmez." cümlesi üzerine matuftur. Bu, açık olarak gösteriyor ki, hacc fiillerinden muradı, ihramdan başkalarıdır. Binaenaleyh ihramın kerahetle kafi gelmesine aykırı değildir. Şu halde "kâfi gelmez" sözü yerindedir. Evet, kerahetin vakit tayininin faydası olmasında bir anlaşmazlık vardır. Bunun vechi, ihramın rükne benzemesi olsa gerektir.
"Önce" demesi ifade ediyor ki, o aylarda hacc için ihrama girse, velev ki gelecek sene için olsun mekruh olmaz. Onun için Zahire sahibi, "Kurban bayramı günü hacc için ihrama girmek mekruh değildir. Ama hacc aylarından önce girmek mekruhtur." demiştir. Nehir sahibi. "Kendinden emin olmadığı yerde mekruh olmak gerekir. Velev ki hacc aylarında olsun." diyor.
«Çünkü ihram rükne benzemektedir.» Bu cümle, mekruh olmasının illetidir. Yani hakiki rükün olsa, önce yapılması sahih olmâzdı. Rükne benzeyince, önce yapılması mekruh olmuştur. Bahır.
«Yukarıda geçtiği vecihle» Yani "Haccın farzı ihramdır." dediği yerde geçmiştir.
«Kerahet-i tahrimiyye îfade eder.» Bunu Kuhistânî kaydetmiş ve Tuhfe'den kerahetin bil ittifak olduğunu nakletmiştir. Bahır sahibi de bunu açıklamış; harama düşmek korkusu olup olmaması arasında tafsilât vermemiştir. Kuhistânî demiştir ki: «Zahîriyye sahibi gibi, yer mikatına kıyasen tafsilât veren, gerçekten hata etmiştir.» Lâkin Kuhistâni dahi Muhiften tafsili nakletmiş; sonra, "Nazım'da ondan nakledildiğine göre mekruhtur. Yalnız Ebû Yusuf'a göre mekruh değildir." demiştir. 

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...