03 Ekim 2012

REDDU'L-MUHTAR....DUALARIN KABUL EDİLDİĞİ YERLER


Duaların Kabul Edildiği Yerler


METİN
Nehir sahibi bunları nazma çekerek şöyle demiştir: «Halkın duası, Kâbe'de, Mültezem'de, İki vakfe yerinde, keza Hicır'de, tavafta, sa'yde, iki Merve ile Zemzem'de, Makam'da, Mizab'da, şeytan taşladığın yerlerde muteberdir.» Lübab'da şu da ziyade edilmiştir: «Kâbe'yi gördüğünde, Sidre ağacında, Rükn-ü Yemâni'de, Hicır'de, Mina'da, Bedir gecesinin yarısında makbuldür.» Güneş batınca me'zimler yoluyla Müzdelife'ye gelir. Bunun hududu, Arafat'ın iki me'ziminden Muhassir'in iki me'zimine kadardır, Buraya yürüyerek gelmesi, tekbir, tehlil getirmesi, hamdetmesi, zaman zaman telbiyede bulunması müstehaptır. Müzdelife'nin Muhassir vâdisinden gayrı her yeri mevkıftir. Muhassir, Mina ile Mûzdelife arasında bir vâdidir. Orada ve Urane vâdisinde vakfe yapmak meşhur kavle göre caiz değildir. Müzdelife'de Kuzah Dağına yakın bir yere iner. ' Kuzah ' kelimesi, ' yüksek ' mânâsına gelen Kaazih'ten alınmadır. Esah kavle göre burası Meş'ar-i Haram'dır. Bu dağın üzerinde ateş yakılan bir yer vardır ki, Hz Âdem'in ocağı olduğu söylenir
İZAH
«Kâbe'de» sözünden murad bizzat Kâbe'nin içidir
«İki vakfe yeri» Arafat ile Müzdelife'deki Meş'ar-i Haram'dır
«Tavafta» Yani tavaf yerinde demek istemiştir. ' Metafta ' dese daha iyi olurdu. Bu yer, Peygamber (s.a.v.) zamanında mescit idi. Yoksa tavaf caiz olur mânasına Mescid-i Haram'ın her yeri metaftır. Lübab Şerhi.
"Sa'y" Yani Safa ile Merve arasında yapılan sa'yde bilhassa iki direk arasında makbuldür. Lübab şerhi.
«İki Merve»den murad, Safa ile Merve'dir. Tağlib yoluyla ikisine birden Merve adı verilmiştir. ihtimâl burada müennesi müzekker üzerine tağlibetmesi, ulemanın iki kavlinden birine göredir. Bu kavle göre Merve Safa'dan efdaldir.
«Makam» yani Makam-ı İbrahim'in arkasında demektir. Nitekim Lübab'da böyle denilmiştir.
(Mizab, Altın oluğun altıdır.)
«Şeytan taşlama» yerleri üçtür; bunlarla duaların kabul edildiği yerler on beşi bulur. Lâkin buna itiraz edilmiş; "Cemre-i Akabe'de, hattâ birinci ve ikinci cemrelerde dua yoktur." denilmiştir.
«Lübab'da» yani Şeyh Rahmetullah Sindî'nin Lübabü'l-Menâsik adlı kitabında ziyade edilmiştir. Şeyh Rahmetullah, muhakkık Kemâl b. Hümam'ın talebesidir. Bu kitabı Mensik-i Kebir adlı kitabından kısaltma yaparak telif etmiştir. Bunu da kısaltarak, daha küçük bir mensik meydana getirmiştir.
«Sidre ağacında» Burada denilebilir ki: Lübab sahibi bu ağacı zikretmemiştir. o, Şurunbulâliyye'de zikredilmiştir. Sidre ağacı Arafat'ta idi. Bugün bilinmemektedir. Bunu, hâşiye yazarlarından biri Allâme Kutbî'nin Tarihi Mekke adlı kitabından naklen söylemiştir. Üstadlarımızın üstadlarından biri de bu sözü, İbn-i Zahirete'l-Hanefi'nin Fedai'l-i Mekke adlı kitabına nisbet etmiştir.
«Hicır'da» Burada denilebilir ki: Hicır, Mizab'ın alfındadır. Nitekim Fetih'ten naklen Şurunbulâliyye'de böyle denilmiştir.
«Bedir gecesi» zilhiccenin on dördüncü gecesidir. Şimdi hacılar o gecede Mina'ya inerter. T.
Ben derim ki: Ben bu beş yeri, manzum olarak Nehir sahibinin manzumesine kattım ve şöyle dedim: "Beyt'i görmek, sonra Hicır ve Sidre;
Rükn-ü Yemâni ile kamerli gecede Mina."
«Güneş batınca ilh...» ifadesi, vâcibi beyan içindir. Hattâ güneş batmadan yola çıkar da Arafat hududunu geçerse, ceza kurbanı lâzım gelir. Meğer ki güneş batmadan geri dönüp de, battıktan sonra yola revan ola. Bu takdirde ceza kurbanı sakıt olur. İmam Züfer buna muhaliftir. Ama güneş battıktan sonra dönerse, hüküm bunun hilâfınadır. İmam Arafattan ayrıldıktan sonra hacı özürsüz olarak çok durursa, isaet etmiş olur. İmam ağır davranır da gece oluncaya kadar Arafat'tan çekilmezse, hacılar çekilirler. Çünkü imam sünnette hata etmiştir. Bu satırlar Bahır'la Nehir'den alınmıştır.
«Me'zimler yoluyla Müzdelife'ye gelir.» Gelen, imam ve hacılardır. Herbiri sükunet ve vakarla yürür. Aralık bulursa, kimseye eziyet etmemek şartıyla hızlıca yürür. Bazıları, zamanımızda eziyet çok olduğu için hızlı gitmenin sünnet olmadığını söylemişlerdir. Me'zim esas itibariyle iki dağ arasındaki dar geçittir. Fukahanın maksatları, Arafat'la Müzdelife arasındaki iki dağdan geçen yoldur. İsmail. Bazıları bu sözü İzz b. Cemâa'ya nisbet etmişlerdir. O da Muhib Taberî'den nakletmiştir. Bu kavil ile, Nevevî'nin, "Me'zimden murad, Harem'in hududu olan iki nişandır." sözü reddedilmiş ve bunun garip olduğu söylenilmiştir.
«Buraya yürüyerek gelmesi» Yani Müzdelife'ye yaklaşınca edep ve tevazu için oraya yürüyerek girer. Çünkü orası, muhterem olan Haremdendir. Lûbab Şerhi.
«Orada ve Urane vâdisinde vakfe yapmak meşhur kavle göre caiz değildir.» Urane vâdisinin Arafat'a yakın olduğunu yukarıda söylemiştik. Yani Muhassir'de vakfe yapmak, vâcip olan Müzdelife vakfesi yerine geçmediği gibi; Urane vâdisinde vakfe yapmak da, rükün olan Arafat vakfesinin yerini tutmaz. Meşhur olan kavil budur. Bedâyi'de buna ' muhalif olarak her iki vakfenin caiz. olduğu kaydedilmiştir. Fetih.
«Esah kavle göre burası Meş'ar-i Haram'dır» Bazıları bütün Müzdelife'nin Meş'ar-i Haram olduğunu söylemişlerdir.
«Bu dağın üzerinde ateş yakılan bir yer vardır.» Söylendiğine göre, burası yuvarlaktaşlardan yapılmış boru şeklinde bir yermiş. Çevresi yirmi dört, uzunluğu on iki arşın imiş. içinde yirmi beş basamak varmış ve yüksek bir ağacın üzerinde bulunuyormuş. Hârun-u Reşid devrinde burada Müzdelife gecesinde mum yakılırmış. Daha önceleri burada odun yakılırmış, daha sonraları büyük kandiller yakılmaya başlanmış.
METİN
Ve akşamla yatsıyı, bir ezan bir kâmetle kılar. Çünkü yatsı vaktinde kılınmış olur. Bildirmeye ihtiyaç yoktur. Nitekim burada İmama da hacet yoktur. Eğer akşamı ve yatsıyı yolda yahut Arafat'ta kılarsa, fecır doğmadıkça tekrarlar. Çünkü hadiste, "Namaz önündedir." buyrulmuştur. Şu halde her iki namaz, zamanla, mekânla ve vakitle sınırlanmış demektir. Zaman, bayram gecesidir. Mekân, Müzdelife; vakit de yatsı vaktidir. Hattâ Müzdelife'ye yatsı vaktinden evvel varmış olsa, yatsının vakti girmeden akşam namazını kılamaz. Binaenaleyh bu mesele birçok yönlerden luğs olabilir.
İZAH
«Ve akşamla yatsıyı ilh...» Yani yatsı vaktinin evvelinde kılar. Kuhistanî. Namazı, yükünü indirmeden, hattâ devesini çöktürüp bağlamadan kılmak gerekir. Bununla, iki namaz arasında - velev sünnet-i müekkede olsun - nâfile kılınmayacağına işaret olunur. Sahih kavil budur. Şayet nâfile kılarsa kâmeti tekrarlar. Meselâ iki namaz arasında başka bir işle meşgul olursa, tekrar kâmet getirir. Bahır. Lübab şerhinde şöyle denilmiştir: «Akşamın ve yatsının sünnetiyle vitir namazını bundan sonra kılar. Nitekim Mevlâna Abdurrahman Câmi (k.s.) mensikinde bunu açıklamıştır.» Gerçi şarih ezan bâbından az önce, "iki cem namazından sonra nâfile kılmak mekruhtur." demişti. Fakat bunun söz götürdüğünü orada anlatmıştık.
"Çünkü yatsı vaktinde kılınmış olur." Bu cümle, burada bir kâmetle yetinmenin illetidir. Arafat'taki cem bunun hilâfınadır. O iki kâmetle kılınır. Çünkü oradaki ikinci namaz vaktinden sonra eda edilir. Bu sebeple ona başlandığını bildirmek için ikinci bir kâmete ihtiyaç vardır. Burada ise ikinci namaz vaktinde kılınmaktadır. İlânı yenilemeye hacet yoktur. Yatsı ile beraber vitir namazını kılmaya benzer. Bedâyi.
«Nitekim burada imama da hacet yoktur.» Her iki namazı yalnız başına kılsa caiz olur. Bercendî'nin Nikâye şerhinde söylediği bunun hilâfınadır. Çünkü Onun sözü, mezhebimizde meşhur olana muhaliftir. Lübab Şerhi. Lübab'da beyan olunduğuna göre, buradaki cem'ide, namazı cemaatla kılmak sünnettir. Bundan sonra Lübab sahibi şunları söylemîştir: "Bu cem'in şartları, hacc için ihramlı olmak, vakfeyi cem'den önce yapmak, zaman, mekân, vakit ilahtır..." Şarihi de der ki: "O halde hacc için ihramlı olmayana bu cem caiz değildir. Mahbubî "bunda ihram şart değildir" demişse de doğru değildir. Çünkü ulema buradaki cem'in, nüsuk cem'i (hacc ibadeti) olduğunu açıklamışlardır. Nüsuk cem'i ise ancak hacca ihramlaolur" Bununla anlaşılıyor ki, Nehir sahibinin, "Akşam namazını eda etmiş sayılmak için hacca ihramlı olması şart kılınmalıdır." sözüyle yaptığı inceleme sahihtir. Ve yine anlaşılıyor ki, Nihaye ile Hindiyye'de "şart değildir" denilmiş olması, Mahbubî'nin sözüne binaendir.
«Eğer akşamı ve yatsıyı» Bazı nüshalarda "akşamı veya yatsıyı" denilmiş, bazılarında ise Kenz ve diğer kitaplara uyarak sadece akşam namazını söylemekle yetinilmiştir. Bu daha iyidir. Çünkü maksat, akşam namazını mûtad vaktinden geciktirmenin vâcip olduğuna tembihte bulunmaktır. Bundan, yatsının da Mûzdelife'ye tehirinin vâcip olduğu evleviyetle anlaşılır. Evet Lübab'ın ibaresi, "Eğer her iki namazı veya birini yolda kılarsa...» şeklindedir.
«Tekrarlar» Yani kıldığını tekrarlar. Allâme Şehâvi, mensikinde şunları söylemiştir: «Bu, Müzdelife'ye kendi yolundan gittiğine göredir. Mekke'ye Müzdelife yolundan başka bir yolla giderse, yolda hiç durmaksızın akşam namazını kılması caizdir. Bunu Nihâye ve inâye sahiplerinden başka kimşenin açıkladığını görmedim. Onlar bunu kaza namazları bâbında zikretmişlerdir. Kenz şarihinin sözü dahi buna delâlet etmektedir. Bu büyük bir faydadır» Binaye'de dahi aynı bâbda bu mesele açıklanmıştır. Hâşiye yazarlarından biri bunu, ulemadan birinin el yazısıyla gördüğünü söylemiştir.
Ben derim ki: Bu hüküm yukarıda geçtiği ve aşağıda geleceği vecihle, bu cem'in sahih olması için mekân şart kılınmasından çıkarılır. Çünkü mekânın şart kılınması, Mûzdelife'ye uğramazsa yolda akşam namazını vaktinde kılmak lâzım gelir mânâsını ifade etmektedir. Zira şart yoktur. Arafat'ta gecelerse hüküm yine budur. Dikkatli ol!
«Namaz önündedir buyrulmuştur.» Bu hadiste Peygamber (s.a.v.) Üsame'ye seslenmiştir. Peygamber (s.a.v.) dağ yolunda, inerek abdest bozduğu ve tazelediğ zaman Üsame, "Namazı Ya Rasulallah..." demişti. Hadisin manâsı, "Namazın caiz olan vakti veya yeri ilerdedir" demektir. T. '
"Mekan Müzdelife'dir." Buna Bahır'da Muhit'ten nakledilen şu sözle itiraz edilebilir: «Her iki namazı Müzdelife'yi geçtikten sonra kılsa caiz olur.» .'Lübab şerhinde bu söz Münteka'ya nisbet edilmiştir. Lâkin bundan sonra şârih, "Bu söz Cumhur'un tuttuğu yola aykırıdır." demiştir.
«Vakit» ile ' zaman ' arasında burada fark, zamanın daha umumi mânâda kullanılmasıdır.
«Luğs oIabilir» Yani, "Kamet aranmayan farz hangi farzdır?" diye sorulur ve, "Akşam namazı ile aralarını ayıran bir fasıla bulunmazsa, Müzdelife'deki yatsı namazıdır" diye cevap verilir. "Hangi namazdır ki, vaktinde kılınmadığı halde yine eda olur?" "Hangi namazdır o ki, vaktinde kılınırsa iadesi vâcip olur?" denilir. Buna, "Müzdelife'nin akşam namazıdır" diye cevap verilir. "Hangi namazdır o ki, hususi bir yerde kılınması icabeder?" denilir. Buna da "Müzdelife'de kılınan akşamla yatsıdır" diye cevap verilir, Düşün! Daha başka luğsları Halebîçıkarmış, Tahtavî de şunu ziyade etmiştir: "Hangi yatsıdır ki, sahib-i tertip onu akşam namazından önce kılar da yine eda olur?" Buna, "Müzdelife'de kılınan yatsı" diye cevap verilir. Rahmetî de şunu ziyade etmiştir: "Hangi namazdır o ki, vakti zaman zaman değişir?" Bunun cevabı, "Müzdelife"de kılınan akşam namazı"dır. Bu namaz bayram gecesi kılınırsa vakti başka, sair günlerde kılınırsa yine başkadır. "Hangi namazdır o ki, bir halde vakti değişir?" Cevap, "işte bu namaz"dır. Hacc için ihram halinde vakti değişir. "Hangi fâsit namazdır o ki, ondan sonraki namazın vakti çıktığında sahihe inkılabeder?" "Hangi namazdır o ki, sünneti ile kılmak mekruh olur?" Cevap, "işte bu namaz"dır. 

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...