Duaların Kabul
Edildiği Yerler
METİN
Nehir sahibi
bunları nazma çekerek şöyle demiştir: «Halkın duası, Kâbe'de, Mültezem'de, İki
vakfe yerinde, keza Hicır'de, tavafta, sa'yde, iki Merve ile Zemzem'de,
Makam'da, Mizab'da, şeytan taşladığın yerlerde muteberdir.» Lübab'da şu da
ziyade edilmiştir: «Kâbe'yi gördüğünde, Sidre ağacında, Rükn-ü Yemâni'de,
Hicır'de, Mina'da, Bedir gecesinin yarısında makbuldür.» Güneş batınca me'zimler
yoluyla Müzdelife'ye gelir. Bunun hududu, Arafat'ın iki me'ziminden Muhassir'in
iki me'zimine kadardır, Buraya yürüyerek gelmesi, tekbir, tehlil getirmesi,
hamdetmesi, zaman zaman telbiyede bulunması müstehaptır. Müzdelife'nin Muhassir
vâdisinden gayrı her yeri mevkıftir. Muhassir, Mina ile Mûzdelife arasında bir
vâdidir. Orada ve Urane vâdisinde vakfe yapmak meşhur kavle göre caiz değildir.
Müzdelife'de Kuzah Dağına yakın bir yere iner. ' Kuzah ' kelimesi, ' yüksek '
mânâsına gelen Kaazih'ten alınmadır. Esah kavle göre burası Meş'ar-i Haram'dır.
Bu dağın üzerinde ateş yakılan bir yer vardır ki, Hz Âdem'in ocağı olduğu
söylenir
İZAH
«Kâbe'de» sözünden
murad bizzat Kâbe'nin içidir
«İki vakfe yeri»
Arafat ile Müzdelife'deki Meş'ar-i Haram'dır
«Tavafta» Yani
tavaf yerinde demek istemiştir. ' Metafta ' dese daha iyi olurdu. Bu yer,
Peygamber (s.a.v.) zamanında mescit idi. Yoksa tavaf caiz olur mânasına Mescid-i
Haram'ın her yeri metaftır. Lübab Şerhi.
"Sa'y" Yani Safa
ile Merve arasında yapılan sa'yde bilhassa iki direk arasında makbuldür. Lübab
şerhi.
«İki Merve»den
murad, Safa ile Merve'dir. Tağlib yoluyla ikisine birden Merve adı verilmiştir.
ihtimâl burada müennesi müzekker üzerine tağlibetmesi, ulemanın iki kavlinden
birine göredir. Bu kavle göre Merve Safa'dan efdaldir.
«Makam» yani
Makam-ı İbrahim'in arkasında demektir. Nitekim Lübab'da böyle denilmiştir.
(Mizab, Altın
oluğun altıdır.)
«Şeytan taşlama»
yerleri üçtür; bunlarla duaların kabul edildiği yerler on beşi bulur. Lâkin buna
itiraz edilmiş; "Cemre-i Akabe'de, hattâ birinci ve ikinci cemrelerde dua
yoktur." denilmiştir.
«Lübab'da» yani
Şeyh Rahmetullah Sindî'nin Lübabü'l-Menâsik adlı kitabında ziyade edilmiştir.
Şeyh Rahmetullah, muhakkık Kemâl b. Hümam'ın talebesidir. Bu kitabı Mensik-i
Kebir adlı kitabından kısaltma yaparak telif etmiştir. Bunu da kısaltarak, daha
küçük bir mensik meydana getirmiştir.
«Sidre ağacında»
Burada denilebilir ki: Lübab sahibi bu ağacı zikretmemiştir. o,
Şurunbulâliyye'de zikredilmiştir. Sidre ağacı Arafat'ta idi. Bugün
bilinmemektedir. Bunu, hâşiye yazarlarından biri Allâme Kutbî'nin Tarihi Mekke
adlı kitabından naklen söylemiştir. Üstadlarımızın üstadlarından biri de bu
sözü, İbn-i Zahirete'l-Hanefi'nin Fedai'l-i Mekke adlı kitabına nisbet etmiştir.
«Hicır'da» Burada
denilebilir ki: Hicır, Mizab'ın alfındadır. Nitekim Fetih'ten naklen
Şurunbulâliyye'de böyle denilmiştir.
«Bedir gecesi»
zilhiccenin on dördüncü gecesidir. Şimdi hacılar o gecede Mina'ya inerter. T.
Ben derim ki: Ben
bu beş yeri, manzum olarak Nehir sahibinin manzumesine kattım ve şöyle dedim:
"Beyt'i görmek, sonra Hicır ve Sidre;
Rükn-ü Yemâni ile
kamerli gecede Mina."
«Güneş batınca
ilh...» ifadesi, vâcibi beyan içindir. Hattâ güneş batmadan yola çıkar da Arafat
hududunu geçerse, ceza kurbanı lâzım gelir. Meğer ki güneş batmadan geri dönüp
de, battıktan sonra yola revan ola. Bu takdirde ceza kurbanı sakıt olur. İmam
Züfer buna muhaliftir. Ama güneş battıktan sonra dönerse, hüküm bunun
hilâfınadır. İmam Arafattan ayrıldıktan sonra hacı özürsüz olarak çok durursa,
isaet etmiş olur. İmam ağır davranır da gece oluncaya kadar Arafat'tan
çekilmezse, hacılar çekilirler. Çünkü imam sünnette hata etmiştir. Bu satırlar
Bahır'la Nehir'den alınmıştır.
«Me'zimler yoluyla
Müzdelife'ye gelir.» Gelen, imam ve hacılardır. Herbiri sükunet ve vakarla
yürür. Aralık bulursa, kimseye eziyet etmemek şartıyla hızlıca yürür. Bazıları,
zamanımızda eziyet çok olduğu için hızlı gitmenin sünnet olmadığını
söylemişlerdir. Me'zim esas itibariyle iki dağ arasındaki dar geçittir.
Fukahanın maksatları, Arafat'la Müzdelife arasındaki iki dağdan geçen yoldur.
İsmail. Bazıları bu sözü İzz b. Cemâa'ya nisbet etmişlerdir. O da Muhib
Taberî'den nakletmiştir. Bu kavil ile, Nevevî'nin, "Me'zimden murad, Harem'in
hududu olan iki nişandır." sözü reddedilmiş ve bunun garip olduğu
söylenilmiştir.
«Buraya yürüyerek
gelmesi» Yani Müzdelife'ye yaklaşınca edep ve tevazu için oraya yürüyerek girer.
Çünkü orası, muhterem olan Haremdendir. Lûbab Şerhi.
«Orada ve Urane
vâdisinde vakfe yapmak meşhur kavle göre caiz değildir.» Urane vâdisinin
Arafat'a yakın olduğunu yukarıda söylemiştik. Yani Muhassir'de vakfe yapmak,
vâcip olan Müzdelife vakfesi yerine geçmediği gibi; Urane vâdisinde vakfe yapmak
da, rükün olan Arafat vakfesinin yerini tutmaz. Meşhur olan kavil budur.
Bedâyi'de buna ' muhalif olarak her iki vakfenin caiz. olduğu kaydedilmiştir.
Fetih.
«Esah kavle göre
burası Meş'ar-i Haram'dır» Bazıları bütün Müzdelife'nin Meş'ar-i Haram olduğunu
söylemişlerdir.
«Bu dağın üzerinde
ateş yakılan bir yer vardır.» Söylendiğine göre, burası yuvarlaktaşlardan
yapılmış boru şeklinde bir yermiş. Çevresi yirmi dört, uzunluğu on iki arşın
imiş. içinde yirmi beş basamak varmış ve yüksek bir ağacın üzerinde
bulunuyormuş. Hârun-u Reşid devrinde burada Müzdelife gecesinde mum yakılırmış.
Daha önceleri burada odun yakılırmış, daha sonraları büyük kandiller yakılmaya
başlanmış.
METİN
Ve akşamla yatsıyı,
bir ezan bir kâmetle kılar. Çünkü yatsı vaktinde kılınmış olur. Bildirmeye
ihtiyaç yoktur. Nitekim burada İmama da hacet yoktur. Eğer akşamı ve yatsıyı
yolda yahut Arafat'ta kılarsa, fecır doğmadıkça tekrarlar. Çünkü hadiste, "Namaz
önündedir." buyrulmuştur. Şu halde her iki namaz, zamanla, mekânla ve vakitle
sınırlanmış demektir. Zaman, bayram gecesidir. Mekân, Müzdelife; vakit de yatsı
vaktidir. Hattâ Müzdelife'ye yatsı vaktinden evvel varmış olsa, yatsının vakti
girmeden akşam namazını kılamaz. Binaenaleyh bu mesele birçok yönlerden luğs
olabilir.
İZAH
«Ve akşamla yatsıyı
ilh...» Yani yatsı vaktinin evvelinde kılar. Kuhistanî. Namazı, yükünü
indirmeden, hattâ devesini çöktürüp bağlamadan kılmak gerekir. Bununla, iki
namaz arasında - velev sünnet-i müekkede olsun - nâfile kılınmayacağına işaret
olunur. Sahih kavil budur. Şayet nâfile kılarsa kâmeti tekrarlar. Meselâ iki
namaz arasında başka bir işle meşgul olursa, tekrar kâmet getirir. Bahır. Lübab
şerhinde şöyle denilmiştir: «Akşamın ve yatsının sünnetiyle vitir namazını
bundan sonra kılar. Nitekim Mevlâna Abdurrahman Câmi (k.s.) mensikinde bunu
açıklamıştır.» Gerçi şarih ezan bâbından az önce, "iki cem namazından sonra
nâfile kılmak mekruhtur." demişti. Fakat bunun söz götürdüğünü orada
anlatmıştık.
"Çünkü yatsı
vaktinde kılınmış olur." Bu cümle, burada bir kâmetle yetinmenin illetidir.
Arafat'taki cem bunun hilâfınadır. O iki kâmetle kılınır. Çünkü oradaki ikinci
namaz vaktinden sonra eda edilir. Bu sebeple ona başlandığını bildirmek için
ikinci bir kâmete ihtiyaç vardır. Burada ise ikinci namaz vaktinde
kılınmaktadır. İlânı yenilemeye hacet yoktur. Yatsı ile beraber vitir namazını
kılmaya benzer. Bedâyi.
«Nitekim burada
imama da hacet yoktur.» Her iki namazı yalnız başına kılsa caiz olur.
Bercendî'nin Nikâye şerhinde söylediği bunun hilâfınadır. Çünkü Onun sözü,
mezhebimizde meşhur olana muhaliftir. Lübab Şerhi. Lübab'da beyan olunduğuna
göre, buradaki cem'ide, namazı cemaatla kılmak sünnettir. Bundan sonra Lübab
sahibi şunları söylemîştir: "Bu cem'in şartları, hacc için ihramlı olmak,
vakfeyi cem'den önce yapmak, zaman, mekân, vakit ilahtır..." Şarihi de der ki:
"O halde hacc için ihramlı olmayana bu cem caiz değildir. Mahbubî "bunda ihram
şart değildir" demişse de doğru değildir. Çünkü ulema buradaki cem'in, nüsuk
cem'i (hacc ibadeti) olduğunu açıklamışlardır. Nüsuk cem'i ise ancak hacca
ihramlaolur" Bununla anlaşılıyor ki, Nehir sahibinin, "Akşam namazını eda etmiş
sayılmak için hacca ihramlı olması şart kılınmalıdır." sözüyle yaptığı inceleme
sahihtir. Ve yine anlaşılıyor ki, Nihaye ile Hindiyye'de "şart değildir"
denilmiş olması, Mahbubî'nin sözüne binaendir.
«Eğer akşamı ve
yatsıyı» Bazı nüshalarda "akşamı veya yatsıyı" denilmiş, bazılarında ise Kenz ve
diğer kitaplara uyarak sadece akşam namazını söylemekle yetinilmiştir. Bu daha
iyidir. Çünkü maksat, akşam namazını mûtad vaktinden geciktirmenin vâcip
olduğuna tembihte bulunmaktır. Bundan, yatsının da Mûzdelife'ye tehirinin vâcip
olduğu evleviyetle anlaşılır. Evet Lübab'ın ibaresi, "Eğer her iki namazı veya
birini yolda kılarsa...» şeklindedir.
«Tekrarlar» Yani
kıldığını tekrarlar. Allâme Şehâvi, mensikinde şunları söylemiştir: «Bu,
Müzdelife'ye kendi yolundan gittiğine göredir. Mekke'ye Müzdelife yolundan başka
bir yolla giderse, yolda hiç durmaksızın akşam namazını kılması caizdir. Bunu
Nihâye ve inâye sahiplerinden başka kimşenin açıkladığını görmedim. Onlar bunu
kaza namazları bâbında zikretmişlerdir. Kenz şarihinin sözü dahi buna delâlet
etmektedir. Bu büyük bir faydadır» Binaye'de dahi aynı bâbda bu mesele
açıklanmıştır. Hâşiye yazarlarından biri bunu, ulemadan birinin el yazısıyla
gördüğünü söylemiştir.
Ben derim ki: Bu
hüküm yukarıda geçtiği ve aşağıda geleceği vecihle, bu cem'in sahih olması için
mekân şart kılınmasından çıkarılır. Çünkü mekânın şart kılınması, Mûzdelife'ye
uğramazsa yolda akşam namazını vaktinde kılmak lâzım gelir mânâsını ifade
etmektedir. Zira şart yoktur. Arafat'ta gecelerse hüküm yine budur. Dikkatli ol!
«Namaz önündedir
buyrulmuştur.» Bu hadiste Peygamber (s.a.v.) Üsame'ye seslenmiştir. Peygamber
(s.a.v.) dağ yolunda, inerek abdest bozduğu ve tazelediğ zaman Üsame, "Namazı Ya
Rasulallah..." demişti. Hadisin manâsı, "Namazın caiz olan vakti veya yeri
ilerdedir" demektir. T. '
"Mekan
Müzdelife'dir." Buna Bahır'da Muhit'ten nakledilen şu sözle itiraz edilebilir:
«Her iki namazı Müzdelife'yi geçtikten sonra kılsa caiz olur.» .'Lübab şerhinde
bu söz Münteka'ya nisbet edilmiştir. Lâkin bundan sonra şârih, "Bu söz Cumhur'un
tuttuğu yola aykırıdır." demiştir.
«Vakit» ile ' zaman
' arasında burada fark, zamanın daha umumi mânâda kullanılmasıdır.
«Luğs oIabilir»
Yani, "Kamet aranmayan farz hangi farzdır?" diye sorulur ve, "Akşam namazı ile
aralarını ayıran bir fasıla bulunmazsa, Müzdelife'deki yatsı namazıdır" diye
cevap verilir. "Hangi namazdır ki, vaktinde kılınmadığı halde yine eda olur?"
"Hangi namazdır o ki, vaktinde kılınırsa iadesi vâcip olur?" denilir. Buna,
"Müzdelife'nin akşam namazıdır" diye cevap verilir. "Hangi namazdır o ki, hususi
bir yerde kılınması icabeder?" denilir. Buna da "Müzdelife'de kılınan akşamla
yatsıdır" diye cevap verilir, Düşün! Daha başka luğsları Halebîçıkarmış, Tahtavî
de şunu ziyade etmiştir: "Hangi yatsıdır ki, sahib-i tertip onu akşam namazından
önce kılar da yine eda olur?" Buna, "Müzdelife'de kılınan yatsı" diye cevap
verilir. Rahmetî de şunu ziyade etmiştir: "Hangi namazdır o ki, vakti zaman
zaman değişir?" Bunun cevabı, "Müzdelife"de kılınan akşam namazı"dır. Bu namaz
bayram gecesi kılınırsa vakti başka, sair günlerde kılınırsa yine başkadır.
"Hangi namazdır o ki, bir halde vakti değişir?" Cevap, "işte bu namaz"dır. Hacc
için ihram halinde vakti değişir. "Hangi fâsit namazdır o ki, ondan sonraki
namazın vakti çıktığında sahihe inkılabeder?" "Hangi namazdır o ki, sünneti ile
kılmak mekruh olur?" Cevap, "işte bu namaz"dır.