METİN
Yahut cimadan sonra
bu işi sahibi kendisi yaparsa mehir sâkıt olmaz. Çünkü bununla mehir tekarrur
etmiştir. Bunu kölesine veya mükâtebesine yahut mezun borçlu cariyesine yaparsa,
bilittifak mehir sâkıt olmaz.
Azide izin
cariyenin sahibine aittir. Cariyeye ait değildir. Çünkü çocuk sahibinin
hakkıdır. Bu ta'lil kadını bülûğa ermekle kayıtlamayı ifade eder. Hürre de
öyledir. Nehir. Azi, meniyi fercin dışına indirmektir.
İZAH
«Bunu kölesine...»
yaparsa şöyle olur: Kölesini evlendirir, sonra onu öldürür, kıymetini de öder.
Bu kıymetten kadının mehri verilir. Köleyi satması da bunun gibidir. Nehir
sahibi diyor ki: «Borçlu köleyi âzâd etse kıymetini vermesi gerekirdi. Ölümde
kıymetini vermesi evlâdır. Bu mesele ileride gelecektir.» H.
«Veya mükâtebesine
ilh...» Çünkü mâlûm olduğu üzere mükâtebenin mehri kendinindir, velîsinin
değildir. Bahır.
«Yahut mezun borçlu
cariyesine» ifadesi Nehir sahibine aittir. Şöyle demiştir: «Ben derim ki:
Hilâfın, yani İmam-ı Âzam'la İmameyn arasında geçen hilâfın, cariye mezun
olmayıp borçlanmış olmakla kayıtlanması gerekir. Yukarıda geçtiği vecihle bu
halde mehir cariyenin olduğundan bilittifak sükut etmeyince. ondan cariyenin
borçları verilir. Olsa olsa mehir borçlarına yetmediği takdirde cariyenin
kıymeti alacaklılar için sahibinin boynuna borç olur da mehre katılır ve
alacaklılar arasında taksim edilir.»
T E M B İ H: Hâsılı
kadın öldüğü vakit üç halden hâli değildir. Ya hürdür, ya mükâtebedir yahut
cariyedir. Bu üç suretten her birinde ya eceliyle ölmüştür yahut kendini
öldürmüştür veya başkası tarafından öldürülmüştür. Bu dokuz suretten her biri;
ya zifaftan öncedir ya sonradır. Mecmuu onsekiz olur. Sahih kavle göre mehri
sâkıt olmaz. Yalnız cariye olup cimadan önce sahibi tarafından öldürülmüşse o
zaman mehri sâkıttır. Bahır.
Ben derim ki: Bu
taksime mezun olan borçlu cariye de ilâve edilir. Böylece suretler yirmidördü
bulur.
«Azlde izin
cariyenin sahibine aittir.» Yani cariyenin kocası ancak cariye sahibinin izniyle
azi yapabilir. Velev ki müdebbere veya ümmüveled olsun. Üç imamımızdan zâhir
rivayet budur. Çünkü kadının hakkı cima ile ödenmiştir. Meniyi akıtmanın faydası
ise çocuk doğurmaktır. Burada hak efendisinindir. Onun için bu hakkı ıskatta
onun izni muteber sayılmıştır. İzin verirse, bilumum ulemaya göre azide kerahet
yoktur. Sahih olan kavil budur. Haberler bu şekilde rivayet edilmiştir. Fetih'te
beyan edildiğine göre ulemadan bazıları mekruhtur diye cevap vermiş; bazıları
mekruh olmadığını söylemişlerdir. Nehir. İmameyn'den bir rivayetegöre burada
izin cariyeye aittir. Kuhıstânî'de efendisinin cariyesinden azi yapmaya hakkı
olduğu hilâfsız beyan edilmiştir. Hür kadının izniyle kocasının dahi hilâfsız
azi yapmaya hakkı vardır. Acaba baba ile dedeye küçük çocuğun cariyesi hakkında
izin vermek selahiyeti var mıdır? Ebussuud hâşiyesinde Hamevî şerhinden naklen,
evet vardır denilmiştir. Tahtâvî diyor ki:«Burada şöyle denilebilir: Burada
küçük çocuğun yararına bir şey yoktur. Çünkü çocuk doğarsa onun kölesi olur.
Meğerki doğması tevehhüm olunur denilsin.» Şöyle de denilebilir: «Burada
tevehhüm itibara alınmasa sahibinin iznine bağlı kalmazdı.»
«Azl meniyi fercin
dışına indirmektir.» Yani âleti fercten çıkardıktan sonra fercin dışına
boşaltmaktır. Mutlak surette boşaltmak değildir.
«Bu ta'lil kadını
bülûğa ermekle kayıtlamayı ifade eder.» Yani izine ihtiyaç, kadın bülûğa
ermişse, keza hürre kadın bülûğa ermişse kaydıyla itibara alınır. Çünkü bülûğa
ermeyen kadından çocuk doğmaz. Rahmetî diyor ki: «Mürâhika (bülûğa yaklaşan kız)
bülûğa ermiş kadın gibidir. Çünkü bülûğa erip gebe kalması mümkündür.» Yine bu
ta'lilin ifadesi cümlesindendir ki, cariyenin kocası doğacak çocukların hür
olmalarını şart koşsa, azi cariye sahibinin iznine bağlı kalmaz. Nitekim Ebusuud
Efendi bunu incelemiştir.