İSTİHLAF BABI
METİN
(İstihlâf:
Namazda abdesti bozulan imamın cemâattan birini yerine imam geçirmesidir.)
Malumun olsun
ki binâ (namazın üzerine ekleme yapmak) câiz olabilmek için on üç şart vardır.
Bunlar: Abdestin bozulması semavî ve bedeninden olmak, güslü icap etmemek,
vucüdu nâdir olmamak, hadesle bir rükün edâ etmemek. yürürken rükün edâ etmemek,
namaza aykırı bir şey yapmamak, yapılması mutlakâ lâzım olmayan bir şeyi
yapmamak, kalabalık gibi bir özür yokken gecikmemek, mesih müddetinin geçmesi
gibi sâbık hadesi meydana çıkmamak, Tertip sahibi ise üzerinde kazâ namazı
olduğunu hatırlamamak, İmama uyan kimsenin namazını başka yerde bitirmemesi ve
imamın kendi yerine imamlığa yaramayan birini geçirmemesidir. Sahih kavle göre
ağaçdan ayva düşmek veya aksırıktan abdesti bozulmak gibi vukuunda veya
sebebinde insanın ihtiyarî olan şeylerden başka semâvî bir sebeple imamın
abdestinin bozulması yukarda söylediğimiz gibi namaza binâ etmeye mâni değilse,
velev ki - selâmı edâ etmek için - teşehhüdden sonra olsun istihlâf eder.
İZAH
İstihlâfın
imamlıkla münâsebeti meydandadır. Onun için musannıf Hidâye ve diğer
kitablardaki gibi: «Namazda abdest bozulması» başlığını kullanmayarak bunu
tercih etmiştir. Çünkü o başlık hükümle değil sebeple yapılmıştır. Bu ise
hükümledir. İstihlâf mümkün olmak için hadesin binâya yani namazın üzerine
eklemeye mâni olmaması şart kılındığından şârih ekleme yapmanın şartlarını
saymıştır. Çünkü bu bunâ hakikatta halîfenin (imamın yerine gecenin) imamın
namazına eklemesidir.
Semavî:
Kulun tercih ve ihtiyarı ve onun sebebi ile. olmayan şeydir. Nitekim şerhde
izahı gelecektir. Kulun ihtiyarı kaydı ile kasden abdesti bozmak, sebebi kaydı
ile de yaralama, ısırma ve teras gibi bir yerde yürüyen bir adamın düşürdüğü taş
gibi şeyler tariften hâriç kalır.
«Bedeninden
olmak» kaydı dışarıdan isâbet eden mâni necâsetten korunmak içindir. Burada
necise hades denilmiştir ki, müsâmahadır. Şu da var ki abdest bozulmadan dahi
namaza mâni necâset binâ etmeye de mânidir. Bedenden veya dışarıdan olması
farksızdır. Nitekim Bahır'da böyle denilmiştir. Kezâ necâset mevzuumuza dahil
değildir. Çünkü sözümüz hades hakkındadır. Ama şöyle denilebilir: «Şârih bununla
delilikten. korunmuştur. Çünkü delilik hastalıktan değil de cinlerden ileri
gelirse bedenden olmayan bir hadestir. Aksi takdirde baygınlık gibi bedendendir.
«Kalabalık
gibi bir özür yokken gecikmemek» denildiğine göre böyle bir özür varken bir
rükün edâ edecek kadar gecikirse namazına binâ eder. Kezâ abdesti uyku sebebiyle
bozulurda biraz durup sonra uyanırsa hüküm yine böyledir. Zira namazın bozulması
durması sebebiyledir. Namazın bir cüzü hadesle edâ edilmiştir. Uyuyan kimse
uykusu halinde hiç bir şey edâ etmez. Münye şerhi. Teyemmüm ile kılanın suyu
görmesi ve istihâzalı kadının namaz vaktinin çıkması da mesh müddetinin geçmesi
gibidir. Bahır. Üzerinde kazâ namazı olduğunu hatırlamamak şarttır. Hatırlarsa
binâ etmesi - vacip olmamak üzere - sahih değildir. Bâzen sahih olabilir. Zirâ
hatırladığı anda kazâederse - ki meşru olan budur - vakit namazı bozulur.
Geciktirirde altıncı namazın vakti çıkarsa sahibi tertip olmaktan çıkar. Bu
sebeple binâ sahih olur.
«İmama
uyan» tâbiri abdesti bozulup yerine başkasını geçiren imama da şâmildir. Çünkü
kendisi halîfesine uymuştur. Abdest aldığı vakit imamı henüz namazını
bitirmemişse aralarında imama uymaya mâni bir şey bulunmadığı takdirde dönerek
imamının arkasında namazını tamamlaması icap eder. Hatta bulunduğu yerde
tamamlarsa namazı bozulur. Yalnız kılan ise dönüp dönmemekte muhayyerdir.
İmamlığa yaramayan kimseler çocuk, kadın ve ümmîdir. İmam bunlardan birini kendi
yerine geçirirse hem kendi namazı hem de Cemâatın namazları bozulur. Çünkü
yaptığı hareket namaza âid olmayan amel-i kesirdir. (çok meşguliyettir) Bu
şartlar hususundaki sözün tamamı ileride gelecektir.
İmamı
abdestinin bozulmasından murad: Hakikaten bozulmasıdır. Hatta bozulduğunu
zannederde sonra bozulmadığı anlaşılırsa ileride geleceği vecihle namazı
bozulur. Velev ki yerine birini geçirdikten sonra mescidden çıkmamış olsun.
Çünkü yaptığı amel-ı kesirdir. Buradaki insandan maksad İmam-A'zam'la imam
Muhammed'e göre namaz kılana ve kılmayana şâmildir. Ebu Yusuf'a göre ise yalnız
namaz kılandır. Nuh efendinin hâşiyesinde Muhit'ten naklen şöyle denilmiştir:
«Namaz kılanın abdesti hariçten bir fiil ile meselâ: Fındık kadar bir taş isâbet
ederek yaralamak suretiyle bozulursa tarafeyne göre namazı üzerine binâ edemez.
Ebu Yusuf'a göre binâ eder. Çünkü bunda onun bir tesiri yoktur. Binaenaleyh
semâvi gibidir.
Tarafeynin
delili şudur: Bu kulların yaptığı hır şeyle meydana gelen hadestir. Çok da
bulunmaz. O halde semâvi hükmüne katılamaz. O kimsenin üzerine terasdan bir
tuğla düşse yahud ağaç altında namaz kılarken üzerine bir armud veya ayva
düşerek yaralasa; veya mescidin dikenli ağacı çarparak vücudundan kan çıkarsa
bâzılarına göre namazı üzerine bina eder. Çünkü bunlar kulların fiili ile hâsıl
olma şeyler değildir. Bazıları ihtilaflı olduğunu söylemişlerdir. Zira düşmenin
sebebi oraya koymak ve ağacı dikmektir. Zahiriye sahibi şöyle demiştir: Terasdan
bir tuğla düşerde başını yararsa, birinin geçmesi sebebiyle düştüğü takdirde
namazını yen.iden kılar. Ebu Yusuf buna muhaliftir. Birinin geçmesi sebebiyle
düşmemişse bazılarına göre hilâfsız namazı üzerine bina eder. Bazıları ihtilaflı
olduğunu söylemişlerdir. Sahih olan da odur.» Zahiriye'nin sözünden sonra
Hayreddîn Remlî şunları söylemiştir: «Ben derim ki: Bundan anlaşıldığına göre
sahih olan, mutlak surette binâ etmemektir. Ayva düşmeside buna kıyâs edilir.
şâyed ağacı sallayarak düşmüşse ihtilaflıdır. Böyle değilse bazılarına göre
hilafsız binâ eder. Fakat sahih kavle göre bu da ihtilaflıdır.
«Ağaçdan
ayva düşmek ilh » menfiye misaldir. Yani bunlarda kulun ihtiyar ve tesiri
vardır. Bahır'da nakledildiğine göre ayvanın veya terasdan tuğlanın düşmesi
ihtilafıdır. Bahır sahibi bundan sonra aksırık veya öksürükle abdest bozulursa
namaza binâ edilemeyeceğinin sahih kabul edildiğini nakletmiştir. Remlî dahi
Münye şerhinden naklen en muvâfık olanın aksırıkta değil de öksürükte bina
edememek olduğunu söylemiştir. Şurunbulâliye'de ve ona tâbi olarak hâşiyesinde:
«Bahır'da her iki surette binâ edeceği sahihlenmiştir.» denilmişse de bu vâki
değildir.
«Namaza
binâ etmeye mâni değilse» sözü ile binâ etmeye mâni olan hades hâric kalır.
Meselâ: hades şârihin işaret ettiği on üç zıd şeyden biri ise istihlâf yapması
sahih olmaz.
«Selâmı
edâ etmek için» ibâresi hakkında ibn-i Kemâl şunları söylemiştir: «Bunu Hidâye
sahibi açıklamıştır. Bu gösteriyor ki imameynin burada ihtilafı yoktur. Zira
onlara göre selam vermenin vacip olduğunda hilâf yoktur.» İbn-i Kemâl bu
sözleriyle Sadr-ı-Şeria ve Molla Hüsrev'e red cevabı vermek istemiştir. Onlar
şöyle ta'lilde bulunmuşlardır: O kimsenin namazı tamamlanmamıştır. Çünkü kendi
fiiliyle namazdan çıkmak İmam-A-zam'a göre farzdır. Fakat bulunmamıştır.
İmameyne göre namaz tamamdır, istihlâf lazım değildir. Bunu Yâkubiye sahibi dahi
red etmiş ve bazı ulemânın sözü olduğunu söylemiştir. Hidâye sahibinin sözünde
muhtar olan kavlin Kerhî'nin sözü olduğuna işaret vardır. Kerhî'nin sözü: Kendi
fiili ile namazdan çıkmanın bil'ittifak farz olmamasıdır.
«İstihlâf
eder.» İfâdesinde bu işin imamın hakkı olduğuna işâret vardır. Hatta cemâat
birini imamlığa geçirseler halîfe imamın geçirdiğidir. Cemâatın halîfesine
uyanın namazı bozulur. Halîfeyi imamdan başkası ileri geçirirse, bu geçirme işi,
birinci imam mescitte iken halefi de onun yerine geçmeden evvelse câizdir.
Cemâat birini geçirirler yahut imam geçirmediği için kendiliğinden geçerse
birincisi mescidden çıkmazdan evvel onun yerini alırsa câizdir. Mescidden
çıktıktan sonra olursa imamdan maada hepsinin namazları bozulur. Hâniyed'e böyle
denilmiştir. İki adam ileri geçerlerse önce geçen daha lâyıktır. İkisini de
cemâat geçirirse itibar ekseriyetedir. İki taraf müsavi gelirlerse namazları
bozulur. Tamamı Nehir'dedir.
METİN
«İstihlâf
eder» demekten murad: Etmesi câizdir demektir. Velev ki cenâze namazında
işâretle yahud mihraba çekmek suretiyle olsun. Velev ki mesbûka işaret etsin!
Bir parmakla bir rekat kaldığına, iki parmakla iki rekat kaldığına işaret eder.
Rükûu terk ettiğine işaret ediyorsa elini dizlerine, sucûdu terk ettiğine işaret
ediyorsa alnına, kırâatı terk ettiğine işaret ediyorsa elini ağzına, tilâvet
secdesini terk ettiğine işaret ediyorsa alnına ve diline, secde-i sehvi terk
ettiğine işaret ediyorsa göğsüne koyar.
İstihlâf
ovada olursa safları ileri geçmedikçe yapılır. Bunun hududu sütre yahud mutemed
kavle göre secde yeridir. Nitekim yalnız kılan hakkında da öyledir. Mescidde
veya namazgahda yahud evde namaz kılıyorsa oradan çıkmadıkça yapılır. Çünkü imam
bu haddi geçmedikçe ve bir kimse velev kendiliğinden olsun onun yerine imam
olmayı niyet ederek- mezkûr haddi geçmese bile - ilerlemedikçe hala imamdır.
Hatta kazaya kalmış bir namazını hatırlar veya konuşursa cemaatın namazı
bozulmaz. Çünkü imama uymuş sayılır. Eğer su mescidin içinde ise istihlâfaâ
ihtiyacı kalmaz.
İZAH
İmamın
istihlâf etmesi (yani imamlık için cemaattan birini kendi yerine halîfe
geçirmesi) câizdir. Hatta su mescidin içinde ise abdest alıp namazı üzerine binâ
eder. istihlâfa hâcet yoktur. Nitekim bunu Zeyleî söylemiştir. Mescidin içinde
su yoksa efdal olan istihlâf yapmaktır. Mustasfa nâmeserde de böyle denilmiştir.
Metinlerden anlaşılan, her iki halde de istihlâfın efdal olmasıdır. İbn-i
Meleğ'in Mecmâ şerhindeki: «Cemâatın namazını korumak için imamın istihlâf
yapması icap eder.» ifâdesi söz götürür. Bahır.
Buna
Nehiri'n şu sözüyle cevap verilir: «Vacip olması vakit darlığında gerekir.»
Sirâc'dan naklen Nehir'de bildirildiğine göre cenâze namazında bile istihlâf
câizdir. Esah olan kavil budur. «Velev ki işaretle olsun.» Feth-ul-Kadîr sahibi
diyor ki: «Burada sünnet, işareti burnu kanadığını ihâm etmek için sırtını
kanburlaştırarak burnunu tutmak suretiyle yapmaktır.»
«Velev
ki mesbûka işaret etsin.» İfadesi müdrikin istihlâf edilmesi evlâ olduğuna
işarettir. Nitekim mesbûkun neler yapacağını beyânla birlikte ileride
gelecektir. işaret etmek halîfeyi bilmediğine göredir. Bilirse işarete hacet
yoktur. Bahır. İleri geçmenin hududu sağa, sola veya arkaya giderse saflardır.
Öne doğru giderse sütre yahud sütre yoksa secde yeridir. Fetih sahibi bu kavlin
daha güzel olduğunu söylemiş; Bedâyi sahibi ise: «Sahih olan budur.» demiştir.
Bahır'da şöyle denilmiştir: «Hidâye' de imamın önünde sütre yoksa arkaya doğru
saflar miktarınca yürümesi muteber olur. Denilmişse de bu kavli zaiftir.» Lâkin
Hayreddin Remlî: «Ekseriyetle kitablar Hidâye'deki söze itimad etmişlerdir. Şu
halde ona nasıl zaif olur?» demiştir.
Yalnız
kılan hakkında muteber olan, dört taraftan secde edeceği yerdir. Ancak önünde
sütre bulunursa ileri doğru yürürse iş değişir. Bu takdirde sütrenin içine
mescid hükmü verilir bunu Bahır Bedâyi'den nakletmiştir.
İmam
mescidde veya namazgahda yahud evde namaz kılıyorsa oradan çıkmadıkça istihlâf
yapabilir. Çıkarsa namaz batıl olur. İstihlâf da sahih olmaz. Velev ki saflar
bitişik olup o da aralarında bulunsun. Çünkü butlâna sebep çıkmaktır. Bu hüküm
şeyhayna göredir. İmam Muhammed'e göre dışarıdan istihlâf da sahihtir. Kemâl ve
başkaları bunu açıklamışlardır. Hulâsa sahibi ise şeyhayna göre sahih, imam
Muhammed'e göre sahih olmadığını söylemiştir. Şurunbulâliye'de de öyledir. H.
Namazın
bâtıl olmasından murad: Esah kavle göre cemâatın namazı ile halîfenin namazıdır.
İmamın namazı sahihtir. Nitekim Bahır ve diğer kitablarda beyan edilmiştir.
Çünkü imam yalnız kılan hükmüne girmiştir.
TENBİH:
Kınye'de Bekr şerhinden ve diğer kitablardan naklen bildirildiğine göre
Mensuriye mescidi ile beyti makdis mescidi gibi büyük mescidlere sahrâ hükmü
verilir.
Buradaki
ev tabiri mutlaktır. Zeyleî ile Bahır'da dahi mutlak zikir edilmiştir. Fakat
anlaşıldığına göre ondan maksad küçük evdir. Çünkü imama uymaya mâni o!an
şeyleri beyan ederken görmüştük ki, küçük ev mescid hükmündedir. Büyük hâne ise
ova gibidir. Büyüklüğü takdirde muhtar olan kavil kırk arsın olmasıdır.
«İmam
bu haddi geçmedikçe ilh...» ifâdesinden murad: Ovada veya mescidden ve benzeri
yerlerde geçmemesidir. O yeri geçerse imam olmaktan çıkar. Geçmezse çıkmaz.
İbn-i Melek: «Hatta imam mescidde veya abdest almazdan önce safların içinde
bulunursa bir insanın ona uyması câizdir.» demiştir.
«Bir
kimse velev kendiliğinden olsun onun yerine geçmezse ilh...» ifâdesi imamın
yahud cemâattan birinin geçirmesiyle veya kendiliğinden geçmekle o kimsenin
halife olacağına işaret etmektedir. Nitekim Nehir'den naklen arzetmiştik.
Halîfenin geçmesini «onun yerine» diye kayıtlaması, onun yerine geçmedikçe
halîfe olmayacağı içindir. Lâkin bu halîfe imamlığa o anda niyet etmediğine
göredir. Zira Hâniye'de ve diğer kitablarda şöyle denilmektedir: «İmamın abdesti
bozulur da safların sonundan birini öne geçerek mescidden çıkarsa yerine geçen
halîfe o anda imam olmağa niyet ederse imam olur. Ve sadece öne geçmiş bulunan
kimsenin namazı bozulur. Ama ilk imamın yerine geçtiği vakit imam olmağa niyet
ederde ilk imam halîfe onun yerine varmadan mescidden çıkarsa hepsinin namazları
bozulur. Çünkü imamın yeri imamdan hâli kalmıştır. Halife ile cemâatın
namazlarının câiz olması için. imam mescidden çıkmadan halîfenin mihraba varması
şarttır. Halîfe o anda imam olmağa niyet eder de o mihraba varmadan imam
mescidden çıkarsa hiç birinin namazları bozulmaz. Çünkü mescid imamdan hâli
kalmamıştır.
«İmam
olmayı niyet ederek» ifadesi bir kayıttır. Çünkü Dirâye nâm kitabta beyan
edildiğine göre halîfe imam olmağa niyet etmedikçe imam olamaz. Bu hususta bütün
rivayetler ittifak hâlindedir. Bunun muktezâsı, niyet etmeksizin halîfenin sırf
ilk imamın yerine durmasının kâfi gelmemesidir.
«Mezkûr
haddi geçmese bile» sözü «bir kimse velev kendiliğinden olsun ilerlemedikçe
ilh...» ifadesinin mubâleğasıdır. Yani biri imamın yerine geçerek imam olmağa
niyet etmedikçe imam hala imamdır. Biri ileri geçti mi ilk imam imamlıktan
çıkarak ona cemaat olmuş olur. Velev ki mezkûr haddi geçmesin. Bu meseleye tefri
ederek şârih: «Hatta kazâya kalmış bir namazını hatırlarsa ilh...» diyor ve
cemâatın namazının bozulmadığını söylüyor. «Çünkü imama uymuş sayılır.» sözü
cemâatın namazının bozulmamasının illetidir. Yani imam cemâata imam olmaktan
çıkmıştır. Velev ki mescidden veya benzeri bir yerden çıkmamış olsun. Onun
konuşması veya kasden abdestini bozması gibi bir hâli cemâata zarar vermez.
Bahır sahibi bunu müşkil saymıştır. Buna sebep fukahanın şu sözleridir: imam
birini istihlâf etmekle hemen imam olmaktan çıkıvermez. Onun için o anda abdest
almazdan önce biri uyarsa sahih kavle göre câiz olur. Nitekim Muhit'te de böyle
denilmiştir. Onun için Zahiriye ve Hâniye'de: «imam mescidde abdest alırda
halîfesi mihrabda henüz bir rükün edâ etmeden durursa halîfe geri çekilir ve
imam ileri geçer. Eğer ilk imam mescidden çıkarda abdest alarak mescide dönerse
halîfesi bu rükün edâ etmediği takdirde imam ikincisidir.» denilmiştir.
Nehir
sahibi arabuluculuk yapmış, bu zevâtın söylediklerini halîfe imam olmağa niyet
ederek ilk imamın yerine durmadığı zamana, buradakini de onun yerine durup imam
olmağa niyet ettiğine hamletmiştir.
Ben
derim ki: Lâkin bu yatıştırma Zahîriye ile Hâniye'de ki izahâta aykırıdır. Şöyle
cevap verilebilir: İkinci imam birincinin yerine durmadıkça ilk imam mescidde
iken imamlıktan çıkmaz, ikinci imam, imam olmağa niyet ederek onun yerine
durursa imam olur. Lâkin bir rükün edâ etmedikçeimamlığı her yönden kuvvet
bulmaz. Hatta ilk imam mescidden çıkmadan abdest alırsa imamlık ona intikal
eder. Çünkü halîfenin imamlığı kuvvet bulmamıştır. Ama ilk imam namaza aykırı
bir iş yapar, yahud ikinci imam bir rükün edâ ederse ikincinin imamlığı
intikalsız kat'i olarak Sübût bulur.
TENBİH:
Buraya kadar geçenlerden istihlâfın üç şartı olduğu anlaşıldı:
Birincisi:
Yukarıda geçen ve namazın üzerine binâ için lazım olan bütün şartların
bulunması;
İkincisi:
Bunların imamın zikir edilen haddi geçmezden önce olması;
Üçüncüsü:
Halîfenin imamlık yapmağa elverişli olmasıdır. İstihlâfın (yani imamın yerine
birini geçirmesinin) hükmü ikincinin imam olması, birincinin imamlıktan çıkarak
ikinciye uyan cemâat hükmüne girmesidir. İkincinin imam olması ve birincinin
imamlıktan çıkması iki şeyden biri iledir. Ya ikinci imam imam olmağa niyet
ederek birinci imamın yerine durur; yahut birinci imam mescidden çıkar. Hatta
birini istihlâf ederde kendisi henüz mescidde bulunur; Halîfe de onun yerine
durmazsa imamlığı hala bâkidir. Biri gelip ona uyarsa sahih olur. Namazı
bozulursa bütün cemâatın namazları da bozulur. Tamamı Bedâyi' dedir.
FER'İ
BİR MESELE: Tatarhâniye'de Sayrafiyeden naklen şöyle deniliyor: «Bir kimse dağ
başında bir cemaata imam olsa da kendisini rüzgar götürse ve öldü mü kaldı mı
bilinmese. cemâat derhal birini istihlâf etmezlerse namazları bozulur.»
«Eğer
su mescidin içinde ise istihlâfa ihtiyacı kalmaz.» Zira yukarıda geçtiği vecihle
istihlâf mutlaka lâzım değil, câizdir. Bir de o kimse imamlığında bâkidir.
Mescid imamsız kalmış değildir. Mescidden çıkarsa iş değişir. Zirâ mihrab
imamsız kaldığı için cemâatın namazları bozulur. Bazı nushalarda şu ziyâde de
vardır: «İmam İstihlâf ederse kendi namazı bozulmaz.»
METİN
Ama
hilâfdan korunmak için namazını yeniden kılması efdaldir. Teşehhüd yapmadı ise
delilik kasden abdest bozmak, hades var zanniyle mescidden çıkması. uyku veya
aklına getirmek yahud şehvetle bakmak veya dokunmak suretiyle ihtilâm olmak
bayılmak, kahkaha ile gülmek gibi şeylerden dolayı - nâdir vuku buldukları için
- namazı yeniden kılmak taayyün eder.
Kezâ
utanmak veya korku ârız olmak sebebiyle farz miktarı kırâatı okuyamayıp
tıkanırsa istihlâf etmesi câiz olur. Buna delil Ebu Bekir (r.a.) hadisidir.
Kendisi Peygamber (s.a.v.)in geldiğini hissedince kırâatı sökemeyip tıkanmış ve
geri çekilerek Peygamber (s.a.v.) ileri geçmiş; namazı tamamlamıştır. Câiz
olmasa bunu yapamazdı. Bedâyi.
İmameyn
namazın bozulacağını söylemişlerdir. Bu hilâfın aksine olarak küçük veya büyük
abdest sıkıştırdığı için tıkanırsa istihlâf câizdir. Acaba rükû ve sücûddan âciz
kalırsa istihlâf yapabilir mi? Bunu bir yerde görmedim.
İZAH
Namazı
yeniden kılması için evvelâ namazı bozacak bir iş yapar; sonra abdest alarak
namaza niyetlenir. Bunu kâfi'den naklen Şurunbulâliye sahibi söylemiştir.
Ebu-s-Suûd hâşiyesinde şeyhinden naklen şöyle denilmiştir: «Namazı bozacak bir
iş yapmazda hemen giderek abdest tâzeler ve namazı yenilemeyi kasdederek tekbir
alırsa namazı yenilemiş olmaz; üzerine binâ etmişolur.» Ben derim ki: Bu yalnız
kılan hakkında açıktır. Zirâ niyet ettiği namaz, kıldığının her vecihle aynidir.
İmamın veya cemâatın namazı böyle değildir.
«Teşehhüd
yapmadı ise» cümlesinden murad: Teşehhüd miktarı oturmadı ise demektir. Teşehhüd
miktarı oturduktan sonra olursa namazı bozulmaz. Çünkü kendi fiili ile namazdan
çıkmanın farz olduğunu bildiren kavle göre namaz tamam olmuştur. Kasden hades
(abdest bozmak) meselesinde bu meydandadır. Delilik, bayılmak ve ihtilâm
meselelerine gelince: Bunlarla vasıflanan kimse ıztırabtan ve beklemekten hâli
değildir. Bununla o kimse hadesle birlikte namazın bir cüzünü edâ etmiş olur.
Nasıl olursa olsun fiili mevcuttur. Nitekim Bahır ve diğer kitablarda da böyle
denilmiştir. Lâkin buna şöyle itiraz edilmiştir: «Maksad namaza aykırı bir işi
kasden yapmasıdır. Bunlarda kasd yoktur.» Nitekim allâme Makdisî'nin şerhinde
böyle denilmiştir.
«Hades
var zanniyle mescidden çıkması» ifâdesinden murad: Yukarıda geçen haddir. Bu
Sahraya, mescide, namazgâha ve eve şâmildir. Zâhirine bakılırsa zan için delil
bulunmadığı meselâ: yellenip yellenmediğinde şübhe ettiği zaman kıbleden
dönmekle mutlak surette namazını yeniden kılar. Bu kıyâsla amel olur. Lâkin ben
bunun naklini görmedim. Bahır.
«Hades
zannı» diye kayıtlaması şundandır: Namaza abdestsiz niyetlendiğini yahud mesh
müddetinin geçtiğini veya üzerinde kazâ namazı olduğunu zannederse yahud serâp
görürde su zanneder, kendisi de teyemmümlü bulunursa elbisesinde kızıllık
görerek necâset zanniyle namazdan çıkarsa mescidden çıkmasa bile kıbleden
dönmekle namaz bozulur. Çünkü namazı terk etmek suretiyle ayrılmıştır. Onun için
tevehhüm ettiği şey tahakkuk ederse namazı yeniden kılar. Esas olan budur.
İstihlâf mescidden çıkmak gibidir. Çünkü amel-i kesîr (yani namaz hârici bir
işle fazla meşgul olmak)tır; Binaenaleyh namaz bozulur. Bahır.
Yani
istihlâf yaparda abdestinin bozulmadığı anlaşılırsa mescidden çıkmasa bile
namazı bozulur. Zira özürsüz amel-i kesîr bulunmuştur. Tevehhüm ettiği özür
hakikat olursa iş değişir. Çünkü özür bulunduğu için amel namazı bozmaz. Şu
halde istihlâf mescidden çıkmak gibidir. Sahih olması için ıslah kasdı ve özür
bulunmasına muhtaçtır. İnâye'de böyle denilmiştir. Musannıf «ihtilâm»ın yerine
«güslü icap eden bir şey» dese daha iyi olur ve hayzada şumûlü bulunurdu.
Kuhistâni.
İhtilâmdan
maksadı meni indirmektir. Çünkü uyku halinde çıkmayan meniye ihtilâm denilmez.
Bu söz bizzât uykunun namazı bozmadığını ifâde eder. Lâkin bu kasd olmadığına
göredir. Zira Nuh efendinin hâşiyesinde hulâsatan: «Uyku ya kasıtlı yahud
kasıtsızdır. Birincisi abdesti bozar ve namazın üzerine binâya mânidir. İkincisi
iki kısımdır. Biri abdesti bozmaz, binâya da mâni değildir. Ayakta, rükû ve
sücûd hâlinde uyumak böyledir. Diğeri abdesti bozar ama binâya mâni değildir.
Meselâ: Hasta yatarak namaz kılarda uyursa sahih kavle göre abdesti bozulur; Ama
binâ edebilir. Kayıtsız olan bilittifak binâya mâni değildir. Abdestin bozulup
bozulmaması fark etmez. Kast böyle değildir.» denilmiştir Şârih'in: «Nâdir vuku
buldukları için» sözüne birde «çünkü kasden abdestini bozduğu surette namaza zıd
bir fiil bulunduğu için» ifâdesini eklemek gerekir. Farz miktarı kırâatı
okuyamayıp tıkanırsa istihlâf etmesi câiz olur. Fakat namaz câiz olacak kadar
okursa istihlâfbilittifak câiz olmaz. Hidâye, Dürer ve diğer mezhep kitablarında
böyle denilmiştir.
Bahır
sahibi diyor ki: «Muhit'te bu mesele temriz sigasiyle (zaif bir kavil olarak)
zikir edilmiştir. Ama anlaşılan şudur ki, mezhep mutlak olmasıdır. İtimâda şâyan
olanda bu olsa gerektir. Zira ulemanın beyanına göre bir kimse imamı tıkanıp
kaldığı zaman ona âyeti hatırlatırsa imam namaz câiz olacak kadar okusun
okumasın namaz bozulmaz. Burada do öyledir.
«İstihlâf
mutlak surette câizdir.» Şurunbulâliye sahibi de bu sözü Cami-i sağîrin şu
ifadesiyle te'yid etmiştir: «İstihlâf burada imama âyeti hatırlatmak gibi namazı
bozmaz. Ayeti hatırlatmak bozsa bile amel-i kesîr olduğu için, ona ihtiyâç
olmadığı için bozar. Burada istihlâfa ihtiyaç vardır.» Şurunbulâliye sahibi:
«İhtiyaç vacibi veya mesnunu edâ içindir.» diyor. Bu suretle Nehir sahibinin:
«İstihlâf burada hâcet yokken amel-i kesirde bulunmaktır.» diyerek aralarında
fark bulunması önlenmiş olur.
Ben
derim ki: Şöyle de denilebilir: Vâcibde hâcet bulunduğunu teslim ederiz. Onun
için selam vermek için istihlâf yapar. Fakat mesnunda teslim edemeyiz. Hidâye
sahibinin «namaz câiz olacak kadar »sözünü vâcibe şâmil olan miktara hamletmek
mümkündür. Nitekim imamlık babının başında kâfi sahibinin: «Namaz câiz olacak
kadar âyet ezber etmek şartiyle daha bilgili olan tercih edilir.» Sözünü
kerahetsiz câiz olacak miktara hamletmiştik.
Hazreti
Ebu Bekir hikâyesi hususunda Bedâyi'in ibâresi şöyledir: «Peygamber (s.a.v.)'in
ölüm hastalığında onun emriyle cemâata namazı Ebu Bekir kıldırıyordu. Bir ara
Rasûlüllah (s.c.v.) biraz hafiflik hissetti ve namaza geldi. ilh...» «Câiz
olmasa bunu yapmazdı.» Yani câiz olmasa bunu Peygamberimiz (s.a.v.) yapmazdı
demektir. Ona câiz olan ümmetine de câizdir. Kâide budur. Çünkü o ümmetine
örnektir. Bedâyi.
«İmameyn
namazın bozulacağını söylemişlerdir.» Çünkü tıkanıp âyeti sökememek nâdiren başa
gelen hallerdendir. Ve cünüblük gibidir. Bazıları imameyne göre namazı kırâatsız
olarak tamamlayacağını söylemişlerdir. Bahır sahibi: Anlaşılıyor ki imameynden
iki rivayet vardır.» demiştir. «Bu hilâfın aksine olarak ilh...» Yani imameyne
göre istihlâf câizdir. İmam-A'zam'a göre câiz değildir. T.
«Bunu
bir yerde görmedim.» Bâkânî'nin Mültekâ şerhinde dahi bazı ulemadan naklen: «Biz
bu meselenin naklini göremedik.» denilmiştir. Ben sârihin Hazâin nâmındaki
eserinin derkenârında şârihin el yazısı ile şöyle dediğini gördüm: «Sözlerinden
anlaşılan. hadis varid olduğundan dolayı ta'lil etmeleri değildir. Yani istihlâf
kıyasa muhâlif olarak câizdir.»
Ben
derim ki: Bahır'ın sözü de bunu te'yid eder. Orada şöyle denilmiştir: «Kırâattan
men ederse diye kayıtlaması şundandır. Çünkü imamın midesi ağrırda bir adamı
halîfe yaparsa câiz olmaz. Otururda namazını tamamlarsa câiz olur.» Bu sözden şu
anlaşılır: İmam kıyâm. rükû veya sücûddan bir ağrı sebebiyle âciz kalırsa
oturarak namazını tamamlar, çünkü ayakta kılanın oturana uyması câizdir.
İstihlâfa hacet yoktur. anla!
METİN
Kırâatı
aslından unutursa bil'ittifak istihlâf yapamaz. Çünkü ümmi olmuştur. Yahud
üzerine abdesti bozulmaksızın namaza mâni çok miktarda sidik isâbet ederse -
yalnız abdesti bozulduğu için ise binâ edebilir - veya istinca ederken avret
yerinin açılması yahud abdest için kadının kolunu sıvaması gibi hallerde
mecburiyet yoksa istihlâf câiz değildir. Mecburiyet varsa namaz bozulmaz. Esah
kavle göre (abdest almağa) gidip gelirken okursa hadesle bir rükün edâ ettiği ve
yürüdüğü için namaz bozulur. Tesbih böyle değildir. Suyu işâretle ister veya
elinden almak suretiyle satın alırsa münâfâttan dolayı namaz bozulduğu gibi
oradaki suyu bırakıp başkasına geçerse yine namaz bozulur. Meğer ki geçtiği
mesâfe iki saf miktarı olsun; yahud unuttuğu için veya sıkışıklıktan yahud suyun
kuyuda olmasından dolayı geçmiş olsun. Çünkü muhtar olan kavle göre kuyudan su
çekmek namazın üzerine binâ etmeye mânidir. Uyku ve burun kanaması müstesnâ
olmak üzere abdesti bozulduktan sonra edâya niyet etmese bile bir rükün edâ
edecek kadar durması binâya mânidir.
İZAH
Kırâatı
aslından unutan kimse istihlâf yapamadığı gibi yalnız kılarsa namazına binâ da
edemez. Çünkü ümmi olmuştur. Binaenaleyh cemaatın namazı bozulur. Bunu Bahır'dan
naklen Tahtavî söylemiştir.
Ben
derim ki: Ben bu ibâreyi Bahır'da görmedim. Ve onun üzerine yazdığım derkenarda
cemaatın ve imamın namazlarının hükmünü zikir etmediğini biliyordum. Cemâatın
namazlarının boğulduğu meydandadır. Çünkü imamları ümmi olmuştur. İmamın
namazına gelince: Zâhîre nâm kitabın yedinci faslında şöyle denilmektedir:
«Okumak bilen imam namazının bir kısmını kıldıktan sonra kıraatı unuturda ümmi
olursa İmam-ı A'zam'a göre namazı bozulur; onu yeniden kılar. imameynin kavline
göre bozulmaz; İstihsânen üzerine binâ eder. İmam Züfer'in kavlide budur.»
«Yalnız abdesti bozulduğu için namazına binâ edebilir. Ama hem abdesti bozulduğu
için hem de başka bir sebeple olursa binâ edemez. Bahır.
«Mecburiyet
varsa namaz bozulmaz.» Hâniye sahibi şöyle demiştir: «İmam ebu A!i Nesefî'nin
beyanına göre çaresiz kalırsa namazı bozulmaz. Aksı halde meselâ: İstinca etmeye
ve gömleğinin altındaki pisliği yıkamağa imkan bulursa namazı bozulur. Kadında
öyledir. Çaresiz kalırsa abdest alırken avret yerini ve azasını açabilir.
Bazıları erkek olsun kadın olsun abdest alırken avret yerini açarsa namaza binâ
edemeyeceğini söylemişlerdir. Ama sahih olan kavil birincisidir. Çünkü kadının
namazına binâ edebileceği nassan bildirilmiştir. Halbuki abdest alırken avret
yeri açılır.»
Nuh
efendi diyor ki: «Zeylei ikinci kavli sahihlemiştir. Ama Kâdıhân'ın sahihlediği
kavle itimad evlâdır. Onun için musannıf yani Dürer sahibi onu tercih etmiştir.»
Lâkin Feth-ul-Kadîr'de Zeyleî'den naklen: «Mutlak surette namazın bozulacağı
zâhir mezheptir.» denilmiştir.
«Hadesle
bir rükün edâ ettiği için ilh...» ifâdesi abdestin kıyâm halinde bozulmuş
olmasını iktizâ eder. Çünkü kırâat başka yerde rükün olamaz. Sonra Mi'rac'da
Müçtebâ'dan naklen şöyle denildiğini gördüm: «Bir kimsenin kıyam hâlinde abdesti
bozulurda abdest almağa gidip gelirkentesbih ederse namazı bozulmaz. Okursa
bozulur. Abdesti rükû veya secde halinde bozulursa okumakla namazı bozulmaz.»
Bunun bir mislini de Nesefî'nin kâfî'sinde gördüm. Bellenmelidir.
«Esah
kavle göre» sözü «okursa» ve «tesbih böyle değildir.» ifâdelerine bağlıdır.
Mukabili Zeyleî'de bildirildiği vecihle şöyledir: «Abdeste giderken okursa
namazı bozulur. Gelirken okursa bozulmaz.» Bazıları bunun aksini söylemiş; bir
takımlarıda: «Rükûda abdesti bozulurda Semiallahülimen hamide diyerek başını
binâ edemez.» demişlerdir. Yani bu başını kaldırmaktan edâyı değil de namazdan
ayrılmayı kasdederse demek istemişlerdir. Aksi takdirde semiallah demese bile
namaz bozulur. Nitekim ileride anlaşılacaktır.
«Suyu
işaretle isterse» ifadesi Dürer'in metninde de böyledir. Hâniye ve Sirâc'da dahi
bunun gibidir. Şurunbulâli bunu namaz kılanın önünden geçeni işaretle men etmesi
meselesiyle bir de namaz kılandan bir şey istenildiği zaman eli ile yahud başı
ile evet veya haytır diye işaret etmesi meselesiyle müşkil bulmuştur. Bunlar da
namaz bozulmaz. Sonra İbn-i Emîr Hâc Hılye adlı eserinde şöyle demiştir: «Namaz
kılanın eliyle selam almasının namazı bozduğunu mezhep ulemasından hiç birinin
naklettiğini bilen yoktur. Bilakis onlardan nakledilen bozmadığıdır.» Bahır
sahibi: «Hak olan budur.» demiştir. Ulemadan bazıları onu ancak kendi
çıkardıkları bir misâl olarak söylemişlerdir. Nitekim bundan sonraki bâbda beyan
edilecektir.
Şurunbulâli
diyor ki: «Şu halde selâm almak ve emsalinde olduğu gibi işaretle su istemekle
namazın bozulmaması ihtimalden uzak değil dır.»
Rahmetî
buna şöyle cevap vermiştir: «İşaretle su istemek ve suyu kabul etmek bir araya
gelince amel-ı kesîr olur. Zira bu bir hibe veya icâre akdi olur ki. elinden
almak suretiyle satın almakta olduğu gibi bu da namaza aykırı bir iştir.
Düşünülürse bu işaretle selam almak gibi değildir.
Musannıfın
«elinden almak suretiyle» diye kayıtlaması, icâp ve kabul ile satın alırsa
namazın bozulacağı açık olduğu içindir. Dürer. «Münâfâttan dolayı» sözü her iki
meselenin illetidir. Şurunbulâliye'de şöyle denilmiştir: «Bu söz amel-i kesirin
iki tefsirinden birine göredir.» O tefsirde uzaktan gören kimsenin onun namazda
olmadığına şüphe etmemesidir. «Yahud unuttuğu için» cümlesi ile ondan sonrakiler
müstesnâ olan «iki saf miktarı» üzerine atıf edilmiştir. H.
Münye
şerhinde şöyle denilmiştir: «Havzda abdest alacak yer bulurda başka yere
geçerse, birinci yerin dar olması gibi bir özürden dolayı geçtiği takdirde
namazı üzerine binâ eder. Aksi takdirde binâ edemez. Evinde daha yakın su varken
havza giderse, uzaklık iki saf kadar olduğu takdirde namaz bozulmaz; daha fazla
ise bozulur. Adeti havzdan abdest almak olup da evdeki suyu unutarak havza
giderse namazı üzerine bina eder. Su uzak olurda yakınında kuyu bulunursa kuyuyu
terk eder. Çünkü kuyudan su çekmek, muhtar kavle göre namazın üzerine binâ
etmeğe mânidir. Bazıları başka su yoksa binâ etmeğe mâni olmadığını
söylemişlerdir.
METİN
Namazına
binâ etmek câiz olunca derhal bütün sünnetleriyle abdest alarak deminki
namazının üzerine kerahetsizce binâ eder. Ve namazını orada tamamlar. Yürümeyi
azaltmak için bu dahaevlâdır. Yahud namazın yeri bir olsun diye yalnız kılan
gibi yerine döner. Yalnız kılan muhayyerdir. Bütün bunlar halîfesi namazı
bitirdiğine göredir. Aksi halde aralarında imama uymayan kimsenin abdesti
bozulursa hüküm budur. Bilmelisin ki, bir kimse teşehhüd miktarı oturduktan
sonra kasden namaza aykırı bir şey yaparsa - velev ki abdesti bozulduktan sonra
olsun - namaz tamam olur. Çünkü farzları tamamdır. Evet, selâm vermek vâcip
olduğu için namaz tekrarlanır. Namaza münâfi hareketi kendi fiili ile olmayarak
oturmazdan önce olursa namaz bil'ittifak bozulur. Oturduktan sonra olursa on iki
meselelerde İmam-A'zam'a göre bozulur. İmameyn sahih olduğunu söylemişlerdir.
Kemâl bu kavli tercih etmiştir. Şurunbulâliye'de: «en akla yakını on iki
meselelerde imameynin sahihtir kavlidir.» denilmiştir.
İZAH
Namazına
binâ etmek câiz olunca su bulursa abdest alır. Bulamazsa teyemmüm eder. Nitekim
böyle yapacağı ulemanın teyemmüm hakkında: «Namaza bina için dahi olsa teyemmümü
tekrarlar.» sözünden malumdur. Remli.
Ben
derim ki: Hatta Bedâyi'de bu tasrih edilmiş: «Çünkü namaza teyemmümle başlamak
câizdir. Binâ ise evleviyetle câiz olur. Evvelâ teyemmüm ederde sonra su
bulursa, suyu yerine döndükten bulduğu takdirde namazını yeniden kılar. Yerine
dönmeden yolda bulursa kıyasa göre hüküm yine budur. İstihsâna göre abdest
alarak namazına binâ eder.» denilmiştir.
«Derhal»
demekten murad: Özürsüz bir rükün edâ edecek kadar durmamak şartiyle demektir.
Nitekim daha evvelki izahlardan anlaşılmıştır. Abdesti bütün sünnetlerine riâyet
ederek alacaktır. Çünkü bu abdestin ikmâli kabilindendir. Şu halde onun
tâbilerindendir ve aslına olduğu gibi bunlarada dikkat edilir. Bedâyi.
Tatarhâniye'de bildirildiğine göre bir kimse bir uzvu dört defa yıkarsa namazına
bina edemez. Sünnetlere riâyet ederse namazına bina etmesinde kerâhet yoktur.
Lâkin yukarıda gördün ki yeniden kılmak efdaldir.
«Yalnız
kılan gibi» tabirinden anlaşılıyor ki, ondan önceki söz imam hakkındadır.
Cemâatı ondan sonra beyan etmiştir. «Bütün bunlar»dan murad: İmamın yerine dönüp
dönmemek hususunda muhayyer bırakılmasıdır. «Aralarında imama uymağa mâni varsa
yerine dönmesi vacip olur.» Zira imama uymanın şartı yerin bir olmasıdır.
Bedâyi.
Yerinden
murad: ilk defa namaza durduğu yer yahud oraya yakın olup imama uymaya elverişli
başka bir yerdir. Çünkü imam yerine başkasını geçirmekle imamlıktan çıkmış;
halifeye cemaat olmuştur. Nitekim yukarıda geçti. Namaza aykırı iş kahkaha ile
gülmek gibidir. Teşehhüd miktarı oturduktan sonra kasden kahkaha atarsa namazı
tamamdır. Velev ki namaz esnâsında olduğu için abdesti bozulmuş olsun. Cemâatın
abdestleri bozulmaz. Çünkü imamlarının abdesti bozulmakla onlar namazdan
çıkmışlardır. Meselenin tamamı Bahır'dadır. Kitabımızda da gelecektir.
«Velev
ki abdesti bozulduktan sonra olsun» ibâresini Zeyleî kayıt etmiş ve hilaf zikir
etmemiştir. Bu sözde Hılye'nin ifâdesini red vardır. Hılye'de şöyle denilmiştir:
«İmam A'zam'a göre namaz bozulur. Çünkü kendi fiili ile namazdan çıkmamıştır.
İmameyne göre bozulmaz.» Reddin vechi şudur: O kimse abdesti bozulduktan sonra
namaza aykırı bir şey yapınca kendi fiili ile namazdançıkmış olur. Bahır'da da
böyle denilmiştir.
«Namaz
tamam olur.» İfâdesinden murad: Namaz sahih olur demektir. Çünkü vacibi terk
ettiği için namazı tekrar kılmak da vâciptir. T. «Namaza münâfi hareketi ilh...»
yani evvelce gördüğümüz semâvî hadesden başka namaza aykırı bir hareketi
demektir. Zirâ insanın elinde olmayan bir sebeple abdestin bozulması kıyâsen
namaza aykırı olsa da şeriat onu aykırı saymamıştır. Bunu Halebî söylemiştir.
«Oturduktan
sonra olursa» ifâdesi imamın üzerinde secde-i sehiv varken selam veripde
aşağıdaki hallerden birinin ârız olmasına da şâmildir. İmam secde ederse namazı
bozulur; etmezse bozulmaz. Cemâat imamdan evvel selam verirlerse, bu selam
teşehhüd miktarı oturduktan sonra verilirde bu hallerden biri ârız olursa imamın
namazı bozulur; cemâatın namazı bozulmaz. Kezâ secde-i sehivi imam yaparda
cemâat yapmazsa bu hallerden biri ârız olduğunda hüküm yine budur. Bahır.
On
iki meseleler nâmiyle anılan meselelerde İmam-A'zam'a göre namazın bozulmasının
vechi Berdeî'nin kaydına göre şöyledir: Namaz kılanın kendi fiili ile namazdan
çıkması İmam-A'zam'a göre farzdır. Çünkü başka bir farzın edâsı ancak birinci
farzdan çıkmakla mümkündür. Bir farza varmaya yegâne çâre olan şeyde farzdır.
Kerhî bunun hatâ olduğunu söylemiştir. Çünkü namazdan çıkmak bazen günah bir
fiil ile olur. Kasden abdestini bozmak böyledir. Farz olsa idi. İbâdet olan bir
şeye yani selâma munhasır kalırdı. Kendi fiili ile namazdan çıkmanın farz
olmadığı hususunda imamlarımız arasında hilâf yoktur. İmam-A'zam bu on iki
meselede namazın bozulduğunu başka bir manadan dolayı söylemiştir ki o da şudur:
Aşağıda
gelecek ârızalar farzı değiştirmektedirler. Meselâ: teyemmümlü kimsenin suyu
görmesi böyledir. O kimseye farz olan teyemmüm idi; suyu görünce abdesde
değişmiştir. Diğer meseleler dahi böyledir. Konuşmak bunun hilâfınadır. Çünkü o
değiştirici değil bozucudur. Kasden abdest bozmak kahkaha ile gülmek ve
benzerleri de değiştirici değil bozucudurlar. Bahır sahibi Kerhî'yi Müçtebâ'nın
şu sözüyle te'yid etmiştir: «Ulemamızın muhakkıkları bu kavli tercih
etmişlerdir. Şems-ül-eimme'de bu kavli sahih bulmuştur.» Lâkin biz namazın
farzları bahsinde Şurunbulâlî'nin «el-Mesâil-ül-behiyye...» adlı eserinden
naklen Berdeî'nin sözünü te'yid ettik, Hidâye sahibinin kendi fiili ile namazdan
çıkmanın farz olduğunu tercih ettiğini şârihlerle bil'umum ulemânın ve ekser
muhakkıkînin ona tabi olduklarını, Nesefî'nin Vâfi, Kâfi ve Kenz adlı
eserleriyle onların şerhlerinde bu kovli tercih ettiğini, Mecmâ sahibi ile ehli
sünnetin imamı ebu Mansur Matürîdi'nin de ayni yoldan yürüdüklerini arzetmiştik!
Kemâl bu kavli tercih etmiştir.»
Ben
derim ki: Kemâl açık olarak imameynin kavlini tercih etmemiştir. O ancak Berdeî
ile Kerhî'nin söylediklerine göre İmam-A'zam'ın kavlini izah hususunda inceleme
yapmıştır. Nitekim ben Bahır üzerine yazdığım derkenarda bunu izah ettim.
«Şurunbulâliye'de:
En akla yakını on iki meselelerde imameynin kavlidir.» denilmiştir.
Ben
derim ki: Şurunbulâli bunu risâlesinde Burhân'a nisbet etmiş; sonra en akla
yakın olması şöyledursun akla yatkınlığı bile anlaşılamadığını sebep göstererek
onu red etmiştir. Çünkü buna delâleti olmayan bir şeyle istidlâl etmiştir.
Şurunbulâli red hususunda bir hayli söz ettikten sonra şunları söylemiştir:
Takarrur etmiş bir kâidedir ki, mükellefin zimmeti berâet etmek için ibâdetin
sahih olmasında ihtiyat gözetilir. İhtiyat ise ancak İmam-A'zam'ın namaz bozulur
sözündedir.» Metinler de bunu tercih etmişlerdir.
METİN
On
iki meseleleri musannıf şu sözleriyle beyân etmiştir:
1
- Nasıl ki teyemmümlü bir kimse suyu kullanmaya kâdir olunca namazı bozulur.
Teyemmümle namaz kıldıran imama uyan abdestlinin suyu görmesi meselesinde ise
yalnız İmam Züfer'in muhâlefeti vardır. Ve namaz nâfileye inkılâb eder.
2
- Su bulurda ayağının soğuktan telef olmasından korkmazsa mesh müddetinin
geçmesiyle namaz bozulur. Aksi takdirde mest üzerine meshe devam eder. Esah
kavil budur. Nitekim babında geçmişti.
3
- Ümmînin bir âyet öğrenmesi yani âyeti hatırlaması yahud uğraşmadan ezberlemesi
namazı bozar. Velev ki ümmi okuyana uymuş olsun. Ekser ulema bu kavli tercih
etmişlerdir. Lâkin Zahiriye sahibi namazın sahih olduğunu doğrulamış; Fakih'de:
«Biz bununla amel ederiz.» demiştir.
4
- Çıplak kılan kimsenin namaz sahih olacak elbise bulması namazı bozar.
5
- Pis elbise ile kılıpta o pisliği giderek bir şey bulan da böyledir.
6
- Cariye âzad olurda derhal peçelenmezse namazı bozulur.
İZAH
Abdestlinin
suyu görmesi meselesi Zeyleî'nin Kenz sahibine itiraz ederek söylediği:
«Teyemmümlü ile kayıtlamanın bir faydası yoktur.» sözüne cevaptır. Zeyleî diyor
ki: «Teyemmümle kıldırana uyan abdestli bir kimse dahi namazı esnâsında suyu
görürse namazı bozulur. Çünkü kendisinin haber vermesiyle imamının suyu
kullanmağa muktedir olduğunu bilir. İmamın namazı tamamdır. Zira muktedir
değildir. Musannıf: «Ona uyanın da» dese ona da şâmil olurdu.»
Bahır
sahibi buna şöyle cevap vermiştir: «Cemâat olanın namazı aslen bozulmamış;
sadece vasfan bozulmuştur.» Nehir sahibi de bunu red etmiş: «Musannıf butlan
kelimesini umumi manada kullanmıştır ki, o da asıl kalsın kalmasın farzı yok
etmektir.» demiş sonra şunları söylemiştir: Evlâ olan Aynî'nin dediği gibi
teyemmümlü imama uyan kimse meselesinde İmam Züfer'in muhalefetinden başka bir
şey olmadığını söylemektir. Bu meselelerde İmam-A'zam'la imameyn arasındaki
hilâf farazidir.» Binaenaleyh şârihin: «Ve namaz nâfileye inkılâp eder.» sözü
dahi Bahır'ın cevabına dönüktür. Ona yapılan itirazı da gördün! Bunu Halebi
söylemiştir. imam Züfer namazın bozulmayacağını söylemiştir. Nitekim bundan
evvelki babta arzettik.
«Nitekim
bâbında geçmişti.» Mesh bâbın da şu da geçmişti: Bir kimse namazda iken mesh
müddeti tamam olduktan sonra ayaklarını yıkayacak su bulunmaması sirâyete mâni
değildir, sonra teyemmüm ederek namaz kılar. Bunu Zeyleî söylemiş; Fethul-Kadîr
sahibi ile Münye şârihi de onatâbi olmuşlardır. Yine o babta arzetmiştik ki, bir
kimse soğuktan ayaklara sirayet etmiştir . Zira su bulunmaması sirâyete mâni
değildir, sonra teyemmüm ederek namaz kılar. Bunu Zeyleî söylemiş; Feth-ul-Kadîr
sahibi ile Münye şârihi de ona tâbi olmuşlardır. Yine o babta arzetmiştik ki,
bir kimse soğuktan ayaklarının telef olacağından korkarsa sâbık meshin hükmü
bozulur. Sargıya olduğu gibi mestede şâmil olacak yeni bir mesh yapması lazım
gelir. Binaenaleyh münâsib olan, bu iki kayıttan hiç birini zikir etmemek idi.
«Uğraşmadan
ezberlemesi» meselâ: İhlâs suresini birinden işitip belleyivermekle olur. Şârih
bu kayıtla öğretmek suretiyle ezberlemiş olmasında ihtiraz etmiştir. Çünkü
öğretmek amel-i kesîr olur. Amel-i kesirle ise kendi fiili ile namazdan çıkmış
sayılır. Hilâfa mahal kalmaz.
«Velev
ki ümmi okuyana uymuş olsun.» Sözü ile musannıf ümmiden murad: Umumi olup imam
ile yalnız kılana, yahud ümmiye veya okuyana uyan kimseye şâmil olduğuna işaret
etmiştir. «Ekser ulema bu kavli tercih etmişlerdir.» Çünkü hakikaten okuyarak
kılınan namaz, hükmen okuyarak kılınan namazdan üstündür. Binaenaleyh o namazın
üzerine binâ etmesi mümkün değildir. Bahır. Bu söz: «Okuyan cemaatın kıraatı
yalnız hükmen kıraattır.» diye men edilebilir. Nehir.
Fakihden
murad: İmam eb-ul-Leys'dir. Buradaki ibârenin misli Hızânet-üs-surucî'de de
vardır. Cevhere'de namazın bil'ittifak bozulmayacağı bildirilmiştir. Remlî.
Valvalciye sahibi buna cezm etmiştir. Bahır sahibi diyor ki: «Bunun vechi şudur:
İmamın kırâatı onun için de kıraattır. Böylece namazın evveli ve âhırı tekâmül
etmiştir. Kâmilin kâmil üzerine binâsı câizdir.»
İçinde
namaz sahih olacak elbise ya temizdir, yahud pistir. Fakat yanında onu
temizleyecek su vardır. Yahud su da yoktur; ancak elbisenin dörtte biri
temizdir. Nehir. Eğer temiz kısmı daha az yahud elbisenin bütünü pis olursa
namaz bozulmaz. Çünkü emir edilen husus temi? bir şeyle örtünmektir. Bu surette
bulunan şeyin varlığı ile yokluğu müsâvidir. Şârih «namaz sahih olacak» yerine
«namaz vacip olacak» dese daha iyi olurdu. Çünkü ibâresi tamamı pis olan şeye
şâmildir. Namaz onun içinde de sahihdir. Halbuki çıplak kılmış olsa namazı
bozulmaz. Zira pis elbisesinin içinde kılması vacip değildi. Belki o kimse
muhayyerdir. T.
«Câriye
âzad olurda derhal peçelenmezse namazı bozulur.» Medenî haşiyesinde şöyle
denilmektedir: «Şeyhimiz merhum Seyyid Muhammed Emin Mirganî Hâşiyesinde
Zeyleî'den naklen şunları söylemiştir: Ben derim ki: Şârihlerden bir çokları bu
meseleyi on o iki meselelere katarak zikir etmişlerdir. Halbuki söz götürür.
Çünkü örtünme farzı câriyeye âzad edildiği andan itibaren lazım gelir. Doha
evvele müstenid olarak lazım gelmez. Binaenaleyh örtünmemek namazı böler. Namazı
bölen şey zamanında olursa farzdan sayılır. Zamanında olmazsa namazı bozar.
Burada zamanında olmuştur. Çünkü rükünler tamam olduktan sonradır. Şu halde
cariye derhal örtünmese bile ,namazı sahihtir. Elbise bulan çıplak böyle
değildir. Çünkü örtünme farzı ona namaza başlamadan lazımdı. Binaenaleyh bu
halde iken elbise bulması önceki kısmın hükmünü değiştirir ve namazı bozar.
Zeyleî namazın şartları bâbında buradakinin aksini söylemiş ve şöyle demiştir:
«Câriye namaz kılarken yahud namazda abdesti bozulduğu zaman abdest almazdan
evvel veya sonra âzad edilirse derhal arkadaşının yardımıyle peçelenir ve
namazının üzerine binâ eder. âğer âzad edildiğini öğrendikten sonra bir rükün
edâ ederse namazı bâtıl olur. Kıyasa göre birinci vecihde de bâtıl olmak
gerekirdi. Nitekim namazda elbise bulan çıplağın hükmüde budur. İstihsanın vechi
şudur: Örtünme Tarzı câriyeye namazda lazım olmuştur. O da onu yapmıştır.
Çıplağa ise namaza başlamazdan önce lazım olmuştur. Binaenaleyh teyemmümlünün su
bulduğu zaman namazını yenilemesi gibi o da namazını yeniden kılar. Zeyleî'nin
sözü burada biter. Onun sözünden anlaşıldığına göre câriye teşehhüdden sonra
âzad edilir de örtünmezse namazı sahih olur.
Ben
derim ki: Şöyle cevap verilebilir: Bu meselelerde esas şudur: Namazı bozan bir
şey namaz esnâsında namaz kılanın fiili ile bulunursa teşehhüdden sonra onun
fiili olmaksızın buluşması namazı bozar. Bu mânâ bizim bu meselemizde de vardır.
Derhal peçelenmeyi terk etmesi kendi fiili ile namazını bozar denilemez. Zira
bozan şey ilk sebebine istınâd eder ki, o da örtünmenin âzad etmekle lazım
olmasıdır. Nitekim bir amel ile mesti çıkarmak meselesinde de öyledir. O da
namaz kılanın fiili iledir. Halbuki ulema onu itibara almamışlardır. Onların
itibâra aldıkları şey sâbık sebeptir ki, o da sâbık hadesle yıkamanın lazım
olmasıdır. Benim anladığım budur. Sen bunu teemmül eyle!
METİN
7
- Mestleri üzerine mesh eden kimsenin az bir amel ile bir mestini çıkarması
namazını bozar. Çok amel ile çıkarırsa bil'ittifak namazı tamamdır.
8
- İmâ ile kılanın rükünleri edâya muktedir olması.
9
- Vakit geniş, kendisi sahib-i tertip olan bir kimsenin kendi üzerinde,
10
- Veya sahib-i tertip olan imamının üzerinde kaza namazı olduğunu
hatırlaması,
11
- Okuyan kimsenin mutlak surette ümmî birini imamlığa geçirmesi namazı bozar,
bazıları istihlâfı teşehhüdden sonra olursa bil'ittifak bozulmayacağını
söylemişlerdir ki, esah olanda budur. Nitekim Kâfi'de de böyle denilmiştir.
Çünkü bu amel-i kesirdir.
12
- Sabah namazında güneşin doğması,
13
- Bayram namazında zevale ermesi,
14
- 16 - Ve kaza namazı kılan kimsenin üzerine üç kerahet vaktinden birinin
girmesi,
17
- Cuma namazında ikindinin vakti girmesi, Meselâ Oturuşunda her şeyin gölgesi
iki misli oluncaya kadar durması namazı bozar. Öğle namazı böyle değildir. O
bozulmaz.
18
- Özürlünün ikinci vakitte gelmemek suretiyle özürünün kesilmesi.
19
- Ve kezâ vaktinin çıkması,
20
- Ve sargının yara iyileştiği için düşmesi namazı bozar.
İZAH
Az
amelden murad : Mest geniş olup çıkarmak için uğraşmağa muhtaç olmamaktır.
Bahır. Çok amel ile çıkarırsa bil'ittifak tamamdır. Çünkü kendi fiili ile
namazdan çıkmaktır. İmâ ile kılanın rükünleri edâya muktedir olması namazını
bozar. Çünkü namazının sonu evvelinden dahakuvvetlidir. Kuvvetliyi zaif üzerine
binâ câiz değildir. Bahır. Sahib-i tertib olan kimse yalnız olsun, imamla kılsın
yahud sahib-i tertip imam olsun üzerlerinde kaza namazı olduğunu hatırlarsa
namazları bozulur. Sirâc' da şöyle denilmiştir: «Sonra bu namaz ebu Hanîfe'ye
göre kati olarak bozulmaz. Bilakis ondan sonra beş namaz kılıncaya kadar mevkuf
(çekimser) olarak kalır. Kaza namazını hatırladığı halde beş namaz kılarsa artık
câize inkılab eder.» Bahır sahibi diyor ki: «Binaenaleyh musannıfın onu
bozulanlar arasında zikir etmesi kaza namazları bâbında söyleyeceklerine itimad
ettiğini gösterir.»
Okuyan
bir imamın ümmi birini imamlığa geçirmesi mutlak surette namazı bozar. Yani
teşehhüd miktarı oturduktan sonra veya evvel olsun fark etmez. Bu hususta şöyle
diyenlerde vardır: Teşehhüdden önce istihlâf yapması ilk rekatlarda olsun son
rekatlarda olsun, ilk iki rekatta yahud bunların birinde okumadı ise bil'ittifak
namazı bozar. Kezâ her birinde okursa yine bozulur. İmam Züfer buna muhaliftir.
Bu kavil Yusuf'dan da bir rivayettir. Nitekim bu babtan önce geçmişti. Ama bu
bizim bahsimizden hâriçtir. Çünkü on iki meselelerde hilâf İmam-A'zam'la imameyn
arasında olup yalnız teşehhüdden sonraya aittir. Doğrusu mutlak surette sözünü
atarak: «Bazıları bil'ittifak bozulmayacağını söylemişlerdir.» demelidir. Bunu
Halebî söylemiştir.
«Esah
olanda budur.» Nehir sahibi: «Bunu ebu Cafer ile Fahr-ul-islâm ihtiyar etmiş;
Kâfi ve diğer kitablarda sahihlenmiş; Feth-ul-islâm ihtiyar etmiş; Kâfi ve diğer
kitablarda sahihlenmiş; Feth-ul-Kadîr sahibi muhtar kavlinin bu olduğunu
söylemiştir.» diyor.
Üç
kerâhet vaktinden murad: Güneş doğarken, gökyüzünün ortasında iken ve
batarkendir. Meselâ: «Oturuşunda her şeyin gölgesi iki misli oluncaya kadar
durması namazı bozar.» İfâdesiyle şârih Kâfi sahibinin itirazını def ettiğine
işarette bulunmuştur. Kâfi sahibi şöyle demiştir' «Bir kimse gölge iki misli
olmadan namaza dururda oturduktan sonra iki misline varırsa bil'ittifak namaz
bozulmaz. İmam-A'zam'a göre bozulmaması ikindinin vakti girmediği içindir.
İmameyne göre ise bu meselelerin hiç birinde namaz bozulmaz.» Şârih hilâfı
tahakkuk ettirmek için meseleyi burada görüldüğü şekilde tasvir ederek cevap
vermiştir.
Özürlünün
hâli mevkuftur. (çekimserliktir) oturduktan sonra özür kesilirde namaz kıldığı
vakitten sonra tamam bir namaz vakti gelmezse iyileştiği için kesildiği
anlaşılır. Ve İmam-A'zam'a göre namazın bozulduğu meydana çıkarsa o namazı kaza
eder. Yoksa mücerred özürün kesilmesi iyileştiğine delâlet etmez. Zira ikinci
vakitte özürü tekrar görünürse namaz sahihtir. Bahır. Namaz vaktinin çıkması da
namazı bozar. Çünkü mutemed kavle göre özür sahibinin abdesti vaktin çıkmasiyle
bozulur.
METİN
Bilmiş
ol ki, bu yirmi yerde namaz bâtıl olmakla nâfileye inkılâp etmez. Yalnız üçünde
yani üzerinde kazâ olduğunu hatırladığı, güneş doğduğu ve cuma namazında öğlenin
vakti çıktığı zaman nâfileye inkılâp eder. Nitekim Cevhere'de böyle denilmiştir.
Hâvi'de rükünleri edâya kâdir olan imâ sahibi deilâve edilmiştir. Yukarıda beyân
ettiğimiz vecihle teyemmümle namaz kıldırana uyan kimse meselesi de ilâve
edilir. Anlaşılan bayramda güneşin zevâli ve kazâ ederken üç vaktin girmesi de
böyle olacaktır. Ama ben bunu bir yerde görmedim.
İZAH
Şârih
metindeki on iki meseleye sekiz mesele daha ilâve etmiş; böylece meseleler yirmi
olmuştur. İlâve edilen meseleler: Elbisenin pisliğini giderecek bir şey bulması,
Cariyenin peçelenmesi, imamın üzerinde kaza namazı olduğunu hatırlaması. Bayram
namazında güneşin zevâle ermesi. üç kerahet vaktinden birinin kaza kılarken
girmesi ve özür sahibinin namaz vaktinin çıkmasıdır. Bahır sahibi çare arayarak
birinci ve ikinciyi çıplak meselesine katmış; kerâhet vakitlerinin girmesi
meselelerini güneşin doğması meselesine, sonuncuyu meshin müddeti geçmesi
meselesindeki eski hadesin meydana çıkmasına ircâ etmiştir, geriye imamının
üzerinde kaza namazı olduğunu hatırlama meselesi kalır. Onun da hâşiye yazarı
üzerinde kaza namazı olduğunu hatırlama meselesine ircâ etmiştir. Bir de bayram
namazında güneşin zevâli meselesi kalır ki onu da güneşin doğması meselesine
ircâ etmiştir. Bunda ne derece tekellüf olduğu meydandadır.
Buradaki
«bâtıl olmakla» tâbirinden murad: Aslın ve vasfın bâtıl olmasına ve yalnız
vasfın bâtıl olmasına şâmildir. Üzerinde kazâ olduğunu hatırlamak da kendisinin
ve imamının kazâsına şâmildir. Bilirsin ki üzerinde kaza bulunduğunu
hatırladığında mesele mevkuf kalır. Namaz derhal nâfileye inkılap edivermez. H.
El-Hâvi-Kudsî nâm eserde yolcunun namazı bahsinden az önce, rükünleri edâya
kadir olan imâ sahibi de ilâve edilmiştir.
Ben
derim ki: Buna göre metin sahipleriyle diğer ulemânın hasta namazı bâbında
söyledikleri müşkil kalır. Onlar: «Bir kimse namazının bir kısmını ima ile
kılarda sonra rükü ve sücûda kâdir olursa namazını yeniden kılar.» demişlerdir.
Şârihler bunun imam Züfer müstesnâ olmak üzere bütün imamlarımızın ittifakiyle
olduğunu ve bu hilâfın rüku sücûd yapan kimsenin imâ ile kılana uymasının câiz
olup olmaması hilâfına ibtinâ ettiğini söylemişlerdir. Bize göre imama uyması
câiz olmadığı gibi burada namazına binâ etmesi de câiz değildir. İmam Züfer'e
göre câizdir. Şübhesiz ki yeniden kılmak lazım gelirse namazın aslından
bozulması iktiza eder. Ancak şöyle denirse o başka: «Namaz farz ise yeniden
kılar.» Yani farzı yeniden kılması lazım gelir. Lâkin ulemanın yeniden kılmayı
mutlak zikir etmeleri hem farza hem nâfileye şâmildir. Hilâfı imâ ile kılana
uyma hususundaki hilâfa binâ etmesi de buna delâlet eder. Bu farzda da nâfilede
de câiz değildir.
«Teyemmümle
namaz kıldırana uyan kimse meselesi de ilâve edilir.» Yani nâfileye inkılâp eden
namazlara bu da katılır. Maksad bunun da İmam-A'zam'la imameyn arasındaki
ihtilâflı meselelerden olduğunu söylemek değildir. Nitekim evvelce söylemiştik.
H.
Ben
derim ki: Mâdem şârihin muradı bu idi; namazın nâfileye inkılâp ettiği
meseleleri tamamlaması icap ederdi. Zirâ Hâvi'de beyan edildiği vecihle onlardan
bazıları da son oturuşu terk etmek ve imama ikinci secdede yetişip ona uymadan
rükû ve secde yapan mesbuktur. Şarihin «anlaşılan»dediği açık bir meseledir.
Çünkü kerahet vakitleri nâfile namazın başından mün'akid olmasına zıd
değillerdir. O halde devam halinde nasıl zıd olabilirler! Bunu Halebî ile
Tahtavî söylemişlerdir.
METİN
Müsâfir
imam mesbuk, lâhık veya mukimi istihlâf ederse (kendi yerine geçirirse)
sahihtir. Müdriki istihlâf etmesi evleviyetle sahih olur. Kaçıncı rekat olduğunu
bilmezse ihtiyatan her rekatta oturur. İki rekatta mesbuk olursa iki .oturuşun
farz olduğunu söyleriz. İmam ilk iki rekatta okumadığını halifesine işaret
ederse dört rekatta kırâat farz olur. Mesbuk halîfe imamın namazını tamamlarsa
selam vermek için müdrik birini yerine geçirir. Sonra gülmek gibi namaza aykırı
bir şey yaparsa kendi namazı bozulur. Müdrik olan cemâatın namazları bozulmaz
çünkü namazın rükünleri tamamlanmıştır. Kezâ hâli halifenin hâli gibi onların
namazıda bozulur. Zira namaza aykırı hareket namazı esnâsında olmuştur. Namazdan
çıkmamışsa esah kavle göre abdest bozulan ilk imamın namazı da bozulur. Abdest
alıp bir şey bırakmamak suretiyle namazdan çıkmışsa namazı bozulmaz. Çünkü
evvelce geçtiği vecihle o kimse imama uymuş gibidir.
İZAH
Müsâfir,
imamın kendi yerine mesbuk, lâhik veya mukîm birini geçirmesi sahihtir; çünkü
tahrime de (iftitah tekbirinde) ortakdırlar. Bahır. Mudriki geçirmesi ise
evleviyetle sahih olur. Zirâ o imamın namazını tamamlamağa daha kâdirdir. Bahır.
Burada imamın yerine müdrikten başkasını geçirmemesine, başkasının do
geçmemesine işaret vardır.
«Kaçıncı
rekat olduğunu bilmezse...» ifâdesi kısadır. İzâhı şöyledir: İmamın yerine geçen
halife imamın kaç rekat kıldırdığını bilir; ve bütün cemâat da namazın başından
imamın bıraktığı ana kadar mesbûk olurlarsa ne âlâ! Aksi takdirde halîfe imam
bir rekat tamamlayarak oturur. Sonra kalkarak kendi namazını tamamlar. Cemâat
ona tabi olmayıp bitirmesini beklerler. Arkacığından cemâat üzerlerinde kalan
kısmını yalnız başlarına kılarlar .
Çünkü
câiz ki, imamın üzerinde son rekat kalmıştır. Halîfe o rekatı kıldığı vakit
imamın namazı tamam olur. Kendi yetişemediğini kaza ederken cemâat ona uyarlarsa
- tıpkı yetişemediğini kazâ eden mesbûka uymakta olduğu gibi - Namazları
bozulur. Cemâatın ona tâbi olmayıp bitirmesini beklemeleri ve o bitirmeden kazâ
ile meşgul olmaları bu halifenin kaza ettiği bazı cüzlerin ilk imama farz
olanlardan kalması câiz olduğu içindir Cemâat kazâ ile meşgul olurlarsa imamları
bütün namaz rükünlerini bitirmeden ondan ayrılmış olurlar ki bu sebeple
namazları bozulur. Bunu Bahır sahibi, Zahiriye'den naklen beyan etmîştir.
Ve
bu halîfe ihtiyâtan her rekatta oturur. Zahiriye'de bu mesele imamın abdesti
ayakta bozulursa diye kayıtlanmıştır.
Bahır
sahibi diyor ki: «İmamın abdesti otururken bozulur da halifesi onun kaç rekat
kıldırdığını bilmezse ne yapmak lazım geleceğini ulema beyan etmemişlerdir.
Söylediklerine kıyâsen cemâat otururken halîfenin yalnız başına iki rekat
kılması gerekir. O bitirdikten sonra cemâat kalkarlar ve her biri yalnız başına
dört rekat kılar. Halîfede kalanı tamamlar. Halife bitirmeden cemâat kaza
ilemeşgul olmazlar.
Bilmiş
ol ki lâhik cemâata işaretle, kaçırdığı yerleri bitirmeden kendisine
uymamalarını anlatır. Çünkü ona vâcip olan, evvelâ kaçırdığı yerleri kılmaktır.
Sonra cemaat kendisine tâbi olurlar. O da onlara selâm verdirir. Bir vâcibi terk
ederse selam vermek için yerine başkasını geçirir.
Mukime
gelince: O iki rekat kıldıktan sonra yerine bir müsâfir geçirir: cemâata o selam
verdirir. Sonra mukîm olanlar kıraatsız olarak yalnız başlarına iki rekat kazâ
ederler. Hatta imam ayağa kalktıktan sonra ona uyarlarsa namaz bozulur.
«İhtiyâten»
tabirinden murad: Her rekat imamın namazının sonu olması ihtimâli vardır;
demektir; «İki oturuş farzdır deriz.» Çünkü ilk oturuş imamına farzdır. Halîfe
onun yerini tutmaktadır. İkinci oturuş da halîfeye farzdır.
«Dört
rekatta kırâat farz olur.» Çünkü imamın yerine iki rekatta okuyunca bu okuduğu
ilk iki rekata katılır. Son iki rekat kırâatsız kalır. Ve sanki halîfe son
rekatlarda hiç okumamış gibi olur. Mesbûk bulunduğu rekatlarda da okuması lazım
gelir. Nitekim mesbûkun hükmü, kazâ ettiği rekatlarda yalnız kılan gibi
olmasıdır. Burada şöyle bir lügaz (bilmece) yapalar: «Kimdir o namaz kılan ki.
kendisine dört rekatta kırâat (kur'an okumak farz olur?»
«Mesbûk
selâm vermek için müdrik birini yerine geçirir.» Yani cemâata selam verdirmek
için namaza başından yetişmiş birini geçirir. Burada mesbûkun evvelâ
yetişemediği yerleri kaza edemeyeceğine işaret vardır. Şâyed bunu yaparsa
namazının bozulup bozulmadığında ihtilâf edilmiştir. Şârih bundan önceki bapta
en mâkulu bozulması olduğunu bildirmişti.
«Sonra
gülmek gibi ilh...» yani imamın yerine geçen halife mudrik olsun olmasın imamın
namazını tamamladı mı, gülmek gibi namaza aykırı bir harekette bulunursa kendi
namazı bozulur. Çünkü namaza yetişmiş olanların rükünleri tamam olmuştur. Namaza
aykırı hareket onların namazına zarar etmez. Mesbûk olan halîfenin namazı böyle
değildir. Onun üzerinde yetişemediği rekatlar vardır. Binaenaleyh aykırı hareket
onun namazı içinde olmuştur.
«Esah
kavle göre abdesti bozulan ilk imamın namazı da bozulur.» Bu hususta Hidâye
sahibi şöyle demiştir: İlk imam namazını bitirmişse namazı bozulmaz.
Bitirmemişse bozulur. Esah olan kavil budur.» Esah tabiri ile ebu Hafz
rivayetinden ihtiraz etmiştir. Ona göre onun namazı da tamamdır. Çünkü namazın
başına yetişmiştir. Bu rivayet her halde kâtip tarafından yapılmış bir yanlışlık
olacaktır. Çünkü mesele de ayrım yapmış sonra her iki surette de namaz tamamdır
demiştir. Halbuki ayrım yapmanın gereği iki şıkkın birbirine muhalif
olmalarıdır. Mi'rac.
«Çünkü
evvelce geçtiği vecihle...» ifâdesinden murad: On iki meselelerden az öncesidir.
H. Zeyleî diyor ki: «Çünkü imam yerine halîfe geçirmekle ona uymuş olur. Ve
imamının namazı bozulunca onun namaz da bozulur. Onun için namazının kalan
kısmını - bu halîfe namazını bitirmeden- Evinde kılmış olsa namazı bozulur. Zira
imamı bitirmeden ondan ayrılması câiz değildir.» Biz bu husustaki sözün
tamamını.orada arzetmiştik!
METİN
İmam-A'zam'a
göre imamının kahkaha ile gülmesi ve teşehhüd miktarı oturduktan sonra
kastenabdestini bozması ile mesbûkun namazı bozulur. Meğer ki rekatını secde ile
kayıtlamış ola. Çünkü bu takdirde yalnızlığı kuvvet bulur. İmamı konuşur veya
mescidinden çıkarsa bil'ittifak bozulmaz. Zira Kahkaha ile hades menhidirler.
Müfsit değillerdir. Onun için müdriklere selâm lâzımdır. Kahkahada selamsız
kalkarlar. Müdrik bunun hilâfınadır. O bılittifak imam gibidir.
Lâhik
olursa onun namazının bozulması hakkında iki sahih kavil vardır. Sirâc nâm
kitabta bozulduğu, Zahîriye'de ise bozulmadığı sahih kabul edilmiştir. Bahır'la
Nehir'in birinci kavli te'yid ettikleri anlaşılıyor. İmam abdestini bozarsa - bu
makamda bir hususiyeti yoktur - Rükûun-da sücûdunaa bozulduğu takdirde.edâyı
kasdederek başını kaldırmadıkça abdest alıp namazına binâ eder. Binâ ederken
rükû ve sücûdu farz olarak tekrarlar. Ama rükûn edâ etmek maksadiyle başını
kaldırırsa binâ edemez Bilakis namazı bozulur. Edâyı kaydetmezse iki rivayet
vardır. Nitekim bunlar kâfi ile Müctebâ'da bildirilmiştir. Kanburunu çıkararak
geriye çekilir; doğrulup başını kaldırmaz. Yoksa namazı bozulur.
İZAH
İmameyne
göre kahkaha ve kasden abdestini bozmak mesbûkun namazını bozmaz. Onlar bunu
konuşmaya ve mescidden çıkmaya kıyâs etmişlerdir. İmam-A'zam'a göre ise menhi
ile müfsid arasında fark vardır. Nitekim aşağıda gelecektir. «Meğer ki rekatını
secde ile kayıtlamış ola!» Bu. imamı selam vermeden kalkarak bir rekat kılmakla
olur. Anlaşılıyor ki bu bir önceki meselede de böyledir. Binaenaleyh «Kazâ hâli
halîfenin hâli gibi olanların..» ifâdesi de bununla kayıtlanır.
«Zira
Kahkaha ile hades menhidirler.» Yani namazı tamamlarlar. Fetih'de böyle
denilmiştir. İnâye'de ise şöyledir:
«Menhi:
Şerîatın namaz biterken selam vermek ve namaz. kılanın kendi fiili ile çıkması
gibi tahrimenin hükmünü kaldırdığını itibar ettiği şeydir.» Kahkaha ile kasdî
hadese gelince: Bunlar namazın şartını yani tahâreti yok ettikleri için namazı
bozarlar. Bu suretle imamın namazından da rastladıkları cüzü bozarlar. O cüzü de
mesbûk olan cemâat kimsenin namazı gibi bozulur. Halbuki üzerinde edâ edilecek
farzlar kalmıştır. Onları fâsid üzerine binâ etmesi mümkün değildir. İmamla
müdrikin halleri böyle değildir. «Onun için» yani konuşmak ve mescidden çıkmak
müfsid değil menhi oldukları için müdrik olan cemâatın selam vermeleri vâcip
olur. İmamın kahkaha atması veya abdestini bozması bunun. hilâfınadır. O zaman
cemâat selam vermeden kalkarlar. Çünkü bunların ikisi de namazı bozarlar;
(müfsiddirler) Burada şöyle bir lügaz yaparlar: «Hangi namaz kılandır o ki,
selam vermesi icap etmez?»
Bahır
sahibi şöyle diyor: «İmamdan sonra cemâat kahkaha ile güler!erse cemâatın değil.
imamın abdest alması icap eder. Çünkü cemâat imamın abdesti bozulmakla namazdan
çıkmışlardır. İmam selam verdikten sonra cemâatın kahkahaları böyle değildir.
Çünkü namazdan imamın selamı ile çıkmazlar. Ve abdestleri bâtıl olur. Eğer
beraberce yahud evvela cemâat, sonra imam kahkaha atarlarsa abdest almaları icap
eder. hâsılı imamın kasden abdestini bozmasiyle cemâat bil'ittifaknamazdan
çıkarlar Onun için selam vermezler. İmamın selamiyle namazdan çıkmazlar. İmam
Muhammed buna muhâliftir. Konuşmasiyle namazdan çıkmaya gelince: Bu hususta
İmam-A'zam'dan iki rivayet vardır. Bir rivayete göre konuşmak selam gibidir.
Cemâat da selam verirler; Ve kahkaha ile abdestleri bozulur. Diğer rivayette
kasden abdest bozmak gibidir. Selam vermezler ve kahkaha ile abdestleri
bozulmaz, Muhit'te de böyle denilmiştir.»
Abdesti
bozan şeyler bahsinde fetih'den naklen arzetmiştik ki, cemâat olan kimse imam
kasden konuştuktan sonra kahkaha ile gülerse esah kavle göre selamı gibi abdesti
de bozulur. Bu Hulasa'dakinin hilâfınadır. Bu kavli Hâniye sahibi dahi
sahihlemiş; orada şârih de onu tercih etmiştir.
«Müdrik
bunun hilâfınadır.» cümlesi «imamının kahkaha ile gülmesi ve teşehhüd miktarı
oturduktan sonra kasden abdestini bozmasiyle mesbûkun namazı bozulur.» Sözü ile
bağlantılıdır. «Zahiriyed'e ise bozulmadığı sahih kabul edilmiştir.» Zahiriye
sahibi şöyle demiştir: «Çünkü uyuyan kimse imamın arkasında imiş gibidir. İmamın
namazı tamam olmuştur. Binaenaleyh uyuyanın namazı da takdiren tamam olmuştur.»
Bahır
sahibi diyor ki: «Bu söz götürür. Zira imamın üzerinde edası gereken bir şey
kalmamıştır. Lâhık ise öyle değildir.»
«Bu
makamda imamın bir hususiyeti yoktur.» Cemâat olanla yalnız kılanın hükümleri de
öyledir. Musannıf imam diyeceğine Nehir sahibi ile Aynî ve Miskîn'in yaptıkları
gibi «namaz kılan» dese daha iyi olurdu. «Bina derken rükû ve sücûdu farz olarak
tekrarlar. Çünkü bir rekatın tamamlanması imam Muhammed'e göre intikal ile olur.
Hadesle bu tahakkuk edemez. Ebu Yusuf'a göre intikalden önce tamam olsa da kavme
ve celse (yani rükûdan ve iki secde arasında doğrulduktan sonra bir rükün
miktarı durmak) farzdır. Bu abdestsiz tahakkuk edemez. Binaenaleyh ikisinin
mezhebine göre de tekrar mutlaka tâzımdır. Tekrarlamazsa namazı bozulur. Bunu
Halebî Beyleî'den nakletmiştir.
«Edâyı
kasdederek başını kaldırmadıkça ilh...» ifâdesi «namazına binâ» eder. Cümlesiyle
bağlantılıdır. Ve üç surete yani başını asla kaldırmayıp kanburunu çıkararak
yürümesine, namazdan çıkmak isteyerek başını kaldırmasına ve hiç bir şey
kastetmemesine şâmildir. Bu suretlerde namaza binâ eder; namaz bozulmaz. Nitekim
aşağıda söyleyeceklerimizden de bu mana çıkarılacaktır.
«Edâyı
kasdetmezse iki rivayet vardır.» Yani Semiallahülimen hamide derken veya tekbir
alırken başını kaldırdığında edâyı kastetmezse iki rivayet vardır. Zira Kâfî'nin
ibaresi şöyledir: «Abdesti rükûda bozulurda semiallahülimen hamide diyerek,
başını kaldırırsa namazı bozulur. Başını secdeden kaldırırda Allahu Ekber der ve
bununla bir rüknü edâ etmek isterse namazı bozulur. Bununla edâyı kasdetmezse bu
hususta ebu Hanîfe'den iki rivayet vardır.» Münye şerhinde de şöyle
denilmektedir: «Rükû hâlinde iken abdesti bozulurda Semiallahülimen hamide
diyerek başını kaldırırsa bina edemez. Çünkü başını kaldırmaya namazdan çıkmak
için de muhtaçtır. Binaenaleyh mücerred başını kaldırmak mâni değildir. Onunla
birlikte Semiallâhülimen hamideh cümlesinide söyleyince edâyı kasdettiği
anlaşılır. Ebu Yusuf'tan bir rivayete göre bir kimsenin secde hâlindeabdesti
bozulur da tekbir alarak başını kaldırırsa tamamını niyet etsin veya bir şey
niyet etmesin namazı bozulur. Namazdan çıkmayı niyet ederse namazı bozulmaz.» Bu
sözün hulâsası şudur: Ebu Yusuf'un rivayetine göre Semiallah diyerek veya tekbir
alarak başını kaldırması namazı bozar. Bununla edayı niyet edip etmemesi
müsâvidir. Ancak namazdan çıkmayı niyet ederse namazı bozulmaz. Çünkü edâyı
kasdettiğinin belirtisi olan Semiallahülimen hamideh veya tekbir açıkça namazdan
çıkma arzusuna aykırı değildir. Tesmi veya tekbirsiz veya edâ niyeti olmaksızın
mücerred başını kaldırmak namazı bozmaz. Çünkü buna muhtaçtır.
«Yoksa
namazı bozulur.» Yani edâyı kasdeder veya tekbir alarak b.'ışını kaldırırsa
demektir. Aksi takdirde naklettiğimize muhalif olur.
Anlaşılıyor
ki bunun kıbleden dönmezden önce başını kaldırarak doğrulduğu hal ile de
kayıtlanması gerekir.
METİN
Namaz
kılan bir kimse rükû veya sücûdunda bir namaz secdesini yahud secde-i tilâveti
terk ettiğini hatırlayarak rükûdan doğrulmadan veyahud secdeden başını kaldırıp
hatırladığı secdeyi hemen yapsa ikisini de yâni hem rükûu hem sücûdu mendûp
olmak üzere tekrarlar; çünkü unutmakla sâkıt olmuştur. Secde-i sehiv yapar. Bu
secdeyi namazının sonuna bırakırsa yalnız onu kazâ eder. Yalnız bir kişiye imam
olur da imamın abdesti bozulursa, yani mescidden çıkarsa - aksi takdirde evvelce
görüldüğü vecihle imamlığı bakidir. - Cemâat olan kimse imamlığa yanı imamcı
imam olmağa elverişli olduğu takdirde niyet etmeksizin imamlığa alettâyin geçer.
Çünkü rakip yoktur. İmam olmağa elverişli değilse meselâ: çocuk olursa cemâat
olanın namazı bil'ittifak bozulur. Esah kavle göre imamın namazı bozulmaz. Zira
imam imam olarak kalmış; cemâat olan ise imamsız kalmıştır. Bu onu istihlâf
etmediğine (yerine geçirmediğine) göredir. İstihlâf ederse imamla halîfesinin
ikisinin birden namazları bılittifak bâtıl olur. Bir adam başka birine imam
olurda ikisinin birden abdestleri bozulur ve mescidden çıkarlarsa imamın namazı
tamam olur; ve namazının üzerine binâ eder. Cemâat olanın namazı yukarıda geçen
sebepten dolayı bozulur. Namazda burnu kanarsa kesilinceye kadar durur. Sonra
abdest alarak namazına binâ eder. Sebebi yukarıda geçmişti.
İZAH
Hatırlamak
kaydı rüku ile sücûdun ikisine de râcidir. Zira secdeyi terk ettiğini son
oturuşta hatırlayarak yaparsa oturuşu tekrarlar. Nehir. Çünkü son oturuş ancak
namaz fiillerinin sonu olmak üzere meşru kılınmıştır. Secde ile rükû halinden
ihtiraz etmiştir. Rükûda sûreyi okumadığını hatırlarda dönüp okursa rükûu
tekrarlar. Zira rükûda tertip farzdır. Bahır.
Secdeyi
rükûdan doğrulmadan hemen yapmak İmam Muhammed'in kavline göre sahih olur. Ebu
Yusuf'un kavline göre ise rükûu tekrarlaması farz olur. Çünkü ona göre kavme
(rükûdan doğrulmak) farzdır. H.
«Yahud
secdeden başını kaldırıp» diye kayıtlamasının sebebi sahih kavle göre secde
ancak başını kaldırmakla tamam olduğu içindir. Hatta oturmağa yakın olacaktır.
Anla!
«Secdeyi
hemen yapsa» ifâdesinden anlaşılıyor ki, secdeyi hatırlar hatırlamaz hemen
yapmak vacip değildir. Çünkü Bahır'da Fetih'ten naklen bildirildiğine göre terk
edilen secdeyi hatırladığı anda yapmak câiz olduğu gibi namazın sonuna bırakmak
da câizdir. Onu sonunda kazâ eder.
«Çünkü
unutmakla sâkıt olmuştur.» Yani tertibin vâcip olmasına binâ edilen tekrarın
vücûbu sâkıt olmuştur. Zirâ namaz fiillerinden mükerrer meşru olanlar orasında
tertip vacibtir. Kasden terk eden günahkâr olur. Ama unutmakla sâkıt olur. Ve
secde-i sehiv ile tamamlanır. Bu secdeyi namazının sonuna bırakırsa yalnız onu
kazâ eder. Rükû ve secdeyi tekrarlaması farz. vacip veya mendûp değildir. Yalnız
onu son oturuş esnâsında yahud ondan sonra yaparsa tekrarlaması farz olur.
Sebebini evvelce söylemiştik. H. Mükerrer meşru olan rükünler arasında tertibi
terkden dolayı yapılan secde-i sehiv dahi buna göredir. T.
«Evvelce
görüldüğü vecihle...» yani musannıfın «namazını yeniden kılması efdaldir.»
Sözünden az önce görüldüğü vecihle demektir.
«Niyet
etmeksizin imamlığa alet'tayin geçer.» Hatta namazını bozmuş olsa bu ikincinin
namazı bozulmaz. İkincisi namazı bozsa birincinin namazı bozulur. Çünkü imamlık
ona değişmiştir, Üçüncü biri gelirde bu ikinciye uyarsa ikincisi abdestini
bozduğu takdirde üçüncüsü kendi kendine imam olur. Ötekiler yahud onlardan biri
dönmeden üçüncüsü abdestini bozarsa ilk ikisinin namazları bozulur. Çünkü onlar
buna uymuşlardır. İmamları mescidden çıkınca yerin değiştiği tahakkuk eder.
İmama uymakda şartı bulunmadığı için bozulur. İmama uymanın şartı yerin bir
olması idi. İkiden biri dönerde mescide girer, sonra üçüncüsü çıkarsa hepsinin
namazları câiz olur. Zira dönen kimse alet'tayin onlara imam olmuştur. İkisi
birden dönerlerse üçüncü mescidden çıkmadan biri diğerini mihrâba geçirdiği
takdirde imam odur. Böyle olmazsa ikisinin de namazları bozulur. Çünkü biri imam
olmamıştır. Çatışma vardır. Tercih edecek bir sebep de yoktur. Binaenaleyh
üçüncü şahıs imam olarak kalır. O çıktı mı imama uymanın şartı olan yer birliği
kalmaz. Ve ikisinin de namazları bozulur. Bedâyi.
«Esah
kavle göre imamın namazı bozulmaz.» Bazıları yalnız imamın namazı bozulduğunu,
bir takımları ilk iki kişinin namazları bozulduğunu söylemişlerdir. H.
«Zirâ
imam imam olarak kalmıştır.» Zahîre sahibi şöyle diyor: «Çünkü bir kişinin
imamlığa alet'tayin ayrılması ancak namazı ıslah ihtiyacı içindi. Burada o
kişiyi imam yapmak ise namazı bozmak olur. Ve böylece cemaat olan mescidde
imamsız kalır. Namazıda bozulur.»
«İstihlâf
ederse» yani teşehhüd miktarı oturmadan onu kendi yerine geçirirse ikisinin
birden namazları bozulur. Böyle yapmazsa kendi fiili ile namazdan çıkmış olur.
T.
«Cemâat
olanın namazı yukarıda geçen sebepten dolayı» yani imam imam olarak kaldığı için
bozulur. «Sebebi yukarıda geçti.» Yani «yahud abdest bozulduktan sonra bir rükün
edâ edecek kadar durursa» ifadesinden sonra geçmiş ve orada: «Ancak uyku ve
burun kanaması gibi birözürden dolayı olursa o başka!» demişti. H. (Sebep
budur.)