13 Ekim 2012

İKRAH KİTABI İKİNCİ BÖLÜM

İKRAH KİTABI İKİNCİ BÖLÜM
Nitekim Gâyetü'l-Beyân'da böyledir.
«Namazı bozmak ilh...» Gâyetü'l-Beyân'ın ifadesi şöyledir: «Farz olan namazları namaz vaktinde
terketmesi için birisi zorlansa, o da terketmeyerek ölünceye kadar sabretse, terketmesinin caiz
olduğunu da bilse, terketmediği için mecur olur.»
Bu açıktır. Ama namazı ifsad etmeye gelince, fakihler, bır insanın bir dirhem için bile namazını ifsad
edebileceğini zikretmiştir. O dirhem kendisinin olmasa bile. Düşünülsün.
Gâyetü'l-Beyân'ın ifadesine şöyle cevap verilir: Burada söz sabrın ecri bahsindedir. Çünkü adam
sabrederek azimeti tutmuştur. Her ne kadar ruhsatı tutması caiz ise de.
«Haremdeki avı ilh...» Bu ifade, avın Haremde olmasına izafe edilmiştir. «Veya ihramda iken»
ifadesi de Harem'in üzerine atıftır. Biz Hidaye'den naklen bu husustaki sözü zikrettik.
«Farziyeti kitapla sabit olan bütün hükümler ilh...» İtkanî, «Zaruret halinde de o şeyin mübah
olduğuna bir has da varid olmasa» ifadesini ziyadeleştirmiştir. İtkanî'nin bu ilavesinde bir görüş
vardır. Nas, zaruretten az olan bir şey için de orucu terketmenin mübah olması hususunda varid
olmuştur. Ki bu da seferdir. Uygun olan, seferde sabrederse, günahkâr olmasıdır. Ancak şöyle
denilmesi gerekir: Söz başladıktan sonraki ifsad hususundadır. Orucun terki hususundaki nas ise,
başlamazdan önce yemek hususundadır. Düşünülsün.
Gâyetü'l-Beyân'da şöyle denilmektedir: «Adam acından İhramlı olduğu halde ölü eti yemek
zaruretinde kalsa, av avlamaya kudreti olsa, yine av hayvanını öldürmez, ölmüş hayvanın murdar
etini yer.»
«Yani mülcî olmayan ikrahla ilh...» Şarih bu «yani» kelimesiyle öldürülmek veya azanın
kesilmesinin bir kayıd olmadığına işaret etmektedir. Belki göze ve kafaya vurmak gibi mülcî olan
her şey öldürme aza kesmenin hükmündedir. Bazı Belh âlimlerinin dedikleri gibi zamanımızın
hapishanesi de mülcî ikrah sayılır. Malının hepsini almakla tehdid de, Kuhistanî'nin bahsettiği gibi
yine mülcî ikrahtır. T. Bizim yukarıda zikrettiğimiz gibi Kuhistanî bunu Zahidî'den nakletmiştir.
Kendisi bizzat bahsetmemiştir.
«Küfür kelimesi ile konuşmak ebediyyen helâl değildir ilh...» Musannıfın bu sözü ancak şarihin
geçen, «Haram olan icraatı terketme» sözüne illet olmaya elverişlidir. O halde uygun olan. bu sözü
onun hemen arkasında zikretmesiydi. T.
«Sabrederse o zaman mecur olur ilh...» Çünkü azimet yolunu tutmuştur. Zira başkasının malını
zalimlerden almaktadır. Zulmün haramlığı da küfür gibi hiçbir durumda ne kalkar, ne de mübah
olur. Şârih'n bu sözü başkasının malını telef etmeyi terketmenin daha üstün olduğuna işaret
etmektedir. İşte bundan dolayı fakihler başkasının malını yemek, şarap içmekten haramlık
bakımından daha şiddetlidir, demişlerdir. Nitekim Keranî'den naklen Kuhisîanî'de de böyledir
Biz, Hâniye'den naklen zikrettik ki, burada zorlandığı şeyi yapmak-la terketmek eşittir. Hâniye'de,
«Şiddetli açlık hâlinde adam mecbur kalsa, bir diğerinin malını almak istese, mal sahibi de ona
engel olsa, o da almasa, ölse. günahkâr olur» denilmiştir.
İtkanî, «Fakihler şiddetli açlık hâli ile zorlanma halini birbirinden ayırmışlardır.» demiştir.
Fakih Ebû İshak' da, «Ancak. şiddetli açlık meselesinde mal sahibi malının kıymetiyle onu ölümden
kurtaracak kadar verse, o da almasa, öldüğü takdirde günahkâr olur. İkrah meselesinde de eğer
mal sahibi yine malı ona kıymeti ile vermiş olsa, o da almasa, günahkâr olur» sözünü tevil ederek,
«İki mesele arasında fark yoktur» demiştir.
«Zorlanan bir âlet gibidir ilh...» Bu da şöyledir: Zorlanan kimsenin fiili, zorlayanın âletidir ki, fiil
zorlayana intikal eder. Başkasının malını telef etmek de bu kabildendir. Yani onu tutup başkasının
malının üzerine atarak onu telef etmesi gibi olur. O zaman sanki zorlayan fiili bizzat kendisi yapmış
gibi olur. O zaman zorlayan kimseye, zorlanan kimsenin telef ettiği malı tazmin etmesi gerekli olur.
Ama yemek, cinsi tekarrub ve konuşmak gibi zorlayana âlet olmayan fiillerde hüküm bunun
aksinedir. Bundan dolayı eğer bir köleyi azad etmeye zorlansa, zorlayan zamın olur. Çünkü
zorlanan itlaf hakkında âlet olmaya uygundur. Ancak şu kadar var ki, azad ettiği kölenin velâsı
kendinindir. Çünkü zorlanan konuşma hususunda zorlayana âlet olmaya elverişli değildir. İtkanî.
Şurunbulâliye'de Siraç'tan naklen şöyle denilmektedir: «Bir mecusi bir müslümanı başkasının
koyununu kesmesi için zorlasa, müslüman o koyunu kesse, koyunun etini yemek helâl değildir.
Çünkü sanki mecusî kesmiş gibidir.» Bu konunun aksi gelecektir.
«Sövmesi ilh...» Şarihin bu sözü Kuhistanî'de Muzmarat'tan naklen olan ifadeye muhaliftir. Çünkü



Kuhistanî'de, «Eğer bir müslümana sövmesi için mülcî ikrahla zorlansa, ona ruhsat vardır. Eğer bir
müslümana iftira etmesi için yine mülcî ikrahla zorlansa, rica olunur ki, o onu yapabilir. Zahiriye'de
olduğu gibi» denilmiştir.
Tatarhâniye'de de şöyle denilmektedir: «Görülmüyor mu ki birisi telef edici bir şeyle Allah'a iftira
etmeye zorlansa, onu da yapabilir. O halde müslümana iftira atması öncelikle olur. Ancak şu kadar
var ki, müslümana iftira atmanın mübah olmasını «rica olunur» sözüyle talik etmiştir. Allah'a iftira
etmekte ise «rica olunur» sözüyle talik etmemiştir. Çünkü telefle tehdid edildiği takdirde Allah'a
iftira atmanın mübah olması nas ile sabittir. Müslümana iftira atmak ise, nassın delaleti ile sabittir.
Bu meselenin arkasında İmam Muhammed şöyle demiştir: «Görülmüyor mu ki, eğer telef edici bir
şey ile Muhammed (s.a.v.)'e sövmek için zorlanılmış olsa, inşaallah bu tehdidle sövdüğü takdirde
mübah olur.» Bunun mûbah olma yolu da bizim söylediğimizdir. Eğer sabrederek öldürülünceye
kadar sövmese, Allah katında mecur olur ve daha da efdaldir.»
«Azasını kesmesi ilh...» Eğer eli kesilecek kimse ona izin verirse, o zaman zorlanmış olmaz. Kestiği
takdirde günahkâr olur. Zorlayana da tazmin yoktur. Çünkü adam izin vermiştir. Eğer bir kimseyi
katletmesi için zorlanmış olsa, öldürülecek odam öldürmesi için ona izin verse. o da öldürse,
öldüren günahkâr olur. Onun diyeti de emredenin malından verilir. Tatarhâye.
Şu kadar var ki Hâniye'de şöyle denilmektedir: «Sultan birisine diğerinin elini kesmesini söylese,
kesmezse kendisini öldüreceğini söylese, onun elini kesmesi ona mübahtır. İmameyne göre eli
kesilen kimsenin kısası da elin kesilmesini emreden içindir. İmam Ebû Yusuf'tan bu hususta bir
rivayet yoktur.»
Sonra ben, Turî'nin bu iki rivayet arasını şöyle telif ettiğini gördüm: «Eğer bir müslümanın elini
kesmesi için el kesilmekten daha ağır bir şeyle tehdit edilerek zorlanırsa, yapabilir. Ama elinin
kesilmesi veya bundan az bir şeyle tehdit edilirse, yapamaz. Düşün.»
Turî burada başkasına raci olarak zamir ite ifade etmiştir. Çünkü Hindiye'de şöyle bir ifade yardır:
«Bir kimsenin elini kesmesi için ölümle tehdid edilse, elini kesebilir. Kısası da onu zorlayanın
üzerinedir. Ama nefsinin katlı üzerine tehdid edilirse, o da kendi kendini öldürürse, zorlayanın
üzerine bir şey yoktur.»
Mecma adlı eserde de şöyle denilmektedir: «Eğer bir kimse, diğerinin elini kesmesi için zorlansa, o
da kesse, sonra eli kesilen adamın onun arzusuyla ayağını kesse, adam da ölse, Ebû Yûsuf diyeti
her ikisinin malından gerekli olur demiştir. İmameyn ise, kısas her ikisinin üzerine vacib olur,»
demiştir.
«Kasden öldürmede zorlayan kısas edilir ilh...» Yani mülcî ikrah ile adam öldürmek mübah değildir.
Eğer öldürürse, günahkâr olur. Onu zorlayan kimse de kısas edilir. Eğer baliğ ise kısas edilen
kimse mirastan mahrum edilir. Zorlanan da zorlayandan kısasını alır. Her ikisi de varis olurlar.
Şurunbulâlîye.
Sureti şudur: Birisi kardeşini oğlunu öldürmekle tehdit etse, o da öldürse, zorlayandan kısas alır,
oğlu ile zorlayan kardeşinin de mirasını alır.
«Nihâye'de olanın aksine olarak ilh...» Yani âmir ister baliğ olsun, ister olmasın, ister akıllı, ister
bunak olsun. kısas âmirin üzerinedir. Nihâye bunu Mebsut'a nisbet etmiştir. İnâye'de ise Miraç
sahibi Şeyh Sekkakî'ye uyarak o da kendi şeyhi Alâeddin Abdülazîz'den naklen. Mebsut'ta olan
«Zorlanan ister âkil olsun, ister olmasın» sözüyle Nihâye'de olan reddedilmiştir. Nihaye sahibi bunu
kesre ile hareketi sanarak bunun âmir olarak ifade etmiştir. Bu sehvdir. Ebû'l-Yüsr'ûn Mebsut'unda
ylediği bunu destekler. Ebû'l-Yüsr'ün sözü şöyledir: «Zorlayan âmir eğer çocuk veya akıl hastası
ise. kısas hiç kimse üzerine vacib olmaz. Zira gerçekte katil çocuk veya delidir. Bunlar da cezanın
kendilerine vacib olmasını ehil değillerdir.»
Ben derim ki: Şarihler bu durumda diyetin hükmünü zikretmemişlerdir. Hâniye'de şöyle denilmiştir:
«Diyet, üç sene içinde zorlayanın âkilesi üzerine vâcıbtir»
«Çünkü katil âlet gibidir ilh...» Âlet olmaya elverişli olan yerde böyledir. Alet olmaya elverişli olacağı
yer de itlaftır. Ama günah bunun aksinedir. Çünkü başkasının dini üzerine cinayet işlemiştir. Hiç
kimse de başkasının dini üzerine cinayet işlemeye kadir değildir. Bir müslüman, bir mecusiyi diğer
birisinin koyununu kesmesi için zorlasa, itlaf hakkında o mecusinin kesme fiili, kesmeyi emreden
müslümana intikal eder. O hayvanın bedelinin tazmini de müslümanın üzerine vacibtir. Ama
kesişteki helâllik hakkında ise intikal etmez. Bunun aksine mecusi müslümanı zorlamış olsa,
müslümanın zorla kestiği hayvanın eti helâl olur. Bunun misli Miraç'ta da vardır.



Şurunbulâliye'de olan. «Bunun aksi hüküm, nakildeki sehvden ileri gelmektedir.
« İmam Ebû Yûsuf, her ikisinden de diyeti kaldırmıştır ilh...» Şu kadar var ki Ebû Yusuf da üç sene
içerisinde diyeti âmire gerekli görmüştür. Hâniye.
«Şüphe olduğundan ilh...» Yani ademi katlin şüphesi. Çünkü birisi hükmen değil, hakikaten katildir.
Diğeri ise, hakikaten değil, hükmen katildir.
İmam Züfer de, «Katli yapan kimse kısas edilir. Çünkü yapan odur» demiştir.
«Zina etmesi için zorlansa ilh...» Yani mülcî ikrah ile zorlansa. Gelecek ifade de buna delâlet eder.
«Nefsîn zayi olması ile ilh...» Çünkü veledi zina hükmen helâk olmuştur. Çünkü onu terbiye edecek
kimse yoktur. O halde zina da katil gibi hiçbir zaruretle mübah kılınmaz. Dürer.
«Belki mehrini verir ilh...» Ölüm tehdidi ile zina eden kimse, zina yaptığı kadının mehrini verdiği
takdirde onu zina ile zorlayan kimseye rücu ederek geri alamaz. Çünkü cinsi temasın menfaati
zaniye hasıl olmuştur. Nasıl ki, aç olduğu halde kendi yemesi için zorlansa, yediği takdirde, o
yemeğin bedelini yemeğe zorlayan kimseden olamadığı gibi. Tatarhâniye.
«Çünkü mehirle had ilh...» Dârü'l-İslâmda birlikte sakıt olmazlar.
«Vurulacak had ondan sakıt olur ilh...» Yani mülcî olmayan zorlama ile zorlanırsa. Çünkü mülcî
ikrah kadının zinası için ruhsattır. Öyleyse mülcî olmayan ikrah da kadın için şüphedir. Şüphe ile de
had vurulmaz.
«Mülcî ikrahta bile erkeğin zinasına ruhsat verilmediğine göre ilh...» Bu söz, musannıf «Erkeğin
zinası değil» sözünün illetidir. İkrahı mülcî ile de erkeğin zinasına ruhsat verilmediğine göre, zina
yapması halinde günahkâr olur. Ama kadın günahkâr olur mu, olmaz mı? Şeyhülislâm şöyle der:
«Eğer kadın erkeğe zina imkânı vermese fakat zorla zina yapılsa, kadın günahkâr olmaz. Bu da eğer
ikrah mülcî ise böyledir. Eğer mülcî ikrah ile zorlanmamışsa, ihtilafsız olarak zina eden erkek
üzerine had vardır. Kadın üzerine had yoktur. Yalnız şurası muhakkakki kadın da günahkâr olur.
METİN
BİR UYGULAMA MESELESİ: Fâkihlerin illetlerinin zahirine göre, livatanın hükmü ise, zinaya
zorlanan kadının hükmü gibidir. Çünkü onda çocuk yoktur. Mülcî ikrah ile ona ruhsat verilir. Ancak
şu kadar var ki. haramlık bakımından bu zinadan daha şiddetli olduğundan zina ile livatanın arası
tefrik edilir. Çünkü livata hiçbir yolla mübah değildir. Hem de, aklen de kabihtir. Bundan dolayı da
sahih kavle göre, cennette livata yoktur. Bunu musannıf söylemiştir.
Ama zorlanan kimsenin nikâhı, azadı, boşaması geçerlidir. Eğer ikrah fiille değil, sözle olursa.
Yakın akrabasını olması için zorlandığında, yakın akrabasının azadı nasıl kerhen geçerli ise, İbnî
Kemâl. Zorlanan kimse zorlayandan kölenin kıymetini, eğer cinsi tekarrub olmamışsa müsemma
olan mehrin yarısını alır.
Zorlama sözle ve fiilen de olsa zorlanan kimsenin adağı, yemini, ziharı, ricati, ilası, iladan dönmesi
eğer zımmî ise müslüman olması sahihtir. Meşayihin çoğunluğunun sözleri de böyledir. Hâniye'de
olan ayrıntı ise kıyasa göredir. İstihsâna göre ise mutlaka geçerlidir. Bunların hepsi, ölümle tehdit
edilmese de geçerlidir.
Zorla müslüman olan zımmî rücu ederse, öldürülmez. Çünkü bunda şüphe vardır. Nitekim mürted
babında da geçti.
Zorlanan kimsenin azad ve talâkla vekâlet vermesi de geçerlidir. Eşbâh'ın «Sahih değildir» sözü ise
kıyasa göredir. İstihsan o şeyin vukuu üzerinedir.
Bize göre bunda asıl şudur: Şaka ile geçerli olan hüküm, ikrah ile de geçerlidir. Zira şaka ile geçerli
olan bir şey, feshi ihtimal etmez. Feshi ihtimal etmeyen bütün hükümlerde de ikrah tesir etmez. Bu
meseleleri Ebûlleys Hizânetü'l-Fıkıh'ta on sekiz olarak saymıştır. Biz de talâk babında nazmen yirmi
olarak saydık.
Zorlanan kimsenin borçlusunu ibrası, mafî veya nefsî kefaletle kefil olduğu kimseyi ibra etmesi
sahih değildir. Çünkü beraet şaka ile sahih değildir. Ortak, şuf'a talebinde bulunmaması için
zorlansa, o da sükût etse, onun şuf'a hakkı bâtıl olmaz.
Kalbi mutmain olduğu halde dili ile mürted olması da geçerli değildir. O halde onun karısı ondan
bâin olmaz. Çünkü onunla kafir olmaz. Bu hususta muteber olan söz de erkeğindir.
Ben derim ki Biz Nevâzil isimli kitaptan yukarıdaki görüşün aksini naklettik. Umulur ki, bu hilaf
kıyasa göredir. Düşünülsün.



Hakimi bir kimseyi hırsızlık yaptığını veya kasden bir kimseyi öldürdüğünü veya ondan bir kimsenin
elini kestiğini ikrar etmesi için zorlasa, o da ikrar etse, ikrarına binaen öldürülse veya eli kesilse,
bakılır:Eğer ikrar eden salâh hâl ile mevsuf olan bir kimse ise, Kadı kısas edilir. Yok eğer hırsızlık,
öldürmek gibi işlerle maruf bir kimse ise, Kadı istihsanen kısas edilmez. Çünkü burada şüphe
vardır.
Adam, «Ya bağını satarsın, ya da şu meşrubatı içersin» diye zorlansa, bu ikrahtır. Eğer meşrubat
şarapgibi içilmesi haram olan birşeyse. Eğer helâl olan bir içecekse, ikrah olmaz. Kınye.
Kınye sahibi şöyle demiştir: «Zina ve diğer haram olan şeyler de bunun gibidir.»
Sultan birisinden para istese, ama şu malını sat diye tayin etmese, o da malını satsa, satışı
geçerlidir.
Bunda şer'î hile şudur: Adam, «Ben nereden getireyim, malım yok» dese, o zaman zalim, «Şunu
sat.» dese, o zaman zorlanmış olur. Bezzâziye.
Koca karısını mehrini kendisine hibe etmesi için dövmekle tehdit etse, o da hibe etse, eğer koca
dövmeye muktedir ise hibe sahih olmaz. Ama boşayacağı, üzerine evleneceği veya bir cariye
alacağı şeklinde tehdid etse, bu zorlama sayılmaz. Hâniye.
Mecmaü'l-Fetâvâ'da şöyle denilmiştir: «Hasta olan karısını mehrini hibe etmesi için babasının evine
göndermese, kadın da mehrinin bir kısmını hibe etse. hibesi bâtıldır. Çünkü kadın mükreh gibidir.»
Ben derim ki:Mecmâü'l-Fetâvâ'nın bu ifadesinde şu fetvâ hâdisesinin cevabı vardır: Bir kimse
bâkire olan kızını evlendirse, kızı zifafa gireceği zaman. annesinin mirasını tam olarak aldığını
şahitler önünde söylemesi için, zifafa girmesine engel olsa, kızı da ikrar etse, sonra zifafa
girmesine izin verse, kızının ikrarı sahih değildir. Çünkü bu durumda kız mükreh sayılır. Rum
müftüsü Ebussuud da bununla fetva vermiştir. Musannıf da manzemesinin şerhinde bunu
zikretmiştir. Tuhtefü'l-Ekrân. Hibe bahsi.
Birşeyi alması için zorlanan kimse eğer aldığı zaman sahibine reddetme niyeti ile almışsa, aldığına
zamin olmaz. Yok eğer sahibine vermek niyetinde değilse zamindir. Eğer mal sahibi ile zorlanan
kimse niyet hususunda ihtilaf etseler, makbul olan söz, yemini ile birlikte zorlanan kimsenindir ve
zamin de olmaz. Müctebâ.
Müctebâ'da şöyle denilmektedir: «Bir şeyi alması veya vermesi için zorlanan kimsenin o işi ancak
zorlandığı kimse yanında hazır olduğu sürece yapması caiz olur. Eğer yanında hazır değilse,
uzaklığından dolayı kudret ve zorlaması zail olduğundan alması veya vermesi helâl olmaz.» .
Bu açıklamadan anlaşılıyor ki, emîrin elçisinin gaib olduğu zaman, o zalim emrin yardımcılarının
almalarında özürleri makbul olmaz, aldıklarına zamin olurlar.
PRATİK MESELELER:
Birisi kendi ekmeğini yemesi üzerine zorlansa, yiyen adam aç ise, yediği ekmeğin kıymetini rücu
ederek zorlayan kimseden alamaz. Eğer tok ise, yediği ekmeğin kıymetini rücu ederek mükrehten
alır. Çünkü birincisinde yemenin menfaati kendi şahsınadır. Ama tokluk hali böyle değildir.
Harbîler bir peygamberi yakalasalar ve ona, «Eğer peygamber değilim dersen bırakırız, demezsen
öldürürüz» deseler, peygamberin «Peygamber değilim» demesi caiz olmaz. Ama başka birisi onun
peygamber olmadığını ikrar etmesi için peygamberi öldürme tehdidiyle zorlansa, onun «Peygamber
değildir» demesi câizdir. Çünkü yalan söylemek peygamberlere mümtenidir.
Harbî, bir kimseye «Bana cariyeni ver, onunla zina edeyim. Karşılığında da sizden aldığımız bin
köleyi serbest bırakayım» dese, onun cariyeyi vermesi helâl olmaz.
Birisi kölesini zorla azad ettiğini ikrar etse, kölesi azad olmaz.
Başkasının malını almak üzere yapılan zorlama, şer'an muteber sayılır mı? Kınye adlı eserin açık
anlamına göre, evet, muteber sayılır.
Vehbâniye'de şöyle denilir: «Borçlu alacaklısına, «Beni ibra et yoksa seni hâkime çıkaracağım»
dese, burada manâ bakımından zorlama tasavvur olunur.Buradaki «seni hâkime çıkarırım» sözü
sahihtir.
Ben Vehbâniye'nin beytini şu şekle çevirdim: Borçlu alacaklısına. «Alacağını bana hibe et, yoksa
seni hakime çıkarırım» dese, yine zorlama tasavvur edilir.
İstihsâna göre, zorlanan kimsenin İslâma girmesi sahihtir. Daha sonra dinden çıkarsa öldürülmez.
İslâma girmeye zorlanır.



İZAH
«Fakihlerin illetlerinin açık anlamına göre ilh...» Yani onların illeti, bir erkek zina yapması için mülcî
ikrah ile zorlansa, ona zina yapması için ruhsat verilmez. Çünkü manâ itibariyle zinada bir nefsi
öldürmek vardır. Ama zorlanan kadın olsa, kadına ruhsat verilir. Çünkü kadının zinadan doğuracağı
çocuğun nesebi kadından kesilmez.
«Mülci ikrahla ona ruhsat verilir ilh...» Netif adlı kitabın ikrah bahsinde şöyle denilir: «Bir adam zina
veya livata yapması için zorlansa, bu zorlama onun ölümüne kesin olarak sebep olsa bile yine de
yapması caiz değildir.»
Nefsin katline veya firaşın ifsadına sebep olmasa bile livâta yine men edilmiştir. Seriyüddin.
Netif kitabının ifadesinin açık anlamı hem aktifi, hem de pasifi kapsamına alır. T. Netif'in ifadesi
Minah'ta da zikredilmiştir.
«Livata hiçbir yolla mübah değildir ilh...» Ama kadınla cinsel tekarrüb bunun aksinedir. Çünkü bu
nikâhla veya cariye edinmekle mübah olur.
«Aklen de çîrkindir ilh...»Zira livatada mefulü zelil etmek vardır. Akıl da buna engeldir. Bunun aklen
çirkin olmasına, insan tabiatına çirkin gelmesi de eklenir. Zira livata, necaset ve neaseti çıkarma
yeridir. Tohum ekme yeri ve temiz değildir. Bunun aklen ve teban çirkin olması, şer'an çirkin
olmasına eklenince onun haramlığı zinanın haramlığından daha şiddetli olur. T.
«Zorlanan kimsenin nikâhı ilh...» Eğer fazla bir mehirle evlenmeye zorlanırsa.. Mehrin fazlalığı bâtıl
olur. Tahavî, «O fazlalığı vermesi de vâcibtir. Ancak vermiş olduğu fazlalığı rücu ederek zorlayan
kimseden geri alır» demiştir. Bezzâziye.
«FiiIlie değiI, sözle olursa ilh...» Musannıf burada da bu sözü İbni Kemâl'e uyarak zikretmiştir.
Doğrusu ise, bu sözü «Azad ettiği kölenin kıymetini rücu ederek zorlayandan alır» sözünden sonra
zikretmesiydi. Çünkü fiil ile söz arasındaki fark edip etmemesinde hasıl olur. Azadın sıhhatinde
değil. Bunun için burada bir karışıklık vardır. Eşbah'ın ifadesi ise, bu karışıklıktan salimdir. Zira
Eşbâh sahibi şöyle demiştir: «Adam kölesini azad etmeye zorlansa, zorlanan kimse, zorlayandan
azad ettiği kölenin kıymetini tazmin ettirme hakkına sahiptir. Ancak mülkü'l-yeminle veya azad
edilecek bir kölenin alınması için zorlanırsa, aldığı takdirde köle azad edilir, kölenin kıymetini de
zorlayandan tazmin edemez.»
Bezzâziye'de şöyle denilmiştir «Bir kimse kıymeti bin dirhem olan yakın bir akrabasını veya aldığı
takdirde azad edeceğine yemin ettiği bir köleyi on bin dirheme alması için zorlansa, aldığı takdirde
köle azad edilir. Ancak onun on bin değil, bin dirhem vermesi gerekir. Çünkü onda vacib olan
bedeli değil, kıymetidir. Zorlayan kimseye rücu ederek hiçbir şey de alamaz. Çünkü aldığı, elinden
çıkmazdan önce eline girmiştir.»
«Kölenin kıymetini olır ilh...» Yani köleyi azad etmesi için zorlandığında. Zira, kölesini azad etmesi
için zorlanan kimse, telef bakımından zorlanana âlet olmaya elverişlidir. Alet olmaya elverişli
olması, telefe eklenir. İbni Kemal. Ancak zorla azad edilen kölenin velâsı da azad edenindir. Zira
yukarıda İtkanî'den naklen bunun illeti geçmiştir. Zorlayan fakir dahi olsa. Zira bu tazmin, telef
ettirme tazminatıdır. Zorlayan tazmin ettiğini rücu edip köleden alamaz. Çünkü bu tazminat üzerine
kendi fiili ile vâcib olmuştur. Köle bu tazminatı ödemek için çalışmaz. Bu konunun tama
Zeylâî'dedir.
«Eğer cinsi temasta bulunmamışsa tespit edilen mehrin yarısını ilh...» Çünkü onun üzerine vacib
olan mehir, kadının irtidadı, kocasının eski karısından oğlunu öpmek gibi bir günahından dolayı,
ayrılış vaki olursa, düşer. Ama burada öyle bir şey yoktur. Burada ise üzerine vacib olan talâkla
tekit edilmiştir. Talâkla tekit edilen mehir, bu yönden mali takrirdir. Malın takriri de zorlayana izafe
edilir. Takrir de icap gibi onun malını telef etmiş olur. Bu yüzden telef ettiği malı rücu ederek
zorlayandan alır.
Musannıf burada tesbit edilen mehir ile kaydetmiştir. Eğer zorla boşadığı kadının müsemma
yoksa, o zaman da, boşayan üzerine vacib olan mut'ayı rücu ederek zorlayandan alır. İbni Kemâl.
Musannıf burada «cinsî temasta bulunmamışsa» kaydı ile kayıtlamıştır. Zira eğer cinsî temasta
bulunmuşsa, o zaman rücu ederek mehri zorlayandan alamaz. Çünkü burada mehir talâk ile değil,
zifafla kesinleşmiştir. Burada cinsî temas, sahih halveti de kapsamına alır. Bu görüş zorlayan
kimsenin bir yabancı olduğuna işaret etmektedir. Ama eğer zorlayan kimse onun kendi karısı ise, o
zaman kadının kocası üzerine vacib olan bir hakkı yoktur. Bu da eğer kadın mülcî bir ikrahla
zorlanırsa böyledir. Eğer mülcî olmayan ikrahla zorlamışsa, o zaman kocanın mehrin yarısını



vermesi vacip olur. Zahiriye adlı eserde olduğu gibi. Kuhistanî.
«Zorlanan kimsenin adağı ilh...» Yani oruç, sadaka, azad ve diğer ibadet olan şeylerde zorla yapılan
adak geçerli olur. Çünkü adak, feshi kabul etmez. O halde ikrahın eseri de onda hasıl olmaz.
Kuhistanî. Zira adak, şakası da ciddi olan şeylerdendir. Adakla üzerine vacib olan sadaka ve
benzeri şeyleri verdikten sonra da zorlayana rücu edemez. çünkü adadığı nâfile ibadetler dünyada
ondan talep edilmemiştir. O halde, bunları yapmak hususunda karşılığını da dünyada hiçkimseden
talep edemez.
«Yemini, ziharı ilh...» Yani taat veya masiyet üzerine yemin etmesi. Yeminin ve ziharın geçerli
olması, sabittir. Çünkü yemin ve ziharda zorlama etkili olmaz. Çünkü bunlar feshi kabul etmezler.
Yemin ve ziharda şaka ile ciddi eşittir. Zeylâî.
«Ricatı ilh...» Zira ricat, nikâhın devamını istemektir. Nikâhın devamını istemek de nikâha ilhak
olunur. Zeylâî.
«İlâsı, ilâdan dönmesi ilh...» Çünkü ilâ hâlen yemin, gelecekte talâktır. İlâdan dönmek ise, nikâhın
devamında ricat gibidir. Öyleyse ilânın süresi olan dört ay bittikten sonra kadın talâk bâin olursa,
koca duhul yapmamışsa, kocaya mehrin yarısını vermek gerekli olur. Koca vermiş olduğu yarı
mehri rücu edip zorlayandan alamaz. Çünkü ilânın süresi olan dört ayda dönme imkanı vardı.
Hulu'da da böyledir. Zira hulu erkekten yana talâk veya yemindir. Bunların hiçbirisinde ikrah tesir
etmez. Eğer kadın zorlama ile muhâlea yapmamışsa, kocasına hulû bedelini vermesi gerekir. Zeylâî.
Bezzâziye'de şöyle denilmiştir: «Kadın bir dirheme kocasından hulû yoluyla bir talâkını almaya
zorlansa, vaki olan bir talâk, rıc'i talâktır ve kadının onun bedelini vermesi gerekmez.»
«Söz ve fiil olarak ilh...» Musannıf yine Mülteka üzerine yazmış olduğu şerhte de böyle demiştir.
Hidâye şerhleri Kenz şerhleri, Dürer ve Minah gibi bütün kitaplarda ise yalnız söze tahsis edilmiştir.
Umulur ki, bu kitaplardaki ifadenin şekli kavillerin zorlamada etkisi olmadığı bahisler hakkındadır.
Yoksa takyid fiilden kaçınmak için ihtirazî bir kayıt değildir. Çünkü fiil sözden daha kuvvetlidir.
Sözün feshi kabul etmemesi halinde fiilin feshi kabul etmesi daha uygundur. Ricatta da böyle
denilir. Çünkü ricat da sözü ve fiili kapsar. Düşünülsün.
«Hâniye'de olan açıklama ilh...» «Müslüman olmaya zorlanan kimse eğer harbî bir münkir ise, sahih
olur. Zimmî olursa, sahih olmaz. Hâniye'de olanın misli Mebsut'tan naklen Mecmaü'l-Fetâvâ'da da
mevcuttur. Müste'mini de Mecmaü'l-Fetâvâ zımmî gibi kılmıştır.
Minah'ta Zımmî ile harbî arasındaki farkın şekli beyan edilmiştir. Harbiyi İslâma girmekle zorlamak
ikrah değildir. Haktır. Ama zımmi bunun aksinedir. Zira zımmi İslam olması için zorlanılmaz.
İstihsana göre ise zımmînin de zorla müslüman olması sahihtir.
Remlî şöyle demektedir: «Araştırma ile anlaşıldı ki, istihsanla amel etmek vacibtir. Ancak birkaç
mesele değil. Bizim bu meselemizde istihsanın vacib olmadığı meselelerden değildir. O halde
burada istihsana dayanılır.»
İslâm ile küfür arasındaki fark, İslâmın hiçbir şey kendisinin üzerine yükselmeyecek kadar yüksek
olmasıdır. Zımmînin zorla müslüman olması da hükmendir. Yoksa onunla AIIah'ın arasına gelince,
zorlamakla müslüman olmaz. Sâyıhânî.
«Azâd ve talâk ile vekâlet ilh...» Musannıfın bu sözünün gereği şudur: Eğer adama nikâha vekâlet
vermesi için zorlanırsa, o da verse kıyılan nikâh meydana gelir ve sahihtir. Şu kadar var ki bu
konuda ben bir nakil görmedim. Ebussuud'un Eşbâh üzerindeki haşiyesinde de Şeyh Sâlih'in
hâşiyesinden naklen böyledir.
Remlî'nin Minah üzerinde olan hâşiyesindeki ifâde ise buna aykırıdır. Zira Remlî şöyle demektedir:
«Ben diyorum ki, Musannıf başkaları gibi nikâhtan bahsetmemiştir. Nikâhla açıklayanı da ben
görmedim. Açık olan odur ki, fakihlerin nikâhtan bahsetmemesi, onda istihsanın olmadığının açık
oluşundandır. Belki nikâh kıyas üzerinedir.»
Ben derim ki: İstihsânın illeti, vekâletin bütün çeşitlerini kapsamına alır. Çünkü fakihler demişlerdir
ki «Kıyas, zorla verilen vekaletin sahih olmamasıdır. Çünkü vekâlet şaka ile verilirse bâtıldır. O
halde satım akdi ve benzerleri gibi şeylerde de vekâletin zorlama ile verilmesi bâtıldır. İstihsânın
şekli ise, satış için zorlamak, satımın inikadına engel değildir. Şu kadarı var ki, satımda zorlamak
fesadı gerektirir. Öyleyse zorla verilen vekâlet de münakit olur. Fasit şartlar ise, vekâlette etkili
olmaz. Çünkü' vekâlet düşürülmesi mümkün olan tasarruflardandır. Vekâlet iptal edilmediği sûrece
zorla vekil edilen kimsenin tasarrufu nafiz olur.
Sonra ben Remlî'nin Bahır üzerindeki hâşiyesinin sarih talâk babında şunu zikrettiğini gördüm:



«Açık olan odur ki, zorla verilen vekâlet, talâk ve azat gibidir. Zira fakihler üç şeyin zorlama ile
sahih olduğunu belirtmişlerdir.» Bundan sonra da bizim arzettiğimizi zikretmiştir. Daha sonra da,
«Talâktaki istihsanın illetine bak. Aynısını nikâhta da bulursun. O zaman nikâhla talâkın hükmü bir
olur» demiştir. Düşünülsün.
Bilinsin ki, zorlanan istihsânen zorlayana rücu eder ve ona tazmin ettirir. Vekilin üzerinde de tazmin
yoktur.
Birisi bir kimseye kölesini bin dirheme satması ve köleyi teslim etmesi için zorlansa, vekil de köleyi
satsa, bahasını alsa, köle müşterinin yanında helâk olsa, müşteri ile vekil gönüllü oldukları halde o
zaman zorlanan kimse üç kişiden dilediğine tazmin ettirir. Biri zorlayan, biri müşteri biri de vekil.
Eğer müşteriye tazmin ettirirse. müşteri kıymeti ile hiç kimseye rücu edemez. Ancak kölenin bahası
ile vekile rücu ederek ondan alır. Eğer vekile tazmin ettirirse, vekil kölenin kıymeti ile müşteriye
rücu eder, müşteri de onun üzerine baha ile rücu eder. İkisi takas yaparlar, hangisi fazla ise
fazlalığı geri verirler. Eğer zorlayana tazmin ettirirse, zorla-yan ödedikten sonra ya müşteriye veya
vekile rücu eder.
Eğer ikrah mü'cî olmayan bir ikrah ise, o zaman zorlayan hiçbir şeye zamin olmaz. Ancak kölenin
sahibi vekile kölenin kıymetini tazmin ettirir, vekil de müşteri ile semenle takas yapar.
Eğer müşteriye tazmin ettirirse, müşteri hiç kimseye rücu edemez. Muhit'ten Hindiye. Özetle.
«Eşbâh'ın «Sahih değildin» sözü kıyasa göredir ilh...» Yani zorla verilen vekâletle talâk ve azad vâki
olmaz.
«İkrah ile de sahihtir ilh...» Yani vekâlet meselesinin dışında zira bilindi ki vekâlet meselesi kıyastan
çıkmıştır.
«İkrâh tesir etmez ilh...» Yani sıhhate engel olma bakımından zorlama tesir etmez. Çünkü ikrah, razı
olmayı yok eder. Rızanın olmaması da lüzumsuzluğa tesir eder. Lüzumsuzluk da zorlanana fesih
imkânı verir. O halde ikrah zorlanana tahakkuktan sonra fesih imkânı verir. Feshi ihtimal etmeyen
meselede ikrah etkili olmaz. Minâh.
«Nazmen ilh...» Nâzım Nehir sahibinindir. Onun Nazmında zorlama ile sahih olan tasarruflar şöyle
sayılmıştır: «Talâk, ile, zihar, nikâh, ümmü'l-veledlik, kasdi öldürmekte affetmek, süt emzirme,
yeminler, rücu etmek, zorla yapılan adak. Zorla kabul edilen vedia. Kasdi bir şeyden dolayı yapılan
sulh. Talâk ile yemin ettirmek. Azad etmek, İslâm'a girmek kölenin tedbiri. Yardım etmek, azad
etmeyi kabul etmek. Bu saydıklarımız zorlama ile yapılsa da geçerli olur. Ve saydığımızda yirmi
meseledir.»
Ben derim ki: Araştırıldığı zaman bazı meseleler birbirine uygunluk arzettiğinden ikrah ile sahih
olan şeyler onbeştir. Zira vedîayı kabul de bu meselelerden değildir. Nehir'de olduğu gibi. Bütün
kitaplarda zikredilen, ikrarla sahih olan şeylerin on olduğudur. Bu on şeyi de İbni Hümam nazmen
şöyle saymıştır: «İkrarla azad, talâktan ricat, nikâh, ilâ, talâk, ilâdan ricat, zihar, yemin, adak,
kasden adam öldürmekte affetmek geçerlidir.»
Ben, İbni Hümâm'ın nazmı üzerine geri kalan beş meseleyi de şöyle ekledim: Süt emzirme, tedbir,
sulhu kabul, ümmü'l-veletlik ve İslâm.
«Kefil olduğu kimseyi ibra ilh...» Keza, kefaleti kabul etmek de. Hamidî ve başkalarının fetvâ verdiği
üzere. Bahır'ın havâleler bahsindeki ifadeye göre de zorla havale kabulü de sahih değildir. Sayıhânî.
«Berâet şaka ile de geçerlidir iIh...» Zira ikrah zail olduğu takdirde taleb ederse. edebilir. İkrah zail
olduğu halde taleb etmezse, o zaman şuf'ası bâtıl olur. Talepten sonra şuf'a hakkını teslime
zorlansa, yine onun şuf'a hakkı bâtıl olmaz. Hindiye ve başkaları.
«Mürted olması da ilh...» Musannıf bu sözü biraz ilerideki «zevcesi ondan bâin olmaz» sözünü tefri
etmek için zikretmiştir. Yoksa yukarıda buna ihtiyaç bırakmayacak ifadeler geçmişti.
«Onunla kafir olmaz ilh...» Burada musannıf «Onunla» demesinin sebebi, burada irtidad
kelimesinden maksat diliyle telaffuz etmesidir. Hidâye'de şöyle denilmiştir: «Zira irtidat, itikadla
ilgilidir. Görülmüyor mu ki, adam dili ile küfrü gerektirecek bir şeyi telaffuz etse, kalbi imanla
mutmain ise, kâfir olmaz. Onun itikadında küfür şektir. Kansının ayrılması ise şüphe ile sabit
olmaz.»
«Söz de erkeğindir ilh...» Yani kadın kocasının itikadının değiştiğini iddia etse, erkek onu inkâr
etse, makbul olan söz, erkeğindir.
«İstihsanen ilh...» Kıyas, kadının sözünün makbul olmasını ve karı-kocanın birbirinden ayrılmasını



gerektirir. Çünkü küfür kelimesi karı koca arasındaki ayrılığın husulüne sebeptir. O halde küfür
kelimesinde de talâk gibi arzusuyla söyleyenle zorla söyleyen eşittir.
İstihsanın şekli ise, küfür kelimesi karı ile koca arasındaki ayrılık için vazedilmemiştir. Karı koca
arasındaki ayrılık ancak itikaddaki değişme ile vaki olur. Zorlama ise onun değişmediğini gösterir.
O halde zorla ylenilen küfür kelimesi ile ayrılık vaki olmaz. İşte bundan dolayı zorla küfür
kelimesini telaffuz edenin küfrüne hükmedilemez.
«Nevâzil isimli kitaptan ilh...» Nevâzil'den nakledilen ifade şudur: «Birisine zorla küfür kelimesi
yletilmiş olsa, eğer bu sözleri imanını kalbinde koruyarak söyler yani kazaen boş olmuş olur.
Eğer tevriye kalbine geldiği halde yapmazsa, diyaneten de karısı ondan boş olur.»
Biz de yukarıda üçüncü kısmın kaldığını takdim etmiştik. Üçüncü kısım şudur: Küfür kelimesini
ylemesi için zorlandığı zaman aklına tevriye gelmese, kalbi imanla mutmain olduğu halde
zorlandığı şeyi yapsa, o zaman ne adam kâfir olur, ne de karısı ondan ayrılır. Zeylâî de bu
mefhumun metinde zikredilenden kasdolunan olduğunu açıklamıştır. Nitekim biz zikretmiştik. O
halde oralarında asla zıtlık yoktur.
«Hakim zorlasa ilh...» Musannıfın hâkim ile kaydetmesi, âdeten şer'î hadleri ikâme edenin hâkim
olmasındandır. Yoksa bütün mütegallibenin zorlaması hâkim gibidir. Hâkimin zorlaması
meselesinde de zorlamanın mülcî veya gayri mülcî olması arasında bir fark yoktur. Zira Tecrid'den
naklen Tatarhâniye'de şöyle bir ifade vardır: «Eğer adam bir had veya kısası ikrar etmesi için sopa
veya hapisle zorlanılsa. onun o ikrârı bâtıldır. Bu ikrahtan sonra hâkim onu serbest bıraksa, sonra
tutsa, o da müstakbel bir ikrarla ikrarda bulunsa, ikrarı kabul edilir.
«Hâkim istihsanen kısas edilmez ilh...» Şu kadar var ki, bunların hepsi hâkimin malından tazmin
edilir. Muhit'ten naklen Hindiye'de olduğu gibi.
«Şüphe vardır ilh...» Yani hâlin delâleti ile onun ikrar ettiğini yapması şüphesi olduğundan.
«Ya bağını satarsın, ya da şu meşrubatı içersin diye zorlansa ilh...»
Yani bu iki fiilden birisini yapması için mülcî bir ikrahla zorlanmış olsa.
«Bu zorlamadır ilh...» Zorlamanın sona ermesinden sonra zorlanan kimse sattığı bağın satımını
feshetmekle tasdik etmek arasında muhayyerdir. Çünkü içtiği şeyin haram olması kesindir. O do
satışa razı değildir. Böyle bir teklif karşısında satımı terkedip içmesi caiz midir? Zahir olan, evet,
içebilir. Zira zaruret vaktinde haram olan bir şeyi içmek mübahtır. Düşünülsün.
Hâniye'de şöyle denilmiştir: «Adam ölüm tehdidiyle talâk veya azad üzerine zorlansa, o da
yapmasa, öldürülse, günahkâr olmaz. Çünkü kendi malının telef olmaması için ölüme sabretse
şehid olur. O halde kadından nikâhın ibtali hususunda imtina etse, boşanmasa, öldürülse öncelikle
şehid olur.»
«Zina ve diğer haram olan şeyler ilh...» Yani adom, satması veya zina etmesi için zorlansa, o da
satsa, zorlanmış olur. Bu söz, haram olmayan şey arasında gider gelir. Ama musannıf iki haram
olan şeyle haram olmayan iki şey arasındaki terdidi zikretmemiştir.
Hâniye'de şöyle denilmiştir: «Adam mülcî bir ikrahla kâfir olmaya ve ya bir müslümanı öldürmeye
zorlansa, o da adamı öldürse, istihsânen kısas edilmez. öldürdüğü kimsenin diyetini üç sene içinde
vermesi vâcibtir. Eğer kalbi mutmain olduğu halde küfrün icrasının caiz olduğunu bilmiyorsa. Ama
eğer biliyorsa, bazı âlimlere göre kısas edilir, bazı âlimlere göre de kısas edilmez. Eğer zina veya
katilden birisini yapmaya zorlansa, bunlardan hiçbirisini yapmaz. Çünkü bunlardan her ikisi de
zaruret halinde mübah değillerdir. Katille zina hususunda zorlandığında zina etse, istihsanen ona
had vurulmaz ama zina ettiği kadının mehrini verlr. Eğer öldürürse, âmir kısas edilir. Çünkü onun
öldürülmesiyle âmir zorlayan olmaktan çıkmaz. Adam birisini öldürmeye veya malını telef etmeye
zorlansa, mal diyetten az dahi olmuş olsa, yine başkasının malını telef etmez. Çünkü malı telef
etmek ruhsattır, mübah değildir. Eğer öldürürse, kendisi de öldürülür. Çünkü adam öldürmeye de
ruhsat yoktur. Eğer malı telef ederse, onu zorlayan kimse tazmin eder. Eğer adam duhul yapmadığı
bir kadının talâkına veya kölesinin azadına zorlanırsa, âmir kölenin kıymetinden, kadının mehrinin
yarısından daha azına borçludur. Eğer kadına duhul yapmışsa, âmire hiçbir şey gerekmez.» özetle.
«Tayin etmese ilh...» Yani satımı tayin etmese. Çünkü o adamın Sultan'ın talep ettiğini borç alarak
ve benzeri şekillerde de ödeme imkânı vardır.
«Şer'î hile ilh...» Yani satımının fasit olmasının hilesi. Yine bunda Sultanın sattırdığı malı teslim
etmesi ve semeni kabzetmesi üzerine de zorlaması gerekir. Eğer malı teslim ve semenin kabzına
zorlamazsa, satımı nafizdir. Nitekim metin olarak da geçti.



«Zorlanmış olur ilh...» Yani satımda zorlanmış olur. Zira yukarıda geçtiği üzere sultanın emri
zorlamadır. Her ne kadar Sultan onu mülcî bir zorlama ile zorlamasa da hüküm böyledir.
«Dövmekle tehdid etse ilh...» Hâniye bu sözü «telef edici» sözü ile kaydetmiştir. Yani nefsini veya
bir azasını telef edici vuruşla. Açık olan, bu kayıt ittifaki bir kayıttır.
«Bu zorlama değildir ilh...» Çünkü bu fiiilerin herhangi birisini işlemek şer'an caizdir. Şer'an caiz
olan fiiller de zorlama ite vasıflanamaz. T.
Ben derim ki: Evet, şu kadar var ki, koca, ben seni boşarım, üzerine başka bir kadın veya cariye
alırım gibi sözlerle kadının sabrını ifsad edecek bir kedere düşürür. Bu durum kadının özrünü açığa
vurur. Yukarıda geçtiği gibi, satım akdi ve benzeri şeyler insanın kaderini mucib olacak şeylerle
bozar. Çünkü bu şeylerle razı olunmaz. Buna da musannıfın daha sonra zikredeceği delâlet eder.
Ama hasta bir kadını anne ve babasından, bâkire kızı zifaftan men etmek ise, bu fiillerden daha çok
kederlendirmez. Şu kadar var ki. nakilin bulunduğu bir meselede aklın yeri yoktur. Yukarıda
zikrettiğimiz gibi fakihlerin «Koca kansının sultanıdır» sözünün açık anlamına göre kocanın
karısına yalnız emretmesi yeterlidir. Çûnkü kadın kocanın eziyetinden korkar. Allah daha iyisini bilir.
«Ebussuud da bununla fetvâ vermiştir ilh...» Ebussuud gibi Remli ve başkaları da fetva vermiştir.
Remlî fetavâsında bunu nazım olarak şöyle ifade etmiştir: «Mehrini hibe etmesi için kadının kocası
ile birleşmesine engel olan kimse zorlayıcı olur. Bunun gibi, babanın kızının kocasının yanına
gitmesine izin vermemesi de zorlamadır» Remlî daha sonra da şöyle demiştir: «Siz bilirsiniz ki,
satım alım ve kira ikrar ve hibe gibidirler. Velilerden kadına engel olma kudretinde olan kimse de
baba gibidir. Bunu da kapsayan illet için bu böyledir. O halde burada babayı zikretmek bir kayıt
değildir. Bunun gibi, bekâret de kayıt olmaz. Nitekim ülkemizde müşahede edilmektedir ki,
kadınların mehirlerini onlara zor kullanarak almaktadırlar. Hatta amcasının oğlu bile kadının
mehrini elinden almaktadır. Kadın mehrini vermese. kadına ya zarar vermekte veya öldürmektedir.»
«Akdığına zamin değildir ilh...» Tazmin âmirin üzerinedir.
«Geçerli olan söz, yemini ile birlikte zorlanan kimsenindir ilh...» Zira tazmini inkâr etmektedir. Bu da
onun mislidir: Eğer vedîa veya hibenin kabulü üzerine zorlansa, zorlanan kimse onu sahibine geri
vermek üzere aldığını söylese. yemini ile birlikte söz yine kabzedenindir. Hâniy'de olduğu gibi.
«Zorlandığı kimse yanında hazır olduğu sürece ilh...» Hindiye'de Mebsût'tan naklen şöyle
denilmektedir: «Birisi zorla bir şey yapmak üzere gönderilse, zorlanan kimse o işi yapmadığı
takdirde öldürülmesinden korkarsa. yine de o işi yapması ona helâl olmaz. Ancak âmirin elçisi
onunla beraber olursa, işi yapmadığı takdirde kendisini âmirin yanına götüreceğinden korkarsa, o
zaman yapması helâl olur. Ama âmir ona bir iş gönderse o da yapmasa ve âmir onu öldürse,
inşaallah Allah'ın vüs'atindedir. Eğer hapis veya bağlamakla tehdid etse, o işi yapması helâl olmaz.»
«Kudret ve zorlaması zail olduğundan ilh...» Şu kadar var ki, zâlimin yanına dönmesinden korkulur.
Bununla da ikrah gerçekleşmez. Bezzâzıye.
«Yediği ekmeğin kıymetini rücu ederek zorlayan kimseden alamaz ilh...» Eğer, zorla yedirilen
ekmek başkasının olursa, zorla yediren adam zamin olur. halbuki yemenin menfaati de yiyenedir.
Bununla yukarıdaki mesele kapalı olur, denilirse, ben derim ki, söylenilen meselede âmirin taamını
yemiştir. Çünkü yemek üzerine zorlama kabz üzerine zorlamadır. Çünkü kabızsız yemek mümkün
değildir. Çünkü, âmir başkasının yemeğini kabzetmiş ve onu yemesini söylemiştir. Burada ise,
yemekten önce, âmiri gasıb kılmak mümkün değildir. Çünkü ekmek onun elinde veya ağzındadır. O
halde adam kendi yiyeceğini yemiş gibi olur. Ancak eğer tok olursa, o zaman malının telefi üzerine
zorlanmış olur. Bundan ötürü de âmir zamin olur. Bezzâziye. Özetle.
«Yalan söylemek peygamberlere mümtenidir ilh...» Bu söz, musannıfın ona yalan söylemek caiz
değildir sözünün illetidir. Zira peygamberin sözü halkın üzerinde delildir. Yalan onda mübah
değildir. Peygamberlerden başkası bunun aksinedir. Onun için onun yalan söylemesi câizdir.
Hâniye.
«Câriyeyi vermesi helâl olmaz ilh...» Çünkü onun «Bin köleyi azad edeyim» sözü câriyenin zinasına
ruhsat verdirecek bir zorlama değildir. Üstelik cariyeyi kendisine vermesi için de zorlamamıştır.
Esirlere gelince, Allahu Teâlâ onları kurtarmaya ve onları esaret belâsı üzerinde sabrettirmeye
kâdirdir. T.
«Kölesi azad olmaz ilh...» Zira zorlama ikrarı ifsad eder. Nitekim yukarıda geçmişti. Yine bunun gibi
bir kimse boşama, adak, had, yol kesmek ve neseb gibi bir şeyi ikrar etmesi için zorlansa. hiçbir
şey gerekmez. Hâniye.



«Kınye adlı eserin açık anlamına göre evet ilh...» Kınye'nin ifadesi şöyledir: «Mütegallibe birisine
«Ya bu binayı bana satacaksın veya ben o binayı senin hasmına veririm.» dese, o do ona satsa, bu
satışı mükreh bir satıştır. Eğer zorlanan kimse, zannı gâlibiyle zorlayan kimsenin ylediğini
tahakkuk ettireceğini bilirse.» Sonra da şöyle demiştir: «Bu sözler malın alınması üzerine şer'an
zorlama olduğuna işaret sayılır.» BT'de şöyle denilmiştir: «Yukarıda yazılanlar, delâletleri birbirine
zıt olan ifadeler olup, ben bu konuda hiçbir rivayet bulamadım. Ancak bu kadarını bulabildim.»
Bunun açık anlamına göre, malının hepsinin alınmasıyla korkutulmak da şart değildir. Biz
Kuhistanî'den naklen buna aykırı olanı zikrettik.
Hindiye'de Mebsut adlı eserden naklen şöyle denilmiştir: «Ebülleys şöyle demiştir: «Sultan yetimin
vasisini, yetimin malını kendisine vermesi için mülcî ikrahla zorlasa, vasi verdiği takdirde zamin
olmaz. Velev ki bu korkutma vasinin kendi malını almak şeklinde de olsa hüküm değişmez. Ama
eğer malının bir kısmını alacağını geriye kendisine yetecek bir mal bırakacağını bilse, yetimin
malını vermesi caiz olmaz. Eğer verirse, verdiğinin mislini tazmin eder. Ama eğer malının hepsinin
alınmasından korkarsa, o zaman mazurdur. Eğer sultan bizzat kendisi elinden alırsa, yukarıda
saydığımız durumların hepsinde vasi zamin değildir
«Seni hâkime çıkaracağım ilh...» Hâkim, mücerret şikâyetle eziyet veren bir zâlim ise, bu korkutma
sayılır. Kınye'de olduğu gibi.
«Beni ibrâ et ilh...» Bunun açık anlamı murafaaya illetidir, bu da sahih değildir. Çünkü ifadenin
anlamı, eğer beni borçtan ibra etmezse, seni hakime çıkarırım demektir. O halda murâfaanın illeti
ibra etmemektir. Bu sözü, «dese» sözüne illet yapmak mümkündür. Şu kadar var ki zahir, o zaman
«Beni ibra et» yerine, «O ibra etsin» denilmesiydi. Düşünülsün.
«Sahihtir ilh...» Şârihin bu sözü kendi beyitlerinin sonuna kadar, geçen «onun islâmı» sözü ile
birlikte tekrardır. Yalnız, «İslâm üzerine zorlanır» sözü tekrar değildir. Yani İslâma girmesi için
hapisle zorlanır. Allah daha iyisini bilir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...