«Ancak ayaklarından veya derisinden bazı şeyleri ete eklerlerse caiz olur ilh...» Yani birisine etten
bir
bölümü ile ayakları düşse, diğerine
de etten bir bölümü ile derisi düşmüş olsa, bu şekilde
tahminen
taksim etmek caizdir. İnâye.
«Vaktinin
başlangıcı namazdan sonradır ilh...» Musannıfın bu ifadesinde müsamaha vardır. Zira
kesimin
vakti şehir ile gayrı arasında
değişmez. Belki, onun şartında değişiklik vardır. şehirli ve
köylü için kurban kesim vaktinin başlangıcı bayramın birinci günü şafağın
doğumudur. Ancak
şehirliye
kurbandan önce namazı kılması şart kılınmıştır. O zaman burada şehirlinin namazdan
önce
kesmesinin caiz olmaması vaktin olmamasından değil, şartın olmamasındandır. Nitekim
Mebsût
adlı eserde de böyledir. Buna
Hidâye ve diğer kitaplarda da işâret edilmiştir. Kuhistanî.
İbni
Kemâl de şerhinin «minhu»larında şöyle demiştir: «Bu Tacü'ş-Şeria'nın yanıldığı yerlerden
biridir
ki bu konuda Sadrı Şeria uyanmamıştır.»
«Bayram
namazı kılındıktan sonra ilh...»
Cami ehli namaz kıldıktan sonra henüz meydanda
toplananlar
namaz kılmazdan önce kurbanını kesmiş olsa istihsanen kurban yeterlidir. Zira camide
kılınan
namaz geçerli bir namazdır. Hatta kurban kesenler o namazla iktifa etseler, hepsine yeterli
olur.
Bunun aksi de geçerlidir. Hidâye.
İmam
tahiyatta oturduktan sonra kurbanını kesmiş olsa zaruri rivayette onun kurbanı caiz değildir.
Bazı
alimler de kestiğinin caiz ama günahkâr olduğunu söylemişlerdir. Bu da
Ebû Yûsuf'tan rivayet
edilmiştir.
Hâniye.
«Velev
ki, hutbeden önce olsun ilh...»
Minah'ta Hasan'dan şöyle rivâyet edilmiştir: «İmam hutbeyi
bitirmeden
kurbanını keserse isabetsizlik etmiş olur.»
«Namaz
vakti geçtikten sonra ilh...» Yani
şehirler için kurban kesim vakti, bir özürden dolayı namaz
kılmamışlarsa, bayram namazının vakti geçtikten
sonradır. Bayram namazının vakti ise,
güneşin
mızrak
boyu yükselmesinden zevale
kadardır.
«Bir
özürden dolayı bayram namazını kılmazlarsa ilh...» Yani bundan sonra zikredilecek fitnenin
dışındaki
bir özürden dolayı namazı kılmazlarsa. T.
Ben
derim ki: Zeylaî, özür kelimesini
zikretmemiştir. Halbuki o, şârihin Yenabî'den naklen
zikredeceğine de aykırıdır.
Bedâyî'de şöyle denilmiştir : «İmam bayram namazını tehir etse, gün yarı oluncaya kadar kurban
kesilmez. Eğer imam meşgul olsa, namaz kılmasa veya bayram namazını kasten terkederek zeval
vaktine
kadar kılmasa, namaz kılmadan da kurban kesmek bütün günlerde helâldir. Çünkü zevalle
bayram namazının vakti yok olmuştur. İmam
da ancak ikinci veya üçüncü günü
bayram namazını
kıldırırsa, kazaen kıldırmış olur. Kurbanın namazdan sonra olması da ancak namaz edâen kılınırsa
şarttır.
Kudurî de bu şekilde zikretmiştir.»
Bunun
benzerini Zeylaî de Muhit'ten naklen zikretmiştir.
Yine
Bedâyî bundan önce Muhît adlı eserden şunu zikretmiştir: «Bayramın ikinci günü zevalden
önce
kesmeleri yeterli değildir. Ancak imamın namaz kıldıracağını ummazlarsa o zaman
kesebilirler.»
BİR
UYARI ; Serahsî'nin Mebsût'unda şöyle
denılmiştir: «Nahır günü Mina
halkına bayram namazı
kılmak
vacib değildir. Çünkü onlar
namaz vaktinde menasiki edâ etmekle meşguldürler. O zaman
Mina
halkı için şafak tattıktan sonra köy halkına caiz olduğu gibi
kurban kesmek caizdir.»
Açık
olan odur ki Mina ehli hacılar ve Mekke ehildir. Şurunbulâliye. Yani Mekke'nin
ihrama giren
halkı.
Bu,
Birî'nin zikrettiğinin açık
olarak zıddıdır. Zira Birî şöyle demistir: «Mina'da kurbanın ancak
zevalden
sonra kesilmesi caizdir. Zira Mina öyle bir yerdir ki, onda bayram namazı kılmak caizdir.
Ancak
şu kadar varki bayram namazı
hacılardan düşmüştür. Çok araştırmamıza rağmen bu konuda
bir
metin görmedik. Bayram günü Mekke'de de bayram namazı yoktur. Zira biz ve
bizim eriştiğimiz
fıkıh
bilginleri Mekke'de bayram namazı
kılmamışlardır. Sebebin ne olduğunu en iyi Allah bilir.»
«Şehir
dışında kesiliyorsa ilh...» Bu söz çölde yaşayanları da kapsamına alır.
Kadıhân
da şöyle demiştir: «Mezrada köylerde
ve sınır boylarında yaşayan halk bize göre şafak
attıktan
sonra kurbanlarını kesebilirler. Çölde yaşayanlara gelince, onlar ancak, kendilerine en
yakın
olan imamın namaz kıldırmasından sonra kesebilirler.» Bunu Kuhistanî Nazm'a ve diğerlerine
isnad
etmiştir.
Şurunbulâliye'de
şöyle denilmiştir: «Kadıhân'da zikredilen Tebyîn'de olanla Şeyhülislâm'ın
mutlak
ifadesine
aykırıdır.»
«Geçerli olan, kurban kesilecek hayvanın bulunduğu yerdir ilh...» Kurbanlık mezrada, kesen de
şehirde
olursa, namazdan önce kesmesi caizdir. Bunun aksi ise caiz değildir. Kuhistanî.
«Kurbanını
çıkarır ilh...» Yani çıkarılmasını emreder.
«Şehir
dışında ilh...» Burada şehir dışından maksat, namazın seferi olarak kılınacağı yerdir.
Kuhistanî
ve Zeylâî.
«Mücteba
îlh...» Mesela Hidâye Tebyîn ve diğer muteber kitaplarda bulunduktan sonra Mücteba'ya
isnad
edilmesine ihtiyaç yoktur.
«Doğum
ilh...» Bu, küçük çocuğun veya babasının malından kurbanı kesmenin vacib olduğu
görüşü
üzeredir. Bu da mutemed görüşün
aksidir. Nitekim yukarıda
geçti.
«Kurbanlar
iâde olunmaz, yalnız namaz iâde
olunur ilh...» Bedâyî'de şöyle denilmektedir: «Eğer
halk
dağılmadan önce imamın abdestsiz namaz kıldığını bilinirse, rivayetlerin ittifakı ile imam
namazı
cemaatle birlikte iade eder. Ama iade etmezden önce kesilen kurban caiz midir? Bazı
rivayetlerde kesin kurban caizdir denilmiştir. Çünkü o kurban fakihlerden bazısının caiz kabul ettiği
namazdan
sonra kesilmiştir. Bu fakih de İmam Şâfiî'dir. Çünkü Şâfiî'ye göre İmamın namazının fasit
olması
ona uyan kimselerin namazının fasit
olmasını gerektimıez. O zaman bu namaz İmam Şâfiî'ye
göre
muteber bir namazdır. Şâfiî'nin
görüşü üzerine imam yalnız başına
namazı iade eder. Halk
namazı
iade etmez. Bu da istihsandır.» Bunun benzeri Bezzâziye'de de
mevcuttur.
«Müctebâ'da
ilh...» Şarihin Müctebâ adlı eserden nakli, metnin mutIak ifadesini kayıtlamaktadır.
Yani,
namaz cemaat dağılmadan iade edilir, sonra değil. Bu metnin mutlak ifadesini sınırlamak da
güzel
birşeydir. Çünkü cemaat dağıldıktan
sonra namazı iade etmek zordur. H.
«Dağıldıktan
sonra değil ilh...» Ben diyorum ki, Bezzâziye'de şöyle bir ifade vardır: «Eğer cemaat
namazları
iade etmek için çağrılsa, o çağrıyı bilmeden kurbanını kesse, kestiği caizdir. Ama bu
çağrıyı
bilenler zevalden önce kurban kesmişlerse, kestikleri caiz değildir. Ama zevalden sonra
kesmişse, kestiği kurban caizdir.»
Şu
kadar var ki, bizim Bedâyî'den
nâklettiğimiz ifade, mutlaka
kesen kimsenin kurbanını iade
etmemesini
gerekli kılar. Bedâyî'de Bezzâziye'de zikredilenle
birlikte diğer bir rivayet de
zikredilmiştir. Düşünülsün.
«Bayram
namazı kılınması ilh...» Çünkü
onlara namaz kıldıracak bir vali yoktur. İtkânî ve
Zeylaî.
«Tercih
edilen görüşe göre caizdir îlh...» Çünkü şehir o zaman bu hükümle köy gibidir.
İtkanî.
Tatarhâniye'de
şöyle denilmektedir: «Fetvâ da bu görüş üzerinedir.» Bu meseleyi yine Zeylaî de
zikretmiştir.
O zaman Zeylaî'den naklen geçen hükme H.nin zannettiği gibi muâriz olmaz. Zira
Zeylâî'den nakledilen ifadedeki meselede imam mevcuttur. O zaman o şehir köy hükmünde
değildir.
Sen anla.
«Şu
kadar var ki Yenabî'de ilh...» Bu ifade bazı nüshalardan düşmüştür. Uygun olan da
düşmesidir.
Çünkü
bu makablindeki konuya aykırı değildir. Çünkü makablindeki meselede namaz bir özürden
dolayı terkedilmiştir. Burada ise özürden dolayı değil, kasten terkedilmiştir.
«Birinci
gün zevalden önce kurban kesmek caiz değildir ilh...» Açık o!an odur ki, bu kimse
Bezzâziye'den
nakledilene muarız olduğunu
sanmıştır. Nitekim haşiyeyi yapan da öyle anlamıştır.
Halbuki
bu çelişki bizim zikrettiğimizde bertaraf edilmektedir.
«Ben
derim ki ilh...» Zeylaî'nin
ifadesinde şarihin naklettiğini ifade eden birşey yoktur. Çünkü o her
iki
görüşü de bizim zikrettiğimiz gibi
Muhit'ten hikâye etmiş, görüşün birisini, diğerine tercih
etmemiştir.
«O
namazları da, kurbanları da yeterlidir ilh...» Hüküm Bedâyî'de de böyledir. Bedâyî'de şöyle
denilmektedir: «Eğer günün yarısından sonra o günün
Zilhicce'nin onuncu günü olduğuna
şehâdet
etseler,
onlar için kurban kesmek caizdir. İmam da ikinci günü onlara bayram namazını kıldırır.
Eğer
günün evvelinde o günün bayram günü
olduğu bilinse, imam da meşgul
olsa veya gafil olsa
ve
bayram namazına gitmese, kimseye de bayram namazını kıldırmasını emretmese, güneş zevale
erinceye
kadar hiç kimsenin kurban kesmesi uygun değildir. İmam namaza gitmeden ön-ce gün
zevci
vaktine erse, halk kurbanını keser. Zeval vaktinden önce birisi
kurbanını kesse, caiz değildir.
Birisi
arefe günü zevalden sonra kurbanını
kesse, sonra o günün kurban günü olduğunu
anlaşılsa,
biz
Hanefîlere göre onun kurbanı
caizdir. Çünkü o kurban
vaktidir.»
«Tenzihen
ilh...» Bu konu musannifindir.
Zira musannif demiştir ki: Ben diyorum ki. açık olan şudur
ki,
bu kerahet tenzihidir. Tenzihen
mek-ruhun mercii de öncelikle oluşan aksidir. Zira yanlış yapma
ihtimali
ke-rahetin tahrimî olmasına delil olmaya uygun değildir.
Ben
derim ki: Kerahetin tenzihi olması konusu Bedâyî'nin zebâih bahsinde açık olarak zikredilmiştir.
«Gece
ilh...» Yani ortadaki iki gece. Yani birinci gece ile dördüncü gece değil. Çünkü birinci ile
dördüncü
gecede kurban kesmek asla ge-çerli değildir. Nitekim açık olan da ancak budur. Sahih
olmadığı
husu-sunda Nihâye'de de dikkat çekilmiştir. Bununla birlikte, bazıları bunu bilmezler.
«Kurban
kesmez ilh...» Musannif bu sözüyle kurbanın kaza edilme-i bahsine başlamıştır. Kurbanın
vakti
geçtiği zaman kurban mükellefi
kur-banı kaza etmekle zamin olur. Bedâyî'de olduğu gibi.
«Günleri
geçerse ilh...» Musannifin böyle sınırlaması, Nihâye'de olan şu ifadeden dolayıdır: «Eğer
kurban
mükellefin kendi icabıyla vacib olursa veya kurban için almasıyla kurban ona vacib olursa,
kurban
gün-lerinde kurbanlık hayvanın aynını tasadduk ederse, o kimsenin üzerine onun yerine
onun
benzeri gibi bir kurban kesmesi vacibtir. Zira onun üzerine vacib olan,
kan akıtmaktır. Kan
akıtmak
da sadakaya ancak günlerinin geçmesiyle kesimden ümitsiz olursa intikal eder. Eğer
bayram günleri geçinceye kadar aynını tasadduk ettiği
kurbanın benzerini almaz-sa, o zaman onun
kıymetini
tasadduk eder. Zira kan akıtmak hususî bir zamanda kurbet olarak bilinmektedir. Birinci
tasadduk
daha sonra gerek-li olan tasadduk yerine yeterli olmaz. Çünkü birinci kurbanı tasadduk
et-mesi,
sadakanın vücubunun sebebinden önce
olmuştur.»
«Canlı
olarak tasadduk eder ilh...» Zira kan akıtmakla tekarrübün vakti geçmiştir. Eğer onun
kıymetini
sadaka olarak verirse, yine kâfi
gelir. Zira burada vacib olan, onun
aynını tasadduk
etmektir.
Asıl maksud olan şey olan tekerrübte kıymetini tasadduk etmek de aynını tasad-duk
etmek
gibidir. Zahire.
«Belirli
bir hayvanı adamışsa ilh...» Bedâyî'de şöyle denilmiştir: «Zen-gin ve fakirin üzerine vacib
olan,
adadıkları şeydir. Mesela, adam, «Be-nim üzerime Allah için bir koyun veya bedeneyi kurban
etmek
veya şu koyunu ve şu bedeneyi kurban etmek vacib
olsun.» dese, veya «Ben şu koyunu
kurban
kıldım.» dese, onu kesmesi üzerine vacib olur. Çünkü bu bir kurbettir
ki bunun cinsinden
gerekli
kılacak şey vardır. Ki bu da te-mettü kurbanı, kıran haccı kurbanı ve ihsar kurbanıdır.
Öyleyse bu kur-ban da diğer şeyler gibi
adakla gerekli olur. Adakla vâcib
olanda de zen-ginle fakir
eşittirler.»
Bundan
şu istifade edilir ki, o şeyin üzerine kılması adaktır. Vacibin •adaması da sahihtir.
O
zaman şu durum karışık hale gelir ki, adağın sıhhat şartlarından birisi de adadığı şeyin adaktan
önce
vacib olmamasıdır. Ebussuud bu
karışık meseleye şöyle cevap vermiştir: «Burada vacib olan
mutlaka
kur-ban kesmektir. Adağın sıhhati de belirli bir hayvana nisbetinden dolayı-dır.»
Ebussuud'un
bu ifadesinde de bir görüş vardır.
Zira bilindi ki, belirli olmayan bir hayvanı adamakda
geçerlidir.
Bilinsin
ki Bedâyî'de şöyle denilmiştir: «Zengin bir kimse bir koyun kesmeyi adaşa, o adakda
kurban
günlerinde olsa, o kimsenin üzerine bize göre iki koyun kesmek gerekli olur. Birini adağı
için,
birisini de şeri-at ona vacib ettiği için. Ancak zengin kimse koyunu adamaktan maksa-dı
üzerine
vacib olanı haber vermekse, o
zaman onun yalnız bir koyun kesmesi lazım gelir. Ama bu
zengin
kimse koyunu kesmeyi kurban gün-lerinden önce
adarsa, o zaman ona yine ihtilafsız olarak
iki
koyun kes-mek gerekli olur. Çünkü
adak; siğası vacib olan birşeyden haber ver-meyi ihtimal
etmez.
Vaktinden önce de birşey vacib olmaz. Eğer bayram günlerinde bir
kurban kesmeyi adaşa,
sonra
aynı günlerde zengin olsa, yine hüküm böyledir. Yani onun iki kurban kesmesi gerekir.»
Bedâyî'nin bu ifadesinin gereği şudur: Zengin kimse kurban günle-rinde bir koyunu kurban
etmeyi
adaşa,
bu adağından maksadı haber ver-mekse, o adak gerçekten adak olmaz. O koyunu şeriat
vacib
kıldığı için keser. Ama eğer mutlak
bir ifade ile söyler, haber
vermeyi kasdetmezse, veya
kurban
günlerinden önce adarsa, veya fakir olduğu halde adar, bayram günleri zengin olursa, o
zaman
onun adakla diğer bir koyunu kesmesi
de gerekli olur. Şu kadar var ki daha önce o ona
vacib
değildi. Onun üzerine vacib olan ondan
başkaydı. O zaman onun adağı hakikaten adaktır. Her
halükârda
daha önceki bir vacible hakiki bir adak bulunmaz. Hal açıklandı ve karışıklık da ortadan
kalktı.
Bu konunun araştırması kurban bahsinin sonunda gelecektir.
Bunun
gereği de şudur ki, zengin kimse eğer adamasıyla birlikte kas-tı eğer vacibi haber vermekse,
ondan
yiyebilir. Çünkü o kurban adağıyla ona vacib
olmamıştır.
PRATİK BİR MESELE : Birisi, «Ben Allah için bir koyun keseceğim.»
dese, sonra da deve veya sığır
kesse, caizdir. Tatarhâniye.
«İsterse fakir olsun ilh...» En uygun olan; «isterse zengin olsun» demesiydi. Çünkü fakir bir
kimsenin
belli bir hayvanla adamasının geçerli olmadığı düşünülemez. Çünkü daha önce onun
üzerine
vacib değildir. Ama zengin bunun aksinedir. Hem de fakir o hayvanı kurban için almış olsa,
adamasa bile kurban günleri geçtikten sonra onun aynını tasadduk etmesi gereklidir. Ama zengin
bunun
aksinedir ki, zengin onun aynını
de-ğil kıymetini de tasadduk edebilir.
«Eğer
noksan olursa ilh...» Yani kesmek onun kıymetini noksanlaştırsa yani
kesimden sonra
kıymeti
kesimden önceki kıymetinden az olsa, aradaki farkı da tasadduk eder. Tatarhâniye.
«Noksanlığının
kıymeti kadar sadaka verir ilh...» Uygun olan, bura-da kıymet kelimesini düşürmesi
veya eksiği kadar sadaka verir deme-siydi. Çünkü burada
faraziye kıymetten eksikliktir.. Koyunun
kendisin-de
değil. Sen
düşün.
«Adayan kimse adadığı kurbanın etinden yiyemez ilh...» Bilindiği gi-bi, adak hakikaten adak olursa.
Ben
derim ki: Adayan kimse sözü bir kayıt değildir. Çünkü burada söz
vakti geçen kurban
hakkındadır.
Vakti geçtikten sonra mükellefe va-cib olan ya o kurbanı canlı olarak vermek veya
kıymetini
vermektir. Bun-dan ötürü eğer onu keserse, kesim onun kıymetini noksanlaştırırsa,
ke-simin
noksanlaştırdığı kıymete zamin olur.
Bu da fakir eğer onu kurban için almışsa, o fakiri de
içine
alır. Buna Gâyetü'l-Beyân'da olan ifade de de delâlet etmektedir.
Gâyetü'l-Beyân'ın ifadesi aynen şöyledir: «Bir kimse belirli bir koyu-nu kurban için kendisine vâcib
kılsa,
veya kurban için olsa, kesmezden
önce de kurban günleri geçse, onu canlı olarak tasadduk
eder.
Onun etinden de yiyemez. Çünkü vacib kan akıtmaktan sadaka vermeye inti-kal etmiştir. Ama
eğer
o koyunu vacib kılmaz veya kurban için satın al-mazsa, kurban günleri de geçmiş olsa,
kurbana
geçerli olan bir koyunun kıymetini tasadduk eder.»
İşte
Gâyetü'l-Beyân'ın bu ifadesinde bizim yukarıda dediğimize açık bir delâlet vardır. Sonra ben,
Kifaye adlı eserde, «Bir fakir kurban için bir koyun alsa,» sözünden sonra şöyle denildiğini gördüm:
«Eğer
keserse, onun etinden yiyemez. İleride bunun daha fazla açıklaması gelecektir.»
«Kurban
için aldığı hayvanı ilh...» Eğer koyun fakirin kendi malı ol-sa, onu kurban etmeye niyet
etse,
veya satın alsa ama kurbana niyet et-mese, sonra kurbana niyet
etse, onu kesmek vacib
değildir.
Çünkü niyet alışla beraber
olmamıştır. O zaman niyete itibar
edilmez. Bedâyi.
«Ona
vacib olmaktadır ilh...» Yani satın almasıyla vacib olmuştur. Bu da
Zahirü'r-Rivayettir. Zira
fakirin
o hayvanı kurban için alması onun kendi üzerine vacib kılınmasının yerine geçer. Bu da
örfen
kurban ada-maktır. Nitekim bedâyi'de
olduğu gibi. Tatarhâniye'de de «Fakir onu bay-ram
günlerinde
kurban için alırsa.» şeklinde tabir edilmiştir. Tatarhaniye'nin tabirinin açık anlamı şudur:
Eğer
fakir o koyunu kurban bayramı günlerinden önce
kurban için alırsa, vacib değildir. Ben bu
hususta
açık bir ifade görmedim. Araştırılsın.
«Zengin
ise onun kıymetini tasadduk eder. İster o hayvanı kurban için alsın, ister kurban için
almasın
ilh...» Hidâye ve Dürer gibi diğer ki-taplarda da böyledir. Dürer'i Şeyh
Şahin söyle takip
etmiştir:
«Zenginin kurban için satın almadığı hayvanın kıymetini tasadduk etmesi vacibtir. Ama
eğer
kurban için almışsa, zengin o zaman onun kıymetini veya onu canlı olarak tasadduk etmek
arasında
muhayyerdir.» Nitekim Zeylaî de de olduğu gibi.
Ebussuud.
Ben
derim ki: Bedâyî'de şöyle zikredilmiştir: «Şüphesiz doğru olan şudur ki, kurban için alınan bir
hayvan kurban kesim günleri geçinceye kadar kurban edilmezse, zengin de onu fakir gibi aynıyla
tasadduk
eder. Bu hususta Hanefî âlimleri arasında ihtilaf yoktur. Zira İmam Muhammed,
«Bu Ebû
Hanîfe,
Ebû Yûsuf ve bizim görüşümüzdür.» demiştir.» Bu ko-nunun tamamı Bedâyî'dedir.
Bedâyî'de zikredilen bizim anifen Gâyetü'l-Beyân'dan zikrettiğimize de uygundur. Her halükârda,
açık
olan odur ki kestiği takdirde ondan yemesi helâl değildir. Onun kıymetinden birşey!
alıkoymasının
caiz olmaması
gibi.
«Kıymet'ten maksat ilh...» Bu musannifin mücmel olarak zikrettiğini beyan etmektedir. Zira
musannifin
«Onu kıymetiyle tasadduk eder» sözü, kurban için alman koyunda açıktır. Zira onun
kıymeti
bilinmektedir. Ama eğer kurban için satın almamışsa, onun kıymetini tasadduk etmesinden
maksat
nedir? Çünkü koyun belli değildir. İşte bunu sarih beyan ediyor ki, kıymetten maksat,
kurban
için koyun almadığı takdirde kurbana
ye-terli olacak bir koyunun kıymetidir. Nitekim Hülâsa
ve
diğer eserlerde de durum böyledir.
Kuhistanî'de
de; «Veya vasat bir koyunun kıymeti tasadduk edilir.» denilmiştir. Nitekim Zahidi,
Nazm
ve diğer kitaplarda da böyledir.
METİN
Eğer
bir yaşındaki toklularla
karıştırılıp uzaktan bakıldığında birbi-rinden ayırdedilemezse altı ayını
doldurmuş
kuzunun kurban edilmesi caizdir. Üç tür hayvandan seni'nin kurban edilmesi geçerlidir.
Seni;
de-velerden beş yaşında olanı, sığır ve mandadan iki yaşını dolduran, ko-yun ve keçiden de
bir
yaşını doldurana denilir. Bir ehli ile bir vahşiden doğan hayvan annesine tabidir. Eğer annesi
kurban
edilen hayvanlardan ise, onu kurban edilmesi sahihtir. Kurban edilmeyen hayvanlardan ise,
sahih
olmaz. Bunu musannıf
demiştir.
PRATİK MESELELER:
Bir
koyunu kurban etmek bir sığırın yedide birinden daha faziletlidir. Eğer ette ve kıymette eşit
iseler,, koç koyundan daha faziletlidir. Eğer
kıymetleri bir olursa keçinin dişisi erkeğinden
faziletlidir.
Devenin ve sığır ise dişisi erkeğinden daha faziletlidir. Havi.
Vehbâniye'de
şöyle denilmektedir: «Eğer kıymet bakımından erkek ve dişi bir ise, dişiyi kesmek
daha
faziletlidir.»
Kurbanlık
hayvan kesimden önce bir yavru doğursa, doğurduğu yav-ru da onunla birlikte kesilir.
Bazı
âlimlere göre ise, doğan yavruyu canlı olarak tasadduk eder.
Kurbanlık
olarak aldığı koyun kaybolsa veya çalınsa, diğer bir koyun alsa, sonra kaybolanı veya
çalınanı
bulsa, efdal olan ikisini de kesmek-tir. Eğer birincisini keserse sahihtir. İkincisinin kıymeti,
birinciye
eşit ve-ya daha yüksek olursa,
yalnız onun kesilmesi de sahihtir.
Eğer ikinci koyunun
kıymeti
birinci koyundan düşük ise, onu kestiği takdirde birinci koyunun kıymetinin fazlasına
zamindir.
O fazlalığı tasadduk eder. Bu ko-nuda zengin ile fakir arasında fark yoktur.
Bazı
âlimler de şöyle demişlerdir: Eğer o kurban zenginliğinden do-layı ise. cevap yine öyledir.
Eğer
fakir olduğu halde almışsa, her ikisini de keser. Yenabî.
Doğuştan
boynuzsuz, burulmuş hayvanın kurban edilmesi de sahih-tir. Deli ise. onun deliliği eğer
onun
otlamasına ve yem yemesine engel değilse, o da kurban edilebilir. Eğer engel ise, onu kurban
etmek
caiz değildir.
Semiz
uyuzlu hayvanı kurban etmek de
caizdir. Ama eğer zayıf ise. caiz değildir. Çünkü uyuzluk ete
noksanlık
getirir.
İki
gözü görmeyen, bir gözü görmeyen ve
kemiklerinde ilik olmaya-cak
kadar zayıf olan hayvan da
kurban
olmaz. Kesim yerine kadar yürüyemeyecek topal hayvan da kurban edilmez. Hastalığı açık
olan
hay-van da .kurban olamaz. Kulağının, kuyruğunun çoğu kesik olan ve gö-zünün görme
gücünün
ekserisi gitmiş olan hayvanda kurban olamaz. Burada görme gücünün çoğunun gitmesi
ancak
ota yaklaşmasıyla bili-nir.
Yuvarlak kuyruklu koyunların kuyruklarının da çoğu gitmişse, onlar kurban olmaz. Zira ekseriyette,
kalmak
ve gitmek bakımından tamamen
hükmü
vardır. O zaman bu sayılan uzuvlarda eğer çoğu kalmışsa,
kurban
için yeterli olur. Fetva da bunun üzerinedir.
Hiç
dişi olmayan hayvanlar da kurban
olmazlar. Dişlerinin çoğunlu-ğu duruyorsa yeterlidir.
Bazı
âlimler tarafından yem yiyecek kadar dişi kalmışsa yeterlidir, denilmiştir.
Doğuştan
kulağı olmayan «kesau» denilen
hayvanlar da kurban ol-mazlar. Eğer kulakları doğuştan,
küçük
ise, o yeterlidir. Zeylaî.
Memelerinin
ucu kopan veya memeleri kuruyan hayvanlar da kurban olmaz. Burnu kesik
hayvanlardan da kurban kesilmez. Sütü kesilmiş, yav-rularını emziremeyen hayvanlar da kurban
olmaz.
Doğuştan
kuyruğu olmayan hayvanlar da kurban olmaz. Müctebâ.
Hünsâ
yani cinsiyeti belli olmayan hayvanlar da kurban olmaz. Çün-kü onun eti güzel değildir.
Şerh-i
Vehbâniye. Bu bahsin tamamı ordadır.
Yalnız
pislik yiyen ve pislikten başka birşey yemeyen hayvanlar da kurban olarak kesilmez.
İZAH
«Ceza
ilh...» Hidâye'de de böyledir. «Ceza» kelimesi Mülteka şer-hinde şöyle tefsir edilmiştir:
«Âlimlerin çoğunluğuna göre «ceza» do-ğumdan itibaren yılın çoğu geçmiş
olan hayvandır.»
Kuruştan!
de şöyle der: «Muhit adlı eserde, çoğunluk kelimesi seki-zinci aya giren le tefsir
edilmiştir.»
Hizâne'de
ise, üzerinden altı ay ve birkaç gün geçen olarak tefsir edilmiştir.
Zaferanî
de, yedi aylık bir huzudur demiştir. Yine Zaferanî'den yedi veya sekiz aylık olarak da
rivayet edilmiştir.
Ben
derim ki: Hâniye'de Hizâne'de olan
üzerine ihtisar edilmiştir. Yalnız «şer'an» kelimesiyle
kaydedilmiştir.
Çünkü ceza kelimesi sözlük-te; bir yaşı tamam olan kuzuya denir.
Nihâye.
«Koyundan ilh...» Koyun, kuyruğu olandır.
Minah.
Musannifin
burada koyunla kaydetmesi, zira keçiden ceza ihtilaf-sız olarak caiz değildir. Nitekim
Mebsut
adlı eserde öyledir. Kuhistanî.
Ceza,
sağırdan bir yaşında olana denir.
Devenin de dört yaşında ola-nına denir. Bedâyî.
«Eğer
ilh...» Yani eğer kuzunun cüssesi küçük olursa, onu .kurban etmek caiz olmaz. Kurban
olması
için bir yaşını doldurup ikinci
yılına basması gerekir.
İtkanî.
«Üç
tür hayvan ilh...» Bu üç tür hayvan şunlardır: Deve, sığır ve man-da,
keçi ve koyun.
«Şerri
deveden beş yaşında olanı ilh...»
Bedâyî'de şöyle denilmekte-dir: «Yaşların bu şekilde takdir
edilmesi, bu yaşlardan noksan olmaması içindir. Eğer bu yaşlardan küçük bir hayvanı kurban
keserse, caiz değil-dir. Eğer daha büyük yaştaki bir hayvanı keserse, caizdir, daha da fazi-letlidir.
Kuzunun,
oğlağın, buzağının ve deve yavrusunun kurban edilme-si caiz değildir. Çünkü kurbanın
kesilmesi hususunda şeriat ancak zikre-dilen yaşlarda varid
olmuştur.»
«Manda
ilh...» Manda sığırdan bir türdür. Keçi de koyundan bir tür-dür.
Çünkü zekâtta manda sığıra,
keçinin
de koyuna eklenmesi bunu gösterir. Bedâyî.
«Bunu
musannif demiştir ilh...» Musannif
bunu Hidâye ve diğer ki-taplara uyarak söylemiştir.
Bedâyî'de şöyle denilmiştir: «Vahşî bir öküz ehli bir ineğin üzerine çıksa o inek bir yavru doğursa, o
yavru
iki yaşını doldurduktan sonra kurban olur. Ama bunun aksi olmaz.
Zira yavru anasından
ayrıldığında hükümlerin onunla bağlanacağı ve kıymet takdir edilecek bir hayvandır. Babasının ise
ancak
pis bir suyu vardır. İşte bundan dolayı kölelik ve hürriyette çocuk annesine tâbidir.»
«Yedide
birinden daha faziletlidir
ilh...» Keza sığırın tamamından da faziletlidir.
Tatarhâniye'de
şöyle denilmiştir: «İtabiye'de şöyle bir ifade vardır: üstad diyor ki: Semiz büyük bir
koyun et ve kıymet bakımından bir sı-ğıra eşit olursa, sığırdan daha faziletlidir. Çünkü hilafsız
olarak
koyunun hepsi farz olarak vâki
olur.» Sığırda âlimler ihtilaf
etmişlerdir. Bazı âlim-ler sığırın
yedide
bir farz olup geri kalan kısmı da nafile olmuş olur.» demiştir.
«Kıymette ve ette eşit iseler ilh...» Eğer sığırın yedide biri et bakı-mından koyundan daha çok ise
sığırın
yedide biri efdaldir. Bunda asıl
ka-ide şudur: Eğer et ve kıymette
koyun ile sığırın yedide biri
eşit
olursa, hangisinin eti daha güzelse o efdaldir. Eğer et ve kıymette eşit
olmaz-larsa, o zaman da
hangisi
daha fazla ise o daha uygundur.
Tatarhâniye.
«Koç
koyundan daha faziletlidir. Eğer ette ve kıymette eşit iseler bazıları «Bu yavrunun kesilmesi
veya tasadduk edilmesi adak ile vacib olan veya fakirin alışı gibi
adak anlamı olan kurbanlarda olur.
Yoksa
olmaz. çünkü onun anasından başkasını da kurban kesmek caizdir. Onun yav-rusu da onun
gibidir.»
demişlerdir.»
«Doğan
yavruyu canlı olarak tasadduk eder ilh...» Biz Hâniye'den müstahab olanın bu olduğunu
naklen
zikrettik. Onun açık anlamı odur Ki, velev bayram günlerinde olsun, yine canlı olarak sadaka
verilir.
Bedâyî'den naklen Şurunbulâliye'de olana bakınız.
«Sonra
bulsa ilh...» Yani kaybolanı veya çalınanı bulsa. Yine eline ulaşsa. Eğer kurban kesim
günlerinde
bulunursa hüküm böyledir.
«Bazı
âlimler de şöyle demişlerdir
ilh...» Bedâyî'de metindekinin
üze-rine ihtisar edilmiştir. Şümnî
de
bunu teyid etmiştir. Nitekim sarih de ileride zikredecektir. Mezhebin genel kaidelerine uygun
olan
da odur.
Bedâyî'de şöyle denilmektedir: «Bayram günleri geçinceye kadar ikincisini kesmese, sonra
birincisini
bulsa, onlardan efdali hangisi ise onun canlı olarak tasadduk etmesi gerekir.»
«Doğuştan
boynuzsuz ilh...» Herhangi bir şekilde tek boynuzunun bir kısmı kırılan hayvan da
kurban
olur. Eğer kırık boynuzun içindeki
öze ulaşırsa, onun kurban edilmesi caiz değildir.
Kuhistanî.
Bedâyî'de şöyle denilmektedir: «Eğer kırık kemiklerin ucuna kavu-şursa, o kurbanlık
olmaz.»
«Deli
ilh...» Yani koyun sürüsü ile birlikte gezmeyen, kendi etrafında dönen
hayvan. Eğer bu onun
otlamasına
ve yem yemesine engel değilse kurban olur.
«Eğer
zayıf ise ilh...» Hâniye'de şöyle denilmiştir: «Delirmiş ve uyuz semiz hayvanların kurban
edilmesi
caizdir. Eğer zayıf olurlarsa ki onda hiç ilik yoksa, kurban edilmesi caiz değildir. Eğer zayıf
olmakla
birlikte onda iç yağı varsa,
ilikleri boşalmamışsa, kurban edilmesi caizdir. Bu İmam
Muhammed'den
rivayet
edilmiştir.»
Kuhistanî
diyor ki: «Bilinsin ki, böyle zayıf, uyuz ve deli hayvanlar ayıptan hali değillerdi. Müstahab
olan,
kurban edilen hayvanın açık ayıp-lardan salim olmasıdır. Kurban bahsinde ayıplı olduğu halde
caiz
olan da ancak kerahetle caizdir. Nitekim Muzmarat'ta da böyle ifade edilmiştir.»
«Zayıf
olan ilh...» Ama aslında zayıflık ona zarar vermez. Ancak. iliklen boşalmış olan bir zayıflık
zarar
verir. Nitekim bizim yukarıda zik-rettiğimizden de bu anlaşılmaktadır. Bundan dolayı,
Muvatta'ki hadiste zayıflık, «hiç ilgili olmamak»la kayıtlanmıştır.
«Topal
hayvan ilh...» Yani öyle topal ki, o
topal ayağıyla yürümesi mümkün değil, ancak üç ayağıyla
yürüyebiliyor. Ama eğer o topal ayağı-nı yere basabiliyorsa, onu kurban etmek caizdir.
«Kulağının
ekserisi kesik olan ilh...» Bedâyî'de şöyle denilmiştir: «Kulağının bazısı ise kuyruğunun
veya gözünün bazısı giderse, Camiü's-sâğîr'de denilmiştir ki, «Eğer giden kısım çok ise o hayvanın
kurban
ol-masına engel olur. Eğer az ise engel olmaz.» Ashabımız az ile çok ara-sını ayırma
hususunda
ihtilaf etmişlerdir. Ebû
Hânife'den de bu hususta dört
rivayet vardır. Muhammed Asi ve
Câmiü's-Sâğîr'de, Ebû Hânife'den kurbana engel olan eksikliğin üçte birden fazlası olduğunu
rivayet et-miştir. Üçte birinin eksik olması halinde kurbana mani olacağı da riva-yet edilmiştir. Yine
Ebû
Hânife'den kurbana engel olacak eksikliğin dört-te bir olduğu da rivayet edilmiştir. Ebû
Hânife'den
son olarak, eğer giden kısım kolan kısımdan az veya onun benzeri olursa engel olacağı
rivayet edilmiştin»
Bu
rivayetlerin birincisi zarirü'r-rivayedir. Hâniye'de bu rivayet sahih görülmüştür. Zira Haniye
sahibi,
«Sahih ancak üçte birden, üçte birden az olursa, azdır: eğer ondan fazla olursa, çoktur,
engel
olur.» demiştir. Fetva da Hâniye'nin
görüşü üzerinedir.
Vikâye'nin
muhtasarında ve Islâh'ta da
Hâniye'nin görüşü
benim-senmiştir.
Dördüncü
rivayet ise, imameynin görüşüdür. Hidâye'de, İmameyn
demiştir ki, eğer yarıdan fazlası
kalırsa, kurbana yeterli olur. Bu da fakih
Ebülleys'in tercihidir.
Ebû
Yûsuf diyor ki: «Bu husustaki görüşümü Ebû Hânife'ye bildir-dim. Ebû Hanife bana, «Benim
görüşüm
de senin görüşündür.»
dedi.»
Bazı
âlimler tarafından, «Ebû Hânife'nin böyle demesi, Ebû Yûsuf'un sözüne dönmektir.»
denilmiştir.
Bazı
âlimler tarafından da; «Ebû Hanîfe'nin sözünün anlamı şudur: Benim sözüm senin sözüne
yakındır.»
denilmiştir.
Adı
geçen uzuvların yarısı gittiği takdirde kurbana engel olduğu hu-susunda imameynden iki
rivayet yapılmıştır.
Bezzâziye'de
şöyle denilmiştir: «İmameynin görüşlerinin açık anlamı, adı geçen uzuvların yarısının
gitmesi,
çok kabul edilir.»
Gâyetü'l-Beyân'da da şöyle denilmektedir: «Dördüncü rivayetin -ki bu İmameynin görüşüdür» İmam
da
ona rücu etmiştir- şekli şudur: «Herşeyden çoğu ekseridir. Yarı hususunda ise iki tarafın delilleri
çatışmak-tadır.»
Yani
yarısı gittiği takdirde ihtiyaten ademi cevazla
hükmedilmiştir. Bununla açığa çıkmaktadır ki,
metinde
olan Hidâye, Kenz ve Mülteka gibi ancak dördüncü rivayettir. Fetva da bu rivayetin
üzerinedir.
Nitekim sarih de Mücteba'dan naklen bunu zikredecektir. Öyleyse sanki onlar, dördüncü
rivayeti tercih etmişlerdir. Zira Ebû Hanîfe'nin geçen görüşün-den anlaşıldığına göre o, kendi
görüşünden
İmameyn'in görüşüne dön-müştür. Allah daha iyisini
bilir.
Bezzâziye'de
şöyle denilmektedir: «Bir hayvanın iki kulağında olan kopukluklar bir araya toplanır
mı?
Bu konuda âlimler ihtilaf
etmiştir.»
Ben
derim ki: Sarih, mestler üzerine mesh verme babında zikretti ki, uygun olan, ihtiyatin
toplanmasıdır.
«Ancak bilinir ilh...» Hidâye'de şöyle denilir: «Uzvun
çoğunun veya azının gitmesi gözün
dışındakilerde kolaydır. Göz hususunda ise fakihler şöyle demiştir: Koyuna bir veya iki gün yem
verilmez,
sonra ayıplı olan gözü bağlanır, sonra ona yeme yavaş yavaş yaklaştırılır, yem koyu-nun
gördüğü
yerde bekletilir, sonra sağlam gözü bağlanır, yem ona es-kisi gibi yaklaştırılır, yemi
gördüğü
yer ile sağlam gözüyle gördüğü yer ölçülür, eğer kör gözüyle gördüğü mesafe diğerinin
üçte
birisi ise, giden üçte birdir. Eğer yarı yarıya ise, gözünün sakatlığı yarı yarıyadır.»
«Yem
yiyecek kadar dişi kalmışsa yeterlidir ilh...» Bu görüş ile bu-nun mukabilindeki görüş iki
rivayettirler. Hidâye de bu iki rivayeti Ebû-Yûsuf'tan nakletmiştir. Hâniye'de de ikinci rivayet teyid
edilmiştir.
Ha-niye sahibi bundan önce şöyle demiştir: «İster yem yesin, ister yemesin hiç dişi
olmayan
hayvanın kurban edilmesi caiz değildir.»
«Doğuştan
kulağı olmayan ilh...» Bedâyî'de şöyle denilir: «Kulakla-rından birisi tamamen kesik olan
hayvanın kurban edilmesi caiz değildir. Doğuştan bir kulağı olmayan da kurban olmaz.»
«Sütü
kesilmiş ilh...» Zeylaî bunu şöyle,tefsir etmiştir:
«Yani yavru-sunu emziremeyen.»
Hulâsa'da
şöyle denilir: «Memelerinin ucu kesik olan hayvanın kur-ban edilmesi caiz değildir. Eğer
memelerinden birinin ucunun yarıdan azı gitmişse, o
zaman bizim gözle kulak üzerine zikrettiğimiz
hilaf
üzerine-dir. Koyun ve keçiden memelerinden birisi doğuştan olmayan veya bir afetten dolayı
birisi
tamamen gidenin kurban edilmesi caiz değildir. De-ve ile sığırda ise, eğer bir memesi
doğuştan
veya bir afetten dolayı yok-sa, kurban edilmesi caizdir. Eğer bunların iki memesi
gitmişse,
o zaman caiz değildir.»
Hüiâsa
adlı eserde, memelerinden bir illet olmadan süt çıkmıyorsa, onun kurban edilmesinin caiz
olduğu
zikredilmiştir.
Tatarhâniye'de
şöyle denilir: «Koyunun memelerinden birisi süt ver-miyorsa, o kurban olmaz. Deve
ve
sığırda ise, eğer iki memesinden süt gelmiyorsa, kurban olmaz. Çünkü deve ve sığırın dört
memesi
vardır.»
«Doğuştan
kuyruğu olmayan ilh...» Koyunun
doğuştan kuyruğu ve-ya kulağı yoksa. İmam
Muhammed,
böyle bir hayvan olmayacağını söy-lemiştir, eğer olursa, kurban edilmesi caiz değildir.
İmam
Muhammed Asl'da Ebû Hânife'den böyle bir koyunun kurban edilmesinin caiz olduğunu
rivayet etmiştir.
Haniye.
Sonra
Haniye sahibi şöyle demiştir: «Eğer koyunun kuyruğu doğuş-tan kuş kuyruğu gibi küçük
olursa,
caizdir. Ebû Hânife'nin kavline göre bunun caiz olması zahirdir. Zira Ebû Hânife'ye göre
kulağı
veya kuyruğu asla olmayan hayvanın kurban edilmesi caizdir.
İmam
Muhammed'in kavline gelince, doğuştan
kulakları küçük ola-nın kurban edilmesi caizdir.
Eğer
doğuştan kulak veya kuyruğu yoksa, caiz değildir.»
«Onun
eti güzel değildir ilh...» Bu illetle İbni Vehbân'ın yapmış ol-duğu itirazı def
olmaktadır. İbni
Vekban
buna şöyle itiraz etmektedir: «O hayvan ya erkektir, yahut dişidir. Hangisi
olursa olsun,
onun
kurban edilmesi
caizdir.»
«Yalnız
pislik yiyen ilh...» Yani hapsedilmezden evvel onun kurban edilmesi caiz değildir.
Haniye'de şöyle denilmektedir: «Eğer o pislik yiyen hayvan deve ise, kırk gün temiz bir yerde
tutularak
temiz yem yedirilir. Sığır ise yirmi, ko-yun ve keçi ise on gün. Ondan sonra kesilmesi
caizdir.»
«Pislikten başka birşey yemeyen ilh...» Bu görüş ifade ediyor
ki,eğer karışık yiyorsa, kurban
edilebilir.
T.
BİR
TAMAMLAMA: Uzvunun kesikliğinden dolayı cimadan
aciz olan öksüren fazla yaşlı olduğu için
doğum
yapmayan, yüzünde veya kulağın-da damga olan hayvanların kurban edilmesi caizdir.
Koyunlara has ol-mak üzere dili olmayan koyunun da kurban edilmesi caizdir. Ama sığırın değil.
Çünkü
sığır, yemi diliyle alır. Koyun ise
dişi ile alır. Nitekim Minye'den naklen Kuhistani'de de
böyledir.
Bazı
alimler tarafından, «Koyunun dilinin
üçte birinden fazlası kopmuşsa,
kurban edilmesi caiz
değildir.»
denilmiştir.
Ben
derim ki: Kulak ve kuyruğun üzerine kıyas yapılarak zahir olan da, bu alimlerin görüşüdür.
Belki
daha da evlâdır. Çünkü onunla
yeme-yi kasteder. Onun dilinin kopması, yem yemesine helâl
getirir.
Düşün.
Bedâyî'de de şöyle denilmektedir: «Kulağı uzunlamasına yarıyan ve kulakları delik olanların da
kurban
edilmesi caizdir. Kulağın ön kısmında kesilip sallanan hayvanın da kurban edilmesi caizdir.
Bu
şekilde arka-dan da kesilirse yine caizdir. Burada varid olan yasaklama da böyle ol-mamasının
mendub
olduğuna hamledilir. Kulağı delik
olan hayvan hu-susunda, çokluk haddindeki ihtilaf
caridir.»
Şaşı
olan hayvanın kurban edilmesi caizdir. Bir de, yünü kırkılan hayvanın kurban edilmesi yine
caizdir.
Haniye.
Yukarıda
zikrettiğimiz gibi, kurban bahsinde bunların caiz olması, kerahetledir. Çünkü müstahabın
aksinedir.
METİN
Kurban
için sağlam bir koyun satın alınsa,
sonra geçtiği gibi, kurba-na engel olacak bir ayıpla
ayıplansa, alan kimse zengin ise, onun yeri-ne başka bir koyun ikâme etmesi lazımdır. Ama fakir
ise,
o kurbanlık ona yeter. Fakir adam
aldığı zaman da ayıplı olsa, yine yeterlidir. Zira kur-ban onun
üzerine
ser'an vacib değildir. Ama zengin
bunun aksinedir.
Hayvanın kesim anmda çırpınmasından dolayı ayıplanması, ona za-rar vermez. Kesim anında
hayvan ölürse, kesen eğer zengin ise bir baş-kasını kesmesi gerekir. Fakat fakir ise başkasını
kesmesi gerekli değil-dir.
Kurban
için alınan hayvan kaybolsa veya çalınsa, adam bir diğerini kurban için alsa, sonra
kaybolan
veya çalınan meydana çıksa, zengin ise birisini, fakir ise her ikisini de keser. Şümnî.
Bir
bedeneye ortak olan yedi kişiden birisi ölse. varisleri diğer varis-leri diğer ortaklara, onun ve
kendilerinin
yerine kesmelerini söyleseler,
istihsanen hepsinin yerine sahiptir.
Çünkü hepside
kurbet
kastı vardır. Ortaklar varislerden
izin almadan kesseler, hiçbirisine kâfi geimez. Zira bazı
kurbet
değildir.
Bedeneye
ortak olan yedi kişiden birisi hıristiyan veya sırf et için ortak olsa, onlardan hiçbirisinin
kurbanı
olmaz. Çünkü kan akıtmak par-çalanmaz. Hidâye. Zira bunun illeti yukarıda geçti.
PRATİK MESELELER:
Üç
kişi kurban için ayrı ayrı birer koyun alsalar, birisi ona. biri yir-miye, diğeri de otuza almış olsa,
bunların
herbirinin kıymeti de kendi se-meni kadar olsa, bunlar birbirine karışmış olsa ve sahipleri
koyunlarını tanıyamasalar, her birisi bir koyunu alıp kurban etmek üzere anlaşsalar. Hepsine
kurbanları
yeterli olur. Yalnız otuz liralık
koyunu alan kimse eli-ne on liralık koyun düşmüş olması
ihtimaline
karşı yirmi lira tasadduk eder. Yirmi liralık koyunu alan da on lira sadaka verir. On lira
veren
kim-se hiçbir şey tasadduk etmez.
Bunlardan
her birisi diğerine, kendi yerine kesmesi için izin verse, o zaman yeterli olur,
kesen
kimsenin
üzerine de hiçbir şey lazım gelmez. Başkasının kurbanını emri olmadan kestiğinde
üzerine
nasıl hiçbir şey la-zım
gelmezse.
Yenabî.
Kurban
etinden yenilir. Kesen zengin de olsa ondan yiyebilir ve onu evi için alıkoyabilir.
Ama
tasadduk
edilen kısmın kurban etinin üçte bi-rinden az olmaması mendubtur.
Aile
fertleri çok olan kimsenin aile efradına bolca et yedirmek için kurban etini evinde bırakması
mendubtur.
Hem de kesmesini biliyorsa, kendi
eliyle kesmesi de mendubtur. Yok eğer kesmesini
bilmiyorsa, ken-disi hazır bulunur, kendisi kestiğinde hayvanın murdar olmaması için bir diğerine
kesmeyi
emreder.
Kitabînin
herhangi bir kimsenin kurbanını kesmesi mekruhtur. Ama mecusînin kesmesi ise
haramdır.
Zira mecusî İslama göre kesim ehlin-den değildir. Dürer.
Kurbanın
derisi ya tasadduk edilir veya ondan kalbur, çarık, su tulumu, sofra veya kova yapılır.
Veya
kurbanın derisi devamlı faydalanı-lacak birşeyle değiştirilebilir. Nitekim yukarıda geçmişti.
Sirke
ve et gibi tüketilecek nesnelerle değiştirilemez.
Kesen
kimse kurban etin! satsa, veya derisini helak olacak birşeyle değişse, veya dirhemle
değiştirmiş
olsa, onun semenini tasadduk eder. Bu görüş kurban etinin satışının kerahette sahih
olduğunu
ifade eder.
Ebû
Yûsuf'tan kurbanın etinin veya
derisinin satışının bâtıl olduğu
rivayet edilmiştir. Çünkü kurban
vakıf
gibidir. Müctebâ.
Kurbanı
kesen kasabın ücreti etten verilmez. Zira o satım akdi gi-bidir. Bu hüküm Peygamber
aleyhisselâmın,
Kim kurbanın derisini satar-sa, kurban kesmemiş gibidir.» hadisine
dayanır.
Menfaatlenmek
için kurbanı kesmezden önce yününü kesmek mek-ruhtur. Eğer keserse, onu
tasadduk
etmesi
gerekir.
Kurbanlık
hayvana binilmez. Yük yüklenmez. Kiraya da verilmez. Eğer kiraya verilirse aldığı ücreti
tasadduk
etmelidir. Hâviü'l-Fetâvâ. Zi-ra
onun sahibi o hayvanın bütün
parçaları ile Allah'a
yaklaşmayı borç-lanmıştır. Ama kesimden
sonra ki durum bunun aksinedir. Yani kesimden sonra
yününü
kesebilir. Çünkü maksat hâsıl olmuştur.
Müctebâ.
Kesimden
önce yünü gibi kurbanlığın sütünden de yararlanmak mek-ruhtur.
Âlimlerden
bazıları, zengin kimse için, kurbanı kesmezden önce sü-tünden ve yününden
yararlanmayı
caiz görmüşlerdir. Zira
zimmetinde vacib olduğundan
kurbanlık taayyün etmemiştir.
Zeylaî.