15 Ekim 2012

KURBAN KİTABI İKİNCİ BÖLÜM


«Ancak ayaklarından veya derisinden bazı şeyleri ete eklerlerse caiz olur ilh...» Yani birisine etten
bir bölümü ile ayakları düşse, diğerine de etten bir bölümü ile derisi düşmüş olsa, bu şekilde
tahminen taksim etmek caizdir. İnâye.
«Vaktinin başlangıcı namazdan sonradır ilh...» Musannıfın bu ifadesinde müsamaha vardır. Zira
kesimin vakti şehir ile gayrı arasında değişmez. Belki, onun şartında değişiklik vardır. şehirli ve
ylü için kurban kesim vaktinin başlangıcı bayramın birinci günü şafağın doğumudur. Ancak
şehirliye kurbandan önce namazı kılması şart kılınmıştır. O zaman burada şehirlinin namazdan
önce kesmesinin caiz olmaması vaktin olmamasından değil, şartın olmamasındandır. Nitekim
Mebsût adlı eserde de böyledir. Buna Hidâye ve diğer kitaplarda da işâret edilmiştir. Kuhistanî.
İbni Kemâl de şerhinin «minhu»larında şöyle demiştir: «Bu Tacü'ş-Şeria'nın yanıldığı yerlerden
biridir ki bu konuda Sadrı Şeria uyanmamıştır.»
«Bayram namazı kılındıktan sonra ilh...» Cami ehli namaz kıldıktan sonra henüz meydanda
toplananlar namaz kılmazdan önce kurbanını kesmiş olsa istihsanen kurban yeterlidir. Zira camide
kılınan namaz geçerli bir namazdır. Hatta kurban kesenler o namazla iktifa etseler, hepsine yeterli
olur. Bunun aksi de geçerlidir. Hidâye.
İmam tahiyatta oturduktan sonra kurbanını kesmiş olsa zaruri rivayette onun kurbanı caiz değildir.
Bazı alimler de kestiğinin caiz ama günahkâr olduğunu söylemişlerdir. Bu da Ebû Yûsuf'tan rivayet
edilmiştir. Hâniye.
«Velev ki, hutbeden önce olsun ilh...» Minah'ta Hasan'dan şöyle rivâyet edilmiştir: «İmam hutbeyi
bitirmeden kurbanını keserse isabetsizlik etmiş olur.»
«Namaz vakti geçtikten sonra ilh...» Yani şehirler için kurban kesim vakti, bir özürden dolayı namaz
kılmamışlarsa, bayram namazının vakti geçtikten sonradır. Bayram namazının vakti ise, güneşin
mızrak boyu yükselmesinden zevale kadardır.
«Bir özürden dolayı bayram namazını kılmazlarsa ilh...» Yani bundan sonra zikredilecek fitnenin
dışındaki bir özürden dolayı namazı kılmazlarsa. T.
Ben derim ki: Zeylaî, özür kelimesini zikretmemiştir. Halbuki o, şârihin Yenabî'den naklen
zikredeceğine de aykırıdır.
Bedâyî'de şöyle denilmiştir : «İmam bayram namazını tehir etse, gün yarı oluncaya kadar kurban
kesilmez. Eğer imam meşgul olsa, namaz kılmasa veya bayram namazını kasten terkederek zeval
vaktine kadar kılmasa, namaz kılmadan da kurban kesmek bütün günlerde helâldir. Çünkü zevalle
bayram namazının vakti yok olmuştur. İmam da ancak ikinci veya üçüncü günü bayram namazını
kıldırırsa, kazaen kıldırmış olur. Kurbanın namazdan sonra olması da ancak namaz edâen kılınırsa
şarttır. Kudurî de bu şekilde zikretmiştir.»
Bunun benzerini Zeylaî de Muhit'ten naklen zikretmiştir.
Yine Bedâyî bundan önce Muhît adlı eserden şunu zikretmiştir: «Bayramın ikinci günü zevalden
önce kesmeleri yeterli değildir. Ancak imamın namaz kıldıracağını ummazlarsa o zaman
kesebilirler.»
BİR UYARI ; Serahsî'nin Mebsût'unda şöyle denılmiştir: «Nahır günü Mina halkına bayram namazı
kılmak vacib değildir. Çünkü onlar namaz vaktinde menasiki edâ etmekle meşguldürler. O zaman
Mina halkı için şafak tattıktan sonra köy halkına caiz olduğu gibi kurban kesmek caizdir.»
Açık olan odur ki Mina ehli hacılar ve Mekke ehildir. Şurunbulâliye. Yani Mekke'nin ihrama giren
halkı.
Bu, Birî'nin zikrettiğinin açık olarak zıddıdır. Zira Birî şöyle demistir: «Mina'da kurbanın ancak
zevalden sonra kesilmesi caizdir. Zira Mina öyle bir yerdir ki, onda bayram namazı kılmak caizdir.
Ancak şu kadar varki bayram namazı hacılardan düşmüştür. Çok araştırmamıza rağmen bu konuda
bir metin görmedik. Bayram günü Mekke'de de bayram namazı yoktur. Zira biz ve bizim eriştiğimiz
fıkıh bilginleri Mekke'de bayram namazı kılmamışlardır. Sebebin ne olduğunu en iyi Allah bilir.»
«Şehir dışında kesiliyorsa ilh...» Bu söz çölde yaşayanları da kapsamına alır.
Kadıhân da şöyle demiştir: «Mezrada köylerde ve sınır boylarında yaşayan halk bize göre şafak
attıktan sonra kurbanlarını kesebilirler. Çölde yaşayanlara gelince, onlar ancak, kendilerine en
yakın olan imamın namaz kıldırmasından sonra kesebilirler.» Bunu Kuhistanî Nazm'a ve diğerlerine
isnad etmiştir.
Şurunbulâliye'de şöyle denilmiştir: «Kadıhân'da zikredilen Tebyîn'de olanla Şeyhülislâm'ın mutlak



ifadesine aykırıdır.»
«Geçerli olan, kurban kesilecek hayvanın bulunduğu yerdir ilh...» Kurbanlık mezrada, kesen de
şehirde olursa, namazdan önce kesmesi caizdir. Bunun aksi ise caiz değildir. Kuhistanî.
«Kurbanını çıkarır ilh...» Yani çıkarılmasını emreder.
«Şehir dışında ilh...» Burada şehir dışından maksat, namazın seferi olarak kılınacağı yerdir.
Kuhistanî ve Zeylâî.
«Mücteba îlh...» Mesela Hidâye Tebyîn ve diğer muteber kitaplarda bulunduktan sonra Mücteba'ya
isnad edilmesine ihtiyaç yoktur.
«Doğum ilh...» Bu, küçük çocuğun veya babasının malından kurbanı kesmenin vacib olduğu
görüşü üzeredir. Bu da mutemed görüşün aksidir. Nitekim yukarıda geçti.
«Kurbanlar iâde olunmaz, yalnız namaz iâde olunur ilh...» Bedâyî'de şöyle denilmektedir: «Eğer
halk dağılmadan önce imamın abdestsiz namaz kıldığını bilinirse, rivayetlerin ittifakı ile imam
namazı cemaatle birlikte iade eder. Ama iade etmezden önce kesilen kurban caiz midir? Bazı
rivayetlerde kesin kurban caizdir denilmiştir. Çünkü o kurban fakihlerden bazısının caiz kabul ettiği
namazdan sonra kesilmiştir. Bu fakih de İmam Şâfiî'dir. Çünkü Şâfiî'ye göre İmamın namazının fasit
olması ona uyan kimselerin namazının fasit olmasını gerektimıez. O zaman bu namaz İmam Şâfiî'ye
göre muteber bir namazdır. Şâfiî'nin görüşü üzerine imam yalnız başına namazı iade eder. Halk
namazı iade etmez. Bu da istihsandır.» Bunun benzeri Bezzâziye'de de mevcuttur.
«Müctebâ'da ilh...» Şarihin Müctebâ adlı eserden nakli, metnin mutIak ifadesini kayıtlamaktadır.
Yani, namaz cemaat dağılmadan iade edilir, sonra değil. Bu metnin mutlak ifadesini sınırlamak da
güzel birşeydir. Çünkü cemaat dağıldıktan sonra namazı iade etmek zordur. H.
«Dağıldıktan sonra değil ilh...» Ben diyorum ki, Bezzâziye'de şöyle bir ifade vardır: «Eğer cemaat
namazları iade etmek için çağrılsa, o çağrıyı bilmeden kurbanını kesse, kestiği caizdir. Ama bu
çağrıyı bilenler zevalden önce kurban kesmişlerse, kestikleri caiz değildir. Ama zevalden sonra
kesmişse, kestiği kurban caizdir.»
Şu kadar var ki, bizim Bedâyî'den nâklettiğimiz ifade, mutlaka kesen kimsenin kurbanını iade
etmemesini gerekli kılar. Bedâyî'de Bezzâziye'de zikredilenle birlikte diğer bir rivayet de
zikredilmiştir. Düşünülsün.
«Bayram namazı kılınması ilh...» Çünkü onlara namaz kıldıracak bir vali yoktur. İtkânî ve Zeylaî.
«Tercih edilen görüşe göre caizdir îlh...» Çünkü şehir o zaman bu hükümle köy gibidir. İtkanî.
Tatarhâniye'de şöyle denilmektedir: «Fetvâ da bu görüş üzerinedir.» Bu meseleyi yine Zeylaî de
zikretmiştir. O zaman Zeylaî'den naklen geçen hükme H.nin zannettiği gibi muâriz olmaz. Zira
Zeylâî'den nakledilen ifadedeki meselede imam mevcuttur. O zaman o şehir köy hükmünde
değildir. Sen anla.
«Şu kadar var ki Yenabî'de ilh...» Bu ifade bazı nüshalardan düşmüştür. Uygun olan da düşmesidir.
Çünkü bu makablindeki konuya aykırı değildir. Çünkü makablindeki meselede namaz bir özürden
dolayı terkedilmiştir. Burada ise özürden dolayı değil, kasten terkedilmiştir.
«Birinci gün zevalden önce kurban kesmek caiz değildir ilh...» Açık o!an odur ki, bu kimse
Bezzâziye'den nakledilene muarız olduğunu sanmıştır. Nitekim haşiyeyi yapan da öyle anlamıştır.
Halbuki bu çelişki bizim zikrettiğimizde bertaraf edilmektedir.
«Ben derim ki ilh...» Zeylaî'nin ifadesinde şarihin naklettiğini ifade eden birşey yoktur. Çünkü o her
iki görüşü de bizim zikrettiğimiz gibi Muhit'ten hikâye etmiş, görüşün birisini, diğerine tercih
etmemiştir.
«O namazları da, kurbanları da yeterlidir ilh...» Hüküm Bedâyî'de de böyledir. Bedâyî'de şöyle
denilmektedir: «Eğer günün yarısından sonra o günün Zilhicce'nin onuncu günü olduğuna şehâdet
etseler, onlar için kurban kesmek caizdir. İmam da ikinci günü onlara bayram namazını kıldırır.
Eğer günün evvelinde o günün bayram günü olduğu bilinse, imam da meşgul olsa veya gafil olsa
ve bayram namazına gitmese, kimseye de bayram namazını kıldırmasını emretmese, güneş zevale
erinceye kadar hiç kimsenin kurban kesmesi uygun değildir. İmam namaza gitmeden ön-ce gün
zevci vaktine erse, halk kurbanını keser. Zeval vaktinden önce birisi kurbanını kesse, caiz değildir.
Birisi arefe günü zevalden sonra kurbanını kesse, sonra o günün kurban günü olduğunu anlaşılsa,
biz Hanefîlere göre onun kurbanı caizdir. Çünkü o kurban vaktidir.»
«Tenzihen ilh...» Bu konu musannifindir. Zira musannif demiştir ki: Ben diyorum ki. açık olan şudur



ki, bu kerahet tenzihidir. Tenzihen mek-ruhun mercii de öncelikle oluşan aksidir. Zira yanlış yapma
ihtimali ke-rahetin tahrimî olmasına delil olmaya uygun değildir.
Ben derim ki: Kerahetin tenzihi olması konusu Bedâyî'nin zebâih bahsinde açık olarak zikredilmiştir.
«Gece ilh...» Yani ortadaki iki gece. Yani birinci gece ile dördüncü gece değil. Çünkü birinci ile
dördüncü gecede kurban kesmek asla ge-çerli değildir. Nitekim açık olan da ancak budur. Sahih
olmadığı husu-sunda Nihâye'de de dikkat çekilmiştir. Bununla birlikte, bazıları bunu bilmezler.
«Kurban kesmez ilh...» Musannif bu sözüyle kurbanın kaza edilme-i bahsine başlamıştır. Kurbanın
vakti geçtiği zaman kurban mükellefi kur-banı kaza etmekle zamin olur. Bedâyî'de olduğu gibi.
«Günleri geçerse ilh...» Musannifin böyle sınırlaması, Nihâye'de olan şu ifadeden dolayıdır: «Eğer
kurban mükellefin kendi icabıyla vacib olursa veya kurban için almasıyla kurban ona vacib olursa,
kurban gün-lerinde kurbanlık hayvanın aynını tasadduk ederse, o kimsenin üzerine onun yerine
onun benzeri gibi bir kurban kesmesi vacibtir. Zira onun üzerine vacib olan, kan akıtmaktır. Kan
akıtmak da sadakaya ancak günlerinin geçmesiyle kesimden ümitsiz olursa intikal eder. Eğer
bayram günleri geçinceye kadar aynını tasadduk ettiği kurbanın benzerini almaz-sa, o zaman onun
kıymetini tasadduk eder. Zira kan akıtmak hususî bir zamanda kurbet olarak bilinmektedir. Birinci
tasadduk daha sonra gerek-li olan tasadduk yerine yeterli olmaz. Çünkü birinci kurbanı tasadduk
et-mesi, sadakanın vücubunun sebebinden önce olmuştur.»
«Canlı olarak tasadduk eder ilh...» Zira kan akıtmakla tekarrübün vakti geçmiştir. Eğer onun
kıymetini sadaka olarak verirse, yine kâfi gelir. Zira burada vacib olan, onun aynını tasadduk
etmektir. Asıl maksud olan şey olan tekerrübte kıymetini tasadduk etmek de aynını tasad-duk
etmek gibidir. Zahire.
«Belirli bir hayvanı adamışsa ilh...» Bedâyî'de şöyle denilmiştir: «Zen-gin ve fakirin üzerine vacib
olan, adadıkları şeydir. Mesela, adam, «Be-nim üzerime Allah için bir koyun veya bedeneyi kurban
etmek veya şu koyunu ve şu bedeneyi kurban etmek vacib olsun.» dese, veya «Ben şu koyunu
kurban kıldım.» dese, onu kesmesi üzerine vacib olur. Çünkü bu bir kurbettir ki bunun cinsinden
gerekli kılacak şey vardır. Ki bu da te-mettü kurbanı, kıran haccı kurbanı ve ihsar kurbanıdır.
Öyleyse bu kur-ban da diğer şeyler gibi adakla gerekli olur. Adakla vâcib olanda de zen-ginle fakir
eşittirler.»
Bundan şu istifade edilir ki, o şeyin üzerine kılması adaktır. Vacibin •adaması da sahihtir.
O zaman şu durum karışık hale gelir ki, adağın sıhhat şartlarından birisi de adadığı şeyin adaktan
önce vacib olmamasıdır. Ebussuud bu karışık meseleye şöyle cevap vermiştir: «Burada vacib olan
mutlaka kur-ban kesmektir. Adağın sıhhati de belirli bir hayvana nisbetinden dolayı-dır.»
Ebussuud'un bu ifadesinde de bir görüş vardır. Zira bilindi ki, belirli olmayan bir hayvanı adamakda
geçerlidir.
Bilinsin ki Bedâyî'de şöyle denilmiştir: «Zengin bir kimse bir koyun kesmeyi adaşa, o adakda
kurban günlerinde olsa, o kimsenin üzerine bize göre iki koyun kesmek gerekli olur. Birini adağı
için, birisini de şeri-at ona vacib ettiği için. Ancak zengin kimse koyunu adamaktan maksa-dı
üzerine vacib olanı haber vermekse, o zaman onun yalnız bir koyun kesmesi lazım gelir. Ama bu
zengin kimse koyunu kesmeyi kurban gün-lerinden önce adarsa, o zaman ona yine ihtilafsız olarak
iki koyun kes-mek gerekli olur. Çünkü adak; siğası vacib olan birşeyden haber ver-meyi ihtimal
etmez. Vaktinden önce de birşey vacib olmaz. Eğer bayram günlerinde bir kurban kesmeyi adaşa,
sonra aynı günlerde zengin olsa, yine hüküm böyledir. Yani onun iki kurban kesmesi gerekir.»
Bedâyî'nin bu ifadesinin gereği şudur: Zengin kimse kurban günle-rinde bir koyunu kurban etmeyi
adaşa, bu adağından maksadı haber ver-mekse, o adak gerçekten adak olmaz. O koyunu şeriat
vacib kıldığı için keser. Ama eğer mutlak bir ifade ile söyler, haber vermeyi kasdetmezse, veya
kurban günlerinden önce adarsa, veya fakir olduğu halde adar, bayram günleri zengin olursa, o
zaman onun adakla diğer bir koyunu kesmesi de gerekli olur. Şu kadar var ki daha önce o ona
vacib değildi. Onun üzerine vacib olan ondan başkaydı. O zaman onun adağı hakikaten adaktır. Her
halükârda daha önceki bir vacible hakiki bir adak bulunmaz. Hal açıklandı ve karışıklık da ortadan
kalktı. Bu konunun araştırması kurban bahsinin sonunda gelecektir.
Bunun gereği de şudur ki, zengin kimse eğer adamasıyla birlikte kas-tı eğer vacibi haber vermekse,
ondan yiyebilir. Çünkü o kurban adağıyla ona vacib olmamıştır.
PRATİK BİR MESELE : Birisi, «Ben Allah için bir koyun keseceğim.» dese, sonra da deve veya sığır
kesse, caizdir. Tatarhâniye.



«İsterse fakir olsun ilh...» En uygun olan; «isterse zengin olsun» demesiydi. Çünkü fakir bir
kimsenin belli bir hayvanla adamasının geçerli olmadığı düşünülemez. Çünkü daha önce onun
üzerine vacib değildir. Ama zengin bunun aksinedir. Hem de fakir o hayvanı kurban için almış olsa,
adamasa bile kurban günleri geçtikten sonra onun aynını tasadduk etmesi gereklidir. Ama zengin
bunun aksinedir ki, zengin onun aynını de-ğil kıymetini de tasadduk edebilir.
«Eğer noksan olursa ilh...» Yani kesmek onun kıymetini noksanlaştırsa yani kesimden sonra
kıymeti kesimden önceki kıymetinden az olsa, aradaki farkı da tasadduk eder. Tatarhâniye.
«Noksanlığının kıymeti kadar sadaka verir ilh...» Uygun olan, bura-da kıymet kelimesini düşürmesi
veya eksiği kadar sadaka verir deme-siydi. Çünkü burada faraziye kıymetten eksikliktir.. Koyunun
kendisin-de değil. Sen düşün.
«Adayan kimse adadığı kurbanın etinden yiyemez ilh...» Bilindiği gi-bi, adak hakikaten adak olursa.
Ben derim ki: Adayan kimse sözü bir kayıt değildir. Çünkü burada söz vakti geçen kurban
hakkındadır. Vakti geçtikten sonra mükellefe va-cib olan ya o kurbanı canlı olarak vermek veya
kıymetini vermektir. Bun-dan ötürü eğer onu keserse, kesim onun kıymetini noksanlaştırırsa,
ke-simin noksanlaştırdığı kıymete zamin olur. Bu da fakir eğer onu kurban için almışsa, o fakiri de
içine alır. Buna Gâyetü'l-Beyân'da olan ifade de de delâlet etmektedir.
Gâyetü'l-Beyân'ın ifadesi aynen şöyledir: «Bir kimse belirli bir koyu-nu kurban için kendisine vâcib
kılsa, veya kurban için olsa, kesmezden önce de kurban günleri geçse, onu canlı olarak tasadduk
eder. Onun etinden de yiyemez. Çünkü vacib kan akıtmaktan sadaka vermeye inti-kal etmiştir. Ama
eğer o koyunu vacib kılmaz veya kurban için satın al-mazsa, kurban günleri de geçmiş olsa,
kurbana geçerli olan bir koyunun kıymetini tasadduk eder.»
İşte Gâyetü'l-Beyân'ın bu ifadesinde bizim yukarıda dediğimize açık bir delâlet vardır. Sonra ben,
Kifaye adlı eserde, «Bir fakir kurban için bir koyun alsa,» sözünden sonra şöyle denildiğini gördüm:
«Eğer keserse, onun etinden yiyemez. İleride bunun daha fazla açıklaması gelecektir.»
«Kurban için aldığı hayvanı ilh...» Eğer koyun fakirin kendi malı ol-sa, onu kurban etmeye niyet
etse, veya satın alsa ama kurbana niyet et-mese, sonra kurbana niyet etse, onu kesmek vacib
değildir. Çünkü niyet alışla beraber olmamıştır. O zaman niyete itibar edilmez. Bedâyi.
«Ona vacib olmaktadır ilh...» Yani satın almasıyla vacib olmuştur. Bu da Zahirü'r-Rivayettir. Zira
fakirin o hayvanı kurban için alması onun kendi üzerine vacib kılınmasının yerine geçer. Bu da
örfen kurban ada-maktır. Nitekim bedâyi'de olduğu gibi. Tatarhâniye'de de «Fakir onu bay-ram
günlerinde kurban için alırsa.» şeklinde tabir edilmiştir. Tatarhaniye'nin tabirinin açık anlamı şudur:
Eğer fakir o koyunu kurban bayramı günlerinden önce kurban için alırsa, vacib değildir. Ben bu
hususta açık bir ifade görmedim. Araştırılsın.
«Zengin ise onun kıymetini tasadduk eder. İster o hayvanı kurban için alsın, ister kurban için
almasın ilh...» Hidâye ve Dürer gibi diğer ki-taplarda da böyledir. Dürer'i Şeyh Şahin söyle takip
etmiştir: «Zenginin kurban için satın almadığı hayvanın kıymetini tasadduk etmesi vacibtir. Ama
eğer kurban için almışsa, zengin o zaman onun kıymetini veya onu canlı olarak tasadduk etmek
arasında muhayyerdir.» Nitekim Zeylaî de de olduğu gibi. Ebussuud.
Ben derim ki: Bedâyî'de şöyle zikredilmiştir: «Şüphesiz doğru olan şudur ki, kurban için alınan bir
hayvan kurban kesim günleri geçinceye kadar kurban edilmezse, zengin de onu fakir gibi ayyla
tasadduk eder. Bu hususta Hanefî âlimleri arasında ihtilaf yoktur. Zira İmam Muhammed, «Bu Ebû
Hanîfe, Ebû Yûsuf ve bizim görüşümüzdür.» demiştir.» Bu ko-nunun tamamı Bedâyî'dedir.
Bedâyî'de zikredilen bizim anifen Gâyetü'l-Beyân'dan zikrettiğimize de uygundur. Her halükârda,
açık olan odur ki kestiği takdirde ondan yemesi helâl değildir. Onun kıymetinden birşey!
alıkoymasının caiz olmaması gibi.
«Kıymet'ten maksat ilh...» Bu musannifin mücmel olarak zikrettiğini beyan etmektedir. Zira
musannifin «Onu kıymetiyle tasadduk eder» sözü, kurban için alman koyunda açıktır. Zira onun
kıymeti bilinmektedir. Ama eğer kurban için satın almamışsa, onun kıymetini tasadduk etmesinden
maksat nedir? Çünkü koyun belli değildir. İşte bunu sarih beyan ediyor ki, kıymetten maksat,
kurban için koyun almadığı takdirde kurbana ye-terli olacak bir koyunun kıymetidir. Nitekim Hülâsa
ve diğer eserlerde de durum böyledir.
Kuhistanî'de de; «Veya vasat bir koyunun kıymeti tasadduk edilir.» denilmiştir. Nitekim Zahidi,
Nazm ve diğer kitaplarda dayledir.
METİN



Eğer bir yaşındaki toklularla karıştırılıp uzaktan bakıldığında birbi-rinden ayırdedilemezse altı ayını
doldurmuş kuzunun kurban edilmesi caizdir. Üç tür hayvandan seni'nin kurban edilmesi geçerlidir.
Seni; de-velerden beş yaşında olanı, sığır ve mandadan iki yaşını dolduran, ko-yun ve keçiden de
bir yaşını doldurana denilir. Bir ehli ile bir vahşiden doğan hayvan annesine tabidir. Eğer annesi
kurban edilen hayvanlardan ise, onu kurban edilmesi sahihtir. Kurban edilmeyen hayvanlardan ise,
sahih olmaz. Bunu musannıf demiştir.
PRATİK MESELELER:
Bir koyunu kurban etmek bir sığırın yedide birinden daha faziletlidir. Eğer ette ve kıymette eşit
iseler,, koç koyundan daha faziletlidir. Eğer kıymetleri bir olursa keçinin dişisi erkeğinden
faziletlidir. Devenin ve sığır ise dişisi erkeğinden daha faziletlidir. Havi.
Vehbâniye'de şöyle denilmektedir: «Eğer kıymet bakımından erkek ve dişi bir ise, dişiyi kesmek
daha faziletlidir.»
Kurbanlık hayvan kesimden önce bir yavru doğursa, doğurduğu yav-ru da onunla birlikte kesilir.
Bazı âlimlere göre ise, doğan yavruyu canlı olarak tasadduk eder.
Kurbanlık olarak aldığı koyun kaybolsa veya çalınsa, diğer bir koyun alsa, sonra kaybolanı veya
çalınanı bulsa, efdal olan ikisini de kesmek-tir. Eğer birincisini keserse sahihtir. İkincisinin kıymeti,
birinciye eşit ve-ya daha yüksek olursa, yalnız onun kesilmesi de sahihtir. Eğer ikinci koyunun
kıymeti birinci koyundan düşük ise, onu kestiği takdirde birinci koyunun kıymetinin fazlasına
zamindir. O fazlalığı tasadduk eder. Bu ko-nuda zengin ile fakir arasında fark yoktur.
Bazı âlimler de şöyle demişlerdir: Eğer o kurban zenginliğinden do-layı ise. cevap yine öyledir.
Eğer fakir olduğu halde almışsa, her ikisini de keser. Yenabî.
Doğuştan boynuzsuz, burulmuş hayvanın kurban edilmesi de sahih-tir. Deli ise. onun deliliği eğer
onun otlamasına ve yem yemesine engel değilse, o da kurban edilebilir. Eğer engel ise, onu kurban
etmek caiz değildir.
Semiz uyuzlu hayvanı kurban etmek de caizdir. Ama eğer zayıf ise. caiz değildir. Çünkü uyuzluk ete
noksanlık getirir.
İki gözü görmeyen, bir gözü görmeyen ve kemiklerinde ilik olmaya-cak kadar zayıf olan hayvan da
kurban olmaz. Kesim yerine kadar yürüyemeyecek topal hayvan da kurban edilmez. Hastalığı açık
olan hay-van da .kurban olamaz. Kulağının, kuyruğunun çoğu kesik olan ve gö-zünün görme
gücünün ekserisi gitmiş olan hayvanda kurban olamaz. Burada görme gücünün çoğunun gitmesi
ancak ota yaklaşmasıyla bili-nir.
Yuvarlak kuyruklu koyunların kuyruklarının da çoğu gitmişse, onlar kurban olmaz. Zira ekseriyette,
kalmak ve gitmek bakımından tamamen
hükmü vardır. O zaman bu sayılan uzuvlarda eğer çoğu kalmışsa,
kurban için yeterli olur. Fetva da bunun üzerinedir.
Hiç dişi olmayan hayvanlar da kurban olmazlar. Dişlerinin çoğunlu-ğu duruyorsa yeterlidir.
Bazı âlimler tarafından yem yiyecek kadar dişi kalmışsa yeterlidir, denilmiştir.
Doğuştan kulağı olmayan «kesau» denilen hayvanlar da kurban ol-mazlar. Eğer kulakları doğuştan,
küçük ise, o yeterlidir. Zeylaî.
Memelerinin ucu kopan veya memeleri kuruyan hayvanlar da kurban olmaz. Burnu kesik
hayvanlardan da kurban kesilmez. Sütü kesilmiş, yav-rularını emziremeyen hayvanlar da kurban
olmaz.
Doğuştan kuyruğu olmayan hayvanlar da kurban olmaz. Müctebâ.
Hünsâ yani cinsiyeti belli olmayan hayvanlar da kurban olmaz. Çün-kü onun eti güzel değildir.
Şerh-i Vehbâniye. Bu bahsin tamamı ordadır.
Yalnız pislik yiyen ve pislikten başka birşey yemeyen hayvanlar da kurban olarak kesilmez.
İZAH
«Ceza ilh...» Hidâye'de de böyledir. «Ceza» kelimesi Mülteka şer-hinde şöyle tefsir edilmiştir:
«Âlimlerin çoğunluğuna göre «ceza» do-ğumdan itibaren yılın çoğu geçmiş olan hayvandır.»
Kuruştan! de şöyle der: «Muhit adlı eserde, çoğunluk kelimesi seki-zinci aya giren le tefsir
edilmiştir.»



Hizâne'de ise, üzerinden altı ay ve birkaç gün geçen olarak tefsir edilmiştir.
Zaferanî de, yedi aylık bir huzudur demiştir. Yine Zaferanî'den yedi veya sekiz aylık olarak da
rivayet edilmiştir.
Ben derim ki: Hâniye'de Hizâne'de olan üzerine ihtisar edilmiştir. Yalnız «şer'an» kelimesiyle
kaydedilmiştir. Çünkü ceza kelimesi sözlük-te; bir yaşı tamam olan kuzuya denir. Nihâye.
«Koyundan ilh...» Koyun, kuyruğu olandır. Minah.
Musannifin burada koyunla kaydetmesi, zira keçiden ceza ihtilaf-sız olarak caiz değildir. Nitekim
Mebsut adlı eserde öyledir. Kuhistanî.
Ceza, sağırdan bir yaşında olana denir. Devenin de dört yaşında ola-nına denir. Bedâyî.
«Eğer ilh...» Yani eğer kuzunun cüssesi küçük olursa, onu .kurban etmek caiz olmaz. Kurban
olması için bir yaşını doldurup ikinci yılına basması gerekir. İtkanî.
«Üç tür hayvan ilh...» Bu üç tür hayvan şunlardır: Deve, sığır ve man-da, keçi ve koyun.
«Şerri deveden beş yaşında olanı ilh...» Bedâyî'de şöyle denilmekte-dir: «Yaşların bu şekilde takdir
edilmesi, bu yaşlardan noksan olmaması içindir. Eğer bu yaşlardan küçük bir hayvanı kurban
keserse, caiz değil-dir. Eğer daha büyük yaştaki bir hayvanı keserse, caizdir, daha da fazi-letlidir.
Kuzunun, oğlağın, buzağının ve deve yavrusunun kurban edilme-si caiz değildir. Çünkü kurbanın
kesilmesi hususunda şeriat ancak zikre-dilen yaşlarda varid olmuştur.»
«Manda ilh...» Manda sığırdan bir türdür. Keçi de koyundan bir tür-dür. Çünkü zekâtta manda sığıra,
keçinin de koyuna eklenmesi bunu gösterir. Bedâyî.
«Bunu musannif demiştir ilh...» Musannif bunu Hidâye ve diğer ki-taplara uyarak söylemiştir.
Bedâyî'de şöyle denilmiştir: «Vahşî bir öküz ehli bir ineğin üzerine çıksa o inek bir yavru doğursa, o
yavru iki yaşını doldurduktan sonra kurban olur. Ama bunun aksi olmaz. Zira yavru anasından
ayrıldığında hükümlerin onunla bağlanacağı ve kıymet takdir edilecek bir hayvandır. Babasının ise
ancak pis bir suyu vardır. İşte bundan dolayı kölelik ve hürriyette çocuk annesine tâbidir.»
«Yedide birinden daha faziletlidir ilh...» Keza sığırın tamamından da faziletlidir.
Tatarhâniye'de şöyle denilmiştir: «İtabiye'de şöyle bir ifade vardır: üstad diyor ki: Semiz büyük bir
koyun et ve kıymet bakımından bir sı-ğıra eşit olursa, sığırdan daha faziletlidir. Çünkü hilafsız
olarak koyunun hepsi farz olarak vâki olur.» Sığırda âlimler ihtilaf etmişlerdir. Bazı âlim-ler sığırın
yedide bir farz olup geri kalan kısmı da nafile olmuş olur.» demiştir.
«Kıymette ve ette eşit iseler ilh...» Eğer sığırın yedide biri et bakı-mından koyundan daha çok ise
sığırın yedide biri efdaldir. Bunda asıl ka-ide şudur: Eğer et ve kıymette koyun ile sığırın yedide biri
eşit olursa, hangisinin eti daha güzelse o efdaldir. Eğer et ve kıymette eşit olmaz-larsa, o zaman da
hangisi daha fazla ise o daha uygundur. Tatarhâniye.
«Koç koyundan daha faziletlidir. Eğer ette ve kıymette eşit iseler bazıları «Bu yavrunun kesilmesi
veya tasadduk edilmesi adak ile vacib olan veya fakirin alışı gibi adak anlamı olan kurbanlarda olur.
Yoksa olmaz. çünkü onun anasından başkasını da kurban kesmek caizdir. Onun yav-rusu da onun
gibidir.» demişlerdir.»
«Doğan yavruyu canlı olarak tasadduk eder ilh...» Biz Hâniye'den müstahab olanın bu olduğunu
naklen zikrettik. Onun açık anlamı odur Ki, velev bayram günlerinde olsun, yine canlı olarak sadaka
verilir. Bedâyî'den naklen Şurunbulâliye'de olana bakınız.
«Sonra bulsa ilh...» Yani kaybolanı veya çalınanı bulsa. Yine eline ulaşsa. Eğer kurban kesim
günlerinde bulunursa hüküm yledir.
«Bazı âlimler de şöyle demişlerdir ilh...» Bedâyî'de metindekinin üze-rine ihtisar edilmiştir. Şümnî
de bunu teyid etmiştir. Nitekim sarih de ileride zikredecektir. Mezhebin genel kaidelerine uygun
olan da odur.
Bedâyî'de şöyle denilmektedir: «Bayram günleri geçinceye kadar ikincisini kesmese, sonra
birincisini bulsa, onlardan efdali hangisi ise onun canlı olarak tasadduk etmesi gerekir.»
«Doğuştan boynuzsuz ilh...» Herhangi bir şekilde tek boynuzunun bir kısmı kırılan hayvan da
kurban olur. Eğer kırık boynuzun içindeki öze ulaşırsa, onun kurban edilmesi caiz değildir.
Kuhistanî.
Bedâyî'de şöyle denilmektedir: «Eğer kırık kemiklerin ucuna kavu-şursa, o kurbanlık olmaz.»



«Deli ilh...» Yani koyun sürüsü ile birlikte gezmeyen, kendi etrafında dönen hayvan. Eğer bu onun
otlamasına ve yem yemesine engel değilse kurban olur.
«Eğer zayıf ise ilh...» Hâniye'de şöyle denilmiştir: «Delirmiş ve uyuz semiz hayvanların kurban
edilmesi caizdir. Eğer zayıf olurlarsa ki onda hiç ilik yoksa, kurban edilmesi caiz değildir. Eğer zayıf
olmakla birlikte onda iç yağı varsa, ilikleri boşalmamışsa, kurban edilmesi caizdir. Bu İmam
Muhammed'den rivayet edilmiştir.»
Kuhistanî diyor ki: «Bilinsin ki, yle zayıf, uyuz ve deli hayvanlar ayıptan hali değillerdi. Müstahab
olan, kurban edilen hayvanın açık ayıp-lardan salim olmasıdır. Kurban bahsinde ayıplı olduğu halde
caiz olan da ancak kerahetle caizdir. Nitekim Muzmarat'ta da böyle ifade edilmiştir.»
«Zayıf olan ilh...» Ama aslında zayıflık ona zarar vermez. Ancak. iliklen boşalmış olan bir zayıflık
zarar verir. Nitekim bizim yukarıda zik-rettiğimizden de bu anlaşılmaktadır. Bundan dolayı,
Muvatta'ki hadiste zayıflık, «hiç ilgili olmamak»la kayıtlanmıştır.
«Topal hayvan ilh...» Yani öyle topal ki, o topal ayağıyla yürümesi mümkün değil, ancak üç ayağıyla
yürüyebiliyor. Ama eğer o topal ayağı-nı yere basabiliyorsa, onu kurban etmek caizdir.
«Kulağının ekserisi kesik olan ilh...» Bedâyî'de şöyle denilmiştir: «Kulağının bazısı ise kuyruğunun
veya gözünün bazısı giderse, Camiü's-sâğîr'de denilmiştir ki, «Eğer giden kısım çok ise o hayvanın
kurban ol-masına engel olur. Eğer az ise engel olmaz.» Ashabımız az ile çok ara-sını ayırma
hususunda ihtilaf etmişlerdir. Ebû Hânife'den de bu hususta dört rivayet vardır. Muhammed Asi ve
Câmiü's-Sâğîr'de, Ebû Hânife'den kurbana engel olan eksikliğin üçte birden fazlası olduğunu
rivayet et-miştir. Üçte birinin eksik olması halinde kurbana mani olacağı da riva-yet edilmiştir. Yine
Ebû Hânife'den kurbana engel olacak eksikliğin dört-te bir olduğu da rivayet edilmiştir. E
Hânife'den son olarak, eğer giden kısım kolan kısımdan az veya onun benzeri olursa engel olacağı
rivayet edilmiştin»
Bu rivayetlerin birincisi zarirü'r-rivayedir. Hâniye'de bu rivayet sahih görülmüştür. Zira Haniye
sahibi, «Sahih ancak üçte birden, üçte birden az olursa, azdır: eğer ondan fazla olursa, çoktur,
engel olur.» demiştir. Fetva da Hâniye'nin görüşü üzerinedir.
Vikâye'nin muhtasarında ve Islâh'ta da Hâniye'nin görüşü benim-senmiştir.
Dördüncü rivayet ise, imameynin görüşüdür. Hidâye'de, İmameyn demiştir ki, eğer yarıdan fazlası
kalırsa, kurbana yeterli olur. Bu da fakih Ebülleys'in tercihidir.
Ebû Yûsuf diyor ki: «Bu husustaki görüşümü Ebû Hânife'ye bildir-dim. Ebû Hanife bana, «Benim
görüşüm de senin görüşündür.» dedi.»
Bazı âlimler tarafından, «Ebû Hânife'nin böyle demesi, Ebû Yûsuf'un sözüne dönmektir.»
denilmiştir.
Bazı âlimler tarafından da; «Ebû Hanîfe'nin sözünün anlamı şudur: Benim sözüm senin sözüne
yakındır.» denilmiştir.
Adı geçen uzuvların yarısı gittiği takdirde kurbana engel olduğu hu-susunda imameynden iki
rivayet yapılmıştır.
Bezzâziye'de şöyle denilmiştir: «İmameynin görüşlerinin açık anlamı, adı geçen uzuvların yarısının
gitmesi, çok kabul edilir.»
Gâyetü'l-Beyân'da da şöyle denilmektedir: «Dördüncü rivayetin -ki bu İmameynin görüşüdür» İmam
da ona rücu etmiştir- şekli şudur: «Herşeyden çoğu ekseridir. Yarı hususunda ise iki tarafın delilleri
çatışmak-tadır.»
Yani yarısı gittiği takdirde ihtiyaten ademi cevazla hükmedilmiştir. Bununla açığa çıkmaktadır ki,
metinde olan Hidâye, Kenz ve Mülteka gi­bi ancak dördüncü rivayettir. Fetva da bu rivayetin
üzerinedir. Nitekim sarih de Mücteba'dan naklen bunu zikredecektir. Öyleyse sanki onlar, dördüncü
rivayeti tercih etmişlerdir. Zira Ebû Hanîfe'nin geçen görüşün-den anlaşıldığına göre o, kendi
görüşünden İmameyn'in görüşüne dön-müştür. Allah daha iyisini bilir.
Bezzâziye'de şöyle denilmektedir: «Bir hayvanın iki kulağında olan kopukluklar bir araya toplanır
mı? Bu konuda âlimler ihtilaf etmiştir.»
Ben derim ki: Sarih, mestler üzerine mesh verme babında zikretti ki, uygun olan, ihtiyatin
toplanmasıdır.
«Ancak bilinir ilh...» Hidâye'de şöyle denilir: «Uzvun çoğunun veya azının gitmesi gözün



dışındakilerde kolaydır. Göz hususunda ise fakihler şöyle demiştir: Koyuna bir veya iki gün yem
verilmez, sonra ayıplı olan gözü bağlanır, sonra ona yeme yavaş yavaş yaklaştırılır, yem koyu-nun
gördüğü yerde bekletilir, sonra sağlam gözü bağlanır, yem ona es-kisi gibi yaklaştırılır, yemi
gördüğü yer ile sağlam gözüyle gördüğü yer ölçülür, eğer kör gözüyle gördüğü mesafe diğerinin
üçte birisi ise, giden üçte birdir. Eğer yarı yarıya ise, gözünün sakatlığı yarı yarıyadır.»
«Yem yiyecek kadar dişi kalmışsa yeterlidir ilh...» Bu görüş ile bu-nun mukabilindeki görüş iki
rivayettirler. Hidâye de bu iki rivayeti Ebû-Yûsuf'tan nakletmiştir. Hâniye'de de ikinci rivayet teyid
edilmiştir. Ha-niye sahibi bundan önce şöyle demiştir: «İster yem yesin, ister yemesin hiç dişi
olmayan hayvanın kurban edilmesi caiz değildir.»
«Doğuştan kulağı olmayan ilh...» Beyî'de şöyle denilir: «Kulakla-rından birisi tamamen kesik olan
hayvanın kurban edilmesi caiz değildir. Doğuştan bir kulağı olmayan da kurban olmaz.»
«Sütü kesilmiş ilh...» Zeylaî bunu şöyle,tefsir etmiştir: «Yani yavru-sunu emziremeyen.»
Hulâsa'da şöyle denilir: «Memelerinin ucu kesik olan hayvanın kur-ban edilmesi caiz değildir. Eğer
memelerinden birinin ucunun yarıdan azı gitmişse, o zaman bizim gözle kulak üzerine zikrettiğimiz
hilaf üzerine-dir. Koyun ve keçiden memelerinden birisi doğuştan olmayan veya bir afetten dolayı
birisi tamamen gidenin kurban edilmesi caiz değildir. De-ve ile sığırda ise, eğer bir memesi
doğuştan veya bir afetten dolayı yok-sa, kurban edilmesi caizdir. Eğer bunların iki memesi
gitmişse, o zaman caiz değildir.»
Hüiâsa adlı eserde, memelerinden bir illet olmadan süt çıkmıyorsa, onun kurban edilmesinin caiz
olduğu zikredilmiştir.
Tatarhâniye'de şöyle denilir: «Koyunun memelerinden birisi süt ver-miyorsa, o kurban olmaz. Deve
ve sığırda ise, eğer iki memesinden süt gelmiyorsa, kurban olmaz. Çünkü deve ve sığırın dört
memesi vardır.»
«Doğuştan kuyruğu olmayan ilh...» Koyunun doğuştan kuyruğu ve-ya kulağı yoksa. İmam
Muhammed, böyle bir hayvan olmayacağını söy-lemiştir, eğer olursa, kurban edilmesi caiz değildir.
İmam Muhammed Asl'da Ebû Hânife'den böyle bir koyunun kurban edilmesinin caiz olduğunu
rivayet etmiştir. Haniye.
Sonra Haniye sahibi şöyle demiştir: «Eğer koyunun kuyruğu doğuş-tan kuş kuyruğu gibi küçük
olursa, caizdir. Ebû Hânife'nin kavline göre bunun caiz olması zahirdir. Zira Ebû Hânife'ye göre
kulağı veya kuyruğu asla olmayan hayvanın kurban edilmesi caizdir.
İmam Muhammed'in kavline gelince, doğuştan kulakları küçük ola-nın kurban edilmesi caizdir.
Eğer doğuştan kulak veya kuyruğu yoksa, caiz değildir.»
«Onun eti güzel değildir ilh...» Bu illetle İbni Vehbân'ın yapmış ol-duğu itirazı def olmaktadır. İbni
Vekban buna şöyle itiraz etmektedir: «O hayvan ya erkektir, yahut dişidir. Hangisi olursa olsun,
onun kurban edil­mesi caizdir.»
«Yalnız pislik yiyen ilh...» Yani hapsedilmezden evvel onun kurban edilmesi caiz değildir.
Haniye'de şöyle denilmektedir: «Eğer o pislik yiyen hayvan deve ise, kırk gün temiz bir yerde
tutularak temiz yem yedirilir. Sığır ise yirmi, ko-yun ve keçi ise on gün. Ondan sonra kesilmesi
caizdir.»
«Pislikten başka birşey yemeyen ilh...» Bu görüş ifade ediyor ki,eğer karışık yiyorsa, kurban
edilebilir. T.
BİR TAMAMLAMA: Uzvunun kesikliğinden dolayı cimadan aciz olan öksüren fazla yaşlı olduğu için
doğum yapmayan, yüzünde veya kulağın-da damga olan hayvanların kurban edilmesi caizdir.
Koyunlara has ol-mak üzere dili olmayan koyunun da kurban edilmesi caizdir. Ama sığırın değil.
Çünkü sığır, yemi diliyle alır. Koyun ise dişi ile alır. Nitekim Minye'den naklen Kuhistani'de de
yledir.
Bazı alimler tarafından, «Koyunun dilinin üçte birinden fazlası kopmuşsa, kurban edilmesi caiz
değildir.» denilmiştir.
Ben derim ki: Kulak ve kuyruğun üzerine kıyas yapılarak zahir olan da, bu alimlerin görüşüdür.
Belki daha da evlâdır. Çünkü onunla yeme-yi kasteder. Onun dilinin kopması, yem yemesine helâl
getirir. Düşün.
Bedâyî'de de şöyle denilmektedir: «Kulağı uzunlamasına yarıyan ve kulakları delik olanların da



kurban edilmesi caizdir. Kulağın ön kısmında kesilip sallanan hayvanın da kurban edilmesi caizdir.
Bu şekilde arka-dan da kesilirse yine caizdir. Burada varid olan yasaklama da böyle ol-mamasının
mendub olduğuna hamledilir. Kulağı delik olan hayvan hu-susunda, çokluk haddindeki ihtilaf
caridir.»
Şaşı olan hayvanın kurban edilmesi caizdir. Bir de, yünü kırkılan hayvanın kurban edilmesi yine
caizdir. Haniye.
Yukarıda zikrettiğimiz gibi, kurban bahsinde bunların caiz olması, kerahetledir. Çünkü müstahabın
aksinedir.
METİN
Kurban için sağlam bir koyun satın alınsa, sonra geçtiği gibi, kurba-na engel olacak bir ayıpla
ayıplansa, alan kimse zengin ise, onun yeri-ne başka bir koyun ikâme etmesi lazımdır. Ama fakir
ise, o kurbanlık ona yeter. Fakir adam aldığı zaman da ayıplı olsa, yine yeterlidir. Zira kur-ban onun
üzerine ser'an vacib değildir. Ama zengin bunun aksinedir.
Hayvanın kesim anmda çırpınmasından dolayı ayıplanması, ona za-rar vermez. Kesim anında
hayvan ölürse, kesen eğer zengin ise bir baş-kasını kesmesi gerekir. Fakat fakir ise başkasını
kesmesi gerekli değil-dir.
Kurban için alınan hayvan kaybolsa veya çalınsa, adam bir diğerini kurban için alsa, sonra
kaybolan veya çalınan meydana çıksa, zengin ise birisini, fakir ise her ikisini de keser. Şümnî.
Bir bedeneye ortak olan yedi kişiden birisi ölse. varisleri diğer varis-leri diğer ortaklara, onun ve
kendilerinin yerine kesmelerini söyleseler, istihsanen hepsinin yerine sahiptir. Çünkü hepside
kurbet kastı vardır. Ortaklar varislerden izin almadan kesseler, hiçbirisine kâfi geimez. Zira bazı
kurbet değildir.
Bedeneye ortak olan yedi kişiden birisi hıristiyan veya sırf et için ortak olsa, onlardan hiçbirisinin
kurbanı olmaz. Çünkü kan akıtmak par-çalanmaz. Hidâye. Zira bunun illeti yukarıda geçti.
PRATİK MESELELER:
Üç kişi kurban için ayrı ayrı birer koyun alsalar, birisi ona. biri yir-miye, diğeri de otuza almış olsa,
bunların herbirinin kıymeti de kendi se-meni kadar olsa, bunlar birbirine karışmış olsa ve sahipleri
koyunlarını tanıyamasalar, her birisi bir koyunu alıp kurban etmek üzere anlaşsalar. Hepsine
kurbanları yeterli olur. Yalnız otuz liralık koyunu alan kimse eli-ne on liralık koyun düşmüş olması
ihtimaline karşı yirmi lira tasadduk eder. Yirmi liralık koyunu alan da on lira sadaka verir. On lira
veren kim-se hiçbir şey tasadduk etmez.
Bunlardan her birisi diğerine, kendi yerine kesmesi için izin verse, o zaman yeterli olur, kesen
kimsenin üzerine de hiçbir şey lazım gelmez. Başkasının kurbanını emri olmadan kestiğinde
üzerine nasıl hiçbir şey la-zım gelmezse. Yenabî.
Kurban etinden yenilir. Kesen zengin de olsa ondan yiyebilir ve onu evi için alıkoyabilir. Ama
tasadduk edilen kısmın kurban etinin üçte bi-rinden az olmaması mendubtur.
Aile fertleri çok olan kimsenin aile efradına bolca et yedirmek için kurban etini evinde bırakması
mendubtur. Hem de kesmesini biliyorsa, kendi eliyle kesmesi de mendubtur. Yok eğer kesmesini
bilmiyorsa, ken-disi hazır bulunur, kendisi kestiğinde hayvanın murdar olmaması için bir diğerine
kesmeyi emreder.
Kitabînin herhangi bir kimsenin kurbanını kesmesi mekruhtur. Ama mecusînin kesmesi ise
haramdır. Zira mecusî İslama göre kesim ehlin-den değildir. Dürer.
Kurbanın derisi ya tasadduk edilir veya ondan kalbur, çarık, su tulumu, sofra veya kova yapılır.
Veya kurbanın derisi devamlı faydalanı-lacak birşeyle değiştirilebilir. Nitekim yukarıda geçmişti.
Sirke ve et gibi tüketilecek nesnelerle değiştirilemez.
Kesen kimse kurban etin! satsa, veya derisini helak olacak birşeyle değişse, veya dirhemle
değiştirmiş olsa, onun semenini tasadduk eder. Bu görüş kurban etinin satışının kerahette sahih
olduğunu ifade eder.
Ebû Yûsuf'tan kurbanın etinin veya derisinin satışının bâtıl olduğu rivayet edilmiştir. Çünkü kurban
vakıf gibidir. Müctebâ.
Kurbanı kesen kasabın ücreti etten verilmez. Zira o satım akdi gi-bidir. Bu hüküm Peygamber
aleyhisselâmın, Kim kurbanın derisini satar-sa, kurban kesmemiş gibidir.» hadisine dayanır.



Menfaatlenmek için kurbanı kesmezden önce yününü kesmek mek-ruhtur. Eğer keserse, onu
tasadduk etmesi gerekir.
Kurbanlık hayvana binilmez. Yük yüklenmez. Kiraya da verilmez. Eğer kiraya verilirse aldığı ücreti
tasadduk etmelidir. Hâviü'l-Fetâvâ. Zi-ra onun sahibi o hayvanın bütün parçaları ile Allah'a
yaklaşmayı borç-lanmıştır. Ama kesimden sonra ki durum bunun aksinedir. Yani kesimden sonra
yününü kesebilir. Çünkü maksat hâsıl olmuştur. Müctebâ.
Kesimden önce yünü gibi kurbanlığın sütünden de yararlanmak mek-ruhtur.
Âlimlerden bazıları, zengin kimse için, kurbanı kesmezden önce sü-tünden ve yününden
yararlanmayı caiz görmüşlerdir. Zira zimmetinde vacib olduğundan kurbanlık taayyün etmemiştir.
Zeylaî.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...