15 Ekim 2012

KURBAN KİTABI ÜÇÜNCÜ BÖLÜM


İZAH
«Fakri ise o kurbanlık ona yeter ilh...» Zira fakir için o kurban an-cak almasıyla vacib olmuştur.
Hatta kendisine belirsiz bir hayvanı kur-ban etmeyi adaşa, sağlam bir hayvanı kurban için alsa,
sonra o hayvan onun yanında kurbana engel olacak bir ayıpla ayıplansa, o da bunu kur-ban etse,
onun üzerinden vücub kalkmaz. Çünkü o kimseye de zengin gibi her yönüyle tam bir kurban
kesmesi vacib olmuştur. Zeylaî.
«Aldığı zaman ayıplı olsa, yine yeterlidir ilh...» Yani ayıplı bir hay-vanı alsa, fakat için yine yeterlidir.
Alındığı zaman ayıplı olsa, sonra kur-bana engel olacak ayıbı zail olsa, fakir gibi yine zengin
kimseye de ye­terli olur.
Hâniye'de şöyle denilmiştir: «Kurban alındığı zaman zayıf ise, sonra semizlense, kurban edilmesi
caizdir.»
«Kesim sırasında çırpınmasından dolayı ayıplansa, ona zarar ver-mez ilh...» Yine, bu halde
ayıplansa. ellerinden çıkıp kaçsa, sonra yaka-lanıp getirilse, İmam Muhammed'e göre derhal
yakalanmasa bile yine yeterlidir. Çünkü o ayıp kesim sırasında meydana gelmiştir. Bu âcillik
hususunda İmam Ebû Yûsuf'a hilaf vardır. Zeylai.
«Fakir ise başkasını kesmesi gerekli değildir ilh...» Yani eğer kesim anında ölen hayvan bizzat
adanmışsa fakir için başkası gerekli değildir. Zira Bedâyî'de şöyle bir ifade vardır: «Kurbana
adanan hayvan helak ol-sa, veya o hayvan kaybolmuş olsa, adak sebebiyle vacib olan kesim
dü-şer. Şu kadar var ki eğer zengin ise, işin basında ona adakla değil, şe-riatın vacib kılmasından
dolayı bir başkasını kesmesi gerekli olur. Ama eğer fakir ise, prensip olarak ona hiçbir şey lazım
değildir.»
«Meydana çıksa ilh...» Yani bayram günlerinde meydana çıksa. Zeylaî.
Biz bundan anlaşılanı da Bedâyî'den naklen zikrettik.
«Zengin ise birisini ilh...» Yani geçen açıklama üzerine. Eğer ilk al-dığını kurban ederse, ona yeter
ve hiçbir şey lazım gelmez. İsterse ilk aldığının kıymeti son aldığının kıymetinden az olsun. Eğer
ikincisini ke-serse, ikinci aldığının kıymeti birinciden az ise oradaki farkı tasadduk eder.
Bedâyî'de şöyle denilmiştir: «Ancak eğer yine birincisini de kurban ederse o zaman ikincisini
kurban ettiğinde vermesi gereken sadaka üzerinden düşer. Çünkü bu kimse asıl kurbanlık aldığını
kurban vaktinde eda ettiği için onun yerine geçen üzerinden düşer.»
«Şümnî ilh...» Bunun benzeri Tebyîn'de de vardır. Konunun tamamı da Tebyîn'dedir.
«Varisleri söyleseler ilh...» Yani onun varislerinden yetişkin olanlar. Haniye.
«Hepsinde Allah'a yaklaşma kesti vardır ilh...» Bu istihsânın şeklidir.
Bedâyî'de söyle denilmiştir: «Ölüm, ölünün Allah'a yaklaşmasına en-gel olmaz. Zira ölünün yerine
sadaka vermek ve onun yerine hac yapmak caizdir. Hem de Rasulullah (s.a.v.) tan sahih olarak
rivayet edilmiştir, ki, Rasulullah birisi kendi yerine, birisi de ümmetinden kurban. kesme-yenlerin
yerine olmak üzere iki koç kurban etmiştir. Ümmetinden kurban kesmeden ölenler de buna
dahildirler.»
Zira Rasulullah (s.a.v.)'in ümmeti üzerinde özel bir velayeti vardır. İtkanî.
Nihâye'de de söyle denilmiştir: «Bu rivayet üzerine, eğer ortaklardan bir tanesi ümmü'l-veled
olursa, onun efendisi onun yerine keser. Eğer küçük çocuk ise, onun do babası onun yerine keser.»
«Bazısı Allah'a yaklaşma değildir ilh...» Çünkü kurban parçalanmaz. Nitekim ileride gelecektir.


PRATİK BİR MESELE: Birisi ölen bir kimsenin yerine bir kurban kesse, kendi kurbanında nasıl
işlem yaparsa, onun kurbanında da aynı iş-lemi yapar. Ama sevap ölünün, mülkiyet de kesenindir.
es-Sadr diyor ki: «Ölünün yerine kestiği kurban eğer ölünün emri ise, ondan yenilmez. Yok eğer
ölünün emri ile değilse, ondan yiyebilir.» Bezzâziye. Musannif da bunu nazımda zikredecektir.
«Yedi kişiden birisi hıristiyan ilh...» Yine, altı kişinin ortağı bir köle olsa, veya müdebber bir köle
olsa, ki köle kurban kesmeyi irade etse, yine kurban caiz değildir. Zira onun niyeti bâtıldır. Çünkü
kölenin kur-ban kesme ehliyeti yoktur. Öyleyse onun hissesi ettir. Bu da cevazın as-lına engeldir.
Bedâye.
BİR UYARI: Hakikaten bilindi ki, ortaklardan hepsinin Allah'a yak-laşmayı kasdetmeleri şarttır. Bu,
şunu da kapsamına alır ki, birisi aynı senenin kurbanını irade etse, diğerleri ise, geçmiş yılların
kurbanını irade etseler, aynı senenin kurbanını irade edenin kurbanı caiz, diğerlerininki bâtıldır.
Çünkü diğer ortaklar nafile kurban kesmiş olmaktadırlar. Onların hepsinin kurbanın etini tasadduk
etmeleri de gerekir. O senenin kurbanını niyet eden kimsenin de kurbanın etini yememesi, hepsini
ta-sadduk etmesi gerekir. Zira onun hissesi de bedenenin etinde şayidir. Nitekim Hâniye'de de
yledir.
Bu ifadenin açık anlamına göre o kurban etinden yenilmenin caiz olmamasıdır. Bu, şunu da
kapsamına alır: Kurban hepsinin üzerine vacib olsa veya bazısının üzerine vacib olsa, ister vücub
cihetleri bir olsun, ister muhtelif olsun, meselâ birisinin ki kurban, birisinin ki ihsar, birisinin ki av
cezası, birisininki tıraş cezası, birisinin temettü hac kurbanı birisininki de kıran haccı kurbanı olsa,
yine kurban caiz olur. İmam Züfer buna muhalefet etmiştir. Çünkü bunların hepsinin niyeti Allah'a
yaklaş-maktır.
Bunlardan bazısı daha önce doğan çocuğuna akikaya niyet etse, o da caizdir. Çünkü akika da
çocuğun veledeti için şükürdür. Ve şükür de Allah'a yaklaşma şeklidir. Bunları İmam Muhammed
zikretmiştir. Ama İmam Muhammed, velime yemeğini zikretmemiştir. Çünkü velime de ni-kâh nimeti
üzerine şükür ifadesidir. Velime yemeği ile sünnet de vâriddir. Düğün yemeği ile şükrü veya
sünnetin ikâmesini kasdetmiş olsa, Al-lah'a yaklaşmayı kasdetmiş olur. Kurbanın kesilmesinden
maksat da Al-lah'a yaklaşmaktır.
Ebû Hanîfe'den Allah'a yaklaşma yönleri farklı olması halinde, ortak olmanın mekruh olduğu rivayet
edilmiştir. Ebû Hanîfe şöyle demiştir: «İştirak kurbetin tek türünde olsa, bana göre daha iyidir.» Ebû
Yûsuf da böyle demiştir. Bedâyî.
Şurunbulâliye'de şöyle denilmiştir: «Fakihlerin kurbanın vacib ol-ması ile, bundan önce akıtılan
bütün kanların neshedilmesi sözü ile akika sahibi kurbana ortak olduğu takdirde caiz olması karışık
olur. Hem de şu sözle karışık olur: İmam Muhammed akika hususunda «Dileyen akika keser dileyen
de kesmez» demiştir. Yine İmam Muhammed'in camideki: «akika kesilmez» sözü ile de karışık olur.
Çünkü burada İmam Muhammedin birinci sözü, akikanın mubah olduğuna işaret ederken, ikinci
gö-rüşü de kerahete işaret etmektedir...»
Ben derim ki: Şurunbulâliye'nin meseleyi karışık bulması hususunda bir görüş vardır. Zira İmam
Muhammed'in «Akika kesilmez» sözünden maksadı, sünnet bilinerek akika kesilmez demektir.
Çünkü İmam Mu-hammed'in birinci görüşü buna delâlet etmektedir. Gurerü'l-Efkâr'da şu da
zikredilmiştir ki, Mahbubî'nin Camiin'de zikredilen görüşe göre mu-bahtır. Tahâvî'nin şerhinde
olana binaen de taattır.
Geçen bunu teyid eder ki akika tatavvudur. Binaenaleyh biz herne kadar tatavvu değil, mubahtır
desek, şurası muhakkaktır ki, nimet kar-şısında şükür kasyla kesilmiş olursa, kurbet olmuş olur.
Zira niyet âdet-leri ibadet, mubah olan şeyleri de taat kılar.
«Kan akıtmak parçalanmaz ilh...» Yani bu ifade ta aşağıdaki «Yenabî» sözüne kadar sarihin kendi el
yazısıyla yazmış olduğu nüshanın ha-mişinde mevcuttur. Bazı nüshalarda ise düşmüştür.
«Bunun illeti yukarıda geçti ilh...» İllet şudur: Kurbanın bazısı kurbet olarak kasdedilmemiştir.
«Üç kişi kurban için ayrı ayrı bir kurban alsalar ilh...» Bu üç kişi-den her biri de aldığı koyunu
kurban edeceğim diye kendisine vacib kıl-mış olsa. Tatarhâniye.
Bu tefsir ile ileride gelecek tasaddukun lüzumunun şekli ortaya çıkmaktadır. ,
«Herbirinin kıymeti de kendi semeni kadar olsa ilh...» Eğer fazla ve-ya eksik olursa, açık olan şudur
ki, fazlalık veya eksiklik kadar tasadduk eder. T.
«Sahipleri koyunlarını aynı ile tanımamış olsalar ilh...» Yani bunlar karanlık bir yerde olsalar. Yoksa,


bu fiyatlarla alınırsa, koyunu seçme-meleri mümkün değildir. Nitekim T. de öyle demiştir.
«Yirmi lira sadaka verir ilh...» Çünkü o kimsenin on liraya alınmış olan koyunu kesmiş olma ihtimali
vardır. Yirmi liralık koyunu alan da on lira sadaka verir. Çünkü bunların yakinen kendilerine gerekli
kıldıkları kurbanın borcundan kurtulmaları gerekir. Ancak on liralık koyunu alan kimse hangisini
keserse kessin kesin olarak borçtan kurtulur.
«O zaman yeterli olur ilh...» Zira bunlardan her biri diğer arkadaşına vekâletin onun kurbanını
kesmiş olur.
«Başkasının kurbanını emri olmadan kesse ilh...» Bu mesele, Ta-tarhâniye'de Yenabî'den naklen bu
ziyade yapılmadan zikredilmiştir. Bu-radaki benzetme de ancak «gayr» kelimesini düşürmekle açık
olur.
«Kurban etinden yenilir ilh...» Kurban etinden yenilmesi, vacible sün­net kurbanda müsavidir. Ama
sünnet kurban adakla vacib olmadığı tak-dirde yledir. Sünnet olan kurban eğer adakla vacib
olursa, onun sahibi ondan birşey yiyemez. Onu zengine de yediremez. İster adayan zengin olsun,
ister fakir olsun hüküm değişmez. Zira onun yolu tasadduktur. Tasadduku kabul eden kimse
zengine veremez. Eğer ondan yemişse, ye-diği etin kıymetini sadaka vermesi gerekir. Zeylaî.
Zeylaî, bu Sünnet olan kurbanla fakirin kurbanını kasdetmektedir Zira Zeylaî, Kenz'in «Hılkaten
boynuzsuz olan koyun kurban olur.» sö-zünden hemen önce, fakir kimse kurbanı keserse, onun
kesmiş olduğu kurban sünnet olur ifadesini açık bir şekilde ifade etmiştir. Şu kadar var ki,
Zeylaî'nin bu açık ifadesi, Nihâye'de olan ifadeye aykırıdır. Zira Nihâye'de şöyle denilmektedir:
«Fakirin kurbanı ne vacibtir, ne de sünnet-tir. Belki sırf bu taattır.»
Bedâyî'de de şöyle belirtilmiştir: «Kurban tatavvu olur. Bu da misa-fir ile adakta bulunmayan fakirin
kurbanıdır. Bir de fakirin kurban için almadığı malı kesmesidir. Çünkü vücubun şart ile sebebi
burada yoktur.»
O zaman açık olan odur ki, Zeylaî'nin sünnetten maksadı tatavvu-dur. Düşün.
Sonra, Zeylaî'nin sözünün açık anlamı şudur ki, fakir alışla üzerine vacib olan kurbanın etinden
yiyebilir. Ebussuud da şunu zikretmiştir: «Onun koyunu kurban için alması adak yerindedir.
Öyleyse fakirin o kur­ban etini tasadduk etmesi gereklidir.»
Ben derim ki: Kurban için satın alması adak yerindedir, sözünün il-leti fakihlerin dilinde
açıklanmaktadır. Bunun ifade ettiği de Ebussuud'-un zikrettiğidir.
Tatarhâniye'de şöyle denilir: «Kadı Bedîüddîn'den, «Bir fakir kurban için bir koyun alsa, kestiğinde
onun etinden yemesi ona helâl olur mu? diye sorulduğunda, «Evet, helâl olur» diye cevap vermiştir.
Kadı Bufhâneddin de bu soru sorulduğunda «Etinden yemesi ona helâl değildir.» diye cevap
vermiştir.»
Sonra bilmiş olun ki, yiyebilir veya yiyemez sözleri, o fakirin o kur-banı kurban günlerinde kesmesi
halindedir. Buna da bizim Hâniye'den naklen zikrettiğimiz delâlet etmektedir. Bizim naklen
zikrettiğimiz aynen şudur: «Bir fakir bir koyunu bizzat belirterek kurban edeceğini söylese, veya
kurban için bir koyunu satın alsa kurban günleri geçse, onu canlı olarak tasadduk eder. Onun
etinden de yiyemez. Zira onun hakkında vacib kan akıtmaktan tasadduka intikal etmiştir. Eğer bu
kimse kendisi oyunu üzerine gerekli kılmaz ve koyunu kurban için almazsa, eğer zen-gin ise,
kurban günlerinde kurbanı kesmezse kurban edilecek bir koyunun kıymetini tasadduk eder.»
Biz yine zikrettik ki, fakihlerin sözleri şunu ifade etmektedir: Zen-gin, kimse adamaktan kastı, kendi
üzerine kurbanın vacib olduğunu ha-ber vermekse, adamış olduğu kurbanın etinden yiyebilir. O
zaman Zeylaî'nin kelâmındaki nezirden maksat, ibtidaen yapılan adaktır. Velhasıl, eti yenilmeyecek
kurban ibtidaen nezredilen kurban, bayram günleri geç-tikten sonra bizzat o kurbanlığı tasadduk
edilmesi vacib olan kurban ve bir de, ölen kimsenin emriyle tercih edilen görüş üzerine, ona kesilen
kur-banın etidir. Nitekim biz bunu Bezzâziye'den naklen zikrettik.
Bir de kurban için almakla fakirin üzerine vacib olan kurbanın etidir. Ki bu da geçen iki görüşten
birisine göredir. Bir de kurbanlığın doğurdu-ğu yavru. Nitekim biz bunu da Hâniye'den naklen
zikrettik. Bir de or-taklardan bazısının kendi hissesiyle geçmiş yılın kurbanını kaza etmeye
niyetlendikleri yedi kişi arasında ortaklı bedenenin eti. Nitekim biz bunu da Hâniye'den naklen
zikrettik. İşte saydığımız bu kurbanların hepsinin etlerinin sarf yeri fakire tasadduktur. Bu yazıyı
ganimet bil. Sarihin söz-lerinde de bu kabilden bazı meseleler ileride gelecektir.
«Kesen zengin de olsa ondan yiyebilir ve onu evi için alıkoyabilir ilh...» Zira Peygamber (s.a.v.)
kurban etini eve alıkoymayı nehyettikten sonra şöyle buyurmuştur: «Kurban etlerinden yiyiniz,


yediriniz ve eviniz için alıkoyunuz.» Bu hadisi, Şeyheyn ve Ahmed b.Hanbel rivayet etmiş-lerdir.
«Menduptur ilh...» Bedâyî'de şöyle denilir: «En efdali kurban etinin üçte birinin tasadduk edilmesi,
üçte binitin akraba ve dostlara ziyafet edilmesi, üçte birinin de eve ayrılmasıdır. Kurban etinden
yemesi de müstahabtır. Kurbanın etinin hepsini kendisi için alıkoymuş olsa, caiz-dir. Zira kurbet
kan akıtmadadır. Eti ile tasadduk etmek tatavvudur.
«Aile efradı çok olan ilh...» Yani hali vakti yerinde olmayan kimse için. Bedâyi.
«Kendisi şahit olur ilh...» Zira Kerhî, imrân bin Hüseyn'e isnadla şu hadisi rivayet etmiştir:
«Rasulullah Hz. Fatma'ya, «kalk kurban kesilirken hazır bulun. Zira senin kurbanından akan ilk
damla senin işlemiş ol-duğun günahları setreder (yani affettirir). Ve «De ki: Namazım, ibadet-lerim,
hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbı olan Allah içindir. Onun hiç-bir ortağı yoktur, böyle
emrolundum ve ben müslümanların ilkiyim.» (En'am : 162-163)'de» buyurmuştur.» İtkanî.
«Murdar olmaması için ilh...» Bu görüş, musannifin ona şahid ol ve başkasına kesmeyi emret
sözünden anlaşılan, eliyle kesmemesinin il-letidir.
«Kitabinin kesmesi mekruhtur ilh...» Yani kurban sahibinin emriyle. Zira kurban Allah'a
yaklaşmaktır. Din işlerinde uygun olan da kâfirler-den yardım istememektir. Ama eğer kurban
sahibinin emri ile bir kitabî kurbanı keserse, caizdir. Zira kitabî kesim ehlidir. Mecusî bunun
aksi-nedir. İtkanî. Kuhistanî ve değerleri.
Zeylaî ve diğerlerinin sözlerinin açık anlamı ise, kitabî eğer kurban sahibinin emri ile keserse
mekruh olmamasını ifade eder. Miskin de Kâfî'nin aşağıdaki sözüyle istidlal ederek bunu açıklıkla
ylemiştir. Kâfî adlı eserin ifadesi şöyledir: «Bir müslüman, kitabiyle kurbanını kesmeyi
emrederse, caizdir. Ama emirsiz olarak keserse, mekruhtur.»
Şu kadar var ki Ebussuud Hamevî'den şunu nakletmiştir ki, «Âlim-lerden bazısı Kâfi'nin ifadesini
Kâfî'den naklonunanın hilafı üzerine zik-retmiştir.»
Cevhere'de de şöyle denilmektedir: «Eğer müslümanın emri ile ki-tabî müslümana kurban keserse,
onun kestiği yeterli olur. Ama mekruh-tur.»
«Kurban derisi ya tasadduk edilir ilh...» Yine, koyunun üzerindeki örtü ve boğazındaki gerdanlık da
tasadduk edilir. Zira birisi sığır kurban edeceği zaman, üzerine bir örtü örtmesi ve boynuna bir
gerdanlık tak-ması müstahabtır. Onun kestiği zaman da örtü ve gerdanlık da derisi ile birlikte
tasadduk edilir. Nitekim Tatarhâniye'de de olduğu gibi.
«Veya kurbanın derisi devamlı faydalanılacak birşeyle değiştirilir ilh...» Zira o değiştiği şey
değiştirdiği derinin yerine kaim olur. O zaman sanki mânâ bakımından mevcuttur. Ama helak
olacak şey bunun aksi-nedir.
«Nitekim geçti ilh...» Yani çocuğun yerine kurban kesmek bahsinde. Bazı nüshalarda da. «nitekim
geçti» değil, «geçenlerden herhangi bi-risi ile değişmek» ifadesi vardır. Geçenler kalbur ve benzeri
şeylerdir.
«Kurban etini satsa veya derisini helak olacak birşeyle değiştirse ilh...» Musannifin bu görüşü ifade
ediyor ki. kurban kesen kimse kurba-nın etini ve derisini helak olacak birşeyle satamaz. Hem de,
deriyi biz-zat kalacak birşeyle satması caizdir. Musannif burada kurban etinin de aynıyla baki
kalacak birşeyle satması bahsinde susmuştur. Çünkü bun-da ihtilaf vardır.
Hülâsa ve diğer kitaplarda şöyle bir ifade vardır: «Kurban etini fi-yatını sadaka etmek için satamaz.
O adam kurban etinde ancak yemeye ve yedirmeye sahiptir.»
Hidâye ve şerhlerinde de olduğu gibi sahih olan şudur: Et ile deri aynıyla intifa edilecek birşeyle
satılmanın cevazı hususunda eşittirler, istihlâk edilecek birşeyle değil. Bunu da Kifâye'de İbni
Semaa'nın Muhammed'den rivayet ettiği, «Eğer etiyle elbise satın almış olsa, o elbisenin
giyilmesinde sakınca yoktur.» sözü de teyid etmektedir.
PRATİK MESELELER:
Kınye'de şöyle denilmiştir: «Adam kurban eti ile yenilecek birşey satın alsa o aldığı şeyi de yemiş
olsa, istihsanen onun kıymetini ta-sadduk etmesi vacib değildir. Eğer kurban etini bir fakire zekât
niyetiyle vermiş olsa, zahiri rivayete göre, zekâtın yerine geçmez. Şu kadar var ki, bir zengine
vermiş olsa, sonra o zengin de kendisine hediye edilen kurban etini zekât niyetiyle bir fakire verse,
zekâttan sayılır. Kuhistanî.
«Semeni tasadduk eder ilh...» Eğer kurban etini dirhemlerle satsa, dirhemleri tasadduk eder.


«Satışının kerahetle sahih olduğunu ifade eder ilh...» Bu da Ebû Hanife ve Muhammed'in
görüşüdür. Zira mülkiyet ve teslime kadir olmak mevcuttur. Hidâye.
«Kerahetle ilh...» Yani aşağıdaki hadis bu keraheti belirtmektedir.
«Zira o satım akdi gibidir ilh...» Zira satım akdi de, verilen ücret de, ivazlıdır. Çünkü o kasaba
kesmesinin karşılığında vermektedir. Kurbanın etini satmak mekruhtur. Öyleyse satış anlamına
gelen ücret de mekruh­tur.
«İstifade edilmiştir ilh...» Bazı nüshalardayledir. Burada istifade kelimesindeki zamir kerahete
racidir. Şu kadar var ki Hidâye sahibi bu hadisi satım akdi konusunda zikretmektedir.
Hidâye sahibi, «Kasabın ücreti kurbandan verilmez» sözünden sonra şöyle demektedir: «Hz.
Peygamber (s.a.v.) Hz. Ali'ye, «Kurbanın örtüsünü ve yularını tasadduk et ve kasaba ücret olarak
onun etinden birşey ver-me.» buyurmuştur. Kurban etinden kasaba ücret vermekten nehyetmek,
yine kurban etinden satmayı da nehyetmektir. Çünkü kurban etinden ka-saba ücret vermek satım
akdi anlamındadır.» demiştir.
Açıktır ki, her iki hadiste de matluba delâlet vardır.
«Keserse tasadduk etmesi gerekir ilh...» Burada aşağıdaki Hâviü'l-Fetâvâ'ya kadar olan ifade bazı
nüshalarda mevcuttur, bazılarında mecut değildir.
Ama eğer kurbanlığa biner veya yük yüklerse, bunlar eğer kurbanlı-ğın etine bir noksanlık getirirse,
o noksanlık kadar tasadduk eder. Nite-kim Hülâsa adlı eserde de böyledir.
Zâhiriye'den naklen Dürrü'l-Müntekâ'da şöyle denilmiştir: «Kurbanın derisinden dağarcık yaparak
kiraya vermesi caiz değildir. Kiraya verdiği takdirde aldığı ücreti tasadduk etmesi gereklidir.»
«Bütün parçalan ile Allah'a yaklaşmayı borçlanmıştır ilh...» Sarihin bu sözünde bir görüş vardır.
Şöyle ki, kurbet kan akıtmakla yerine gel-mektedir. Öyleyse kurbet, ancak kan akıtmakla yerine
gelir, başkasıyla değil. Öyleyse nasıl mekruh olur? Minâh.
Bu görüşün defi yakında gelecektir.
«Sütünden de yararlanmak mekruhtur ilh...» Eğer memeleri dolu ve yakında kesecekse. memelerine
biraz soğuk su serpilir. Yoksa, sağılır ve tasadduk edilir. Nitekim Kifâye'de de böyledir.
«Kurbanlık taayyün etmemiştir ilh...» Buna şöyle cevap verilir: Kur-ban için alman hayvan, Allah'a
yaklaşmak için başka bir hayvan onun yerine geçmedikçe taayyün etmiştir. Öyleyse muayyen
olduğu sürece on-dan yararlanmak helâl olmaz. Bundan ötürü vaktinden önce keserse, kurbanın eti
de ona helâl olmaz. Bedâyî.
Yakında gelecektir ki, kurban için alınanın başkasıyla değiştirmek mekruhtur. Bu da kurbanın
taayyün ettiğini ifade eder. İşte bununla da Minah'tan naklen geçen itiraz! görüş mündefi olmuş
olmaktadır. Düşü-nülsün.
METİN
iki kişiden her biri yanılarak diğer arkadaşının koyununu kesse, ya-ni kendi yerine, buna da
musannifin «yanılsa veya yanılmasalar» sözü delâlet etmektedir, o zaman bunların her biri
delâleten diğerinin yerine vekil olmuş olur. Hidâye. Bunu İbn-i Kemâl söylemiştir.
Sadrı Şerkt ve diğerlerinin sözünün açık anlamı ise, iki kişiden her biri yanılarak diğerinin yerine
kesmeleri halinde kendi yerine kesmiş ol-duklarını ifade eder. Bu borçlu olmadan istihsan yoluyla
geçerlidir. Bir-birleriyle helâlleşirler. Eğer bilmeden kesseler, sonra yanılmış oldukla-rını anlasalar,
yine helâlleşirler. Eğer helâlleşmezlerse, herkes diğer ar-kadaşına onun etinin kıymeti kadar zamin
olur. Kıymeti de tasadduk eder.
Ben derim ki: Eşbâh'ın birinci kaidesinin başlarında şöyle denilmiş-tir: «Birisi kurban niyetiyle bir
koyun alsa, bir diğeri de ondan izin alma-dan onu kesmiş olsa, eğer kesen kimseden kesilmiş
olarak alır ve ona birşey tazmin ettirmezse, onun kurbanı onun için yeterlidir. Eğer tazmin ettirirse,
ona yeterli olmaz. Bu da, kesen kimse kendisi için kesmiş olur-sayledir. Ama eğer kesen kimse
sahibinin yerine kesmişse, onun üze-rinde hiçbir tazminat yoktur.»
İki kişinin diğerinin kurbanlığını kesmelerinin istihsan yoluyla geçer-li, olması, gasb koyunu canlı
olarak tazmin eder, onu keserse sahih ol-duğu gibidir. Gâsıbın gasbettiği koyunu satın almasının
veya sahibine kıymetini tazmin ederek telef etmesinin geçerli olması da böyledir. Hi-dâye.
Açıktır ki, gasb sırasında onu tazmin etmekle ona mâlik olmuştur. Ama emânet olan bir koyunu
tazmin de etmiş olsa, kurban etmesi geçerli değildir. Çünkü burada tazmin sebebi kesmektir. Mülk


de sebeb olan ke-simin tamamlanmasından sonra sabittir. O zaman bu kesim, başkasının
mülkünde vaki olmaktadır. Bu da sahih değildir.
Ben derim ki: Açık olan odur ki, ariyet olarak alınan hayvan vedia gibidir. Rehin edilen koyun da
gasbedilen koyun gibidir. Çünkü rehin edi-len koyun deyn ile tazmin edilir. Ortaklı olan koyun da
vedia gibidir. Araştırılsın.
PRATİK MESELELER:
Peygamber (s.a.v.)'in kurbanlık koyunun rengi siyahtı.
Birisi on kurban adamış olsa, ona iki kurban kesmek gerekir. Zira eser bu şekilde nakledilmiştir. En
sağlam görüş hepsinin vacib olma-sıdır. Çünkü cinsinden icab olan birşeyi yalnız Allah için
kendine gerekli kılmıştır. Şerh'i Vehbâniye.
Ben derim ki: Bu görüş, adadığını yerine getirmesinin vacib olduğu-nu ifade etmektedir. Zira,
cinsinden itikadî veya ıstılah? olarak vacib olan birşeye zamin olmuştur. Bunu musannif
ylemiştir. Hatırda bulunsun.
İki kişi bir miktar koyuna ortak olsalar, ikisi onları kurban etseler, caizdir. Ama azad bunun
aksinedir. Çünkü koyunun taksimi geçerlidir, fakat kölenin değil.
Bir kişi iki koyun kurban etse, ikisi de kurbandır. Bazı âlimler tara-fından da; «Birisi vacib, fazlası
ettir. Burada efdal olan hangisinin kıyme-ti daha fazla ise onu kurban saymaktır. Eğer her ikisinin
kıymeti birse, hangisinin eti daha çok ise onu kurban saymaktır. Eğer ette de eşit ise-ler, hangisinin
eti daha güzelse o kurban sayılır.» demiştir.
Bir kimse bir bedenin hepsini kurban etse, namazın rükünleri gibi, o bedenenin hepsi vacib olan
kurban olur. Zira farz, farzın ismi üzerine vaki olandır. Öyleyse namazda bir zammı süreyi ne kadar
uzatsa, yine o farz olarak meydana gelir. Müctebâ.
Bir kurbanlık alsa, bir diğerine kesmesi için emretse, kesen kimse, «Ben kasti olarak besmeleyi
terkettim.» demiş olsa, kurban sahibinin ikin-ci bir kurbanlık alması için kesen adamın besmelesiz
kestiği hayvanın kıymetini vermesi gerekir. Ama bir kimse, ikinci aldığını kurban ederek tasadduk
eder ve ondan birşey yemez. Eğer kurban günleri geçmemişse. Yok eğer geçmişse, almış olduğu
kıymeti fakirlere tasadduk eder. Haniye.
Hâniye'de şöyle denilmiştir: «Birisi bir kurban kesmeyi istese, elini kasabın eliyle birlikte
kurbanlığın üzerine koysa ve kesimde yardım etse, her ikisinin de besmele çekmesi vacibtir. Eğer
bunlardan bir tanesi terk kederse, veya birisinin besmelesinin yeterli olduğunu zannetse, o kurban
haram olur. Bu mesele, bilmece olmaya uygundur. Bilmece olarak da söyle denilebilir. Bir besmele
çekildiği halde helâl olmayan koyun han-gisidir? Belki ona iki besmele lazımdır. İşte bu bilmeceyi
şeyhimiz Hayreddin Remlî şiir şeklinde bir ifade ile şöyle demiştir. «Hangi kesimdir ki, onun helâl
olması için Cenab-ı Allah'ın zikrinin iki kere yapılması lazım-dır? Sen buna şiir ile cevap ver. Ben
ona nesir olarak verilen cevabı ka-bul etmem ve razı olmam.»
«Ben de buna cevaben şöyle dedim: Senin şiir şeklindeki ifadenin ar-zu ettiğiniz gibi, bir fakihin
diğer bir fakihten rivayet ettiği şekilde ce-vabını al. O bir koyundur ki iki kişi ona ortak olmuştur. İki
ortak beraber kestiklerinde her ikisinin zikri tekrar etmeleri şarttır. Veya cevap şöyle-dir: kasap ile
sahibi bıçağı birlikte tutup keserlerse, her ikisi de ben-zerlikten münezzeh olan Allahu Teâlâ'yı
beraber zikretmeleri lazımdır.»
Vehbâniye ve şerhinde de şöyle denilmiştir: «Eğer iki kimse beraber-ce bir koyunu keserlerse,
kesimde bunlardan birisi besmele çekmese, o koyunun eti yenilmez, terkedilir. Üç kişi kurbanlık
olarak üç koyun alsa-lar, koyunlar birbirine karışsa ve tanımasalar, o zaman birisini kesim için vekil
etseler, bu güçlük ortadan kalkmış olur. Bir kimse koyun almak için birisini vekil etse, o da keçi
alsa, geçerli olur. Ama bunun aksine keçi alması için vekil etse, o da koyun alsa, sahih değildir.
Vekil kurban-lığı sürecek bir adam tutsa, zarar kendisinedir. «Bana siyah bir kurbanlık al.» dese, o
da değiştirerek beyazını alsa, geçerli olur. Ama boynuzlu ve gözleri büyük bir kurbanlık olmasını
ylese, o da boynuzsuz, küçük gözlü bir kurbanlık alsa, geçerli olmaz. Bir kimse on kurban adaşa,
fakihlerin bazılarına göre iki kurban kesmesi lazımdır. On kurbanın vacib olduğunun tashih edildiği
de yazılmıştır. Bir ölünün yerine, ölen kimsenin emriyle kurban kesilirse, onun etinin hepsinin
tasadduk edilmesi gerekir. Yok eğer onun emriyle değil, varisleri kendiliğinden keserlerse, onun
etinden yenilir. Sahih olan görüşe göre çocuğun malından çocuğa kurban kesmek düşmez.
Babasının da kendi malından çocuğun yerine kurban kesmemesi daha açıktır. Birisi birisine bir
koyun hibe etse, kesimden son-ra hibesinden dönse, koyunu kurban eden kimsenin kurbanı yeterli olur ve sevab da kazanmış bulunur.»

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...