İZAH
«Fakri
ise o kurbanlık ona yeter ilh...» Zira fakir için o kurban an-cak almasıyla vacib olmuştur.
Hatta
kendisine belirsiz bir hayvanı kur-ban etmeyi adaşa, sağlam bir hayvanı kurban için alsa,
sonra
o hayvan onun yanında kurbana engel olacak bir ayıpla ayıplansa, o da bunu kur-ban etse,
onun
üzerinden vücub kalkmaz. Çünkü o kimseye de zengin gibi her yönüyle tam bir kurban
kesmesi vacib olmuştur.
Zeylaî.
«Aldığı zaman ayıplı olsa, yine yeterlidir ilh...» Yani ayıplı bir hay-vanı alsa, fakat için yine yeterlidir.
Alındığı
zaman ayıplı olsa, sonra kur-bana
engel olacak ayıbı zail olsa, fakir gibi yine zengin
kimseye
de yeterli
olur.
Hâniye'de şöyle denilmiştir: «Kurban alındığı zaman zayıf ise, sonra semizlense, kurban edilmesi
caizdir.»
«Kesim
sırasında çırpınmasından dolayı ayıplansa, ona zarar ver-mez ilh...» Yine, bu halde
ayıplansa. ellerinden çıkıp kaçsa, sonra yaka-lanıp getirilse, İmam Muhammed'e göre derhal
yakalanmasa bile yine yeterlidir. Çünkü o ayıp kesim sırasında meydana gelmiştir. Bu âcillik
hususunda
İmam Ebû Yûsuf'a hilaf vardır.
Zeylai.
«Fakir
ise başkasını kesmesi gerekli değildir ilh...» Yani eğer kesim anında ölen hayvan bizzat
adanmışsa fakir için başkası gerekli değildir. Zira Bedâyî'de şöyle bir ifade vardır: «Kurbana
adanan
hayvan helak ol-sa, veya o hayvan kaybolmuş olsa, adak sebebiyle vacib olan kesim
dü-şer.
Şu kadar var ki eğer zengin ise, işin basında ona adakla değil, şe-riatın vacib kılmasından
dolayı bir başkasını kesmesi gerekli olur. Ama eğer fakir ise, prensip olarak ona hiçbir şey lazım
değildir.»
«Meydana çıksa ilh...» Yani bayram günlerinde meydana çıksa. Zeylaî.
Biz
bundan anlaşılanı da Bedâyî'den
naklen zikrettik.
«Zengin
ise birisini ilh...» Yani geçen açıklama üzerine. Eğer ilk al-dığını kurban ederse, ona yeter
ve
hiçbir şey lazım gelmez. İsterse ilk
aldığının kıymeti son aldığının
kıymetinden az olsun. Eğer
ikincisini ke-serse, ikinci aldığının kıymeti birinciden az ise oradaki farkı tasadduk eder.
Bedâyî'de şöyle denilmiştir: «Ancak eğer yine
birincisini de kurban ederse o
zaman ikincisini
kurban
ettiğinde vermesi gereken sadaka üzerinden düşer. Çünkü bu kimse asıl kurbanlık aldığını
kurban
vaktinde eda ettiği için onun yerine geçen üzerinden düşer.»
«Şümnî
ilh...» Bunun benzeri Tebyîn'de de
vardır. Konunun tamamı da Tebyîn'dedir.
«Varisleri söyleseler ilh...» Yani onun
varislerinden yetişkin olanlar. Haniye.
«Hepsinde
Allah'a yaklaşma kesti vardır ilh...» Bu istihsânın şeklidir.
Bedâyî'de söyle denilmiştir: «Ölüm, ölünün Allah'a yaklaşmasına en-gel olmaz. Zira ölünün yerine
sadaka
vermek ve onun yerine hac yapmak
caizdir. Hem de Rasulullah (s.a.v.) tan sahih olarak
rivayet edilmiştir, ki, Rasulullah birisi kendi yerine, birisi de ümmetinden kurban. kesme-yenlerin
yerine
olmak üzere iki koç kurban etmiştir. Ümmetinden kurban kesmeden ölenler de buna
dahildirler.»
Zira
Rasulullah (s.a.v.)'in ümmeti
üzerinde özel bir velayeti vardır. İtkanî.
Nihâye'de de söyle denilmiştir: «Bu rivayet üzerine, eğer ortaklardan bir tanesi ümmü'l-veled
olursa,
onun efendisi onun yerine keser. Eğer küçük çocuk ise, onun do babası onun yerine keser.»
«Bazısı
Allah'a yaklaşma değildir ilh...» Çünkü kurban parçalanmaz. Nitekim ileride gelecektir.
PRATİK BİR MESELE: Birisi ölen bir kimsenin yerine bir kurban kesse, kendi kurbanında nasıl
işlem
yaparsa, onun kurbanında da aynı iş-lemi yapar. Ama sevap ölünün, mülkiyet de
kesenindir.
es-Sadr
diyor ki: «Ölünün yerine kestiği kurban eğer ölünün emri ise, ondan yenilmez. Yok eğer
ölünün
emri ile değilse, ondan yiyebilir.» Bezzâziye. Musannif da bunu nazımda zikredecektir.
«Yedi
kişiden birisi hıristiyan ilh...»
Yine, altı kişinin ortağı bir köle olsa, veya müdebber bir köle
olsa,
ki köle kurban kesmeyi irade etse, yine kurban caiz
değildir. Zira onun niyeti bâtıldır.
Çünkü
kölenin
kur-ban kesme ehliyeti yoktur. Öyleyse onun hissesi ettir. Bu da cevazın as-lına engeldir.
Bedâye.
BİR
UYARI: Hakikaten bilindi ki, ortaklardan hepsinin Allah'a yak-laşmayı kasdetmeleri şarttır. Bu,
şunu
da kapsamına alır ki, birisi aynı senenin kurbanını irade etse, diğerleri ise, geçmiş yılların
kurbanını
irade etseler, aynı senenin kurbanını irade edenin kurbanı caiz, diğerlerininki bâtıldır.
Çünkü
diğer ortaklar nafile kurban kesmiş olmaktadırlar. Onların hepsinin kurbanın etini tasadduk
etmeleri
de gerekir. O senenin kurbanını niyet eden kimsenin de kurbanın etini yememesi, hepsini
ta-sadduk
etmesi gerekir. Zira onun hissesi de bedenenin etinde şayidir. Nitekim Hâniye'de de
böyledir.
Bu
ifadenin açık anlamına göre o kurban etinden yenilmenin caiz olmamasıdır. Bu, şunu da
kapsamına alır: Kurban hepsinin üzerine vacib olsa veya bazısının üzerine vacib olsa, ister vücub
cihetleri
bir olsun, ister muhtelif olsun, meselâ birisinin ki kurban, birisinin ki ihsar, birisinin ki av
cezası, birisininki tıraş cezası, birisinin temettü hac kurbanı birisininki de kıran haccı kurbanı olsa,
yine
kurban caiz olur. İmam Züfer buna muhalefet etmiştir. Çünkü bunların hepsinin niyeti Allah'a
yaklaş-maktır.
Bunlardan
bazısı daha önce doğan çocuğuna akikaya niyet etse, o da caizdir. Çünkü akika da
çocuğun
veledeti için şükürdür. Ve şükür
de Allah'a yaklaşma şeklidir. Bunları İmam Muhammed
zikretmiştir.
Ama İmam Muhammed, velime yemeğini zikretmemiştir. Çünkü velime de ni-kâh nimeti
üzerine
şükür ifadesidir. Velime yemeği ile sünnet de vâriddir. Düğün
yemeği ile şükrü veya
sünnetin
ikâmesini kasdetmiş olsa, Al-lah'a yaklaşmayı kasdetmiş olur. Kurbanın kesilmesinden
maksat
da Al-lah'a yaklaşmaktır.
Ebû
Hanîfe'den Allah'a yaklaşma yönleri farklı olması halinde, ortak olmanın mekruh olduğu rivayet
edilmiştir.
Ebû Hanîfe şöyle demiştir:
«İştirak kurbetin tek türünde
olsa, bana göre daha iyidir.» Ebû
Yûsuf
da böyle demiştir. Bedâyî.
Şurunbulâliye'de
şöyle denilmiştir: «Fakihlerin kurbanın vacib ol-ması ile, bundan önce akıtılan
bütün
kanların neshedilmesi sözü ile akika sahibi kurbana ortak olduğu takdirde caiz olması karışık
olur.
Hem de şu sözle karışık olur: İmam Muhammed akika hususunda «Dileyen akika keser dileyen
de
kesmez» demiştir. Yine İmam Muhammed'in camideki: «akika kesilmez» sözü ile de karışık olur.
Çünkü
burada İmam Muhammedin birinci sözü,
akikanın mubah olduğuna işaret ederken, ikinci
gö-rüşü
de kerahete işaret etmektedir...»
Ben
derim ki: Şurunbulâliye'nin meseleyi
karışık bulması hususunda bir görüş
vardır. Zira İmam
Muhammed'in
«Akika kesilmez» sözünden maksadı, sünnet bilinerek akika kesilmez demektir.
Çünkü
İmam Mu-hammed'in birinci görüşü
buna delâlet etmektedir. Gurerü'l-Efkâr'da şu da
zikredilmiştir ki, Mahbubî'nin Camiin'de zikredilen görüşe göre mu-bahtır. Tahâvî'nin şerhinde
olana
binaen de
taattır.
Geçen
bunu teyid eder ki akika tatavvudur. Binaenaleyh biz herne kadar
tatavvu değil, mubahtır
desek,
şurası muhakkaktır ki, nimet kar-şısında şükür kastıyla kesilmiş olursa, kurbet olmuş olur.
Zira
niyet âdet-leri ibadet, mubah olan şeyleri de taat kılar.
«Kan
akıtmak parçalanmaz ilh...» Yani bu ifade ta aşağıdaki «Yenabî» sözüne kadar sarihin kendi el
yazısıyla
yazmış olduğu nüshanın ha-mişinde mevcuttur. Bazı nüshalarda ise düşmüştür.
«Bunun
illeti yukarıda geçti ilh...» İllet
şudur: Kurbanın bazısı kurbet olarak kasdedilmemiştir.
«Üç
kişi kurban için ayrı ayrı bir kurban alsalar ilh...» Bu üç kişi-den her biri de aldığı koyunu
kurban
edeceğim diye kendisine vacib kıl-mış olsa. Tatarhâniye.
Bu
tefsir ile ileride gelecek tasaddukun lüzumunun şekli ortaya çıkmaktadır. ,
«Herbirinin
kıymeti de kendi semeni kadar olsa ilh...» Eğer fazla ve-ya eksik olursa, açık olan şudur
ki,
fazlalık veya eksiklik kadar tasadduk eder. T.
«Sahipleri koyunlarını aynı ile tanımamış olsalar ilh...» Yani bunlar karanlık bir yerde olsalar. Yoksa,
bu
fiyatlarla alınırsa, koyunu seçme-meleri mümkün değildir. Nitekim T. de öyle
demiştir.
«Yirmi
lira sadaka verir ilh...» Çünkü o kimsenin on liraya alınmış olan koyunu kesmiş olma
ihtimali
vardır.
Yirmi liralık koyunu alan da on lira sadaka verir. Çünkü bunların yakinen
kendilerine gerekli
kıldıkları kurbanın borcundan kurtulmaları gerekir. Ancak on liralık koyunu alan kimse hangisini
keserse kessin kesin olarak borçtan kurtulur.
«O
zaman yeterli olur ilh...» Zira
bunlardan her biri diğer arkadaşına vekâletin onun kurbanını
kesmiş
olur.
«Başkasının kurbanını emri olmadan kesse ilh...» Bu mesele, Ta-tarhâniye'de Yenabî'den naklen bu
ziyade yapılmadan zikredilmiştir. Bu-radaki benzetme de ancak «gayr» kelimesini düşürmekle açık
olur.
«Kurban
etinden yenilir ilh...» Kurban etinden
yenilmesi, vacible sünnet kurbanda müsavidir. Ama
sünnet
kurban adakla vacib olmadığı
tak-dirde böyledir. Sünnet olan kurban eğer adakla vacib
olursa,
onun sahibi ondan birşey yiyemez. Onu zengine de yediremez. İster adayan zengin olsun,
ister
fakir olsun hüküm değişmez. Zira onun yolu tasadduktur. Tasadduku kabul eden kimse
zengine
veremez. Eğer ondan yemişse, ye-diği etin kıymetini sadaka vermesi
gerekir.
Zeylaî.
Zeylaî, bu Sünnet olan kurbanla fakirin kurbanını kasdetmektedir Zira Zeylaî, Kenz'in «Hılkaten
boynuzsuz olan koyun kurban olur.» sö-zünden
hemen önce, fakir kimse kurbanı keserse, onun
kesmiş
olduğu kurban sünnet olur ifadesini açık bir şekilde ifade etmiştir. Şu kadar var ki,
Zeylaî'nin bu açık ifadesi, Nihâye'de olan ifadeye aykırıdır. Zira Nihâye'de şöyle denilmektedir:
«Fakirin
kurbanı ne vacibtir, ne de
sünnet-tir. Belki sırf bu
taattır.»
Bedâyî'de de şöyle belirtilmiştir: «Kurban tatavvu olur. Bu da misa-fir ile adakta bulunmayan fakirin
kurbanıdır.
Bir de fakirin kurban için almadığı malı kesmesidir. Çünkü vücubun şart ile sebebi
burada
yoktur.»
O
zaman açık olan odur ki, Zeylaî'nin sünnetten maksadı tatavvu-dur.
Düşün.
Sonra,
Zeylaî'nin sözünün açık anlamı şudur
ki, fakir alışla üzerine vacib olan kurbanın etinden
yiyebilir. Ebussuud da şunu zikretmiştir: «Onun koyunu kurban için alması adak yerindedir.
Öyleyse fakirin o kurban etini tasadduk etmesi gereklidir.»
Ben
derim ki: Kurban için satın alması adak yerindedir, sözünün il-leti
fakihlerin dilinde
açıklanmaktadır. Bunun ifade ettiği de Ebussuud'-un
zikrettiğidir.
Tatarhâniye'de
şöyle denilir: «Kadı Bedîüddîn'den, «Bir fakir kurban için bir koyun alsa, kestiğinde
onun
etinden yemesi ona helâl olur mu? diye sorulduğunda, «Evet,
helâl olur» diye cevap vermiştir.
Kadı
Bufhâneddin de bu soru sorulduğunda «Etinden yemesi ona helâl değildir.» diye cevap
vermiştir.»
Sonra
bilmiş olun ki, yiyebilir veya yiyemez sözleri, o fakirin o kur-banı kurban günlerinde kesmesi
halindedir.
Buna da bizim Hâniye'den naklen
zikrettiğimiz delâlet etmektedir. Bizim naklen
zikrettiğimiz
aynen şudur: «Bir fakir bir
koyunu bizzat belirterek kurban edeceğini söylese, veya
kurban
için bir koyunu satın alsa kurban günleri geçse, onu canlı olarak tasadduk eder. Onun
etinden
de yiyemez. Zira onun hakkında vacib kan akıtmaktan tasadduka intikal etmiştir. Eğer bu
kimse
kendisi oyunu üzerine gerekli kılmaz ve koyunu kurban için
almazsa, eğer zen-gin ise,
kurban
günlerinde kurbanı kesmezse kurban edilecek bir koyunun kıymetini tasadduk
eder.»
Biz
yine zikrettik ki, fakihlerin sözleri şunu ifade etmektedir: Zen-gin, kimse adamaktan kastı, kendi
üzerine
kurbanın vacib olduğunu ha-ber vermekse, adamış olduğu kurbanın etinden yiyebilir. O
zaman
Zeylaî'nin kelâmındaki nezirden
maksat, ibtidaen yapılan adaktır.
Velhasıl, eti yenilmeyecek
kurban
ibtidaen nezredilen kurban, bayram
günleri geç-tikten sonra bizzat o
kurbanlığı tasadduk
edilmesi
vacib olan kurban ve bir de, ölen
kimsenin emriyle tercih edilen
görüş üzerine, ona kesilen
kur-banın
etidir. Nitekim biz bunu
Bezzâziye'den naklen zikrettik.
Bir
de kurban için almakla fakirin üzerine vacib olan kurbanın etidir. Ki bu da geçen iki görüşten
birisine
göredir. Bir de kurbanlığın doğurdu-ğu yavru. Nitekim biz bunu da Hâniye'den
naklen
zikrettik.
Bir de or-taklardan bazısının kendi hissesiyle geçmiş yılın kurbanını kaza etmeye
niyetlendikleri yedi kişi arasında ortaklı bedenenin eti. Nitekim biz bunu da Hâniye'den naklen
zikrettik.
İşte saydığımız bu kurbanların
hepsinin etlerinin sarf yeri fakire
tasadduktur. Bu yazıyı
ganimet
bil. Sarihin söz-lerinde de bu kabilden bazı meseleler ileride gelecektir.
«Kesen
zengin de olsa ondan yiyebilir ve onu evi için alıkoyabilir
ilh...» Zira Peygamber (s.a.v.)
kurban
etini eve alıkoymayı nehyettikten sonra şöyle buyurmuştur: «Kurban etlerinden
yiyiniz,
yediriniz
ve eviniz için alıkoyunuz.» Bu hadisi, Şeyheyn ve Ahmed b.Hanbel rivayet etmiş-lerdir.
«Menduptur
ilh...» Bedâyî'de şöyle denilir: «En efdali kurban etinin üçte birinin tasadduk edilmesi,
üçte
binitin akraba ve dostlara ziyafet
edilmesi, üçte birinin de eve ayrılmasıdır. Kurban etinden
yemesi
de müstahabtır. Kurbanın etinin
hepsini kendisi için alıkoymuş olsa, caiz-dir. Zira kurbet
kan
akıtmadadır. Eti ile tasadduk etmek tatavvudur.
«Aile efradı çok olan ilh...» Yani hali vakti yerinde olmayan kimse için. Bedâyi.
«Kendisi
şahit olur ilh...» Zira Kerhî, imrân bin Hüseyn'e isnadla şu hadisi rivayet etmiştir:
«Rasulullah
Hz. Fatma'ya, «kalk kurban kesilirken hazır bulun. Zira senin kurbanından akan ilk
damla
senin işlemiş ol-duğun günahları setreder (yani affettirir). Ve «De ki: Namazım, ibadet-lerim,
hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbı olan Allah içindir. Onun hiç-bir ortağı yoktur, böyle
emrolundum
ve ben müslümanların ilkiyim.»
(En'am : 162-163)'de» buyurmuştur.»
İtkanî.
«Murdar
olmaması için ilh...» Bu görüş, musannifin ona şahid ol ve başkasına kesmeyi emret
sözünden
anlaşılan, eliyle kesmemesinin il-letidir.
«Kitabinin
kesmesi mekruhtur ilh...» Yani kurban sahibinin emriyle. Zira kurban Allah'a
yaklaşmaktır. Din işlerinde uygun olan da kâfirler-den yardım istememektir. Ama eğer kurban
sahibinin
emri ile bir kitabî kurbanı keserse, caizdir. Zira kitabî kesim ehlidir. Mecusî bunun
aksi-nedir.
İtkanî. Kuhistanî ve değerleri.
Zeylaî ve diğerlerinin sözlerinin açık anlamı ise, kitabî eğer kurban sahibinin emri ile keserse
mekruh
olmamasını ifade eder. Miskin de Kâfî'nin aşağıdaki sözüyle istidlal ederek bunu açıklıkla
söylemiştir. Kâfî adlı eserin ifadesi şöyledir: «Bir müslüman, kitabiyle kurbanını kesmeyi
emrederse, caizdir. Ama emirsiz olarak keserse, mekruhtur.»
Şu
kadar var ki Ebussuud Hamevî'den
şunu nakletmiştir ki, «Âlim-lerden
bazısı Kâfi'nin ifadesini
Kâfî'den
naklonunanın hilafı üzerine zik-retmiştir.»
Cevhere'de
de şöyle denilmektedir: «Eğer
müslümanın emri ile ki-tabî müslümana kurban keserse,
onun
kestiği yeterli olur. Ama
mekruh-tur.»
«Kurban
derisi ya tasadduk edilir ilh...»
Yine, koyunun üzerindeki örtü ve boğazındaki
gerdanlık da
tasadduk
edilir. Zira birisi sığır kurban edeceği zaman, üzerine bir örtü örtmesi ve boynuna bir
gerdanlık
tak-ması müstahabtır. Onun kestiği zaman da örtü ve gerdanlık da derisi ile birlikte
tasadduk
edilir. Nitekim Tatarhâniye'de de olduğu
gibi.
«Veya
kurbanın derisi devamlı faydalanılacak birşeyle değiştirilir ilh...» Zira o değiştiği şey
değiştirdiği
derinin yerine kaim olur. O zaman
sanki mânâ bakımından mevcuttur. Ama helak
olacak
şey bunun aksi-nedir.
«Nitekim
geçti ilh...» Yani çocuğun yerine kurban kesmek bahsinde. Bazı nüshalarda da. «nitekim
geçti»
değil, «geçenlerden herhangi bi-risi ile değişmek» ifadesi vardır. Geçenler kalbur ve benzeri
şeylerdir.
«Kurban
etini satsa veya derisini helak olacak birşeyle değiştirse ilh...» Musannifin bu görüşü ifade
ediyor ki. kurban kesen kimse kurba-nın etini ve derisini helak olacak birşeyle satamaz. Hem de,
deriyi
biz-zat kalacak birşeyle satması caizdir. Musannif burada kurban etinin de aynıyla baki
kalacak birşeyle satması bahsinde susmuştur. Çünkü bun-da ihtilaf vardır.
Hülâsa
ve diğer kitaplarda şöyle bir ifade
vardır: «Kurban etini fi-yatını sadaka etmek için satamaz.
O
adam kurban etinde ancak yemeye ve yedirmeye sahiptir.»
Hidâye ve şerhlerinde de olduğu gibi sahih olan şudur: Et ile deri aynıyla intifa edilecek birşeyle
satılmanın
cevazı hususunda eşittirler, istihlâk edilecek birşeyle değil. Bunu da Kifâye'de İbni
Semaa'nın
Muhammed'den rivayet ettiği, «Eğer etiyle elbise satın almış olsa, o elbisenin
giyilmesinde sakınca yoktur.» sözü de teyid
etmektedir.
PRATİK MESELELER:
Kınye'de şöyle denilmiştir: «Adam kurban eti ile yenilecek birşey satın alsa o aldığı şeyi de yemiş
olsa,
istihsanen onun kıymetini ta-sadduk
etmesi vacib değildir. Eğer kurban
etini bir fakire zekât
niyetiyle vermiş olsa, zahiri rivayete göre, zekâtın yerine geçmez. Şu kadar var ki, bir zengine
vermiş
olsa, sonra o zengin de kendisine hediye edilen kurban etini zekât niyetiyle bir fakire verse,
zekâttan
sayılır. Kuhistanî.
«Semeni
tasadduk eder ilh...» Eğer kurban etini dirhemlerle satsa, dirhemleri tasadduk
eder.
«Satışının
kerahetle sahih olduğunu ifade eder ilh...» Bu da Ebû Hanife ve Muhammed'in
görüşüdür.
Zira mülkiyet ve teslime kadir olmak
mevcuttur. Hidâye.
«Kerahetle
ilh...» Yani aşağıdaki hadis bu keraheti belirtmektedir.
«Zira
o satım akdi gibidir ilh...» Zira satım akdi de, verilen ücret de, ivazlıdır. Çünkü o
kasaba
kesmesinin karşılığında vermektedir. Kurbanın etini satmak mekruhtur. Öyleyse satış anlamına
gelen
ücret de
mekruhtur.
«İstifade
edilmiştir ilh...» Bazı nüshalarda böyledir. Burada istifade kelimesindeki zamir kerahete
racidir.
Şu kadar var ki Hidâye sahibi bu
hadisi satım akdi konusunda zikretmektedir.
Hidâye sahibi, «Kasabın ücreti kurbandan verilmez» sözünden sonra şöyle demektedir: «Hz.
Peygamber
(s.a.v.) Hz. Ali'ye, «Kurbanın
örtüsünü ve yularını tasadduk et ve
kasaba ücret olarak
onun
etinden birşey ver-me.»
buyurmuştur. Kurban etinden kasaba
ücret vermekten nehyetmek,
yine
kurban etinden satmayı da nehyetmektir. Çünkü kurban etinden ka-saba ücret vermek satım
akdi
anlamındadır.» demiştir.
Açıktır
ki, her iki hadiste de matluba delâlet vardır.
«Keserse tasadduk etmesi gerekir ilh...» Burada aşağıdaki Hâviü'l-Fetâvâ'ya kadar olan ifade bazı
nüshalarda
mevcuttur, bazılarında mecut
değildir.
Ama
eğer kurbanlığa biner veya yük yüklerse, bunlar eğer kurbanlı-ğın etine bir noksanlık getirirse,
o
noksanlık kadar tasadduk eder. Nite-kim Hülâsa adlı eserde de böyledir.
Zâhiriye'den
naklen Dürrü'l-Müntekâ'da şöyle denilmiştir: «Kurbanın derisinden dağarcık yaparak
kiraya
vermesi caiz değildir. Kiraya verdiği takdirde aldığı ücreti tasadduk etmesi gereklidir.»
«Bütün
parçalan ile Allah'a yaklaşmayı borçlanmıştır
ilh...» Sarihin bu sözünde bir görüş vardır.
Şöyle ki, kurbet kan akıtmakla yerine gel-mektedir. Öyleyse kurbet, ancak kan akıtmakla yerine
gelir,
başkasıyla değil. Öyleyse nasıl mekruh olur?
Minâh.
Bu
görüşün defi yakında gelecektir.
«Sütünden
de yararlanmak mekruhtur ilh...»
Eğer memeleri dolu ve yakında
kesecekse. memelerine
biraz
soğuk su serpilir. Yoksa, sağılır ve tasadduk edilir. Nitekim Kifâye'de de
böyledir.
«Kurbanlık
taayyün etmemiştir ilh...» Buna şöyle cevap verilir: Kur-ban için alman hayvan, Allah'a
yaklaşmak için başka bir hayvan onun yerine geçmedikçe taayyün etmiştir. Öyleyse muayyen
olduğu
sürece on-dan yararlanmak helâl
olmaz. Bundan ötürü vaktinden önce keserse, kurbanın eti
de
ona helâl olmaz.
Bedâyî.
Yakında
gelecektir ki, kurban için alınanın başkasıyla değiştirmek mekruhtur. Bu da kurbanın
taayyün ettiğini ifade eder. İşte bununla da Minah'tan naklen geçen itiraz! görüş mündefi olmuş
olmaktadır.
Düşü-nülsün.
METİN
iki
kişiden her biri yanılarak diğer
arkadaşının koyununu kesse, ya-ni kendi yerine, buna da
musannifin
«yanılsa veya yanılmasalar» sözü
delâlet etmektedir, o zaman bunların her biri
delâleten
diğerinin yerine vekil olmuş olur. Hidâye. Bunu İbn-i Kemâl
söylemiştir.
Sadrı
Şerkt ve diğerlerinin sözünün
açık anlamı ise, iki kişiden her biri yanılarak diğerinin yerine
kesmeleri halinde kendi yerine kesmiş ol-duklarını ifade eder. Bu borçlu olmadan istihsan yoluyla
geçerlidir. Bir-birleriyle helâlleşirler. Eğer bilmeden kesseler, sonra yanılmış oldukla-rını anlasalar,
yine
helâlleşirler. Eğer helâlleşmezlerse, herkes diğer ar-kadaşına onun etinin kıymeti kadar zamin
olur.
Kıymeti de tasadduk eder.
Ben
derim ki: Eşbâh'ın birinci kaidesinin başlarında şöyle denilmiş-tir: «Birisi kurban niyetiyle bir
koyun alsa, bir diğeri de ondan izin alma-dan onu kesmiş olsa, eğer kesen kimseden kesilmiş
olarak
alır ve ona birşey tazmin
ettirmezse, onun kurbanı onun için
yeterlidir. Eğer tazmin ettirirse,
ona
yeterli olmaz. Bu da, kesen kimse kendisi için kesmiş olur-sa böyledir. Ama eğer kesen kimse
sahibinin
yerine kesmişse, onun üze-rinde
hiçbir tazminat
yoktur.»
İki
kişinin diğerinin kurbanlığını kesmelerinin istihsan yoluyla geçer-li, olması, gasb koyunu canlı
olarak
tazmin eder, onu keserse sahih ol-duğu gibidir. Gâsıbın gasbettiği koyunu satın almasının
veya sahibine kıymetini tazmin ederek telef etmesinin geçerli olması da böyledir. Hi-dâye.
Açıktır
ki, gasb sırasında onu tazmin etmekle ona mâlik olmuştur. Ama emânet olan bir koyunu
tazmin
de etmiş olsa, kurban etmesi geçerli değildir. Çünkü burada tazmin sebebi kesmektir. Mülk
de
sebeb olan ke-simin tamamlanmasından sonra sabittir. O zaman bu kesim, başkasının
mülkünde
vaki olmaktadır. Bu da sahih
değildir.
Ben
derim ki: Açık olan odur ki, ariyet olarak alınan hayvan vedia gibidir. Rehin edilen koyun da
gasbedilen
koyun gibidir. Çünkü rehin edi-len koyun deyn ile tazmin edilir. Ortaklı olan koyun da
vedia
gibidir. Araştırılsın.
PRATİK MESELELER:
Peygamber
(s.a.v.)'in kurbanlık koyunun rengi
siyahtı.
Birisi
on kurban adamış olsa, ona iki kurban kesmek gerekir. Zira eser bu şekilde nakledilmiştir. En
sağlam
görüş hepsinin vacib olma-sıdır.
Çünkü cinsinden icab olan birşeyi yalnız Allah için
kendine
gerekli kılmıştır. Şerh'i Vehbâniye.
Ben
derim ki: Bu görüş, adadığını yerine
getirmesinin vacib olduğu-nu ifade
etmektedir. Zira,
cinsinden
itikadî veya ıstılah? olarak vacib olan birşeye zamin olmuştur. Bunu musannif
söylemiştir. Hatırda bulunsun.
İki
kişi bir miktar koyuna ortak
olsalar, ikisi onları kurban etseler, caizdir. Ama azad bunun
aksinedir. Çünkü koyunun taksimi geçerlidir, fakat kölenin değil.
Bir
kişi iki koyun kurban etse, ikisi
de kurbandır. Bazı âlimler tara-fından da; «Birisi vacib, fazlası
ettir.
Burada efdal olan hangisinin kıyme-ti
daha fazla ise onu kurban saymaktır.
Eğer her ikisinin
kıymeti
birse, hangisinin eti daha çok
ise onu kurban saymaktır. Eğer ette
de eşit ise-ler, hangisinin
eti
daha güzelse o kurban sayılır.»
demiştir.
Bir
kimse bir bedenin hepsini kurban etse, namazın rükünleri gibi, o bedenenin hepsi vacib olan
kurban
olur. Zira farz, farzın ismi üzerine vaki olandır. Öyleyse namazda bir zammı süreyi ne kadar
uzatsa,
yine o farz olarak meydana gelir. Müctebâ.
Bir
kurbanlık alsa, bir diğerine kesmesi için emretse, kesen kimse, «Ben kasti olarak besmeleyi
terkettim.»
demiş olsa, kurban sahibinin ikin-ci bir kurbanlık alması için kesen adamın besmelesiz
kestiği
hayvanın kıymetini vermesi gerekir. Ama bir kimse, ikinci aldığını kurban ederek tasadduk
eder
ve ondan birşey yemez. Eğer kurban günleri geçmemişse. Yok eğer geçmişse, almış olduğu
kıymeti
fakirlere tasadduk eder.
Haniye.
Hâniye'de şöyle denilmiştir: «Birisi bir kurban kesmeyi istese, elini kasabın eliyle birlikte
kurbanlığın
üzerine koysa ve kesimde yardım etse, her ikisinin de besmele çekmesi vacibtir. Eğer
bunlardan
bir tanesi terk kederse, veya birisinin besmelesinin yeterli olduğunu zannetse, o kurban
haram
olur. Bu mesele, bilmece olmaya uygundur. Bilmece olarak da söyle denilebilir. Bir besmele
çekildiği
halde helâl olmayan koyun han-gisidir? Belki ona iki
besmele lazımdır. İşte bu bilmeceyi
şeyhimiz
Hayreddin Remlî şiir şeklinde bir ifade ile şöyle demiştir. «Hangi kesimdir ki, onun helâl
olması
için Cenab-ı Allah'ın zikrinin iki kere yapılması lazım-dır? Sen buna şiir ile cevap ver. Ben
ona
nesir olarak verilen cevabı ka-bul
etmem ve razı
olmam.»
«Ben
de buna cevaben şöyle dedim: Senin şiir şeklindeki ifadenin ar-zu ettiğiniz gibi, bir fakihin
diğer
bir fakihten rivayet ettiği şekilde ce-vabını al. O bir koyundur ki iki kişi ona ortak olmuştur. İki
ortak
beraber kestiklerinde her ikisinin zikri tekrar etmeleri şarttır. Veya cevap şöyle-dir: kasap ile
sahibi
bıçağı birlikte tutup keserlerse, her ikisi de ben-zerlikten münezzeh olan Allahu Teâlâ'yı
beraber
zikretmeleri lazımdır.»
Vehbâniye
ve şerhinde de şöyle denilmiştir: «Eğer iki kimse beraber-ce bir koyunu keserlerse,
kesimde
bunlardan birisi besmele çekmese, o koyunun eti yenilmez, terkedilir. Üç kişi kurbanlık
olarak
üç koyun alsa-lar, koyunlar birbirine karışsa ve tanımasalar, o zaman birisini kesim için vekil
etseler,
bu güçlük ortadan kalkmış olur. Bir kimse koyun almak için birisini vekil etse, o da keçi
alsa,
geçerli olur. Ama bunun aksine
keçi alması için vekil etse, o da koyun alsa, sahih değildir.
Vekil
kurban-lığı sürecek bir adam tutsa, zarar kendisinedir. «Bana siyah bir kurbanlık al.» dese, o
da
değiştirerek beyazını alsa,
geçerli olur. Ama boynuzlu ve gözleri büyük bir kurbanlık olmasını
söylese, o da boynuzsuz, küçük gözlü bir kurbanlık alsa, geçerli olmaz. Bir kimse on kurban adaşa,
fakihlerin
bazılarına göre iki kurban kesmesi lazımdır. On kurbanın vacib olduğunun tashih
edildiği
de
yazılmıştır. Bir ölünün yerine, ölen kimsenin emriyle kurban kesilirse, onun etinin hepsinin
tasadduk
edilmesi gerekir. Yok eğer onun emriyle değil, varisleri
kendiliğinden keserlerse, onun
etinden
yenilir. Sahih olan görüşe göre
çocuğun malından çocuğa kurban
kesmek düşmez.
Babasının
da kendi malından çocuğun yerine kurban kesmemesi daha açıktır. Birisi birisine bir
koyun hibe etse, kesimden son-ra hibesinden dönse, koyunu kurban eden kimsenin kurbanı yeterli olur
ve sevab da kazanmış bulunur.»