15 Ekim 2012

KURBANLIK KİTABI DÖRDÜNCÜ BÖLÜM


İZAH
«Her biri yanılarak diğer arkadaşının koyununu kesse ilh...» Yani kurbanlık koyunu kesse. Uygun
olan, Kenz ve Hidâye adlı eserde olduğu gibi, musannifin da burada «kurbanlık koyununu»
demesiydi. Zira böyle deseydi, kesilen koyun kurbanlık değilse, ona zamin olacağını ifade eder-di.
Şurunbulâliye.
Yani kendi yerine ilh...» Bedâyî ve diğer kitaplarda acık olarak: «di-ğer arkadaşının koyununu kendi
nefsine kesse» denilmiştir. Öyleyse, kesmiş olduğu koyunu kendi kurbanlığı olduğu zannıyla
arkadaşının yerine kesmiş olsa, yine o kurban sahibinin yerine geçer mi? Acık olan odur ki evet.
geçer. Ama ben bu hususta bir ifade görmedim. Araştırılsın. ,
Yanılsa sözü ilh...» Zira musannifin bu sözü ifade ediyor ki, kesen kimse o kurbanı kendi koyunu
zannederek kesmiştir. O zaman da ancak âdeten kendi için kesmiş olur. .
«Veya yanılmasalar ilh...» Bu sözden, «vekil olmuş olur» sözüne ka-dar bazı nüshalarda mevcuttur.
«Veya yanılmasalar» sözü de bir kalem hatasıdır. Çünkü bu söz başkasının kelâmında mevcut
değildir. Bunlar-dan her biri deâleten «diğerine vekil olmuş olur Hidâye.» sözünde de uygun olan,
«istihsanen geçerlidir» sözünden sonra zikredilmesiydi.
Hidâye'nin ifadesi de şöyledir: «İstihsânın şekli şudur: O koyun ke-sim için belirmiştir. Çünkü
kurban için taayyün etmiştir. Hatta adama kurban günlerinde onu kesmek vacibtir. Velev ki kurban
eden adam fa-kir de olmuş olsa.» Nihâye.
«Kurban için alınan koyunu, alan kimse zengin olduğu takdirde, baş-kasıyla değişmek mekruhtur.
Hidâye.
«O zaman koyun sahibi kesime ehil olan herhangi bir kimseden yar-dım taleb etmiş ve delâleten
ona kesim için izin vermiş olur.»
O zaman sarihin yukarıda Hidâye kelimesinden maksadı, Hidâye'nin ifadesinden hası! olan
anlamdır. Sarihin, «Bunu (ibni Kemâl söylemiştin» sözünde de bir görüş vardır. Görüş şudur ki, İbni
Kemal bunu Hidâye' den nakletmemiştir. Umulur ki, burada «bunu» zamiri fazladır.
İbni Kemâl'in sözünün makulesi de şudur: Sadrı Şerîa ve diğerlerinin sözlerinin acık anlamı kesilen
kurbanın sahibinin yerine vaki olmasıdır.
Şu kadar var ki, bu zannettirir ki, İbni Kemâl bunu şerhinde zikret-miştir. Halbuki İbni Kemâl bunu
şerhinde değil, hamişin üzerindeki «minhuvat»ında zikretmiştir.
«Sadrı Şerîa'nın sözünün açık anlamı» sözü de mezhep kitaplarında açıkça zikredilmiştir.
T. diyor ki: «Bütün Hanefî âlimleri icma etmişlerdir ki, yanlışlıkla ke-silen kurban sahibinin yerine
vâki olur. Çünkü sahibinin delâleten izni vardır. Ancak Züfer buna karşı çıkmıştır.»
«Borçlu olmadan istihsanen geçerlidir ilh...» Yani yanlışlıkla kesilen kurban sahibinin yerine
geçerlidir ve bilindiği gibi her kurban da mâli-kinin yerine kesilmiş olur. O zaman o iki kişiden her
biri kendisine ait olan soyulmuş eti alır. Biz istihsanın şeklini yukarıda zikrettik. Kıyasa ge-lince, o
da Züfer'in görüşüdür ki yanlışlıkla kesilirse, koyunun kestiği adama kestiği koyunun kıymetine
zamindir. Çünkü bir diğerinin koyunu-nu onun izni olmadan esmiştir.
«Birbirleriyle helâlleşirler ilh...» Yani eğer her ikisi de kestikleri kur-ban etinden yemişler, sonra
yanıldıklarını anlamışlarsa, onlardan her bi-ri diğerinden helâllik alır. Hidâye.
«Kıymeti de tasadduk eder ilh...» Çünkü o kıymet, etin bedelidir. Öyleyse o .nasıl koyunu canlı
olarak sattığında bedelini tasadduk ederse, burada da bedelini tasadduk eder. Zira kurban sahibi
yerine vaki olduğu için et de sahibinin yerine vaki olmuştur. O zaman etin kıymetinin zaminidir.
Birisi başkasının kurbanının etini telef ederse, yine bunda hüküm, zikrettiğimizdir. Hidâye.
Ben derim ki: Hidâye'nin «kıymet etin bedelidir» sözünün gereği etin kıymetinin tazmin edilmesidir.
Onun canlı olarak verilmesi değil. İşte bundan dolayı da yanlışlıkla kesilen kurban malikinin
kurbanı yerine vâ-ki olmuştur.
Burada açıklanacak şu mesele kaldı: Musannifin «garimsiz olarak» sözü ile Hidâye'nin «her ikisine
de zaminiyet yoktur» sözü, bir de fakihlerin «Yanlışlıkla kesen kimse delâleten izni olduğundan
diğer kimsenin kurbanını kesmesi geçerlidir.» sözleri ifade ediyor ki, bunlardan herhan-gi birisi
diğerine koyunun kıymetini tazmin ettirmeye kalkışırsa, tazmin ettiremez.
Bedâyî'de buna aykırı olan bir ifade vardır. Bedâyî'de şöyle denilmiş-tir: «İki kişi yanlışlıkla


birbirinin koyununu kesseler, daha sonra birbirle-riyle helâlleşmeseler, her biri diğerine karşı olan
tazminatı ödemiş olsa, kesilen kurban onun olur. Caiz de olur. Zira tazminatla ona mâlik ol-muştur.»
Bedâyî'deki bu ifade üzerine, bu iki kimse iki şey arasında muhay-yerdirler. Birisi, sahibine tazmin
ettirmek ve kesilen kurbanın kendi ye-rine geçmesi, ikincisi, tazmin ettirmeyecek her birinin kestiği
kurbanın yerine kesilmesidir. Bu iki şey arasında muhayyerdirler. O zaman fakihlerin «garimsiz
olarak» sözü bunlardan her birinin diğer arkadaşının kesimine razı olduğuna yorumlanır.
Düşünülsün.
«Ben derim ki ilh...» Geçen mesele şu bahiste idi: Kurban kesen kim-se yanılarak diğer arkadaşının
kurbanını kendi yerine kesmiş olsa. Bura-da da sarih şunu açıklamak istemektedir: Birisi diğerinin
kurbanını izin-siz olarak kesmiş olsa, kendi nefsinin veya mâlikinin yerine... Biz bu bahsi, İtkanî'den
özetle zikrettik.
«Kurbanı onun için yeterlidir ilh...» Yani koyunu satın alan için ye-terli olur. Çünkü o satın almasıyla
kurbana niyetlenmiştir. Bizim de açık-ladığımız üzere, başkasının onun kurbanını kesmesi zarar
vermez. Zeylaî.
«Eğer tazmin ettirirse ilh...» Yani kurbanı satın alan kimse izinsiz olarak kesen kimseye kıymetini
tazmin ettirmiş olsa, o kurban satın alan için olmaz, kesen kimse için caiz olur. Çünkü onun
tazminatı ödemesiyle açıklandı ki, kan akıtmak onun için mülkiyeti üzerine hasıl olmuştur.
Bu da ilh...» Yani bu kurbanın sahibi yerine vaki olması, eğer kur-ban sahibi kesen kimseye tazmin
ettirmezse, yok eğer tazmin ettirirse, kurban sahibinin değil, kesen kimse yerine vâki olur.
«Sahibinin yerine kesmişse ilh...» Şurunbulâliye'de Minyetü'l-Müfti'den naklen şöyle denilmektedir:
«Bir diğer kimsenin kurbanını sahibinin yerine niyet ederek ondan izin almadan kesmiş olsa,
caizdir. Üzerinde bir tazminat da yoktur.»
Bu kesimin caiz olması istihsandır. Çünkü izni delâleten mevcuttur. Nitekim Bedâyî'de olduğu gibi.
Tatarhâniye'de şöyle denilmektedir : «Bu mesele, Asi adlı eserde mutlak olarak zikredilmiştir.
Enâs'ta da sununla kaydedilmiştir: «Sahibi kurban için koyunu yatırsa, bir diğeri de gelip ondan
izin almadan onun yerine niyet ederek kesse, caizdir.» yasiyed'e de, «Asl'da mutlak zik-redilen
daha muhtardır.» denilmiştir. Yani alış anındaki niyetle yetinilir. O koyun da kurban için taayyün
eder. Nitekim biz bir sayfa önce bunu zikrettik.
Bundan şu istifade edilir ki, eğer kesilen hayvan kurban için tayin edilmemişse, kesen adam,
kestiği zaman koyun sahibinin yerine kurban niyetiyle de kesmiş olsa, sahibi için kurban olmaz ve
kesen kimse onu tazmin eder.
Hâniye'de şöyle denilir: «Bir kimse kurban günlerinde beş tane ko-yun alsa, hiçbirini tayin etmeden
birisini kurban etmeyi niyetlense, birisi ele kurban günü onlardan birisini sahibinden emirsiz
sahibinin niyetiyle kesmiş olsa, ona zamin olur.»
Bu yerde yazılan şudur: Eğer bu kimse yanılırsa, başkasının kurban-lığını kendi için kesse. kesilen
kurbanlığın sahibi muhayyerdir. Eğer ona tazmin ettirirse, kurban kesenin yerine geçer. Yok eğer
tazmin ettirmez­se, sahibinin yerine geçer. Nitekim biz bunu Bedâyî'den de zikrettik. Yine bunun
gibi, bir başkasının koyununu kendi nefsi için kesse, hüküm böy-ledir.
Bu görüşe göre, ister kendi yerine kesmiş, isterse sahibinin yerine kesmiş olsa, ikisinin arasında
fark yoktur. Bununla bizim İtkanî'den nak-len zikrettiğimiz «Kasten kesmek, yanlışlıkla kesmeye
benzemez» sözünü düşün. Ama mâlikin yerine keserse, malikin yerine geçer. Yine bunda da malik
için bir muhayyerlik var mıdır? Ben bu konuda bir açıklık görme-dim. Dış görünüşe bakılırsa, evet,
muhayyerlik vardır. Allah daha iyisini bilir.
«Canlı olarak tazmin eder... zahirdir ki ilh...» Sahih nüshada böyledir. Bazı nüshalarda burada bir
ziyadelik vardır ki, onu düşürmek vâcibtir. Çünkü onun için burada bir anlam yoktur. Yalnız o
ziyadelikte «Nasıl satın alsa» sözü doğrudur. Yani eğer malike gasbettiği şeyi tazmin eder-se satım
akdi geçerli olur. Çünkü mülkiyet, bir satışa istinaden vaki ol-muştur. İşte bu ifade ediyor ki, kesilen
kurbanlığın mülkiyeti kesenedir, onu kesilmiş olarak almıştır.
Bedâyî'de şöyle denilmektedir: «Birisi bir koyun gasbetse, onu kur-ban etse, o kurban olmaz.
Çünkü mülkiyeti yoktur. Sahibinin yerine de de olmaz. Çünkü sahibinin de izni yoktur. Sonra sahibi
kesilen koyunu alırsa, kesimin getirdiği noksanlığı da gâsıba tazmin ettirse, yine öyle-dir, her ikisi
için de caiz değildir. Bu iki kimsenin üzerine de diğer bir ko-yunu kurban etmek gerekir. Ama eğer
mal sahibi gasıbtan canlı olarak kıymetini alırsa, kesen için kurban olarak yeterlidir. Çünkü o
kurbanlığa gasb vaktinden itibaren zimaniyetle malik olmuştur. O zaman o gâsıb, kendi mülkü olan


bir koyunu kesmiştir. O kurban da ona yeterlidir. Şu kadar var ki günahkâr olmuş olur. Çünkü
fiilinin başlangıcında mahzur vaki olmuştur. Onun tevbe ve istiğfar etmesi gereklidir.»
Ben derim ki: Bu, Eşbâh ve Zeylaî'den naklen geçen ifadeye aykırı değildir. Eşbâh ve Zeylaî'nin
ifadeleri şöyledir: «Eğer mal sahibi tazmin ettirirse, kesilen kurban kesen için vaki olur. Aksi halde
mâlike ait sayı-lır.» «Çünkü burada da eğer sahibi o koyunu kurban için hazırlamışsa, o zaman
kesen kimse dolaylı yoldan izinli sayılır. Nitekim bunun takriri geçti. Burada da başka şey
hususundadır ki, işte bundan dolayı burada fakihler gasbedilen koyun ifadesini kullanmışlardır.
«Açıktır ki ilh...» Bu görüş, gasbedilen kurbanın sahih olmasının zaminiyetle kayıtlı olmasının
illetidir.
Kuhistanî'de şöyle denilmektedir: «Bazı âlimler tarafından, «Gasbedilen koyunun kurban edilmesi,
ancak kesim günlerinde tazminatını öder-se, caizdir.» denilmiştir, Ebû Yûsuf ve Züfer'den de
gasbedilen koyunun kurban edilmesinin geçerli olmadığı rivayet edilmiştir.»
«Başkasının mülkünde meydana gelmektedir ilh...» Ama gasb bu-nun aksinedir. Çünkü gasbta
mülkiyet tazminata dayanır. Nitekim yu-karıda geçti.
Bununla ilgili Sadrı Şerîa'nın bir bahsi vardır ki cevabı ile birlikte Mi-nâh adlı eserde
zikredilmektedir.
«Ariyet olarak alınan hayvan emânet gibidir ilh.:.» Şurunbulâliye'de şöyle denilmektedir: «Emanet
(vedîa)ten maksat başkasının yanında emâ-net olarak bulunan herhangi birşeydir. Nitekim
Zendosti'den naklen Feyz adlı eserde de böyledir.» H.
Bedâyî'de de şöyle denilmiştir: «Emânet hakkında senin bildiğin ce-vap, ariyet ve kira akdinde de
aynıdır. Meselâ birisi ariyet olarak bir de-ve, bir erkek deve, bir öküz alsa veya kiralasa, onu da
kurban etse, onun kurbanına yeterli olmaz. İster kesilmiş halde onu mâliki alsın, ister mâ-lik onu
kıymetini tazmin ettirsin. Çünkü onun elinde emânettir. Ancak onu kesimle tazmin ettirir. O zaman o
emânet gibidir.»
Hülâsa ve Bezzâziye'de, Kuhistanî'nin de Nazm'dan naklettiği şu ziyadelik bulunmaktadır: «Bir malı,
mâliki adına meccânen satış için elin-de bulunduran (müstebdî) rehin alan, koyunu satın almak
veya birisinin malını korumak için vekil olan kimse müvekkilinin, yahut karı veya koca eşinin
koyununu izinsiz olarak kurban ettikleri takdirde kurbanları caiz olmaz.»
«Rehin edilen koyun da gasbedilen koyun gibidir ilh...» Bu görüş, Zahiriye'de olana aykırıdır. Zira
Zahiriye'de, «Rehin edilen koyun, emânet bırakılan koyun gibidir.» denilmektedir. Bizim Hülâsa ve
diğer eser-lerden naklen zikrettiğimize de aykırıdır. Şu kadar var ki, Tatarhâniye'de Seyrefiye'den
naklen şöyle denilmektedir: «Rehin alan, rehnedilen koyu-nu kurban etse, caiz değildir. Kadı
Cemaleddin ise «caizdir» demiştir. Ama rehmeden onu kurban etmiş olsa, caiz olur.» Haniye.
- Bedâyî'de şöyle denilmektedir: «Bir koyun rehin edilirse, uygun olan, onun kurban edilmesinin
caiz olmasıdır. Zira o koyun gasbta olduğu gibi kabız vaktinden itibaren rehin alanın mülkü olmuş
olmaktadır. Belki gasb-tan daha uygundur.» Meşayihten bazısı da bu konuda açıklama yaparak
şöyle demişlerdir: «Eğer rehin verilen hayvan, borç kadar ise caizdir. Eğer borçtan fazla ise, uygun
olan caiz olmamasıdır. Çünkü onun bazısı borç ile mazmundur. Bazısı ise elinde emânettir. Emânet
miktarında kesimle zamindir. O zaman emânet durumunda olur.»
«Ortaklı olan koyun da emânet gibidir ilh...» Yani o da emânettir. Çünkü açıktır ki, ortağının hissesi
onun elinde emânettir. H. Yani emâ-net gibi o da kurban olarak yeterli olmaz. Açıktır ki, burada
ortaklı ko-yundan maksat da, ortak olan tek koyundur. Ama bunun aksine iki ko-yuna iki kişi ortak
olsalar iki ortak iki koyunu kurban etmiş olsalar ca-izdir. Nitekim musannif da bunu biraz ileride
zikredecektir.
«Peygamber (s.a.v.)'in kurbanlık koyunun rengi siyahtır ilh...» Pey-gamber (s.a.v.)'in koyunlarının
renginin siyah oluşu İbni Şıhne'nin, İbni Vehbân'ın sözlerinin şerhinden anlaşılmaktadır. Ki bunda
değiştirme ol-muştur. Doğrusu, «Peygamber (s.a.v.) kurbanlık koyununun rengi beyaz-dır.» şeklidir.
Nitekim Şurunbulâliye de bunun doğru olduğuna dikkat çekmiştir. Nazm'ın açıklamasında biz
Şurunbulâliye'nin sözlerini zikrede-ceğiz. Şurunbulâliye'nin sözünü Hidâyede olanda teyit eder.
Hidâye'nin ifadeleri şöyledir: «Peygamber; (s.a.v.) iki emlâh (beyaz) burulmuş koç kurban etmiştir.
Nitekim biz de bunu zikrettik.»
Âlimler buradaki «emlâh» sözünde ihtilaf etmişlerdir.
Ebussuud, İbni Hacer'in Fethü'l-Bâri adlı eserinden naklen şöyle de-mektedir: «Emlâh, beyazı


siyahından daha çok olandır. Buna ağber de denilir. Bu da Esmaî'nin görüşüdür. Hattabî de şunu
ilâve etmiştir: Emlâh, yünleri arasında beyaz tabakalar olandır. Buna halis beyaz da denilebi-lir.
İbnü'l-Arabî de böyle demiştir.»
İmam Şafiî de kurbanla beyazın siyahtan daha faziletli olduğuna bu hadisi delil getirerek
tutunmuştur.
Bazı âlimler de, «Emlâh, kırmızıya çalan bir beyazdır.» demişlerdir. Bazı âlimlere göre ise emtah,
siyaha bakar, siyahta yer, ve siyahta yatar, yani görme yeri olan gözleri, yeme yeri oian ağızlan,
yürüme yeri olan ayaklan ve yatma yeri siyah olan hayvandır ki bunların dışındaki yerleri beyazdır.
Ben derim ki: Bedâyi'de şöyle denilmiştir: «Koyundan kurban edildi-ği takdirde faziletli ola
boynuzlu, burulmuş ve emlah olan koçtur. Emlah'tan maksat beyazdır.»
Bedâyî'nin sözlerinin acık anlamı ki. beyazdan maksat hâlis beyaz-dır. O zaman Bedâyî'de olan
ifade Şafiî'nin sözüne uygun düşer. Emlah kesilmesi İnâye ve Kifâye'de de içinde birkaç siyah kıl
olan beyazlıkta tefsir edilmiştir. Kamus'ta da böyledir. O zaman Bedâyî'de olan ifadeyi bunun
üzerine yorumlamak mümkündür.
«Eğer bununla varid olmuştur Uh...» Burada eserden maksat, Hz. Peygamber'in iki emlah koçu
kurban ettiği rivayetidir.
Şurunbulalî şerhinde şöyle demektedir: «Denilir ki, Peygamber oley-hisselöm koçlardan birisini
kendisine ve âline, diğerini de ümmeti yerine kesmiştir. Bundan dolayı bir şahsın iki koç kesmesine
sünnet olarak hükmedilmemiştir.»
«Hepsinin vacib olmasıdır ilh...» Zahîreye'de de böyle tefsir edilmiş tir. Sadrı Şerîa'dan naklen
Tatarhâniye'de de «Acık olan budur» de-nilmiştir. Nazm'da da ileride gelecektir. Öyleyse on kurban
adayan kimsenin onunu da kurban kesim günlerinde kurban etmesi gerekir. Kur­ban kesim
günlerinden sonra ise, eğer bunları belirtmişse, onlar» canlı olarak tasadduk eder. Nitekim metinde
gecenden de bu anlaşılır.
Şurunbulalî, şerhinde şöyle demektedir: «Ben derim ki, on kurbanı adayan kimsenin iki veya on
tane kurban kesmesinin sahih görmekte dü-şünmek gerekir. Bana üstün gelen kanaat şudur ki, o
kimsenin on kurban adaması nefsine öğle namazını on rekât olarak gerekli kılmasına benzer. O
zaman Allah'ın vacib kıldığı şey ona gerekli değildir. Öyle ise o kimse Allah'ın vacip kıldığı bir
kurbanı keser. Çünkü o kimse bizzat vacibin kendisini adamıştır. Vacibin taaddüdü ise sahih
değildir. Evet vacibin benzerini adamıştır. Bu kimsenin ben falan vakitte on tane koyunu kes-meyi
adadım demesi gibidir ki bu geçerlidir. Ama vakti zikretmesi Iağvdır. Hacc konusunda da geçti ki,
birisi «Allah'ın benim üzerimde iki tane İslâm'da yapılacak haccı vardır» dese, bu kimseye meşru
olan bir hacdan başka lazım gelmez. Halbuki, nafile hac yapmak da meşrudur. Şu kader var ki nafile
hacca «haccetü'l-İslâm» denilemez. Kurban bunun gibidir. Kurbanın da ancak bir tanesi meşrudur.
O zaman onun çoğunu adamak, gayri meşru olan birşeyin vacib olmasını kendisine gerekli
kıl-maktır.
«Öyleyse kurbanda da birden fazlasını kesmek gerekmez. Düşünül-sün.»
Ben derim ki: Hanefî mezhebinin kitapları kurban adamanın, ister zengin, ister fakir olsun,
sıhhatiyle doludur. Yine biz yukarıda zikrettik ki, zengin bir kimsenin adaktan kastı üzerine vacib
olanı haber vermekse. bu adağı da kesim günlerinde olursa, onun bir kurban kesmesi gerekir. Eğer
gerçek adaksa iki tane kesmesi lazımdır. Sonra açıktır ki, kurban, kesim günlerinde kesilen
hayvana denilir. İster vacib olsun, ister tatavvu olsun. O halde eğer bir kurban adarsa, adağını
haber vermeye niyet etmedikçe onun üzerindeki vacibe dönüşmez. Nasıl ki, «Allah için üze-rimde
bir hac vardır.» dese, ona daha önce hac farz olmuş olsa, Zeylai diyor ki: «Bu kimseye ikinci bir hac
yapması da gereklidir. Ancak bu adaktan kastı üzerine farz olan hac ise, o zaman bir hac yapar.»
Bu takdirde bir kimse on kurban adamış olsa, üzerine vacib olanı haber verme ihtimali asla yoktur.
Nitekim biz Bedâyî'den de bunu nak­lettik.
Zengin bir kimse kurban günlerinden önce bir koyunu kurban etmeyi adaşa, o kimsenin iki kurban
kesmesi gerekir. Biri adağından dolayı, biri de zenginliğinden dolayı. Çünkü bu siga üzerine vacib
olanı haber ver-mesi ihtimalini taşımaz. Zira kurbanın kesim vakti girmezden önce zaten kurban
vacib değildir. Fakir olduğu halde adamış olsa, sonra zengin ol-sa, yine iki tane kesmesi gerekir.
Burada da öyledir. Çünkü on kurban birden vacib olmaz. O zaman onun on kurban kesmesi gerekir.
Çünkü o öyle bir ibadettir ki, onun cinsinden vacib vardır. Ama benim üzerime iki tane İslâm haccı
vardır demesi bunun aksinedir. Zira İslâm'ın haccı farz olarak özel bir fiilin adıdır. Öyleyse bir veya


iki defa demesi ona la-zım gelmez. Çünkü bir defa zaten adaktan önce vacibtir. İkincisi ise, onu
İslâm haccı yapmak mümkün değildir. Zira İslâm'ın haccı ömürde bir defadır. Ramazanı bir veya iki
defa adaması da bunun benzeridir. O zaman fark vacib ve tatavvu üzerine itlak olunan kurban ile
oruç, namaz ve hac bir de İslâm haccı, ramazan orucu ve öğle namazı gibi namazlar arasındaki fark
güneşten daha açıktır.
Bu duruma göre, kurban, özel bir vakitte kesilen hayvanın adıdır, onda vakti kaldırmak söz konusu
olmaz. Öyleyse onu adadığı takdirde onu vakitte işlemesi gerekir. Yoksa adağını yerine getirmiş
olmaz. Zi-ra kurban kesim günleri geçtikten sonra ona kurban denilemez. Bundan dolayı bizim de
zikrettiğimiz gibi, kurban vakti çıktıktan sonra onu canlı olarak tasadduk eder. Ama bunun aksine
falan vakitte bir koyun kesil-mesini adaşa, vakti zikretmesi lağv olur. Zira o koyunun müsemması
üzerine fazla bir vasıftır. Bundan dolayı Hanefî âlimleri adakta yer ve za-manın tayinini geçersiz
saymamışlardır. Ama kurban bunun aksinedir. Çünkü vakit kurbanın mefhumundan bir parçadır. O
zaman kurbanda vakte itibar etmek gerekir. Bunun örneği şudur: Birisi bir hediye kurbanı adaşa,
fakihler demiştir ki, bu kimsenin bu adaktan kurtulması için onu ancak haremde kesmesi ve
tasadduk etmesi gerekir. Halbuki bununla beraber fakihler demiştir ki, eğer bir kimse Mekke'nin
fakirlerine verilmek üzere dirhem tasaddukunu adamış olsa, o kimse Mekke fakirlerinden başkasına
da onu tasadduk edebilir. Bu ancak şundandır: Hediye kurbanı Mekke'ye hediye edilen, orada
kesilip tasadduk edilen hayvana denilir. O zaman yer bunun mefhumunun bir parçası olmuş
bulunur. Zamanın kurbanının bir parçası olması gibi. Hediye olarak adadığı bir hayvanı Mekke
dışında kesip tasadduk etse, adadığını yerine getirmiş olmaz. Ama Mekke'de dir-hemlerle
tasadduku adamak bunun aksinedir. Çünkü yer dirhemin mef-humunun bir parçası değildir. Zira
dirhem dirhemdir. İster Mekke'de ta-sadduk etsin, ister başka yerde. Ama hediye bunun aksinedir.
İşte bu belirlemeye göre, on kurbanı kesmenin geçerli olmasının şek-li açığa çıkmıştır. Onları kesim
günlerinde kesmesi de gerekir. Benim hasta fikrimin sonuçlarından olan bu büyük faideyi ganimet
bil. Zira ben bunu kitapta görmedim. Vehhâb olan Malik'e hamd olsun.
«İki kişi bir miktar koyuna ortak olsalar ilh...» Minah ve diğer kitap-larda olan ifade ise, «İki kişi iki
koyuna ortak olsalar» şeklindedir.
«Azad bunun aksinedir ilh...» Yani eğer iki kişi arasında ortaklı iki köle olsa, bunların üzerinde de
kefaret olsa, bunlar o iki köleyi taksim etmezden önce kefaretleri yerine azad etseler, caiz olmaz.
Zira hisseler iki koyunda toplanır, fakat kölede değil, çünkü koyunun taksiminde nok-sa
tamamlamak mümkündür. Fakat kölede değil. Beyî.
«İkisi de kurbandır ilh...» Hülâsa adlı eserde şöyle denilir: «Eğer bir kimse birden fazla kurban
kesse, birisi vacib olan kurbandır. Fazlası da bütün âlimlere göre nafile kurbandır. Âlimlerden
bazısı da, «Biri kurban fazlası da etliktir.» demiştir. Tercih edilen ikisinin de kurban olması ca-izdir
Tatarhâniye'de Muhit'ten naklen şöyle denilmektedir: «İkisinin de kurban olması caiz olması, en
sağlam hükümdür.»
«Fazlası ettir ilh...» Yani fazlası nafile kurban olmaz. Haniye.
«Efdal olan ilh...» Yani sevap bakımından ekser olan kıymeti çok olandır. Bu konudaki sözü biz
zikrettik.
«Bedenenin hepsini kurban etse ilh...» Açık olan, bundan maksat şudur: Birisi bir bedeneyi kurban
etse, o bedenenin yedide biri değil, hepsi vacib olan kurban olur. Zira musannifin Hâniye'de şöyle
bir ifade-si vardır: «Eğer zengin bir kişi bir bedeneyi özel olarak kendisi için kur-ban etse, o
bedenenin tümü bütün âlimlere göre vâcib olan kurban olur. Fetva da bu görüş üzerinedir.»
Bununla birlikte musannif bir satır öncesinde şunu zikretti: «Bir zen-gin iki koyunu kurban etse,
birisi bütün âlimlere göre tatavvudur..» Mu-sannifin bu sözü önceki sözüne zıt olmadığı gibi iki
mesele burada tekrar da yoktur. Sen anla.
Umulur ki aradaki farkın şekli şudur: İki koyunu kurban etmek, iki ayrı fiili ile ve iki kan dökmekle
meydana gelir. O zaman vacib olan kurban bunların yalnız birisi olur. Diğer fazlası da nafile kurban
olur. Ama be­dene bunun aksinedir. Çünkü bedenenin kurban edilmesi, bir kesim fiili ve bir kan
akıtmakla olur. O zaman hepsi vacib olan kurban olur. İşte bana üstün gelen kanaat budur.
«Ondan birşey yemez ilh...» Bunun acık anlamı şunu ifade etmek-tedir ki, bu kimse zengin de olsa
ondan hiçbir şey yemez. Bununla bir-likte fakihler şunu tesbit etmişlerdir ki, kurban, zenginin
zimmetinde be-lirsiz olarak vacibtir. Hatta zengin kimsenin kurban için aldığı hayvanı bir diğeri ile
değiştirmesi mekruh değildir. T.


«Kurban günleri geçmemişse ilh...» Bu söz musannifin «ikinci bir kurbanlık alması» sözüyle
bağlantılıdır.
«Yok eğer geçmişse ün...» Yani eğer kesim günleri geçmişse, yan-lış kesilen koyunun kıymeti ile
başkasını alamaz. Zira kan akıtmak Al-lah'a yaklaşmak için bayram günlerinde olur. Nitekim biz
bunu zikrettik.
«Haniye ilh...» Keza Zahîre, Hülâsa ve diğer kitaplarda da böyledir. Bu meseleyi İbni Vehbân ve İbni
Şıhen de şiir şeklinde ifade etmişlerdir.
Ben, o kurbanın etinden yiyememesinin s-eklini zikredeni görmedim.Onun kıymetini almak, onu
satmak gibidir de denilmesin. Zira o kurba-nın bedelidir. Çünkü kurban murdar ölmüştür.
Binaenaleyh o- kimseye dirhemlerle taasdduk etmesi gerekir. Nasıl ki kurbanının etini satsa, o
pa-rayı tasadduk etmesi gereklidir.
Açık olan, yememenin şekli şudur ki, o kurban, adanan bir kurban-dır. Adanan kurbanın eti de
yenilmez.
«Hayreddin Remlî nazmetmiş ve şöyle demiştir ilh...» Yani musannif da Minah'ta bu meseleyi suali
ve cevabıyla şiir şeklinde ifade etmiştir. Şu kadar var ki musannif şiirinde birçok zaruretler işlemiş
olup, bunlar şiirde yapılmazlar. Bununla birlikte musannifin şiirinin bazı beyitlerinde bu kötü
ifadeler şiiri ihlâl etmiştir.
«Ben de buna cevaben şöyle dedim ilh...» Birinci beytin yarısı, ikin-ci beytin tamamı Minah
sahibinin şiirinden alınmıştır. Diğeri de Hayreddin Remlî'nin şiirinden alınmıştır. Zira Hayreddin
Remlî, geçen şiirinden sonra, «Ben cevapta derim ki: Bir fakihin diğer fakihten nakliyle tenkit
edilemeyecek cevabı al. O, bir kesimdir ki, mal sahibi ile kasap bıçağı birlikte tutarak beraberce
keserler.»
«Her ikisinin ilh...» Bununla açığa çıkmaktadır ki, sarihin bu konuda hiçbir cevabı yoktur. Ancak
musannifin sözleri ile kendi şeyhinin sözleri-ni bir noktada toplamıştır.
«O bir koyundur ki ilh...» Bazı nüshalarda bu beyitten sonra, «Bir kasap ile sahibi bıçağı...» beyti
vardır. Eğer bunun üzerine ihtisar edil-seydi daha uygun olurdu. Zira «O bir koyundur ki» sözü
nazma uymamaktadır. Bir de, «beraber zikretmeleri gerekir» sözü fazla olmazdı. Zira bu söz
yukarıdaki beytin ifade ettiğinden fazla birşey ifade etmemek-tedir.
«Kesim için vekil tayin etseler ilh...» İbni FazI şöyle demiştir: «Uygun olan, bu öç kişiden her birinin
arkadaşlarını kesim için vekil tayin etme-sidir. Hatta kendi koyununu kesmiş olsa, caizdir. Bir
diğerinin koyununu da onun emriyle kesse, yine caizdir.» Sarih.
«Sahihtir ilh...» Çünkü koyun, hem koyunu, hem de keçiyi kapsamına alır. Sarih, Zahiriye'den.
«Bunun aksine ilh...» Yani bir kimse keçi alması için vekil tay!--, et-se, o da koyun alsa, âmile bir
şey lazım gelmez. Sarih, Haniye'den.
«Vekil kurbanlığı sürecek bir adam tutsa, zararı kendisinedir ilh...» Yani kurbanlık almak için vekil
olan kimse, kurbanı sürecek bir adam kiralasa müvekkilin bu işçinin o ücreti vermesi gerekli
değildir. O zararı vekil çeker. Zahiriye. T.
«Siyah bir kurbanlık al dese ilh...» Bir kimse siyah bir sığır alması için birisini vekil tayin etse o da
beyaz veya kırmızı veya siyah-kırmızı ala-cası bir kurbanlık alsa, müvekkilin bunu kabul etmesi
gerekir. Eğer boynuzlu, gözleri büyük bir koç alması için vekil tayin etse, o da boynuzsuz ve gözleri
küçük bir koç alsa, müvekkilin onu kabul etmesi gerekli değil-dir. Çünkü boynuzlu ve büyük gözlü
hayvanın kurban edilmesi matlubtur. O zaman boynuzsuz ve küçük gözlü bir koç almakla emre
muhale-fet etmiş olmaktadır.
Nâzım diyor ki: «Uygun olan odur ki bir kimse birisine beyaz bir kur-banlık alması için emretse, o
da gidip siyahını alsa, müvekkile vaki ol-maz.»
Ben derim ki: Doğru olan da bu ifadedir. Kâtip, musannifin nüs-hasından olumsuzlaştıranları
düşürmüş, Şarih de bu konuda İbni Şıhne'ye uymuştur. Bu hususu, Nâzım'ın sözleri
belirlemektedir. Zira Peygam-ber (s.a.v.)'in kurbanının rengi beyazdı. Beyaz renklerin en güzelidir.
Uy-gun olan şudur ki, beyaz koyunu kurban etmek, daha faziletlidir. Hem de Varaka binti Sa'd'ın
azadlısı cariyeden şu rivayet edilmiştir. Cariye şöyle demiştir: «Rasuiullâh (s.a.v.) buyurmuştur ki:
Allah katında beyaz koyunun kanı siyah koyunun kanından daha temizdir.» Ebû H u rey re de,
«Beyaz koyunun kanı, Allah katında siyah koyunun kanından daha te-mizdir.» de/niştir. O zaman
delil, la'yı düşüren kimsenin iddiasına aykırı olur. Zira beyaz, diğerinden daha temizdir. Halis beyaz


da siyahtan daha temizdir. O halde müvekkile muhalefet ettiği takdirde müvekkilin kabul etmesi
nasıl gerekli olur. Şurunbulâliye. Özetle.
«İki kurban ilh...» Biz bu konudaki sözleri fer'î meseleler bahsinde zikrettik.
Ölünün yerine ilh...» Yani ölen kimsenin varisi, onun emriyle ona bir kurban kesse, etinin hepsini
tasadduk etmesi ve ondan yememesi gere-kir. Ama ölen kimsenin yerine teberru olarak kesmiş
olsa, etinden yiye-bilir. Zira kesim, kesen kimsenin mülkü üzerine vaki olmuştur. Sevap ise
ölünündür. Teberru olarak kurban kesen kimsenin üzerine bir kur­ban vacib olsa, teberruen
kestiğinden dolayı üzerinden vücub düşer. Nitekim Ecnâs adlı eserde de böyledir.
Şurunbulâlî şöyle der: «Şu kadar var ki ölüye teberruen kurban ke-sen kimseden kurbanın düşmesi
hususunda düşünülmelidir.»
Ben derim ki: Fethü'l-Kadîr adlı eserde Hac bahsinde, emirsiz ola-rak başkasının yerine hac yapma
hususunda açıkça şöyle denilmiştir: «Hac, yapanın yerine meydana gelmiş olur, emirsiz olarak
başkasının ye-rine yaptığı haçtan dolayı kendisinden hac düşer, sevabı ise diğerinindir.» Oraya
bakınız.
«Çocuğun malından ilh...» Bunun özeti şudur: Sahih olan çocuğun malından kurbanın vacib
olmamasıdır. Hem de zahiri rivayete göre, ba-banın kendi malından çocuğunun yerine kurban
kesmesi vacib değildir. Nitekim bu ayrıntılı olarak geçti.
Birisine bir koyun hibe etse ilh...» Yani bir kimseye bir koyun hibe edilmiş olsa, o da hibe edileni
kurban etse, sonra hibe eden kimse hibe­sinden rücu etse, zahirî rivayete göre onun hibesi
geçerlidir. Kesen kim­se için de o kurban yeterlidir. Sarih.
SONUÇ: Çocuğu olan bir kimsenin yedinci günü ismini koyması ve başını tıraş etmesi müstahabtır.
İmam Safî, İmam Ahmed b. Hanbel ve İmam Mâlik'e göre, kesilen saçlarının ağırlığı kadar altın veya
gümüş tasadduk etmesi de müstahabtır. Baba, ismini koyduktan sonra aynı gün çocuğu için bir
akika kurbanı keser. Akika kurbanı, Mahbubî'nin Câmii'-ne göre mubahtır. Tahâvî'nin şerhindeki
görüşe göre ise, akika nafile bir ibâdettir. Erkek veya kız olsun, çocuk için kesilecek akika kurbanı,
kurbanlık vasıflarını taşıyacak bir koyundur. Bu koyunun etini isterse çiğ olarak tasadduk eder.
isterse pişirerek yemek verir. İmam Mâlikyle hükmetmiştir. İmam Şafiî ise akika kurbanını
sünnet kabul etmiştir. Ah-med bin Hanbel ise sünnet-i müekkede olduğunu söylemiştir. Eğer
ço-cuk erkek ise, iki koyun, kız ise bir koyun kesilir. Gurerü'l-Efkâr. Özetle.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...