MÜŞTEREK KÖLENİN KİTABETİ
BABI
METİN
Bir
köleleri olan iki ortaktan birisi arkadaşına kölenin kendi hisse-sine düşen kısmı için bin dirhem
kitabet
yapması ve bedelini kabzetmesi için
izin verse, o ortak da kitabet kesse, Ebû Hanife'ye göre
kitabet
akti yalnız izinli ortağın hissesinde geçerli olur. Zira Ebû Hanîfe'ye göre kitabet bölünme
kabul
eder. Ortağın feshetme yetkisi de
yoktur. Çünkü izin vermiştir. Kitabet bedeli olan bin
dirhemin
bir kısmını kabzetse, köle tamamını ödemekten âciz olsa, kabzedilen meblağın hepsi,
kabzeden
içindir. Çünkü diğeri kabzı için izin vermiştir. Öteki ortak ise müteberridir. Eğer bin
dirhemin
hepsini kabzederse, kabzeden kişinin hissesinde köle azad edilmiş olur.
İki
kişi arasında müşterek bir cariyeye iki ortak birlikte kitabet kesseler, ortaklardan birisi onunla
münasebette
bulunsa, onun münasebetinden cariye bir çocuk doğursa, münasebette bulunan
kimse
çocuğun kendisinin olduğunu iddia
etse, sonra da diğer ortak münasebette bulunsa, onun
münasebetinden
de cariye bir çocuk doğursa,
ikinci defa münasebette bulunan kimse doğan
çocuğu
iddia etse, onun iddiası geçerlidir. Zira dış görünüş bakımından onun mülkü mevcuttur.
İmameyn
bu meseleye muhalefet etmişterdir.
Cariye, ikinci doğumundan sonra kitabet bedelinden aciz olsa, yapılan kitabet sanki yapılmamış
gibi
olur. O zaman o cariye birinci
ortağa ümmü'l-veled olur. Çünkü ümmü'l-veledliğe intikaline
engel
olan hal ortadan kalkmıştır. Onun münasebeti de öncedir.
Birinci
defa münasebette bulunan ortak.
diğer ortağa cariyenin kıymetinin
yarısı kadar ve ukrunun
yarısı
kadar zamindir. Ortağı ise, ukunun hepsine diğer ortağına zamindir. Çünkü hakikaten
başkasının üm-mü'l-veledi ile münasebette
bulunmuştur. Oğlu olduğu halde o
çocuğun kıymetine
de
zamindir. Çünkü o çocuk
aldatılmışın çocuğu mesabesindedir.
Ortaklardan
herhangi birisi mükâtebeye kitabet bedelini ödemekten aciz olmasından önce ukrunu
vermiş
olsa, sahihtir. Çünkü cariye kitabet
yaptığından menfaatleri kendisine hastır. Aciz olduğu
takdirde
ukrunu efendisine geri
verir.
Ortak
cariyeyi ikinci ortak münasebette bulunmadığı halde tedbir yaparsa, mesele yukarıda
zikredilen
hali ile kaldığı takdirde, mükatebe de kitabet bedelini ödemekten âciz olursa, onun
tedbiri
bâtıl olur. Birinci ortak
(münasebette bulunan) cariyenin
kıymetinin ve ukrunun yarısı kadar
diğer
ortağa zamin olur. Çocuk birinci
adamın olur, mükatebe de onun ümmü'l-veledi
olur.
İki
ortak birlikte cariye ile kitabet
kesseler, ortaklardan birisi zengin olduğu halde onu azad etse,
cariye
de geri kalan yarısını ödemekten
âciz olsa, azad eden ortağına kıymetinin yarısı kadar zamin
olur.
Zamin olan ortak, ödemiş olduğu yarı
kıymeti rücu ederek cariyeden geri alır. Zira sabit
olduğu
üzere susan kimse azad edene bir şey ödediği zaman Ebû Hanîfe'ye göre rücu edip alabilir.
İmameyne
göre ise alamaz.
PRATİK BIR MESELE: İki kişinin bir kölesi olsa, birisi onu tedbir etse, sonra diğeri zengin olduğu
halde
onu azad etse, veya bunun ak-sine, birisi azad etse sonra diğeri tedbir etse her iki şekilde de
tedbir
yapan adam dilerse onu azad eder veya köleden geri kalan kısmı için çalışma taleb eder.
Dilerse
de yalnız birinci şekilde ortağına tazmin ettirir. Allah daha iyisini bilir.
İZAH
Musannıf
bu babı sonra zikretmiştir. Çünkü
asıl olan ortaklığın olmamasıdır. İtkanî. İtkanî'nin gayri
de
«Çünkü iki birden sonra gelir.» demişlerdir.
«Arkadaşına ilh...» Yani diğer ortağa.
«Kendi
hissesine ilh...» Yani kitabetle izinli olan kimsenin hissesine. Kifaye.
«Kabzetmesi
ilh...» Zeylaî şöyle demektedir: «Kitabetle iznin faydası izin veren kimsenin artık
kitabeti
feshetme hakkının olmamasıdır. İzin vermediği takdirde fesih hakkı olduğu gibi. Kabızla
iznin
faydası ise. kabzettiği meblağda izin veren kimsenin hakkının kesilmesidir.»
Şârih
de buna ileride işaret edecektir.
«Ebû
Hanife'ye göre ilh...» İmameyne göre ise, kitabet bölünme kabul etmez. O zaman ortağına
hissesi
için izin vermek, kölenin tümüne kitabet için izin vermektir. O halde kölenin kitabeti için
izinli
olan ortak bir kısmında asil, bir kısmında da vekil olur. Alınan da ikisinin arasında ortak olur.
Köle
kitabet bedelini ödemekten aciz olduktan sonra da alınan ikisi arasında ortaklı olarak kalır.
Hidaye'de olduğu gibi.
«Çünkü
izin vermıştir ilh...» Ama ortağından izin almadan kölesine yarısı için kitabet kesmiş olsa,
Ebû
Hanîfe'ye göre onun hissesinde köle
mükâteb olur. İmameyne göre ise yukarıda geçtiği gibi
köle
tamamen mükateb
olur.
Kölenin
kitabetinde susan ortak köle kitabet bedelini ödemezden önce İmamların ittifakıyla
kendinden
zararı red için kitabeti feshedebilir. Ama ortağın birisi, bunun aksine ortağından izinsiz
hissesini satmış olsa, ortağının bir zararı olmadığından ortağının satışını feshetme hakkına sahip
değildir.
Yine,
ortaklardan birisinin azadı veya
azadı şarta bağlaması da kitabet yapmanın aksinedir. Bunlar
da
feshi kabul
etmez.
Köle,
izinsiz olarak kitabet kesen efendiye (ortağa) kitabet bedelini
ödese. kitabet yapanın
hissesinde, Ebû Hanîfe'ye göre özellikle azad edilmiş olur. Zira yukarıda geçtiği gibi azad ona göre
bölünme
kabul eder. Ama kitabette susan ortak, diğer ortağın aldığı kitabet bedelinin yarısını
alabilir.
Bu meselenin tamamı Tebyin adlı
eserdedir.
«Diğeri
kabzı için izin vermiştir
ilh...» Zeylaî şöyle demektedir: «Çünkü ona kabızda izni, kölenin
ona
ödemesine izindir. O zaman kendi payı ile mükatebe teberru etmiş olur. O zaman kitabet yapan
ortak,
kitabet yapmayandan daha özel olur. Kitabet yapan adam aldığı kitabet
bedeli ile borcunu
ödese,
kabız ona özeldir, hepsi kabızla teslim edilir.»
«Öteki
ortak ise müteberridir ilh...» Yani kitabet yapılan köleye teberru etmiştir. Nitekim Zeylaî'nin
ifadesinden
de bu anlaşılmaktadır. Islah ve Dürer'de ise, «Diğer ortak kitabet bedelini kabzeden
ortağa
teberru etmiştir.» denilmiştir. Azmiye'de ise bunun doğru olmadığı iddia edilmiştir.
Ben
derim ki: Dürer ile Islah ve Zeylaî'nin ifadeleri arasında bir zıtlık yoktur. Zira Kifaye sahibi şöyle
demiştir:
«İzin veren kişi, kölenin kazancının kendi payına düşenini köleye teberru
etmiş olur.
Sonra
da ortağına teberru etmiş olur.
Ortağının kitabet bedelini kabzetmesiyle teberruu
tamamlandığı
takdirde rücu edemez...»
«Kabzeden
kişinin hissesinde köle azad edilmiş olur ilh...» Ortağına da zamin olmaz. Çünkü
ortağının
izni ile kabzetmiştir. Şu kadar var ki, yarısı azad edilmiş köle, diğer ortağın hissesini
ödemek
üzere çalışır. Azmiye. Kâfi'den naklen.
«İmameyn
bu meseleye muhalefet etmişlerdir ilh...» Zira imameyne göre ikinci defa münasebette
bulunan
ortağın davası geçerli
değildir.
Bilinsin
ki, fakihlerin hepsi mesele tamamlandıktan sonra imameynin muhalefetini
zikretmişlerdir.
Yani,
«O onun çocuğudur.» sözünden sonra.
Şârih ise. bu muhalefeti daha önce zikretmiştir. İşte
şarihin
bu öne alışı ihtilafın yalnız ikinci
münasebette bulunan odama nesebin sübutu hakkında
olduğu
zannını uyandırıyor. Halbuki hiç
de öyle değildir. Aynî ve diğerleri, «Zikredilenin hepsi Ebû
Hanife'ye
göredir.» demişlerdir.
İmameyne
göre ise, adı ve vasfı geçen cariye birinci münasebette bulunanın ümmü'l-veledidir. Ve
tamamıyla
mükâtebtir. Birinci münasebette
bulunan kimse İmam Ebû Yusuf'a göre
o mükâteb
cariyenin
kıymetinin yarısını verir. İmam
Muhammed'e göre ise kıymetinin yarısından kalan kitabet
bedelinin
yarısından hangisi daha az ise onu
diğer ortağına öder. Son çocuğun nesebi ise,
sonradan
münasebette bulunan için sabit olmaz. Bununla birlikte çocuk kıymetiyle de onun olmaz.
İkinci
münasebette bulunan adam mükâtebeye ukrunu da
borçludur.
İşte
imamlar arasındaki ihtilaf, mükâtebe bir cariyenin ümmü'l-veled olmasında
bölünme kabul eder
mı,
etmez mi meselesindedir. Ebû Hanîfe'ye göre bölünme kabul
eder. İmameyne göre ise bölünme
kabul
etmez. Sırf cariyenin ümmü'l-veled olması bölünme kabul etmez. Bu konuda İmamların icmaı
vardır.
Müdebbere olan bir cariyenin ümmü'l-veled olması ise, yine imamların icmaı ile bölünme
kabul
eder.
«İkinci
doğumundan sonra kitabet bedelinden âciz olsa ilh...» Yani her iki iddia ve her iki
doğumdan
sonra.
«Mani
olan hal ortadan kalkmıştır ilh...» Yani kitabette ümmü'l-veled olmaya intikaline
engel olan
kitabet
ortadan kalkmıştır. Ümmü'l-veledliği
tamamen istiladı isteyen şeyin kaim olmasıyla birlikte
birinci
münasebette bulunan adama intikal eder. O halde ümmü'l-veledliği gerektiren şey çocuğun
doğumundan
itibaren amelini yapar. Muhayyerlik şartıyla yapılan satışla satıcı muhayyerlik şartını
düşürdüğü
takdirde. o vakitten mülkiyetin kendisine sabit olması gibi. Zeylaî.
«Onun
münasebeti de öncedir ilh...» Bu görüş, sorulacak bir sorunun cevabıdır. Şöyle ki, her
ikisinin
de o cariyede mülkiyet hakkı var ve her ikisi de onunla münasebette bulunmuşlardır. Her
ikisi
de aynı zamanda doğan çocuğun kendi çocuğu olduğunu iddia etmiştir. Artık bu cariyenin ilk
olarak
münasebette bulunana has ve ona ümmü'l-veled olmasının tercihinin sebebi nedir? İşte
bunun
cevabı, onun münasebetinin önce olmasıdır. T.
«Kıymetinin yarısı kadar ilh...» Yani cariyenin mükâtebe hâlindeki kıymetinin yarısını. Zira o kimse
cariyeden
çocuk sahibi olmakla kendi hissesine malik olmuştur. Dürer.
Şurunbulâliye'de
Fetih'ten naklen şöyle denilmiştir: «Mükâteb bir kölenin kıymeti kölelik hâlindeki
kıymetinin
yarısıdır. Çünkü mükâteb tasarruflarında hürdür. Yalnız rakabesi köledir.»
«Ukrunun
yarısı kadar ilh...» Zira o.
müşterek olan bir cariye ite münasebette bulunmuştur. O halde
onun
ukrunun hepsi kendisine vacibtir.
Cariye kitabet bedelini ödemekten
acze düştüğü zaman,
birinci
ortağın ukurdan hissesi düşmüş ve geriye diğer ortağın hissesi olan yarısı kalmıştır. İtkani.
«Başkasının ümmü'l-veledl ile münasebette bulunmuştur ilh...» Geçen. «İkinci doğumundan sonra
kîtabet
bedelinden aciz olsa, yapılan kitabet akti sanki yapılmamış gibi olur. O zaman o cariye
birinci
ortağa ümmü'l-veled olur. Çünkü
ümmü'l-veledliğe engel olan hal
ortadan kalkmıştır.»
sözüne
binaen başkasının ümmü'l-veledi
ile münasebette
bulun-muştur.
«Çünkü
o çocuk aldatılmışın çocuğu mesabesindedir ilh...» Çünkü cariyeyi kendi mülkünün hükmü
üzerine
ilave ederek onunla münasebette
bulunmuştu. Onun kitabet
bedelini ödemekten aczi ortaya
çıkınca
kitabet bâtıl olmuş ve diğer ortağın
ümmü'l-veledi olduğundan da
kendisinin mülkiyet hakkı
olmadığı
ortaya çıkmıştır. Aldatılmış kimsenin çocuğunun nesebi aldatılmış kimseye sabittir,
kıymeti
ile de hürdür. Zeylaî.
Şârihlerden
bâzıları da, «İkinci ortağın çocuğun kıymetine zamin olması. İmameynin görüşüdür.»
diye iddia etmişlerdir. Çünkü ümmü'l-veledin çocuğu
da annesi gibi Ebû Hanîfe'ye göre
kıymetlendirilemez.
Hamevî
de «O iddia memnudur. Çünkü şârihler
ittifak etmişlerdir ki. o ikinci adamın kıymete zamin
olması
İmam-ı Azâmın görüşüdür. Bundaki gaye de İmam Azâmın görüşü üzerine mesele kapalı
hale
gelmektedir. Bu kapalılığa da şöyle cevap verilmiştir: Ümmü'l-veledin kıymetlendirilmesi
hakkında
İmamı Azâmdan iki rivayet vardır.»
demiştir.
Bunda
en güzel olan Mebsut'ta verilen şu
cevaptır ki bazı âlimler Mebsut'tan
nakletmişlerdir:
«İmam-ı
Azâma göre ümmü'l-veledin çocuğu hakkında kıymet takdir edilmemesi ümmü'l-veledin
sûbutundan
sonradır. Bu da çocukta sabit
değildir. Çünkü o aslen hürdür. İşte bundan dolayı da
kıymetiyle tazmin edilmiştir.»
«Aciz olduğu takdirde ukrunu efendisine geri verir ilh...» Yani ukru reddeder. Çünkü aciz olduğu
zaman
onun efendisinin cariyesi olduğu
ortaya çıkar. Zeylaî.
«Mesele
yukarıda zikredilen hâli ile kaldığı takdirde ilh...» Yani iki ortak birlikte cariyeleri ile kitabet
yapsalar
birisi onunla münasebette bulunsa ve cariye bir çocuk
doğursa, onunla münasebette
bulunan
kimsede çocuğu iddia etse.
«Tedbiri
bâtıl olur ilh...» Çünkü tedbir
mülke isâbet etmemiştir. İmameyne göre ise tedbirin bâtıl
olması
açıktır. Zira ümmü'l-veled olmasını isteyen adam onun kitabet
bedelinden aciz olduğunu
söylemesinden önce zaten onu kendisine mülk edinmişti. Ebû Hanîf'ye göre ise, cariyenin kitabet
bedelini
ödemekten aczi ile onunla münasebette bulunan adamın kendi mülküne sahip olduğu
ortaya çıkmaktadır. O zaman ikinci adamın tedbiri bir başkasının mülküne isabet etmektedir.
Halbuki
tedbir mülkiyete dayanır. Ama neseb bunun aksinedir. Çünkü neseb aldatılmaya da
dayanır. Nitekim yukarıda da geçti. Hîdâye.
«Birinci
ortak kıymetinin yarısı iIh...» Çünkü
birinci adam beyan ettiğimiz üzere
onu ümmü'l-veled
etmekle
o cariyenin yarısına mâlik ol-maktadır. Ukrun yarısını vermeye gelince, çünkü müşterek bir
cariye
ile münasebette bulunmuştur. Zeylaî.
«Çocuk
birinci adamın olur. ilh...» Çünkü onun davası, geçtiği üzere, geçerlidir. Yazılan hükümlerin
hepsi
tama iledir. Musannıfın, «çocuk birinci adamın olur.» sözüne itiraz edilmektedir. Çünkü bu
görüş
ikinci ortağın münasebette bulunmuş
ve çocuğu iddia etmiş olduğunu
düşündürmektedir.
Halbuki
meselenin faraziyesi bunun
aksinedir. Öyleyse musannıf «Çocuk birinci adamın olur.»
sözünün
yerine «istilad birinci için tamamlanır» deseydi daha uygun olurdu.
«Kalan
yarısını ödemekten aciz olsa
ilh...» Musannıfın burada «acz» ile kaydetmesi sebebi şudur:
Çünkü
onun aczi ile azadın eseri ortaya çıkar ve azad haddi aşar. Onu azad eden kişi diğerini
borçlandırır.
Ama aczden önce ise Ebû Hanîfe'ye
göre hiç birisi zamin değildir.
Çünkü azad edilen
köle
ortağının hissesinden yine köledir.
Azad edilmezden önce olduğu gibi. Çünkü İmam-ı Azâma
göre
azad, bölünmeyi kabul eder. O halde
sahibinin payından hiçbir şey telef olmaz. Çünkü yansı
azad
edilmiş köle mükâteb gibi yarısı için yine çalışır. Burada da o yarısı azaddan önce yine
mükâtebtir.
O yarısında da azad ortaya çıkar.
İmameynin
görüşüne göre ise onu azad eden
kimse peşinen ortağına onun
kıymetinin yarısına
borçlu
olur. Çünkü bunlara göre azad
bölünmeyi kabul etmez. Bunun tamamı
Gâyetü'l-Beyân'dadır.
«Fer-i
bir mesele ilh...» Bu, metinlerin meselelerindendir.
«Yalnız
birinci şekilde ortağına tazmin ettirir ilh...» Ortağına bir müdebber kölenin kıymeti kadar
tazmin
ettirir. Müdebber kölenin kıymeti
ise, kölelik halindeki kıymetinin üçte ikisidir. Zira o köleliği
müdebber
olduğu için telef etmiştir. Ama tedbir sonra yapılırsa. bunun aksine tazmin ettiremez.
Çünkü
o tedbiri yapmakla köle bir manâda
azad edilen miras olmaktadır. O mana şudur: Onun payı,
diğeri
köleyi azad ettiğinde köle idi. Bu
durumda kölenin kıymetinin yarısını tazmin ettirmesi
malın
temellüküne
bağlıdır. Halbuki bu, tedbir ile fevt olmuştur. İnaye'de olduğu gibi.
MÜKÂTEBİN ÖLÜMÜ-ACZİ VEYA EFENDİNİN ÖLÜMÜ BABI
METİN
Mükâteb
kitabet bedeli taksitlerinden birisini aczinden dolayı ödemezse bakılır: Eğer ona gelecek
bir
malı varsa. hâkim üç güne kadar onun aciz olduğuna hükmetmez. Zira üç gün özür sahiplerinin
tecrübesi
için verilen bir süredir. Eğer böyle bir malı yoksa. hâkim hâlen onun acizliğine hüküm
verir.
Kitabeti de efendisinin talebi ile
veya efendisi kölenin rızası ile fesheder.
Eğer
kitabet fasit ise, efendi ondan izin almaksızın da akti feshedebilir. Mükâteb, kitabetin feshine
caiz
kitabette de, fasit kitabette de mutlaka mâliktir. Bu feshe efendisi razı olmasa dahi. Onun
kitabet
aktini feshetmesiyle de onun köleliği
avdet eder. Kazandığı mal da
efendisinindir.
Mükâteb
ölse, elinde de kitab6t bedelini karşılayacak kadar mal olsa, kitabet fesholmaz. Onun
kitabet
bedeli malından ödenerek kayatının en son parçasında onun azâd olduğuna hükmedilir.
Kitabet
süresinden önce değil, kitabet süresi içinde doğan çocuklarının azadına hüküm verildiği
gibi.
Kitabet bedelinden geri kalan malı da varislerine miras olarak kalır.
Mükâteb
ölse, ama geriye mal bırakmasa, yalnız kitabet
süresinde
doğan
bir oğlu olsa. bu oğlu kitabet
bedelini karşılayamazsa, onun
kitabeti devam eder. Oğlu
babasının
kitabeti için çalışır ve taksitlerini öder. Babasının taksitlerini ödediği takdirde ölümünden
önce
babasının ve teban kendisinin azad
edildiğine hükmedilir.
Mükâteb
ölse, kitabet sırasında köle olan oğlunu satın alsa. köle olan oğlu babasının kitabet
bedelini
peşinen öder. Ödemezse, köleliğine avdet eder.
İmameyn,
kitabet süresinde doğan oğlu ile
satın almış olduğu oğlunun eşit
olduğuna hükmederek,
kitabet
süresinde aldığı oğlu da kitabet süresinde doğan oğlu gibi babasının kitabet bedelini
yapılan
taksitlere göre öder demişlerdir. Ama eğer mükâteb, kita'bet süresinde anne ve babasını
satın
alırsa, kitabet bedelini ödemeden öldüğü takdirde anne ve babası yine köleliğe
reddolunurlar.
İmameyn
ise, «eğer anne ve baba oğullarının
kitabet bedelini peşin olarak öderlerse azad olunurlar,
yok
eğer peşin ödemezlerse, azad olmazlar» demişlerdir.
Mükâteb
oğlunu satın alsa ve borcunu
ödedikten sonra ölse, oğlu ona varis
olur. Çünkü babası hür
olarak
ölmüştür ve geriye de hür bir oğul bırakmıştır. Nitekim yukarıda da geçti. Babası ile büyük
oğlu
ikisi aynı akitle kitabet akti
yapsalar, babası bedeli ödedikten
sonra ölse, oğlu ona varis olur.
Çünkü
onlar bir akitle kitabet
yaptıklarından ikisi bir şahıs
gibi olmuşlardır. Zira aktin ittihadı bunu
zaruri
kılmıştır.
Mükâteb
ölse, geride hür bir kadınla yani azad edilmiş bir kadınla bir oğlan çocuğu bıraksa ve
kitabet
bedelini ödeyecek kadar da alacak bıraksa, sonra cinayet işlese. çocuğun işlemiş olduğu
cinayetin
erşini annesinin akilesinin
ödemesine hükmedilir. Çünkü babası henüz azad edilmemiştir.
Babasının
aciz olduğuna da hükmedilemez. Zira annesinin âkilesi üzerine hüküm vermekte
babasının
taciz edilmesi arasında zıtlık yoktur. Onlar rûcu edip çocuğun babasının malından da
alamazlar.
Musannıfın
burada alacakla kayıtlamasının sebebi, geriye kitabet bedelini ödeyecek mal bırakmış
olsa
idi, çocuğu annesine ilhaka hükmedilemezdi. Çünkü hâlen babasının kitabet bedelini
karşılamak mümkündür.
Bu
çocuğun velâsının annesinin kavmine
hükmü, anne tarafı ile baba
tarafının davalaşmasından
sonra
verilmişse. zikredilen şekilde verilen hüküm, babasının aczine verilmiş hükümdür. Çünkü bu.
hakkında
ictihad yapılan bir konudur.
Mükâteb
efendisine zekât ve sadakalardan tahsil ettiği malı kitabet bedeli olarak ödese, sonra
kalanı
ödemekten acze düşse, efendi her ne kadar sadakaya ehil değilse de o mal efendisine
helâldir.
Çünkü mülkiyet değişmiştir. Bu hüküm as!ı, Resulullah (s.a.v.)ın Berîre ismindeki sahabiye
kadına
söylediği, «O senin için sadaka, bizim için de hediyedir» hadisidir. Fakir bir kimse toplamış
olduğu
zekâtı yemeden ölse, onun zengin olan
varisinin onu alması ve ona helâl olması gibi. Bir
yolcu
zekât alsa, onu yemeden malına
ulaşsa, onun o malı yemesinin helâl olduğu gibi. Yine. bir
fakir
elinde zekât malı olduğu halde zengin olsa, o sadaka ona helâldir.
Ama
bunun aksine bir fakir almış olduğu zekâtı bir zengine veya bir Hâşimîye vermiş olsa, zengin
veya Hâşimî'nin o malı alması helâl olmaz. Çünkü mülkiyet
değişmiştir.
İZAH
Bu
konuyugeri bırakmanın manâsı açıktır. Zira ölüm veya ödemekten aciz olmakakitten
sonradır.
«Ona
gelecek bir malı varsa ilh...» Alacağı bir borç veya gelecek bir mal gibi. Hidâye.
«Hâkim
ilh...» Bu fıkıh lisanında tarafların kendi aralarında tayın edecekleri hakemi de kapsamına
alır.
Zira. onun vereceği hüküm ve kısas
ve hadler hâricinde, eğer hüküm vermeye ehliyetli ise,
sahihtir.
İtkanî.
«Özür
sahiplerinin tecrübesi için ilh...» Hidâye'de şöyle denilmektedir: «Hasma savunma, borçluya
da
ödeme için mühlet vermek
gibi.»
«Bir
malı yoksa ilh...» Hâkimin onu âciz
kabul etmesi, Ebû Hanife ile İmam Muhammed'e göredir.
Sahih
olan da ancak budur. Kuhistanî, Muzmarat'tan.
Ebû
Yusuf'a göre, ancak iki taksit ödemediği zaman onun acizliğine hükmedilir. Zira Hazreti Ali
«Mükâteb
köle kitabet bedelinden iki taksidi peşpeşe ödemezse, köleliğe döner» demiştir. İmameyn
ise
Hazreti Ali'nin bu sözünü nedb üzerine yorumlamışlardır. Yani iki taksit geçmeden köleliğe
döndürülmesi
mendubtur. Zira bu konudaki eserler. birbirlerine muârızdırlar.
«Kitabeti
de fesheder ilh...» Yani fesheder. Aczine hükümden sonra
feshi zikretmesi, yalnız aczine
vermenin
yeterli olmamasındandır. T. Hamevî'den.
«Efendi
akti feshedebilir ilh...» Belki akti feshetmek günahı ortadan kaldırmak için yani, günahın
sebebinden
dönmek için ona vacibtir.
T.
«Onun
köleliği avdet eder ilh...» Yani
köleliğin hükmü döner. Burada uygun
olan, Hidâye ve Kenz'in,
«Kölelik
hükümleri döner» görüşüdür. Çünkü
onun köleliği zaten devam ediyordu.
Bunu Kuhistanî
ifade
etmiştir.
«Kazandığı
mal da efendisinindir ilh...» Velev ki kazandığı sadaka da olsa, efendisi de zengin olsa,
sahih
kavilde, yine efendisinindir. Nitekim ileride gelecektir.
«EIinde
kitabet bedelini karşılayacak kadar mal olsa ilh...» Çünkü kitabet. ivazlı bir akitdir. İvazlı
akitlerde
de aktin karşılığı olduğu takdirde akit feshedilemez: Bu görüş, eğer kitabet bedelini
karşılayacak
kadar malı yoksa, kitabetin münfesih
olduğuna işaret etmektedir. Hatta birisi, kitabet
bedelini
ölen mükâteb namına teberru etmiş olsa. ondan o teberru kabul edilmez. Bu da Ebûbekir
el-İskâf'ın
sözüdür. Ebülleys de «hâkime
müracaat edilmeksizin onun akti kendiliğinden infisah
etmez»
demiştir. Suğrâ'da olduğu gibi. Kuhistanî.
«Kitabet
bedeli malından ödenerek ilh...» Ama eğer mükâtebin üzerinde hem efendinin, hem de bir
yabancının
alacağı varsa, -Bedâyî'de «önce
yabancının alacağı ödenir. Sonra
bakılır Eğer terekede
efendisinin
alacağını kitabet bedelini karşılayacak mal varsa, efendisinin alacağı verilir. Yoksa,
kitabet
bedeli verilir. Efendi de borcunu ona
mal ortaya çıktığı takdirde alır. Ama terekede her ikisini
karşılayacak
malı yoksa, önce efendisinin alacağı verilirse, mükâteb âciz olmuş olur. Efendinin de
kölesi
üzerinde vacib olarak alacağı bir borcu olmaz» denilmiştir.
«Kitabet
süresi içinde doğan çocuklarının azadına hüküm verildiği gibi ilh...» Bu görüş gerektirir ki,
onun
usulü olan anne ve babasının ve kitabet süresinde satın almış olduğu feri olan çocuklarının
azadlarına
hükmedilmez. Halbuki kitabet süresinde almış olduğu çocukları azad edebilir. O halde
doğru
olan tâbir, «Nasıl ki onun
kitabetine dahil olanların azadına da hüküm verilirse» sözüdür.
H.
Gurer'de
şöyle denilmektedir: «Onun erkek çocuklarının azadına da hüküm verilir. İster bu çocuklar
onun
kitabet süresinde doğsunlar,
ister onları kitabet süresinde satın alsın, isterse de mükâteb
küçük
veya büyük oğlu ile beraber bir akitte kitabet kessin. Zira onun çocuklarının hepsi kitabette
babalarına
tâbidirler. Babalarının azadı ile de azad edilirler.» T.
«Kitabet
süresi içinde doğan çocuklar ilh...» Yani almış olduğu cariyeden. Kitabet süresinde cariye
alması
her ne kadar haram ise de. Çünkü onun cariye alması nesebin sübutuna aykırı değildir.
Nitekim
biz bunu Şurunbulâliye'de naklen zikrettik. Bu şekilden başka, gelecekte Bedâyî'den naklen
iki
şekil daha zikredeceğiz.
«Malı
da varislerine miras olarak kalır ilh...» Yani onun hür olan çocuklarınındır. Eğer hür bir
kadından
doğmuşlarsa. Yine kitabet süresinde doğan çocukları ile kitabet süresinde satın aldığı
çocuklarına ve bir de anne ve babasına miras kalır. Çünkü onlar onun azadıyla azad olurlar.
Yine,
mükâteb
olan ve kitabet akti babası ile birlikte tek akitle yapılan çocuğuna da miras kalır. Ama
kitabet
akti müstakil bir akitle yapılan mükâteb çocuğu onun malından
miras alamaz. Çünkü o hür
olarak
ölür, çocuğu ise mükâtebtir. Mükâteb Ise babasından miras alamaz. Bedâyî.
Ölen
kimsenin akrabalarından bir varisi olsa, velâ ile efendisine kalır. «Geriye mal bırakmasa ilh...»
İleride
metinde gelecek «Kitabet bedelini ödemeye yeterli mal bırakmazsa» sözü ile bu takdire
ihtiyaç yok tur. H.
«Kitabet
süresinde doğan bir oğlu olsa ilh...» Yani adam efendisinin izni ile bir cariye ite evlense.
cariye
de ondan bir çocuk doğursa, sonra da
mükâteb o cariyeyi çocuğu ile birlikte satın alsa veya
mükâtebe
efendisinin dışında başka bir erkekten bir çocuk doğursa. Bedâyî.
«Oğlu
çalışır ilh...» Bu görüşün açık anlamına göre, çocuk çalışmaya kadir olmalıdır. Halbuki hiç de
öyle değildir.
Kâri
adlı eserde şöyle denilmektedir; «Bir kimse cariyesi ile üç gün muhayyeriik şartı ile kitabet
yapsa.
muhayyerlik süresinde mükâtebe çocuk doğursa ve ölse çocuk kalsa, onun muhayyerliği de
ve
kitabet bedeli de İmamı Azâm ile Ebû Yusuf'a göre devam eder. İzin verdiği takdirde çocuk
annesinin
taksitleri üzerine ödemeye çalışır. Ödediği takdirde annesi hayatının en son parçasında
azad
olmuş sayılır. Bu da istihsana dayanır. İmam Muhammed'e göre ise, kitabet akti bâtıl olur.
Efendinin
icazeti de geçerli değildir. Kıyas da ancak budur.»
Turî.
İmam
Muhammed'in sözünün açık anlamı şudur ki, o çocuğun çalışmaya kadir olması beklenir. Bu
meselede Şurunbulâliye duraklamıştır. Ancak
Şurunbulâliye'den hâşiyesinîn
hâmisinde aşağıda
görüleceği
üzere cevap verdiği
nakledilmiştir: «Hâkim böyle bir
çocuğa bir vasi tayin eder. Vasi de
ona
mal toplar ve toplanan malla çocuk
azad edilmiş olur. Yürüyemeyen. topal ve akıl hastası
çocuk
da küçük çocuk gibidir.» Allah daha iyisini
bilir.
«Taksitlerini öder ilh...» Yani o çocuk kölelik hükümlerine döndürülmez. Ancak gecen ihtilaf üzerine
bir
veya iki taksidi ödemez ise, o zaman kölelik hükümlerine döner. Bedâyî.
«Ölümünden
önce babasının ve babasına teban
kendisinin azad edildiğine hükmedilir ilh...» Hidâye
ve
Kenz adlı eserlerin sahipleri ile diğer âlimler de buradaki azadı ölümden önceki azada istinad
ettirmişlerdir.
Şurunbulâliye'de şöyle denilir: «Zahiriye'de olan. «İstinad edilemez belki ödeme
vaktine
ihtisar edilir» ifadesine
aykırıdır.»
«Peşin
olarak öder, ödemezse, köleliğine döner ilh...» Bu da Ebû Hanife'nin görüşüdür. Çünkü
ödeme
süresi akitteki şartla sabittir. Öyleyse o süre kitabete dahil olan kimseler hakkında sabittir.
Sonra
satın alınan kişi ise kitabete dahil değildir. Zira akit ona izafe edilmemiştir. Öyleyse, aktin
hükmü
ona kadar yayılmaz. Çünkü o kitabet vaktinde ayrı idi.
İmamı
Azamın görüşüne şu şekilde itiraz
varid olur: Mükâtebin tasarrufları
faslında geçtiği gibi,
mükâteb
babasını veya oğlunu satın aldığı takdirde satın alınan kişi onun kitabetine dahil olur.
Yine,
eğer kitabet aktinin hükmü
kitabet süresinde satın aldığı oğluna geçmeseydi, kitabet bedelini
peşin
ödemekle, Ebû Hanîfe'ye göre de azad
edilmezdi.
Bu
itiraza İmamı Azâm tarafından şöyle cevap verilebilir:
Satın alınanın akte dahil olmasından
maksat,
câri olan aktin hükmünün mükâteb ile mevlâ arasında satın alınana geçmesi değildir. Belki
mükâteb
de çocuğunu almakla sılayı tahkik için çocuğuna kitabet kesmiş olmaktadır. Bir de, satın
alınan
çocuğun, kitabet bedelinin peşin ödenmesiyle Ebû Hanîfe'ye göre azad
edilmesi yine
babasının
aktinin hükmünün ona geçmesiyle değildir. Belki, mükâteb babasının sanki öldüğünde
kitabet
bedelini karşılayacak bir mal bırakmasıyla azad edilmiş gibi olmaktadır. Nitekim Kâfi adlı
eserde
bu şekilde Ebû Hanîfe'nin yerine açtklanmıştır. Turî. Özetle.
«İmameyn,
kitabet süresinde doğan oğlu ile
satın almış olduğu oğlunun eşit
olduğuna ilh...» Yani
satın
alınan çocuk da imameyne göre babasının taksitleri üzerine kitabet bedelini ödemeye çalışır.
Keza,
mükâtebin satın almış olduğu zîrahm olan bütün yakınlarının hükmü de böyledir.
İtkanî.
«Anne ve babası yine köleliğe döndürülürler
ilh...» Bu hüküm, Asl Kitabının
rivâyeti üzerinedir. İmlâ
adlı
kitabın naklettiği Ebî Süleyman'ın
rivayetine göre ise anne veya babası da kitabet süresinde
satın
almış olduğu çocuğu gibidir. O
halde Ebû Hanife'den naklen Tatarhâniye'de olduğu gibi iki
rivayet vardır.
Gâyetü'l-Beyân'da ikinci rivâyet Pezdevî'nin Kâfi şerhinden nakledilmiştir. Bu ikinci rivâyet üzerine
de
Bedâyî'de özet bilgi verilmiştir. Sonra bu mükâtebin anne ve babasındaki hüküm mükâtebin hiç
çocuğu
olmaması
hâlindedir.
Cevhere'de,
«Eğer kitabette doğan çocuğu
ile birlikte anne ve babasını ve bir de kitabet süresinde
satın
almış olduğu çocuğunu geri
bırakırsa, anne ve babası ite kitabet süresinde almış olduğu
çocuğu
kitabette doğan çocuğun kitabet
bedelini ödemesinden haklarını alırlar. Efendi onları
satamadığı
gibi onlardan çalışma talebinde de bulunamaz. Kitabet süresinde doğan çocuk kitabet
bedelini
öderse, o da azad edilir. Ötekiler de azad olunurlar. Eğer ödemekten aciz olursa, o da
kölelik
hükümlerine döndürülür, diğerleri de döndürülürler. Yok eğer diğerleri, «Biz malı şu anda
öderiz
derlerse, hâkim henüz kitabette doğan çocuğun kitabet bedelini ödemekten aciz olduğuna
hüküm
vermezden önce sözleri kabul
edilir.»
denilmiştir.
«Öldüğü
takdirde ilh...» Yani yalnız onun
ölümü ile. Ebû Hanîfe'ye göre anne ve babasından ne
peşin,
ne vadeli kitabet bedeli kabul edilmez. H.
«İmameyne
ise eğer anne ve baba oğullarını
kitabet bedelini peşin olarak öderlerse azad olurlar,
yok
eğer peşin ödemezlerse azad olmazlar, demişlerdir ilh...» Mecma şerhi ile Şurunbulâliye'de
açıkça ifade edilen imameyne göre, ölen mükâtebin taksitlerini ödemekte çalışmakta usulü olan
anne
ve babası ferî olan evlâtları
gibidir. O zaman şârihin bu sözü
nereden aldığına bakılsın. H.
Ben
diyorum ki: şârihi bu hataya düşüren. Şurunbulâliye'dir.
Zira Şurunbulâliye, mükâtebin
tasarrufları
faslında, «Mükâtebin anne ve babası köle hemen öldüğü zaman kölelik hükmüne
dönerler.»
demiştir. Bunu da Tebyîn ve İnâye adlı eserlere nisbet etmiştir. Sonra da, «Bedâyî'de
olan
buna aykırıdır» demiştir.
Bedâyî'de olan şudur: «Mükâteb mal bırakmadan ölürse, onun kitabet süresinde almış olduğu
çocuğuna,
anne ve babasına «Siz ya kitabet
ücretini peşin olarak ödersiniz, ya da biz sizi kölelik
hükmüne
döndürürüz» denilir. Ama kitabet süresinde doğan çocuk buna aykırıdır.»
Şu
kadar var ki, Bedâyî'de olan imameynin görüşü üzerine hamledilirse, muhâlefet defedilmiş olur.
Bedâyî'de olan görüşten başkası da Ebû Hahife'nin görüşü üzerine hamledilir. Nitekim bu
Zahiriye'nin
muhtasarında da belirtilmiştir.
Şurunbulâlî,
sonra da Zahiriye'nin Muhtasarından
şunu nakletmiştir: «Anne ve baba çocuk gibi
değillerdir.
O halde mükâtebin diğer kazançları satıldığı gibi anne ve babası da satılır. Bu
zikrettiğimiz.
Ebû Hanife'ye göredir. İmameyn'e göre ise, mükâteb öldüğünde kitabet süresinde
almış
olduğu çocuğunu veya babası ve annesini geride bırakırsa, bıraktığı herhangi birisi kitabet
süresinde
doğan çocuğu gibi, onun taksitleri üzere çalışırlar.»
Buna
göre Şurunbulâlî Bedâyî'deki, «Anne ve baba kitabet süresinde alınan çocuk gibidirler.»
sözünü
İmameyn'in görüşü üzere hamletmiştir.
Şurunbulâlî'nin bu görüşü şârihin dediğinin aynıdır.
Bu
da geçerli değildir. Belki Bedâyî'de olan ifade ancak İmlâ adlı eserin Ebû Hanife'den rivayet
ettiğidir.
Nitekim biz bunu Tatarhâniye'den naklen zikrettik.
Zikredilen
yorumda istinad etiği Zahiriye'nin Muhtasar'ınin sözü şekillerden hiçbir şekille yapmış
olduğu
hamlı ifade etmez. Çünkü Zâhiriye'
nin Muhtasır'ı açıkça anne ve
babanın imameyne göre
kitabet
süresinde alınan çocuk gibi değil, kitabet müddetinde doğan çocuk gibi olduğunu
zikretmiştir.
Velhasıl, anne ve baba, kitabet süresinde alınan çocuk, muhrimi olan her yakını ki onları kitabet
müddetinde
almıştır, mükâtebin taksitleri üzere imameyne göre hepsinin arasında fark olmaksızın
kitabet
müddetinde doğan çocuk gibidir. Ebû
Hanîfe'ye göre ise, her birisinin kendine has bir
hükmü
vardır. Ki bunları musannıf ve şarih beyan etmişlerdir. Mahremlerden başkasında. Çünkü
bunlar
Ebû Hanîfe'ye göre kitabete dahil olmazlar. Nitekim yerinde geçmiştir. Ebû Hanîfe'den
yapılan
bu rivayet. Asl'ın rivayetidir. İmlânın yapmış olduğu rivayet üzere de anne ve baba Ebû
Hanîfe'ye
göre kitabet süresinde alınan evlât
gibidirler. İşte Bedâyî'nin üzerinde
yürüdüğü rivayet,
İmlânın
rivayetidir. Sen bu tahlili ganimet bil. Kâdir olan Malik'in yardımıyla.
«Büyük oğlu ilh...» Burada büyük kaydı hatadır. Gurer'in açık sarih ifadesine de muhaliftir. Zira
Gurer
sahibi, «Adam ve oğluyla bir defada kitabet yapılsa, oğlu ister büyük olsun,
ister küçük»
demiştir.
H.
Ben
derim ki: İbni Kemal bu büyüklükle
takyidi «Küçük. babasına tâbidir.
Mükâteb büyük oğluyla
beraber
bir şahıs gibi kabul edilir.» sözüyle açıklamıştır. O halde küçük babasına tabidir. Faydanın
açık
olması için şarih de burada büyükle takyid
etmiştir.»
«Aynı akitle ilh...» Zira eğer baba ve oğuldan her biri kendi başına kitabet yapsa, mükâteb baba
ölürse,
oğlu ondan miras almaz. Çünkü baba ölüyor. oğulda mükâteb olarak kalıyor. Nitekim biz
bunu
Bedâyî'den naklen zikrettik.
«Azâd edilmiş ilh...» Şarihin bu hürrü azad edilmişlikle tefsiri musannıfın, «annesinin akilesinin
ödemesine
hükmedilir» sözünden almıştır. Zira aslı hür olan bir kadının çocuğu üzerinde hiç
kimsenin
velâyeti yoktur. Nitekim şârih de mevlâları velâyeti fasılından
hemen önce zikredecektir.
«Çünkü
babası ilh...» Bu söz, annenin âkîlesi üzerine hüküm vermenin illetidir. H.
«Azâd edilmemiştir ilh...» Zira eğer babası mal bırakmış olsa, bu da başkasının.üzerindeki bir
alacak olsa. babasının azad edilmesine ancak edâ ile hükmedilir.
«Münafat
yoktur ilh...» Zira annenin âkîlesi üzerine hüküm vermek kitabete aykırı değildir.
Hidâye'de de şöyle denilmiştir: «Bu hüküm, kitabet hükmünü sabit kılar Çünkü kitabetin
kaziyesindendir.
Çocuğun annesinin. mevalisine ilhak
edilmesi âkileyi de onlar üzerine
gerektirmektedir. Şu kadar var ki, öyle bir şekille hükmü kararlaştırır ki, babanın azâd edilme
ihtimalini
taşır. Baba azad edildiği takdirde çocuğun velâsı babanın mevalisine müncer olur, O
zaman
kitabet hükmünü kararlaştıracak bir hüküm hiç bir zaman babanın aciz olması demek
değildir.
«Rücu
edip alamazlar ilh...» Bu ifadede bir dürülme vardır. Gâyetü'l-Beyân da olduğu gibi ifadenin
takdiri
şöyle olur: Mükâteb baba öldükten
sonra onun olacağı olduğu ortaya çıksa. çocuğun velâsı
babasının
mevâlisine döner. Annenin mevâlisi de çocuğun mükâteb olan babasının ölümünden
sonra
ödemiş oldukları âkileyi rücu edip alamazlar.
Şu
kadar var ki Gâyetu'l-Beyân'da olan bu ifade, Turî'nin görüşüne aykırıdır. Çünkü Turî
şöyle
demiştir:
«Annenin mevâlisi âkîle olarak ödediklerini mecburen ödemişlerdir, O zaman onlar
babanın
mevâlisine rücu edip ödediklerini
alma hakkına sahiptirler.»
Nihâye ve Miraç'ta bu iki görüşün birbirine aykırılığını kaldıracak açıklama zikredilmiştir. Açıklama
şöyledir: Annenin mevâlisi mükâteb babanın hayatında çocuğun cinayetine
ödemiş oldukları âkîleyi
babanın
mevâlisine rücu edip alamazlar. Çünkü babanın azadına hayatının en son parçasında
hüküm
verilmiştir. O zaman o azad kitabet
aktinin öncesine dayanmaz. Ama eğer kitabet bedeli
ödenmezden
önce, babanın ölümünden sonra çocuğun cinayetinin âkilesini ödemişler ise, ona
rücu
edebilirler. Çünkü babanın azadı yine hayatı haline isnad edilir. O halde tebeyyün eder ki, o
çocuğun
velâsı ödeme vaktinden itibaren babanın mevâlisidir. Ancak annenin mevâlisi
de ödemeye
mecbur
olduklarından ödemişlerdir.
Bunun
misli Ebussuud hâşiyesmde, Allâme Birî'nin
Fethü'l-Kadîri'nin tekmilesinden
naklen
zikredilmiştir. İşte bu açıklamadan anlaşılmaktadır ki, şarihîn rücu edemezler sözü yerinde değildir.
Çünkü
meselenin farâziyesi Kenz gibi
musannıfın sözünde de mükâtebin
ölümünden sonra
mükâtebin
çocuğunun cinâyet işlemesi şeklindedir.
«Alacakla kayıtlaması ilh...» Zeylâî şöyle
demektedir: «Şunların hepsi mükâteb kitabet bedelini
karşılayacak
kadar tereke bırakarak ölse, kitâbet bedeli de ödense veya geriye bir çocuk bıraksa, o
çocuk
onu ödese... bahsindedir. Ama eğer kitabet bedelini ödeyecek mal veya ödeyecek çocuk
bırakmadan
ölse, onun kitabetinin devamı
konusunda ihtilaf
edilmiştir.»
İskâf,
«Kitabet münfesih olur. Hatta bir
insan kitabet bedelini ödemeyi teberru etse. ondan kabul
olunmaz»
demiştir.
Fakîh
Ebülleys de şöyle der: «Hâkim onun kitabet bedelini ödemekten aciz olduğuna
hükmedinceye
kadar akti münfesih
olmaz.»
Ebülleys'in
sözünün muktezası, alacak bir kayıt değildir. Kitabet süresinde doğan çocukta kitabet
süresinde
aldığı çocuğun ödemesi de onun birisinde alacağının olduğu ortaya çıkması gibidir.
«Mal
bırakmış olsa ilh...» Yani kitabet bedelini tam karşılayacak bir mal bırakmış olsa. Zira, bu
görüş
o sırada ödeme imkânı ile açıklanmıştır. Şurunbulâliye.
T.
de der ki: «Burada maldan maksat. terekede mevcut olan nakti de içine alır.»
«Hâlen
babasının kitabet bedelini karşılamak mümkündür ilh...» Eğer denilse ki, onun haldeki
alacağı
ile de ödeme imkânı vardır. çünkü borçlusu onun ölümünde hazır olduğunda alacağı ondan
taleb
edilir, onun verdiği ile de kitabet
bedeli ödenir. Buna karşılık derim ki: Buradaki imkândan
maksat,
yakın imkândır. Senin dediğin
ise uzak imkândır. T.
«Velâsının annesinin kavmine hükmü ilh...» Yani çocuğun ölümünden
sonra kitabet bedelini
ödemezden
önce, çocuğun velayeti hususunda irs için husumet etseler, hâkim de velâyı annenin
tarafına
hükmetse, o hüküm mükâtebin âciz olduğuna ve köle olarak öldüğüne hüküm olur. Zira
velânın
annenin kavmi üzerine olmasının
zaruretindendir ki, mükâtebi köle olarak ölmüş sayılır.
Zira
velânın anne kavmine verilmesinin zarureti mükâtebin köle olarak ölümüdür. Çünkü eğer hür
olarak
ölseydi, çocuğun velâsı anne kavminden baba kaymine müncer olurdu.
Kifâye.
«Çünkü
bu ictihad edilen bir fasıldandır
ilh...» Bu görüş, onun âciz sayılmasının
illetidir.
Hidâye'de şöyle denilmiştir «Velânın anne tarafına verilmesi mükâteb olan babasının kitabet
bedelini
ödemekten aciz olduğuna
hükümdür. Zira bu kasdi olarak velâdaki bir ihtilaftır ki, kitâbetin
devamı
ve nakzolması üzerine bina edilir.
Zira eğer ölümüyle kitabet
fesholunmuş olsa, köle olarak
ölür,
çocuğun velâsı da anne tarafının
üzerine sabit olur. «itabet devam
etse, bedel edâ edilirse o
zaman
da hür olarak ölür. Çocuğun velâsı
da babasının yakınlarına intikal eder. İşte bu ictihâd
konusu
olan bir fâsıldır. O halde ona mülâkî olan geçerli olur.»
Hidâye'nin ifadesinin sonucu şudur: Mükâtebin kitabet bedelinden şüphesiz aciz olmasının sübutu,
çocuğun
velâsının annesinin yakınlarına hükmedilmesi içindir. Öyleyse, mükâtebin kitabet
bedelinden
aczine hüküm vermek zımnen sabittir. İşte bu zımnen verilen hüküm
geçerlidir. Çünkü
sahabîlerin bazısına göre mükâteb öldüğünde kitabet bedelini tamamen karşılayacak bir mal da
bırakmış
olsa, madem ki ödememiştir, yine köle olarak ölmüştür. O zaman hakkında ictihad edilen
bir
konuda hüküm olur ki, bu hüküm de
icma ile geçerlidir. O halde bu hüküm geçerliliğinde her ne
kadar
kitabetin butlanı da lâzım gelse, riâyet edilmesi vâcibtir. Çünkü bu
kitâbet, ihtilaf konusu bir
kitabettir.
O ihtilâfa siyanet etmek daha
uygundur.
«Ödemekten
acze düşse ilh...» Yine. sadakadan elinde biriktirmiş olduğu malı efendisine
ödemeden
önce acze düşse. biriktirdiği sadaka efendisinindir ve helâldir. Bu hüküm İmam
Muhammed'e
göre açıktır. Çünkü mükâtebin aczi ile elindeki malın mülkiyeti değişmiştir. İmam Ebû
Yusuf'a
göre de böyledir. Her ne kadar İmam
Ebû Yusuf'a göre mükâtebin aczi
ile mevlânın
mülkiyeti
mükâtebin kazancı üzerinde sabit
olmuşsa da. Zira bizzat sadakada necaset yoktur.
Ancak
necaset, sadakayı alma fiilindedir. Çünkü sadakayı vermekle verdiğin kimseyi zelîl
ediyorsun. Bu da ihtiyacı olmayan zengin için caiz değildir. Hâşimî'ye de câiz değildir. Zira ona da
fazla
hürmet etmek gerekir. Zekâtın alınması ise, mükâtebin efendisine ait bir fiil değildir. O fiil
mükâtebe
aittir. Hidâye.
«Mülkiyet
değişmiştir ilh...» Zira köle kendisine verilen malı sadaka olarak temellük etmiştir. Efendi
ise
mükâtebin hürriyetinin karşılığı olarak temellük etmektedir. Kısmen temellük ettikten sonra,
köle
geri kalan kısmı ödemekten aciz olduğu takdirde temellük ettiğini sadaka olarak değil, kölenin
hürriyeti karşılığı temellük etmiştir. Bu da ona helâldir.
«Bu
hükmün aslı, hâdisidir ilh...» Bu görüş düşündürmektedir ki Berire ismindeki kadın kitabet
bedelini
ödemekten acze düştükten sonra Rasûlullâh (s.a.v.)'a hediye etmiştir. Halbuki kadın
Rasûlullâh'a hediye ettiğinde mükâtebti. İnaye'de olduğu
gibi.
«O
sadaka ona helâldir ilh...» Zira yukarıdageçtiği gibi. Çirkinlik zekâtı alma fiilindedir, yemekte
değil.
O adam daaldığı zaman fakirdi. Fakirin sadakayı alması da çirkin ve pis değildir.
«Çünkü
mülkiyet değişmemiştir ilh...» Zira
ona mübah kılan fakirin mülkiyeti olarak verildiğinden
helâl
değildir. Bunun benzeri şudur:
Fasit bir alışla alınan mal başka birisine yedirilse, yine o mal
diğer
adama mübah değildir. Her ne kadar o adam gönül hoşluğu ile vermiş olsa da.