13 Ekim 2012

MÜŞTEREK KÖLENİN KİTABETİ BABI BİRİNCİ BÖLÜM


MÜŞTEREK KÖLENİN KİTABETİ BABI

METİN
Bir köleleri olan iki ortaktan birisi arkadaşına kölenin kendi hisse-sine düşen kısmı için bin dirhem
kitabet yapması ve bedelini kabzetmesi için izin verse, o ortak da kitabet kesse, Ebû Hanife'ye göre
kitabet akti yalnız izinli ortağın hissesinde geçerli olur. Zira Ebû Hanîfe'ye göre kitabet bölünme
kabul eder. Ortağın feshetme yetkisi de yoktur. Çünkü izin vermiştir. Kitabet bedeli olan bin
dirhemin bir kısmını kabzetse, köle tamamını ödemekten âciz olsa, kabzedilen meblağın hepsi,
kabzeden içindir. Çünkü diğeri kabzı için izin vermiştir. Öteki ortak ise müteberridir. Eğer bin
dirhemin hepsini kabzederse, kabzeden kişinin hissesinde köle azad edilmiş olur.
İki kişi arasında müşterek bir cariyeye iki ortak birlikte kitabet kesseler, ortaklardan birisi onunla
münasebette bulunsa, onun münasebetinden cariye bir çocuk doğursa, münasebette bulunan
kimse çocuğun kendisinin olduğunu iddia etse, sonra da diğer ortak münasebette bulunsa, onun
münasebetinden de cariye bir çocuk doğursa, ikinci defa münasebette bulunan kimse doğan
çocuğu iddia etse, onun iddiası geçerlidir. Zira dış görünüş bakımından onun mülkü mevcuttur.
İmameyn bu meseleye muhalefet etmişterdir.
Cariye, ikinci doğumundan sonra kitabet bedelinden aciz olsa, yapılan kitabet sanki yapılmamış
gibi olur. O zaman o cariye birinci ortağa ümmü'l-veled olur. Çünkü ümmü'l-veledliğe intikaline
engel olan hal ortadan kalkmıştır. Onun münasebeti de öncedir.
Birinci defa münasebette bulunan ortak. diğer ortağa cariyenin kıymetinin yarısı kadar ve ukrunun
yarısı kadar zamindir. Ortağı ise, ukunun hepsine diğer ortağına zamindir. Çünkü hakikaten
başkasının üm-mü'l-veledi ile münasebette bulunmuştur. Oğlu olduğu halde o çocuğun kıymetine
de zamindir. Çünkü o çocuk aldatılmışın çocuğu mesabesindedir.
Ortaklardan herhangi birisi mükâtebeye kitabet bedelini ödemekten aciz olmasından önce ukrunu
vermiş olsa, sahihtir. Çünkü cariye kitabet yaptığından menfaatleri kendisine hastır. Aciz olduğu
takdirde ukrunu efendisine geri verir.
Ortak cariyeyi ikinci ortak münasebette bulunmadığı halde tedbir yaparsa, mesele yukarıda
zikredilen hali ile kaldığı takdirde, mükatebe de kitabet bedelini ödemekten âciz olursa, onun
tedbiri bâtıl olur. Birinci ortak (münasebette bulunan) cariyenin kıymetinin ve ukrunun yarısı kadar
diğer ortağa zamin olur. Çocuk birinci adamın olur, mükatebe de onun ümmü'l-veledi olur.
İki ortak birlikte cariye ile kitabet kesseler, ortaklardan birisi zengin olduğu halde onu azad etse,
cariye de geri kalan yarısını ödemekten âciz olsa, azad eden ortağına kıymetinin yarısı kadar zamin
olur. Zamin olan ortak, ödemiş olduğu yarı kıymeti rücu ederek cariyeden geri alır. Zira sabit
olduğu üzere susan kimse azad edene bir şey ödediği zaman Ebû Hanîfe'ye göre rücu edip alabilir.
İmameyne göre ise alamaz.
PRATİK BIR MESELE: İki kişinin bir kölesi olsa, birisi onu tedbir etse, sonra diğeri zengin olduğu
halde onu azad etse, veya bunun ak-sine, birisi azad etse sonra diğeri tedbir etse her iki şekilde de
tedbir yapan adam dilerse onu azad eder veya köleden geri kalan kısmı için çalışma taleb eder.
Dilerse de yalnız birinci şekilde ortağına tazmin ettirir. Allah daha iyisini bilir.
İZAH
Musannıf bu babı sonra zikretmiştir. Çünkü asıl olan ortaklığın olmamasıdır. İtkanî. İtkanî'nin gayri
de «Çünkü iki birden sonra gelir.» demişlerdir.
«Arkadaşına ilh...» Yani diğer ortağa.
«Kendi hissesine ilh...» Yani kitabetle izinli olan kimsenin hissesine. Kifaye.
«Kabzetmesi ilh...» Zeylaî şöyle demektedir: «Kitabetle iznin faydası izin veren kimsenin artık
kitabeti feshetme hakkının olmamasıdır. İzin vermediği takdirde fesih hakkı olduğu gibi. Kabızla
iznin faydası ise. kabzettiği meblağda izin veren kimsenin hakkının kesilmesidir.»
Şârih de buna ileride işaret edecektir.
«Ebû Hanife'ye göre ilh...» İmameyne göre ise, kitabet bölünme kabul etmez. O zaman ortağına
hissesi için izin vermek, kölenin tümüne kitabet için izin vermektir. O halde kölenin kitabeti için
izinli olan ortak bir kısmında asil, bir kısmında da vekil olur. Alınan da ikisinin arasında ortak olur.
Köle kitabet bedelini ödemekten aciz olduktan sonra da alınan ikisi arasında ortaklı olarak kalır.
Hidaye'de olduğu gibi.
«Çünkü izin vermıştir ilh...» Ama ortağından izin almadan kölesine yarısı için kitabet kesmiş olsa,




Ebû Hanîfe'ye göre onun hissesinde köle mükâteb olur. İmameyne göre ise yukarıda geçtiği gibi
köle tamamen mükateb olur.
Kölenin kitabetinde susan ortak köle kitabet bedelini ödemezden önce İmamların ittifakıyla
kendinden zararı red için kitabeti feshedebilir. Ama ortağın birisi, bunun aksine ortağından izinsiz
hissesini satmış olsa, ortağının bir zararı olmadığından ortağının satışını feshetme hakkına sahip
değildir.
Yine, ortaklardan birisinin azadı veya azadı şarta bağlaması da kitabet yapmanın aksinedir. Bunlar
da feshi kabul etmez.
Köle, izinsiz olarak kitabet kesen efendiye (ortağa) kitabet bedelini ödese. kitabet yapanın
hissesinde, Ebû Hanîfe'ye göre özellikle azad edilmiş olur. Zira yukarıda geçtiği gibi azad ona göre
bölünme kabul eder. Ama kitabette susan ortak, diğer ortağın aldığı kitabet bedelinin yarısını
alabilir. Bu meselenin tamamı Tebyin adlı eserdedir.
«Diğeri kabzı için izin vermiştir ilh...» Zeylaî şöyle demektedir: «Çünkü ona kabızda izni, kölenin
ona ödemesine izindir. O zaman kendi payı ile mükatebe teberru etmiş olur. O zaman kitabet yapan
ortak, kitabet yapmayandan daha özel olur. Kitabet yapan adam aldığı kitabet bedeli ile borcunu
ödese, kabız ona özeldir, hepsi kabızla teslim edilir.»
«Öteki ortak ise müteberridir ilh...» Yani kitabet yapılan köleye teberru etmiştir. Nitekim Zeylaî'nin
ifadesinden de bu anlaşılmaktadır. Islah ve Dürer'de ise, «Diğer ortak kitabet bedelini kabzeden
ortağa teberru etmiştir.» denilmiştir. Azmiye'de ise bunun doğru olmadığı iddia edilmiştir.
Ben derim ki: Dürer ile Islah ve Zeylaî'nin ifadeleri arasında bir zıtlık yoktur. Zira Kifaye sahibi şöyle
demiştir: «İzin veren kişi, kölenin kazancının kendi payına düşenini köleye teberru etmiş olur.
Sonra da ortağına teberru etmiş olur. Ortağının kitabet bedelini kabzetmesiyle teberruu
tamamlandığı takdirde rücu edemez...»
«Kabzeden kişinin hissesinde köle azad edilmiş olur ilh...» Ortağına da zamin olmaz. Çünkü
ortağının izni ile kabzetmiştir. Şu kadar var ki, yarısı azad edilmiş köle, diğer ortağın hissesini
ödemek üzere çalışır. Azmiye. Kâfi'den naklen.
«İmameyn bu meseleye muhalefet etmişlerdir ilh...» Zira imameyne göre ikinci defa münasebette
bulunan ortağın davası geçerli değildir.
Bilinsin ki, fakihlerin hepsi mesele tamamlandıktan sonra imameynin muhalefetini zikretmişlerdir.
Yani, «O onun çocuğudur.» sözünden sonra. Şârih ise. bu muhalefeti daha önce zikretmiştir. İşte
şarihin bu öne alışı ihtilafın yalnız ikinci münasebette bulunan odama nesebin sübutu hakkında
olduğu zannını uyandırıyor. Halbuki hiç de öyle değildir. Aynî ve diğerleri, «Zikredilenin hepsi E
Hanife'ye göredir.» demişlerdir.
İmameyne göre ise, adı ve vasfı geçen cariye birinci münasebette bulunanın ümmü'l-veledidir. Ve
tamamıyla mükâtebtir. Birinci münasebette bulunan kimse İmam Ebû Yusuf'a göre o mükâteb
cariyenin kıymetinin yarısını verir. İmam Muhammed'e göre ise kıymetinin yarısından kalan kitabet
bedelinin yarısından hangisi daha az ise onu diğer ortağına öder. Son çocuğun nesebi ise,
sonradan münasebette bulunan için sabit olmaz. Bununla birlikte çocuk kıymetiyle de onun olmaz.
İkinci münasebette bulunan adam mükâtebeye ukrunu da borçludur.
İşte imamlar arasındaki ihtilaf, mükâtebe bir cariyenin ümmü'l-veled olmasında bölünme kabul eder
mı, etmez mi meselesindedir. Ebû Hanîfe'ye göre bölünme kabul eder. İmameyne göre ise bölünme
kabul etmez. Sırf cariyenin ümmü'l-veled olması bölünme kabul etmez. Bu konuda İmamların icmaı
vardır. Müdebbere olan bir cariyenin ümmü'l-veled olması ise, yine imamların icmaı ile bölünme
kabul eder.
«İkinci doğumundan sonra kitabet bedelinden âciz olsa ilh...» Yani her iki iddia ve her iki
doğumdan sonra.
«Mani olan hal ortadan kalkmıştır ilh...» Yani kitabette ümmü'l-veled olmaya intikaline engel olan
kitabet ortadan kalkmıştır. Ümmü'l-veledliği tamamen istiladı isteyen şeyin kaim olmasıyla birlikte
birinci münasebette bulunan adama intikal eder. O halde ümmü'l-veledliği gerektiren şey çocuğun
doğumundan itibaren amelini yapar. Muhayyerlik şartıyla yapılan satışla satıcı muhayyerlik şartını
düşürdüğü takdirde. o vakitten mülkiyetin kendisine sabit olması gibi. Zeylaî.
«Onun münasebeti de öncedir ilh...» Bu görüş, sorulacak bir sorunun cevabıdır. Şöyle ki, her
ikisinin de o cariyede mülkiyet hakkı var ve her ikisi de onunla münasebette bulunmuşlardır. Her
ikisi de aynı zamanda doğan çocuğun kendi çocuğu olduğunu iddia etmiştir. Artık bu cariyenin ilk




olarak münasebette bulunana has ve ona ümmü'l-veled olmasının tercihinin sebebi nedir? İşte
bunun cevabı, onun münasebetinin önce olmasıdır. T.
«Kıymetinin yarısı kadar ilh...» Yani cariyenin mükâtebe hâlindeki kıymetinin yarısını. Zira o kimse
cariyeden çocuk sahibi olmakla kendi hissesine malik olmuştur. Dürer.
Şurunbulâliye'de Fetih'ten naklen şöyle denilmiştir: «Mükâteb bir kölenin kıymeti kölelik hâlindeki
kıymetinin yarısıdır. Çünkü mükâteb tasarruflarında hürdür. Yalnız rakabesi köledir
«Ukrunun yarısı kadar ilh...» Zira o. müşterek olan bir cariye ite münasebette bulunmuştur. O halde
onun ukrunun hepsi kendisine vacibtir. Cariye kitabet bedelini ödemekten acze düştüğü zaman,
birinci ortağın ukurdan hissesi düşmüş ve geriye diğer ortağın hissesi olan yarısı kalmıştır. İtkani.
«Başkasının ümmü'l-veledl ile münasebette bulunmuştur ilh...» Geçen. «İkinci doğumundan sonra
kîtabet bedelinden aciz olsa, yapılan kitabet akti sanki yapılmamış gibi olur. O zaman o cariye
birinci ortağa ümmü'l-veled olur. Çünkü ümmü'l-veledliğe engel olan hal ortadan kalkmıştır.»
sözüne binaen başkasının ümmü'l-veledi ile münasebette bulun-muştur.
«Çünkü o çocuk aldatılmışın çocuğu mesabesindedir ilh...» Çünkü cariyeyi kendi mülkünün hükmü
üzerine ilave ederek onunla münasebette bulunmuştu. Onun kitabet bedelini ödemekten aczi ortaya
çıkınca kitabet bâtıl olmuş ve diğer ortağın ümmü'l-veledi olduğundan da kendisinin mülkiyet hakkı
olmadığı ortaya çıkmıştır. Aldatılmış kimsenin çocuğunun nesebi aldatılmış kimseye sabittir,
kıymeti ile de hürdür. Zeylaî.
Şârihlerden bâzıları da, «İkinci ortağın çocuğun kıymetine zamin olması. İmameynin görüşüdür.»
diye iddia etmişlerdir. Çünkü ümmü'l-veledin çocuğu da annesi gibi Ebû Hanîfe'ye göre
kıymetlendirilemez.
Hamevî de «O iddia memnudur. Çünkü şârihler ittifak etmişlerdir ki. o ikinci adamın kıymete zamin
olması İmamAzâmın görüşüdür. Bundaki gaye de İmam Azâmın görüşü üzerine mesele kapalı
hale gelmektedir. Bu kapalılığa da şöyle cevap verilmiştir: Ümmü'l-veledin kıymetlendirilmesi
hakkında İmaAzâmdan iki rivayet vardır.» demiştir.
Bunda en güzel olan Mebsut'ta verilen şu cevaptır ki bazı âlimler Mebsut'tan nakletmişlerdir:
«İmam-ı Azâma göre ümmü'l-veledin çocuğu hakkında kıymet takdir edilmemesi ümmü'l-veledin
sûbutundan sonradır. Bu da çocukta sabit değildir. Çünkü o aslen hürdür. İşte bundan dolayı da
kıymetiyle tazmin edilmiştir.»
«Aciz olduğu takdirde ukrunu efendisine geri verir ilh...» Yani ukru reddeder. Çünkü aciz olduğu
zaman onun efendisinin cariyesi olduğu ortaya çıkar. Zeylaî.
«Mesele yukarıda zikredilen hâli ile kaldığı takdirde ilh...» Yani iki ortak birlikte cariyeleri ile kitabet
yapsalar birisi onunla münasebette bulunsa ve cariye bir çocuk doğursa, onunla münasebette
bulunan kimsede çocuğu iddia etse.
«Tedbiri bâtıl olur ilh...» Çünkü tedbir mülke isâbet etmemiştir. İmameyne göre ise tedbirin bâtıl
olması açıktır. Zira ümmü'l-veled olmasını isteyen adam onun kitabet bedelinden aciz olduğunu
ylemesinden önce zaten onu kendisine mülk edinmişti. Ebû Hanîf'ye göre ise, cariyenin kitabet
bedelini ödemekten aczi ile onunla münasebette bulunan adamın kendi mülküne sahip olduğu
ortaya çıkmaktadır. O zaman ikinci adamın tedbiri bir başkasının mülküne isabet etmektedir.
Halbuki tedbir mülkiyete dayanır. Ama neseb bunun aksinedir. Çünkü neseb aldatılmaya da
dayanır. Nitekim yukarıda da geçti. Hîdâye.
«Birinci ortak kıymetinin yarısı iIh...» Çünkü birinci adam beyan ettiğimiz üzere onu ümmü'l-veled
etmekle o cariyenin yarısına mâlik ol-maktadır. Ukrun yarısını vermeye gelince, çünkü müşterek bir
cariye ile münasebette bulunmuştur. Zeylaî.
«Çocuk birinci adamın olur. ilh...» Çünkü onun davası, geçtiği üzere, geçerlidir. Yazılan hükümlerin
hepsi tama iledir. Musannıfın, «çocuk birinci adamın olur.» sözüne itiraz edilmektedir. Çünkü bu
görüş ikinci ortağın münasebette bulunmuş ve çocuğu iddia etmiş olduğunu düşündürmektedir.
Halbuki meselenin faraziyesi bunun aksinedir. Öyleyse musannıf «Çocuk birinci adamın olur.»
sözünün yerine «istilad birinci için tamamlanır» deseydi daha uygun olurdu.
«Kalan yarısını ödemekten aciz olsa ilh...» Musannıfın burada «acz» ile kaydetmesi sebebi şudur:
Çünkü onun aczi ile azadın eseri ortaya çıkar ve azad haddi aşar. Onu azad eden kişi diğerini
borçlandırır. Ama aczden önce ise Ebû Hanîfe'ye göre hiç birisi zamin değildir. Çünkü azad edilen
köle ortağının hissesinden yine köledir. Azad edilmezden önce olduğu gibi. Çünkü İmamAzâma
göre azad, bölünmeyi kabul eder. O halde sahibinin payından hiçbir şey telef olmaz. Çünkü yansı




azad edilmiş köle mükâteb gibi yarısı için yine çalışır. Burada da o yarısı azaddan önce yine
mükâtebtir. O yarısında da azad ortaya çıkar.
İmameynin görüşüne göre ise onu azad eden kimse peşinen ortağına onun kıymetinin yarısına
borçlu olur. Çünkü bunlara göre azad bölünmeyi kabul etmez. Bunun tamamı Gâyetü'l-Beyân'dadır.
«Fer-i bir mesele ilh...» Bu, metinlerin meselelerindendir.
«Yalnız birinci şekilde ortağına tazmin ettirir ilh...» Ortağına bir müdebber kölenin kıymeti kadar
tazmin ettirir. Müdebber kölenin kıymeti ise, kölelik halindeki kıymetinin üçte ikisidir. Zira o köleliği
müdebber olduğu için telef etmiştir. Ama tedbir sonra yapılırsa. bunun aksine tazmin ettiremez.
Çünkü o tedbiri yapmakla köle bir manâda azad edilen miras olmaktadır. O mana şudur: Onun payı,
diğeri köleyi azad ettiğinde köle idi. Bu durumda kölenin kıymetinin yarısını tazmin ettirmesi malın
temellüküne bağlıdır. Halbuki bu, tedbir ile fevt olmuştur. İnaye'de olduğu gibi.



MÜKÂTEBİN ÖLÜMÜ-ACZİ VEYA EFENDİNİN ÖLÜMÜ BABI

METİN
Mükâteb kitabet bedeli taksitlerinden birisini aczinden dolayı ödemezse bakılır: Eğer ona gelecek
bir malı varsa. hâkim üç güne kadar onun aciz olduğuna hükmetmez. Zira üç gün özür sahiplerinin
tecrübesi için verilen bir süredir. Eğer böyle bir malı yoksa. hâkim hâlen onun acizliğine hüküm
verir. Kitabeti de efendisinin talebi ile veya efendisi kölenin rızası ile fesheder.
Eğer kitabet fasit ise, efendi ondan izin almaksızın da akti feshedebilir. Mükâteb, kitabetin feshine
caiz kitabette de, fasit kitabette de mutlaka mâliktir. Bu feshe efendisi razı olmasa dahi. Onun
kitabet aktini feshetmesiyle de onun köleliği avdet eder. Kazandığı mal da efendisinindir.
Mükâteb ölse, elinde de kitab6t bedelini karşılayacak kadar mal olsa, kitabet fesholmaz. Onun
kitabet bedeli malından ödenerek kayatının en son parçasında onun azâd olduğuna hükmedilir.
Kitabet süresinden önce değil, kitabet süresi içinde doğan çocuklarının azadına hüküm verildiği
gibi. Kitabet bedelinden geri kalan malı da varislerine miras olarak kalır.
Mükâteb ölse, ama geriye mal bırakmasa, yalnız kitabet süresinde
doğan bir oğlu olsa. bu oğlu kitabet bedelini karşılayamazsa, onun kitabeti devam eder. Oğlu
babasının kitabeti için çalışır ve taksitlerini öder. Babasının taksitlerini ödediği takdirde ölümünden
önce babasının ve teban kendisinin azad edildiğine hükmedilir.
Mükâteb ölse, kitabet sırasında köle olan oğlunu satın alsa. köle olan oğlu babasının kitabet
bedelini peşinen öder. Ödemezse, köleliğine avdet eder.
İmameyn, kitabet süresinde doğan oğlu ile satın almış olduğu oğlunun eşit olduğuna hükmederek,
kitabet süresinde aldığı oğlu da kitabet süresinde doğan oğlu gibi babasının kitabet bedelini
yapılan taksitlere göre öder demişlerdir. Ama eğer mükâteb, kita'bet süresinde anne ve babasını
satın alırsa, kitabet bedelini ödemeden öldüğü takdirde anne ve babası yine köleliğe reddolunurlar.
İmameyn ise, «eğer anne ve baba oğullarının kitabet bedelini peşin olarak öderlerse azad olunurlar,
yok eğer peşin ödemezlerse, azad olmazlar» demişlerdir.
Mükâteb oğlunu satın alsa ve borcunu ödedikten sonra ölse, oğlu ona varis olur. Çünkü babası hür
olarak ölmüştür ve geriye de hür bir oğul bırakmıştır. Nitekim yukarıda da geçti. Babası ile büyük
oğlu ikisi aynı akitle kitabet akti yapsalar, babası bedeli ödedikten sonra ölse, oğlu ona varis olur.
Çünkü onlar bir akitle kitabet yaptıklarından ikisi bir şahıs gibi olmuşlardır. Zira aktin ittihadı bunu
zaruri kılmıştır.
Mükâteb ölse, geride hür bir kadınla yani azad edilmiş bir kadınla bir oğlan çocuğu bıraksa ve
kitabet bedelini ödeyecek kadar da alacak bıraksa, sonra cinayet işlese. çocuğun işlemiş olduğu
cinayetin erşini annesinin akilesinin ödemesine hükmedilir. Çünkü babası henüz azad edilmemiştir.
Babasının aciz olduğuna da hükmedilemez. Zira annesinin âkilesi üzerine hüküm vermekte
babasının taciz edilmesi arasında zıtlık yoktur. Onlar rûcu edip çocuğun babasının malından da
alamazlar.
Musannıfın burada alacakla kayıtlamasının sebebi, geriye kitabet bedelini ödeyecek mal bırakmış
olsa idi, çocuğu annesine ilhaka hükmedilemezdi. Çünkü hâlen babasının kitabet bedelini
karşılamak mümkündür.
Bu çocuğun velâsının annesinin kavmine hükmü, anne tarafı ile baba tarafının davalaşmasından
sonra verilmişse. zikredilen şekilde verilen hüküm, babasının aczine verilmiş hükümdür. Çünkü bu.
hakkında ictihad yapılan bir konudur.
Mükâteb efendisine zekât ve sadakalardan tahsil ettiği malı kitabet bedeli olarak ödese, sonra
kalanı ödemekten acze düşse, efendi her ne kadar sadakaya ehil değilse de o mal efendisine
helâldir. Çünkü mülkiyet değişmiştir. Bu hüküm as!ı, Resulullah (s.a.v.)ın Berîre ismindeki sahabiye
kadına söylediği, «O senin için sadaka, bizim için de hediyedir» hadisidir. Fakir bir kimse toplamış
olduğu zekâtı yemeden ölse, onun zengin olan varisinin onu alması ve ona helâl olması gibi. Bir
yolcu zekât alsa, onu yemeden malına ulaşsa, onun o malı yemesinin helâl olduğu gibi. Yine. bir
fakir elinde zekât malı olduğu halde zengin olsa, o sadaka ona helâldir.
Ama bunun aksine bir fakir almış olduğu zekâtı bir zengine veya bir Hâşimîye vermiş olsa, zengin
veya Hâşimî'nin o malı alması helâl olmaz. Çünkü mülkiyet değişmiştir.
İZAH
Bu konuyugeri bırakmanın manâsı açıktır. Zira ölüm veya ödemekten aciz olmakakitten sonradır.




«Ona gelecek bir malı varsa ilh...» Alacağı bir borç veya gelecek bir mal gibi. Hidâye.
«Hâkim ilh...» Bu fıkıh lisanında tarafların kendi aralarında tayın edecekleri hakemi de kapsamına
alır. Zira. onun vereceği hüküm ve kısas ve hadler hâricinde, eğer hüküm vermeye ehliyetli ise,
sahihtir. İtkanî.
«Özür sahiplerinin tecrübesi için ilh...» Hidâye'de şöyle denilmektedir: «Hasma savunma, borçluya
da ödeme için mühlet vermek gibi.»
«Bir malı yoksa ilh...» Hâkimin onu âciz kabul etmesi, Ebû Hanife ile İmam Muhammed'e göredir.
Sahih olan da ancak budur. Kuhistanî, Muzmarat'tan.
Ebû Yusuf'a göre, ancak iki taksit ödemediği zaman onun acizliğine hükmedilir. Zira Hazreti Ali
«Mükâteb köle kitabet bedelinden iki taksidi peşpeşe ödemezse, köleliğe döner» demiştir. İmameyn
ise Hazreti Ali'nin bu sözünü nedb üzerine yorumlamışlardır. Yani iki taksit geçmeden köleliğe
döndürülmesi mendubtur. Zira bu konudaki eserler. birbirlerine muârızdırlar.
«Kitabeti de fesheder ilh...» Yani fesheder. Aczine hükümden sonra feshi zikretmesi, yalnız aczine
vermenin yeterli olmamasındandır. T. Hamevî'den.
«Efendi akti feshedebilir ilh...» Belki akti feshetmek günahı ortadan kaldırmak için yani, günahın
sebebinden dönmek için ona vacibtir. T.
«Onun köleliği avdet eder ilh...» Yani köleliğin hükmü döner. Burada uygun olan, Hidâye ve Kenz'in,
«Kölelik hükümleri döner» görüşüdür. Çünkü onun köleliği zaten devam ediyordu. Bunu Kuhistanî
ifade etmiştir.
«Kazandığı mal da efendisinindir ilh...» Velev ki kazandığı sadaka da olsa, efendisi de zengin olsa,
sahih kavilde, yine efendisinindir. Nitekim ileride gelecektir.
«EIinde kitabet bedelini karşılayacak kadar mal olsa ilh...» Çünkü kitabet. ivazlı bir akitdir. İvazlı
akitlerde de aktin karşılığı olduğu takdirde akit feshedilemez: Bu görüş, eğer kitabet bedelini
karşılayacak kadar malı yoksa, kitabetin münfesih olduğuna işaret etmektedir. Hatta birisi, kitabet
bedelini ölen mükâteb namına teberru etmiş olsa. ondan o teberru kabul edilmez. Bu da Ebûbekir
el-İskâf'ın sözüdür. Ebülleys de «hâkime müracaat edilmeksizin onun akti kendiliğinden infisah
etmez» demiştir. Suğrâ'da olduğu gibi. Kuhistanî.
«Kitabet bedeli malından ödenerek ilh...» Ama eğer mükâtebin üzerinde hem efendinin, hem de bir
yabancının alacağı varsa, -Bedâyî'de «önce yabancının alacağı ödenir. Sonra bakılır Eğer terekede
efendisinin alacağını kitabet bedelini karşılayacak mal varsa, efendisinin alacağı verilir. Yoksa,
kitabet bedeli verilir. Efendi de borcunu ona mal ortaya çıktığı takdirde alır. Ama terekede her ikisini
karşılayacak malı yoksa, önce efendisinin alacağı verilirse, mükâteb âciz olmuş olur. Efendinin de
kölesi üzerinde vacib olarak alacağı bir borcu olmaz» denilmiştir.
«Kitabet süresi içinde doğan çocuklarının azadına hüküm verildiği gibi ilh...» Bu görüş gerektirir ki,
onun usulü olan anne ve babasının ve kitabet süresinde satın almış olduğu feri olan çocuklarının
azadlarına hükmedilmez. Halbuki kitabet süresinde almış olduğu çocukları azad edebilir. O halde
doğru olan tâbir, «Nasıl ki onun kitabetine dahil olanların azadına da hüküm verilirse» sözüdür. H.
Gurer'de şöyle denilmektedir: «Onun erkek çocuklarının azadına da hüküm verilir. İster bu çocuklar
onun kitabet süresinde doğsunlar, ister onları kitabet süresinde satın alsın, isterse de mükâteb
küçük veya büyük oğlu ile beraber bir akitte kitabet kessin. Zira onun çocuklarının hepsi kitabette
babalarına tâbidirler. Babalarının azadı ile de azad edilirler.» T.
«Kitabet süresi içinde doğan çocuklar ilh...» Yani almış olduğu cariyeden. Kitabet süresinde cariye
alması her ne kadar haram ise de. Çünkü onun cariye alması nesebin sübutuna aykırı değildir.
Nitekim biz bunu Şurunbulâliye'de naklen zikrettik. Bu şekilden başka, gelecekte Bedâyî'den naklen
iki şekil daha zikredeceğiz.
«Malı da varislerine miras olarak kalır ilh...» Yani onun hür olan çocuklarınındır. Eğer hür bir
kadından doğmuşlarsa. Yine kitabet süresinde doğan çocukları ile kitabet süresinde satın aldığı
çocuklarına ve bir de anne ve babasına miras kalır. Çünkü onlar onun azadıyla azad olurlar. Yine,
mükâteb olan ve kitabet akti babası ile birlikte tek akitle yapılan çocuğuna da miras kalır. Ama
kitabet akti müstakil bir akitle yapılan mükâteb çocuğu onun malından miras alamaz. Çünkü o hür
olarak ölür, çocuğu ise mükâtebtir. Mükâteb Ise babasından miras alamaz. Bedâyî.
Ölen kimsenin akrabalarından bir varisi olsa, velâ ile efendisine kalır. «Geriye mal bırakmasa ilh...»
İleride metinde gelecek «Kitabet bedelini ödemeye yeterli mal bırakmazsa» sözü ile bu takdire




ihtiyaç yok tur. H.
«Kitabet süresinde doğan bir oğlu olsa ilh...» Yani adam efendisinin izni ile bir cariye ite evlense.
cariye de ondan bir çocuk doğursa, sonra da mükâteb o cariyeyi çocuğu ile birlikte satın alsa veya
mükâtebe efendisinin dışında başka bir erkekten bir çocuk doğursa. Bedâyî.
«Oğlu çalışır ilh...» Bu görüşün açık anlamına göre, çocuk çalışmaya kadir olmalıdır. Halbuki hiç de
öyle değildir.
Kâri adlı eserde şöyle denilmektedir; «Bir kimse cariyesi ile üç gün muhayyeriik şartı ile kitabet
yapsa. muhayyerlik süresinde mükâtebe çocuk doğursa ve ölse çocuk kalsa, onun muhayyerliği de
ve kitabet bedeli de İmaAzâm ile Ebû Yusuf'a göre devam eder. İzin verdiği takdirde çocuk
annesinin taksitleri üzerine ödemeye çalışır. Ödediği takdirde annesi hayatının en son parçasında
azad olmuş sayılır. Bu da istihsana dayanır. İmam Muhammed'e göre ise, kitabet akti bâtıl olur.
Efendinin icazeti de geçerli değildir. Kıyas da ancak budur.» Turî.
İmam Muhammed'in sözünün açık anlamı şudur ki, o çocuğun çalışmaya kadir olması beklenir. Bu
meselede Şurunbulâliye duraklamıştır. Ancak Şurunbulâliye'den hâşiyesinîn hâmisinde aşağıda
görüleceği üzere cevap verdiği nakledilmiştir: «Hâkim böyle bir çocuğa bir vasi tayin eder. Vasi de
ona mal toplar ve toplanan malla çocuk azad edilmiş olur. Yürüyemeyen. topal ve akıl hastası
çocuk da küçük çocuk gibidirAllah daha iyisini bilir.
«Taksitlerini öder ilh...» Yani o çocuk kölelik hükümlerine döndürülmez. Ancak gecen ihtilaf üzerine
bir veya iki taksidi ödemez ise, o zaman kölelik hükümlerine döner. Bedâyî.
«Ölümünden önce babasının ve babasına teban kendisinin azad edildiğine hükmedilir ilh...» Hidâye
ve Kenz adlı eserlerin sahipleri ile diğer âlimler de buradaki azadı ölümden önceki azada istinad
ettirmişlerdir. Şurunbulâliye'de şöyle denilir: «Zahiriye'de olan. «İstinad edilemez belki ödeme
vaktine ihtisar edilir» ifadesine aykırıdır.»
«Peşin olarak öder, ödemezse, köleliğine döner ilh...» Bu da Ebû Hanife'nin görüşüdür. Çünkü
ödeme süresi akitteki şartla sabittir. Öyleyse o süre kitabete dahil olan kimseler hakkında sabittir.
Sonra satın alınan kişi ise kitabete dahil değildir. Zira akit ona izafe edilmemiştir. Öyleyse, aktin
hükmü ona kadar yayılmaz. Çünkü o kitabet vaktinde ayrı idi.
İmamı Azamın görüşüne şu şekilde itiraz varid olur: Mükâtebin tasarrufları faslında geçtiği gibi,
mükâteb babasını veya oğlunu satın aldığı takdirde satın alınan kişi onun kitabetine dahil olur.
Yine, eğer kitabet aktinin hükmü kitabet süresinde satın aldığı oğluna geçmeseydi, kitabet bedelini
peşin ödemekle, Ebû Hanîfe'ye göre de azad edilmezdi.
Bu itiraza İmamı Azâm tarafından şöyle cevap verilebilir: Satın alınanın akte dahil olmasından
maksat, câri olan aktin hükmünün mükâteb ile mevlâ arasında satın alınana geçmesi değildir. Belki
mükâteb de çocuğunu almakla sılayı tahkik için çocuğuna kitabet kesmiş olmaktadır. Bir de, satın
alınan çocuğun, kitabet bedelinin peşin ödenmesiyle Ebû Hanîfe'ye göre azad edilmesi yine
babasının aktinin hükmünün ona geçmesiyle değildir. Belki, mükâteb babasının sanki öldüğünde
kitabet bedelini karşılayacak bir mal bırakmasıyla azad edilmiş gibi olmaktadır. Nitekim Kâfi adlı
eserde bu şekilde Ebû Hanîfe'nin yerine açtklanmıştır. Turî. Özetle.
«İmameyn, kitabet süresinde doğan oğlu ile satın almış olduğu oğlunun eşit olduğuna ilh...» Yani
satın alınan çocuk da imameyne göre babasının taksitleri üzerine kitabet bedelini ödemeye çalışır.
Keza, mükâtebin satın almış olduğu zîrahm olan bütün yakınlarının hükmü de böyledir. İtkanî.
«Anne ve babası yine köleliğe döndürülürler ilh...» Bu hüküm, Asl Kitabının rivâyeti üzerinedir. İmlâ
adlı kitabın naklettiği Ebî Süleyman'ın rivayetine göre ise anne veya babası da kitabet süresinde
satın almış olduğu çocuğu gibidir. O halde Ebû Hanife'den naklen Tatarhâniye'de olduğu gibi iki
rivayet vardır.
Gâyetü'l-Beyân'da ikinci rivâyet Pezdevî'nin Kâfi şerhinden nakledilmiştir. Bu ikinci rivâyet üzerine
de Bedâyî'de özet bilgi verilmiştir. Sonra bu mükâtebin anne ve babasındaki hüküm mükâtebin hiç
çocuğu olmaması hâlindedir.
Cevhere'de, «Eğer kitabette doğan çocuğu ile birlikte anne ve babasını ve bir de kitabet süresinde
satın almış olduğu çocuğunu geri bırakırsa, anne ve babası ite kitabet süresinde almış olduğu
çocuğu kitabette doğan çocuğun kitabet bedelini ödemesinden haklarını alırlar. Efendi onları
satamadığı gibi onlardan çalışma talebinde de bulunamaz. Kitabet süresinde doğan çocuk kitabet
bedelini öderse, o da azad edilir. Ötekiler de azad olunurlar. Eğer ödemekten aciz olursa, o da
kölelik hükümlerine döndürülür, diğerleri de döndürülürler. Yok eğer diğerleri, «Biz malı şu anda




öderiz derlerse, hâkim henüz kitabette doğan çocuğun kitabet bedelini ödemekten aciz olduğuna
hüküm vermezden önce sözleri kabul edilir.» denilmiştir.
«Öldüğü takdirde ilh...» Yani yalnız onun ölümü ile. Ebû Hanîfe'ye göre anne ve babasından ne
peşin, ne vadeli kitabet bedeli kabul edilmez. H.
«İmameyne ise eğer anne ve baba oğullarını kitabet bedelini peşin olarak öderlerse azad olurlar,
yok eğer peşin ödemezlerse azad olmazlar, demişlerdir ilh...» Mecma şerhi ile Şurunbulâliye'de
açıkça ifade edilen imameyne göre, ölen mükâtebin taksitlerini ödemekte çalışmakta usulü olan
anne ve babası ferî olan evlâtları gibidir. O zaman şârihin bu sözü nereden aldığına bakılsın. H.
Ben diyorum ki: şârihi bu hataya düşüren. Şurunbulâliye'dir. Zira Şurunbulâliye, mükâtebin
tasarrufları faslında, «Mükâtebin anne ve babası köle hemen öldüğü zaman kölelik hükmüne
dönerler.» demiştir. Bunu da Tebyîn ve İnâye adlı eserlere nisbet etmiştir. Sonra da, «Bedâyî'de
olan buna aykırıdır» demiştir.
Bedâyî'de olan şudur: «Mükâteb mal bırakmadan ölürse, onun kitabet süresinde almış olduğu
çocuğuna, anne ve babasına «Siz ya kitabet ücretini peşin olarak ödersiniz, ya da biz sizi kölelik
hükmüne döndürürüz» denilir. Ama kitabet süresinde doğan çocuk buna aykırıdır.»
Şu kadar var ki, Bedâyî'de olan imameynin görüşü üzerine hamledilirse, muhâlefet defedilmiş olur.
Bedâyî'de olan görüşten başkası da Ebû Hahife'nin görüşü üzerine hamledilir. Nitekim bu
Zahiriye'nin muhtasarında da belirtilmiştir.
Şurunbulâlî, sonra da Zahiriye'nin Muhtasarından şunu nakletmiştir: «Anne ve baba çocuk gibi
değillerdir. O halde mükâtebin diğer kazançları satıldığı gibi anne ve babası da satılır. Bu
zikrettiğimiz. Ebû Hanife'ye göredir. İmameyn'e göre ise, mükâteb öldüğünde kitabet süresinde
almış olduğu çocuğunu veya babası ve annesini geride bırakırsa, bıraktığı herhangi birisi kitabet
süresinde doğan çocuğu gibi, onun taksitleri üzere çalışırlar.»
Buna göre Şurunbulâlî Bedâyî'deki, «Anne ve baba kitabet süresinde alınan çocuk gibidirler.»
sözünü İmameyn'in görüşü üzere hamletmiştir. Şurunbulâlî'nin bu görüşü şârihin dediğinin aynıdır.
Bu da geçerli değildir. Belki Bedâyî'de olan ifade ancak İmlâ adlı eserin Ebû Hanife'den rivayet
ettiğidir. Nitekim biz bunu Tatarhâniye'den naklen zikrettik.
Zikredilen yorumda istinad etiği Zahiriye'nin Muhtasar'ınin sözü şekillerden hiçbir şekille yapmış
olduğu hamlı ifade etmez. Çünkü Zâhiriye' nin Muhtasır'ı açıkça anne ve babanın imameyne göre
kitabet süresinde alınan çocuk gibi değil, kitabet müddetinde doğan çocuk gibi olduğunu
zikretmiştir.
Velhasıl, anne ve baba, kitabet süresinde alınan çocuk, muhrimi olan her yakını ki onları kitabet
müddetinde almıştır, mükâtebin taksitleri üzere imameyne göre hepsinin arasında fark olmaksızın
kitabet müddetinde doğan çocuk gibidir. Ebû Hanîfe'ye göre ise, her birisinin kendine has bir
hükmü vardır. Ki bunları musannıf ve şarih beyan etmişlerdir. Mahremlerden başkasında. Çünkü
bunlar Ebû Hanîfe'ye göre kitabete dahil olmazlar. Nitekim yerinde geçmiştir. Ebû Hanîfe'den
yapılan bu rivayet. Asl'ın rivayetidir. İmlânın yapmış olduğu rivayet üzere de anne ve baba Ebû
Hanîfe'ye göre kitabet süresinde alınan evlât gibidirler. İşte Bedâyî'nin üzerinde yürüdüğü rivayet,
İmlânın rivayetidir. Sen bu tahlili ganimet bil. Kâdir olan Malik'in yardımıyla.
«Büyük oğlu ilh...» Burada büyük kaydı hatadır. Gurer'in açık sarih ifadesine de muhaliftir. Zira
Gurer sahibi, «Adam ve oğluyla bir defada kitabet yapılsa, oğlu ister büyük olsun, ister küçük»
demiştir. H.
Ben derim ki: İbni Kemal bu büyüklükle takyidi «Küçük. babasına tâbidir. Mükâteb büyük oğluyla
beraber bir şahıs gibi kabul edilir.» sözüyle açıklamıştır. O halde küçük babasına tabidir. Faydanın
açık olması için şarih de burada büyükle takyid etmiştir.»
«Aynı akitle ilh...» Zira eğer baba ve oğuldan her biri kendi başına kitabet yapsa, mükâteb baba
ölürse, oğlu ondan miras almaz. Çünkü baba ölüyor. oğulda mükâteb olarak kayor. Nitekim biz
bunu Bedâyî'den naklen zikrettik.
«Azâd edilmiş ilh...» Şarihin bu hürrü azad edilmişlikle tefsiri musannıfın, «annesinin akilesinin
ödemesine hükmedilir» sözünden almıştır. Zira aslı hür olan bir kadının çocuğu üzerinde hiç
kimsenin velâyeti yoktur. Nitekim şârih de mevlâları velâyeti fasılından hemen önce zikredecektir.
«Çünkü babası ilh...» Bu söz, annenin âkîlesi üzerine hüküm vermenin illetidir. H.
«Azâd edilmemiştir ilh...» Zira eğer babası mal bırakmış olsa, bu da başkasının.üzerindeki bir




alacak olsa. babasının azad edilmesine ancak edâ ile hükmedilir.
«Münafat yoktur ilh...» Zira annenin âkîlesi üzerine hüküm vermek kitabete aykırı değildir.
Hidâye'de de şöyle denilmiştir: «Bu hüküm, kitabet hükmünü sabit kılar Çünkü kitabetin
kaziyesindendir. Çocuğun annesinin. mevalisine ilhak edilmesi âkileyi de onlar üzerine
gerektirmektedir. Şu kadar var ki, öyle bir şekille hükmü kararlaştırır ki, babanın azâd edilme
ihtimalini taşır. Baba azad edildiği takdirde çocuğun velâsı babanın mevalisine müncer olur, O
zaman kitabet hükmünü kararlaştıracak bir hüküm hiç bir zaman babanın aciz olması demek
değildir.
«Rücu edip alamazlar ilh...» Bu ifadede bir dürülme vardır. Gâyetü'l-Beyân da olduğu gibi ifadenin
takdiri şöyle olur: Mükâteb baba öldükten sonra onun olacağı olduğu ortaya çıksa. çocuğun velâsı
babasının mevâlisine döner. Annenin mevâlisi de çocuğun mükâteb olan babasının ölümünden
sonra ödemiş oldukları âkileyi rücu edip alamazlar.
Şu kadar var ki Gâyetu'l-Beyân'da olan bu ifade, Turî'nin görüşüne aykırıdır. Çünkü Turî şöyle
demiştir: «Annenin mevâlisi âkîle olarak ödediklerini mecburen ödemişlerdir, O zaman onlar
babanın mevâlisine rücu edip ödediklerini alma hakkına sahiptirler.»
Nihâye ve Miraç'ta bu iki görüşün birbirine aykırılığını kaldıracak açıklama zikredilmiştir. Açıklama
şöyledir: Annenin mevâlisi mükâteb babanın hayatında çocuğun cinayetine ödemiş oldukları âkîleyi
babanın mevâlisine rücu edip alamazlar. Çünkü babanın azadına hayatının en son parçasında
hüküm verilmiştir. O zaman o azad kitabet aktinin öncesine dayanmaz. Ama eğer kitabet bedeli
ödenmezden önce, babanın ölümünden sonra çocuğun cinayetinin âkilesini ödemişler ise, ona
rücu edebilirler. Çünkü babanın azayine hayatı haline isnad edilir. O halde tebeyyün eder ki, o
çocuğun velâsı ödeme vaktinden itibaren babanın mevâlisidir. Ancak annenin mevâlisi de ödemeye
mecbur olduklarından ödemişlerdir.
Bunun misli Ebussuud hâşiyesmde, Allâme Birî'nin Fethü'l-Kadîri'nin tekmilesinden naklen
zikredilmiştir. İşte bu açıklamadan anlaşılmaktadır ki, şarihîn rücu edemezler sözü yerinde değildir.
Çünkü meselenin farâziyesi Kenz gibi musannıfın sözünde de mükâtebin ölümünden sonra
mükâtebin çocuğunun cinâyet işlemesi şeklindedir.
«Alacakla kayıtlaması ilh...» Zeylâî şöyle demektedir: «Şunların hepsi mükâteb kitabet bedelini
karşılayacak kadar tereke bırakarak ölse, kitâbet bedeli de ödense veya geriye bir çocuk bıraksa, o
çocuk onu ödese... bahsindedir. Ama eğer kitabet bedelini ödeyecek mal veya ödeyecek çocuk
bırakmadan ölse, onun kitabetinin devamı konusunda ihtilaf edilmiştir.»
İskâf, «Kitabet münfesih olur. Hatta bir insan kitabet bedelini ödemeyi teberru etse. ondan kabul
olunmaz» demiştir.
Fakîh Ebülleys de şöyle der: «Hâkim onun kitabet bedelini ödemekten aciz olduğuna
hükmedinceye kadar akti münfesih olmaz.»
Ebülleys'in sözünün muktezası, alacak bir kayıt değildir. Kitabet süresinde doğan çocukta kitabet
süresinde aldığı çocuğun ödemesi de onun birisinde alacağının olduğu ortaya çıkması gibidir.
«Mal bırakmış olsa ilh...» Yani kitabet bedelini tam karşılayacak bir mal bırakmış olsa. Zira, bu
görüş o sırada ödeme imkânı ile açıklanmıştır. Şurunbulâliye.
T. de der ki: «Burada maldan maksat. terekede mevcut olan nakti de içine alır
«Hâlen babasının kitabet bedelini karşılamak mümkündür ilh...» Eğer denilse ki, onun haldeki
alacağı ile de ödeme imkânı vardır. çünkü borçlusu onun ölümünde hazır olduğunda alacağı ondan
taleb edilir, onun verdiği ile de kitabet bedeli ödenir. Buna karşılık derim ki: Buradaki imkândan
maksat, yakın imkândır. Senin dediğin ise uzak imkândır. T.
«Velâsının annesinin kavmine hükmü ilh...» Yani çocuğun ölümünden sonra kitabet bedelini
ödemezden önce, çocuğun velayeti hususunda irs için husumet etseler, hâkim de velâyı annenin
tarafına hükmetse, o hüküm mükâtebin âciz olduğuna ve köle olarak öldüğüne hüküm olur. Zira
velânın annenin kavmi üzerine olmasının zaruretindendir ki, mükâtebi köle olarak ölmüş sayılır.
Zira velânın anne kavmine verilmesinin zarureti mükâtebin köle olarak ölümüdür. Çünkü eğer hür
olarak ölseydi, çocuğun velâsı anne kavminden baba kaymine müncer olurdu. Kifâye.
«Çünkü bu ictihad edilen bir fasıldandır ilh...» Bu görüş, onun âciz sayılmasının illetidir.
Hidâye'de şöyle denilmiştir «Velânın anne tarafına verilmesi mükâteb olan babasının kitabet
bedelini ödemekten aciz olduğuna hükümdür. Zira bu kasdi olarak velâdaki bir ihtilaftır ki, kitâbetin




devamı ve nakzolması üzerine bina edilir. Zira eğer ölümüyle kitabet fesholunmuş olsa, köle olarak
ölür, çocuğun velâsı da anne tarafının üzerine sabit olur. «itabet devam etse, bedel edâ edilirse o
zaman da hür olarak ölür. Çocuğun velâsı da babasının yakınlarına intikal eder. İşte bu ictihâd
konusu olan bir fâsıldır. O halde ona mülâkî olan geçerli olur.»
Hidâye'nin ifadesinin sonucu şudur: Mükâtebin kitabet bedelinden şüphesiz aciz olmasının sübutu,
çocuğun velâsının annesinin yakınlarına hükmedilmesi içindir. Öyleyse, mükâtebin kitabet
bedelinden aczine hüküm vermek zımnen sabittir. İşte bu zımnen verilen hüküm geçerlidir. Çünkü
sahabîlerin bazısına göre mükâteb öldüğünde kitabet bedelini tamamen karşılayacak bir mal da
bırakmış olsa, madem ki ödememiştir, yine köle olarak ölmüştür. O zaman hakkında ictihad edilen
bir konuda hüküm olur ki, bu hüküm de icma ile geçerlidir. O halde bu hüküm geçerliliğinde her ne
kadar kitabetin butlanı da lâzım gelse, riâyet edilmesi vâcibtir. Çünkü bu kitâbet, ihtilaf konusu bir
kitabettir. O ihtilâfa siyanet etmek daha uygundur.
«Ödemekten acze düşse ilh...» Yine. sadakadan elinde biriktirmiş olduğu malı efendisine
ödemeden önce acze düşse. biriktirdiği sadaka efendisinindir ve helâldir. Bu hüküm İmam
Muhammed'e göre açıktır. Çünkü mükâtebin aczi ile elindeki malın mülkiyeti değişmiştir. İmam Ebû
Yusuf'a göre de böyledir. Her ne kadar İmam Ebû Yusuf'a göre mükâtebin aczi ile mevlânın
mülkiyeti mükâtebin kazancı üzerinde sabit olmuşsa da. Zira bizzat sadakada necaset yoktur.
Ancak necaset, sadakayı alma fiilindedir. Çünkü sadakayı vermekle verdiğin kimseyi zelîl
ediyorsun. Bu da ihtiyacı olmayan zengin için caiz değildir. Hâşimî'ye de câiz değildir. Zira ona da
fazla hürmet etmek gerekir. Zekâtın alınması ise, mükâtebin efendisine ait bir fiil değildir. O fiil
mükâtebe aittir. Hidâye.
«Mülkiyet değişmiştir ilh...» Zira köle kendisine verilen malı sadaka olarak temellük etmiştir. Efendi
ise mükâtebin hürriyetinin karşılığı olarak temellük etmektedir. Kısmen temellük ettikten sonra,
köle geri kalan kısmı ödemekten aciz olduğu takdirde temellük ettiğini sadaka olarak değil, kölenin
hürriyeti karşılığı temellük etmiştir. Bu da ona helâldir.
«Bu hükmün aslı, hâdisidir ilh...» Bu görüş düşündürmektedir ki Berire ismindeki kadın kitabet
bedelini ödemekten acze düştükten sonra Rasûlullâh (s.a.v.)'a hediye etmiştir. Halbuki kadın
Rasûlullâh'a hediye ettiğinde mükâtebti. İnaye'de olduğu gibi.
«O sadaka ona helâldir ilh...» Zira yukarıdageçtiği gibi. Çirkinlik zekâtı alma fiilindedir, yemekte
değil. O adam daaldığı zaman fakirdi. Fakirin sadakayı alması da çirkin ve pis değildir.
«Çünkü mülkiyet değişmemiştir ilh...» Zira ona mübah kılan fakirin mülkiyeti olarak verildiğinden
helâl değildir. Bunun benzeri şudur: Fasit bir alışla alınan mal başka birisine yedirilse, yine o mal
diğer adama mübah değildir. Her ne kadar o adam gönül hoşluğu ile vermiş olsa da.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...