15 Ekim 2012

MÜSÂKÂT (MUAMELE) KİTABI BİRİNCİ BÖLÜM



MÜSÂKÂT KİTABI

BİRİNCİ BÖLÜM
METİN
Müsâkâtın ziraat ortakçılığının arkasından zikredilmesinin ilgisi gizli değildir. Müsâkât Medinehlinin dilinde muamele anlamına gelir.
Müsâkât sözlükte ve bir terim olarak ağaç ve bağı bir diğerine mey-vesinden belirli bir kısım
karşılığı ıslâh için verme müâhedesidir. Ağaç kelimesinden kavak ve söğüt gibi meyve vermeyen
ağaçlar da kastedilir. Ben bunu görmedim.
Müsâkât hükmü ve imamlar arasındaki ihtilafları bakımından ziraat ortakçılığı gibidir. Yine burada
mümkün olan şartlarda da ziraat ortakçı-lığı gibidir. Mümkün olan şartlar» denilmesinin sebebi,
tohumun belirlen-mesinin şart olmasının tariften çıkarılmak istenmesidir. Müsâkât ancak dört
şeyde ziraat ortakçılığı gibi değildir. O dört şey burada şart değil-dir.
1 - Taraflardan birisi akitten sonra devamdan kaçınsa, o hâkim tarafından devam için zorlanır.
Çünkü burada zarar yoktur. Ama ziraat ortakçılığı bunun aksinedir. Orada tohumu ekmezden
kaçınırsa, zorlan-maz. Nitekim geçti.
2 - Müsâkât süresi bittiğinde bahçe ve bağ henüz meyve verme-mişse, ücretsiz olarak onun elinde
terkedilir. Ücretsiz olarak da çalışır. Ziraat ortakçılığında ise akit süresi bittikten sonra ücretle
çalışır.
3 - Müsâkât ektinden sonra hurma ağaçları birisinin hakkı çıkar-sa, işletmeci ecri misille ağaç
sahibine rücu eder. Ziraat ortakçılığında ise ekinin kıymetiyle rücu eder.
4 - Müsâkâtta, akit süresini belirlemek şart değildir. Çünkü onun süresi adeten bilinmektedir. O
zaman müsakat akti yılın başında ilk çı-kan meyve üzerine yapılır.
Yoncada müsâkât akti ise, yoncadan yalnız tohumu taleb edilirse, akit tohumun yetişmesine kadar
yapılır.
Müsâkât akdi yapılan yılda ağaçlar hiç meyve vermezse, müsakat akdi fasid olur. Müsâkât aktinde,
meyvenin yetişemeyeceği bir süre ko-nuşulsa, müsâkât fesada gider. Veya meyvenin hem
yetişebileceği, hem de yetişemeyeceği bir süre konuşulsa, yapılan akit geçerlidir. Zira kasdedilen
meyvenin yok olması kesin olarak belli değildir. Eğer akitte ko-nuşulan süre içinde meyva çıkarsa,
konuştukları şart üzeredir. Çünkü akit geçerlidir. Eğer konuşulan vakitte meyve olmazsa, o zaman
akit fa-sit olur. O zaman işletmeci meyve yetişene kadar çalışmaya devam et-mek için ecri misil alır.
Birisi diğerine henüz ıslah edilip meyve verecek vakte ulaşmamış yeni dikilmiş fidanlarını, çıkana
ikisi ortak olmak üzere verse, bu mü-sâkât akti fasittir. Eğer belirli birkaç yıl zikretmemişlerse,
fasittir. Eğer zikretmişlerse, o zaman geçerli olur. Patlıcan ve emsali sebzelerin fide-sini birisine
verse ve süre konuşulmasa, müsâkât yine fasittir. Ama yon-cayı vermiş olsa, bunun aksinedir. Süre
konuşulmasa bile bu caizdir. O zaman akit ilk biçim üzerine yapılmış olur.
Birisi diğerine biçilmiş yoncayı tohumunu çıkarması için verse, çıkan tohum ikisinin arasında olsa,
süre açıklanmadan caizdir. Ama yoncanın kendisi sahibinindir. Eğer yoncanın kendisinde de
ortaklığı şart kılsalar, müsâkât fasit olur. Çünkü işletmecinin işi ile artmayacak birşeyde şir-keti şart
koşmuşlardır.
İZAH
«İlgi gizli değildir ilh...» İlgi şudur ki, hem Müsâkâtta, hem de ziraat ortakçılığında çıkan üründe
ortaklık vardır. Müsâkât cevazına inanan-lar çok olmakla birlikte Rasulullah (s.a.v.)'m da
Hayberlilerle muamele yaptığı hususunda hadislerin varid olması ile birlikte yine de ziraat
ortak-çılığı bundan önce zikredildi. Çünkü muzaraanın ziraat ortakçılığının hü-kümlerini bilmeye
şiddetle ihtiyaç vardır. Ziraat ortakçılığının fer'i meseleleri çok olduğundan muzaraa müsâkâttan
önce yer aldı. Nitekim Nihâye'de de böyle ifade edilmiştir.
«Müsâkât muameledir ilh...» Öyleyse niçin musannif müsâkât kelimesinin muameleye tercih ederek
müsakâtı kullanmıştır? Zira müsâkât kelimesi kök bakımından meselelere daha uygundur.
Kuhistanî. Yani on-da galiben saky bulunduğundan müsâkât tercih edilmiştir. Biz muhfâalet
kelimesi üzerindeki sözümüzü ziraat ortakçılığı konusunda zikret-tik.
«Müsâkât sözlükte ve bir terim olarak muahededir ilh...» Musannif bu sözüyle her ikisinde de
mananın bir olduğunu ifade etmektedir. Mu-sannif burada Nihâye ve İnâye'ye tabi olarak bunu ifade
etmektedir. Zira onlar da bu mânâyı Sahhâh'tan almışlardır. Sahhâh'ta müsâkât şöyle tarif
edilmiştir: «Birisini, hurma, üzüm veya bunlardan başka bahçeler-de, bağ veya bahçenin ıslahı


üzerine meyvesinin belirli kısmı ile çalış-tırmaktır.»
Zeylâî ve diğerleri de şöyle tefsir etmişlerdir: «Sözlükte, müsâkât, saky'den mufâalet manasınadır.
Bir terim olarak ise 'muahede' demektir.»
Ben derim ki: Açık olan, müsâkâtın şer'î anlamı ile sözlük anlamının birbirinden ayrı olmasıdır.
Çünkü ona şeriatta birçok şartlar belirlenir ki, sözlükte bunlara itibar edilmez. Şartlardan maksat da
kayıtlardır. Mehfum itibariyle de sağlam olan birşey genelden başkadır.
«Ağacı verme ilh...» Yani gelecekten de bilineceği üzere bilfiil veya bilkuvve toprakta bir yıl veya
daha fazla kalacak bitkiyi vermek. O za-man yonca köküne, fuvvete ve zaferan soğanını da
kapsamına alır. Ver-menin örneği şöyledir: «Ben sana şu hurma bahçesini, meyvesinden şu kadarı
sana almak üzere müsâkât olarak verdim.» der. İşletmeci de «Ka-bul ettim» der. İşte bu metin
gösteriyor ki, müsâkâtın rüknü icab ve ka-buldür. Nitekim Kirmanı ve diğer kitaplar da buna işaret
edilmiştir. Kuhistanî.
Remlî diyor ki: «Musannifin müsâkâtı tarifinde bahçe ile kaydetmesi şunun içindir: Birisi diğerine
koyun, tavuk veya ipek böceğini müsâkât muamelesi ile verse, caiz değildir. Nitekim Müctebâ ve
diğer kitaplarda da böyledir.»
Hurma bahçesinin hükmü de diğer ağaçlar gibidir. Tatarhâniye'de şöyle denilmiştir: «Birisi diğerine
ipek böceği yumurtasını ona bakması ve yapraklarla beslemesi için, elde edilen ikisi arasında
olmak şartıyla verse, o zaman hasıl olan tohum sahibinindir. İşletmeci de tohum sahi- binden ecri
mislini ve toprakların kıymetini alır. Birisi diğerine yemini vermesi ve sütünün yarıya olması şartıyla
bir inek verse hüküm yine böyledir.»
«İrade olunur mu ilh...» El-cevap: Evet: Nitekim Kuhistanî'nin geçen sözü de bunu ifade etmektedir.
O zaman tarifte meyve olarak belirtilme-si de buna aykırı değildir. Zira ondan maksat ağaçtan
meydana gelen-dir. O zaman bu meyve kelimesi yonca ve diğerlerinde kapsamına alır. Nitekim yine
Kuhistanî'nin de açıkladığı gibi. Veya meyve'den maksat çoğunlukla meyve verendir.
«Ben görmedim ilh...» Ben diyorum ki Bezzâziye'de ifade aynen şöy-ledir: «Kavak ağacını bir
diğerine müsâkât muâmelesiyle vermek caizdir. Çünkü kavak ağacının sulama ve korumaya ihtiyacı
vardır. Hatta sulama ve korumaya ihtiyacı olmasa, bunda müsâkât yapmak caiz değildir.»
Bezzâziye'de müsâkât babının sonunda da şöyle denilmiştir: «Koru-luğu budamak ve yakacak odun
elde etmek için müsâkâtla vermek ca-izdir. Nasıl ki söğüt ağaçlarını da müsâkâtla vermek de
caizdir.»
«Islâh için ilh...» Islâh etmek, su yollarını temizlemek, yapmak, su-lamak, aşılamak ve beklemek gibi
şeylerdir. Kuhistanî.
«Hükmü ilh...» Hükmü ki, fetvaya esas olan görüş üzere müsâkatın sahih olmasıdır.
«Burada mümkün olan şartlar ilh...» Müsâkâtta tohumun cinsini ve tohumun sahibini beyan etmek
yerin ziraata elverişli olup olmaması gibi şartlar belirlemek söz konusu değildir. O zaman bunlar
müsâkâtta şart değillerdir. Keza, sürenin beyanı da şart değildir. O zamdan ziraat ortak-çılığının
sekiz şartından müsâkâtta mümkün olanlar şunlardır: Tarafların ehil olması, işletmecinin hissesinin
zikredilmesi işletmeci ile ağaçların arasını tahliye etmek, yani teslim etmek, çıkan üründe ortaklık.
Bu son şarta ona şart kılman kısmın muşa olması da girer. Anla.
Tatarhâniye'de , şöyle denilmektedir: «Müsâkât aktinin işletmenin ameli ile artacak birşey üzerine
yapılması da müsâkatın şartlarındandır.»
Müsâkatın sıfatına gelince, biz yukarda zikrettik ki, her iki taraftan da gereklidir. Ziraat ortakçılığı
bunun aksinedir.
«O dört şey burada şart değildir ilh...» Sarih burada musannıf'a tâ-bi olmuştur. Zira musannif:
«ancak dört şeyde ziraat ortakçılığı gibi de-ğildir» diyerek bunları «şartlar»dan istisna etmiştir.
Uygun olan, istisnayı müsâkât da ziraat ortakçılığı gibidir sözünden yapmasıdır. Zira istisna
edilenlerin hepsi, ziraat ortakçılığında şart değillerdir. Düşün. T.
«Ziraat ortakçılığı bunun aksinedir ilh...» Zira tohum sahibi ziraat ortakçılığında tohum toprağa
atılmazdan önce kaçınırsa, ona muzaraaya devam için zorlanamaz. Zira zararı vardır.
«Ücretsiz olarak onun elinde terkedilir ilh...» Müsâkât yapılan bağ veya bahçe ücretsiz olarak
meyve sona erinceye kadar işletmeciye ter-kedilir. Şu kadar var ki işletmeciye bir ücret yoktur.
Çünkü ağacı kirala-mak caiz değildir. Ziraat ortakçılığında ise, muzaraa süresi bittiği tak-dirde ücret
verilir. Çünkü toprağın kirası caizdir. İşte süre bittikten sonra elindeki mülklerine göre her ikisinin


üzerinedir. Zira toprak sahibi ücreti işletmeci için kendi üzerine gerektirdiğinden artık kendi
nasibinde, süre bittikten sonra, üzerine çalışmak vacib değildir. Burada ise, hepsinde iş
işletmecinin üzerinedir. Çünkü bağın sahibi süre bitmeden önce ona bir ücret vermiyor. Öyleyse
çalışmanın hepsi işletmecinin oluyor. Süre bit-meden önce çalışma nasıl işletmecinin üzerine ise.
Kifâye.
«Hurma ağaçları birisinin istihkakı çıkarsa ilh...» Rücu etmesi mey-venin olması ile kayıtlıdır. Yok
eğer meyve yoksa, ücret de yoktur.
Velvâliciye'de şöyle denilmektedir: «Hurma bahçesi hiçbir meyve vermese, ta başkasının istihkakı
çıkıncaya kadar, işletmeci için bir üc-ret yoktur. Zira ziraat ortakçılığında işletmeci işlem yaptıktan
sonra ve tohumu ekmezden önce, toprak başkasının istihkakı çıkarsa, işletmeci için toprakta
yaptığı işlem karşılığında birşey yoktur. Burada da öyledir. Ama eğer hurma bahçesi meyve verirse,
işletmeci o zaman ecri misliyle bahçeyi kendisine verene rücu eder. Çünkü ücret sonunda ayn olur.
Öy-leyse sanki başlangıçta tayin edilmiş gibi olur. Ücret ayn olduğu zaman o ayn başka birisinin
istihkakı çıksa o zaman adam menafiin kıymetiyle kendisine verene rücu eder. Yine, eğer bakla
ekilmiş bir yeri birisine muzaraa yoluyla verse ve o da ona baksa, sonra tarla başkasının istih-kakı
çıksa, o zaman sökülmüşün yarısını alır veya reddeder. Bakla ekilmiş yen muzaraa veren adama
rücu ederek ecri mislini alır. Yine hüküm y-ledir, birisi diğerine muzaraa yoluyla bir toprak verse,
tohum da toprağı verenden olsa işletmeci onu ekse ve o bitse, hasattan önce toprak başka birisinin
istihkakı çıksa, işletmeci kaldırılmış ekini reddetmeyi ihtiyar et-miş olsa, amelinin ecri misli ile rücu
eder toprağı kendisine verenden alır.»
Hindivânî'de de şöyle denilmiştir: «İşletmeci hissesinin bitmiş şekil-deki kıymetini rücu ederek alır.»
«Ziraat ortakçılığı ise ekinin kıymetiyle rücu eder ilh...» Zeylaî öyle mutlak şekilde ifade etmiştir.
Sen de bu husustaki açıklamayı yukarıda bildin.
Tatarhâniye'de şöyle denilmektedir: «Tohum işletmeciden olmak üze-re toprağını birisine muzaraa
yoluyla vermiş olsa, sonra toprak başka birisinin istihkakı çıksa, hak sahibi o toprağı ekinsiz olarak
alır. Hak sa-hibi o zaman eğer ekin bakla ise sökülmesini emreder, sökme ücreti de toprağı
muzaraaya verenle yarı yarıya işletmeciye aittir. İşletmeci bura-da muhayyerdir. Dilerse sökülmüş
şekildeki baklanın yarısına razı olur, toprağı kendisine verene de hiçbir şeyle rücu etmez. Dilerse
de sökülmüş baklayı toprağı kendisine verene reddeder, hissesinin toprakta dikili kıymetini ona
tazmin ettirir. Eğer tohum toprağı verenden ise, işletmeci o zaman muhayyerdir. Dilerse, sökülmüş
ürünün yarısına razı olur, veya onu toprağı verene reddeder, amelinin ecri misli ile ona rücu eder.
Belhî'ye göre. Kıymetiyle rücu eder, Ebû Cafer'e göre.»
Bunun benzeri Zahîre'de de mevcuttur. Bununla birlikte bizim Velvaliciye'den naklen zikrettiğimizi
düşün.
«Burada şart değildir ilh...» Yani müsâkâtta. Eğer süre biliniyorsa, şart değildir. Nitekim açıklama
da bunu ifade etmektedir. Yani mutlaka şart değildir, değil.
«Onun vakti âdeten bilinmektedir ilh...» Zira meyvenin yetişmesine belli bir vakit vardır. Bu vakit
çok az farkeder. Ama ekin bunun aksine? dir. Zira ekin erken ekilirse erken hasat edilir. G
ekilirse, geç hasat yapılır. Çünkü ekin sonbaharda ekilir, yazın ve baharda ekilir. İtkanî.
Eğer örfen ekinin de belli bir başlangıç vakti olsa, o da caizdir. Yu-karda geçtiği gibi fetva da bu
görüş üzerinedir. O zaman ziraat ortak-çılığı ile müsâkât arasında bir fark yoktur.
«O zaman ilh...» Yani müsâkât süresinin beyanı şart olmadığı gibi tarafların beyan etmedikleri
vakitte.
Kuhistanî diyor ki: «Sürenin başı malum meyvedeki amel vaktidir. Sonu da onun malum olan
yetişme vaktidir.»
PRATİK BİR MESELE : Muzaraa ve müsakatın istikbaldeki bir vakte izafe edilmesi caizdir. Bezzâziye.
«Yılın öncesinde ilh...» İbni Melek'in ifadesi de şöyledir: «O yılda çünkü o yılda çıkan meyve
yakındır. Ondan sonraki zanna dayanır.»
İbni Melek'in ifadesi, sarihin ifadesinden daha uygundur. T.
«Yoncanın tohumunun yetişmesine kadar yapılır ilh...» Yani yoncayı bir diğerine müsâkât akti ile
vermiş olsa, onda sürenin beyanı şart de-ğildir. O zaman o akit yoncanın tohumlaşmasına kadar
yapılmış olur. Çünkü onun tohumunun yetişmesi, meyvenin ağaçta yetişmesi gibidir. ibni Kemâl.
Tohumunun yetişmesi de yoncanın kesiminin sona ermesiy-le olur. Nitekim İnaye'de bununla


kaydetmiştir. Musannif da bunu ileride zikredecektir. Yoksa vakit tohumun yetişmesine kadar
uzamasa, o zaman akitten kasıt yonca olur. Akit, yoncanın ilk biçimi üzerine meydana gel-miş
bulunur.
«Yoncadan yalnız tohumu taleb edilirse ilh...» İnâye'de de yine böy-le kaydedilmiştir. Zira İnâye'de
şöyle denilmiştir: «Çünkü, rağbet eğer yalnız yoncanın tohumuna ise, o zaman yonca tohumu
ağacın meyvesi gibi olur. Bunun yetişmesinin de belli bir vakti vardır. O vakit de işlet-mecinin
amilin işi ile hasıl olur. O zaman yonca tohumunu müsâkatta yarı yarıya bölmeyi şart kılmak sahih
olur. Tohum yarı yarıya olduğu zaman, yoncanın kendisi yonca sahibinin olur. Eğer bu kaydı sarih,
mu-sannifin gelecek kelâmı yanında zikretseydi, musannifin kelâmı daha kı-sa ve daha zahir
olurdu.»
«Ağaçlar hiç meyve vermezse ilh...» Sarihin bu sözü metne bağlı-dır. Musannif Hâniye'den şunu
nakletmiştir: «Eğer bir süre konuşmasalar, o sene hiç meyve çıkmasa, müsâkât akti fasit olur. Ama
bir süre konuş-muş olsalar, onun beyanı ileride gelecektir.» T.
«Meyvenin hem yetişebileceği, hem de yetişemeyeceği bir süre ko-nuşulsa ilh...» Yani bir süre
zikredilse ki, o sürede ürün ya yetişir, ya ye-tişmez. Böyle bir sürede geçerlidir.
«Kasdedilen meyvenin yok olmasa» kesin olarak belli değildir ilh...»
Belki, bütün müsâkât ve muzaraalarda belirsizlik vardır. Yani ekine veya meyveye semavî bir afet
isabet edip onu yok edebilir. Bu her zaman ola-bilecek bir şeydir. Dürer.
«Konuştukları şart üzeredir ilh...» Eğer çıkan ürün, müsâkatta taleb edilen bir ürün ise. Eğer
müsâkatta mislinden taleb edilmeyen bir ürün ise, zaten onun akti caiz değildir. Şurunbulâliye,
Bezzâziye'den.
Zira taleb edilmeyen bir şeyin varlığı ile yokluğu eşittir. Akit de olan bir şey üzerine yapılır. Varlığı
ile yokluğu arasında fark olmayan şey üze-rine akit yapılmaz. Hülâsa.
Ben derim ki: Hamidiye'de sununla fetva verilmiştir: Müsâkâtla alı-nan bahçenin meyvesinin bir
kısmı konuşulan süre içinde çıksa, bir kısmı çıkmasa, işletmeci işi ile elde edilen ürünü alabilir.
Akit süresinin bitme-sinden sonra çıkan meyveleri alamaz.
«Akit fasit olur ilh...» Yani konuşulan vakitte meyve çıkmaz ve ge-cikirse işletmeci olan müsaki o
zaman fasit olan akitten ötürü ecri mis-lini ağaç sahibinden alır. Çünkü isimlendirilen sürede hatası
ortaya çık-maktadır. Onun hatasının beyanı sanki başlangıçta o vakitte sanki mey-venin
çıkmayacağını bilmesi gibi olur. Ama meyvenin süreden sonra da asla bitmemesi bunun aksinedir.
Çünkü meyvenin asla bitmemesi bir âfetten dolayıdır. O zaman da sürenin fesadı tebeyyün etmez.
Akit de sahih kalır. O zaman her iki akitten birisinin diğeri üzerinde alacağı bir-şey kalmaz. Hidâye.
«Çalışmaya devam etmek için ilh...» Sadrı Şerîa'nın ifadesi ise şöy-ledir: «Meyve yetişene kadar
çalışması için.»
Musannif Yakubiye ve diğer kitaplara uyarak Sadrı Şerîa'nın ifadesi-ne sununla itiraz etmiştir: Sadrı
Şerîa'nın ifadesinin anlattığı şudur: Üc-ret yetişinceye kadar layık olan işin karşılığıdır. Halbuki öyle
değildir. Zi-ra meyvenin çıkmasıyla aktin fesadı ortaya çıktığı zaman, mülk sahibi tarafından
işletmeciye geçmişteki çalışmasının karşılığı olarak ücret ve-rilmesi gerekir.
Fakihler musannif ve diğerlerine şöyle cevap vermişlerdir: Sadrı Şerîa'nın «çalışması için» sözünün
anlamı yani işi devam ettirsin demektir. Bir de Sadrı Şerîa'nın ifadesindeki yetişmekten maksat,
meyvenin çık-masıdır. Zira meyve çıkmadığı sürece ücreti asla istihkak edemez. Zira meyvenin bir
semavî âfetten dolayı asla çıkmamasıda caizdir.
İbni Kemâl de şöyle cevap vermiştir: «Burada anlam meyve yetişinceye kadar çalışması için kira
bir işletmecinin ücretinin verilmesidir. Yoksa aktin fesadı zamanına kadar kiracı olan işletmeciye
verilen ücret değildir. Zira ücret vaktin çok veya az olmasıyla değişir. Sen anla. Çün-kü bu
inceliktir.» Düşün.
«Meyve verecek vakte ulaşmamış ilh...» Bu ifadenin anlamı şudur: Yani o ağaçlar, meyve verecek
bir zamana ulaşmamıştır. Yoksa, bilfiil meyve vermemiş demek değildir. Zira eğer fidanlar meyve
vermeye elve-rişli iseler, şu kadar var ki verdiği vakit meyve vermemişse, o zaman sü-resi
belirtilmeden de akit sahih olur. Ve akit ilk çıkan meyve üzerine meydana gelir. Nitekim geçti.
Bundan ötürü de musannif geçmişte, ağaç ifadesini kullanırken burada fidan kelimesini
kullanmıştır. Bu inceliği zekice düşün.
«Bu müsâkât fasit olur ilh...» «Çünkü fidanların yetişmelerinde yerin kuvvetli oluşu veya zayıf oluşu


bakımından büyük fark vardır. O zaman o akti ondan çıkacak ilk meyve üzerine yapmak mümkün
değildir. Zeylâî.
«Patlıcan ve emsalini sebzelerin fidesini birisine verse, müsâkât yine fasittir ilh...» Musannifin
«yonca bunun aksinedir» sözü, düşündürüyor ki sebze fidesi ile yonca arasındaki fark, birincisinde
verilen- sebzenin fidesidir, ikincisinde ise, yoncanın kendisidir. Halbuki öyle değildir. Belki
aralarındaki fark şudur: İki defa ne zaman hasat edileceği bilinmediği için sebze fidesinde akit
fasittir. Önce ne zaman biçileceği bilinirse, caiz olur.
Gâyetü'l-Beyân'da şöyle denilmektedir: «Birisi sebze fidelerini kökleri gidip bitkisi kesilinceye
kadar bakması için, çıkan yarı yarıya ortaklı olmak üzere verse, bu fasittir. Yine bu şekilde hurma
bahçesini ve meyve bahçesini de verse, yine fasittir. Çünkü onun için belli bir vakit yoktur.O zaman
süre meçhul olur. Ama birisine hurma ağaçlarını veya sebze fidelerini müsâkât yoluyla vermiş olsa
belirli bir süre beyan etmeksizin,kökü kuruyuncaya kadar bak demese bile caiz olur. Çünkü sebze
için belirli bir hasat zamanı vardır. O zaman akit ilk hasat zamanına kadar meydana gelmiş olur.
Hurma ve benzen meyve bahçesinde ise, akit -ilk çıkan meyve üzerine meydana gelmiş olur. Ancak
sebzenin belli bir hasat mevsimi yoksa, bu takdirde süre beyan etmeden müsâkât akdi caiz olmaz.»
«Caizdir ilh...» Yani eğer tohum taleb edilen birşey ise. Nitekim yukarıda geçti.
KAVAK VE SÖĞÜT ÜZERİNE MÜSÂKÂT YAPMA BAHSİ
BİR UYARI: Biz kavak, söğüt ve benzeri meyvesi olmayan ağaçlar hususunda müsâkât akdinin
geçerli olduğunu belirtmiştik. Açık olan şudur ki, kavak ve söğüt gibi ağaçların müsâkâttaki hükmü
sebzeler gibidir. Öyleyse, herne kadar süre konuşulmasa bile kavak söğüdü yetiştirmek üzere
müsâkât yapmak mümkündür. Ve o aktin süresi ilk kesilen söğüt veya kavak üzerine yapılmış olur.
Yine bunların köklerini de vermiş olsa ve bunlar için bir süre konuşulmuş olsa, geçerlidir. Düşün.
Müsakât, üzüm bağında, ağaçta ve baklagillerde patlıcan fideleri ve hurma bahçesinde geçerli olur.
İmam Şafiî müsâkâtı yalnız üzüm bağı ile hurma bahçesine tahsis etmiştir. Ama eğer ağaç
üzerindeki meyve olmaz ve çalışmakla artarsa geçerli olur. Eğer meyve var ve yetişmişse ziraat
ortakçılığında olduğu gibi müsâkât geçerli değildir. Çünkü müsâkâta ihtiyaç yoktur. Bir kimse,
diğerine belirli bir süre için, ağaç dikmek ve ileride ağaçla toprak ikisinin arasında ortak olmak
üzere, boş bir top-rak verse, bu müsâkât akdi geçerli olmaz. Çünkü ortaklıktan önce var olan
birşeyde ortaklığı şart bu, değirmencinin ölçeği gibi olacağından fesada gider. O zaman yere tabi
olarak koştuklarından ağaç ve meyvesi toprak sahibinindir. Diğeri de fidanların diktiği gündeki
kıymeti ile çalış-masının ecri mislini alır.
Bunun cevazının şer'i hilesi şudur: Toprak sahibi tarlanın yarısını fidanların yansı karşılığında
işletmeciye satar ve işletmeciyi de üç yıl gibi bir zaman için az bir şey karşılığında kendi hissesinde
çalışması için iş akdiyle kiralar. Sadrı Şerîa.
Rüzgâr birisinin çekirdeğini götürüp diğer bir kimsenin bağına atsa, a çekirdek orada biterek bir
ağaç olsa, ağaç bağ sahibinindir. Çünkü çekirdeğe kıymet yoktur. Eğer birisinin bir şeftalisi
diğerinin toprağına düşse, orada biterek bir ağaç olsa, yine hüküm böyledir. Zira şeftali ancak
üzerinin eti gittikten sonra biter.
Müsâkât, ziraat ortakçılığı gibi taraflardan birisinin ölümü ile veya meyve yetişmemiş olursa
sürenin sona ermesiyle bâtıl olur. Meyvenin yetişmemesi ölümün de sûrenin sona ermesinin de
kaydıdır.
İşletmeci öldüğü takdirde onun varisleri, toprak sahibi kerih görse bile isterlerse meyve yetişene
kadar onun yerine çalışmaya devam eder-ler. Eğer varisler sökmeyi isterlerse, onlar hâkim
tarafından çalışmaya zorlanamazlar.
Eğer ağaç veya bağ sahibi ölürse, işletmeci zararı def için yine es-kiden olduğu gibi işine devam
eder. Ağaç veya bağ sahibinin varisleri kerih görseler de hüküm değişmez.
Eğer taraflardan her ikisi de ölürlerse, muhayyerlik işletmecinin va-risleri içindir. Ama hiçbiri
ölmese, müsâkâtın süresi bitmiş olsa, o zaman muhayyerlik işletmecinindir. Dilerse eskiden olduğu
gibi çalışır.
Müsâkât da ziraat ortakçılığı gibi özürle feshedilir. Kira akillerinde de durum böyledir. İşletmecinin
işten âciz olması özürdür. Bir de işlet-mecinin hırsız olup bağ sahibinin meyve veya hurma
yapraklarını çal-masından korkması halinde de zararı def için özürdür.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...