MÜSÂKÂT KİTABI
BİRİNCİ BÖLÜM
METİN
Müsâkâtın
ziraat ortakçılığının arkasından zikredilmesinin ilgisi gizli değildir. Müsâkât Medine ehlinin
dilinde muamele anlamına gelir.
Müsâkât
sözlükte ve bir terim olarak ağaç ve bağı bir diğerine mey-vesinden belirli bir kısım
karşılığı ıslâh için verme müâhedesidir. Ağaç
kelimesinden kavak ve söğüt gibi
meyve vermeyen
ağaçlar
da kastedilir. Ben bunu görmedim.
Müsâkât
hükmü ve imamlar arasındaki ihtilafları bakımından ziraat ortakçılığı gibidir. Yine burada
mümkün
olan şartlarda da ziraat ortakçı-lığı gibidir. Mümkün olan şartlar» denilmesinin sebebi,
tohumun
belirlen-mesinin şart olmasının
tariften çıkarılmak istenmesidir. Müsâkât ancak dört
şeyde
ziraat ortakçılığı gibi değildir. O
dört şey burada şart değil-dir.
1
- Taraflardan birisi akitten sonra devamdan kaçınsa, o hâkim tarafından devam için zorlanır.
Çünkü
burada zarar yoktur. Ama ziraat
ortakçılığı bunun aksinedir. Orada tohumu ekmezden
kaçınırsa, zorlan-maz. Nitekim geçti.
2
- Müsâkât süresi bittiğinde
bahçe ve bağ henüz meyve verme-mişse, ücretsiz olarak onun elinde
terkedilir.
Ücretsiz olarak da çalışır. Ziraat ortakçılığında ise akit süresi bittikten sonra ücretle
çalışır.
3
- Müsâkât ektinden sonra hurma ağaçları birisinin hakkı çıkar-sa, işletmeci ecri misille ağaç
sahibine
rücu eder. Ziraat ortakçılığında ise ekinin kıymetiyle rücu eder.
4
- Müsâkâtta, akit süresini belirlemek şart değildir. Çünkü onun süresi adeten bilinmektedir. O
zaman
müsakat akti yılın başında ilk
çı-kan meyve üzerine yapılır.
Yoncada
müsâkât akti ise, yoncadan yalnız tohumu taleb edilirse, akit tohumun yetişmesine kadar
yapılır.
Müsâkât
akdi yapılan yılda ağaçlar hiç meyve vermezse, müsakat akdi fasid olur. Müsâkât aktinde,
meyvenin yetişemeyeceği bir süre ko-nuşulsa, müsâkât fesada gider. Veya meyvenin hem
yetişebileceği, hem de yetişemeyeceği bir süre
konuşulsa, yapılan akit
geçerlidir. Zira kasdedilen
meyvenin yok olması kesin olarak belli değildir. Eğer akitte ko-nuşulan süre içinde meyva çıkarsa,
konuştukları
şart üzeredir. Çünkü akit geçerlidir. Eğer konuşulan vakitte meyve olmazsa, o zaman
akit
fa-sit olur. O zaman işletmeci meyve yetişene kadar çalışmaya devam et-mek için ecri misil alır.
Birisi
diğerine henüz ıslah edilip meyve verecek vakte ulaşmamış yeni dikilmiş fidanlarını, çıkana
ikisi
ortak olmak üzere verse, bu mü-sâkât akti fasittir. Eğer belirli birkaç yıl zikretmemişlerse,
fasittir.
Eğer zikretmişlerse, o zaman geçerli olur. Patlıcan ve emsali sebzelerin fide-sini birisine
verse
ve süre konuşulmasa, müsâkât yine
fasittir. Ama yon-cayı vermiş olsa, bunun aksinedir. Süre
konuşulmasa
bile bu caizdir. O zaman akit ilk biçim üzerine yapılmış olur.
Birisi
diğerine biçilmiş yoncayı tohumunu çıkarması için verse, çıkan tohum ikisinin arasında olsa,
süre
açıklanmadan caizdir. Ama yoncanın kendisi sahibinindir. Eğer yoncanın kendisinde de
ortaklığı
şart kılsalar, müsâkât fasit olur. Çünkü işletmecinin işi ile artmayacak birşeyde şir-keti şart
koşmuşlardır.
İZAH
«İlgi
gizli değildir ilh...» İlgi şudur ki, hem Müsâkâtta, hem de ziraat ortakçılığında çıkan üründe
ortaklık
vardır. Müsâkât cevazına inanan-lar
çok olmakla birlikte Rasulullah (s.a.v.)'m da
Hayberlilerle muamele yaptığı hususunda hadislerin varid olması ile birlikte yine de ziraat
ortak-çılığı
bundan önce zikredildi. Çünkü muzaraanın ziraat ortakçılığının hü-kümlerini bilmeye
şiddetle
ihtiyaç vardır. Ziraat ortakçılığının fer'i meseleleri çok olduğundan muzaraa müsâkâttan
önce
yer aldı. Nitekim Nihâye'de de böyle ifade edilmiştir.
«Müsâkât
muameledir ilh...» Öyleyse niçin musannif müsâkât kelimesinin muameleye tercih ederek
müsakâtı
kullanmıştır? Zira müsâkât kelimesi kök bakımından meselelere daha uygundur.
Kuhistanî.
Yani on-da galiben saky bulunduğundan müsâkât tercih edilmiştir. Biz muhfâalet
kelimesi üzerindeki sözümüzü ziraat ortakçılığı konusunda zikret-tik.
«Müsâkât
sözlükte ve bir terim olarak muahededir ilh...» Musannif bu sözüyle her ikisinde de
mananın
bir olduğunu ifade etmektedir.
Mu-sannif burada Nihâye ve İnâye'ye tabi olarak bunu ifade
etmektedir.
Zira onlar da bu mânâyı Sahhâh'tan almışlardır. Sahhâh'ta müsâkât şöyle tarif
edilmiştir: «Birisini, hurma, üzüm veya bunlardan başka bahçeler-de, bağ veya bahçenin ıslahı
üzerine
meyvesinin belirli kısmı ile çalış-tırmaktır.»
Zeylâî ve diğerleri de şöyle tefsir etmişlerdir: «Sözlükte, müsâkât, saky'den mufâalet manasınadır.
Bir
terim olarak ise 'muahede' demektir.»
Ben
derim ki: Açık olan, müsâkâtın şer'î anlamı ile sözlük anlamının birbirinden ayrı olmasıdır.
Çünkü
ona şeriatta birçok şartlar belirlenir ki, sözlükte bunlara itibar edilmez. Şartlardan maksat da
kayıtlardır.
Mehfum itibariyle de sağlam olan birşey genelden başkadır.
«Ağacı verme ilh...» Yani gelecekten de bilineceği üzere bilfiil veya bilkuvve toprakta bir yıl veya
daha
fazla kalacak bitkiyi vermek. O za-man yonca köküne,
fuvvete ve zaferan soğanını da
kapsamına alır. Ver-menin örneği şöyledir: «Ben sana şu hurma bahçesini, meyvesinden şu kadarı
sana
almak üzere müsâkât olarak verdim.» der. İşletmeci de «Ka-bul ettim» der. İşte bu metin
gösteriyor ki, müsâkâtın rüknü icab ve ka-buldür. Nitekim Kirmanı ve diğer
kitaplar da buna işaret
edilmiştir.
Kuhistanî.
Remlî
diyor ki: «Musannifin müsâkâtı
tarifinde bahçe ile kaydetmesi şunun
içindir: Birisi diğerine
koyun, tavuk veya ipek böceğini müsâkât muamelesi ile verse, caiz değildir. Nitekim Müctebâ ve
diğer
kitaplarda da böyledir.»
Hurma
bahçesinin hükmü de diğer ağaçlar gibidir. Tatarhâniye'de şöyle denilmiştir: «Birisi diğerine
ipek
böceği yumurtasını ona bakması ve
yapraklarla beslemesi için, elde edilen ikisi arasında
olmak
şartıyla verse, o zaman hasıl olan
tohum sahibinindir. İşletmeci de tohum sahi- binden ecri
mislini
ve toprakların kıymetini alır. Birisi diğerine yemini vermesi ve sütünün yarıya olması şartıyla
bir
inek verse hüküm yine böyledir.»
«İrade
olunur mu ilh...» El-cevap: Evet:
Nitekim Kuhistanî'nin geçen sözü de bunu ifade etmektedir.
O
zaman tarifte meyve olarak belirtilme-si de buna aykırı değildir. Zira ondan maksat ağaçtan
meydana gelen-dir. O zaman bu meyve kelimesi yonca ve diğerlerinde kapsamına alır. Nitekim yine
Kuhistanî'nin
de açıkladığı gibi. Veya meyve'den maksat çoğunlukla meyve verendir.
«Ben
görmedim ilh...» Ben diyorum ki
Bezzâziye'de ifade aynen şöy-ledir: «Kavak ağacını bir
diğerine
müsâkât muâmelesiyle vermek caizdir. Çünkü kavak ağacının sulama ve korumaya ihtiyacı
vardır.
Hatta sulama ve korumaya ihtiyacı
olmasa, bunda müsâkât yapmak caiz değildir.»
Bezzâziye'de
müsâkât babının sonunda da şöyle denilmiştir: «Koru-luğu budamak ve yakacak odun
elde
etmek için müsâkâtla vermek ca-izdir. Nasıl ki söğüt ağaçlarını da müsâkâtla vermek de
caizdir.»
«Islâh
için ilh...» Islâh etmek, su yollarını temizlemek, yapmak, su-lamak, aşılamak ve beklemek gibi
şeylerdir.
Kuhistanî.
«Hükmü
ilh...» Hükmü ki, fetvaya esas olan görüş üzere müsâkatın sahih olmasıdır.
«Burada
mümkün olan şartlar ilh...» Müsâkâtta tohumun cinsini ve tohumun sahibini beyan etmek
yerin
ziraata elverişli olup olmaması gibi şartlar belirlemek söz konusu değildir. O zaman bunlar
müsâkâtta
şart değillerdir. Keza, sürenin beyanı da şart değildir. O zamdan ziraat ortak-çılığının
sekiz
şartından müsâkâtta mümkün olanlar şunlardır: Tarafların ehil olması, işletmecinin hissesinin
zikredilmesi işletmeci ile ağaçların arasını tahliye etmek, yani teslim etmek, çıkan üründe ortaklık.
Bu
son şarta ona şart kılman kısmın muşa olması da girer. Anla.
Tatarhâniye'de
, şöyle denilmektedir: «Müsâkât aktinin işletmenin ameli ile artacak birşey üzerine
yapılması
da müsâkatın şartlarındandır.»
Müsâkatın
sıfatına gelince, biz yukarda
zikrettik ki, her iki taraftan da gereklidir. Ziraat ortakçılığı
bunun
aksinedir.
«O
dört şey burada şart değildir ilh...» Sarih burada musannıf'a tâ-bi olmuştur. Zira musannif:
«ancak
dört şeyde ziraat ortakçılığı gibi de-ğildir» diyerek bunları «şartlar»dan istisna etmiştir.
Uygun olan, istisnayı müsâkât da ziraat ortakçılığı gibidir sözünden yapmasıdır. Zira
istisna
edilenlerin
hepsi, ziraat ortakçılığında şart değillerdir. Düşün. T.
«Ziraat
ortakçılığı bunun aksinedir ilh...» Zira tohum sahibi ziraat ortakçılığında tohum toprağa
atılmazdan
önce kaçınırsa, ona muzaraaya devam için
zorlanamaz. Zira zararı vardır.
«Ücretsiz
olarak onun elinde terkedilir ilh...» Müsâkât yapılan bağ veya bahçe ücretsiz olarak
meyve sona erinceye kadar işletmeciye ter-kedilir. Şu kadar var ki işletmeciye bir ücret yoktur.
Çünkü
ağacı kirala-mak caiz değildir. Ziraat ortakçılığında ise, muzaraa süresi bittiği tak-dirde ücret
verilir.
Çünkü toprağın kirası caizdir.
İşte süre bittikten sonra elindeki mülklerine göre her ikisinin
üzerinedir.
Zira toprak sahibi ücreti işletmeci için kendi üzerine gerektirdiğinden artık kendi
nasibinde,
süre bittikten sonra, üzerine çalışmak vacib değildir. Burada ise, hepsinde iş
işletmecinin üzerinedir. Çünkü bağın sahibi süre bitmeden önce ona bir ücret vermiyor. Öyleyse
çalışmanın hepsi işletmecinin oluyor. Süre bit-meden önce
çalışma nasıl işletmecinin üzerine ise.
Kifâye.
«Hurma
ağaçları birisinin istihkakı çıkarsa ilh...» Rücu etmesi mey-venin olması ile kayıtlıdır. Yok
eğer
meyve yoksa, ücret de
yoktur.
Velvâliciye'de
şöyle denilmektedir: «Hurma bahçesi hiçbir meyve vermese, ta başkasının istihkakı
çıkıncaya
kadar, işletmeci için bir üc-ret yoktur. Zira ziraat
ortakçılığında işletmeci işlem yaptıktan
sonra
ve tohumu ekmezden önce, toprak
başkasının istihkakı çıkarsa, işletmeci için toprakta
yaptığı
işlem karşılığında birşey yoktur. Burada da öyledir. Ama eğer hurma bahçesi meyve verirse,
işletmeci o zaman ecri misliyle bahçeyi kendisine verene rücu
eder. Çünkü ücret sonunda ayn olur.
Öy-leyse sanki başlangıçta tayin edilmiş gibi olur. Ücret ayn olduğu zaman o ayn başka birisinin
istihkakı
çıksa o zaman adam menafiin kıymetiyle kendisine verene rücu eder. Yine, eğer bakla
ekilmiş
bir yeri birisine muzaraa yoluyla verse ve o da ona baksa, sonra tarla başkasının istih-kakı
çıksa, o zaman sökülmüşün yarısını alır veya reddeder. Bakla ekilmiş yen muzaraa veren adama
rücu
ederek ecri mislini alır. Yine hüküm böy-ledir, birisi diğerine muzaraa yoluyla bir toprak verse,
tohum
da toprağı verenden olsa işletmeci
onu ekse ve o bitse, hasattan
önce toprak başka birisinin
istihkakı
çıksa, işletmeci kaldırılmış ekini reddetmeyi ihtiyar et-miş olsa, amelinin ecri misli ile rücu
eder
toprağı kendisine verenden
alır.»
Hindivânî'de
de şöyle denilmiştir: «İşletmeci hissesinin bitmiş şekil-deki kıymetini rücu ederek alır.»
«Ziraat
ortakçılığı ise ekinin kıymetiyle rücu eder ilh...» Zeylaî öyle mutlak şekilde ifade etmiştir.
Sen
de bu husustaki açıklamayı yukarıda bildin.
Tatarhâniye'de
şöyle denilmektedir: «Tohum işletmeciden olmak üze-re toprağını birisine muzaraa
yoluyla vermiş olsa, sonra toprak başka birisinin istihkakı çıksa, hak sahibi o toprağı ekinsiz olarak
alır.
Hak sa-hibi o zaman eğer ekin bakla ise sökülmesini emreder, sökme ücreti de toprağı
muzaraaya
verenle yarı yarıya işletmeciye aittir. İşletmeci
bura-da muhayyerdir. Dilerse sökülmüş
şekildeki baklanın yarısına razı olur, toprağı kendisine verene de hiçbir şeyle rücu etmez. Dilerse
de
sökülmüş baklayı toprağı kendisine
verene reddeder, hissesinin toprakta dikili kıymetini ona
tazmin
ettirir. Eğer tohum toprağı verenden
ise, işletmeci o zaman muhayyerdir. Dilerse, sökülmüş
ürünün
yarısına razı olur, veya onu toprağı verene reddeder, amelinin ecri misli ile ona rücu eder.
Belhî'ye
göre. Kıymetiyle rücu eder, Ebû Cafer'e göre.»
Bunun
benzeri Zahîre'de de mevcuttur.
Bununla birlikte bizim Velvaliciye'den naklen zikrettiğimizi
düşün.
«Burada
şart değildir ilh...» Yani müsâkâtta. Eğer süre biliniyorsa, şart değildir. Nitekim açıklama
da
bunu ifade etmektedir. Yani mutlaka
şart değildir, değil.
«Onun
vakti âdeten bilinmektedir ilh...»
Zira meyvenin yetişmesine belli bir vakit vardır.
Bu vakit
çok
az farkeder. Ama ekin bunun aksine? dir. Zira ekin erken ekilirse erken hasat edilir. Geç
ekilirse, geç hasat yapılır. Çünkü ekin sonbaharda ekilir, yazın ve baharda ekilir. İtkanî.
Eğer
örfen ekinin de belli bir başlangıç vakti olsa, o da caizdir. Yu-karda geçtiği gibi fetva da bu
görüş
üzerinedir. O zaman ziraat ortak-çılığı ile müsâkât arasında bir fark yoktur.
«O
zaman ilh...» Yani müsâkât süresinin beyanı şart olmadığı gibi tarafların beyan etmedikleri
vakitte.
Kuhistanî
diyor ki: «Sürenin başı malum
meyvedeki amel vaktidir. Sonu da onun malum olan
yetişme
vaktidir.»
PRATİK BİR MESELE : Muzaraa ve müsakatın istikbaldeki bir vakte izafe edilmesi caizdir. Bezzâziye.
«Yılın
öncesinde ilh...» İbni Melek'in ifadesi de şöyledir: «O yılda çünkü o yılda çıkan meyve
yakındır.
Ondan sonraki zanna dayanır.»
İbni
Melek'in ifadesi, sarihin ifadesinden daha uygundur. T.
«Yoncanın
tohumunun yetişmesine kadar yapılır ilh...» Yani yoncayı bir diğerine müsâkât akti ile
vermiş
olsa, onda sürenin beyanı şart de-ğildir. O zaman o akit yoncanın tohumlaşmasına kadar
yapılmış
olur. Çünkü onun tohumunun yetişmesi, meyvenin ağaçta yetişmesi gibidir. ibni Kemâl.
Tohumunun
yetişmesi de yoncanın kesiminin sona ermesiy-le olur. Nitekim İnaye'de bununla
kaydetmiştir.
Musannif da bunu ileride zikredecektir. Yoksa vakit tohumun yetişmesine kadar
uzamasa,
o zaman akitten kasıt yonca olur. Akit, yoncanın ilk biçimi üzerine meydana gel-miş
bulunur.
«Yoncadan
yalnız tohumu taleb edilirse ilh...»
İnâye'de de yine böy-le kaydedilmiştir. Zira İnâye'de
şöyle denilmiştir: «Çünkü, rağbet eğer yalnız yoncanın tohumuna ise, o zaman yonca tohumu
ağacın
meyvesi gibi olur. Bunun
yetişmesinin de belli bir vakti
vardır. O vakit de işlet-mecinin
amilin
işi ile hasıl olur. O zaman yonca tohumunu müsâkatta
yarı yarıya bölmeyi şart kılmak sahih
olur.
Tohum yarı yarıya olduğu zaman, yoncanın kendisi yonca
sahibinin olur. Eğer bu kaydı sarih,
mu-sannifin
gelecek kelâmı yanında zikretseydi, musannifin kelâmı daha kı-sa ve daha zahir
olurdu.»
«Ağaçlar hiç meyve vermezse ilh...» Sarihin bu sözü metne bağlı-dır. Musannif Hâniye'den şunu
nakletmiştir: «Eğer bir süre konuşmasalar, o sene hiç meyve çıkmasa, müsâkât akti fasit olur. Ama
bir
süre konuş-muş olsalar, onun beyanı ileride gelecektir.» T.
«Meyvenin hem yetişebileceği, hem de yetişemeyeceği bir süre
ko-nuşulsa ilh...» Yani bir süre
zikredilse ki, o sürede ürün ya yetişir, ya ye-tişmez. Böyle bir sürede geçerlidir.
«Kasdedilen
meyvenin yok olmasa» kesin olarak belli değildir ilh...»
Belki,
bütün müsâkât ve muzaraalarda
belirsizlik vardır. Yani ekine veya meyveye semavî bir afet
isabet
edip onu yok edebilir. Bu her zaman
ola-bilecek bir şeydir.
Dürer.
«Konuştukları
şart üzeredir ilh...» Eğer çıkan ürün, müsâkatta taleb edilen bir ürün ise. Eğer
müsâkatta
mislinden taleb edilmeyen bir ürün ise, zaten onun akti caiz değildir. Şurunbulâliye,
Bezzâziye'den.
Zira
taleb edilmeyen bir şeyin varlığı ile yokluğu eşittir. Akit de olan bir şey üzerine yapılır. Varlığı
ile
yokluğu arasında fark olmayan şey üze-rine akit yapılmaz.
Hülâsa.
Ben
derim ki: Hamidiye'de sununla fetva
verilmiştir: Müsâkâtla alı-nan bahçenin meyvesinin bir
kısmı
konuşulan süre içinde çıksa, bir kısmı çıkmasa, işletmeci işi ile elde edilen ürünü alabilir.
Akit
süresinin bitme-sinden sonra çıkan meyveleri alamaz.
«Akit fasit olur ilh...» Yani konuşulan vakitte meyve çıkmaz ve ge-cikirse işletmeci olan müsaki o
zaman
fasit olan akitten ötürü ecri mis-lini ağaç sahibinden alır. Çünkü isimlendirilen sürede hatası
ortaya çık-maktadır. Onun hatasının beyanı sanki başlangıçta o vakitte sanki mey-venin
çıkmayacağını
bilmesi gibi olur. Ama meyvenin süreden sonra da asla bitmemesi bunun aksinedir.
Çünkü
meyvenin asla bitmemesi bir âfetten dolayıdır. O zaman da sürenin fesadı tebeyyün etmez.
Akit
de sahih kalır. O zaman her iki akitten birisinin diğeri üzerinde alacağı bir-şey kalmaz. Hidâye.
«Çalışmaya
devam etmek için ilh...» Sadrı
Şerîa'nın ifadesi ise şöy-ledir: «Meyve yetişene kadar
çalışması için.»
Musannif
Yakubiye ve diğer kitaplara uyarak Sadrı Şerîa'nın ifadesi-ne sununla itiraz etmiştir: Sadrı
Şerîa'nın
ifadesinin anlattığı şudur: Üc-ret yetişinceye kadar layık olan işin karşılığıdır. Halbuki öyle
değildir.
Zi-ra meyvenin çıkmasıyla aktin fesadı ortaya
çıktığı zaman, mülk sahibi tarafından
işletmeciye
geçmişteki çalışmasının karşılığı olarak ücret ve-rilmesi gerekir.
Fakihler
musannif ve diğerlerine şöyle cevap
vermişlerdir: Sadrı Şerîa'nın «çalışması için» sözünün
anlamı
yani işi devam ettirsin demektir.
Bir de Sadrı Şerîa'nın
ifadesindeki yetişmekten maksat,
meyvenin çık-masıdır. Zira meyve çıkmadığı sürece ücreti asla istihkak edemez. Zira meyvenin bir
semavî
âfetten dolayı asla çıkmamasıda
caizdir.
İbni
Kemâl de şöyle cevap vermiştir: «Burada anlam meyve yetişinceye kadar çalışması için kiracı
bir
işletmecinin ücretinin
verilmesidir. Yoksa aktin fesadı zamanına kadar kiracı olan işletmeciye
verilen
ücret değildir. Zira ücret vaktin çok
veya az olmasıyla değişir. Sen anla. Çün-kü bu
inceliktir.» Düşün.
«Meyve verecek vakte ulaşmamış ilh...» Bu ifadenin anlamı şudur: Yani o ağaçlar, meyve verecek
bir
zamana ulaşmamıştır. Yoksa, bilfiil meyve vermemiş demek değildir. Zira eğer fidanlar meyve
vermeye elve-rişli iseler, şu kadar var ki verdiği vakit meyve vermemişse, o zaman sü-resi
belirtilmeden
de akit sahih olur. Ve akit ilk çıkan meyve üzerine meydana gelir. Nitekim geçti.
Bundan
ötürü de musannif geçmişte, ağaç
ifadesini kullanırken burada fidan kelimesini
kullanmıştır.
Bu inceliği zekice düşün.
«Bu
müsâkât fasit olur ilh...» «Çünkü fidanların yetişmelerinde yerin
kuvvetli oluşu veya zayıf oluşu
bakımından
büyük fark vardır. O zaman o akti ondan çıkacak ilk meyve üzerine yapmak mümkün
değildir.
Zeylâî.
«Patlıcan
ve emsalini sebzelerin fidesini birisine verse, müsâkât yine fasittir ilh...» Musannifin
«yonca bunun aksinedir» sözü, düşündürüyor ki sebze fidesi
ile yonca arasındaki fark, birincisinde
verilen-
sebzenin fidesidir, ikincisinde ise, yoncanın kendisidir. Halbuki öyle değildir. Belki
aralarındaki fark şudur: İki defa ne zaman hasat edileceği bilinmediği için sebze fidesinde akit
fasittir.
Önce ne zaman biçileceği bilinirse, caiz olur.
Gâyetü'l-Beyân'da şöyle denilmektedir: «Birisi sebze fidelerini kökleri gidip bitkisi kesilinceye
kadar
bakması için, çıkan yarı yarıya ortaklı olmak üzere verse, bu fasittir. Yine bu şekilde hurma
bahçesini
ve meyve bahçesini de verse, yine fasittir. Çünkü onun
için belli bir vakit yoktur.O zaman
süre
meçhul olur. Ama birisine hurma ağaçlarını veya sebze fidelerini müsâkât yoluyla vermiş olsa
belirli
bir süre beyan etmeksizin,kökü
kuruyuncaya kadar bak demese bile caiz olur. Çünkü sebze
için
belirli bir hasat zamanı vardır. O zaman akit ilk hasat zamanına kadar meydana gelmiş olur.
Hurma
ve benzen meyve bahçesinde ise, akit -ilk çıkan meyve üzerine meydana gelmiş olur. Ancak
sebzenin
belli bir hasat mevsimi yoksa, bu takdirde süre beyan etmeden müsâkât akdi caiz olmaz.»
«Caizdir
ilh...» Yani eğer tohum taleb edilen birşey ise. Nitekim yukarıda
geçti.
KAVAK VE SÖĞÜT ÜZERİNE MÜSÂKÂT YAPMA BAHSİ
BİR
UYARI: Biz kavak, söğüt ve benzeri
meyvesi olmayan ağaçlar hususunda müsâkât akdinin
geçerli
olduğunu belirtmiştik. Açık olan
şudur ki, kavak ve söğüt gibi ağaçların müsâkâttaki hükmü
sebzeler
gibidir. Öyleyse, herne kadar süre konuşulmasa bile kavak söğüdü yetiştirmek üzere
müsâkât
yapmak mümkündür. Ve o aktin süresi
ilk kesilen söğüt veya kavak üzerine yapılmış olur.
Yine
bunların köklerini de vermiş olsa ve
bunlar için bir süre konuşulmuş olsa, geçerlidir. Düşün.
Müsakât,
üzüm bağında, ağaçta ve baklagillerde patlıcan fideleri ve hurma bahçesinde geçerli olur.
İmam
Şafiî müsâkâtı yalnız üzüm bağı ile
hurma bahçesine tahsis etmiştir. Ama eğer ağaç
üzerindeki
meyve olmaz ve çalışmakla artarsa geçerli olur. Eğer meyve var ve yetişmişse ziraat
ortakçılığında
olduğu gibi müsâkât geçerli değildir. Çünkü müsâkâta ihtiyaç yoktur. Bir kimse,
diğerine
belirli bir süre için, ağaç dikmek ve ileride ağaçla toprak ikisinin arasında ortak olmak
üzere,
boş bir top-rak verse, bu müsâkât
akdi geçerli olmaz. Çünkü ortaklıktan önce var olan
birşeyde
ortaklığı şart bu, değirmencinin
ölçeği gibi olacağından fesada gider. O zaman yere tabi
olarak
koştuklarından ağaç ve meyvesi toprak sahibinindir. Diğeri de fidanların diktiği gündeki
kıymeti
ile çalış-masının ecri mislini alır.
Bunun
cevazının şer'i hilesi şudur:
Toprak sahibi tarlanın yarısını fidanların yansı karşılığında
işletmeciye
satar ve işletmeciyi de üç yıl gibi bir zaman için az bir şey karşılığında kendi hissesinde
çalışması için iş akdiyle kiralar. Sadrı Şerîa.
Rüzgâr
birisinin çekirdeğini götürüp diğer
bir kimsenin bağına atsa, a çekirdek orada biterek bir
ağaç
olsa, ağaç bağ sahibinindir. Çünkü çekirdeğe kıymet yoktur. Eğer birisinin bir şeftalisi
diğerinin
toprağına düşse, orada biterek bir ağaç olsa, yine hüküm böyledir. Zira şeftali ancak
üzerinin
eti gittikten sonra
biter.
Müsâkât,
ziraat ortakçılığı gibi taraflardan birisinin ölümü ile veya meyve yetişmemiş olursa
sürenin
sona ermesiyle bâtıl olur. Meyvenin yetişmemesi ölümün de sûrenin sona ermesinin de
kaydıdır.
İşletmeci öldüğü takdirde onun varisleri,
toprak sahibi kerih görse bile isterlerse meyve yetişene
kadar
onun yerine çalışmaya devam eder-ler. Eğer varisler sökmeyi isterlerse, onlar hâkim
tarafından
çalışmaya
zorlanamazlar.
Eğer
ağaç veya bağ sahibi ölürse, işletmeci zararı def için yine es-kiden olduğu gibi
işine devam
eder.
Ağaç veya bağ sahibinin varisleri kerih görseler de hüküm değişmez.
Eğer
taraflardan her ikisi de ölürlerse, muhayyerlik işletmecinin va-risleri içindir. Ama hiçbiri
ölmese,
müsâkâtın süresi bitmiş olsa, o zaman muhayyerlik işletmecinindir. Dilerse eskiden olduğu
gibi
çalışır.
Müsâkât
da ziraat ortakçılığı gibi özürle feshedilir. Kira akillerinde de durum böyledir. İşletmecinin
işten
âciz olması özürdür. Bir de işlet-mecinin hırsız olup bağ sahibinin meyve veya hurma
yapraklarını çal-masından korkması halinde de zararı def için özürdür.