13 Ekim 2012

MEZUN KİTABI İKİNCİ BÖLÜM

MEZUN KİTABI İKİNCİ BÖLÜM
«Nihâye'de, «Az veya çok üzerinde borç olursa, onun kitabeti bâtıldır. Her ne kadar efendisi icazet
verse de» denilmiştir. Bu kapalıdır. Zira rakabesini ve elindeki kazancını kapsa- mayan borç
efendinin mülkiyetine girmeye, fakihlerin icmaı ile engel değildir. Hatta efendisi için mezunun
elindeki bir köleyi azad etmek caizdir. Âlimler orasındaki ihtilaf batık borçtadır. Ebû Hânife'ye göre
bu borç engeldir, manidir. İmameyne göre engel değildir
Ben derim ki: Buna şöyle cevap verilmiştir: Zeylâî'nin zikrettiği kapalılık, imamın birinci görüşü
üzerine hamledilir. Ki, müstağrak olmayan borç da duhule engeldir. Nihâye'nin zikrettiği ise, Ebû
Hânife'nin son görüşüdür.
«Efendisî kabzeder ilh...» Zira köle vekil gibi efendisinin nâibidir. O halde, bedelin kabzı akit kimden
taraf nâfiz olursa ona aittir. Zira vekil sefir ve başkası adına konuşandır. O halde vekile, nikâh gibi,
aktin hukuku taalluk etmez. Ama mal mübadelesi bunun aksinedir. O halde mükâteb kitabet
bedelini mezuna icazetten önce teslim etse, efendisi icazeti sonra verse, azad olmaz. Mezun
olmadığını efendisine teslim eder. Çünkü onun kölesinin kazancıdır. Zeylâî.
«Para karşılığı köle de azad edemez ilh...» Çünkü azad kitabetin üstündedir. Öyleyse, mal karşılığı
azad etmemesi daha uygundur. Zeylâî.
«Gecenin sonuna kadar ilh...» Yani borçlu olmaması, kabz velâyetinın de efendiye olması. Eğer
burada bu istisna üzerine ihtisar ve «ikisine de icazet verse» deseydi -nitekim Mülteka şerhinde
şarih böyle demiştir- daha kısa ve güzel olurdu.
Zeylâî şöyle demektedir: «Eğer üzerinde müstağrak borç olursa. Ebû Hanife'ye göre onun azadı
geçerli değildir. İmameyn buna muhalefet etmiştir. Çünkü efendinin kölesinin elindekine malık olup
olmadığı tartışmalıdır.»
«Malsız da azad edemez ilh...» Mal karşılığı azada malik olmadığına göre malsız olarak azada malik
olmaması daha uygundur. Nitekim gizli de değildir. Minâh.
«Karz ilh...» Çünkü karz, başlangıçta teberrudur. Mezun da teberru etmeye mâlik değildir. Minâh.
«Hibe veremez ilh...» Biz Tatarhâniye'nin Asl adlı eserden naklettiğini zikrettik ki, mezun dirhemden
az bir meblağla hibe de yapar, tasadduk da eder. Şurunbulâliye'de de bu minval üzere yürünmüştür.
«Karşılıklı da olsa ilh...» Zira karşılıklı hibe başlangıçta teberrudur veya hibe, hem ibtidaen, hem
nihayetten teberrudur. Zeylâî.
Yani, ivazsız olursa. Aynı zamanda kimseyi borçtan ibra da edemez. Zira ibra da hibe gibidir. Dürer.
«Kefil de olamaz ilh...» Zira kefâlet sırf zarardır. Dürer.
«Üzerine vacib olan bir kısastan dolayı sulh yapamaz ilh...» Çünkü sulh yapmak kendi rakabesinde
tasarruftur. Kendi rakabesindeki tasarrufu ise izne dahil değildir. Affetme ise, teberrudur.
«Kölesiyle vacib olan bir kısastan dolayı sulh yapabilir ilh...» Bu ifade metinde geçen ifadeyle
birlikte fazladır. H.
«İkincisinin misalleri ilh...» Uygun olan bu görüşü kavli icare ve isticareden önce zikretmesiydi.
Çünkü onlar ticaret manâsınadırlar. Bedianın ve mabadinin borcu gibi. Bu konu Kifâye'de de
anlatılmıştır.
«Emâneten ilh...» Mudârebe, meccânen satış için vermek ve ariye gibi.
«Uyanık ol ilh...» Umulur ki şarih bununla musannıfın ifadesinin diğer kitapların ifadesinden daha
güzel olduğuna işaret etmiştir. Zira gasbın borcu inkârsızdır. Zira gasbta tecavüz vardır. Vedia ile
emanet ise bunun aksinedir. Zira adam vedia ve emaneti inkâr ettiği takdirde onlara zamindir. Nasıl
ki, onları helâk ettiğinde de onlara zamindir. Şu kadar var ki en güzeli gasbı vediadan önce
zikretmesiydi.
Denilebilir ki, Bezzâziye'den naklen zikrettiniz ki, mezun kölenin deyn, gasb ve ayn ikrarı sahihtir.
Peşinen de sorumlu tutulur. Ama hacredilen bunun aksinedir. Öyleyse neden burada inkârla
kaydedildi. Ben derim ki burada inkârla kaydedilmesi onun da deyn olması içindir. Ki, musannıfın
«her borç» sözüne dahil olur. Çünkü buradaki mevzu, mezunun rakabesi ile taalluk eden
meselelerdendir. Bu da ancak inkârla olur. Her ne kadar aynin ikrarı halinde peşinen muaheze
edilse dahi.
Eğer, gasb da aynıdır. dersen, ben derim ki, evet aynıdır ona tecavüz etmeden önce böyledir. Bizim
buradaki sözümüz gasbın borcundadır. Bu borç da ancak tecavüzden sonra olur. O zaman o da
deyn olur.



«Almış olduğu cariyenin zifafı ile üzerine vacib olan ukur ilh...» Çünkü bu satın almaya istinad
etmektedir. Satın almaya istinad etmeseydi onun üzerine ukur değil had vacib olurdu. Bu ukur ister
ikrarla, ister delil ile vacib olsun. Yani o da satın olma hükmündedir. Musannıf bu satın alma
kelimesini evlilikle üzerine vacib olan ukurdan kaçınmak için kullanmıştır. Kuhistanî.
«Rakabesine taalluk eder ilh...» Çünkü o efendinin hakkında vücubu zuhur eden bir borçtur. Dürer.
Eşbâh'ta Minyetü'l-Müftî'nin icare bahsinden naklen kölenin alış-verişte ecir olması hali istisna
edilmiştir. Yani o zaman zimaniyet ona izni verene taalluk eder ki, o da müstecirdir. Makdisî'nin
«Burada istisnaya ihtiyaç yoktur. Çünkü mezun değildir. Belki müstecirin vekili gibidir» sözü nakil
yerinde bir bahistir. Birî.
«Helâk ettiği bir şeyin borcu ilh...» Yani başka bir şeyi helâk etme sebebiyle onun zimmetine
terettüb eden borç gibidir. T.
«Köle bu borçlar karşılığında satılır ilh...» Kölenin satılması ancak alacaklıların rızası veya hâkimin
emri ile caizdir. Çünkü haklarının tamamen kendilerine ulaşması için alacaklıların çalışma hak
vardır. Bu hakların tamamen ulaşması efendinin satışı ile bâtıl olur. O halde borçlu olan mezunun
satışı, alacaklılarının rızasına muhtaçtır. Velvâliciye.
Velvâliciye'de şöyle denilmektedir: «Hazır olan alacaklılar için hâkim köleyi satsa, satışta hazır
olmayan alacaklının hissesi, kölenin kıymetinden saklanır.»
Zeylâî de şöyle demektedir: «Hâkim onun satışını acilen yapmaz. Belki, onu bekletir. Ancak kölenin
gelecek bir malının bulunması veya borcunu ödeyecek bir alacağının bulunması muhtemeldir. Bu
süre geçtikten sonra bir zuhurat olmazsa hakim onu satar.»
Zeylâî daha sonra başka bir yerde de şöyle demektedir: «Efendi mezunun borçlu olduğunu
öğrendikten sonra onu satabilir. Çünkü o kıymetini feda etmekle muhtar değildir. Cinayetini
öğrendikten sonra köleyi satmakla cinayet erşini vermek arasında muhtardır. Çünkü deyn kölenin
üzerinedir ve azad ile de ondan beri olmaz. Efendi üzerine de bir şey vacib değildir. Eğer efendi
açıkça fedayı ihtiyar ederse, yani, «Ben onun borcunu ödeyeceğim» derse, âdeten ondan teberru
olur. Ödemesi lazım değildir. Ama cinayet bunun aksinedir. Çünkü cinayette gereken şey hasseten
efendi üzerinedir.»
«Ödeme ihtimali vardır ilh...» Bu söz huzurun şart olmasının illetidir. Yani borçlu olan kölenin
satışında efendinin hazır olması şarttır. Zira efendinin onu sattırmayarak borçlarını ödemesi
muhtemeldir. Hem de bu söz ifade ediyor ki, borçlu olan kölenin satışı vacib değildir. Belki efendi
onu satmakla borçlarını ödemek arasında muhayyerdir. Onun kıymetiyle borçlarının ödeneceği
şekilde bir şey de varid değildir. Bu konu üzerinde Kifâye'de de durulmuştur.
«Köle kazancında hasımdır ilh...» Yani köle rakabesinde değil, kazancında hasımdır. O zaman birisi
kölenin rakabesini iddia etse, bu davada köle değil ancak efendisi hasım olur. Ama eğer kazancını
iddia ederse, o zaman efendisi değil köle o davada hasımdır. Tebyîn adlı eserde olduğu gibi.
«Kölenin bahası herkesin hissesîne göre taksim edilir ilh...» Bu borç ister kölenin ikrarı ile, ister
delil ile sabit olsun, değişmez. Cevhere.
Rahmetî şöyle demektedir: «Kölenin semeninin hisselere göre taksim edilmesi. kölenin borçlarının
peşin olması halindedir. Eğer borçlarının bazısı vadeli olursa, peşin alacaklıların hissesi verilir,
vadeli alacaklının hissesi de vadenin dolmasına kalır.»
Remz'de de şöyle denilmektedir: «Ben diyorum ki, Yenabî'den müflis bahsinde geçtiği gibi kölenin
kıymetinin tümü peşin alacaklıya verilir. Vadeli borcun vakti geldiği zaman ona da gidip peşin
alacakya ortak olması söylenir. Bu da eğer borç zahir ise böyledir: Eğer borcun bazısı zahir
değilse, şu kadar var ki sebebi zahirse, mesela mezun borçlu olduğu halde yolda bir kuyu kazsa, o
zaman köle satılır, alacaklıya alacağı kadar semeninden verilir. Eğer borcu fiyatı kadarsa, hepsi ona
verilir. Ama kuyuya bir hayvan düşse, hayvanın sahibi rücu eder. hayvanın değeri kadar köleden
alır.» Kenz üzerine Hamevî.
«Borçlanmadan önceki kazancına ilh...» Yani izinden sonra. Ama izinden önceki kazancı bunun
aksinedir. Nitekim musannıf ileride zikredecektir.
«Bu sözü ilh...» Yani. «Efendisi hazır olmasa da.» Uygun olan şarihin «kayıttır» değil, kazanç ve
hibede temimdir demesiydi. T.
Şu kadar var ki, bunu cevabı mahfuz olan bir şart kılsaydı, o zaman sahih olurdu. Çünkü şartlar da
kayıttırlar. Düşünülsün.



Çünkü köle kazancında alacaklıların hasmıdır ilh...» Yukarıda geçenle birlikte bu söze ihtiyaç
yoktur. T.
«Kazancı ile başlanır ilh...» Çünkü alacaklıların haklarını karşılamakla birlikte, efendisine de
kolaylık olur. Zeylâî.
«Kazancı olmadığı takdirde ilh...» Yani asla kazancı olmasa, veya kazancı borçlarını karşılamasa. T.
«Mutlaka efendi alır ilh...» Yani ister o izinden önceki kazancını efendi kölenin elinde bulsun, ister
kölenin alacaklısının elinde bulsun, mutlaka alır. Kölenin bu kazancının alacaklısı istihlâk ederse,
efendi istihlâk ettiğini tazmin ettirmeye hakkı vardır. Remlî.
«Sözünden anlaşılan ilh...» Yani efendinin kölesine izin vermezden
önceki kazancına daha çok hak sahibidir sözü ifade ediyor ki...
«Vedia verse ilh...» Yani mahcur. Bu ifade ediyor ki, onun vedia vermesi ticaret izni verilmesinden
öncedir. Zahire göre ticaretle izinden sonraki vedia vermesi de yine izinden önceki vedia vermesi
gibidir. Çünkü bir başkasının malını ondan izinsiz olarak vedia olarak vermiştir.
«Onu emanet verilene tazmin ettirir ilh...» Ben diyorum ki, musannıfın burada zikrettiğini Eşbâh da
emanet kitabında açıkça zikretmiştir. Zira Eşbâh sahibi şöyle demektedir: Bezzâziye'de, «Köle, bir
şey kazansa, kazandığı parayla bir şey alsa, aldığını da birisine emânet verse, nesne emanetçinin
yanında helâk olsa. kölenin efendisi onu emanetçiye tazmin ettirir. Çünkü efendinin malıdır. Hatta
bununla beraber kölenin eli de muteber bir eldir. Hatta köle bir şey emanet vererek ortadan
kaybolsa, efendisi onu geri alamaz» denilmiştir.
Bezzâziye sahibinin. «efendisi onu geri olamaz» sözü mutlaktır. Yani köle ister ticaretle izinli olsun,
ister olmasın, ister borçlu olsun, ister olmasın. Birî.
Şu kadar var ki kölenin emânet ettiğini alamaması, emânet edilen malın kendi malı veya kölesinin
kazancı olduğunu bilmemesi halindedir. Eğer bilirse, onu alabilir. Köle hazır olmasa dahi. Hamevî,
Bezzâzîye'den.
«Gâsıbın mudaı gibidir ilh...» Remlî'nin ifadesi şöyledir: «Çünkü o efendnin malıdır. Başkasının
yanında efendisinden izinsiz olarak emânet etmiştir. O zaman o, gasıbın mudaı gibi olur.»
T. diyor ki: «Bu illet ifade ediyor ki, emanetçi efendiye ödediğini, azadından sonra rücu ederek
köleden alır. Düşünülsün.
«Borçlanmadan önce ilh...» Musannıf bununla kaydetmiştir, çünkü Muhit'ten naklen Tûrî'de şöyle
bir ifade vardır: «Eğer üzerinde bir günlük borç varsa, elindeki ister az, ister çok olsun alınır.
Efendinin aldığı da kendisine bırakılmaz. Bunun eseri, kölenin ikinci bir borcu çıkarsa, zahir olur.
Efendi bu durumda aldığının hepsini geri verir. Zira biz, eğer kölenin bazısını borç miktarı kadar
meşgul kılsak, efendinin üzerine meşgul olan miktar kadar alacaklısına vermesi vacib olur. Eğer
alacakları eşit ise borçlusu aldığı takdirde ikinci alacaklı da ona ortak olur. Ta ki, efendiden,
kölesinin kazancından aldığının hepsini alana kadar bu sürer.»
Kuhistânî'de de şöyle denilmektedir: «Bu alacak, kölenin borçlanmasından sonra efendinin
köleden aldığına taalluk eder. O zaman do bu efendiden geri alınır. Meselâ, köle beş yüz dirhem
borçlu alsa, köle bin dirhem kazansa ve efendisi onu alsa, sonra köle bir beş sssyüz dirhem daha
borçlansa, efendinin almış olduğu bin dirhem geri alınır.»
Kuhistânî bunu Kermânî'ye isnad etmiştir.
Zahire'de de şöyle denilmiştir: «Eğer köle ikinci defa borçlanmazsa, efendisi ancak beş yüz dirhemi
geri verir.»
Nihâye'de de şöyle denilir: «Eğer aldığı ayyla mevcutsa, efendiden geri alınır. eğer helâk etmişse,
aldığına zamindir.»
Efendinin borçlu olan kölesinin kazancından alması, efendinin günlük bir kesim kesmesi hâlinin
aksinedir. Zira eğer günlük bir kesim kesmişse, o zaman efendiden ancak o kesimin mislinden
fazlası geri alınır. Nitekim aşağıda gelecektir.
«Fazla kalan borcu kölenin azadından sonra talep edilir ilh...» Zira borç onun rakabesine taalluk
etmektedir ve onun rakabesi de borçlarını karşılamamaktadır. Dürer.
«İkinci defa satılmaz ilh...» Çünkü müşteri o zaman onun alışından imtina eder. O imtina da külliyen
satımın imtinasına sirayet eder ki, alacaklılar bundan zarar görür. Yine ikinci defa efendisi de alsa
hüküm böyledir. Çünkü efendinin ikinci kez alışı yeni bir mülkiyet olur. Mülkiyetin değişmesi de



hükmen değişmesi gibidir. O zaman ikinci defa efendisi tarafından alınan köle sanki diğer bir köle
gibi olur. Zeylâî.
Köle ancak kansının nafakasından dolayı birkaç defa satılabilir. Zira karısının nafakası peyder pey
vacib olur. Nitekim bu mesele nikâh bahsinde geçti. Kuhistanî.
«Onun benzerinin gelirini de alır ilh...» Eğer kölenin mislinin gelirinden fazlasını alırsa, aldığı
fazlalığı alacaklılara geri verir. Çünkü alacaklıların hakkı zaruret olmadığı halde efendinin hakkına
tekaddüm etmiştir. Dürer.
İnâye adlı eserde şöyle denilmektedir: «Bunun manâsı şudur ki, yani efendi kölesine her ay kesmiş
olduğu aylık geliri köle borçlandıktan sonra da alır. Borçlanmadan önce aldığı gibi. Efendinin
kölesine kestiği gelirden fazlası da diğer alacaklılara verilir.»
Bâhır'da, Fetih'in azat kitabının hemen öncesinden naklen şöyle denilmiştir: «Kölenin üzerine
günlük veya aylık olarak kesilecek gelirin kesilmesi caizdir. Bunun üzerine de cebredilmez. Ancak
getirmesi üzerine köle ile efendi ittifak ederlerse, o zaman cebredilir.»
Kuhistanî'de de şöyle denilmektedir: «Efendi kölesine aylık bir kesim kesmezden köle
borçlanmadan önce de onun kazancından galle alma hakkına sahiptir. Mezun borçlanmadan önce
mislinin gallesinden fazla alma hakkına da sahiptir. Borçlandıktan sonra onun mislinin gallesinden
fazlasını alamaz. Efendi, mezun borçlandıktan sonra da onun üzerine bir aylık gelir kesebilir.
Kirmânî'de olduğu gibi.»
Kuhistanî'nin «Borçlandıktan sonra da onun üzerine bir aylık gelir kesebilir.» sözünde ondan da
başkasından naklettiklerimize muhalefet vardır. Ki, geçtiği üzere borçlandıktan sonra kesimden
fazlası ondan geri alınır. Hem de şârihin, «borçlanmazdan önce köleden her ay on dirhem alıyorsa,
borçlandıktan sonra da istihsânen aylık on dirhemini alır» sözüne de muhaliftir. Ancak şu kadar var
ki, Kuhistanî'nin iki sözü şöyle telif edilebilir: Köle rakabesini ve elindekini istiğrak etmeyecek bir
borçla borçlandıktan sonra efendi onun üzerine aylık gelir kesimi yapabilir. Yani borçtan arta kalan
kadar veya daha azı kadar galle koyabilir, çoğu kadar değil. Muhtemeldirki, «borçtan sonra kesim
yapar» cümlesi «borçlandıktan sonra ondan mislinin gallesinden fazlasını alamaz» cümlesi üzerine
atıftır. O zaman, ifadenin akışı şöyle olur: Yani efendi mezun borçlandıktan sonra, onun mislinin
gallesinden fazlasını alamadığı gibi, borçlandıktan sonra onun üzerine aylık bir kesimde kesemez.
«İstihsanen ilh...» Kıyasa göre ise, aldığının hepsini geri vermesi gerekir. Çünkü alacaklıların onun
kazancındaki hakkı, efendinin hakkından daha öncedir. Nihâye.
«Kazanç kapısı kapanır ilh...» O zaman onun aldığı, onun kazancı için bir tahsil gibi olur. Ama
fazlayı almaya gelince, kazancının tahsilinden sayılmaz. O zaman da alacaklıların maksadı hasıl
olmaz. Nihâye.
«Köleden zararı def için ilh...» Hidâye'de şöyle denilmektedir: «Çünkü onunla zarara uğrar. Zira
borçlarını azaddan sonra kendi halis malından ödemesi gerekir ki, o da buna razı olmaz.» H.
«Çarşı halkının ekserisi tarafından bilinirse ilh...» Kendi pazarının halkının ekserisinin bilmesi ve
yine istihsanîdir. Zira hepsine bildirmek ya olmaz, ya çok zor olur. Öyleyse efendi çarşı halkının
azının yanında kölesine hacr koysa, köle mahcur olmaz. Hatta köle hacrini bilene de bilmeyene de
satsa, satımı caizdir. Çünkü köle hacrini bilmeyenler hakkında mezun olduğu gibi, onun hacrini
bilenler hususunda da yine mezun sayılır. Zira hacr tahsîsi kabul etmediği gibi, izin gibi, bölünme
de kabul etmez.
Nihâye'de şöyle denilmektedir: «Bu illetle has bir hacrin sahih olmaması sabit olmaktadır. Çünkü
hacrin bir sıhhat şartı da genel olmasıdır.»
«İzni şayi olmuşsa ilh...» Yine hacrin kasdî olması da şarttır. Nihâye'de şöyle denilmektedir:
«Hacrin çarşı halkı arasında açığa vurulması şartı, hacrin kasden sabit olması halindedir. Vekilin
azli gibi. Eğer başkasının zımnında hacr sabitse, o zaman çarşı halkının arasında izhar etmek şart
değildir. Borçlu olmayan mezunun kölesinin satışı gibi.» Buna yakında işaret edilecektir.
«Kendisi biliyorsa ilh...» Yani izni şâyi değilse.
«Yalnız kendi bilgisi kâfidir ilh..Ama mezun köle hacrini bilmiyor, ticaret yapıyorsa, o zaman
kendisi mezun. hacri de bâtıl olur. Çünkü hacrin hükmü, ancak hacredilen kimsenin bilmesiyle
bağlayıcı olur. İtkanî.
«Mezun kölesini satsa îlh...» Birisine hibe etse ve hibe ettiği kimse kabzetse, bunun hükmü de
satışının hükmü gibidir. Eğer hibeden rücu etse, kölenin izni avdet etmez. Müşteri köleyi bir ayıpla



hükmedildikten sonra reddetse, her ne kadar efendiye eski mülkü iâde edilse bile yine avdet etmez.
Nihâye.
«Çünkü satım sahihtir ilh...» Bu hacr satım için kasden değil, hükmen sabit olmuştur. Çünkü satım
hacr için vazedilmemiştir. Bir şeyin gayrı için hükmen sabit olması caizdir. Her ne kadar kasden
sabit olma hali. Gaib olan vekilin azli gibi.
«Eğer köle borçlu ise ilh...» Yani alacaklılardan izinsiz onu satsa, köle mahcur olmaz.
«Çünkü satım fasittir ilh...» Bu söz, «mahcur olmaz» sözünün illetidir. İmam Muhammed'in
ifadesinde «satım akdi bâtıldır» sözü vaki olmuştur. Bazı âlimler tarafından «İmam Muhammed'in
«batıldır» sözünden maksadı zira gelecekte bâtıl olur. Çünkü borçlu olan mezunun satışı,
alacaklıların icazetine bağlıdır» denilmiştir. Bazı âlimler tarafından da, «İmam Muhammed,
«bâtıldır» kelimesiyle fasit olmayı kasdetmiştir. Şu kadar var ki, bu satımdaki fesad diğer fâsit
akitlerden eksiktir. Çünkü o, fasit aktin şartlarından halidir. Hem de mâlik bu satış üzerine mükreh
değildir. Ancak burada hak sahiplerinin rızası yoktur. O zaman biz bu aktin diğer fasit akitlerden
çok kabızdan önceki mevkuf bir mülkiyeti ifade ettiğinden izhar ettik» demiştir.Tartarhâniye. Özetle.
Bunun üzerine şarihin, «müşteri kabzedinceye kadar» sözünün faydası ne olur? Çünkü müşterinin
kabzından önce de mülkiyet zaten efendi için meydana gelmiştir. Düşünülsün.
«Alacakları peşin ise evet ilh...» Yani onlar satım akdini feshedebilirler. Eğer alacakları vadeli ise,
feshedemezler. O zaman da vade dolduğu zaman mezun kölenin efendisi alacaklılara kölenin
kıymeti kadar zamin olur. Köleyi borcunun süresi dolmadan önce birisine hibe etse, o da kabzetse
veya kiraya verse caizdir. Vade dolduğu zaman yine efendi alacaklılara kölenin kıymeti kadar
zamindir. Alacaklılar hibeyi bozma hakkına sahip değillerdir. Ama icareyi bozma hakkına
sahiptirler. Rehine gelince, bu da satım akdi gibidir. Tatarhâniye. Mezun kölenin azadına gelince,
metinde gelecektir.
«Efendisinin ölümü ile ilh...» Ticaretle izinli çocuk da babasının veya vasisinin ölümü ile minhacir
olur. Ama hâkim tarafından ticaretle mezun edilen köleye gelince hâkimin ölümüyle izinden
azledilmez. Çünkü onun mezuniyeti bir hükümledir. Hükmü veren kimsenin ölümüyle verdiği
hüküm kalkmaz. Nitekim Mecma şerhinde de böyledir.
«Tamamen akıl hastası olmasıyla ilh...» Yani bir yıl veya daha fazla. Veya akıl hastası olması hâkime
havale edilir. Fetvâ da bununla verilir. Eğer bir vaktin tayinine ihtiyaç varsa, o zaman bir yıl akıl
hastalığı ile hacredileceğine fetvâ verilir. Nitekim Vâkıat'in tetimmesinde de böyledir. Dürrü
Müntekâ.
«Darü'l-harbe mürted olarak ilh...» Mecmâ şerhinde şöyle denilmektedir: «Ben diyorum ki,
musannıf burada müsamaha etmiştir. Çünkü darü'l-harbe gidişi eğer hâkimin hükmü ile olmazsa,
biz Hanefîlere göre hükmen ölümü gibi olmaz.»
«Yine kölenin kendisinin akıl hastası olması veya darü'l-harbe sığınmasıyla hacrolunur ilh...» Eğer
şahir, «Mezun veya efendiden birisi ölse, akıl hastası olsa veya darü'l-harbe sığınsa...» deseydi
daha iyi ve güzel olurdu Azmiye.
«Hiç kimse bilmese dahi ilh...» Yani bu hacri veya ölümü hiç kimse bilmese bile yine hacrolur.
Zeylâî şöyle demektedir: «O halde mezun ehliyetinin batıl olması zımnında mahcur olur ki bunda da
ne kendisinin, ne de çarşı halkının bilmesi şarttır. Çünkü burada hacr hükmîdir. O zaman bunda
bilgi şart değildir. Yukarıda sayılan şeylerle azlolan vekil gibi.»
«Hükmen ölümdür ilh...» Hatta onun müdebbirleri, ümmü'l-veledleri azad olunurlar. Malı da varisleri
orasında taksim edilir. Şarihin bu sözü darü'l-harbe sığınma sözünün açıklamasıdır. O halde bu
sözü «hiçkimse bilmese bile sözünden önce zikretmeliydi.»
«Hükmen mahcur olur ilh...» Uygun olan, musannıfın bunu «efendisinin ölümüyle birlikte
zikretmesiydi. Zira bunların ikisi de hükmen hacrdir. Yukarıda bildin.
«İsyan ederek kaçmasıyla da ilh...» Çünkü kölenin efendisi, itaatsizlik yapan kölenin tasarrufuna
âdeten razı değildir. O zaman onun isyan ederek kaçması delâleten hacr olur. Zeylâî.
Musannıf Eşbah'tan naklen bu sözün aksinin doğru olduğunu zikredecektir.
«Hiçkimse bilmese bile ilh...» Yani çarşı halkından kimse bilmese bile.
«Onun doğurması delâleten hacr olur ilh...» Delâleten hacr olması da istihsanidir. Zira câri olan
âdet, ümmü'l-veledlerin muhafaza edilmesidir. Bir de efendi ümmü'l-veledin çıkmasına ve erkeklerle
muâmele etmesine de razı olmaz. Delâleten hacr da sarâhaten hacr gıbidir.



«Aksine açıkça zikretmedikçe ilh...» Zira açıklık delâletin üstünedir. Zeylâî.
«Tedbirle hacr olunmuş olmaz ilh...» Zira adet, müdebbere bir cariyenin tahsisi ile cari değildir. O
zaman hacre delâlet edecek bir şey mevcut değildir. Minâh.
Müdebberin hükmü de öncelikle böyledir.
«Kıymeti kadar borcuna zamindir ilh...» Yani efendi tedbir ve hâmile bırakmakla onların kıymetine
zamindir. Çünkü efendi tedbir ve hamile bırakmakla alacaklıların hakkının taalluk ettiği bir mahalli
telef etmiştir. Zira efendinin fiili ile onların satımı mümteni olmuştur. O zaman onların kıymetine
zamindir. Zeylâî.
Musannıfın sözünün zahiri mutlak kıymeti zamin olmasıdır. Halbuki, onun kıymeti zamin olması
alacaklıların ihtiyarına bağlıdır. O halde, eğer musannıf «eğer alacaklılar diler» sözünü ekleseydi
daha uygun olurdu.
Çünkü Muhit'te şöyle bir ifade vardır: Eğer alacaklılar dilerlerse, olacakları karşılığında köleyi
çalıştırırlar. Eğer efendiye tazmin ettirirlerse, azad edilinceye kadar köle üzerinde bir yolları kalmaz.
Yine Muhit'te şöyle denilmektedir: «Eğer üç kişinin mezun üzerinde alacağı olsa, üçünün de biner
lira alacağı olsa, ikisi efendinin zamin olmasını ihtiyar etseler, efendi mezunun kıymetinin üçte
ikisini tazmin etse, üçüncü olacaklı borcuna karşılık kölenin çalışmasını istese, caizdir. Bunlardan
hiçbirisi kabzettiğine ortak etmez. Ama bunun aksine alacaklı bir kişi olursa, bunlardan birisini
ihtiyar ettikten sonra bir daha diğerini ihtiyar edemez, o hakkı bâtıl olur.
«Yalnız kıymeti kadar ilh...» Yani kıymetinden fazla olan borca zamin olmaz. O zaman fazla kalan
borçlarını azadtan sonra isterler.
METİN
Mezunun hacrinden sonra yanında bulunan bir malın yanında emanet, borç, gasp olduğunu ikrar
etmesi sahihtir. Yanında olan mal ondan kabzedilir. İmameyne göre ise mahcurun bu ikrarı sahih
değildir.
Eğer onun borcu malını ve rakabesini ihata ediyorsa, efendisi onun yanında olan şeye malik
değildir. O halde kölenin kendi kazancından olan kölesini efendisi azad edemez. İmameyne göre
borcu malını ve rakabesini ihata etse de efendisi ona mâlik olur, efendi zengin veya fakir olsun
kıymeti kadar alacaklılara zamindir. Alacaklılar azad olmuş köleden tazmin ettirir, sonra o da
efendisine rücu ederek ordan alır. İbni Kemâl.
Mezun efendisinin çok yakın bir mahremini satın alsa, aldığı köle azad edilmez. Eğer mâlik olsaydı
azad edilmesi gerekirdi. Efendi mezunun elinde bulunan bir köleyi telef etse, zamin olur. Eğer
efendinin mülkü olsaydı zamin olmazdı. Ama İmameyn mülkün sübutu ile ademi sübutu hakkındaki
ihtilafa binaen Ebû Hânife'ye muhalefet etmişlerdir.
Eğer borcu malını ve rakabesini ihata etmiyorsa, imamlann icmaı ile efendinin onun kölesini azad
etmesi sahihtir.
Borcu malını ve rakabesini ihata eden köleyi efendisinin azad etmesi sahihtir. Efendisi o zaman
alacaklılara borcu ile kıymetinden hangisi daha az ise onunla zamin olur. Alacaklılar dilerlerse
köleye ittiba ile alacaklarını kendisinden talep ederler. Şu kadar var ki birisinden talep etmeleri
halinde diğeri beri olmaz. Onlar kefil ile kefil olunan kimse gibi olurlar. Eğer kölenin kıymeti onların
alacaklarını karşılamazsa, mezundan geri kalan alacaklarını azadından sonra talep ederler. Zira
borç onun zimmetinde sâbit olmuştur.
Borçlu olan mezunun tedbiri de sahihtir. Tedbirle hacir altına girmiş olmaz. O zaman alacaklılar
onun azadında olduğu gibi muhayyerdirler. Ancak birisini tercih ederlerse ondan dönemezler.
Şerh-i Tekmille.
Hidâye'de şöyle denilmektedir: «Mezun müdebber veya ümmü'l-veled olursa, bunların kıymetine
zamin olunmaz. Çünkü alacaklıların hakkı onun rakabesine taalluk etmez. Zira müdebber ile
ümmü'l-veled borç sebebiyle satılmazlar. Eğer efendi alacaklıların izni ile onu azad ederse, o zaman
alacaklılar efendiye tazmin ettirme hakkına sahiptirler.» Zeylâî.
Efendi mezunu borçlarından az bir para ile satsa, müşteri de onu kaybetse,musannıfın bununla
kaydetmesi, zira eğer alacaklılar köleyi almaya kadir olsalar yukarıda geçtiği gibi satımı feshetmeye
kadirdirler. Alacaklılar satıcıya onun kıymetini tazmin ettirirler. Çünkü haddi aşmıştır.
Sattığı mezun şart veya görme muhayyerliği şartından dolayı kabzından önce bir ayıpla mutlaka
reddedilse, veya kabızdan sonra hâkimin hükmü ile reddedilse, o zaman efendisi onun kıymeti ile



alacaklılara rücu eder. Çünkü onların hakkı mezun köleye avdet eder. Çünkü mani ortadan
kalkmıştır.
Mezun kabızdan sonra hakimin hükmü olmadan reddedilse, o zaman alacaklılar için köleyi
alacakları karşılığında çalıştırma hakları olmadığı gibi, efendi için onun kıymetini alacaklılardan geri
almaya bir yol da kalmaz. Çünkü karşılıklı rıza ile malı geri vermek ikâledir. İkale de müşteri ile
satıcıdan başka üçüncü bir şahıs için yem bir satımdır.
Mezun satılıp borçları ödendikten sonra ondan yine bir borç kalsa. geri kalan borç için yukarıda
geçtiği üzere azadından sonra köleye müracaat edilir.
Efendi borçlu mezunu satsa, müşteri onu kaybetse, alacaklılar dilerlerse kıymetini satıcıdan,
dilerlerse müşteriden alırlar. Müşteri de kölenin semeni ile satıcıya rücu eder. Veya dilerlerse,
satıma icazet verirler, satılan mezunun kıymetini değil semenini alırlar.
Efendi borçlu olduğunu bildirerek mezunu satsa, yani «Benim mezun kölem borçludur.» diye ikrar
etse, inkâr etmese, ileride geleceği gibi, muhasamat tahakkuk eder. Alacaklılar için değil, satın alan
için muhayyerlik hakkı düşer. O zaman alacaklılar satım akdini reddedebilir. Eğer satılan kölenin
semeni onlara ulaşmamışsa. Zira semeni kabzetmek satım akdine razı olduklarına delâlet eder.
Ancak efendi köleyi çok düşük bir fiyatla satmışsa, o zaman ya müsâmahayı kaldırırlar veya satımı
nakzederler. İbni Kemâl.
Musannıf diyor ki, alacaklılar için mebiin reddi sabittir, eğer alacak peşin, satış alacaklıların talebi
ile olmaz ve semen de alacaklarını tamamen karşılamazsa. Yok eğer borç vadeli ise o zaman bey
nafizdir. Çünkü mani ortadan kalkmıştır.
Efendi kölesini satsa ve ortadan kaybolsa, müşteri alacaklıların hasmı değildir. Eğer aldığı kölenin
borçlu olduğunu inkâr ederse. İkinci imam için burada hilaf vardır. Eğer ikrar ederse, yukarıda
geçtiği gibi, o zaman alacaklıların hasmıdır.
Eğer müşteri gaib olsa, satıcı hazır olsa, hüküm yine böyledir. Yani imamların icmaı ile husumet
yoktur. Ta ki müşteri hazır oluncaya kadar. Şu kadar var ki alacaklılar, satıcıdan satılan kölenin ya
kıymetini tazmin ettirirler veya satıma icazet verir, semenini alırlar.
İZAH
«Yanında bulunan ilh...» Musannıf burada yanındaki bir emanet veya borç ile kaydetti. Zira hacrdan
sonra mezun kölesinin rakabesi ile ikran sahih değildir. Hatta onun rakabesi borç sebebiyle
satılmaz. Fakihlerin icmaı ile, Tebyîn'de olduğu gibi.
«Sahihtir ilh...» Yani Zeylâî ve diğer muteber kitaplarda anılan şartlarla ikrarı sahihtir. Bu şartlar
şunlardır: İkrarı elinde olanı efendi tarafından alınmasından sonra olmamalıdır. Elindekini
başkasına sattıktan sonra olmamalıdır. Hacr sırasında elinde olan malı ihata edecek bir borç
olmamalıdır. Bir de, elinde olan malı hacrden sonra kazanmış olmamalıdır.
«İmameyne göre sahih değildir ilh...» Yani halen sahih değildir. yas da ancak İmameynin
sözüdür. Şurunbulâliye.
«Kazancından olan kölesini efendisi azad edemez ilh...» Yani alacaklılar hususunda azad olmaz. O
halde alacaklılar o köleyi satar ve alacaklarını onun kıymetinden alırlar. Ama efendisi hususunda o
köle efendinin azad etmesiyle icmaen hürdür. Hatta alacaklılar mezunu borcundan ibra etseler,
veya onu mevlâsına satsalar veya mevlâsı onun borçlarını ödese, yine o hürdür. Tatarhâniye,
Yenâbi'den.
İmâmeyne göre mâlik olur ilh...» Çünkü kölenin kesbinde mülkiyet sebebi mevcuttur. O da
efendinin mezunun rakabesine mâlik olmasıdır. Bundan dolayı mezunu azad etmeye, mezune ise
cinsi tekarrübe maliktir. İmameynin delili şudur: Efendinin mülkiyeti ancak kölenin yerine sabit
olur. Köle kendi ihtiyacını bitirdikten sonra. Köleyi ihata eden borcuyla köle meşguldür. Öyleyse
kölenin yerine onun malına efendi malik olamaz. Hidâye.
«Satın alsa ilh...» Bu görüş Ebû Hânife'nin «satılmaz» sözü üzerine tefri ve «azad olmaz» sözüne
atıftır.
«Eğer efendinin mülkü olsaydı zamin olmazdı ilh...» Bu sözün açık anlamı, mülkiyle hüküm veren
adama göre zamin olmaz. Halbuki öyle değildir. Belki onun zamin olması, fakihlerin ittifakı iledir. Şu
kadar var ki, İmameyne göre efendi mezunun kölesinin kıymetine peşinen zamindir. Çünkü onun
mülküdür. Ancak bunun zamin olması da, çünkü alacaklıların hakkı telef edilen köleye bağlıdır. Ebû
Hânife'ye göre ise, ona zamindir. Tazmini de üç sene içinde yapar. Zira cinayet tazminatıdır. Çünkü



onun mülkü değildir. Tebyîn adlı eserde olduğu gibi.
«İmameyn, Ebû Hanîfe'ye muhalefet etmişlerdir ilh...» Bu görüş de yine mezunun efendisinin
yakınını satın alması meselesine döner. H.
«Efendinin onun kölesini azad etmesi sahihtir ilh...» Yani efendinin mezun kölenin kazanmış
olduğu kölesini azad etmesi sahihtir.
«Fakihlerin icmaı ile ilh...» Yani İmameyne göre, Ebû Hanife'nin son kavlinde sözünde Ebû
Hânife'nin birinci görüşünde ise efendi zaten mezununun kölesine malik değildir, onun azadı da
sahih değildir. Zeylâî.
«Borcu malını ve rakabesini ihata eden ilh...» Onun azadının sahih olması âlimlerin icmaı iledir.
Çünkü onda mülkü kaimdir. ihtilâf ancak, mezunun borcu malını ve rakabesini ihata ettikten sonra
kazandığı köle hakkındadır. Ki biz bunu beyan ettik. Zeylâî.
«Efendisi zamin olur ilh...» Yani efendi ister borcu bilsin, ister bilmesin. Zira başkasının malını telef
etmek menzilesindedir. Zira azad ettiği köleye alacaklıların hakkı taalluk etmektedir. Zeylâî.
«Borcu ile kıymetinden hangisi daha az ise ilh...» Zira alacaklıların hakkı onun mal olmasına taalluk
eder. O zaman efendi onun mal olması sebebiyle onu tazmin eder. Rehin veren adamın rehin
verdiği köleyi satmasındaki gibi. Zeylâi.
«Dilerlerse köleye ittiba ile ilh...» Zira borç onun zimmetinde istikrar etmiştir. Zeylâî.
Muhit'te şöyle denilmektedir: «Mezundan alacaklılardan birisinin aldığı meblağa diğerleri ortak
değildir. Ama bunun hilâfına efendisinden alacaklılardan birisi onun kıymetinden bir şey alırsa,
diğerleri ona ortaktırlar. Zira onun kıymetini alacaklılara ödemesi onu azad etmesi sebebiyle vacib
olmuştur. Bir borcun bir sebepten ötürü bir topluluğa ödenmesi vacib olsa, o borçtan ödenen
miktar alacaklılar arasında ortaktır. Tûrî.
«Diğeri borçtan kurtulmaz ilh...» Zira bunlardan her birisinin üzerine müstakilen borç vacib
olmuştur. Ama gasıbtan gasbeden gasıb bunun hilâfınadır. Çünkü tazminat birisinin üzerine
vacibtir. Zeylâî.
«Tedbiri de sahihtir ilh...» Şârih burada musannıfın yukarıda bu meselenin başını sarahatle tasrih
etmesine rağmen iade etmesi, meselenin sonunun bağlanması içindir. T.
«Alacaklılar muhayyerdirler ilh...» Yani dilerlerse, efendiden tedbir yaptığı mezun kölenin kıymetini
tazmin ederler. Dilerlerse de köleden alacakları karşılığı çalışma taleb ederler. Eğer efendiden
kıymeti tazmin ettirirlerse, köle azad edilinceye kadar onun üzerinde bir yolları yoktur. O kendi hali
üzere mezun olarak kalır. Eğer kölenin çalışmasını isterlerse, onlar kölenin çalışmasından
alacaklarını kâmilen alırlar ve köle yine hali üzere mezun kalır. Hindiye.
İşte bu açıklama ile istisnanın manâsı zahir olmaktadır. T. Yani «ancak birisini tercih ederlerse»
sözünün manası, ama azad bunun hilafınadır. Yukarıda geçtiği gibi. Zira onların birisine uyması ile
diğeri beri olmaz.
«Birisini ihtiyar ederlerse ilh... » Yani ya efendinin tazmini, ya kölenin çalışmasından birisini.
«Efendi onu azad ederse ilh...» Bu kavil tedbir meselesi ile değil, yukarıdaki «azadı sahihtir»
sözüne bağlıdır. Zeylâî şöyle demektedir: «Eğer borçlu mezunu efendisi, alacaklıların izni ile azad
ederse, alacaklılar azad edilen kölenin kıymetim efendiye tazmin ettirirler. Bu da rehin veren
adamın rehindeki köleyi fakir olduğu halde azad etmesi gibi değildir. Zira mürtehinin izni ile azad
edilen köle rehinden çıkmıştır. Mezun olan köle alacaklıların izni ile azad olsa bile borçtan
kurtulamaz.»
Müdebber köleye gelince, onun azadı ile mutlaka zaminiyet yoktur. Zira müellif bunun illetini
zikretmiştir.T.
Turî'nin ifadesi ise şöyledir: «Musannıfın «zamin olur» sözü «Eğer alacaklıların izni ile azad
ederlerse» kavline şâmil gelir.»
«Borçlarından az bir para ile ilh...» Yani borç peşin olduğu halde alacaklılardan izinsiz satsa. Ama
bu satış geçen üç şeyin hilâfına olursa, o zaman efendi üzerinde zaminiyet yoktur. Nihâye.
Makdisî de Ebûl Leys'in Cami şerhinden naklen şunu ilâve etmiştir: «Bey de kıymetinden azı ile
olursa. Ama kıymetiyle veya fazlasıyla satsa, semeni kabzetse ve semen elinde bulunsa, o zaman
tazminin bir faydası yoktur. Şu kadar var ki kölenin semenini kölenin alacaklılarına verir.» Nakleden
Sayıhânî'dir.



«Satımı feshetmeye kadirdirler ilh...» Yani hâkimin alacaklılara kıymetiyle tazmin edilmesi hükmünü
vermesinden önce. Ama eğer hakimin hükmünden sonra olursa, onda tafsilat vardır. İleride
Zeylâî'den naklen gelecektir.
«Satıcıya onun kıymetini tazmin ettirirler ilh...» Bu kıymet ister kölenin bahası kadar, ister az, ister
fazla olsun. Bu kıymeti tazmin ettirmeleri de eğer kıymet borç kadar veya daha az olursa. Eğer
borçtan fazla olursa, o zaman yalnız borç kadarını tazmin eder. Rahmetî.
«Çünkü haddi aşmıştır ilh...» Yani onun satışı ve müşteriye teslim etmesi haddi aşmıştır. Minâh.
«Sattığı mezun reddedilse ilh...» Yani alacaklıların efendiden kölenin kıymetini almayı tercih ettikten
sonra gaib olan köle ortaya çıksa ve müşteri bir ayıptan dolayı reddetse...
«Kabızdan önce ilh...» Şurunbulâliye musannıfın bu sözünde bir görüş olduğunu söyleyerek şöyle
demiştir: «Meselenin şekli, müşterinin efendiden almış olduğu borçlu mezunu kaybetmesi ancak
kabızdan sonra olur. O zaman artık kabız kelimesine ihtiyaç kalmaz.» Şurunbulâlîye sözlerine
devamla, «Umulur ki, bu sözü zikretmesi bunun devamında «mutlaka» demek içindir. Ki, bu söz
ondan sonraki «Hâkimin hükmü ile» sözüne karşılık olsun» demiştir.
«Mutlaka ilh...» Yani ister hâkimin hükmüyle, ister tarafların rızası ile. H.
«Şart veya görme muhayyerliği ilh...» O zaman, musannıfın «mutlaka» kaydını burada zikretmesi
gerekirdi. Peki, mahkeme kararına niçin muhtaç değildir? Zira ayıp pazarlığın tamamlanmasına
engel olur. Ayıp sebebiyle geri vermekle akit fesholur. Şart muhayyerliği ise hüküm ibtidasına
engeldir. Yani sanki satım akdi hiç yapılmamış gibi olur. Çünkü şart olan tarafların rızası yoktur.
Görme muhayyerliği ise hükmün tamamlanmasına engel olur. O halde görme muhayyerliği veya
şart muhayyerliği ile yapılan red, red değil ancak fesih olur. Rahmetî.
«Kabızdan sonra hakimin hükmü ile ilh...» Yani kabızdan sonra hâkimin hükmü ila ayıptan dolayı
reddedilse. Zira hâkimin hükmü ile red fesih olur. Rahmetî.
«Çünkü engel ortadan kalkmıştır ilh...» Yani onların hakkının köle ile taalluk etmesine engel
ortadan kalkmıştır. Çünkü satım ve teslim zımanın sebebidir. O zaman bu gâsıb gibi olur. Ki, gâsıb
gasbettiği malı satsa ve teslim etse, kıymetine zamin olsa, sonra da sattığı şey kendisine ayıptan
dolayı geri verilse gâsıb icin o malı mâlikine geri verme hakkı vardır. Ona daha önce vermiş olduğu
kıymetini de rücu ederek mâlikten alır.
«Üçüncü bir şahıs için yeni bir satımdır iIh...» Yani taraflardan başkası için. Nitekim ikâle bahsinde
de geçti. İkâle taraflar için fesih, üçüncü şahıs için ise yeni bir satım akdidir. Burada alacaklılar
üçüncü şahıs olmaktadırlar. O zaman onların hakkında sanki yeniden onu müşteriden almış gibi bir
şey olur. Onun birinci satımı ise, kendi hali üzerine kalır. Rahmetî.
İşte bundan dolayı musannıf «onlar için köleyi çalıştırmaları hususunda bir yol almadığı gibi
efendinin de kıymetini alacaklılardan geri almaya bir yol da kalmaz» demiştir. O halde başkasından
maksat köle değildir. Anla.
«Dilerlerse müşteriden alırlar ilh...» Yani ona kıymetini tazmin ettirirler. Çünkü müşteri alışı, kabzı
ve kaybetmesiyle haddi aşmıştır. Zeylâî.
H. de bunu destekleyerek şöyle demektedir: «Haberdarsınız ki, kölenin bahası meselemizde her ne
kadar borçtan az ise de şârihin de zikrettiği gibi, şu kadar var ki bazen kıymet üzerindeki borçtan
fazla olur. O halde uygun olan kıymetinin zımânı borç kadar veya daha azı ile kaydedilmesidir. Ama
eğer kıymet borçtan fazla olursa, uygun olan o zaman ancak borç miktarı kadar tazmin etmesidir. O
zaman da satıcının üzerine rücu etmenin keyfiyetine bakılır
T. de diyor ki: «Eğer semen efendinin zamin olduğu kıymet kadarsa, onunla rücu eder. Eğer zamin
olduğu şey daha fazla ise müşterinin satıcı üzerine ziyade ile rücu etmesine hiçbir vecih yoktur.»
«Müşteri de kölenin semeni ile beyie rücu eder ilh...» Çünkü ondan kıymetini almak, nesneyi almak
gibidir. Zeylâî.
Şarih de «semeni ile» sözüyle şunu anlatmak istemiştir: Yani müşteriye zamin olduğu şeyle rücu
etmez. Belki satıcıya ödediği semen kadar rücu eder. Kıymetinden kalan kısmını da satıcıdan talep
edemez. Bunun zahiri de. eğer kıymet kölenin semeninden fazla olursa. Şurunbulâliye.
«Satıma icazet verirler ilh...» Zeylâî şöyle demektedir: «Bu meselenin özeti alacaklılar üç şey
arasında muhayyerdirler. Satıma icazet vermeleri, dilediklerine tazmin ettirmeleri. Sonra eğer
alacaklarını müşteriye tazmin ettirirlerse, müşteri de satıcıya ödemiş olduğu semenle rücu eder.
Eğer satıcıya tazmin ettirirlerse, o da mebi olan borçlu mezunu müşteriye teslim eder. Engel



ortadan kalktığından satım da tamamlanır. Hangisini tercih etseler, öteki borçtan kurtulur. Artık ona
rücu edemezler. Her ne kadar tercih ettiklerinin yanında kıymet az da olsa. Eğer bunlar ikisinden
birisinin tazminini tercih ettikten sonra gaib köle ortaya çıksa, hâkim eğer onlara delil veya
yeminden kaçınmaları ile kölenin kıymetini hükmetmişlerse, köle üzerinde hiçbir hakları yoktur.
Zira onların hakkı hakimin hükmü ile kıymete dönüşmüştür. Eğer hakim hasmın yemini ile birlikte
sözüne göre kıymetle hükmetmişse, alacaklılar da ondan fazlasını iddia ederlerse, alacaklılar
muhayyerdirler. Dilerlerse kölenin kıymetine razı olurlar. Dilerlerse de kıymeti reddederek köleyi
alırlar. Köle de onlar için satılır. Çünkü onların kanaatine göre hakları tam ulaşmamıştır. İşte bu
meselede kölenin satışı gasbolunan şeyin benzeridir. Nihâye'de bu şekilde zikredilerek Mebsut'a
nisbet edilmiştir.»
Ben derim ki: Gasbedilende zikredilen malın zuhurunda kıymetinin tazmin olunandan daha çok
olmasıyla şarta bağlanmıştır. Mezun kölenin meselesinde ise bu şart kılınmamıştır. Ancak burada
şart kılınan alacaklıların onun tazmin edilen kıymetinin daha fazla olduğunu iddia etmeleridir. Bir
de, onların kanaatine göre haklarının kendilerine tam ulaşmamasıdır. O zaman gasbedilen ile bu
mesele arasında çok fark vardır. Zira dava bazen dava edilene uymaz. O halde caizdir ki satılan
kölenin kıymetli tazmin olunanın misil veya az olsun. O zaman onlara muhayyerlik hakkı, sabit
olmaz. Alacaklılara muhayyerlik hakkı ancak kölenin zuhurunda kıymetinin tazmin olunan şeyden
fazla olması halindedir. Bu da orada zikredilen değildir.
Bu itiraza Şilbî'nin Kâriü'I-Hidâye'nin hattından naklettiği ile cevap-verilir. Şöyle ki, alacaklılar
aldıklarını geri verme hakkına sahiptirler. Eğer kölenin kıymeti onlara tazmin olunanın misli veya
daha az olursa. Zira onların aldıklarını geri vermelerinde onlara fayda vardır. Bu da, köleyi bütün
borçları karşılığında çalıştırmaktır. Ebussuud.
Turî'de bu cevabın misli ile cevap vermiştir.
«Efendi borçlu olduğunu bildiği halde mezunu satsa ilh...» Hidâye ve Kenz'in ifadesi şöyledir:
«Efendi kölesini satarken müşteriye kölesinin borçlu olduğunu bildirmelidir.» Kifaye'de, «Yani
satıcı müşteriye sattığı kölenin borçlu olduğunu bildirmelidir. Bunun faydası ise müşteriden borç
aybı ile köleyi reddetme muhayyerliğinin düşmesidir. Ta ki satış satıcı ile müşteri arasında lüzumlu
bir satış olsun. Her ne kadar kölenin kıymeti borçlarını karşılamadığı takdirde alacaklı hakkında
lüzumlu bir satış olması bile» denilmiştir. Bunun benzeri misli Tebyîn ve diğer kitaplardadır. Şârih
de buna gelecekte işaret edecektir.
«İkrar etse, inkâr etmese ilh...» İleride geleceği gibi satıcının değil müşterinin ikrarına itibar edilir.
Bu sözün aslı, İbni Kemâl'indir. Zira İbnî Kemâl metindeki «bildirerek» sözünün faydasının gelecek
meselede açığa çıkacağını zikretmiştir. Gelecek mesele şudur: Satıcı borçlu mezunu sattıktan
sonra kaybolsa, müşteri eğer aldığı kölenin borçlu olduğunu inkâr ederse, kölenin alacaklılarının
hasmı değildir. İbni Kemâl demiştir ki: «Zira bu söz mefhumu ile delâlet ediyor ki, ikrar ettiği halde
hasımdır. O zaman bildirmeyi farzetmek gerekir. Ta ki, inkârın bir defa, ikinci defa da ikrarı tasvir
etmek mümkün olsun.»
Şu kadar var ki İbni Kemâl buradaki bildirmeyi ikrarla tefsir etmemiş-tir. Nitekim şârih böyle tefsir
etmiştir. Belki bildirmeyi sarahaten gelecek inkâra ve zımnen anlaşılacak ikrara bina etmiştir. İşte
bundan ötürü H. demiştir ki: «Şârihin «ikrar etse» sözü metnin tefsirine sâlih olmadığı gibi metne
kayıt da olamaz. Şârih İbni Kemâl'in ifadesinde yanlışlık yapmış ve anlamamıştır.»
Buna şöyle cevap verilmesi mümkündür: Yani kölenin borçlu olduğunu ikrar eden bir müşteriye
satsa. Eğer musannıf borcunu ikrar eden bir kimseye satsa deseydi daha açık olurdu.
İbni Kemâl'in «bildirerek» sözünün faydasının aşağıdaki meselede zahir olduğunu zikretmesinde
bir görüş vardır. Zira burada mesele dörtlüdür. Bir, köle kaybolsa ki, bu geçti. Bir de satıcı veya
müşteri kaybolsa ki bunlar gelecektir. Dördüncüsü de satıcı müşteri ve kölenin hepsinin hazır
olması meselesidir. İşte bizim meselemiz de bu meseledir. İşte bundan dolayı T. şöyle demiştir:
«Bu konu kölenin hazır olmasıyla farzedilir. Ki, geçmişteki efendisi onu satsa, müşteri de onu
kaybetse sözüne aykırı olsun. Eğer musannıf, «Eğer köle hazırsa, alacaklıları onların huzurunda
satışı feshederler» deseydi daha kısa ve daha açık olurdu.»
Bu meselede ise köleyi alan kimse eğer kölenin borçlu olduğunu ikrar ederse. zaten mesele açıktır.
Eğer inkâr ediyorsa, o zaman alacaklıların onun borçlu olduğunu isbat etmesi gerekir. Çünkü
isbata bir engel yoktur. Davada hasım mevcuttur. Burada söz ancak satıcının kayıp olması
halindedir. Eğer müşteri ikrar ediyorsa. olacaklıların satımı reddetme hakkı vardır. Yok eğer ikrar
etmiyorsa, onlar satımı reddedemezler. O zaman musannıfın sözündeki «bildirerek» sözünün



faydası hepsinin hazır olduğu meselede asla açık olmaz. Ancak onun faydası, Kifâye'den naklen
geçen meselede açık olur. Buna açık olan hakkında düşün.
«Hasımlaşma tahakkuk eder ilh...» Yani müşterinin almış olduğu borçlu mezunun borcunu ikrar
etmesinin faydası satıcı gaib olduğu takdirde satım akdinin reddinde, onun olacaklılara hasım
olmasının sıhhati konusunda.
«Alacaklılar satımı reddedebilir ilh...» Çünkü onların hakkı köleyle ilgilidir. Hakları da, ya köleyi
alacakları karşılığında çalıştırmak veya onun rakabesinden borçlarını tamamen almaktır. Bunların
ikisinde de fayda vardır. Biricisinde tam ama vadeli, ikincisinde ise fayda eksik ama peşindir. Satım
ile işte bu muhayyerlik yok olur. O halde onlar satımı reddetme hakkına sahiptirler. Zeylâî.
«Semeni onlara ulaşmamışsa ilh...» Hidâye'de şöyle denilmektedir: «Fakihler «meselenin tevili,
eğer semen onlara ulaşmamışsa.» demişlerdir. Eğer satımda müsamaha olmadığı halde semen
onlara ulaşmışsa, alacaklılar satım akdini reddetmeye mâlik değildir. Çünkü hakları kendilerine
ulaşmıştır.»
Zeylâi de şöyle demektedir: «Hidâye'nin bu sözünde bir görüş vardır. Çünkü Hidâye bu ifadesiyle
işaret ediyor ki, semen onlara ulaştığı takdirde onlara artık satımı feshetme muhayyerliği yoktur.
Satımda müsamaha olmadığı takdirde ve semeni de onların hakkını tam karşılamasa. Eğer satımda
müsamaha olursa, alacaklılar için fesih muhayyerliği vardır. Kölenin semeni onların alacağını
karşılasa dahi. Halbuki mesele hiç de böyle değildir. Belki onlar için köleden çalışma talebinde
bulunmaları için semen onların hakkını karşılamıyorsa. müsamaha olmasa bile muhayyerlik hak
vardır. Bunu Hidâye sahibi de bizzat zikretmiş olup, satımda müsamaha semen onların hakkı
karşılarsa hakları ulaştığında onlar satımı feshetme muhayyerliğine malik değillerdir. Eğer Hidâye
sahibi. «Meselenin tevili Efendi köleyi öyle bir fiyat ile satsa ki o onların haklarını karşılamasa»
deseydi, söz doğru ve kapalılık da ortadan kalkardı.
Çünkü semen onların olacağını karşılamadığı takdirde her ne olursa olsun onlar satımı
nakzedebilirler. Semen onların alacağını karşılarsa, onlar için nasıl olursa, satımı bozma hakkı
yoktur. Eğer bizim zikrettiğimiz borcun ertelenmesi. alacaklıların onun satışını taleb etmesi, onun
babasının borcunu karşılamasından hiçbirisi mevcut olmazsa, o zaman satım akdi mevkuftur.
Satım, alacaklıların icazeti ile caiz olur. İşte kitabın meselesi de budur.»
Bunun benzeri Hidâye'nin şerhlerinde de mevcuttur.
«Zira semeni kabzetmek ilh...» Bu söz şârihin «Eğer satılan kölenin semeni onlara ulaşmamışsa»
sözünün anlamının iIIetidir. Buna göre ifadenin akışı, eğer semen onlara ulaşmışsa, onlar satımı
reddetmeye mâlik değillerdir. Zira onların semeni kabzetmeieri... uygun olan burada şarihin
«onların semeni kabzetmeleri, satım ile» demesiydi. T.
Bu tabir Hidâye sâhibine cevaptır. Bu cevâbin aslı da Nihâye sahibinindir. Zira Nihâye sahibi şöyle
demiştir: «Allahım sen bizi hesaba çekme. Ancak Hidâye sahibinin, «eğer semen onlara ulaşmışsa»
sözünden maksadı satımda müsamaha olmadığı takdirdedir. O zaman onların semeni almaya razı
olmaları mezunun satışına razı olmaktır.» Daha sonra da şöyle demiştir: «Şu kadar var ki, satılan
mezunun semeninin hazırlanması olacaklılarla semen arasında bir tahliye ulaşma kelimesiyle
bâkidir. O zaman en itimad edilecek söz, Kadıhân'ın, «Onun borçlarını karşılamayacak bir semenle
satsa» açıklamasıdır.»
Bu sözün özeti şudur: Vusul kelimesi hazırlatmak ve tahliye anlamını ihtiva eder. Kabz manâsını
ihtiva ettiği gibi. O halde vusul, onların razı olmasına delalet etmez.
Ben derim ki: Şu kadar vur ki, Hidâye sahibinin bundan önceki «Semen onların hakkını
karşılamadığı takdirde onlar için muhayyerlik hakkı vardır» sözü açık bir karinedir ki, Hidâye sahibi
vusuldan kabzı kasdetmiştir. Sözünün birbirini nakzetmemesi için, sözden bir şey anlamak onu
ihmal etmekten daha uygundur. Bilhassa bu iman gibi insanların sözünde. İşte bundan dolayı İbni
Kemal Hidâye sahibinin bu sözüyle cezmetmiştir. Hidâye sahibinden başkalarının sözünde boş
vehimler olarak kabul etmiştir.
«Ancak köleyi çok düşük bir fiyatla satmışsa ilh» Zira o takdirde onlar diyebilirler ki, «Biz semeni
kıymetinin tamamıdır diyerek kabzettik:» ,İbni Kemâl. Yine satımda müsamaha olursa onların
semeni kabzetmeleri semen onların hakkını karşılamadığı sürece onların kabzetmeleri ra
olmalarına delâlet etmez.
«Musannıf diyor ki ilh...» Yani Zeylâî ve diğer âlimlere uyarak diyor ki...
«Alacaklılar için mebîin reddi sabittir ilh...» Eğer mezunun borçları peşin ise, satış da onların talebi



üzerine yapılmaz ve semen onların olacaklarını karşılamazsa.
«O zaman satım akdi nafizdir ilh...» Çünkü mülküne başkasının hakkı taalluk etmeden önce, teslim
etmeye kadir olduğu halde satmıştır. Veya, satış onların izni ile olursa. Zira o zaman onların kendi
nefislerinin satışı gibi olur. Bunun yeri de satış müsamahasız olduğu takdirdedir. Yoksa, zahir,
alacaklılara reddin sabit olmasıdır. Yukarıda geçtiği gibi. T.
Ben derim kî: Açık olan, efendinin onlara vekil olmasıdır. O zaman o vekâlet kitabında geçen
hükümler uygulanır. Ebussuud, «satım akdi yine nâfiz olur. Eğer satış hâkimin izni ile olursa»
demiştir. Nitekim biz bunu zikrettik.
Veya semen onların borcunu tam karşılıyorsa, çünkü onların hakkı kendilerine tam olarak
ulaşmıştır.
«Çünkü engel ortadan kalkmıştır ilh...» Engel, alacaklıların hakkıdır.
«Müşteri olacaklıların hasmı değildir ilh...» Zira dava aktin feshini tazannum eder. Fesih de gaibin
üzerine hükmetmek olur. Zeylâî.
«Kölenin borçlu olduğunu inkâr ederse ilh...» Yani müşteri kölenin borçlu olduğunu inkâr ederse.
«Ebû Yûsuf için burada hilâf vardır ilh...» Zira o hasım olduğunu söylemiştir. O zaman alacaklılara
alacaklarından dolayı hüküm verilir. Çünkü müşteri aynda olan mülkiyeti nefsi için iddia etmektedir.
O halde o aynda münazaa edenin hasmı olur. Zeylâî.
«Eğer ikrar ederse, alacaklıların hasmıdır ilh...» Çünkü onun ikrarı üzerine hüccettir. O zaman
kölenin semeni alacaklıların hakkını karşılamadığı takdirde satımı feshederler. Zeylâî.
«İmamların icmaı ile husumet yoktur ilh...» Zira mülk de, el de müşterinindir. Mülkiyet ve elin ibtali,
müşteri gaib olduğu zaman mümkün değildir. Mülkiyet ibtal edilmediği sürece de müşteri
tarafından alınan borçlu mezunun rakabesi alacaklıların hakkına mahal olmaz. Zeylâî.
«Ya kıymetini tazmin ettirirler ilh...» Çünkü satıcı mezunu satmak ve teslim etmekle alacaklıların
hakkını yok etmiştir. Alacaklılar satıcıya kıymeti tazmin ettirdikleri takdirde satılan kölenin satışı
caiz ve semeni de satıcının olur. Zeylâî.
«Veya satım akdine icazet verir ilh...» Onların satım akdine icazet vermeleri eskiden verilmiş bir izin
gibi olur. Şârih burada, müşterinin aldığı kölenin borçlu olduğunu ikrar etmesi halinde tazmin
edeceğini zikretmemiştir. Açık olan odur ki, bu takdirde alacaklılar ona da tazmin ettirebilirler. Bu
da geçen meselede cari olan muhayyerliklerdendir. T.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...