13 Ekim 2012

MEZUN KİTABI BİRİNCİ BÖLÜM


MEZUN KİTABI

METİN
İzin kelimesi sözlükte bildirmek ve haber vermek anlamına gelir. Bir terim olarak ise ticarî konuda
hacri kaldırmak demektir. Çünkü izinli kölede ticaretten başka konularda hacr kaldırılmaz. İbn
Kemâl.
İzin, hakkı düşürmektir. Eğer mezun köle ise hakkı düşüren efendidir. Yok eğer çocuk ise, hakkı
düşüren onun velisidir. İmam Şafiî ve İmam Züfer'e göre ise, izin şeriatta vekâlet vermek ve kendi
yerine geçirmek demektir.
Hacri kaldıran köle kendi nefsî için ehliyeti ile tasarruf edebilir. Onun bu tasarrufu bir süre ile
sınırlandırılmaz. Ve bir çeşit ile de tahsis edilmez. İşte bu görüş, musannıfın «hakkı düşürmektir»
sözünün ayrıntısıdır. Yani üzerindeki hak düşürülen kimse, kendi başına tasarruflarda bulunabilir.
Taahhüd ile de efendisine rücu edemez. Çünkü efendisi onun hacrini kaldırmıştır.
O halde eğer kölesine bir gün veya bir ay izin vermiş olsa. -musannıfın bu sözü onun hacrini
kaldırmıştır» sözünün ayrıntısıdır- o köle mutlaka üzerine hacr konulana kadar mezun olur. Zira
düşürülen şeyler belirli bir süre ile sınırlanmazlar. Bir türle de tahsis edilmez. O halde kölesine bir
çeşit izin vermiş olsa, ticaretin bütün çeşitlerinde izin vermiş olur. Zira ona izin vermekle üzerindeki
ticaret hacrini kaldırmış. vekâlet vermemiştir.
Bilinmiş olsun ki, bir nevi tasarrufla izin vermek ticarete izindir. Şahsî tasarrufla izin vermek ise
istihdamdır.
İzin, delâleten de sabit olur. Meselâ efendisi kölesinin bir yabancının malını sattığını görse, sussa,
bu delâlet yoluyla izindir. Ama efendisi kölenin kendi malını sattığını görse, lisanı ile izin verinceye
kadar caiz olmaz. Bezzâziye, Dürer, Hâniye'den.
Şu kadar var ki Zeylâî ve diğer âlimler efendinin malı ile yabancının malını eşit tutmuşlardır. Yani bir
köle efendisinin malını satarken efendisi görse, müdâhale etmese, bu delâlet yoluyla izindir.
Yabancının malını sattığını görüp susması gibi. Efendinin malı ile yabancının malının eşit olduğunu
İbni Kemâl ve Mülteka sahibi de kesin bir biçimde söylemişlerdir.
Bu görüş Şurunbulâliye'de şu sözle tercih edilmiştir: «Metin ve şerhlerde olan hükümler fetvâ
kitaplarında olandan daha uygundur.» Hatırda tutulsun.
O zaman köle istediğini alır ve efendisinin susması da izindir. Ancak kölenin efendisi hâkim olursa,
o zaman efendinin susması, onun malında da mezun olduğunu gösterir. Eşbâh. Şu kadar var ki,
efendisinin gördüğü o şeyin satış veya alışında mezun olmaz. Yani efendisi adına o malın satımı
nafiz değildir. Çünkü bu takdirde kölenin mezun olmadan önce mezun olması lazım gelir. Bu da
bâtıldır.
Ben derim ki: Şu kadar var ki, Kuhistânî, Zâhire'ye nisbetle efendi-in malını alışla değil, satışla
kaydetmiştir. Onun satıcı sahih olduğu gibi alışı da sahih olur. O zaman birinci mebi ile alınan mal
arasında farka ihtiyaç olur ki, söz konusu mebî hakkında köle mezun olmamaktadır. Ama aldığı şey
hakkında mezun olmaktadır. Allahu Teâlâ muvaffak kılsın.
İZAH
Musannıf bu konuyu hacrden sonra zikretmiştir. Zira izin, daha önce hacrin bulunmasını gerektirir.
«Sözlükte izin; bildirmek ve haber vermek anlamındadır ilh...» Musannıf izni, ilâm kelimesi ile tefsir
etmekte Zeylâî ve Nihâye'ye uymuştur.
Turî de şöyle demektedir: «Şeyhülislâm, Mebsût adlı eserinde şöyle der: «izin sözlükte, serbest
bırakmaktır. Zira izin men manâsına gelen hacrin zıddıdır. O zaman izin bir şeyden diğer bir şeye
serbest bırakmaktır.»
Nihaye'de de şöyle denilmiştir: «İzin bir şeyde hacredilen kimse için engeli kaldırmak anlamına
geldiği gibi hacredildiği şeyde de onun serbest olduğunu bildirmektir.»
Nihâye, Zeylâî'nin «izin ilâmdır. Ezân'ın ilâm manâsına gelmesi de bundandır» sözünü uzak
görmüştür. Çünkü izin, «Şuna izin vermiştir» kelimesinden alınmıştır. Ezân ise «şunu ilâm etmiştir»
anlamına gelen ezzene'den gelmiştir.
Ebussuud da şöyle demiştir: «Kadızâde, Tekmile'de. «Ben hiç lugat kitaplarında iznin ilâm
anlamına geldiğini görmedim» demiştir.»
«Mezun olan kölede ilh...» Uygun olan köle sözünün düşürülmesidir. Zira hüküm çocukta ve zayıf




akıllıda dayledir. H.
«Ticaretten başka konularda ilh...» Yani evlenmek, cariye almak, borç vermek, hibe ve benzeri
şeylerde mezun köleden hacr kalkmaz.
«Hakkı düşürmektir ilh...» Bu söz. «Şeriatte hacri kaldırmaktır» sözünün tefsiri gibidir. Açıktır ki,
çocuk ve zayıf akıllıda hakkın düşürülmesi yoktur. Sadiye.
Şu kadar var ki İbni Kemâl şöyle demiştir: «Yani mevlânın hakkını düşürmek değil, men hakkını
düşürmektir. Zira mevlânın hakkının köleye izine tahsis edilmesi geçerli değildir. Çünkü efendinin
hakkı izinle köleden düşmez. Bundan ötürü de aşağıda geleceği gibi efendi kölesinin kazancından
zorla alır.»
«İmam Şâfiî ve İmam Züfer'e göre ise, izin şeriatta vekâlet vermek ve kendi yerine geçirmektir.» Bu
ihtilafın semeresi ileride gelecektir.
«Köle tasarruf edebilir ilh...» Musannıfın bu sözü manâ üzerine atıftır. Sanki musannıf efendi
kölesine izin verdiği zaman köleden hacr kalkar, ondan sonra köle tasarruf eder ilh... demek
istemiştir. İbni Kemâl.
«Köle ilh...» Musannıf bu beyânı köle ile niçin tahsis etmiştir? Çünkü onda hâl gizlidir. Yoksa,
buradaki hüküm köle, çocuk ve zayıf kıt akıllı (ma'tûh) arasında ortaktır. İbnî Kemâl.
«Kendi nefsi için ilh...» Yani vekâlet yoluyla efendisine tasarruf etmiş değildir. Kuhistanî.
Kendi nefsine tasarruf ettiğinde aldığı şeyin kendisinin olması da lazım gelmez. Çünkü köle
tamomıyla efendisinin mülküdür. Onun mülkiyeti tasarruf ettiği şeyde güç olduğu takdirde efendisi
o mülkte onun yerine geçer. Şurunbulâliye.
«Ehliyeti ile ilh...» Zira köle, köle olduktan sonra da yine tasarruf ehlidir. Çünkü tasarrufun rüknü,
şer'an muteber bir sözdür. Çünkü mümeyyizliğinden ve mahallinden sadır olmuştur. Tasarrufun
mahalli ise, hukukun iltizamı için elverişli bir zimmettir. Rükün ve malâh de kölelikle yok olmaz. Zira
bunlar insanların değerlerindendir. O da kölelikle insan olmaktan çıkmaz. Ancak şu kadar var ki,
efendinin hakkının onun rakabesindeki bir borç sebebiyle bâtıl olmaması için onun üzerine hacir
konulmuştur. Çünkü onun kölelik yüzünden zimmeti zayıftır. Hatta onun zimmetinde kölelikle
meşgul olduğu sürece mal da vacib olmaz. Efendisi ona izin verdiği takdirde onun üzerindeki
hakkını düşürmüş köle kendi asıl ehliyeti ile tasarrufda bulunmuş olur. Zeylâî.
«Bir çeşitle de tahsis edilmez ilh...» Bir yerle de tahsis edilmez. Kuhistânî.
Tatarhâniye'de şöyle denilmektedir: «Bu hüküm. eğer izin hacir altındaki bir köleye verilmişse
yledir. Ama izin bir mezun köleye ikinci kez verilmişse. bu tahsis olunur. O halde köleye izin
verilse, sonra ona bir miktar para verilerek onunla yiyecek alması söylense, köle de bir köle alsa,
aldığı köleyi kendisi için almış olur. İmam Muhammed bunu kesin bir ifadeyle söylemiştir.»
«Bu söz musannıfın «hakkı düşürmektir» sözünün ayrıntısıdır ilh...» Çünkü düşürmeler sınırlamayı
kabul etmez. Boşama ve azad gibi. Nitekim ileride gelecektir. Eğer izin hakkı düşerse, artık efendi
köleyi nehyetmeye mâlik olamaz, denilmesin. Zira biz diyoruz ki, mevcut olmayan bir hakkı
düşürmek değildir. O zaman nehyetmek de mevcut olmayan bir şeyi düşürmekten imtina etmek
olmaz. Zeylâî.
«Kefâlet ile de efendisine rücu etmez ilh...» Yani tasarruf hakkı ile semenin talebi gibi diğer şeylerle
efendisine rücu edemez. Kuhîstanî.
«Hacrinî kaldırmıştır ilh...» Bunun açık anlamı, musannıfın «rücu etmez» sözü, «hacrini
kaldırmıştır» sözünün ayrıntısıdır. Kuhistanî de bu sözü «kölenin tasarrufu kendi nefsi içindir»
sözünün ayrıntısıdır.
«Bu sözü, «onun hacrini kaldırmıştır» sözünün ayrıntısıdır ilh...» Bunda bir görüş vardır. Açık olan,
bu ayrıntının ayrıntısıdır. O ayrıntıda «Bir süre ile sınırlanmaz» sözüdür. Nitekim illet de bunu
gösterir.
«Düşürülen şeyler belirli bîr süre ile sınırlanmazlar ilh...» Çünkü düşürmeler sürelerle sınırlandığı
takdirde vukuu anında dağılır.
«Bir çeşide izin vermiş olsa ilh...» İster o çeşittten başkasında sükût etsin ister açık bir ifade ile
nehyetsin. Meselâ açık bir ifade ile bez almasını yleyerek başkasından nehyetmesi gibi.
Tatarhâniye, Muz-marat'tan.
«Zira izin vermekle üzerindeki ticaret hacrini kaldırmış, vekâlet vermemiştir ilh...» Musannıf




yukarıda geçtiği halde, bizimle Şâfiî ve Züfer arasındaki ihtilâfın semeresine dikkat çekmek için
tekrar etmiştir. Anla.
«Bilinmiş olsun ki ilh...» Minâh'ta şöyle denilmektedir: «Tahsisten maksat istihdam olduğu zaman
bir şey ifade etmez. Zira eğer tahsis izin olmuş olsa, köleyi istihdam kapısı kapanır. Zira bir kimse
iki fulusa bakla alması için kölesine izin verirse, bu ticaretle izin vermek demektir. O zaman onun
rakabesini kapsayacak ölçüdeki borçlarla ikrar etmesi de sahih olur. Halen de alınması gerekir. O
halde, hiç kimse şiddetle ihtiyacı olduğu bir şeyde bile kölesini istihdam etmeye cesaret edemez.
Zira genellikle köleler az şeylerin satın alınmasında istihdam edilir. O zaman istihdamla ticaret izni
arasını ayıracak bir sınır gerekir. Bu sınır şudur: Adam kölesine mükerrer tasarrufla açıkça izin
verir. Mesela kölesine «Bana bir kumaş al ve sat» veya «Şu elbiseyi sat, onun fiyatı ile bir şey al»
der. Veya meselâ, «Bana her ay kâr ver» veya «Bana bin lira öde, hürsün» demesi gibi
tasarruflarına delâleten izin verir. Çünkü bunda köleden bir mal talep etmiştir. Mal da ancak kölenin
kesbi ile hasıl olur. İşte bu da delâleten tekrardır. Veya kölesine «sen boyacılık veya çamaşırcılık
yap» demesi de delâleten tekrardır. Çünkü gerekli olan bir şeyin şırası için vermiştir. Bu da
çeşitlerden bir çeşittir. Yukarıda zikredilen amelin tekrayla tekerrür eder. O zaman onun bu
tasarrufla izni köleye ticaret ile izindir. Ama eğer kölesine mükerrer olmayan bir tasarrufla izin
verse, evine ekmek veya yiyecek olması gibi, bu izin olmaz. Nitekim biz bunu zikrettik.»
Bu açıklamalar Bezzâziye'de de belirtilmiştir. «Bir köle bir malı gasbetse, efendisi de gasbettiği
malı satmasını emretse, efendisinin bu emri ticaret izni olur. Halbuki bu izin mükerrer bir akitle izin
de değildir. Yukarıda zikredilen asıl bununla bozulmaktadır» denilse, biz deriz ki. buna şu şekilde
cevap verilir: Efendinin kölesine gasbettiği bir şeyi satmasını emretmesi, delâleten mukerrer akitle
izindir. Bu delâleten izinle sabittir. Çünkü efendinin gasbedilen malın satılması ile tahsis etmesi
bâtıldır. Çünkü efendinin gasbedilen mal üzerinde velâyeti yoktur. İzin de efendiden açıkça sadır
olmuştur. O zaman, sınırlama bâtıl olmuş, mutlak ifade açığa çıkmış bulunur.
Hidâye'nin sözü de işaret etmektedir ki, ticaret izni ile istihdamı ayıran fâsıl çeşit tasarrufu ile şahsî
tasarruftur. Çeşit tasarrufu ile izin vermek ticaretle izindir. Ama şahsî tasarrufa izin vermek ticarete
izin» sayılmaz. İnâye'de de böyledir. Düşünülsün. Vikâye'nin ifadesi de bunu gösterir.
«İzin delâleten de sabit olur ilh...» Hakâik'te şöyle denilmiştir: «Efendinin susması, susması
sırasında izni nefyedecek bir şey geçmediği takdirde ancak, izin olur. Meselâ efendi «Benim
kölemin ticaret yaptığını gördüğünüz zaman.» dese ve sussa.,yine âlimlerin ittifakı ile, köle ticaretle
mezun olmaz.»
«Efendisi kölenin bir yabancının malını sattığını görse ilh...» Zeylâî şunu ifade etmiştir: «Birisi bir
yabancının kendi malını sattığını görse ve sussa, onun susması ona izin olmaz. Veya birisi
sahibinin gözü önünde malını telef etse, sahibi de sussa, yine hüküm böyledir. Malını telef eden
kimseden tazmin etmesini taleb etme hakkı vardır.»
Fûzaladan bazıları, «Bu ifade ile birlikte Fûsil-i İmâdiye'nin otuz üçüncü faslında olan ifadeye
bakılsın» demişlerdir. O ifade şudur: «Birisi diğerinin tulumunu yarsa ve tulumun içinde olanı
emse. sahibi de sussa, onun susması rıza sayılır.»
Allah'ım, sen bizi sorumlu tutma. Fûsul-i İmadiye'de olan ancak telafisi mümkün olmayan bir telefe
hamledilir.
«Bezzâziye ilh...» Bezzâziye'nin ifadesi aynen şöyledir: «Birisi kölesinin alışveriş yaptığını görse,
sussa, bu izindir. Ancak eğer ondan nehyetmezse. Şu kadar var ki, eğer efendisinin malından
satıyorsa, sözlü olarak izin verinceye kadar onun satışı caiz değildir.»
«Dürer, Hâniye'den ilh...» Hâniye'nin ifadesinde çelişki vardır. Zira Hâniye sahibi konunun baş
tarafında «Efendi kölesini mâlikin bir malını satarken görse ve sussa, onun susması izin olmaz»
demiştir. Birkaç satir sonra da, «Onu kendi dükkânında görse, köle birçok malı satıncaya kadar
sussa, onun bu susması izin olur. Ancak susmasından önce kölenin satışı efendi için nâfiz olma
daha sonra da, «Birisi diğer bir adamın kölesine satması için mal vermiş olsa. o da satarken
efendisi görse ve nehyetmese, onun nehyetmemesi ticaretle izin olur. Mal sahibi için de kölenin
satışı caiz olur» demektedir. Hamevî.
Ben derim ki: Hâniye'nin ifadesinde çelişki yoktur. Zira onun birinci sözünün anlamı, efendinin
sustuğu satışta ona izin olmaz, bu satış efendi için nâfiz olmak demektir. O satıştan sonra her ne
kadar ticaretle mezun olsa dahi. Nitekim bu birinci sözü ikinci ve üçüncü sözü tefsir etmiştir. Ama
yabancının malında satımının nâfiz olması do ancak ecnebinin ona izin vermesindendir. İşte bu da
Bezzâziye'de olan ifadenin anlamıdır. Bizim bu dediğimize Birî'nin şerhinde Beyî'den nakledilen




«Adam kölesinin alışveriş ettiğini görse, sussa, bize göre köle mezun olur. Ancak susmanın
tesadüf ettiği satımda değil. Alış ise bunun aksinedir» ifadesi de delâlet etmektedir.
Sonra ben Allâme Tûrî'nin de Bedâyî ve başkalarının ifadeleriyle istidlâl ederek sözleri bu şekilde
telif ettiğini gördüm.
Allâme Tûrî sonra Zeylâî'ye itiraz ederek şöyle demiştir: «Kölenin sattığı şeyde fark yoktur. İster
efendisinin, ister başkasının malı olsun. İster izniyle olsun, ister izinsiz olsun. İster bey'i sahih, ister
fasit olsun. Hidâye sahibi de bu şekilde zikretmiştir.
Kadıhan da şöyle demektedir: «Efendi kölesinin mâlikin arpalarından bir malı sattığını görse ve
sussa, bu izin olmaz.»
Tûrî şöyle diyor: «Zeylâî'nin sözünün açık anlamı şudur ki, Zeylâî Hidâye sahibinin sözü ile Hâniye
sahibinin arasında bir muhalefet olduğunu anlamıştır.» Sonra da, «Zeylâî'nin sözü İmam
Muhammed'in Asl isimli kitabındaki ifadesinin aksine nasıl yorumlanır» demiştir.
0 halde şârihin Bezzâziye'den naklettiği sözün anlamı, özellikle o efendi için caiz değildir demektir.
Her ne kadar onunla köle ticaretle mezun olsa bile. Yoksa onun anlamı ona izin olmaz demek
değildir. Nitekim hâşiyeci şarih ve diğerleri de böyle anlamışlardır. Velhasıl, kölenin satışı ile, ister
mâlikin mülkü olsun, ister başkasının mülkü, mezun olmasında bir fark yoktur. Fark ancak,
susmasının tesadüf ettiği satış hususundadır. Eğer efendinin satışını görüp sükût ettiği mal
yabancının ise, caizdir. Efendinin ise, dili ile izin verene kadar caiz değildir. Bu tespiti ganimet bil.
Çünkü burası anlayışların kaydığı yerdir.
«Şu kadar var ki Zeylâî ve dîğer âlimler efendinîn malı ile yabancının malını eşit tutmuşlardır ilh...»
Hidâye sahibi gibi. Nitekim sen de onun ifadesini gördün. O halde buradaki düzeltme başkası gibi
şârihın de Bezzâziye ile Hâniye'de olan ifadeyi Hidaye'de olan ifadeye muhalif anlamasındandır.
Halbuki sen de anladın ki, sükûttan sonra mutlaka mezun olacağı hususunda muhalefet yoktur.
Ancak Hâniye'de birşey ifade edilmiştir ki, o Hidâye'de zikredilmemiştir. O şey şudur: Efendinin
kölesinin satışını gördüğü satım eğer efendinin malı ise, caiz değildir. Eğer efendinin değilse,
caizdir.
«Şurunbulâliye'de tercih edilmiştir ilh...» Yani Şurunbulâliye, Zeylâî. İbni Kemâl ve diğerlerinin
zikrettikleri, efendinin malı ile yabancının malının eşitliğini tercih etmiştir. Bu tercihten sonra da
Camiü'l-Fusûleyn' den bizim zikrettiğimiz «İznin eseri gelecekte kendini gösterir.» Yoksa gördüğü
zaman sattığı şeyde değil» kavlini nakletmiştir. Kadıhan ve diğerlerinin muradlarının da bu olduğu
Şurunbulâliyenin gözünden kaçmıştır. Bu açıklamalara dayanarak metin ve şerhler ve fetvâların
ifadeleri arasında zıtlık yoktur. Başarıyı veren Allah'dır.
«Köle istediğini alır ilh...» Umulur ki burada «dilediğini alır» sözünden maksat alınan şeylerin
tamamıdır. Velev alınan şeyler haram da olsa. Bundan ötürü Kuhistanî, «Alır. Velev aldığı şey şarap
dahi olsa» demiştir. T.
«Ancak kölenin efendisi hâkim olursa ilh...» Hamevî Kenz'in şerhinde, Makdisî Remz'de şöyle
demişlerdir: «Bu sözün tevcihinde bana şu zahir oldu: Hâkim işleri kendi nefsiyle yapanlardan
değildir. O zaman kölesinden amellerin tekrarı ile onun sükûtu izne delâlet etmez. Çünkü vekâlet
verme ihtimali çok kvvetlidir.»
Hamevî ve Makdisî'nin sözleri ifade ediyor ki, hâkim burada ancak örnek için zikredilmiştir. Öyleyse
hâkimden maksat, işlerini bizzat kendisi yapmayan herkestir.
Eşbâh haşiyesinde şöyle demiştir: «Ben diyorum ki, Zâhiriye sahibi bu meseleyi istisna yoluyla
zikretmemiştir. Kadıhân da yine bunu istisna yoluyla zikretmemiştir. Kadı diyor ki: «Birisi kölesinin
alış-veriş yaptığını görse, sussa, bunun sükûtu izin olmaz.» Halbuki biz de yukarıda zikrettik ki.
Hidâye sahibinin yukarıda mutlak zikretmesinden anlaşılıyor ki, efendinin hâkim olup olmaması
arasında bir fark yoktur. Yine yukarıda takdim ettik ki, metin ve şerhlerde olan, fetevâ kitaplarına
takdim edilir. Bunu Ebussuud da Eşbâh hâşiyesinde ikrar etmiştir.
Ben derim ki: Uzak değildir ki. Kadıhân'ın maksadı şudur ki, sükûtun tesadüf ettiği satışta köle
mezun olmamaktadır. Zaten onun geçmiş sözünden maksadı da bu idi. Nitekim bildin. O halde köle
o satıştan sonra mezun olur. O zaman, sözde istisna yoktur.
Makdisî'nin zikrettiği ise, .hâkimi kesin olarak zikretmenin sebebi olmaya elverişlidir. Halbuki bu da
onun geçen sözünün umumuna dahildir. Yani. hâkimin kölesi ile başkasının kölesinin hükmü birdir.
Her ne kadar hâkimin kölesinin, hakimin vekili olması ihtimali kuvvetli ise de. O zaman Kadıhân'ın
ifadesi metin ve şerhlerin mutlak ifadesine aykırı değildir. Bundan dolayı hâkimin kölesi meselesi




Hâniye ve Zâhiriye'de Eşbâh'ın yaptığı gibi istisna tarikiyle zikredilmemiştir.
Bu meselenin zikrinden sonra Tûrî'nin şöyle dediğini gördüm: «Asrın bazı adamları hâkimin
sükûtunun efendinin sükûtuna hilafla izin olmadığını anlamışlardır. Zeylâî'nin anladığı gibi.»
Tûrî'nin sözünün açık anlamı şudur ki, bu anlayış fakihlerin sözüne aykırıdır. Zeylâî'nin geçen
anlaması gibi. İşte bu da bizim yukarıda dediğimizi teyid etmektedir. Düşün.
«O şeyin satış veya alışında mezun olmaz ilh...» Bunda bir görüşü vardır: Kelâm kölenin yabancının
malını satışında farzedilir. O zaman da efendinin sükûtu, o şeyin satışında izin olarak tasavvur
edilemez. Ta ki nehyi sahih olsun. Bu da şarih, «Yani efendisi adına o malın satışı nâfiz değildir»
sözü ile işaret etmiştir. Şu kadar var ki bu bir şerhdir. Şerh de şerhedilene mutabık olmaz. Öyleyse
şârihin üzerine düşen, bunu ihtiraz şeklinde açıklaması idi. H.
Bunun özeti şudur: Kölenin o şeyin satışında mezun olmaması, ancak sattığı şey efendinin mülkü
olması hâlindedir. Ama eğer sattığı yabancının malı ise, bizim de yukarıda zikrettiğimiz yabancı için
nâfiz olur. O satımın geçerliliği de kölenin efendisinin sükûtu ile değil, yabancının izni iledir.
Bu satışta semenin uhdesi köleye mi, yoksa ona izin veren yabancıya mı aittir. Meşâyih bunda
ihtilâf etmiştir. Zâhiriye ve Tatarhâniye.
Şu kadar var ki, Siraç sahibinin sözlerinin aksi aralarında fark olmadığını ifade etmektedir. Zira
Siraç sahibi şöyle demektedir: «Eğer adam kölesinin alış veriş yaptığını gördüğü halde
yasaklamayarak sükût etse, köle mezun olur. Ancak kavlen izin verene kadar kölenin bu satışı
efendisi için nafiz olmaz. Kölenin sattığı mal ister efendinin. ister gayrının olsun. Fakat bundan
sonra köle tasarrufunda mezun olur.»
Siraç sahibinin ifadesindeki «Kölenin sattığı mal ister efendinin, ister gayrının olsun» kavlinin
umumîliği, eğer «mezun olur» sözüne irca edilirse, bu tasarruftan sonraki tasarruflarında mezun
olur. Veya efendinin gördüğü satışı, yabancıdan izin alarak yaptığı bir satış şeklinde yorumlanırsa,
mezun olur. En yakın olanı da budur. O bizim Bezzâziye, Hâniye veya diğerlerinden naklen takdim
ettiğimize de münafî olmaz. Düşünülsün.
«Mezun olmadan ilh...» Çünkü izin sabit olmaz. Ancak köle efendisinin huzurunda alış-veriş
yaptıktan sonra izin sabit olur. Zarurî olarak huzurunda yaptığı ilk alış-verişte köle mezun sayılmaz.
O zaman da o bey nafiz olmaz.
«Bu da bâtıldır ilh...» Çünkü bir şeyin kendi nefsi üzerine tekaddümü lâzım gelir.
«Zâhire'ye nisbetle ilh...» Zahire'nin ibaresinin nassı şöyledır: «Adam kendi malı ile kölesinin bir
şey aldığını görse, ondan nehyetmese, nehyetmemesi efendiden köleye ticaretle izin olur. Onun
aldığı şey ise lazımdır. Ama efendi o malını geri isteyebilir. Efendi sonra malını dirhemler ve
dinarlar ile geri alsa, bey bozulmaz. Ama eğer efendinin malı ev eşyası, tartılacak veya ölçülecek bir
şey ise, efendi geri aldığı takdirde bey nakzedilir.
«Farka ihtiyaç olur ilh...» Umulur ki fark fakihlerin fuzulînin babında zikrettikleri, «Alış nifaz
bakımından daha seridir» sözüdür. Dûşünülsün. H.
Ben derim ki: Dürerü'l-Bihâr şerhinde şöyle denilmektedir: «Sıra suretinde efendi için nafizdir.
Çünkü mebi efendinin mülküne girmektedir. Bey suretinde ise efendi için nafiz değildir. Çünkü
mebi efendinin mülkünden çıkmaktadır.»
Bunun benzerini Hamevî de Bedâyî ve Mecmâ şerhinde nakletmiştir.
Bu söze şu şekilde itiraz edilmiştir: Her ikisinde idhal de, ihraç da vardır.
Ben derim ki: Eğer satılan malın semeni dirhem veya diran kabilinden olursa her hangi bir güçlük
bulunmaz. Çünkü onlar tayin ile taayyün etmezler. Belki alan adamın zimmetine vacib olur. İşte
bundan ötürü, eğer efendi malını geri almış olsa, satım akdi bozulmaz. Nitekim biz de zikrettik. Ama
eğer semeni dirhemler ve dinarlardan başka olursa, o zaman güç olur. Çünkü satış trampa satımı
olur. Semen de bunda bir şekilde mebidir. O zaman birkaç defa geçtiği gibi efendisinden izinsiz bu
satışı nafiz olmaz. Ancak sonraki satışlarda nâfiz olmuş olur.
Bu itiraza şöyle cevap verilir: Lâzım, kölenin satın aldığıdır. Kölenin efendinin mülkünden verdiği
şeye gelince, efendi için o nafiz değildir. Bundan ötürü efendi onu geri olabilir. Kölenin yaptığına
izin verir ve geri almazsa, o zaman sattığı şey onun için de nafiz olur. Köle hem o şeyin satışında,
hem de ondan sonraki satışlarında mezun olmuş olur. Zira sonradan verilen icazet eskiden verilen
icazet gibidir. Bu cevap, bana açık olandır.
METİN




İzin açık olarak da sabit olur. Öyleyse kayıtsız, mutlaka izin vermiş olsa, mezun kölenin yaptığı
bütün ticaretler, âlimlerin icmaı ile sahihtir. Ama eğer bir çeşit ticaretle kaydederse, Hanefî
âlimlerine göre yine engel olur. Ama Şâfiî buna muhalefet etmiştir. O halde genel izin verildiği
takdirde gabnı fahişle de olsa alışveriş yapar. Gabnı fahişle alış-veriş yapmasına imameyn
muhalefet etmiştir.
Mezun alış-verişle vekâlet, rehin vermek, rehin kabul etmek, elbise ve hayvanı âriyet olarak vermek
gibi işleri de yapabilir. Çünkü bunlar tüccarın adetindendir. Mezun, kölesi üzerine farz olan kısastan
dolayı sulh da yapabilir. Kıymetiyle efendisine mal da satabilir. Ama efendisine kıymetinden
aşağıya mal satamaz. Fakat efendisi ona kıymetinin misliyle veya kıymetinden daha azıyla mal
satabilir.
Efendisi semenin kabzı için mebiî mezuna vermeyebilir. Eğer efendi semeni kabzetmeden mebiî
teslim etmişse, semen bâtıl olur. Yalnız semenin iptali Mecma şerhinin Muhit'e nisbetle yapmış
olduğu tashihe muhaliftir. Çünkü efendinin kölesi üzerinde borcu olmaz. O zaman o mal elinden
meccanen çıkmış olur. Ama semen nakil değil ev eşyası olursa, semen bâtıl olmaz. Çünkü akitle
taayyün etmiştir. Bu yazılanların hepsi, eğer mezun borçlu ise böyledir. Eğer 'borçlu değilse, zaten
aralarında satış caiz değildir. Nihâye.
Efendi mezuna bir ticaret malını kıymetinin fazlasıyla satmış olsa, o fazlalığı ya düşer, ya da akti
fesheder. Yani efendiye bunlardan birisini yapması emredilir. Mezundan olacaklı olanların
haklarının zayolmaması için bu böyledir.
Efendisi hazır olmasa bile, bir haktan dolayı mezun aleyhindeki şehâdetler kabul edilir. Eğer köle
mahcur olursa, şehâdet kabul edilmez. Yani efendisi üzerine kabul edilmez. Belki kölenin aleyhine
kabul edilir. O zaman köle azatdan sonra onunla sorumlu tutulur. Köle de efendisi de hazır
olurlarsa bir malın istihlâkî veya gasbı ile efendi üzerine hükmedilir. Ama bir vedia veya meccanen
satış için istihlâk davası, kölenin üzerine kabul edilir. Bazı alimler tarafından da, «Bedâî veya
bedaenin istihlâki ile dava edilmiş olsa, şehâdet efendi için kabul edilir» denilmiştir.
Kölenin bir malı gasbettiğini veya helâk ettiğini ikrarı üzerine şahitler şehâdet etseler, o hakkın
tazmini için mutlaka efendi üzerine hüküm verilmez. Bu konunun tamamı İmâdiye'dedir.
Mezun köle bir tarlayı icare müsâkât veya muzareât yoluyla alabilir. Tarlayı ekeceği tohumu da satın
alabilir. Mezun elindeki efendinin tarlasını başkasına kira veya tarım ortaklığı verebilir.
Mezun mufâveze değil, inan ortaklığı ile şirket de kurabilir. Ama kiralayabilir, efendisinin kölelerini
başkasına kiralayabilir. Velev kendi nefsi için olsun. Vedia, gasb ve deyn ile ikrar da edebilir. Velev
ki üzerinde borç olsun.
Ancak mezun eğer cariye ise kocası, çocuğu, babası ve efendisi için yukarıda sayılan ikrarlarda
bulunamaz. Çünkü Ebû Hânife'ye göre mezunun bunlara borçla ikrarı bâtıldır. İmameyn buna
muhalefet etmiştir. Ama bunlara bir mal ile ikrarda bulunursa, borçlu değilse sahihtir. Vehbâniye.
Mezun, israf sayılmayacak kadar az bir yiyeceği hediye de edebilir. Bu söz şunu ifade etmektedir ki,
mezun yenilecek şeylerden başkasın» hediye edemez. İbni Kemâl.
İbni Kemâl'in sözüyle İbni Şıhne cezmetmiştir.
Mahcur ise hiçbir şey hediye edemez. Ebû Yûsuf'tan şu rivayet edilmiştir: Eğer mahcura günlük
yiyeceği verilmiş olsa, bazı arkadaşlarını kendisiyle beraber yemeğe çağırsa, bunda bir beis yoktur.
Ama bir aylık yiyeceği toptan verilirse, bunun aksinedir.
Kadının efendisinin veya kocasının malından bir ekmek gibi az bir şeyi sadaka vermesinde beis
yoktur. Mülteka. Ama kocasının veya efendisinin razı olmadığını biliyorsa, caiz değildir.
Mezun köle kendisine yemek yediren kimseye elindeki mal miktar kadar ziyafet de verebilir.
Tacirlerin ayıp sebebiyle düştükleri miktar kadar, sattığı malın semeninden düşebilir. Tacirlerin
yaptıkları ikram kadar ikram yapabilir ve tacirlerin tanıdıkları vade kadar vade ile satabilir. Müçtebâ.
İZAH
«Kayıtsız ilh...» Yani efendi kölesine aynıyla hiçbir şeyi kayıtlamadan, «Sana ticaret izni verdim»
demesi gibi. Zeylâî.
«Yaptığı bütün ticaretler sahihtir ilh...» Zira lafız ticaretin bütün nevlerine şâmildir. Zeylâî.
«Ama eğer bir nev ticarette kaydederse ilh...» Yani ticareti bir nev, bir şahıs, bir vakit veya bir
mekânla kayıtlaması gibi. Nitekim yukarıda geçti. Zeylâî.




Ama yenilecek veya giyilecek bir şeyi ayyla alınmasını emretse, köle ticaretle mezun olmaz. Zira
bu bir istihdamdır. Nitekim bunun beyânı yukarıda geçti.
«Şafiî buna muhalefet etmiştir ilh...» İmam Züfer de muhalefet etmiştir. Çünkü onlara göre izin
vekâlettir. Bize göre ise, hakkın iskatıdır. T. Nitekim yukarıda geçti.
«Gabnı fahişle de olsa ilh...» Musannıf bunu mutlak zikretmiştir. O halde, efendinin mezun kölesine
gabnı fahişle satmayı nehyetme kısmını da şâmil gelir. Veya zaten mutlaka onun için zikretmiştir.
Bezzâziye'de olduğu gibi. Mİnâh.
«İmameyn muhalefet etmiştir ilh.» Ticaretle izinli çocuğun ve kıt «akıllının bey hükümleri de bu hilâf
üzerinedir. Yani İmama göre gabnı fahişle de olsa sahihtir fakat imameyne göre sahih değildir.
Zeylâî.
«Alış-verişle vekâlet ilh...» Mülteka şerhinde buna, «Selem verir ve kabul eder» cümlesi de ilâve
edilmiştir. Tebyin'de de, «Ticaretle mezun köle elindeki sermayeyi bir diğerine mudarebeden verir
ve bir diğerinden mudarebeden para da alır» denilmiştir.
«Çünkü bunlar tacirlerin adetindendir ilh...» Bu söz. yukarıda geçenlerin gabni fâhiş hali dahil
hepsine illet olmaya elverişlidir. Zira bunlar müşteri kazanmak için tacirlerin yaptığı işlerdir. Meselâ
bir parti malı düşük bir fiyatla satar, diğer bir partide de para kazanır. Tebyîn' de olduğu gibi.
Tebyîn'de şöyle denilmektedir: «Ticaretle mezun köle hastalanmış olsa. hastalığında müsamahalı
muâmele yapsa, üzerinde borç olmadığı takdirde müsâmahalı yaptığı kısım malının hepsinden
sayılır. Eğer borçlu ise, borçların dışındaki kalan kısmın hepsinden itibar edilir. Zira hürde de
varislerin hakkı için malın üçte birine haşredilir. Köleye ise vâris yoktur. Efendisi de kölesine ticaret
izni vermekle hakkının düşmesine razı olmuştur. Ama alacaklılar Efendisi de kölesine ticaret izni
vermekle hakkının düşmesine razı olmuştur. Ama alacaklılar bunun aksinedir. Eğer borcu onun
bütün malını kapsıyorsa, ticaretle mezun köleden mal alan müşteriye, müsamahalı kısmın hepsini
ödemesi veya satılanı geri vermesi söylenir. Hürde olduğu gibi. Eğer efendi hasta değilse mesele
bu şekilde sabittir. Yoksa, kölenin müsamahası ancak efendinin malının üçte birinde geçerli olur.
Çünkü efendi hastalandıktan sonra iznin devamında mezun köle kendi nefsi yerine geçmiştir. O
zaman mezunun tasarrufları efendinin tasarrufları gibidir. Muhabattan fahiş olan ve olmayan
efendinin tasarrufuna müsavidir. O zamana bu muhabatın hepsi ancak üçte birde geçerli olur.»
Özetle.
«Sulh da yapablir ilh...» Çünkü köle sanki onu sulh bedeli ile almıştır. Kölenin sulh bedeli ile alması
da geçerlidir. T.
«Kıymetinden aşağıya mal satamaz ilh...» Çünkü bunda töhmet vardır. O halde bu caiz değildir. Zira
alacaklıların hakkı maliyete taalluk eder. Mezunun da onların hakkını iptal etmeye yetkisi yoktur.
Ama Ebû Hânife'ye göre mezun köle bir yabancıya müsâmaha ile mal satmış olsa, yukarıdakinin
aksine caizdir. Çünkü yabancıya satışında töhmet yoktur.
İmameyn de, kıymetinden aşağısına efendisine satmasının da caiz olduğunu söylemişlerdir. Velev
gabnı fahişle de olsa. Şu kadar var ki. efendi gabnı fahişi ortadan kaldırmak veya satımı feshetmek
sırasında muhayyerdir. Ama bunun aksine yabancıya çok düşük bir fiyatla bir mal satmış olsa,
İmameyne göre asla caiz değildir. Zira onların kabul ettikleri asıl üzerine müsamaha ancak
efendinin izni ile caizdir. O halde efendi ona satın almaya izin vermiştir. Ancak efendi gabnı fahişi
orta-dan kaldırır, sözü de alacaklıların hakkını korumak içindir. Fakihler bazı âlimlerin «Mezun köle
efendisine çok düşük fiyatla bir şey satsa, satım akdi fasittir» sözü üzerinde ihtilaf etmişlerdir. Esas
olan, burada Ebû Hanîfe'nin görüşüde imameynin görüşü gibidir. O zaman mezunun efendisi ile
olan tasarrufları borçlu olan hastanın yabancı ile alış-verişi gibidir. O zaman fiyatın çok düşük
olması ile az düşük olması Ebû Hanîfe'ye göre birdir. Nitekim imameynin görüşü de böyledir.
Zeylâî. Özetle.
«Semen bâtıl olur ilh...» Satılan malın semeni bâtıl olunca sanki parasız satmış gibi olur. O zaman
da satımı caiz olmaz. Musannıfın semenin butlanından maksadı semeni teslim etmenin vesemeni
talep etmenin bâtıl oluşudur. O zaman da efendi satılanı geri alabilir. Cevhere.
Şu kadar var ki Tebyîn'de yukarda zikrettiklerimizin zikrinden sonra, köle hiçbir şeyi talep edemez.
Zira satılanın teslimi ile onun hapis hakkı düşmüştür. İmameyn'e göre de, efendinin hakkı mebiin
aynına taalluk eder. O zaman efendi alacaklılardan o mebiin aynı hususunda daha haklıdır»
denilmiştir. Sonra da, «Bu zahiri rivayetin cevabıdır» denilmiştir.
Ebû Yûsuf'tan da eğer satılan mevcut ise geri alabileceği veya semeni alıncaya kadar hapsedileceği




rivayet edilmiştir. Eğer köle satılanı helâk ederse. Yok eğer mebi mevcut ise, efendi onu geri alabilir
ilh...
«Mecma şerhinin Muhit'e nisbette yapmış olduğu tashihe muhaliftir ilh...» Zira Mecma şarihi şöyle
demektedir: «Bazı âlimler tarafından, «Semen bâtıl olmaz. Her ne kadar satılanı önce teslim etmiş
olsa da. Zira satım akdinin aktedilmesi semenin borç olarak tehir edilmesi caizdir. Nasıl ki semen,
muhayyerlikle satılan bir mebide muhayyerliğin düşme vaktine kadar tehir edilirse» denilmiştir.
Muhit sahibi de. «İşte bu görüş ancak sahih görüştür» demiştir.
Ben Mecma'nın hâmisinde aynen şunu gördüm: «Bunda bir görüş vardır. Çünkü Muhit sahibi
köleden satımın cevazına hükmetmiştir. Yoksa, efendisine sattığı takdirde semenin ondan
düşeceğine hükmetmemiştir.» Nitekim şarih de böyle anlamıştır. H.
«Semen ev eşyası olursa ilh...» Bu görüş şârihin «deyn» sözü üzerine tefri ve ondan anlaşılanı
beyândır. Zira efendi akitle taayyün eden ev eşyasının aynına malik olur. Efendinin mülkünün
aynının kölesinin elinde bulunması da caizdir. O zaman o köleden alacaklılardan o aynı hususunda
daha hak sahibidir. Nihâye.
«Bu yazılanların hepsi ilh...» Yani kıymetiyle veya kıymetinden azı ile efendinin köleye, kölenin
efendisine satması.
«Eğer borçlu değilse, zaten aralarında satım caiz değildir ilh...» Çünkü köle borçlu olmadığı
takdirde satımın bir faydası yoktur. Çünkü köle ve elindeki mal efendinindir. O malda efendiden
başka kimsenin hakkı yoktur. Zeylâî.
«Bir ticaret malını ilh...» Musanıftan başka bir kaydı zikredeni görmedim. T. de «Ben bununla takyid
edılen mefhumu da görmedim» diyor. Umulur ki, musannıf satılanın yenilecekveya giyilecek olması
durumundan kaçınmak için bu kaydı koymuştur.Zira onda fesih yoktur. T. Bunu araştırmıştır.
«Bir haktan dolayı ilh...» Satım akdi, kira ve satın alma gibi. Veyahut şahitler mezun kölenin bir şeyi
gasbettiğine veya vediayı helâk ettiğine veya bunlardan biriyle ikrar ettiğine şehadet ederlerse,
şehadetleri kabul edilir. İmâdiye. Köle bu ikrar ettiği şeylerle de peşinen muâheze edilir.
Bezzâziye'de olduğu gibi.
«Efendisi üzerine kabul edilmez ilh...» Yani efendi kölesinin satımı ile muhatap olmaz. İmâdiye.
«Efendi üzerine hükmedilir ilh...» 0 zaman efendi satımı ile muhatap olur. Çünkü köle fiilleriyle
sorumlu tutulur.
«Kölenin üzerine kabul edilir ilh...» O halde köle azadından sonra muaheze edilir. Bazı alimler
tarafından da, «O şahadet efendisi aleyhinde kabul edilir» denilmiştir. Bu sözü söyleyen ise Ebû
Yûsuf'tur. Birinci söz ise Ebû Hanife ile Muhammed 'in görüşüdür. İmâdiye'de olduğu gibi.
Bezzâziye'de de. «Vedia veya meccânen satılacak şeyin istihlâki dava edildiğinde köle ikrar etmese,
bunun üzerine delil ikâme edilse, o zaman efendinin hazır olması şarttır. Ancak Ebû Yûsuf'a göre
şart değildir» denilmiştir.
«İkran üzerine şahitler şehâdet etseler ilh...» Yani mahcur kölenin üzerine. Mezunun ikrarına
gelince, bildin ki o şehâdet efendi üzerine kabul edilir. Bunu tamamlayıcı bilgi gelecektir.
«Mutlaka efendi üzerine hüküm verilmez ilh...» Belki kölenin azadına kadar tehir edilir. Musannıf
hacr kitabının başında «Köle, üzerinde bir mal olduğunu ikrar etse, mal efendisinden başkasına
aitse ikrar ettiği malın tazmini onun azadına tehir edilir. Eğer efendinin olursa, heder olur. Eğer had
veya kısasla ikrar ederse, onlar peşinen yerine getirilir» demiştir.
Bezzâziye'de şöyle denilmektedir: «Mahcur fiilleriyle sorumlu tutulur, sözleriyle değil. Ancak kısas
ve hadler gibi kendi şahsına rücu edecek şeylerde sözleriyle de sorumlu tutulur. İkrarı anında
efendisinin hazır olması da şart değildir. O halde eğer bir mal telef etmiş olsa, halen sorumlu
tutulur. Ama kölenin verilmesini veya fidye verilmesini gerektirecek bir cinayetle gasb ve bir deynin
ayyla ikrar etmesi de geçerli değildır. Mezunun bu husustaki ikrarı ise sahihtir ve peşinen
sorumlu tutulur. Mezun eğer karısının mehri veya sadaka ile ikrar ederse; onlar ondan
hürriyetinden sonra alınır.»
«Mutlaka ilh...» Yani efendisi ister hazır olsun, ister gaib. İmâdiye.
«Ziraat ortakçılığı olarak ilh...» Bezzâziye'de şöyle denilmektedir: «Mezun köle bir tarlayı ekmek için
alabilir, efendisinin tarlasını da birisine verebilir. Tohum ister ondan olsun, ister olmasın. Çünkü
ziraat ortakçılığı manâ itibariyle ya kiraya vermektir veya kiralamaktır. Nitekim kendi babında
gelecektir. O halde ziraat ortaklığı da ticarettendir.»




«Efendisinin tarlasını başkasına icareten veya müzaraeten verebilir ilh...» Yani efendisinin tarlasını
kiraya da verebilir, ortaklaşa ekmeye de verebilir.
«İnan ortaklığı ile şirket de kurabilir ilh...» Nihâye'de şöyle denilmiştir: «inan şirketi, peşin veya
vadeli olarak alışı konuşmadan mutlak şekilde ortak olursa, ancak o zaman sahih olur. Ama iki
mezun köle peşin ve vadeli alışla inan ortaklığı kursalar, peşin alış caiz. vadeli olış caiz değildir.
Çünkü vadeli alışta arkadaşına kefil olma manâsı vardır. Mezun kölenin kefaleti de sahih değildir.
Ama onların efendileri onlara inan şirketinde hem peşin, hem vadeli alışa izin verseler, üzerlerinde
borç olmasa, caiz olur. Nasıl ki onların efendilerinin onlara kefâlet ve vadeli alışa vekâlet vermeleri
sahih olduğu gibi. Mebsut ve Zâhire'de de böyledir.»
Yalnız Zâhire'de şu zikredilmiştir: «Efendisi kölesine müfaveze şirketi için izin verse, bu mufaveze
caiz değildir. Çünkü efendinin köleye tıcaretlerde kefaletle izin vermesi caiz değildir.
şurunbulâliye'de olduğu gibi.»
Ben derim ki: Zâhire'nin son sözü mezun kölenin borçlu olmasıyla yorumlanır. Yani eğer köle
borçlu olursa caiz değildir. Ama borçlu değilse caizdir. H.
«Mufaveze değil ilh...» Çünkü kefalet için mülkü yoktur. O zaman onun mufaveze şirketi inan
şirketine dönüşür.
«Efendisinin kölelerini başkasına kiralayabilir ilh...» Binalar ve dükkânlar da kiralayabilir.
Efendisinin bina ve dükkânlarını da kiraya verebilir. Çünkü bunların hepsinde kazanmak vardır.
Zeylâî böyle zikretmiştir.
«Velev kendi nefsi için olsun ilh...» Şarih bu kaydı İmam Şafıi'ye hilaf olduğu için koymuştur.
«Vedîa ilh...» Çünkü ikrar ticaretin devamındandır. Zira ikrarı sahih olmayanla kimse muamele
yapmaz. Zeylâî. Bu ifade bildiriyor ki, ticaretle mezun olan köle vedia almaya da mezundur. Nitekim
Muhit ve gayrında da böyledir.
Şu kadar var ki Hakâik'ın vedia bahsinde bunun aksi vardır. Kuhistûni.
Şarihin bunu mutlak zikretmesinin sebebi, efendisi için ikrarı ile başkası için ikrarını şâmil gelmesi
içindir. Bir de üzerinde ister borç olsun, ister olmasın, ister sağlığında, ister hastalığında olsun,
ister efendisinin sağlığında, ister hastalığında olsun. Bunların beyânı ileride gelecektir.
Tatarhâniye'de şöyle denilmektedir: «Hacrden sonra birisinin üzerinde alacağı veya bir nesnesi
olduğunu ikrar etse, yalnız elindeki mal kadarı câizdır.»
Bezzâziye'de de. «Caizdir, ancak efendisinin ondan aldığı kısımda değil» denilmiştir.
«Velev ki üzerinde borç olsun ilh...» Yani ikrarı onun sıhhatinde olursa. Eğer borç ikrarı
hastalığında olursa, o zaman sağlığındaki alacaklılar. hastalığındaki alacaklılara takdim edilir.
Nitekim hür hakkında da böyledir. Bunun özeti şudur: Mezun kölenin borçları eğer ticaret babında
ise, efendi ister o ikrarını tasdik etsin, ister etmesin, ikrarı sahihtir. Eğer ikrarı ticaret babından
değilse, o ikrarında tasdik olunmaz. Ancak efendisinin tasdiki ile tasdik olunur. Çünkü mezun köle
ticaret babından olmayan hususlarda mahcur köle gibidir. Zeylâî.
Birinci ikrarı ile peşinen sorumlu tutulur. İkincisinde ise azadından sonra sorumlu olur. Hindiye'de
olduğu gibi. İkincisinin örneği şudur:Karısının mehri ile veya bir cinayetle ikrarı. Nitekim bu husus
Bezzâziye'de geçmektedir. Yukarıda geçmişti.
Tûrî de Mebsut'tan naklen şöyle demektedir: «Eğer efendisinin hastalığında borçlu olduğunu ikrar
ederse, bu birkaç kısım üzerinedir. Birinci kısmı, kölenin üzerinde borç yok, efendisinin üzerinde de
sağlığında borçlandığı borçlar var. O zaman bu birinci kısım, sanki efendi hasta-lığında ikrar etmiş
gibi sayılır. Evvela efendinin sağlığındaki borçlarının ödenmesine başlanır. İkinci kısmı, köle borçlu
ama efendinin sağlığında bütün malını köleyi ve kölenin elindeki malı ihata edecek kadar borçlu ise
o zaman köle efendisinin hastalığında hacredilir.
Üçüncüsü ise, ikisinin de sağlıklarında borçları varsa, ya kölenin kendi değeri ve elindeki mal
ancak kölenin borcunu karşılar veya kölenin borcundan artar, fakat efendinin borcunu karşılamaz
veya her ikisinin borcundan daha fazla kalır. Birinci ihtimalde kölenin ikrarı sahih değildir. Çünkü
kölenin borcu hem kendi değerini, hem de elindeki malını meşgul etmiştir. İkinci ihtimalde ise,
köleden artan kısım efendisinin sağlığındaki borçlularına verilir. Üçüncü ihtimalde de, kölenin ikra
artakalan kısımda sahihtir. Eğer ikisinin üzerinde de borç yoksa, efendi hastalığında bin lira borçlu
olduğunu ikrar etse, sonra da köle bin lira borçlu olduğunu ikrar etse, efendisinin alacaklısı ile
kölenin alacaklısı kölenin semeninde ortak olurlar. Eğer önce köle sonra da efendisi ikrar




ederlerse, o zaman da önce kölenin borcu verilir.» Özetle.
«Kocası ilh...» Kölenin hür olduğu takdirde kendileri lehine şehâdeti kabul edilmeyecek kimseler
hakkındaki ikrarı kabul olunmaz. Hâniye'de olduğu gibi.
«Çocuğu, babası ilh...» Mebsut'ta, «Mezun köle hür oğluna veya babasına veya hür olan karısına
veya hür oğlunun mükâtebine veya oğlunun kölesine, ister üzerinde borç olsun, ister olmasın, E
Hânife'nin görüşüne göre mezunun sayılanlara ikrarı bâtıldır. İmameynin görüşüne göre ise,
caizdir. Bunlar mezunun kazancında, mezundan alacaklılara ortak olurlar» denilmiştir. T.
«Efendisi için ilh...» Hindiye'de şöyle denilmiştir: «Mezun borçlu olduğu halde elindeki bir malın
efendisinin ve efendisinin oğlunun veya babasının veya borçlu olduğu halde elindeki bir malın
efendisinin ve efendisinin oğlunun veya babasının veya borçlu olan veya olmayan ticaret yapan bir
kölenin veya efendisinin mükatebinin veya ümmül-veledinin vediası olduğunu ikrar etse, onun
efendisine, mükâtebine, kölesine ve Ümmü'l-veledine yaptığı ikrar bâtıldır. Ama efendisinin
oğlunun veya babasının vediası olduğunu ikrar ederse, caizdir. Mezun bu ikrarı yaptığında borçlu
değilse, yukarıda sayılanların hangisine ikrarda bulunursa bulunsun, ikrarı caizdir.» T.
«Bir mal ikrarda bulunursa, sahihtir ilh...» Mebsut'ta şöyle denilmektedir: «Mezun elindeki bir malın
efendisinin veya efendisinin kölesinin olduğunu ikrar etse, bakılır: Eğer köle borçlu değilse, ikrarı
caizdir. Yoksa caiz değildir. Eğer efendisine borçlu olduğunu ikrar ederse, ikrarı mutlaka caiz
değildir. Çünkü efendisi kölesi üzerinde deyn istihkâk edemez.»Tûrî.
Bu illetin açık tarafı borç ile mal arasındaki farkın efendiye has olduğunu göstermektedir. İkrar
edenin koca veya karısına, çocuk veya babasına has değildir. Bu da şarihin sözünden anlaşılanın
aksinedir. Bu hususta açıkça bir şey söyleyeni ben görmedim.
Vehbâniye'nin ifadesi ise şöyledir: «Efendisine borç ile değil, mal ile ikrarı caizdir. Ancak borçlu
olduğu zaman değil.»
Borçlu olmadığı halde efendisine veya kölesine borçlu olduğunu ikrar etse, sonra borçlansa, ikrarı
bâtıl olur. Ama mal ile ikrar etmiş olsa, ikrarı bâtıl olmaz. Hatta efendi o malı almaya diğer
olacklılardan daha hak sahibidir. Velvâliciye.
Velvâliciye'de şöyle denilmektedir: «Eğer kendi oğluna, babasına veya oğlunun mükâtebine bir şey
ikrar etmiş olsa, Ebû Hanife'ye göre onun ikrar ettiği şeylerden hiçbirisi caiz değildir. İster borçlu
olsun, ister olmasın.»
Velvâliciye'nin «hiçbirisi caiz değildir» sözü deyn de, ayn da kapsamına alır. O halde Velvâliciye'nin
bu sözü bizim dediğimizi teyid eder. Düşünülsün.
Sonra ben Ebussuud haşiyesinde Ebû Hanife'nin görüşüne şöyle bir açıklama gördüm: «Mezunun
onlara ikrarı şekil bakımından ikrar, manâ itibariyle şehadettir. Mezunun onlara şehadeti ise hür
olduğu takdirde caiz değildir. Bunun gibi ikrarı da caiz değildir.»
Sonra da Ebussuud Dürer sahibinin bunlara yapılan ikrarın butlanını deyn ile kaydetmesine itiraz
ederek şöyle demiştir: «Zeylâî bunu mutlak zikretmiştir.» Bunu da «manâ itibariyle şehadettir» sözü
teyid etmektedir. O halde, borç veya nesne ile ikrar etmesi arasında fark yoktur. Aradaki fark ancak
efendisi hakkındaki ikrarda açığa çıkar. Yani efendisine borç ikrarı caiz değil, mal ikrarı caizdir.
«İsraf sayılmayacak kadar ilh...» Şarih burada bir cümleyi düşmüştür. İfadenin aslı, Bezzâziye'den
naklen Minah'ta olduğu gibi şöyledir. «Bir kimse, bir gıda maddesini hediye etmeye maliktir. Her ne
kadar bir dirhemden fazla da olsa. Dirhemden fazla olan, eğer israf sayılmazsa.» H.
«İbni Şıhne cezmetmiştir ilh...» Zira İbni Şıhne sözünün sonunda şöyle demiştir: «Sen onların
kölenin hediye edileceği şeyleri yiyecek maddeleri ile takyid ettiklerini bildin. O zaman. bu takyidin
üzerine Nâzım'da uyarıya ihtiyaç vardır. Zira Nazım'da mutlak zikredilmiştir.»
Ben derim ki: Bunun benzeri Tebyîn adlı eserde de mevcuttur. Tatarhâm'ye'de de Muhit'ten naklen
açıklıkla şöyle denilmektedir: «Mezun yiyecek şeylerin dışında dirhem ve dinarlardan hiçbir şey
hediye etmeye mâlik değildir.»
Yine Tatarhâniye'de İmam Muhammed'in Asl adlı eserinden naklen şöyle denilmektedir: «Mezun,
yiyecek maddeleri dışında bir şey hibe etmiş olsa, hibe ettiği şeyin kıymeti bir dirhem veya daha
fazlasına baliğ olursa, caiz değildir. Eğer efendisi onun hibesine icazet verirse, mezun borçlu
değilse, efendinin icazeti geçerlidir. Yoksa geçerli olmaz. Yine mezun ancak bir dirhem veya daha
aşağısını sadaka verebilir.»
«Bîr aylık yiyeceği toptan verilirse, bunun aksinedir ilh...» Zira aylık yiyeceğini aydan önce bitirmesi




halinde efendisi zarara uğrar.
«Bir ekmek gibi az birşeyi ilh...» Çünkü bu kadarı âdeten memnu değildir. Hidâye.
Şu kadar var ki, adamın evinde karısı mesabesinde olan kapıcı veya hizmetçisi olması halinin
hükmü kalmıştır. İbni Şıhne, İbni Vehbân dan şunu zikretmiştir: «Ben fakihlerin sözünde bu
hususta bir şey görmedim. Şurası muhakkak ki, uygun olan, kapıcısı veya hizmetçisine de karısına
kıyasla küçük bir şey sadaka etmesi câizdir
İbni Şıhne daha sonra da İbni Vehbân'dan şunu zikretmiştir: «Eğer kadın kocasının evinde
tasarruftan men edilmiş olsa bile onunla birlikte yemek yemektedir. Ama kadına onun yemeğinden
ve malında tasarruf etme imkânı yoktur. Uygun olan, onun sadaka vermesinin de caiz olmamasıdır.»
İbnı Şıhne, İbni Vehbân'ın sözüne itiraz ederek şöyle demiştir: «Örf, bir ekmek kadar tasadduk
etmesi üzerine câridir.» Düşünülsün.
«Elindekî mal miktarı kadar ilh...» Yani elindeki ticaret malı miktarınca. İbni Şıhne. Tetimme'den
naklen şöyle demektedir: «İbni Selmete'den şöyle rivayet edilmiştir: Mezunun elindeki ticâret malı
on bin dirhem ise,on dirhemlik ziyafeti az bir ziyafet kabul edilir,bu caizdir. Ama elindeki ticaret malı
on dirhem ise, bir daniklik (dirhemin üçte biri) ziyafeti çok kabul edilir. O zaman ticaret malının
miktarında örfe bakılır.»
İbni Şıhne sonra da şöyle demiştir: «Mülteka'da mutlaka Ebû Yûsuf'tan rivayetle şöyle
denilmektedir: «Kişinin mahcur kölenin davetinde icabet etmesinde bir beis yoktur.»
Ben derim ki: «Öyleyse mezun kölenin davetine gitmekte öncelikle bir sakınca yoktur.
«Ayıp sebebiyle düştükleri miktar kadar düşebilir ilh...» 0 halde ayıpsız olarak sattığı malın
bedelinden bir şey düşemez. Çünkü ayıpsız olarak fiyatından düşmesi sırf teberru olur ki, onun
teberru yapması caiz değildir. Minâh.
«İkram yapabilir ilh...» Yani başlangıçta, satış yaparken. Zira tüccar onu yapmaya muhtaçtır. Biz
Zeylâî'den masamahalı satış üzerine bir açıklama nakletmiştik.
METİN
Mezun ancak efendisinin izni ile evlenebilir. Efendisi izin verse bile odalık cariye alamaz. Kölesini
de evlendiremez.
Ebû Yûsuf diyor ki: «Cariyesini evlendirebilir.»
Mezun, kölesiyle kitabet anlaşması yapamaz. Ancak borçlu değilse, efendisi izin verdiği takdirde
kitabet kesebilir. Kitabet bedelini de efendisi kabzeder. Para karşılığı köle de azad edemez. Ancak
efendisi izin verirse para karşılığı köle azad edebilir.
Mezun kölesini malsız da azad edemez. Karz, karşılıklı da olsa hibe veremez. Mutlaka, yani ister
nefsî, ister malî olsun kefil de olamaz. Üzerine vacib olan bir kısastan dolayı sulh yapamaz.
kısastan af da edemez. Ama kölesine vacib olan bir kısastan dolayı sulh yapabilir. Hizânetü'l-fıkıh.
Ticaretle üzerine vâcib olan her borç veya ticaret anlamına olan her borç kendisi üzerinedir
Birincisinin misalleri: Satış. alış, icâre vermek ve kiralamak gibi. İkincisinin misalleri ise: Vedadan
dolayı olan borç, gasbettiği ve emâneten aldığı şeyden dolayı olan borç ki, son ikisini inkâr etmiştir.
Dürer ve diğer kitapların ifadesi «emaneti inkâr etmiştir» şeklindedir. Uyanık ol.
Almış olduğu cariyenin zifafı ile istihkâktan sonra üzerine vacib olan ukur (hâdiye) bunlardandır.
Bunların hepsi kölenin rakabesine taalluk eder. Helâk ettiği bir şeyin borcu, mehir ve karısının
nafakası gibi. Köle bu borçlar karşılığında satılır. Bu alacaklıların köleyi çalıştırma hakları da vardır.
Zeylâî.
Zeylâi'nin açıklaması şunu ifade ediyor ki, onun karısı günlük nafakası için eğer onun çalışması
ihtiyar ederse, çalıştırabilir. Bahır, nafakalar bahsi.
Bu borçlardan dolayı efendisinin veya naibinin huzurunda satılır. Çünkü efendisinin onun borçlarını
ödeme ihtimali vardır. Ama kölenin kazancının satılması bunun aksinedir. Onda efendisinin hazır
olmasına ihtiyaç yoktur. Çünkü köle kazancında hasımdır.
Satıldığında kölenin bahası herkesin hissesine göre taksim edilir. Kölenin bu borcu, borçlanmadan
önceki kazancına do, borçlandıktan sonraki kazancına da, ona hibe edilene de taalluk eder.
Efendisi hazır olmasa da. Musannıfın bu sözü kazanç ve hibeye kayıttır. Ama kazancının satışında
kölenin hazır olması şarttır. Çünkü köle kendi kazancında alacaklıların hasmıdır.




Kölenin borçlarının ödenmesine önce kazancı ile başlanır. Kazancı olmadığı takdirde bu borçlar
onun rakabesinden ödenir.
Ben derim ki: Köleye ticaret izni vermeden önceki kazancına gelince, bu kazanç efendisinin
hakkıdır. Bunu mutlaka efendi alır.
Şeyhimiz diyor ki, «Bu kazanç efendinin hakkıdır sözünden anlaşılan, köle mahcur iken bir şey
kazansa, kazandığını bir diğer kimse vedîa olarak verse ida ettiği şey vedia verilenin elinde helâk
olsa, efendi onu vedia verilene tazmin ettirir. Çünkü o kimse gasıbın mudaı gibidir.
Mezunun borçları, borçlanmadan önce efendisinin elinden aldığı mala taalluk etmez. Ancak mezun
kazancından ve semeninden fazla kalan borcu, kölenin azadından sonra talep edilir. İkinci defa
satılmaz. Onun efendisi onun benzerinin gelirini de alır. Eğer deyni mevcut ise. Artakalan da
alacaklılar içindir. Yani eğer efendisi, borçlanmazdan önce köleden her ay on dirhem alıyorsa,
borçlandıktan sonra da istihsanen aylık on dirhemini alır. Zira eğer engel olunmuş olsa, o zaman
köle hacredilir. kölenin kazanç kapısı kapanır.
Mezun, efendisinin hacri ile mahcur olur. Eğer hacri kendisi ve izni şayi olmuşsa çarşı halkının
ekserisi tarafından bilinirse. Köleden zarar def için. Ama eğer mezun olduğunu yalnız kölenin
kendisi biliyorsa, hacri için yalnız kendi bilgisi kâfidir. Bu halde çarşı halkının ekserisinin bilgisi
şart değildir. Çünkü zararı yoktur.
Bezzâziye'de şöyle denilmektedir: Efendisi mezun kölesini satsa, bu satışla köle mahcur olur. Çarşı
halkı onun satıldığını ister bilsin, ister bilmesin. Çünkü satım akdi sahihtir. Eğer köle borçlu ise,
müşteri onu kabzedinceye kadar mahcur olmaz. Çünkü satım akdi fasittir. Peki, alacaklılar bu satışı
feshetme hakkına sahip midirler? Eğer alacakları peşin ise, evet satışı feshedebilirler. Ancak
kölenin kıymeti borçlarını karşılıyorsa veya alacaklılar köleyi ibra ederlerse veya borcunu efendisi
öderse, o zaman feshedemezler. Konunun tamamı Sirâciye'dedir.»
Köle, efendisinin ölümüyle, akıl hastası olmasıyil darü'l-Harbe mürted olarak sığınmasıyla yine
kölenin kendisinin akıl hastası olması veya darü'l-Harbe kaçmasıyla hacrolunur. Hiç kimse bilmese
dahi. Çünkü irtidad halinde darü'l-harbe gitmek, hükmen ölümdür. Köle efendisine isyan ederek
kaçmasıyla da hükmen mahcur olur. Akıl hastası olma hali gibi, hiç kimse bilmese dahi.
Mezun kaçtıktan sonra dönse, veya akıl hastası olduktan sonra iyileşse, sağlam görüşe göre, onun
izni avdet etmez. Zeylâî ve Kuhistânî
Mezun bir câriyenin çocuk doğurması ile de yani, mezun cariye efendisinden bir çocuk doğursa,
efendi de o çocuğun kendisinden olduğunu iddia etse, onun doğurması bunun aksini açıkça
zikretmedikçe delâleten hacr olur.
Cariye tedbirle efendisinden ayrılmış olmaz. Ancak çocuk doğurma ve tedbirle efendi, eğer köle
borçlu ise yalnız kıymeti kadar borcuna zamindir. Muhit.
İZAH
«Evlenemez ilh...» Çünkü evlenmek ticaret babından değildir. Bir de efendi için mehir ve nafakanın
vücubu gibi zarar vardır. Zeylâi.
«Odalık câriye de alamaz ilh...» Zira odalık cariye almak, bir cariyenin rakabesine malik olmaktır.
Köle de ona malik olamaz.
«Ebû Yûsuf diyor ki: Câriyesini evlendirebilir ilh...» Zira cariye evlendirmekte mehri tahsil etmek ve
nafakanın düşmesi vardır. Cariyeyj evlendirmek, onu kiraya vermeye benzer. Bundan dolayı
mükâtebe, babanın vasisine ve babaya çocuğunun cariyesini evlendirmesi caizdir. İmameyne göre
ise, izin ticareti ihtiva eder. Evlendirmek ise ticaretten değildir. O halde mezun cariyesini
evlendiremez. Mükâteb ise mezunun aksine cariyesini evlendirebilir. O iktisab etmeye maliktir. Mal
kazanmak da ticarete has bir şey değildir. Yine baba, dede ve vasi de bunun gibidir. Zira bunların
tasarrufu çocuğa bakımla kayıtlıdır. Cariye evlendirmek de bakımdandır. İşte bu tasarruf üzerine
ticaretle izinli çocuk, zayıf akıllı mudarip, inan ve mufaveze şirketi ortağı da yledir. Hidâye
sahibinin baba ve vasiyi bir ihtilaf üzerine kılması sehvdir. Zeylâî.
«Kitabet kesemez ilh...» Zira kitabet halen yed hürriyetini, gelecekte de rakabe hürriyetini gerektirir.
İzin de bunların hiçbirisini gerektirmez. Bir şey kendisinden üstün bir şeyi kapsamına almaz. Zeylâî.
«Efendisi izin verdiği takdirde ilh...» Çünkü kitabetin memnuniyeti, efendinin hakkı içindir. O icazet
verse engel ortadan kalkar ve kitabeti geçerli olur.
«Borçlu değilse ilh...» Yani onun rakabesini kaplayacak bir borcu yoksa, Zeylâî şöyle demektedir:

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...