MEHARİÇ FASLI İKİNCİ BÖLÜM
M E T İ N
Bu kitabın müellifi Emeviyye Câmlinin İmamı sonra da Dımeşk müftüsü olan, Şeyh Ali el-Hısnî,
el-Hanefî el-Abbasî'nin oğlu abd-i fakir, âciz, hakir Muhammet Alaâddin, demiştir ki: Ben,
Dürrü'l-Muhtar'ın telifini hicri binyetmişbir senesinin Muharrem ayının sonunda bilirdim. Onu
seçme özetleme ve yazmada titizlik gösterdim. Musannıfın metinin birçok yerinde yaptığı değişiklik
ve tashihte, ona uydum. Oralarda ve başka sehv yerlerinde de uyarılarda bulundum.
Kısaca, bu zorluktan sâlim kalmak, beşer için nâdir olan bir şeydir. Allah, ayıpları örten kimselerin
ayıplarını örtsün. bağışlayanları bağışlasın.
Eğer bir hata bulursan o deliği kapa. Hiç ayıbı olmayan, büyük ve yüce olan (Allah)'dır. Nasıl hata
olmaz ki, ben o şerhi müsveddelerimden temize çekerken
kalbimde,memleketimden,çocuklarımdan, kardeşlerimden ve torunlarımdan uzakta olmaktan dolayı
ciğerlerimi parçalayarak hasret ateşi yanıyordu.
Allah Taftazanî'ye rahmet etsin, zira o, kitabının başlangıcında özür dileyerek nazmen şöyle
demiştir:
Bu kitabı yazarken, birgün Hazvâ birgün Akik birgün Uzeyb ve bir günde Huleysâ'da idim...
Ancak, Allah'a zâhiren, bâtınen, evvelen ve âhiren hamd ederim ki bana lutfettide bu kitabın temize
çekilmesine kıymet ve risâlet sahibi olan Hz. Peygamber (s.a.v.) huzurunda başladım ve bu metni
şerifin sahibinin kabri yanında bitirdim. Umulur ki bu, onlardan kabul alâmeti ve benim için bir
şereftir. Dürrü'l-Muhtar'ın Müellifi şöyle demiştir:
«Rabbim, eğer sen onu kabul ettiysen benim için büyük şereftlr. İnsanların tümü hasedden dolayı
onu reddetseler bile... Ya Rabbi, metin sahibi ve üstatlarımla birlikte benden kabul et!.. Ve bizi
Mustafa Ahmed ile birlikte haşret!
Bize her zaman iyilik yapan kardeşlerimizi ve bize daima rüşdümüz için dua eden ebeveynlerimizi
de...
Allah bize kâfidir, o ne güzel vekildir. Bütün gücümüz ve kuvvetimiz de ancak yüce ve büyük olan
Allah'ladır. Allah (c.c.) efendimiz Muhammet (s.a.v.)'e âline ve ashabına salat ve selâm etsin!...
İ Z A H
«Dürrü'l-Muhtar'ın müellifi demiştir ki: «Müellif» kelimesi telif kökünden gelir. Telif iki veya daha
fazla arasında ülfet sağlamaktır. Örfen : Hangi ilimden olursa olsun, birçok meselelerin içinde
toplandığı kitaba denilir ki bu müellef anlamınadır. Meseleleri toplayıp bir araya getirene de müellif
denilir.
«El-Hısnî» Hısn-i Kayfa denilen yere nispettir. Üstadın nispeti ise. «Haskefî» lafzı ile meşhur
olmuştur.
«El-Abbasî» Burada zâhir olan, Peygamber Efendimizin amcası Abbas'a nispettir. Onun soyundan
olanlara, Abbasi denilir.
«İmamı» Yâni Emeviye Camii'nin halefi imamı ve Dımeşk şehrinin müftüsü...
Aynı zamanda bu camiin kubbesi altında hadis müderrisi ve Selimiye tekkesinin de müderrisi...
«Hicrî» Peygamber Efendimiz'in Mekke'den Medine'ye hicretidir ki müslümanların tarihi buna nispet
edilir. Zira müslümanların tarihi hicretle başlar. Hicreti tarih baçlangıcı olarak alan Hz. Ömer
(r.a.)'dır. Arapların tarihi, evvelce İsmail (a.s.)'in çocuklarının dağılışı ve Mekke'den çıkışları ile
başlardı. Sonra Fil Senesi'ni başlangıç olarak aldılar Nitekim Zahiriyede Mehâdır bahsinden hemen
önce geniş bir şekilde anlatılmıştır.
«Özetlemekte» Açıklamasında şerh edilmesinde ve özetlenmesinde... Kâmus.
«Yazmada ve seçmede ilh...» Yânı bu kitabın yazılışında, düzeltilmesinde ve hatalarının
çıkartılmasında...Kâmus.
«Ve başka sehv yerlerinde ilh...» Yâni musannıfın ihmal ederek değiştirmediği yerlerde...
«Kısaca ilh...» Yâni özet olarak şunu söylemek istiyorum : Musannıf veya diğer âlimler sehv edipde
oralarda uyarıda bulunsam bile ben de sehv etmiş olabilirim çünkü sehvden sâlimkalmak zor bir
şeydir. Sehv etmemek beşere göre mümkün değildir. Zira sehv etmek ve unutmak insanın fıtratı
gereğidir. ilk unutan da ilk insandır. Şârihin bu ifadesinde tevazu, kendisi ve musannıf için özür
dileme vardır.
«Allah ayıpları örten kimselerin ayıplarını örtsün.» Yâni, eğer bu kitapta hata ve unutma varsa
onların gizlenmesi istenir. Ancak. açıklanacak yer ise açıklanması gerekir.
«Eğer bir hata bulursan ilh...» Bu beyit önceki sözün manasındadır.
«O deliği kapa» Delik: İki şey arasındaki boşluk ve histeki zayıflıktır. Buradaki delikten maksat
ayıptır. Sehivden dolayı olan ayıba halel (delik) denilir. Kapatmaktan murad da örtmek ve mümkün
ise tevil etmektir.
«Büyük ilh...» «Yüce» kelimesini ona atfetmek onu tefsir etmektir. Şârihin bu sözü, siyakın delâlet
ettiği mahzuf bir kelama bağlıdır. Yâni «o ayıbı kapat, onunla ayıplama ve onu rezil etme!» Zira
mâsum olanlar haricindeki tüm insanlar tamamında ayıp vardır. Ayıplardan tamamen münezzeh
olan ancak Yüce olan Hak Teâlâdır. T.
«Nasıl hata olmaz?» Yâni, hal böyle iken, bende nasıl sehv bulunmaz. Bu da müellifin eserinde de
hata bulunduğuna dair ikinci defa özür dilemesidir.
«Onu temize çekerken ilh...» Yâni müsveddeden temize naklederken... Müelliflerin ıstılahında
müsvedde. telife başlanan yapraklardır. Bunlara müsvedde denilmesi çok silme ve yeniden
yazmadan dolayı içersinde çok siyahlık bulunmasındandır. Müellifin müsveddede inşa ve ispat
ettiği şeyleri naklettiği kağıtlara ise «Mübyedda» denilir.
«Ciğerlerimi parçalayarak.» Yâni ciğerimi kesecek ve yaracak... Burada «ciğerler» den murad tek
bir ciğerdir. O da müellifin ciğeridir. Çünkü onun kalbinde başkasının ciğeri parçalanmaz. Burada
çoğul olarak «ciğerler» demesi «secî» içindir. Yada, «benim kalbimde olan acı, ciğerleri
parçalayacak cinstendir. Veya benim kalbimde olan hasret ateşi birkaç ciğerim olsa idi onları da
parçalardı, benim kalbimdeki acıların herbiri kendi başına ciğer parçalar» şekillerinde de
anlaşılabilir. Bu durumda sanki birkaç ciğeri olmuş gibi olur.
«Allah rahmet etsin.» Bu, kendinden önceki sözün bir tefridir, şöyleki Müellif ayrılık elemini tadınca
ve özleyen kişinin kalbinin dağılması ve yürek yakıcı şeylerin peşpeşe gelmesi meşakkati ile de
karşılaşınca, Taftâzâni'nin de bu sözlerinin benzeri kendisinden evvel özür dilemesinin, makbul bir
mazeret olduğunu bilmektedir. Bu sebepten de nefsi onun o imama dava etmeye tahrik etmiştir.
Zira şair demiştir ki:
«Vevdi ancak onunla karşılaşan bilir, aşkı da ancak onu çeken bilir.»
«Taftâzânî» ismi Mesud'dur. Lakabı ise Sa'du'I-milleti ve'd-din'dir. Bu zat. Taftâzân'a nispet edilir.
Taftâzân ise Horasan bölgesinde bir şehrin ismidir. Bu zat hicri 722 yılında orada doğmuş ve 792
yılında da Semerkand'da vefat etmiş ve Serahs'e nakledilerek buraya defnedilmiştir.
«Zira o, özür dileyerek ilh...» Yâni Maanî ilmine dair olan Telhis ismindeki kitabın şerhi
Muhtasaru'l-Maanî'nin başındaki hutbesinde...
Bu beyitten evvel: «Aynı şekilde belâların soğukluğu sebebiyle zekamın donmasına, musîbetlerin
fırtınası ile anlayışımın sönmesine şehirlerin ve kıtaların beni oradan oraya atmasına vatanların ve
emellerin benden nefret edipte tozla karışmış yerlerde dolaşmaya başlamama ve bu kitabın herbir
satırını çölün bir ucunda yazmama rağmen...» demiştir.
«Birgün Hazvâ'da.» Bunların hepsi yer ismidir. Ve burada günden maksat, mutlak vakittir.
«Ancak hamd Allah içindir ilh...» Yani memleketimden uzaklaşmakla beraber yine benim istediğim
olmuştur. Zira benim için, kabul alâmeti sayılacak çok faydalı şeylerin bulunuşu emelime
kavuşmamın delilidir.
«Evvelen ve âhiren ilh...» Yâni herşeyin başında ve sonunda...
«Zahiren ve batınen ilh...» Yâni dışta lisanla içte de kalbimle sena ederim.
«Lutfetti..» Yâni Allah Teâlâ bana ihsân etti.
«Bu metni şerifin sahibinin kabri karşısında.» Onun kabri kendi memleketi olan Gazze'dedir.
«Umulur ki...» Yâni bu başlangıç ve bitiş...
«Onlardan kabul alameti ilh...» Yâni Allah Teâlâ risâlet sahibi (s.a.v.) ve bu metnin sahibinin
kabulünün alametidir. Kabul: Bir şeye razı olmak ve o şeyi yapan kimseye itiraz etmemektir.
Bazıları da «kabul; salih amele karşılık sevap vermektir» demişlerdir.
«Benîm îçin bîr şereftir.» Şeref; dinde veya dünyada yücelmektir. Kâmus.
«Herne kadar insanların hepsi ilh...» Yâni müellifin asrındaki insanlar... veya onlar ve onlardan
sonra gelenler...
«Hasedden dolayı reddetseler bite.» Yâni onların hasedinden, bu kitabı red doğsa bile, Allah Teâlâ
yine kabul etmiştir.
«Benden kabul et!.» Yâni bana sevap ver! Bu, dua manasınadır.
«Üstazlarımla.» Üstad bir şeyde mahir olan kişiye denilir. Burada üstazlardan maksat müellifin
hocalarıdır.
«Bizi toplu olarak haşret!» Yâni bizi Peygamber (s.a.v.) ile birlikte topluca haşret.
«Daima ilh...» Yâni daima kabul et veya bizi daima Resulullah (s.a.v.) ile haşret!
«Rüşdümüz için.» Yânı bizim hak üzere doğru olmamız için dua eden Ana-babamızı da...
Allah Teâlâ'dan bizi doğru yola iletmesini isteriz. Bizi daima hak üzere devam ettirsin, ve
Resûlullah'ın civarında vech-i kerimine bakmayı nasıp etsin! Âmin.