17 Ekim 2012

MEHARİÇ FASLI BİRİNCİ BÖLÜM

MEHARİC BÂBI BİRİNCİ BÖLÜM

M E T İ N
Kur'ân'da zikredilen sehimler iki nevidir! Birinci, nısf (yarı) tır. Nısf'ın haricindeki her kesirin
mahreci onun adaşı (kendi adı ile söylenen rakam) dır. Meselâ dörtte bir dörtten, sekizde bir
sekizdendir. Nısf'ın mahreci ise ikidir.
İkincisi: Üçte bir ve üçte ikidir, her ikisi de «üç» tendir. Altıda bir de, ikiye katlansa ve ikiye bölme
yoluyla altıdandır. Meselâ : «Sekizde bir. onun katı ve katının katı» veya «yarı, yarının yarısı
yarısının yarısının yansı» denilir.
Ben derim ki: Bunların yerine : «Dörtte bir, üçte bir, bunlardan herbirinin katı ve yarısı» denilse idi
daha kısa olurdu.
Buna göre. meselede bu farzlardan birer birer (teker teker) geldiklerinde her birinin mahreci yalnız
onun adaşı (kendi rakamı)dır. Ancak yukarda do geçtiği gibi nısıfın adaşı yoktur. ikişer ikişer veya
üçer üçer aynı neviden oldukları halde gelseler o zaman her şeyi bir cüze mahreç olur. Ayrıca bu
sayı, altı gibi kendi katına ve birkaç katına mahreç olur ki. bu altı altıda bire. onun katına ve katının
katına da mahreçtir.
Eğer, birinci neviden olan yarım ikinci nevin yani diğer üçün tamayla veya bazısı ile birlikte
bulunmuş olsa, meselâ meselede, zevc, anababa-bir iki kız kardeş. anne-bir iki kız kardeş ve anne
gibi nısf (yarı) üçte iki üçte bir ve altıda bir hisseye sahip olanlar bulunduğunda mesele altıdan olur.
Çünkü altı ikinin üçle çarpılmasıyla elde edilir. Yahutta birinci neviden dörttebir, ikinci nevinin
tamamı veya bazısı ile beraber bulunursa mesela meselede zevce ile adı geçenler bulunsa, mesela
onikiden olur. Zira oniki dördün üçle çarpılmasıyla elde edilir. Çünkü altı ile nısıf orasında
muvafakat vardır.
Şayet birinci neviden sekizde bir ikinci nevinin bazısı ile beraber bulunduğu takdirde mesele
yirmidörtten olur. Fakat birinci neviden olan sekizdebirin, ikinci nevinin tamamı ile beraber
bulunması tasavvur edilemez. Bu ancak, İbnu Mesud'un görüşüne göre veya vasiyetlerde tasavvur
edilebilir. Hıfzedilsin! Meselenin yirmidörtten olmasının örneği. Bir adamın ölüp geride zevcesi iki
kızı ve annesinin kalmasıdır. Zira yirmidört sekizin üçle çarpılmasından elde edilir. Nitekim daha
önce, altının nısfa muvafık olduğunu daha önce söylemiştik.
Bir meselede hisselerden dörtten fazlası birleşmeyeceği gibi hisse sahiplerinden de beş guruptan
fazlası bir arada bulunmaz. Dört fırkadan fazlası da kesirli olmaz.
İZAH
Musannıf daha önce dediği gibi, burada da «Mehâric ve başka konular bâbı» deseydi daha iyi
olurdu. Çünkü musannıf, tashih konusu ile sayılar arasındaki nispet meselesini de bu bâbda
anlatmıştır.
Sirâcîye'de yapıldığı gibi. bu bâbın münâsehat konusundan daha önce zikredilmesi de minasipti.
Çünkü münasehatın bilinmesi de buna bağlıdır.
Mehâric: «Mahrec» kelimesinin çoğuludur. Mahrecde her hisse sahibinin içersinden tek başına
hissesini tam olarak alması mümkün olan en küçük sayıdır.
Buna göre «1» feraiz hesabına göre «sayı» değildir. Ama nehivcilere göre sayıdır.
«Farzlar ilh...» Yâni Nisâ Sûresi'nin beş âyetinden alınan ve aşağıda gelecek olan altı farz...
«İki nevidir.» Fâkihlerin altı farzı, iki kısma ayırmalarının sebebi şudur: Altı farzdan miktar
bakımından en azı olan sekizde birdir ki onunda mahreci sekizdir. Dörtte bir ile nısıf, sekizden
kesirsiz olarak çıkartılabilirler. İşte bundan dolayı bu üçüncü bir nevi kabul etmişlerdir. Bundan
sonra da farzların miktar bakımından en azı «altıda bir»dir. Ki bunun mahreci altıdır. Üçte bir ve
üçte ikide altıdan kesirsiz olarak çıkarlar. İşte bu yüzden fukaha bu üçüncü de başka bir nevi kabul
etmişlerdir. Bunu Seyyid ifade etmiştir.
«Her kesirin mahreci onun adaşıdır.» Kesirin adaşı: Sahih sayılardan, onunla aynı isim altında
birleştikleri rakamdır. Meselâ altıda bir mahreci olan altıyla aynı isim altında birleşmektedirler.
Çünkü «sitte» (altı) kelimesinin aslı «sidse» dir; «dâl» ile ikinci «sin» harfi «tâ»ya kaybolmuş
sonrada «tâ», «tâ» ya idğâm olunarak «sitte» denilmiştir.
Musannıfın burada «kesir» demesi zikredilen farzlar dışındaki, beştebir, yedidebir, dokuzdabir ve
ondabir gibi kesirleri de kapsaması içindir. Çünkü bunların da mahreçleri, kendi isimlerini taşıyan
rakamlardandır.




Musannıfın sözü nısıf gibi müfred ve üçte iki gibi mürekkep olan kesirleri de kapsar.
Bilinmelidir ki: Mahrec ne kadar az olursa, farz o kadar çok olur. Mahrec çok olduğunda da farz
daha az olur. Zira meselâ yarı dörttebirden daha çoktur. halbuki mahreci onun mahrecinden daha
azdır.
«İkiye katlama ilh...» Musannıf bu ifadesi ile sekizde bir ikiye katlandığında dörtte bir, dörtte bir
katlandığında nısf (yarım) altıda bir ikiye katlandığında üçte bir, üçte bir ikiye katlandığında da üçte
iki olduğunu kasdetmiştir.
«...İkiye bölme yoluyla ilh...» Musannıf bu ifadesiyle de, yarım ikiye bölündüğü zaman dörtte bir,
dörtte bir ikiye bölündüğünde sekîz de bir, üçte birin yarısı alındığında altıda bir üçte iki ikiye
bölündüğünde de üçte bir olduğunu kasdetmiştir. Seyyid.
«Mesela... denilir ki ilh...» İkinci nevide de böyle denilebilir. Bunun özeti şudur: iki neviden daha
küçüğü ile başlandığında bu katlama yoluyla daha büyük olanla başlandığında da yarıya bölme
yoluyladır.
«Bunların yerine... daha kısa olurdu.» Yâni her iki nevi de söylenen sözlerin kısası.
«Birer birer ilh...» Bunun manası. bir kez bile zikredilmiş olsa mükerrer olmasıdır.
Sirâciye'de : Lâfız cihetine bakılarak, hadisteki «gece namazı ikişer ikişerdir» sözü gibi,
tekrarlanmıştır. (Ahad âhad denilmiştir.) Bunu Seyyid ifade etmiştir.
İmam Vâhidî'nin Divûnu'l-Mütenebbî şerhindeki «o âhâddır, yani birdir, denilmez, ancak onlar âhâd.
Yâni birer birer gelmişlerdir» denilir. «bir» yerine âhâd» demek hatadır» sözü «âhâd» kelimesinin
birden fazla şey için bir kez kullanılmasının caiz olmadığına delâlet etmez. Nitekim bu kelime,
üzerinde durduğumuz meselede, birden fazla şey için kullanılmıştır. Yukarıdaki ifade bu kelimenin
ancak «tek» olan için kullanılamayacağına delalet eder. Buna göre, «Zeyd âhâddır» denilemez. Anla!
«İkişer ikişer veya üçer üçer aynı neviden ilh...» Yâni yalnız birinci neviden veya yalnız ikinci
neviden... Bu nevilerden birisinde diğerinden hiçbirşey karışmadan gelse.
«... Bir cüze ilh...» Yâni onlardan en az olan cüze...
«Kendi katına... mahrec olur.» Çünkü katının mahreci cüzünün mahrecinde de bulunur. Dolayısıyla
cüzün mahreci ile iktifa edilir.
Meselâ üçte bir ve üçte ikinin mahreci üçtendir. Bu üç, aynı zamanda, altının mahreci olan altıya
dahildir. Aynı. şekilde dörtte bir ve yarının mahreçleri de sekizde birin mahrecine dahildir. Buna
göre meselede, içtima etse, anne ile anne-bir iki kız-kardeşte olduğu gibi, üçte bir ile altıda bir
birlikte bulunsalar veya anne ile anne-baba-bir iki kız-kardeşte olduğu gibi altıda bir ile üçte iki
birlikte bulunsalar mesele altıdan olur. Ana-baba-bir iki kız-kardeş ile ana-bir iki-kız kardeş de
olduğu gibi, üçtebir ile üçte iki bulunsa üçten olur. Yahutta anne, anne-bir iki-kız kardeş ve
anne-baba-bir iki kız-kardeş de olduğu gibi üçü bir arada olsalar mesele yine altıdan otur. Meselede
zevce ile kız da olduğu gibi sekiz bir ile yarım bulunsa mesele sekizden olur. Koca ve kızda olduğu
gibi, dörtte bir ile yarım bulunsa mesele dörtten olur. Dörtte birle sekizde birin veya üçünün birlikte
bulunmaları ise tasavvur olunamaz.
«...Eğer yarım... birlikte bulunsa ilh...» Musannıfın bu sözü, «eğer onların ikisi aynı neviden olsalar»
sözünün muhterizidir.
Geçen bahis her nevinin fertlerinin kendi işinde, biri birleri ile birlikte bulunması halinde idi. Bu ise
bir nevinin fertlerinin diğer bir nevinin fertleri ile ya tamamen veya bazısı ile birlikte bulunmaları
bahsidir.
Bilinmelidir ki: Bu birlikte olma suretleri mutlak olarak elli yedidir. Bunlardan yirmiyedisi şer'î,
otuzu da aklîdir. Bunların hepsini Rahîku'l-Mahtûm adlı eserde özetledim. Oraya müracaat et!
«Zevc ilh...» Bu yarının üç ile birlikte olması haline örnektir. Bu ifade ite nısıfın bunlardan bazısı ile
birlikte olmasının misalleri görülmüş oldu. Meselâ zevcin bu varislerden yalnız biri ile veya ikisi ile
olması gibi...
«Çünkü altı ikinin üçle çarpılmasından elde edilir.» Bu da ancak meselede altıda bir olmadığı
takdirde kendisini gösterir. Ama meselede altıda bir bulunursa, altıda birin mahreci ile iktifa edilir.
Çünkü nısıfın mahreci iki, üçte bir ve üçte îkinin mahreçleri üçtür ve her iki mahrec de altıya
dahildir. Dolayısıyla altı ile iktifa edilir. T.
«... Meselede zevce ile adı geçenler.» Yâni geçen misaldeki ana-baba-bir iki kız-kardeş, annebir iki




kız-kardeş ve anne bulunsa... Bu da dörttebirin, ikinci nevin tamamı ile birlikte bulunmasına
örnektir. Bu misalden, meselede zevcenin, bu varislerden yalnız biri veya ikisi ile birlikte olması
gibi, dörtte birin, ikinci nev'in bazısı ile birlikte bulunmasıda anlaşılır. Bu da geçen misalin
benzeridir.
«Çünkü altı ile nısıf orasında muvafakat vardır.» Musannıfın bu sözü, önceki sözünün anlattığı,
meselede ister altıdabir bulunsun ister bulunmasın dördün daima üç ile çarpılacağının illetidir.
Meselede altıda bir yoksa tamam. Ama altıda bir varsa pek uygun değil. Zira altıdabirin mahreci
altıdandır. Altıda nısıf ile dörttebirin mahreçleri olan dörde muvafıktır. Altının yarısı ise üçtür. İşte
bundan dolayı da üç daima dört ile çarpılır. Anla!
«İkinci nevinin bazısı ile ilh...» Bu, mutlak değildir. Çünkü sekizde bir, üçte iki ile de birlikte
bulunur. Meselâ, zevce ile iki kız gibi'... Zevce, anne ve oğulda olduğu gibi altıda bir ile de birlikte
olabilir. Aynı şekilde zevce, iki kız ve annede olduğu gibi üçte iki ve altıda bir ile de birlikte bulunur.
Sekizde birin bunların dışındaki bir hisse ile birlikte olması konusuna gelince, o ancak İbnu
Mesud'un, ileride gelecek olan görünüşüne göre mümkün olur. Çünkü onun görüşüne göre
mirastan mahrum olan birisi başkasını hacbı noksan ile hacbedebilir. Demekki ona göre sekizdebir
üçtebir ile beraber bulunabilirler. Meselâ zevce, anne bir iki kızkardeş ve mirastan mahrum olan
oğul buna örnektir. Yine ona göre üçtebir ve altıda birle birlikte de bulunabilir. Adı geçen varisler ve
annenin bulunması gibi... Yine İbnu Mesud'a göre zevce, ana-baba bir iki kız-kardeş anne-bir iki kız
kardeş ve birde mirastan mahrum olan oğulun bulunması gibi hallerde, üçte iki ve üçte bir ilede
beraber bulunur.
«Bu ancak İbnu Mesud'un görüşüne göre...» Meselâ bir adam ölüp geride kâfir bir oğul, zevce,
anne. anne-baba-bir iki kız-kardeş ve anne-bir iki kız-kardeş kalsa o zaman mesele yirmidörtten
olur ve İbnu Mesud'a göre otuzbire avleder. H.
Ama başkalarına göre mesele onikiden olup onyediye avleder.
«Veya vasiyetlerde ilh...» Meselâ bir kişi, birisine malının sekizde birini başka birine üçte ikisini,
üçüncü birine üçte birini dördüncü bir şahsa da altıda birini vasiyet etse ve varisi almasa veya
varisleri olduğu halde hepsi bu vasiyete icâzet verseler, mesele yirmidörtten olur ve İbnu Mesud'un
dediğinin benzeri olarak otuzbire avleder.
Yukarıda söylediğimiz suretlerden ancak İbnu Mesud'un reyine göre olan suretler vasiyetlerde İbnu
Mesud'un dışındaki âlimlerin görüşlerine göre de yapılır.
«Üçle çarpılmasından ilh...» Yâni ister altıda bir ister olmasın... İşte bu izâhla bizim daha evvel
benzerine dikkat çektiğimiz gibi, talil açığa çıkmış olur.
«Altının nısfa muvafık olduğunu daha önce söylemiştik.» Ancak daha evvel geçen yerde altının nısıf
ile muvafakatı dört içindi, burada ise sekiz içindir.
«Hisselerden dörtten fazlası birleşmeyeceği gibi ilh...» Yâni mükerrer olmayarak. Şu mesele bu
söze, itiraz olarak varid olamaz: Bir kadın ölerek, kocasını, annesini, ana-baba-bir kız kardeşini,
bababir kız-kardeşini ve anne-bir iki kız-kardeşini bıraksa bu meselede hisseler dörtten fazla, ama
mükerrer olarak birlikte bulunur. Ashâb-ı ferâizden, beş tâifeden fazlası bir arada bulunamaz. Şöyle
ki: Birisi ölse geride eşi, babası, annesi, dedesi, ninesi, kızı, oğlunun kızı, anababa-bir kız-kardeşi
ve anne bir erkek-kardeşi ile kız-kardeşi kalsa; bunlar hisseleri belirlemiş ashab-ı feraiz-i dendirler.
Fakat dede ve kız kardeşler, baba ile, nine de anne ile hacbolunur. Böyle olunca geriye sekizde bir
veya dörtte biri alacak olan eş karı kocadan biri, nısh alacak olan kız, altıda biri alacak olan üç
gurup-baba-anne ve oğulun kızı-kalır. Sonunda bunlar beş tâife kalırlar.
Eğer, baba, dede, kız ve oğulun kızı olmasa, o zaman da dörtte bir veya nısıf alacak olan eşkarı
kocadan birisi -nısfı alacak olan ana-baba bir kız-kardeş altıdan biri alacak olan iki gurup- yani anne
ile baba-bir kız-kardeş ve üçte biri alacak olan anne bir kardeş kalır. Tâifeler burada da beştir. «Dört
fırkadan fazlası da kesir olmaz» çünkü beş tâifeden birisinin, baba veya anne veya eş gibi, tek
olması lâzımdır. Onun payı da kendisine nisbette küsürlü olmaz.
M E T İ N
Varislerden bir gurubun sehimleri, kendilerine göre küsürlü olduğu takdirde sayıları, meselenin aslı
ile, eğer meselede avl varsa avli ile. çarpılır. Meselâ bir adam ölse ve geride karısı ve iki kardeşi
kalsa mesele dörtten olur. Zevceye dörtebir, iki kardeşine de üç kalır. Bu da onlara denk düşmez.
Burada, sehimler ile şahısların arasında muvafakat da yoktur. öyleyse ikiye dörtle çarpılınca mesele
sekizden sahih olur.




Eğer sehimleri ile adedleri arasında muvafakat olursa, adedlerinin vefki meselenin aslı ile veya avli
ile çarpılır, meselâ bir adam öldüğünde, geride zevcesi ve altı erkek kardeşi kalsa o zaman altı
kardeşe dörtten üç düşer ki bu onlara da üçte bir ile muvafıktır. O zaman (altının üçe bölünmesi
sonunda çıkan) ikiyi dörtle çarparız; mesele yine sekizden sahih olur.
Eğer iki veya daha fazla gurubun sehimleri kesirli olur sehim sahiplerinin adetleri arasında
mümaselet olursa, o zaman adedlerden biri meselenin aslı ve avli ile çarpılır. Meselâ bir adam ölse
ve geride üç kız ve üç amca kalsa, o zaman iki mütemâsilden biri ile iktifa edilir, ve «üç» meselenin
aslı ile çarpılır. O da dokuz eder. Mesele bundan sahih olur.
Eğer üç veya dört guruba göre, sehimleri kesirli olsa, o zaman evvela sehimlerle adedler arasındaki
sonrada adedler arasındaki müsareket sonra da iki guruptaki müdahâle (tedahül) mümaselet
muvafakat ve mübayenette yaptığım gibi yaparsın. Sonunda hâsıl olana cüzü sehim denilir. Elde
edilen cüz-ü sehimde meselenin aslı ile çarpılır. Musannıf buna şu sözü ile işaret etmiştir: Eğer
sayıları biri birlerinin içine girse mesela adam öldüğünde geriye dört zevce, üç nine ve oniki amca
bıraksa sayıların en büyüğü meselenin aslı olan oniki ile çarpılır. Çünkü bu sayılar biri birinin içine
girerler. On iki oniki ile çarpıldığında yüzkırkdört eder. Taksimat bundan sahih olur.
Eğer sayılar biri birlerine muvafık olursa, meselâ adam öldüğünde geriye dört zevce onbeş nine,
onsekiz kız ve altı amca kalsa o zaman iki sayıdan birinin vefki diğerinin tamamıyla çarpılır. Elde
edilen sonuçda eğer aralarında muvafakat olursa, üçüncü sayının vefki ile çarpılır, muvafakat
yoksa, tamamiyle çarpılır. Daha sonra dördüncü sayı da aynı şekilde çarpılır. Toplanan bu sayı ki o
cüzü sehimdir. Ve bizim meselemizde yüz seksendir. Meselenin aslı ile çarpılır. Meselenin aslı
burada yirmidörttür. Dolayısıyla mesele elde edilen dörtbinüçyüzyirmiden sahih olur.
Eğer sehimleri kesirli olanların adedleri birbirlerine mübayin olursa, meselâ adam öldüğünde
geride iki zevce on kız altı nine, ve yedi amca kalsa, sayılardan biri ikincisinin tamamıyla çarpılır ve
elde edilen meblağ üçüncünün tamayla çarpılır. bundan elde edilen de dördüncü sayının
tamamıyla çarpılır. Böylece cüz-ü sehim hâsıl olur: Burada cüz-ü sehim ikiyüzondur. Çünkü kızların
adedleri ile ninelerin adetleri, sehimlerine yarı ile muvafıktır. O zaman cüz-ü sehim olan ikiyüzon,
meselenin aslı ile çarpılır. Meslenin aslı burada yirmidörttür. O zaman elde edilen beşbinkırktan
taksimat düzgün olur.
İ Z A H
«Bir gurubun sehimleri, kendilerine göre küsûrlu olduğu takdirde iIh...» Musannıf bu sözleri ile
feraiz meselelerinin tashihine başlamaktadır. Tashihden maksat, varislerin herbirinin paylarını
kesirsiz olarak alabilecekleri adedlerin en küçüğünü bulmaktır.
Bilinmelidir ki; burada yedi «asl»ın bilinmesine ihtiyaç vardır. Bu ye di asıldan üçü sehimlerle hisse
sahiplerinin adetleri arasında, dördü de, hisse sahipleri arasındadır.
Sehimlerle, hisse sahiplerinin adetleri arasındaki üç asıl şudur:
1 - İstikamettir: Yâni her gurubun sehiminin, o guruptakilere kesirsiz olarak taksim edilmesidir. Kişi
öldüğü zaman geride annesi, babası ve dört kızının kalması buna misaldir. Bu meselede çarpmaya
ihtiyaç yoktur.
2 - Sehimler küsûrlu olup sehimlerle, sehim sahipleri arasında mübayet olmasıdır. Şöyleki sehimler
varislerden bir guruba göre küsûrlu olsa ve sehimleri ile, sehim sahipleri arasında muvafakat
olmasa, o zaman sehim sahiplerinin adedi yalnız meselenin aslı ile veya, avl ettiği takdirde, âvli ile
çarpılır.
3 - Sehimlerin muvafakatla birlikte küsürlü olmalarıdır. Şöyle ki, sehimler bir guruba göre küsurlu
olmakla birlikte sehimleri ile sehim sahipleri arasında muvafakat olsa, o zaman ruusların vefki,
meselenin aslı ile veya avli ile birlikte aslı ile çarpılır.
Sehim sahipleri arasındaki dört «asl»a gelince; onlar: Temâsül, tedahül, tevafuk ve tebâyündür.
Musannıf bu dört asılla ilgili bilgiyi ileride verecektir. Bu dört asıla ancak, kesir iki taifeye veya daha
fazlasına göre olduğu takdirde itibar edilir.
Ancak fakihler, sehim sahipleri arasındaki tedahüle itibar ettikleri gibi, onlarla sehimler arasındaki
tedahüle itibar etmemişlerdir. Aksine, sehim sahipleri fazla olduğu takdirde onu muvafakata,
sehimler -altının üç göre taksimi gibi- daha fazla olduğunda da mümâselete reddetmişlerdir. Bunu
da, yakında izâhı geleceği üzere. ihtisâr için yapmışlar-dır.
Musannıf bu yedi aslı misalleri ile birlikte, anılan tertibe göre zikretmiştir. Ancak istikameti
zikretmemiş, açık olduğu için, onu hazfetmiştir.




«Eğer avl varsa ilh...» Yâni onların adedi meselenin aslı ile ve avli ile çarpılır. Aksi halde (avl yoksa)
sadece meselenin aslı ile çarpılır. Musannıf burada ve bundan sonra gelecek kısımda bu tafsilatı
terk etmekle mesele ve avlinin asıl mesele menzilesinde olduğuna işaret etmiştir. O da sehim
sahipleri sayısı meselenin aslı ile çarpıldığı gibi, meselenin aslı ve avli ile de çarpılır. Nitekim
Seyyid de bunu ifade etmiştir.
«Meselâ karısı ve iki kardeşi kalsa ilh...» Bu. içersinde avl olmayan meseleye misaldir ki aslı
dörttür. Avl olan ise şöyledir: Bir kadın ölse ve beş tane anne-bir olmayan kız-kardeş bıraksa -ki bu
meselenin aslı altıdır- kocaya yarısı -ki üçtür- kız kardeşlerine de üçte iki -ki dört-tür- verilir. Mesele
yediye avleder ve kız-kardeşlerin sehimleri ile, sayıları arasında mübayenet vardır. O zaman
kız-kardeşlerin adedi olan beş, avlı ile birlikte meselenin aslı ile -ki bu yedidir- çarpılır. Sonuç
otuz-beş eder ve taksim bundan sahih olur.
«Avl ile ah...» Yâni eğer mesele avliye ise, aksi halde Musannıfın da zikrettiği gibi sadece meselenin
aslı ile çarpılır.
«Karısı ve altı erkek kardeşi kalsa ilh...» Bu, avliye olmayan meseleye misaldir. Bu meselenin aslı
da dörttür. Avliye olanın misali ise şöyledir: Bir kadın ölüp geride kocası, ana-babası ve altı kızı
kalsa meselenin aslı onikiden olur, kocasına dörttebir -ki üçtür- anne-babasına. altıda iki -ki dörttür-
altı kızına da üçte iki -ki sekizdir- verilir. O zaman mesele onbeşe avleder. Kızların sehimleri olan
sekiz sayıları olan altıya göre kesirlidir. Ancak sayıları ile sehimleri arasında nısıfla muvafakat
vardır. Böyle olunca biz sayılarının yarısını -ki üçtür- alır. Sonra bu üçü meselenin avli ile birlikte,
aslı olan onbeşle çarparız. Sonuç kırkbeş olur ve taksim bundan sahih olur.
«O zaman altı kardeşe üç düşer ki bu da onlara, üçte birde muvafıktır.» Musannıfın, altı ile üç
arasında, tedahül olduğu halde muvafakata itibar etmesi, yukarda söylediğimiz gibi, sehimlerle
sehim sahipleri orasındaki tedahüle itibar etmediğine işaret etmektedir. Zira, sayıların en büyüğü
olan altıyı -ki bu sehim sahiplerinin tamamıdır- dörtle çarpmakla tedahüle itibar etmek mümkün ise
de bu, hesabın uzamasına yol açar. Hesabı uzatmamak ise kârdır. İşte bundan dolayı da hesabı
muvafakata irca ettik.
Aynı şekilde, yukarda avliye için zikrettiğimiz misalde de eğer kızlar dört tane olsaydı. o zaman
sayıların büyüğü olan sekiz -ki bu onların sehimlerinin adedinin tamamıdır- meselenin aslı ile
çarpılmazdı. Çünkü bu hesabın uzamasına yol acardı. Aksine taksim çarpmadan sahih olduğu için
temasule müracaat edilirdi.
«Eğer iki veya daha fazla gurubun sehimleri kesirli olursa ilh...» Bu söz farklı guruplardaki sehim
sahipleri arasındaki dört aslın başlangıcıdır. Önce her gurup ile sehimlerine bakılır. Eğer aralarında
tebayün varsa o zaman gurubun tamamı ele alınır. Eğer birbirlerine muvafık iseler o zaman fırkanın
vefki ele alınır. Sonra da bu dört usûlle, elde edilen sayılara bakılır. Şayet iki adet arasında temasül
varsa o zaman onlardan biri. meselenin aslı ile çarpılır. Bu iki adet arasında tedahül varsa o zaman
bunlardan büyüğü yine meselenin aslı iIe çarpılır. Eğer bu iki adet arasında muvafakat varsa vefk
diğerinin tamamı ile çarpılır. Sonrada elde edilen rakam meselenin aslı ile çarpılır. Şayet bu iki sayı
arasında mübayenet varsa bunlar biri birleriyle çarpılır. Elde edilen meblağda meselenin aslı ile
çarpılır. Musannıf bu dört aslı bu tertibe göre zikretmiştir. Meselenin aslı ile çarpılana da ileride
geleceği üzere cüzü sehim denilir.
«Veya daha fazla ilh...» Yâni üç veya dört... Yukarda da geçtiği gibi bunlardan fazla olmaz.
«Ve adedleri arasında mümaselet olursa ilh...» Seyyid şöyle demiştir: «Ruuslarının adedlerinden
murad: Adedleri ve onların vefkini de kapsayandır. Zira sehim sahipleri arasında sehimleri muvafık
olan bir gurup olsa, onların sayıları önce vefkine reddolunur, sonra da o sayı ile diğer adedler
arasındaki mümaselete itibar edilir.
«Ve avli ile ilh...» Meselâ bir adam ölüp geride altı tane anne-baba-bir kız-kardeşi, üç tane anne-bir
kız-kardeşi ve üç ninesi kalsa meselenin aslı altı olur ve yediye avleder. Ana baba-bir kız-kardeşlere
üçte ikî verilir ki dörttür. Dört altıya bölünmez, ama aralarında nısıfla muvafakat vardır ki o da üçtür.
Anne-bir kız-kardeşlere de üçte bir verilir ki bu da ikidir. İki üçe bölünmez ve aralarında muvafakat
da yoktur.
Ninelere de altıda bir verilir ki o da birdir. Onda da tevafuk yoktur.
Bu durumda birbirine mümâsil olan üç aded bir oraya gelmiştir. Bunlardan biri farzla çarpıldığında
yirmi bir eder ve bundan taksimat sahih olur. Zeylaî.
«Eğer sehimler üç veya dört guruba göre kesirli olursa ilh...» Bu söz daha önce söylediğimiz




«evvelâ her fırkaya sehimleri ile birlikte bakılır sonra da sabit olan sayılara bakılır» sözüne işaret
etmektedir. Onun zikrettiğinde iki veya daha fazla fırka arasında fark yoktur. Fark ancak fırkalar üç
olduğu zamandır ki onların suretleri fazlalaşır. İspat edilen adedler birkaç tane olduğundan çarpma
tekrar edilir. Zira, evvelâ üç gurup ite sehimleri arasına bakılır. Bunlardan her fırka sehimlerine ya
mübayın veya muvafık olur. Yahutta iki fırka ile sehimleri arasında muvafakat, diğer fırka ile
sehimlerinde ise mübayenet olur. Veya iki fırka ile sehimleri arasında mübayenet olur. Diğer fırka
ile sehimleri arasında da muvafakat olur. İşte bunlar dört haldir. Sonrada bunların her bir halinde,
dört asıl ile ispat edilen adedler arasına bakılır; ki elli iki surete ulaşır. Bu suretlerin açıklaması
Tertip şerhi ve diğer uzun kitaplardır.
«Müşareket arar ilh...» «Münasebet arar» dese idi daha iyi olurdu.
«Sonra da iki gurupta yaptığın gibi yaparsın.» «Yapacağın gibi» deseydi daha iyiidi. Zira iki gurup
arasındaki hallerden sadece mümaselet geçmişti. Müdâhalede, muvâfakat ve mübayenetin halleri
ileride gelecektir. Anla!
«Buma, şu sözü ile işaret etmiştir. » Musannıf bu sözü ile cüzü sehimin çarpılmasına ve daha önce
geçen; «eğer sehimler üç fırkaya göre kesirli olursa ilh...» sözüne îşaret etmiştir. Düşün!
«Dört zevce gibi ilh...» Meselenin aslı onikidendir; ninelere altıda bir olan iki. zevcelere dörtte bir
olan üç, amcalara da kalan yedi verilir. Bunlardan her gurubu sehimleri ile sehim sahipleri arasında
mübayenet vardır. O zaman, sehim sahiplerinin tamamını alırız ki bunlar: Dört, üç ve onikidir. Bu
sayılardan evvelki iki adedin, üçüncü adedde, -ki onikidir- tedâhül ettiğini buluruz. öyleyse onikiyi
yine oniki olan meselenin aslı ile çarparız. Bundan da taksimat sahih olur.
«Dört zevce, onbeşine ilh...» Meselenin aslı yirmidörtten olur; zevcelere sekizde bir olan üç verilir.
Bu üç, dörde denk düşmez. Aralarında muvafakat da yoktur. öyle olunca onların adedleri olan
dördü tutarız. Ninelere altıdabir olan dört verilir. Dörtle onların adedleri olan onbeş arasında da
mübâyeten vardır o zaman onu da tutarız, kızlara da üçte iki olan onaltıdır. Onaltı, onların adedleri
olan onsekiz, dokuz olan nısıf ile muvafıktır. Öyleyse onu da tutarız. Amcalara da kalan verilir ki bu
da birdir. Bir ile onların adedi olan altı arasında mübayenet vardır, o zaman onu da tutarız.
Demek oluyor ki tutulan rakamlar, dört, altı, dokuz ve onbeştir. Sonra biz bunlar arasındaki
münasebeti araştırınız. Dördün altıya nısıf ile muvafık olduğunu buluruz ve bu ikisinden birisinin
yarısını alır diğerinin tamamıyla çarparız. Sonuç oniki eder. Bu onikinin de dokuza üçte birde
muvafakatı vardır. Bu durumda biz bunlardan birinin üçte birini de diğerinin tamayla çarparız, iki
oda otuzaltı eder. Otuz altı ile onbeş arasında yine üçte bir ile muvafakat vardır. Bu otuzoltıyı
onbeşin sülüsü olan beş ile çarpınca yüzseksen eder ki bu da cüzü sehimdir.
«Meselâ, iki zevce ilh...» Meselenin aslı yirmidörttendir. İki zevceye sekizde bir verilir ki üçtür. Üç ile
iki zevce arasında mübayenet vardır. Buna göre onların sayısı olan ikiyi tutarız. Kızlara da üçte iki
verilir ki oda onaltıdır. On altı ile onların adedi olan on arasında nısıf ile muvafakat vardır ki bu da
beştir, bu beşi de tutarız. Ninelere de altıdabir verilir ki dörttür. Dört ile ninelerin adedi olan alt»
arasında nısıf ile muvafakat vardır, ki o da üçtür o halde bu üçü de tutarız. Amcalara da kalan bir
verilir. Birle onların adedi olan yedi arasında mübayenet vardır, dolayısıyla yediyi de tutarız. Bu
durumda tutulan sayılar iki, üç, beş ve yedidir ve bunların hepsi birbirlerine mübayindirler.
yle olunca ikiyi üçle çarparız, altı eder, sonra alyı beşle çarparız otuz eder. sonra da otuzu yedi
ile çarparız ve ikiyüz on eder ki bu cüzü sehimdir. İşlemin tamamı ise Şârihin yukarda zikrettiğidir.
Bunlardan herbirinin sehimlerinin bu misallerde ve diğerlerinde bilinmesi, hususu ileride gelecektir.
M E T İ N
İki aded arasındaki temasül, tevafuk, tedahül ve tebayünü bilinmenin yolu şudur: -Bu izah, terikenin
taksiminde ihtiyaç duyulan bir başlangıçtır- Üç ve onun gibi olan iki adedin temâsülü bunlardan
birisinin diğerine denk olmasıdır. İki muhtelif adedin, buradakine göre tedahülü : Ya o adedlerden
az olanın çok olanı yok etmesiyle veya o iki adedden büyük olanın küçük olanına kesirsiz olarak
sahih bir taksim ile taksim edilebilir olmasıyladır. Meselâ altının üçe ve ikiye göre taksimi gibi...
İki sayının muvafakatı ise, küçük olanın büyük olanını yok etmemesi fakat bu iki sayıyı da üçüncü
bir sayının yok etmesidir. Meselâ, dördün yirmi ile sekizi yok etmesi böyledir. Bu durumda sekiz ile
yirmi arasında dörtte bir ile muvâfakat vardır.
İki adedin .teyünü. iki muhtelif adedi üçüncü bir sayının asla yok etmemesidir. Meselâ dokuz ile
on gibi..
İki muhtelif sayı arasındaki tevâfuk ve tebâyün, bir derecede ittifak edinceye kadar her iki taraftan




da küçük sayıyı büyük sayıdan defalarca çıkarmakla bilinebilir. Buna göre eğer. iki muhtelif sayı bir
de tevafuk ederlerse aralarında mübayenet vardır. Eğer ikide tevafuk ederlerse o zaman aralarında
nısıfla muvafakat olur. Üçte muvafakat ederlerse aralarında üçte bir ile muvafakat vardır. Bu ona
kadar böyledir.
Bunlara «küsûr-u muhteka» denilir.
Eğer onbirde tevafuk ederlerse o zaman onbirin bir cüzünden muvafıktırlar. Buna da «Esam»
denilir. Ve bu, böylece devam eder.
Kızlar, amcalar, nineler ve diğerleri gibi her gurubun payının, kendilerine denk gelecek surette
meselenin tashihini bulmak istersen meselenin aslından o guruba düşeni, meselenin aslını
çarptığın cüzü sehim ile çarp o zaman o gurubun nasibi çıkar.
Daha sonradan bu gurubun her bir ferdinin nasibini bilmek için her vârisin sehimi, çarpılan cüzü
sehim ile çarpılır. Bu nispeti bilmenin en acık yolu şudur: Meselenin aslında her fırkanın
sehimlerinin, yalnız o fırkanın adedi ruuslarına nispet edilmesi sonra da çarpılandan, o fırkanın
fertlerinden her birine o nisbetin mislinin verilmesidir.
i Z A H
«İki aded arasındaki temâsül... bilinmenin yoludur ilh...» Bu söz adedler arasındaki nispetleri izaha
bir giriştir. Onlar da dörttür. Bu mantıktaki külliyat arasındaki nispetler gibidir. Öyleyse her iki aded
orasında, bu nispetlerden birinin bulunması gerekir. Çünkü iki ayı ya birbirlerine eşittirler veya
değildirler. Eğer birbirlerine eşitseler o zaman bu iki sayı birbirlerine mütemâsildir. Aksi halde, eğer
o sayılardan küçük olanı, büyük olanını ya ifnâ eder veya etmez. Eğer ifnâ ederse o zaman o iki sayı
mütedahildir. Şayet o iki sayı birbirlerini ifna etmiyorlarsa o zaman ya üçüncü bir sayı onları ifnâ
eder veya etmez. Eğer ifnâ ederse o iki sayı birbirlerine mütevâfıktır. Aksi halde mütebâyindirler.
«Bu bir başlangıçtır ilh...» Terikenin hak sahiplerine. sayılarına göre kesirsiz olarak taksım
edilmesinde bu nispetlerin bilinmesine ihtiyaç vardır.
Şöyle ki: Meselenin tashihi mümkün olan en küçük sayıdan yapılır. Dolayısıyla meselelerin tashihi
için bu nisbetler öncelikle bilinmelidir. öyle olunca bu nispetlerin meselelerin tashihinden evvel
zikredilmesi daha uygun olurdu.
Bilinmelidir ki sayı, iki veya daha fazlası gibi, teklerden oluşan adedlere denilir. Bir sayının,
yanındaki iki yakın veya iki uzak sayının toplamının yarısına eşit olması onun özelliklerindendir.
Meselâ dördün yanındaki yakın sayılar, üç ile beştir. Bu ikisinin toplamı sekizdir. dört de bu ikisinin
toplamının yarısıdır. Dördün yanındaki iki uzak sayıda iki ve altı veya bir ve yedidir. Bu iki uzak
komşunun yarısıda yine dörttür.
Aynı şekilde ikide böyledir. İki kenarındaki sayılar olan bir ile üçün toplamının yarısına eşittir.
Bu izahtan anlaşılmış oluyor ki; hesapçılara göre, bire sayı denilmez.
«İki muhtelif adedin ilh...» Yâni azlık ve çoklukta farklı olan... Sayıların ihtilafı, temasülde tasavvur
olunamaz. Belki tedahül ve ondan sonra gelen. tevafuk ve tebayün gibi, nispetlerde tasavvur edilir.
Ancak musannıf ihtilafı sadece tedâhülde açıkça zikretmiş ve bununla, ondan sonra gelenlerde de
olacağına işoret etmiştir. Seyyid.
«Buradakine göre ilh...» Sirâciye'de diğer iki işlem daha ilâve edilmiştir.
Birincisi; küçük olan sayıya bir veya birkaç mislinin ilave edilmesi ve büyük olanla eşit hale
gelmesidir.
ikincisi de. küçük olan sayının büyük olan sayının cüzü olmasıdır. Bu, ibaredeki bir ihtilaftan
ibarettir.
«Büyük olan» yok eder.» Yâni küçük sayı büyük sayıdan atıldığında büyükten birşey kalmamasıdır.
Üç ile altı buna misaldir. Zira üç altıdan iki kez atıldığında altı tamamen yok olur. Aynı şekilde üç de
dokuzdan üç kere atıldığında dokuz yok olur. Ama sekiz yle değildir. Çünkü üç. sekizden iki kere
atıldığı zaman geride iki kalır. O halde sekizin üç ile ifnâ edilmesi mümkün değildir. Ancak sekizden
iki, dört defa atıldığı takdirde sekiz yok olur. O zaman sekizle iki tedahül halindedirler. Seyyid.
«Meselâ, dördün yirmi ile sekizi yok etmesi böyledir.» Sekiz ile yirmiyi, iki de yok eder. Buna göre
sekiz ile yirmi arasında nısıf ile muvafakat vardır. Şu kadar var ki «yok eden» sayı birden fazla
olduğu takdirde vefkin cüzünün daha az olması için, büyük sayıya itibar edilir. Meselâ oniki ile
onsekiz gibi...




Bunların aralarında yarım, üçtebir ve altıda bir ile muvafakat vardır. Burada hesabın daha kolay
olması için. onların altıda birdeki muvafakatlarına itibar edilir.
«Arasında dörtte bir ile muvafakat vardır.» Zira her ikisini de yok eden sayı, aralarındaki vefkin
cüzünün mahrecidir. O iki sayıyı dört yok edince, -ki dört, dörttebirin mahrecidir- o zaman bunların
ikisi dört ile mütevâtık oldular.
«Dokuz ile on gibi...» Zira bu ikisini, aded kabul edilmeyen «bir» den başka, hiçbir sayı yok etmez.
BİR UYARI :
İbnu Kemâl tebâyünün tarifinde başka bir kayıt daha ilave etmiştir. Bu kayıt şudur: Bu sayılardan
birinin diğerini yok etmemesidir. Çünkü iki ile dört mütebâyin değil mütedâhil sayılardan oldukla
halde, üçüncü bir sayı bunları yok etmez. Zikredilen bu kayıtla, iki ile dörtten ihtiraz edilmiştir.
Çünkü iki dördü yok eder.
«... Ve tevâfuk bilinebilir...» İki sayı arasındaki temasül ve tedahülün bilinmesi açıktır. Ama, adedler
arasındaki tevafuk ve tebâyünün bilinmesinde kapalılık olduğu için musannıf bunların bilinmesine
başka bir yol zikretmiştir.
«İki taraftan da ilh...» Yâni büyük sayı da küçük oluncaya kadar küçük sayı büyüğünden çıkarılır.
Sonra da o sayı küçükten de çıkarılır. Kâsım.
«Aralarında mübayenet vardır.» Yâni aralarında tebayün hasıl olur. Meselâ beşle yedi böyledir.. Zira
beş yediden çıkarıldığında iki kalır. iki de beşten iki kere düşürüldüğünde bir kalır.
«Nısıf ile ilh...» Yâni aralarında nısıf ile tevafuk vardır. Meselâ altı ile on böyledir. Zira altı ondan
düşürüldüğünde dört kalır. Dört de altıdan düşürüldüğünde iki kalır.
«Üçte bir ile ilh...» Yâni o iki sayı birbirine sülüs ile mütevafıktırlar. Dokuz ile oniki gibi...
«Ona kadar aynı şekildedir.» Yâni, sekiz ile yirmi gibi iki sayı dörtte tevafuk ederlerse, o zaman
dörtte bir ile mütevafıktırlar. Eğer onbeş ile yirmi beş gibi beşte tevafuk ederlerse, o zaman beşte
bir ile mütevâfıktırlar. Şayet on iki ile on sekiz gibi. altıda tevafuk ederlerse, altıda bir ile
muvafıktırlar. Eğer on dört ile yirmi bir gibi yedide tevafuk ederlerse yedide bir ile muvafıktırlar.
Eğer on altı ile yirmi dört gibi sekizde tevafuk ederlerse, o zaman sekizde bir ile muvafıktırlar. Eğer
yirmi ile otuz gibi onda tevafuk ederlerse. o zaman onda bir ile muvafıktırlar.
«Bunlara küsûr-u munteka denilir.» Kesiri muntak, hakikaten cüzi yet lafzı ve gayri ite tabir
edilendir. Meselâ beşte bir yledir. Zira bu kesire, beşte bir (humus) denildiği gibi beşin bir cüzü
de denilebilir. Kesiri esam ise ancak cüziyyet lafzı ile tabir olunandır. Meselâ onbirden bir böyledir.
Bu bire ancak birin onbirde bir cüzü denilebilir. Tek kelime ile bu kesir ifade edilemez.
«Veya onbir...» Yani, yirmi iki ile otuz üç gibi iki sayı onbirde tevafuk ederlerse o zaman bu iki sayı,
onbirden bir cüz ile mütevafıktırlar.
«Aynı şekilde...» Meselâ yirmialtı ile otuzdokuz gibi, iki sayı onüçten bir cüz ile tevafuk etseler o
zaman aralarında onüçten bir cüz ile muvâfakat vardır. Otuzdört ile ellibir gibi onyediden bir cüz ile
tevafuk etseler, o zaman onyediden bir cüz ile tevafuk etseler, o zaman onyediden bir cüz ile
mütevafıktırlar. Otuz sekiz ile elli yedi gibi. Ondokuzun bir cüzünde tevâfuk etseler, o zaman
ondokuzundan bir cüz ite mütevâfıktırlar.
BİR UYARI:
Eğer iki sayı mürekkep bir sayıda tevafuk ederlerse, ki mürekkep sayı. onbeş ile kırkbeş gibi bir
sayının diğer sayı ile çarpılmasından meydana gelendir -0 zaman istersen onlar onbeşten bir cüz ile
mütevafıktırlar dersin istersen biri diğerine izafe edilen iki kesirle, biri ona izafe eder ve aralarında
beştebirin üçtebiri ile veya üçtebirin beştebiri ile muvafakat vardır, dersin. Buna göre o cüz ile de,
izafe olunmuş küsuru muntekâ ile de tabir edilir. Mürekkep olmayan sayı ise böyle değildir. Zira o
ancak cüz ile tabir edilir.
«Bulmak istersen ilh...» Bu sözler her gurubun nasibinin ve aynı gurubun fertlerinden herbirinin
hissesinin bilinmesi yoluna giriştir.
İkincisine payın taksimi adı verilir. Yukarda verilen son meseleye göre bunun izahı şöyledir: İki
zevceye meselenin aslından üç düşerdi. Bu üç meselenin aslı ile çarpıtan cüzü sehim -ki
ikiyüzondur- ile çarpılınca altıyüzotuz eder. O zaman bu meblağ, meselenin tashihi sonunda
zevcelere verilen paydır. Kızlara da onaltı verilir. Bu onaltı mezkur olan cüzü sehim ile çarpılınca
üçbinüçyüzaltmış eder ki bu da kızlara verilir. Ninelere de meselenin aslından düşen dört, cüzü
sehim ite çarpılınca sekiz yüzkırk eder. Amcalara verilen bir cüzü sehim ile çarpılır ve onlara verilir.




«Her varisin sehimleri çarpılır ilh...» Yâni meselenin aslından her gurubu sayılarına göre taksim
edildikten sonra... Musannıfın cüzü sehimle çarpılan bilinsin diye bunu zikretmesi gerekirdi. Şöyle
ki: Meselenin aslından iki zevceye düşen üç onlara taksim edilir ve herbirine birbuçuk verilir. Bu da
çarpılan ikiyüzonla çarpıtınca üçyüzonbeş eder. Ki bu herbir zevcenin hakkıdır. Meselenin aslından
kızlara düşen onaltı, onların on olan sayılarına taksim edilince, herbirine bir sehim ve bir sehimin
beşte üçü düşer. Bu da çarpılan ile çarpılınca üçyüzotuzaltı eder. Ki bu da herbir kızın hakkıdır.
Meselenin aslından ninelere düşen dört, sayıları olan altıya taksim edilince herbirine üçte iki düşer.
Bu da cüzü sehimle çarpılınca yüzkırka varır. Herbir nineye yüzkırk düşer.
Meselenin aslından amcalara düşen bir, onların sayıları olan yediye taksım edilince herbirine bir
sehimin yedide bir düşer ki bu da madrub ile çarpılınca otuza ulaşır. Herbir amcaya otuz düşer.
«Bu nispetin bilinmesinin en açık yolu şudur» Mezkûr meselede, zevcelere verilen üçün onlara
nispeti bir bucuktur. Böyle olunca, herbirine çarpılandan. o nispetin bir buçuk misli verilir ki bu da
daha önce geçen gibidir. Anılan meselede kızların sehimleri onaltı idi. Bunun onların sayıları olan
ona nispeti bir tam üçbölü beşidir. O zaman herbirine, çarpılanın bir tam üçbölü beşi verilir k» bu
da gecen gibidir.
Meselenin aslından ninelerin sehimleri dörttür. Bu dörtde sayıları olan altıya nispet edilince, üçte
iki çıkar. Buna herbirine madrûbun üçte ikisi verilir. Ki bu da geçen çözümdeki gibidir. Amcalara bir
sehim verilir: Bu bir sehimin, sayılan olan yediye nispeti bir sehimin yedidebiridir. Buna göre
bunların herbirine çarpılanın yedidebiri verilir ki bu da geçen çözümdeki gibi olur.
Bu yolun daha açık oluşu şunun içindir: Bunda taksime ve çarpmaya ihtiyaç yoktur. Aynı zamanda
denilmiştir ki: Kim adedler arasındaki nispeti bilirse hesabı da bilir. Şu kadar var ki, bazen nispet
daha zor olur. Öyle olunca da çarpma ile işlem yapmak daha kolay olur. Orada başka yollar da
vardır.
M E T İ N
Terike, ölenin varisleri ve alacaklıların arasında hepsinin hissesi beraberce değil de. her birine
düşen belli olacak şekilde taksim edilmek istendiğinde, -çünkü alacaklıların hakkı. Haydar'ın
Siraciye şerhinde de belirtildiği gibi varisler arasındaki taksimden öncedir- eğer terike ile
meselenin tashihi arasında mümâselet varsa tamamdır. Şayet muvâfakat varsa. tashihden herbir
varise düşen sehimleri, terikenin tamamıyla çarpılır. Metnin ve şerhin nüshalarında da böyledir.
Sirâciye ve diğer bazı kitaplardaki ifadeye uygun olan ise, terikenin vefki ile çarpıtmasıdır. Terikenin
tamamıyla ancak mübayenet olduğu zaman çarpılır.
Bu işlem varislerden herbir ferdin payının bilinmesi için yapılır. Varislerden herbir gurubun
hissesinin bilinmesi için aynı işlem yapılır.
Borçların ödenmesine gelince, eğer terike kafi gelirse mesele yok. Fakat terike kâfi gelmezse ve
alacaklılar birden fazla olursa o zaman borçların toplamı. meselenin tashihi gibi farzedilir. Her
alacaklının alacağı da varisin payı gibi kabul edilir ve yukarda geçtiği şekilde işlem yapılır.
İ Z A H
«Terike taksim edilmek istendîğinde ilh...» Musannıf tashihden de gurubun payına düşeni tayin
ettikten sonra da o tashihden her varisin hissesine düşeni açıkladıktan sonra, asıl maksadı izaha
başlamıştır. Her varisin terikenin tamamından olan nasibi iki yolla tayin edilir. Bu iki yolda
meselenin tashihinden her varisin nasibinin bilinmesine bağlıdırlar.
«Herbirine düşen belli olacak şekilde ilh...» Bu söz, Sirâciye'deki gibi musannıfın da «ve
alacaklıları» şeklinde «ve» ileylemesine. «bu sahih değildir» şeklindeki itiraza cevaptır. Çünkü
terike borçların hepsini karşılar ve varislere de birşey kalırsa o zaman alacaklılar arasında taksime
ihtiyaç kalmaz ve taksimat varisler arasında yapılır. Aksi halde varislere birşey kalmaz. Cevabın
özeti şudur: Burada «ve alacaklılar»dan murad «ve alacaklılar arasında» dır. O zaman, «arasında»
kelimesi takdir edilmiştir. Yâni «şu taifenin fertleri arasında ve şu taifenin fertleri arasında»
demektir. Buna göre taksim, her iki taife için birlikte olmayıp, taksimin halleri teaddüd ettiğinden,
taksimde müteaddit olur. Yahut ta buradaki «ve», «veya» manasındadır. O zaman mana yine bizim
dediğimiz gibi olur.
«Herbir varisin sehimleri çarpılır ilh...» Yâni, sonra. eğer sehimler terikenin tamamıyla veya -varsa-
vefkiyle çarpılmışsa, elde edilen meblağ. tashihe göre taksim edilir. Musannıf ve şarih bu izahı
terketmiş olsalar bile gereklidir.
«Sirâciye ve diğer... uygun olan ilh...» Musannıf «doğru olan» dememiştir. Çünkü mübayenette




olduğu gibi muvafakat ve müdâhelede de, çarpmanın, terikenin tamamıyla yapılması sahihtir.
Ancak bu durumda hesap uzar. O halde muvâfakat bulunan yerde çarpmanın vefk ile, mübayenet
olan yerde de tamamıyla yapılması iyi olur. Muvafakata misal şudur: Bir kadın ölse ve geride kocası
anne-bir iki erkek-kardeşi ve ana baba-bir iki kız kardeşi kalsa; pay sahiplerinden altıda bir hisseye
sahip bulunduğundan, meselenin aslı altıdandır, ve dokuza avleder. Ölen kadın altmış dinar terike
bırakmış olsa bununla meselenin tashihi olan dokuz arasında üçtebir ile muvafakat vardır. O zaman
kocaya dokuzdan üç düşer ki bu üç terikenin vefki olan yirmi ile çarpılınca altmış eder. Bu da
tashihin vefki olan üçe taksim edilince yirmi çıkar ve bu yirmi terikeden kocaya verilir. iki erkek
kardeşten birine bir sehim düşer ki bu da terikenin vefki olan yirmi ile çarpılınca yirmi eder. Bu
yirmi üçe taksim edilince altı tam iki bölü üç eder. Bu da her bir erkek kardeşe verilir.
Anne-baba-bir iki kız-kardeşten birine de iki düşer. Bu iki de terikenin vefki olan yirmi ile çarpılınca
kırk eder. Bu kırk üçe taksim edilince onüç tam bölü üç çıkar. Bu da her bir kız kardeşe verilir.
Mübâyenete misal de şudur: Bir kadın ölüp geride kocası, annesi ve ana-baba-bir kız-kardeşi kalsa
: Bu meselenin aslı da altıdandır, ve sekize avleder. ölen kadının yirmibeş dinar terike bıraktığı
farzedilse: Aralarında mübâyenet vardır; kocaya sekizden üç düşer ve bu, terikenin tamamı olan
yirmibeşle çarpılınca yetmişbeş eder. Bu yetmişbeş sekize taksim edilince. dokuz tam üç bölü
sekiz eder ki bu kocaya verilir. Anababa bir kız-kardeşe de bu kadar verilir. Anneye ise sekizden iki
düşer ki yirmibeşle çarpılınca elli eder. Bu elli sekize taksim edilincede altı tam bir bölü dört eder.
Bu da anneye verilir.
Eğer birinci misalde tashihden her varisin sehimleri terikenin tamamı ile çarpılırsa sonra da elde
edilen meblağ burada yapıldığı gibi tashihin tamamına göre taksim edilse sahih olur. Fakat
dediğimiz gibi hesap uzar. Eğer ikinci misalde terike yirmidört olursa terike ile tashih arasında
müdahale olurdu. Çünkü sekiz yirmidördün içinde vardır. Bu durumda da mübâyenette olduğu gibi
işlem yapmak caizdir. Şu kadar var ki en kısa yol muvafakat işlemidir. Zira her ikisi de ortak kesir
olan sekizdebir de müşterektirler. Sekizde bir de onların mahreçlerinin en küçüğüdür ki bu da
sekizdir. O zaman bunların her ikisi de, tevafak hükmündedirler.
«Varislerden herbir gurubun hissesinin bilinmesi için de aynı işlem yapılır.» Yâni birinci misalde.
her iki erkek-kardeşin payları ile her iki kız-kardeşin paylan bu paylardan birisinin çarpıldığı meblağ
ile çarpılır. Ve elde edilen meblağ da tashihin vefkına göre taksim edilir. O zaman çıkan her
gurubun payıdır. Musannıfın zikrettiği çarpma yoluyla olan taksim, vecihlerin en meşhurudur. Bu
beş vechin terikedeki kesirin izâhı uzun şekilde kitaplarda vardır.
«Borçların ödenmesine gelince ilh...» Yâni onların taksim edilme yolu... Buna hisseleşme denilir.
«Mesele yok.» Yâni terikenin borçları karşılaması ile maksat hâsıl olur, ve bu da güzeldir.
«Ve alacaklılar birden fazla olursa...» Eğer alacaklılar bir kişi olursa o zaman taksim olmaz.
«Borçların toplamı, meselenin tashihi gibi farzedilir.» Techizden sonra borçların tamamı ile geriye
kalan terikeye bakılır. Eğer oralarında muvafakat olursa, meselâ adam on iki dinar terike bıraksa ve
onsekiz dinar da borçlu olsa; bu onsekiz dinardan dört dinar Zeyd'e, iki dinar Amr'e ve oniki dinar
da Bekir'e olsa, o zaman borç ile terike arasında altıda bir ile muvafakat vardır. Bunlardan
herbirinin borcu terikenin vefki filan İki ile çarpılır. Sonra da elde edilen meblağ borçların
tamamının vefki olan üçe taksim edilir; Zeyd'e iki tam iki bölü üç, Amr'e bir tam bir bölü üç, Bekir'e
de sekiz verilir.
Eğer borçların tamamı ile terike arasında mübâyenet olursa meselâ meselemizdeki terikeyi onbir
dinar farzetsek, o zaman alacaklılardan herbirinin alacağı terikenin tamamı ile çarpılır ve elde edilen
meblağ borçların tamamına göre taksim edilir. Bu durumda Zeyd'e iki tam dört bölü dokuz. Amr'e
bir tam iki bölü dokuz. Bekir'e de yedi verilir.
Eğer birinci surete göre yirmi dört dinar borçlu olsa idi, yirmi dört ile terikesi arasında müdahale
vardır. Müdâhale suretinde de muvafakat gibi işlem yapılır. Bildiğin gibi, müdahale ve muvafakat
suretlerinde mübâyenet gibi işlem yapmak sahihtir.
M E T İ N
Musannıf bundan sonra tehârüç meselesine başlayarak şöyle demiştir. Vârislerden veya
alacaklılardan biri terikeden, malum olan bir meblağ alıp çıkmak üzere anlaşma yapsa onun payı
meselenin tashihinden çıkartılır ve sanki hissesini tam almış gibi kabul edilir. Sonra da meselenin
tashihinden veya borçlardan kalan kısım varislerin veya alacaklıların sehimlerine göre taksim edilir.
Meselâ, bir kadın ölüp geride kocası annesi ve amcası kalsa ve kocası zimmetinde olan mehir




karşılığında anlaşarak varisler arasından çıksa, onun payı -ki o üçtür- tashihden atılır. Çünkü
mesele altıdan oluyordu. Buna göre mehir hâricinde terikeden kalan kısım anne ile amca arasında
tehârüçten evvelki tashihden, sehimleri olan üç sehim hesabıyla taksim edilir. Buna göre anneye iki
hisse, amcaya da bir hisse verilir. Kocanın hiç yok gibi kabul edilmesi caiz değildir. Zira öyle kabul
edilse, annenin hissesi, malın aslının üçte birinden kalan kısmın üçte birine inkılap eder. Zira o
zaman anne bir amca da iki hisse alır, ki bu da icmâa aykırıdır. Bunu Seyyid ve diğerleri söylemiştir.
Ben derim ki: Doğru olan ancak bu taksimdir, bu meselenin taksiminde, bendeki nüshalara göre,
Muhtar ve Mecmau'I-Bahreyn sahipleri ve başkaları hata etmişlerdir. Zira onlar kalanı taksim ederek
anneye bir sehim amcaya ise iki sehim vermişlerdir. Halbuki bunun icmâa aykırı olduğunu
biliyorsun.
Allâme Kutbuddin Muhammed b. Sultan, Kenz'in şerhinde: «O sanki hiç yokmuş gibi kabul edilir»
sözünde düşünülmesi gereken bir husus vardır» demiş sonra da yukarda anlatılanın benzerini
zikretmiştir. Düşün.
İ Z A H
«Sonra, tehârüc meselesine başlamıştır.» Tehârüc, istılahta; varislerin bir varisi. ister ayn olsun
ister deyn olsun, terikeden bir şey vererek mirastan çıkarmak üzere anlaşma yapmalarıdır.
Sekbu'l-Enhûr'da şöyle denilmiştir: Tehârücün aslı rivâyet edilen şu hadisedir: Abdurrahman b. Af
(r.a.)dört karısından birini ölüm hastalığında iken boşamış ve o kadının iddeti bitmeden
Abdurrahman b. Avf ölmüştür. Osman (r.a.) o kadını sekizde birin dörtte biriyle (normal karısı imiş
gibi) vâris kılmıştır. Bunun üzerine Abdurrahman'ın varisleri de o kadınla, hissesi karşılığında
seksenüçbin dirhem vermek üzere sulh yapıp onu mirastan çıkarmışlardır.
Diğer bir rivâyete göre ise, bu meblağ dinar olarak verilmiştir. Başka bir rivâyette de seksenbin
dirhem verilmiştir.
Bu hadise hiçkimse tarafından inkâr edilmeden, sahabe huzurunda vukû bulmuştur.
Ben derim ki: Tehârücün hüküm ve şartları vardır. Bunlar: «Kitabu's Sulh'un sonundaki şu bahis de
geçmiştir: «Eğer varisler içlerinden birini verasetten çıkarsalar ve ona kendi mallarından verseler,
çıkardıkları kişinin hissesi geri kalan varisler arasında eşit olarak taksim edilir.» Şayet çıkartılan
kişiye verdikleri meblağ, kendilerinin miras olacakları terikeden verilmişse o zaman, geri kalan
onların mirastan alacakları paylarına göre taksim edilir.
Şarih Kitabu's-Sulh'un sonunda şöyle demişti: «Hassâf, Terikeden geri kalanın. herkesin mirastan
alacağı paya göre taksim edilmesini sulhun inkardan dolayı yapılması ile haliyle kayıtlamıştır. Eğer
sulh ikrardan dolayı yapılmışsa o zaman eşit olarak taksim edilir.» Bunu düşün!
«Veya alacaklılar ilh...» Bunlar Sirâciye'de zikredilmemiştir. Mültekâ, Mecmâ ve diğer kitaplarda
zikredilmiştir. Alacaklıların hükmü, terikenin taksiminde ve tehârücde, varislerin hükmü gibidir.
Kitabu's-Sulhun sonunda geçtiği üzere mûsa leh de onlar gibidir.
«Onun payı meselenin tashihinden çıkartılır.» Yâni mesele varisler arasında sulh yapılan kişide
varmış kabul edilerek tashih edilir. Sonra da onun sehimleri tashihden çıkarılır. Seyyid.i
«Koca gibi ilh...» Bu meselenin aslı altıdan yapılır. Kocaya yarı olan üç sehim verilir. Anneye üçtebir
verilir ki bu iki sehimdir. Amcaya da kalan verilir ki bu da bir sehimdir.
«Buna göre anneye iki... verilir.» Eğer terikeden birşey karşılığında sulh ederek varisler arasından
çıkanın amca olduğu farzedilse, mesele yine altıdan olur. Amcanın payı altıdan çıkınca beş kalır;
üçü kocaya ikisi de anneye verilir. Buna göre kalan koca ile anne arasında beş tane beştebire
ayrılır. Bu beşten üçü kocaya ikisi de anneye verilir.
Eğer, terikeden bir mikdar karşılığında, anne sulh yapsa ve varisler arasından çıksa mesele yine
altıdan olur. Altıdan anneye düşecek olan iki sehim atılınca dört kalır. Bu dört dört tane dörtte bire
ayrılır. Üçü kocaya biri de amcaya verilir. Seyyid.
«Annenin farzı inkılâp eder.» Yâni, bu suret gibi bazı suretlerde.. Amca yerine baba olsa böyle
değildir. Zira baba olunca kocanın, tashihe dahil edilmesine itibar etmeye gerek yoktur. Çünkü her
hâlükârda anneye bir sehim babaya da iki sehim düşer.
«... Düşünülmesi gereken bir husus vardır.» Bunun aslı Zeylai'nindir. Zeylai bunu şu sözüyle ifade
etmiştir: «Zira o adam hissesinin bedelini almıştır o halde nasıl olurda hiç yokmuş gibi kabul edilir?
Aksine diğer varisler hisselerini tam almadıkları halde sanki o adam hissesini tam almış gibi kabul




edilir. Görülmüyor mu ki bir kadın ölse ve geride öz, anne bir ve baba bir uç tane kızkardeş ve
kocasını bıraksa ve anababa bir (öz) kızkardeşi sulh ederek varisler arasından çıksa, geri kalan
aralarında beş tane beşte bir yapılır, üçü kocasına, biri baba bir kızkardeşine, biri de annebir
kızkardeşine verilir. Bu taksimatda. onlara sekizden düşene göre, yapılır. Çünkü meselenin aslı
altıdan olup sekize avletmişti. Buna göre ana-bababir kız kardeş nasibi olan üçü alınca geriye beş
kalır. Eğer o kızkardeş hiç yok gibi kabul edilirse, o zaman mesele altıdan olur ve bir sehim de
asabeye kalır.»
Bunu şu şekilde ifade etseydi daha doğru olurdu : Mesele altıdan alınır ve bir sehim ile yediye
avledilir. Nitekim Zeylaî'nin bazı nüshalarında da böyle denilmiştir.
Ancak önceki ifade Zeylai'nin bizzat kendi yazısı ile o şekilde bulunmuştur. Demekki o kalem
hatasıdır. Zira bu bahiste asabe yoktur.
«Sonra yukarda anlatılanın benzerini zikretmiştir.» Yâni yukarda geçen, «onun sehimleri tashihten
atılır» sözü.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...