17 Ekim 2012

MALIN ÜÇTE BİRİNİ VASİYET BÂBI İKİNCİ BÖLÜM


MALIN ÜÇTE BİRİNİ VASİYET BÂBI 
İKİNCİ BÖLÜM

Biz deriz ki «fukara» ve «mesakin» kelimelerindeki cinsiyet ifade eden harfi tarif onlardaki çoğul
manasını iptal eder.
Malının üçte birini Zeyd'e ve miskinlere vasiyet etse, yarısı Zeyd'e yarısı da miskinlere verilir.
İmam Muhammed'e göre ise yukarda geçtiği gibi bu üçtebir, üçe taksim edilir; biri Zeyd'e ikisi de
miskinlere verilir.
Malının üçte birini Zeyd'e, fakirlere ve miskinlere vasiyet etse İmam'a ve üçe, Ebû Yusuf'o göre ikiye
İmam Muhammed'e göre de beşe taksim edilir. İhtiyâr.
Malını miskinlere vasiyet etse, birtek miskine sarf edebilir. İmam Muhammed ise, yukarda geçen
esasa göre, iki kişiye sarf edeceğini söylemiştir. Ona göre miskinlere vasiyet edilen şeyin iki
kişiden azına sarfedilmesi caiz değildir.
İmam Muhammed ile Şeyhayn arasındaki ihtilaf miskinlere, (şu miskinler diye) işaret
edilmediğindendir.
Eğer bir topluluğa işaret ederek, «malımın üçte biri şu miskinlerindir» dese imamların ittifakı ile
bunun birtek miskine sarfedilmesi caiz değildir.
«Belh fakirlerine» vasiyet etse ve mal onlardan başka fakirlere verilse İmam Ebû Yûsuf'a göre  
caizdir.
Fetva da bu görüşe göre verilir. Hulâsa ve Şurunbulâliye.
İ Z A H
«Çünkü «arasındadır» kelimesi yarı yarıya bölünmeyi icab ettirir. » Zâhir olan şudur: Böyle olması,
«arasında» kelimesinin burada olduğu gibi iki müfred kelimeden sonra geldiği takdirdedir, Ama
eğer «Zeyd, Amr ve Bekir arasındadır» sözü gibi üç müfredden sonra gelirse o zaman onların 
sayısına göre taksimi gerektirir.
Binaenaleyh «Zeyd» ve «arasındadır» kelimelerini söyleyip sussa o zaman vasiyet ikiye taksim
edilir. Çünkü ortaklığın en azı iki kişi arasındadır. İkiden yukarısının ise sonu yoktur.
«Arasında» kelimesinin iki oğuldan sonra gelmesi hususunda Mirac'ta şöyle denilmiştir: «Zeyd'in
oğulları ile Bekir'in oğulları arasındadır» dese ve bunlardan birinin hiç oğlu olmasa o zaman
üçtebirin tamamı, diğerinin oğullarının olur. Zira vasi üçtebirin tamamını Zeyd'in oğulları arasında
ortak kalmıştır. Hatta sadece Zeyd'in oğulları deseydi yine üçtebir onlar arasında taksim edilirdi,
çünkü ortaklık sabit olmayınca, üçtebirin tamamı onların aralarında taksim edilir.
«Filan kişinin oğulları ile falan arasındadır» sözü de yukardaki gibidir. Yani «arasında» kelimesinin
tekrarlanması ile tekrarlanmaması orasında fark yoktur.
«Fakir olduğu halde ilh...» Gelecek olan mutlak hükmün kolay anlaşılması için bu sözün yazılmamış
olması daha iyi idi. T.
«Çünkü vasiyetin ölümden sonrası için icab olduğu bilinmektedir.» Yani vasiyet bir malı ölümden
sonra temlik etmek akdidir. Bundan dolayı, temlik edilen malını kabul edilmesine reddedilmesine
ölümden sonrasında itibar edilir. Hükmü de ölümden sonra sabit olur.
«Ama eğer malından bir aynı veya ilh...» Bunun özeti şudur: Geçen tafsilatsız hüküm, sadece ayn
veya tür olmayan ve malın tamamında şûyi olan vasiyet akdidir. Bunun dışındakilerde ise tafsilat
vardır. Şöyle ki: Bir kimse koyunları olduğu halde, koyunlarının üçte biri gibi, bir aynı vasiyet
ederse bu aynın vasiyet anında mevcut olanına itibar edilir. Çünkü bu vasiyet, izafei ahdiye ile  
belirtilmiştir. İzafe-i ahdiye de ahd için olan harfi tarif gibidir. Ama eğer koyunları olmadığı halde,
koyunlarının üçte birini vasiyet ettiğini söylese bu vasiyet gibi ölüm anında koyunları varsa
muteberdir. Çünkü bu bir ayn değildir ki vasiyet onunla kayıtlansın. Zira burada ahdiyet yoktur. İşte
benim anladığım budur. Düşün.
«Koyunları olmadığı halde ilh...» Veya olduğu halde helâk olsa, Mihâc. Şayet malında birtek koyun
olsa, varisler koyunu veya kıymetini vermekte muhayyerdirler. Nihâye.
«Bir koyunun kıymeti...» Mirâc.
«Koyunlarımdan bir koyun onundur sözü ise bunun hilafınadır ilh...»İkisi arasındaki fark şudur:
Birincisinde, malından bir koyun, vasiyet etmesinden onun bir koyunun maliyetini vasiyet ettiğini
anlıyoruz, koyunun maliyeti de mutlak malda bulunur. İkincisinde ise, koyunları olmadığı halde  
koyunlarından bir koyunu vasiyet etmesinden muradının koyunun bizzat kendisi olduğunu anladık.
Çünkü onu koyunlarından bir cüz kılmaktadır. Zeylaî.


«Yani koyunu olmadığı halde ilh...» Şârih burada İbnu Kemâl'e uymuştur. Zira Hidâye ve diğer
kitaplardaki ifadeye zıt bir ifade kullanmıştır. İbnu Kemal demiştir.
«Koyunu olmadığı halde demiştir» dedi Hidâye sahibinin dediği gibi «koyunları olmadığı halde 
dememiştir. Çünkü koşun, koyunlardan bir ferddir. Bir koyunu olmayanın koyunları da yoktur, aksi
ise böyle değildir. Şart olan çokun olmaması değil cinsin olmamasıdır. Hatta, bir koyunu olsa
vasiyeti sahih olur.
Bu ifadede Sadru'ş-Şeria'ya red vardır. Zira o «bir tek koyun bulunması halinde yine vasiyet batıl
olur» demiştir.
Ben derim ki: İbnu Kemâl'in bu ifadesinde itiraz edilecek bir nokta vardır: Çünkü vasiyet eden 
çoğul, lafzı ile «koyunlarımdan bir koyun» demiştir. Hiç koyunu olmayan veya birtek koyunu olan
kimsenin, koyunları yoktur. O zaman her iki şekilde de vasiyet batıl olur. Çünkü her iki şekilde de
«koyunları» yoktur. İşte bununla anlaşılmaktadır ki vasiyetin batıl olmasının şartı koyun cinsinin
olmaması değil, «koyunların» olmamasıdır.
Bundan dolayı Sadru'ş-Şeria, Hidâye'nin ibaresinin daha şumûllü olduğunu söylemiştir. Zira
Hidâye'nin ibaresi her iki şekilde de vasiyetin batıl olduğuna delalet eder.
«Malına izafe etmemesi de aynı şekildedir»Şârih bunu katî olarak söylemiştir. Halbuki Hidâye,
Tebyîn ve Minah'ta şu şekilde ifade edilmiştir: Bazı âlimler tarafından bu vasiyetin sahih olmadığı
ylenmiştir. Çünkü vasiyeti sahih kılan şey onun mala izafe edilmesidir. İzafesiz olduğunda
koyunun sûretine ve manasına itibar edilir. Bazı âlimler tarafından da bu vasiyetin sahih olduğu
ylenmiştir. Çünkü mülkünde koyun olmadığı halde, koyunu zikredince muradının koyunun
maliyeti olduğu anlaşılır. Düşün.
«Çoğulun da en azı ikidir» Yani mirasta... Vasiyet de mirasın bir eşidir. İbnu Kemâl.
«Çoğul manasını iptal eder». Eğer bunu, belirsiz olarak zikretmiş olsa, biz de İmam Muhammed'in
dediği gibi söyleriz. Zeylai.
BİR UYARI :
Bu vasiyet, ölümü ile azad edilen ümmü'l-veledlere veya başka ümmü'l-veledleri yoksa hayatında
azad edilen ümmü'l-veledlere ait olur.
Eğer her iki türden de ümmü'l-veledleri olsa, o zaman vasiyet ölümü ile azad edilecek olan
ümmü'l-veledlerdir. Çünkü örfe göre ümmü'l-veled ismi bunlara verilir. Hayatında azad edilenlere
ise ümmü'l-veled değil mevâlî denilir.
Hayatında azad edilenlere ancak, ölümü ile azad edilecek ümmü'l-veledleri olmadığı zaman
sarfedilir. Çünkü onlardan başka ümmü'l-veled denilecek kimse yoktur. Bu bahsin tamamı
Zeylai'dedir.
«Ebû Yusuf'a göre yarı yarıya taksim edilir» Çünkü fakirler ve miskinler mana itibariyle ay
sınıftırlar. Zira her iki kelime de ihtiyaç ifade eder. İhtiyâr. Şu kadar var ki geçen meselede Ebû
Yusuf'un görüşü İmamı Azam'ın görüşü gibidir. O zaman burada Ebû Yusuf'un iki görüşünü
ayırmaya ihtiyaç vardır. Düşün.
«Yukarda geçene göre ilh...» Yani cem'in en azına itibar edilmesine göre.
«... Caizdir»Ama efdal olan Belh fakirlerine sarfedilmesidir. Hulasa.
M E T İ N
Bir kişiye yüz dirhem başka birine daha yüz dirhem vasiyet etse ve üçüncü birisine de «seni onlara
ortak ettim» dese üçüncü kişi her bir yüz dirhemin üçte birini alır. Çünkü ilk iki kişinin payları
eşittir. Böylece üçü arasında eşitliği sağlamak mümkündür. O zaman musâ lehuların ilk ikisinden
herbirine yüz dirhemin üçte ikisi verilir.
Bir kişiye dörtyüz dirhem, başka birisine de ikiyüz dirhem vasiyet etse ve üçüncü bir şahsa da
«seni onlara ortak ettim» dese, üçüncü şahıs diğerlerine vasiyet edilenlerin herbirinin yarısını alır.
Çünkü birinci ve ikinci kişilerin payları farklıdır. Böylece üçüncü şahıs bunlardan herbirine eşit olur.
Bir kişiye malının üçte birini vasiyet etse, başka birine de «seni ona ortak ettim» veya «seni onunla
beraber vasiyete dahil ettim» dese, zikrettiğimiz sebepten dolayı, üçte biri ikisi orasında taksim
edilir.
Vârislerine: «Falan kişiye borcum var, onu tasdik ediniz» dese, malının üçte. birine kadarkinde
tasdik edilmesi istihsanen vaciptir.


«Kim benden bir alacağı olduğunu iddia ederse onu veriniz» sözü ise bunun aksinedir. Çünkü bu
söz, şeriata muhaliftir.
Ancak «eğer vasi vermeyi uygun görürse veriniz» derse, o zaman üçtebirden verilmesi caiz olup,
vasiyet olur.
«Falan kişi malımdan ne iddia etmişse o doğrudur» dese eğer o adam daha önce belirli bir şey
iddia etmişse iddia ettiği şey onundur. Aksi halde ona bir şey verilmez. Mücteba.
Eğer yani varislerine söylediği «falan kişinin benden alacağı var, onu tasdik ediniz» sözüyle birlikte
birçok vasiyetler yapmış olsa, terikenin üçtebiri vasiyet sahiplerine ayrılır, üçte ikisi de varislere
verilir. Vasiyet sahipleri ile varislerden herbirine «onu dilediğiniz şeyde tasdik ediniz» denilse o  
zaman, üçte birden kalan miktar vasiyet edilen kişilerindir. Borç, iki haktan önce olsa da meşgul
olmasından dolayı geri kalmıştır. Onun taayyün yolu da zikredilendir. Bu durumda varislerden ikrar
ettiklerinin üçte ikisi, musa lehlerden de ikrar ettiklerinin üçte biri alınır. Geri kalan da onların olur.
Eğer alacaklı kişi fazla olduğunu iddia ederse bunlardan herbiri bilgisi olmadığına yemin eder.
«Ben derim ki: Bir de şu husus kalmıştır; eğer vasiyetler üçte birden az olursa üçte birin tamamı mı
vasiyetler için ayrılır yoksa vasiyetler kadar mı ayrılır.? Bu hususu görmedim.
Yine, şu da kalmıştır: Varislerin üçtebirden fazlasını tasdik etmeleri gerekir mi? Bu hususta İbni
Kemâl'e müracaat edilsin.
İ Z A H
«Çünkü ilk iki kişinin payları eşittir» Çünkü lügat bakımından şirket, eşitlik içindir. Bundan dolayı
da Allah Teâlâ'nın «onlar üçte birde ortaktırlar» sözü eşitliğe hamledilmiştir. Zeylai.
«Çünkü birinci ve ikinci kişilerin payları farklıdır.» Buna göre üçü arasında eşitlik
gerçekleşmediğinden dolayı, biz eşitliği. üçüncü kişinin, onlardan herbirine vasiyet edene eşit 
olmasına hamlettik. Bu durumda da üçüncü şahıs her ikisine vasiyet edilen miktarların yarılarını
alır.
Birisi Zeyd'e bir cariye başka bir câriyeyi de Bekir'e vasiyet etse, sonra da üçüncü bir şahsa «seni
onlara ortak kıldım» dese, eğer iki cariye kıymet bakımından farklı iseler üçüncü şahıs fukahanın
icmaı ile herbir cariyenin yarısını alır. Eğer eşit iseler İmamı Azam'a göre kölenin taksim
edilebileceğine binaen yine herbir cariyenin yarısını alır.
İmameyn'e göre ise kölenin taksim edilemeyeceğine binaen herbir cariyenin kıymetinin üçte birini
alır. Zeylaî özette...
«Zikrettiğimiz sebepten dolayı ilh...» Yani eşitliğin mümkün olmasından dolayı... T.
«İstihsânen ilh...» Kıyasa göre ise tasdik edilmez. Çünkü meçhul olan bir şeyi ikrar etmek sahih
olsa bile ona ancak, beyan edildikten sonra hükmedilir. Vasiyet edenin «onu tasdik edin» sözü
şeriate muhalif olarak sâdır olmuştur. Çünkü iddia edilen şey ancak delil ile tasdik edilir.
İstihsanın illeti şudur: Hakkın aslı borçtur. Borcun miktarı da vasiyet yoluyla sâbit olur. M;
«Çünkü bu söz şeriata muhaliftir.» Bu söz Şârihin «bunun aksinedir.» Sözünden anlaşılan batıl
oluşun gerekçesidir. T.
Bu meselede musa leh meçhul olduğu için burada istihsân ile hükmedilmez.
«... Vasiyet olur». Zira onu vasinin reyine havale etmiştir. Bunu Musannıf ifade etmiştir. Bunda.
vasiyet edilen kişi meçhul de olsa havale edilen vasiyetin sahih olduğuna işaret vardır. Bunu
vasiyetler kitabının başında takdim etmiştik.
«Eğer o adam daha önce» belirli bir şey iddia etmişse ilh...» Yani mukir hayatta iken. T.
«İddia ettiği şey onundur.» Bu da iddia ettiği şeyin, vasi tarafından ikrarı olur. T. Yani malın
tamamından verilir.
Ama Halebi'nin : «iddia ettiği şey üçte birden verilir» sözü, davanın mukirrin ölümden sonra
oluşuna binaendir.
Burada itirazi bir görüş vardır .bundan dolayı da Tahtavî şöyle demiştir: «iddia etmişse» sözünü
«iddia ederse» sözüyle tevil etmek, ibareden akla ilk gelen manaya ters düşer. Ama birinci mesele
bunun hilafınadır, Çünkü burada vasiyet eden kişi kendisinin borcu olduğunu ispat etmiş ve onun
takdirini varislerine havale etmiştir.
«Aksi halde ona birşey verilmez.» Bu tafsilat Ebu'l-leys'indir ve o. bu meselede herhangi bir rivayet


olmadığını zikretmiştir. Bu Kifâye'de İfade edilmiştir.
«Terikenin üçte biri vasiyet sahiplerine ayrılır.» Çünkü vasiyetler üçte birdeki bilinen haklardır.
Miras da üçte ikide malum olandır. Borcu ikrar ise •bilinen bir borç olmadığı gibi, bilinen bir vasiyet
de değildir. O zaman bilinen ortak olmaz. Bundan dolayı da bilinenin ayrılmasını öne aldık.Zeylaî.
«O zaman üçte birden kalan miktar vasiyet edilen kişilerindir». Musannıfın bunu metinde kısa
olarak ifade etmesi kasdedilen manaya kâfi değildir. Musannıfa düşen şarihin, «o zaman varisler...»
sözüyle zikrettiği tafsilatı zikretmesiydi. Nitekim Mülteka, Dürer ve Islah'ta böyle yapılmıştır.
«Borç iki haktan ilh...» Bu, bir sorunun cevabıdır. Soru da şudur:«Falan kişiye borcum vardır» sözü,
borcu ikrardır. Borç ise varislerin ve musa lehlerin haklarından önce verilir. öyle olduğu halde
musannıf bu meselede neden vasiyet edilenlerin ve varislerin haklarının borçtan evvel ayrılacağını
yledi?
«Zikredilendir» Yani her iki fırkanın da tasdikleri...
«O zaman varislerden ikrar ettiklerinin üçte ikisi alınır.» Çünkü her gurup bir, sehim ile ikrar
edilince terekede her iki payda da şâyi olan bir borç olduğu ortaya çıkar. O zaman borç onlardan,
ellerinde terekeden olan miktar hesabınca alınır. Aynî ve diğerleri.
«Geri kalan da onların olur.» Yani üçte birden kalan vasiyet sahiplerinin, üçte ikiden kalan da
varislerin olur. Hatta eğer musâ lehler borcun yüz dirhem olduğunu söyleseler mukarrun lehe 
ellerinde olanın üçte biri verilir. Eğer birşey artarsa o da yine kendilerinindir.
Eğer varisler borcun üçyüz dirhem olduğunu söyleseler ellerindekinin ikiyüz dirhemi mukarrun  
lehe verilir. Şayet birşey artarsa o da yine onlarındır. ama artmazsa birşey verilmez. İtkâni.
«Bilgisinin olmadığına ilh...» Yani mukarrun lehe ondan daha fazla verileceğini bilmediklerine dair
yemin ederler. Zeylaî şöyle demiştir: «Zira bu yemin, başkasının yapmış olduğu şeye dair yemin
ettirmektir. Yani muddaî ile ölen kişi arasında cereyan eden birşey üzerine yemin ettirmektir. Yoksa
kendi yapmış olduğu şeye değil... Bu durumda da kesin bir şekilde yemin ettirilmez;
«Ben derim ki: Şu husus kalmıştır ilh...» Bu, şundan kaynaklanmaktadır: Musannıfın diğer
müelliflerinki gibi olan «üçtebir vasiyet sahiplerine ayrılır» sözü, vasiyetlerin terikenin üçte birini
kapsadığını açık olarak ifade eder. Bunu Zeylai ve İbnu Kemal de sarih olarak söylemişlerdir.
Nitekim müşkil bahsinde gelecektir. O halde bu ifadeden vasiyetlerin üçte birden az oldukla
durumun hükmü bilinemez. Evet, bundan vasiyetler kadarının ayrılacağı anlaşılır. Ama yalnız
vasiyetler kadarı ayrılınca üçtebirden kalan miktarın hükmünün ne olduğu kaldı.
Eğer vasiyet sahipleri ile varislerden herbirine; «istediğiniz miktarı tasdik edin» denilse herbir
guruptan ne kadar alınır?
Tahtavî şöyle demiştir: «Fukahanın geçen meselede zikrettiklerine kıyasla, onlardan herbirinin 
elindekine bakılır ve tasdik ettikleri şeyi hisseleri miktarınca vermeleri gerekir.»
Ben derîm ki: Şu husus da kalmıştır; vasinin borçları için vasiyet sahiplerinden alınanı vasiyet
sahipleri vasiyetlerinin tamamlanması için rücû ederek terekenin üçtebirinden alabilirler mi? Bu 
soru Ayni'den naklen geçtiği gibi mukarrun lehin aldığı şeyin iki gurubun da ikrarından sonra
terekede şâyi bir deyn olduğu hükmünden kaynaklanır.
Üçtebirden de onların vasiyetlerini tamamlayacak miktar kalmıştır, ama geçen mesele bunun
hilâfınadır, çünkü orada vasiyetler terikenin üçtebirini tamamen kapsamıştır, İtkânî'nin de geçen
meselede tasrih ettiği gibi mukarru lehin aldığı şey onlar hakkında vasiyettir? Bunun cevabını 
görmedim. Düşün.
«Yine şu da kalmıştır: Varislerin üçtebirden fazlasını tasdik etmeleri gerekir mi?» Evlâ olan, «onlara
nasıl gerekli olur» demesiydi. Bu da, varislerin üçtebirini vasiyet sahiplerine ayırmalarından sonra
vasiyet eden kişiye tasdiklerini gerektirmesi hususunda müşkildir.
Şârihin «bu hususta İbnu Kemal'e müracaat edin» sözünde, «bu hususta» demesinin sebebi bu
konuda Şârihin söz etmemesidir. Çünkü İbnu Kemal'in zikrettiği geçen mesele üzerinedir. Şu kadar
var ki İbnu Kemal'in zikrettiğinden, şârihin söz etmediği bahsun cevabı da anlaşılır. Nitekim bunu
yukarda takrir etmiştik. Anla.
İbnu Kemâl'in ibaresi şöyledir: «Bu meselenin şu bakımdan müşkil olduğu söylenmiştir: Varisler
onu üçtebire kadar olanda tasdik ederler, ama üçtebirden fazlasında tasdik etmeleri gerekmez.
Burada ise varislerin onu üçtebirden fazlasında da tasdik etmelerini gerektirir. Çünkü vasiyeti 
sahipleri vasiyetler terikenin üçtebirinin tamamını kapsadığı takdirde, üçtebiri almış olurlar ve


varislerin ellerinde üçtebirden birşey kalmaz. O zaman varislerin onu tasdik etmeleri gerekmez.»
İbnu Kemal'in «şu bakımdan müşkil olduğu söylenmiştir: Varisler onu üçtebire kadar olanda...»
sözü, vasiyet edenin borcu ikrarı ile birlikte, vasiyet yapmadığı mesele hakkındadır. «Burada» sözü
ise borcu ikrarla birlikte, vasiyette bulunduğu mesele hakkındadır. Bu iskâlin aslı da imam
Zeylai'nindir.
Buna, Allame Makdisî şu şekilde cevap vermiştir: İkrar edilen şey için iki benzerlik vardır; birisi  
vasiyete benzemesi ki o da vasiyetin çıktığı yerden (üçtebirden) çıkar diğeri de borca benzemesidir.
Çünkü mukir ona borç ismini vermiştir. O zaman ikrar edilen hak şeklen borç mana olarak da
vasiyettir. Vasiyet olmadığı zaman onu vasiyete benzeme tarafına riayet edilir, vasiyet olduğu 
zaman da borca benzemesine riayet edilir. Çünkü vasiyet ite birlikte onun da kati olarak
ylenmesi, ayrı şeyler olduklarının delilidir. O zaman varisler ile musa lehu taraflarına riayet
edilerek üçtebirden fazlasında tasdik olunur. Çünkü vasi bu hususta onların bilgilerine ve
varislerinin zimmetim kurtarmaya çalışacaklarına güvenerek, onların dilemelerine bağlanmıştır.
Allame Kadızâde de bu işkali başka bir şekilde cevaplandırmış, ancak bu Şurunbulâliye'de
reddedilmiştir.
Şurunbulâliye bu işkâli Makdisî'ninkine yakın bir şekilde cevaplandırmıştır. Bu iki cevap için
Halebi'nin haşiyesine müracaat et.
M E T İ N
Bir yabancıya ve varisine. veya kâtiline birşey vasiyet etse vasiyet ikiye ayrılır. Varisine ve katiline
yapmış olduğu vasiyet batıl olur. Çünkü daha önce geçtiği üzere ikisi de vasiyet ehlindendir.
Bundan dolayı da varisin icâzeti ile sahih olur.
Ama bir yabancıya ve varisine bir aynı veya borcu ikrar etmesi bunun aksinedir. Çünkü bu ikrar
yabancı hakkında da sahih değildir. Zira bu. aralarında geçen bir akdin ikrarıdır. O akdin bir kısmı
lağv olduğu zaman zarureten geri kalan kısmı da lağv olur.
Bazı âlimler tarafından. bu hükmün birbirlerini tasdik ettikleri takdirde söz konusu söylenmiştir.
Eğer biri diğerinin o ayn veya deynde ortak olduğunu inkar ederse İmam Muhammed'e göre
yabancının hissesindeki ikrarı sahihtir. Ebû Hanife ve Ebû Yusuf'a göre ise yukarda
ylediğimizden gerekçeden dolayı ikrarı tamamında batıldır. Zeylai.
Eğer, iyi, orta ve adi olan üç elbiseyi üç kişiye her birine bir elbise olmak üzere vasiyet etse ve 
bunlardan biri zayi olsa, kendisine vasiyet edilen kişi de bunu bilmese ve varis musa lehlerden 
herbirine «senin hakkın helâk oldu» dese bu vasiyet. «şu iki kişiden birine vasiyet ettim» demesi
gibi müstahikin mechuliyetinden dolayı vasiyet batıl olur.
Ancak vârisler müsamaha yaparak geri kalanı onlara teslim ederlerse o zaman sahih olur. Çünkü
teslime mani olan durum ortadan kalkmıştır. ki o da ikrardır . O zaman iyi elbise vasiyet ettiği kişiye
iyi elbisenin üçte ikisini, adi elbise vasiyet ettiği kişiye adi elbisenin üçte ikisi, vasat elbise vasiyet
ettiği kişiye de iyi elbise ile âdi elbisenin üçte birleri verilir. Çünkü eşitliği sağlamak imkan
ölçüsündedir.
(Şarihin, o da inkârdır sözü ilh...») «O cehalettir. dese idi daha iyi olurdu. Çünkü Zeylaî'de
belirtildiği üzere, teslime mani olan odur. Zeylaî şöyle demiştir: ....Onun manası ne?» O halde 
vasiyet sahih olur. Çünkü o aslında sahihtir. Ancak, sonradan arız olan, teslime mani bir engelden
dolayı batıl oldu. O da Cehâlettir. Teslim ile bu mani ortadan kalktığı için sıhhate inkılab etti.
Ortaklardan birisi aralarında ortak olan bir evden muayyen bir odayı bir kişiye vasiyet etse ve ev
taksim edildiği zaman vasiyet edilen oda vasiyet edilen kişinin payına düşse o oda musâ lehindir.
Ama eğer onun payına düşmezse o zaman hissesine düşenden o odamın ölçüsü kadarı musâ lehe
verilir.
Sadru'ş-Şeria ve diğerleri bu taksimin vacip olduğunu sarahaten söylemişlerdir.
Şayet musannıf: «Taksim edildiği zaman eğer onun payına düşerse...» deseydi daha iyi olurdu.
Ortak bir binadan muayyen bir odanın başkasının olduğunu ikrar etmesi de zikredilen hükümde
vasiyet gibidir.
Muayyen bir bini (bin dirhemi) vasiyet etse, yani bu bin vasinin yanında vedia olarak başkasının
malı ve mal sahibi vasiyet eden kişi öldükten sonra bu vasiyete icâzet vererek o malı musâ lehe
teslim etse sahihtir. Ama onun, icâzetten sonra da, men'e hakkı vardır, çünkü icâzeti teberrudur. O
halde o malı teslim etmekten imtina etme hakkına sahiptir. Ama teslimden sonra artık dönemez.


Şerhu Tekmile.
Malının üçtebirinden fazlasını vasiyet etmesi, katiline veya vârisine vasiyet etmesi ve varislerin de
buna icâze vermeleri ise bunun aksinedir. Çünkü onların icâzetten sonra men etme hakları yoktur.
Belki vasiyet edilen şeyi musâ lehe teslim etmeğe zorlanırlar. Çünkü icâzet verilen kimsenin alacağı
şeyi bize göre vasiyet eden tarafından İmam Şafii'ye göre ise icazet veren tarafından temlik olduğu
tekarrur etmiştir.
Ölen babalarının terikesinin aralarında taksiminden sonra, iki oğlundan biri: babasının, malın
üçtebirini vasiyet ettiğini ikrar etse bu ikrar kendi payının yarısında değil istihsanen üçtebirinde
sahihtir. Çünkü terike iki oğlunun elinde olduğu halde, terikede şâyi olan bir üçtebiri ikrâr etmiştir.
Bu durumda ikrâr eden kişi, terikeden kendi payına düşenin üçtebirini ikrar ettiği gibi kardeşinin
payına düşenin üçtebirini de ikrar etmiş olur. (Başkasının aleyhindeki blr ikrar sahih olmayacağına
göre, sadece kendi hissesindeki ikrar geçerlidir.) Ama bunlardan bir tanesi terikenin taksiminden
sonra babasının borçlu olduğunu ikrar ederse. onun, borcun hepsini vermesi gerekir. Çünkü borç
mirastan önce gelir.
Bir kişi birisine bir cariye vasiyet etse ve o cariye, vasinin ölümünden sonra bir çocuk doğursa;
cariye çocuğu ile birlikte terikenin üçtebirinden çıkarsa her ikisi de musâ lehin olur. Eğer çıkmazsa,
evvela cariyenin sonra da çocuğun üçte birini alır. Çünkü tâbî olan şey, asla müzahamet etmez.
İmameyn ise her ikisinden de eşit olarak alacağını söylemiştir.
Cenînin annesine tabi olarak vasiyetten sayılması terikenin taksimi ile musâ lehin kabûlünden önce
doğduğu takdirdedir. Eğer daha sonra doğarsa, o zaman o çocuk musâ lehindir. Çünkü onun
mülkünün ürünüdür. Kudûrî'nin zikrettiğine binaen taksimden evvel musâ lehin, kabulünden sonra
doğarsa hüküm yine aynıdır. Ama eğer vasiyet edenin ölümünden evvel doğarsa o zaman vârislerin
olur.
Cariyenin kazancı da geçen hükümlerde çocuk gibidir.
i Z A H
«Daha önce geçtiği üzere ilh...» Yani geçen asıl kaideye göre...
«Çünkü bu, aralarında geçen bir akdin ikrarıdır». Bu şekilde gerekçelendiren başka birini görmedim.
Burada düşünülmesi gereken bir husus var; çünkü ikrâr, mukir ile mukarrun leh arasında bir akdin
geçmiş olmasını gerektirmez. Ancak mülkiyetin geçmişte mukarrun leh için olduğunu iktiza eder.
Bunun illeti Kadıhan'ın Camiu's-Sağir şerhinde söylediği şu sözlerdir: «İkrar ile vasiyet arasındaki
fark şudur; Ikrar geçmişte olan birşeyi haber vermektir. Eğer mukirin, yabancıya ikrarı sahih oluşu,
müşterek borç olan muhberu bih (haber verilen şey) sabit olur. Çünkü mukir, müşterek olan bir
borcu ikrar etmiştir. Bu şekilde de borç sabit olur. Buna göre yabancının, ikrâr sebebiyle aldığı
herhangi bir şeyi, ortaklık hakkı bulunduğundan dolayı varis de alır. O zaman bu, vârise ikrâr olur.
Ama vasiyet başlangıçta her ikisi için de temliktir. Temlikin. birisi hakkında batıl oluşu diğeri
hakkında da batıl olmasını gerektirmez. Bunun benzeri Hidâye ve Zeylaî'de de vardır.
«Üç kişîye ilh...» Şöyle ki; «Zeyd'e kumaşın iyisini, Amr'e ortasını Bekir'e de adisini vasiyet ettim»
dese... İtkanî.
«... Ve bunlardan biri zâyi olsa ilh...» Yani vasiyet eden kişi öldükten sonra... T. Şilbî'den.
«Varis de bunlardan herbirine «senin hakkın helak oldu» dese ilh...»Yani helâk olanın, senin hakkın
olması ihtimali vardır... Demekki musannıfın bu ifadesinde mecaz vardır. Yoksa herbirinin hakkının
helâk olması ancak üç elbisenin de zâyi olmasında tasavvur edilir. Aksi halde yalan olur. Bu
meseledeki Camiu's-Sağir şerhlerindeki ifade daha iyidir. O ifade de şöyledir: «Varisin inkarından
murâd» sizden birinizin hakkı batıl oldu, kimin hakkının bâtıl olup kiminkinin kaldığını da
bilmiyorum o zaman size hiçbirşey teslim etmiyorum» demesidir» Bunu. Turî ifade etmiştir.
«Şu iki kişiden birine vasiyet ettim, demesi gibi ilh...» Burada vasiyetin batıl olması imam'a göredir.
Nitekim bu «zımminin vasiyetleri» bahsinden hemen önce gelecektir.
«Çünkü teslime mani olan şey ortadan kalkmıştır.» Yani vasiyetin sıhhatine değil, teslime mani
olan... Çünkü sıhhatine manî olan şey cehalet olup, o bakidir. Düşün.
«Bu da inkârdır» Yani varislerin, musâ lehleri haklarının bâki olduklarını inkâr etmeleridir.
«Bu durumda iyi elbise vasiyet ettiği kişiye ilh...» Yani haddi zâtında iyi olan. «Üçte ikisi» sözünün
manası ise kalan iki elbiseden iyi olanın üçte ikidir.


Bu şekildeki taksimin vechi şudur: Vasat elbise vasiyet edilen kimsenin hakkı, eğer zâyi olan elbise
katanlardan daha üstün ise. kalanların iyisindedir. Eğer onlardan aşağı olursa, o zaman onun hakkı,
kalanların hangisi daha âdi ise, ondadır.
Buna göre vasat elbise vasiyet edilen kişinin hakkı birinci seferinde birine diğer seferinde de
öbürüne taalluk eder.
Eğer helâk olan, vasat elbise ise o zaman onun kalan iki elbisede hakkı yoktur. Demekki onun  
hakkı, kalan iki elbiseden herbirinde iki halde değil bir halde taalluk eder ve kalanların herbirinin
üçte birini alır. İyi elbise vasiyet edilen kimse de kalanlardan adisini değil iyisini alır. Çünkü
adisinde katiyen hakkı yoktur.
Adi elbise vasiyet edilen kişi de iyisini değil adisini iddia eder. Bu durumda iyi elbise vasiyet edilen
kişiye kalanlardan iyisinin üçte ikisi, âdi elbise vasiyet edilen kişiye de kalanlardan âdi olanın üçte
ikisi verilir. Hânî'nin Câmi şerhinden...
«...Ve ev taksim edildiği zaman ilh...» Yani hayatta olan ortak ile ölenin vârisleri arasında taksim
edildiği zaman... Kâdıhan.
«... Düşse ilh...» Yani vasiyet edilen oda ölen kişinin payına düşse...
«...O oda mûsâ lehindîr» Yani şeyhayne göre... imam Muhammed'e göre ise vasiyet edilen odanın
hepsi değil yarısı musâ lehe verilir. Eğer o oda diğer ortağın payına düşerse, o zaman musâ lehe
vasiyet edilen muayyen odanın yansı kadarı verilir.
İmamlardan herbirinin delilini taksimin nasıl olacağının izahı ile birlikte Zeylaî tafsilatlı olarak
zikretmiş ve bunu da İtkânî ve Sadi tahkik etmişlerdir.
«... Daha evlâ olurdu». Zira fukahanın dilinde «ihbar» vücub içindir. «İkrâr etmesi de ilh...» Eğer
Dürer ve İslah'da tabir edildiği şekilde «ikrar gibi» deyip, «vasiyet gibidir» sözünü anmasa idi daha
iyi olurdu. Zira Kâfi'den naklen Şurunbulâliye'de denildiği gibi, esah olan bu meselenin ittifâkî bir
mesele olduğudur. O zaman münasip olan ihtilaflı meselenin bu meseleye benzetilmesi idi, aksi
değil... Nitekim âdet böyledir.
«Muayyen bir bini (bin dirhemi) vasiyet etse ilh...» Yani «şu bini falana vasiyet ettim» dese. Bunun
vedia ile kaydedildiğini şârihten başka kimsede görmedim.
Bundan anlaşılan şudur: Eğer «Zeyd'in malından bin vasiyet ettim» diyerek bini tayin etmese asla
sahih olmaz. Zeyd vasiyete icâzet vererek onu teslim etse bile böyledir.
«O malı musâ lehe teslim etse ilh...» Çünkü onun icâzeti, teberrudur yani hibe menzilesindedir.
Hibe de teslim edilmeden tamamlanmaz. Eğer teslim ederse tamamlanır. Câmi şerhi ve diğerleri.
«... Dönemez.» Dönülmeme sebebi, daha önce naklettiğimiz ibareden anlaşılacağı üzere: her yönü
ile hibe olmaması olabilir. Çünkü vasiyet akdi sahihtir ve icâzete bağlıdır. Zira eğer bâtıl olsaydı
icâzet de geçerli olmazdı. Velvâliciye'deki: «Falan kişinin kölesini vasiyet etse sonra da o köleye
malik olsa vasiyet bakidir» ifadesi de buna delalet eder. Şu kadar var ki Zeylaî vasiyetin bâki
kalmayacağını zikretmiştir. Düşün.
«Çünkü tekarrur etmiştir ki ilh...» Bu, iki mesele arasındaki farkın beyanıdır. Bunun özeti şudur:
Burada vasiyet ilk anda sahihtir, çünkü vasinin mülküne tesadüf ediyor. Artık onun durulması,
varislerin hakkından dolayıdır. Vârisler icâzet verdikleri takdirde hakları düşer ve vasiyet vasî
cihetinden geçerli olur. Dürer.
«Bize göre vasi tarafından temlik olur.» O zaman vâris, vasiyet edilen nesneyi musâ lehe teslim
etmeye zorlanır. Birisi bir köleden başka malı olmadığı halde. hastalığında o köleyi azad etmiş olsa
ve vârisler de buna icazet verseler, azad edilen kölenin velâ hakkının tamamı ölen kişinindir. Eğer
varis mûrisinin cariyesi ile evli olsa ve mûrisin o câriyeden başka malı olmasa da onu başka birine
vasiyet etse câriyenin kocası olan vâris de vasiyete icazet verse nikâhı batıl olmaz. Bu bahsin
tamamı Zeylaî'de vasiyet bahsinin başındadır.
«İki oğlundan biri ikrâr etse ilh...» Üç veya dört oğlundan biri ikrar etse hüküm yine aynıdır ve o
ikrâr kendi payının üçtebirinde sahihtir. Mecma'da da böyle denilmiştir.
«Taksiminden sonra ilh...» Bundan anlaşılan. terikenin taksiminden önceki ikrarın sahih
olmamasıdır. Düşün.
«İkrârı sahihtir ilh...» Bu ikrârın sahih olması, başka bir kişiye üçte biri vasiyet ettiğine dâir beyyine
olmadığı takdirdedir. Eğer böyle bir vasiyete beyyine varsa ondan dolayı ikrar eden kişinin bir şey
vermesi gerekmez ve ikrarı da batıl olur. Nitekim Tûrî Mebsut'tan bu şekilde nakletmiştir.


«İstihsânen ilh...» Kıyas : elindekinin yarısını vermesi idi. Bu da Züferinin görüşüdür. Bu bahsin
tamamı Zeylai'dedir.
«Onun borcun hepsini vermesi gerekir». Yani eğer miras olarak aldığı ikrar ettiği miktar kâfî
gelirse... Şayet bu meselede, mukir başka birisi ile birlikte ölenin borçlu olduğuna şahitlik etse bu
şâhitlik kabul edilir. Nitekim bunun tafsilatı Kitabu'l-İkrar'da istisna bâbından hemen önce geçmiştir.
«Çünkü borç mirastan önce ödenir». O zamanda, borcun mirastan önce olduğunu ikrar etmiş
oluyor. Vasiyet ise bu şekilde değildir. Çünkü musâ leh varislerin ortağıdır. Bu durumda da ancak,
varise kendisine verilecek olanın iki katı teslim edildiği zaman birşey alabilir. Zeylaî.
«Her ikisi de musâ lehin olur». Zira cariye olan anne terikenin üçtebirine asaleten dahildir. Çocuğu
ise annesi ile birlikte olduğu zaman annesine teban dahil olur. Zeylâî.
«İmameyn ise her ikisinden de eşit olarak alacağını söylemişlerdir.» Buna göre altıyüz dirhem malı
ve üçyüz dirhem kıymetinde bir cariyesi olsa ve cariyesini birine vasiyet etse; tereke taksim
edilmeden önce câriye üçyüzdirhem kıymetinde bir çocuk doğursa o zaman musâ lehe İmam'a göre
anneyi ve doğan çocuğun üçte birini alır. İmameyn'e göre ise her ikisinin de üçte birini alır. İbnu
Kemâl.
«Kuduri'nin zikrettiğine binâen ilh...» Hocalarımız demişlerdir ki o çocuk musâ bihidir. (vasiyet 
edilen şeydir) Dolayısıyla, sülüsten çıkışına itibar edilir. Musa lehin kabûlünden önce doğduğunda
da böyledir... Zeylaî.
«Cariyenin kazancı da geçen hükümlerde çocuk gibidir» Hindiye'de şöyle denilmiştir: Galle, kazanç
ye erş gibi, vasiyet edilen malda, musînin ölümünden sonra musâleh vasiyeti kabuletmeden önce
meydana gelen fazlalık vasiyet edilen mala dahil olur mu? İmam Muhammed bunu zikretmemiştir.
Kuduri, bu fazlalığın taksimden sonra meydana gelmesi gibi, vasiyet edilen mala dahil
olmayacağını, hatta musâ leh ipin malın tamamından sayılacağını zikretmiştir.
Ulemamız da o fazlalığın vasiyet edilen mala dahil olup sülüsten çıkışına itibar edileceğini
ylemişlerdir. Serahsi'nin Muhit'inde de aynı şekildedir. T. Allah en iyisini bilendir

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...