17 Ekim 2012

HASTALIK ANINDA KÖLE ÂZAD ETME



HASTALIK ANINDA KÖLE ÂZAD ETME

M E T İ N
Geçerli olan tasarrufta, akd zamanına itibar edilir. Geçerli tasarruf: hükmünü derhal icap ettiren
tasarruftur.
Eğer köleyi sıhhatli iken âzâd ederse, bu âzâd malının tamamından sayılır. hastalığında âzâd ederse
o zaman malının üçtebirinde sayılır.
Burada tasarruftan murad: kendisinde teberru manâsı bulunan inşâdır. Hatta hastalığında borçlu
olduğunu ikrar etse borç malın tamamından verilir.
Birisi hastalığı esnasında kadınla nikâhlansa kadına verilecek mehir mehri misl kadarıyla malın
tamamından verilir.
Kişinin ölümüne izafe ettiği tasarruf ise, sıhhatli halinde yapmış olsa bile yine terikenin
üçtebirinden verilir.
Bu tasarruf, şekli: hükmünü, kişi öldükten sonra İcap.ettiren tasarruftur. «Ölümünden sonra
hürsün» veya «şu şey ben öldükten sonra Zeyd'indir» demeside böyledir.
Sonradan iyileştiği (neticesinde ölmediği) bir hastalık sıhhatli hali gibidir.
Kötürümlük, felç ve verem uzayıp yatağa düşürmediği takdirde sıhhatli hali gibidir. Müctebâ. Uzama
müddeti bir senedir. Hastalıkta muteber olan namazını oturarak kılmasını mubah kılan hastalıktır.
Hastanın âzâd etmesi (mubahat yapması değerinden aşağıya satması) hibe etmesi, vakfetmesi ve
zamin olmasının hükümleride vasiyetin hükmü gibidir. Dolayısıyle terikenin üçte birinden verilir.
Nitekim vakıf bahsinde takdim ettiğimiz üzere; malının hepsini kapsayacak kadar borçlu olan bir
hastanın vakfı batıldır. Hıfzedilsîn ve araştırılsın.
Azâd edilen, kendisine ucuza satılan kimseler ve diğerleri darpte vasiyet sahiplerine ortak olurlar.
Azâd edilen kölenin âzâdına icâzet verilirse köle artık çalışmaz, zira onun azâdına vârislerin hakkı
için mâni olunuyordu. İcâzet ile bu hak düşmüştür.
Bir kimse birine fiatından daha ucuza birşey satsa ve bir de köle âzâd etse ve terikenin üçtebiri
ikisine kâfî gelmese, o zaman değerinden aşağıya olan satış öne alınır. Bunun aksini yaparsa yani
önce köleyi âzâd etse ve sonra birisine muhâbât yapsa (değerinden aşağıya satsa) o zaman ikisi
eşittir. İmameyn ise her iki meselede de âzâdın daha evlâ olduğunu söylemişlerdir.
«Şu yüz dirhem ile benim yerime bir köle âzâd edin» diyerek vasiyet etse: eğer dirhemlerden bir
kısmı helâk olursa o zaman kalan dirhemler ile bir köle alıp âzâd etmeleri geçerli olmaz. Çünkü
ibadet kölenin kıymetine göre değişir. Ama hac bunun hilâfınadır. İmameyn ise : Belirli bir miktar
para ile köle azad edilmesini vasiyet ile kendi yerine haccedilmesini vasiyetin aynı olduğunu
ylemişlerdir.
İ Z A H
Hastalıkta köle âzâd etmek vasiyetin türlerindendir. Şu kadar var ki buna ait özel hükümler
bulunduğu için musannıf bunu müstakil bir bâbda zikretti. Bunu da şarih vasiyetten sonra
zikretmiştir. Çünkü sarih vasiyet asıldır. İye.
«Geçerli olan ilh...» Bu sözü söylemesi izahı ileride gelecek olan ve ölümden sonraya izâfe edilen
azâddan, kaçınmak içindir. Çünkü onda muteber olan izafet halidir.
«Eğer hastalığında âzâd ederse o zaman malının üçtebirinden sayılır.» Eşbâh'ta: evde oturmayı
vasiyet gibi menfaatler ile teberru istisna edilerek bunların,. malın tamamından geçerli oldukları
ylenmiştir. Bu bahsin tamamı Eşbah ve haşiyelerinde vardır.
«Hatta hastalığında borçlu okluğunu ikrar etse ilh...» Yani varisten başkasına borçlu olduğunu ikrâr
etse.. Bu. *inşâ» sözünün muhterizidir. Çünkü bir şeyi ikrar etmek o şeyin olduğunu haber
vermektir.
«Bir kadınla nikahlansa ilh...» Bu da, şârihln, onda teberru manası bulunur» sözünün muhterizidir.
Zira mehri misli kadarıyla nikahlamakta teberru yoktur. Çünkü kadınlık uzun gerdek anında
mütekavvimdir ve onun kıymeti mehri misildir. Eğer mehri misil kadınlık uzvu ile karşılaştırılırsa
temerru değil bedel olur. Mehri misilden fazlası da ikramdır. Bu ise vasiyet kabilindendir. Zira
tenzilat teberru manası bulunan inşâdır. Hulu bedeli de yine vasiyet kabilindendir. Çünkü kadınlık
uzvu ayrılma anında mütekavvim değildir. Buna göre, ona karşılık kılınan şey ister az ister çok
olsun teberrudur. Rahmeti.


«Sıhhatli halinde yapmış olsa bile ilh.. » Zira Dürer'de de olduğu gibi ölüme izafe edilen tasarrufta
mûteber olan ölüm anıdır.
«...Sonradan iyileştiği bir hastalık sıhhatli hali gibidir.» Bu mesele, Mülteka, İslâh ve başkaları, gibi
bütün muteber kitaplarda ayyerde zikredilmiştir. Halbuki bu mesele «ölüme izafe ede
sözünden daha evvel zikredilseydi daha iyi olurdu. Çünkü ölüm izafe edilen tasarrufta hastalık hali
ile sıhhat hali arasında fark yoktur. Düşün.
Kuhistâni şöyle demiştir; «Eğer ölüm hastalığına tutulan kişi, bir şey vasiyet ederse, batıl olur.
Çünkü sıhhatine kovuşması ile ki onun malında kimsenin hakkının olmadığı açığa çıkmıştır.
Hastalığında yaptığı vasiyetin, sıhhatine kavuşması ile bâtıl olması vasiyeti hastalığı ile kayıtladığı
takdirdedir. Yani «eğer bu hastalığımdan ölürsem» diyerek vasiyet edersedir.
Ama eğer hastalığında bir kayıt koymadan vasiyet etse ve sonra iyileşse, birkaç sene yaşasa bile
vasiyeti bakidir. Tettimme'de olduğu gibi...
«Muteber olan hastalık ilh...» Bu konudaki muteber olan hastalık, namazı oturarak kılmayı mübah
kılan hastalıktır. Bu husustaki malumât «vasiyetler» kitabının başında buradakinden daha tafsilatlı
olarak geçti. T.
«Değerinden aşağıya satması ilh..» Yani kiraya vermeden, kiralamda, mehirde ve alış verişte... Bir
hastanın yüz dirhem değerindeki bir şeyi varis olmayan bir yabancıya elli dirheme satması gibi.
Netif'te de böyle denilmektedir. Kuhistânî. Elli dirhem değerinde olan bir şeyi yüz dirheme alsa yine
aynıdır. Demek ki bu alışta değer kıymetinden fazla, satışta da noksan olan muhâbâttır, Yani
müsâmahadır.
Bezzâziye ve diğer kitaplarda muhâbât, «aldatılmamakla» kayıtlanmıştır.
Ben derim ki: Vehbâniye'nin icârât bahsinin sonunda şöyle denilmiştir. Ecr-i misli daha fazla olsa
bile bir şeyi kıymetinden noksanına icâre vermek câizdir.
Şurunbulâli şerhinde şöyle denilmektedir: «Muhâbât'ın şekli şudur: Hasta kişi evini değeri fiatından
daha azına kiraya verse: fukaha, bu icârenin aciz olup, malın üçte birinden değil, hepsinden
sayılacağını söylemişlerdir. Zira hasta iken evini birisine âriyet olarak verse câizdir. O halde ecri
misliden daha az bir fiyata icâreye vermesi evleviyetle caiz olur.
Tarsûsî demiştir ki: Bu mesele kâideye muhaliftir. Çünkü fıkıhta asıl kâide şudur: Menfaatler,
aynların yerlerine kaim olurlar.
Satımda ise feri asla kıyasla malın üçte birinden sayılır. O zaman fark şudur: Satış malın aynına
taalluk eden bağlayıcı bir akiddir. Ona vârislerin ve alacaklıların hakları do taalluk eder. İcâre ise
nafakaya taalluk eder ve ölümle münfesih olur. O halde ölümden sonra herhangi birşeye taalluk
etmesi tasavvur olunmaz. Uyanık ol.
Buradaki «nafaka» kelimesi «menfaat» olmalıydı (Mütercimler)
İkisinin söyledikleri. ayrı ayrı iki rivâyet olabilir. Nitekim şârih de vasiyetlerin sonunda ferî meseleler
bahsinde zikredecektir.
«Hibe etmesi ilh...» Yani hibe ettiği şey ölümünden evvel kabzedilirse... Ama bir şeyi hibe etse ve
kabzedilmeden ölse vasiyet batıl olur. Çünkü hastanın hibesi hükmen vasiyet olsa bile hâkîkatte
hibedir. Nitekim Kâdıhan ve diğerleri de bunu sarahaten söylemişlerdir. T. Mekkî'den.
«Zamin olması ilh...» Bu, kefâletten daha geneldir. Zira zâminiyetin bir kısmında zâten kefâlet
yoktur. Şöyle ki: yabancı bîr kişi «bin dirhem karşılığında karın ile muhâlaa yap ben zâminim» veya
«şu kölemi sat ben zâminim lâkin bin dirhemini değil beşyüz dirhemini.» demesi gibi. Bu durumda,
muhâlaa bedelini kadın değil, yabancı adam öder. Kölenin fiatının beşyüz dirhemini de müşteri
değil zâmin olan öder. İnâye.
BİR UYARI :
Bezzâziye'de şöyle denilmiştir: Hastanın kefâleti üç şekildedir: Bir şeklinde sıhhatli iken bir sebebe
bağlı olarak kefil olup da o sebebin hasta halinde tahakkuk etmesidir. «Falan kişideki paran
kaybolursa ben öderim» demesi buna misaldir. Bir vecihte de hastalıktaki borcu gibidir, yâni
hastalığında, sıhhatli iken falan kişiye kefil olmuştum» dese o zaman sıhhatli iken borçlandığı
alacaklıları hakkında tasdik olunmaz. Buna göre mekfûlu leh, kefilin hastalığındaki alacaklıları ile
beraberdir. Birinci surette ise, mekfûlun leh sıhhatli zamanındaki alacaklılar ile beraberdir. Bir
surette de kefâlet diğer vasiyetler gibidir yani' ötüm hastalığında kefil olması gibidir.
«Hükümleri vasiyetin hükmü gibidir». Yani terikenin üçtebirinden verilmesi itibarı ile vasiyet gibidir.


Hakikaten vasiyet değildir. Çünkü vasiyet ölülüden sonra gerekli olur. Bu tasarruflar ise peşinen
yerine getirilir. Zeylaî.
«Araştırılsın». Araştırma sonucu şudur: Vakıf bahsinde geçen hüküm buradaki hükme zıt değildir.
Çünkü borçları malını kapsayan kimsenin malının üçtebiri olmaz. Rahmetî.
«Darpta vasiyet sahiplerine müzâhim olurlar». Yani âzâd edilen köle muhâbât yapılan, hibe edilen
ve mekfûlün leh eğer üçtebir hepsine kâfi gelirse, onda diğer vasiyet sahipleri ile birlikte hesap
edilirler. Eğer kâfi gelmezse üçtebirde hisseleşirler. Taksimde de üçte birden. herbirine düşecek
miktar kadarına itibar edilir. Benim anladığım budur. T.
Ben derim ki: Allâme İtkânî şöyle demiştir: Bunların diğer vasiyet sahipleri ile birlikte üçtebir ile
darb edilmelerinden murad, bunların yalnız malın üçtebirini istihkak etmeleridir. Yoksa maksat
bunların terikenin üçte birinde diğer vasiyet sahipleri ile eşit olup, hisseleşmeleri değildir. Çünkü
hastalıkta geçerli olan âzâd, üçtebirdeki, vasiyete takdim edilir.
Ölümünden sonra kölesinin âzâd edilmesini vasiyet etmesi veya «kölem ölümümden birgün yada
biray sonra hürdür» demesi yukandakinin hilâfınadır. Çünkü bu diğer vasiyetler gibidir. Özetle...
Benderim ki: Geçerli olan muhâbât, yerine getirilen âzâd gibidir. Nitekim musannıfın «vasiyetler
içtima ederse» sözünün izahında geçmişti. yakında da gelecektir.
«Azâdına icâzet verilirse ilh...» Yani üçtebir kâfi gelmediği takdirde... İcâzet, vasiyet edenin
ölümünden evvel olsa bile, üçtebir kâfi gelmediği takdirde köle çalışmaz. Nitekim vasiyetler
kitabının baş tarafında Bezzâziye'den naklen takdim etmiştik.
«Zira onun âzâdına vârislerin hakkı için mânî olmuyordu» Yani onun azâdının, malın tamamından
geçerli olması için varislerin haklarından dolayı kölenin çalışması gerekirdi. Onların icâzetleri ile
de, çalışması sakıt oldu. Burada evlâ olan şârihin. «Çünkü çalışmak...» demesiydi. Düşün.
«Birine muhâbât yapsa ve bin de köle âzâd etse ilh...» Birincisinin sureti şudur: Kıymeti ikiyüz
dirhem olan kölesini yüz dirheme satsa, sonra da yüz dirhem kıymetindeki kölesini âzâd etse ve bu
iki kölesinden başka malı olmasa o zaman terikenin üçtebiri muhabâtâ sarfedilir. Azâd edilen köle
de kıymetinin tamamını doldurana kadar çalışarak varislere öder.
Bunun aksinin sureti de şudur: Yüz dirhem kıymetinde olan kölesini âzad etse sonra da ikiyüz
dirhem kıymetindeki kölesini muhabât yoluyla yüz dirheme satsa o zaman yüz dirhem alan üçte
biri, ikisi arasında yarı yarıya taksim edilir. Bu durumda. âzâd etmiş olduğu kölenin yarısı
müccânen âzâd edilir ve kıymetinin diğer yarısı kadar da çalışır. Kendisine Muhâbât yapılan da,
diğer köleyi yüz elli dirhem karşılığında alır. İbnu Kemâl.
Bu konuda asıl kaide şudur: Vasiyetlerden, terikenin üçte birini gecen bir vasiyet olmadığı takdirde,
vasiyet sahiplerinden her biri vasiyetinin tamamını üçtebirden alır. Bir kısmı diğer kısmına takdim
edilmez. Ancak hastalığında yapmış olduğu âzâd ile, ister mutlak, isterse mukayyed olan ölümüne
bağlanan âzâd ve hastalığındaki muhâbât diğer vasiyetlere takdim olunurlar. Bu bahsin tama
Zeylaî'dedir.
İmameyn ise her iki meselede de âzâdın daha evlâ olduğunu söylemişlerdir». Yani gecen her iki
meselede de. Çünkü âzâda fesh iltihak etmez. İmam'ın delili ise şudur: Muhâbât daha kuvvetlidir.
Zira o muavaza akdinin zımnında meydana gelmektedir. Şu kadar var ki, evvela âzâd ederse
azâddan da geri dönme ihtimali olmadığı için muhâbâta müzâhim olur. İbnu Kemâl.
Zeylaî ve musannıfın Minah'taki; «İmameyn demişlerdir ki: her iki meselede âzâd ile muhâbat
eşittirler» sözleri bir kalem hatasıdır. Doğrusu buradaki ifadedir. Nitekim Şilbî de buna dikkat
çekmiştir.
«Şu yüz dirhem ile...» Yani muayyen olan yüz dirhem ile... Bununla kayıtlamasının sebebi, o yüz
dirhemin bir kısmının hetâkinin tasavvur edilebilmesi içindir. Eğer «benim yerime yüz dirheme bir
köle âzâd edin» demiş olsa ve yüz dirhem de terikenin üçte birinden fazla olsa, metinde de geçtiği
gibi o vasiyet yine batıl olur.
«Çünkü ibadet kölenin kıymetine göre değişir». Bu gerekçe ile, köle âzâdı ile hac arasındaki fark
açıklanmaz. Halbuki Zeytaî'nin sözü daha uygundur ki o da şudur: İmâm'ın delili: bu vasiyetin,
malından yüz dirhem ile alınacak olan kölenin âzâdının vasiyeti olmasıdır.
Yüz dirhemden daha az bir kıymetteki bir kölenin âzâdının geçerli olması vasiyet ettiğinin dışındaki
bir şeyin geçerli olmasıdır.
Bu da caiz değildir. Ama haccı vasiyet bunun aksinedir. Yani «benim yerime yüz dirheme hac


yaptın» dese ve o yüz dirhemden bir kısmı helâk olsa diğer kısmı ile hac yaptırılır ve vâsiyeti batıl
olmaz. Çünkü haccı vasiyet yalnız Allah'ın hakkı olan bir ibadettir ve hak sahibi değişmemiştir.
Demekki bu vasiyet, bir kişiye yüz dirhem vasiyet edip bunun bazısının helâk olması halinde geri
kalanın musâ lehe verilmesi gibi olur.
M E T i N
Vârislerinin kendi ölümünden sonra kölesini âzâd etmelerini vasiyet, ölümünden sonra kölenin bir
cinayet işleyip de, cinayet karşılığı olarak verildiği takdirde bâtıl olur. Bu, ölümünden sonra âzad
edilmesini vasiyet ettiği kölenin borcunu ödemek için satıldığı takdirde batıl olmasına benzer.
Eğer vârisler kölenin cinayetine karşılık fidye verseler. vasiyet batıl olmaz. Verdikleri fidye de kendi
mallarından gider. Çünkü onu ödemeyi kendilerine vacip kılmışlardır.
Birisi malımın üçtebirini (meselâ) Bekir'e vasiyet etse ve geriye tereke olarak bir köle bıraksa, varis
ve Bekir'den her biride ölen mûsînin bu köleyi âzâd etmiş olduğunu iddia etse, Bekir kölenin
azâdının malın tamamından geçerli olması için, kölenin mûsînin sıhhatinde âzâd edildiğini iddia
etse, vâris de kölenin âzâdının terikenin üçtebirinden geçerli olması ve terikeden Bekir'ln önüne
geçmek için mûsinin köleyi hastalığında âzâd ettiğini iddia etse söz yemini ile birlikte vârisindir.
Çünkü o Bekir'in mirastan istihkakını inkar etmektedir.
Zeyd için de birşey yoktur. Metnin ve şerhin nüshalarında aynen bu şekildedir.
Bon derim ki: Doğrusu «Bekr için» demesiydi. Çünkü yukarda zikredilen Bekir'in İşin aslı şudur:
fakihler Zeyd ile misal vermişlerdir. Musannıf ise önce değiştirerek «Bekr» demiş ikinci kez ise
bunu unutarak Zeyd demiştir. Allah en iyisini bilendir.
Ancak kişinin malının üçtebirinden kölenin kıymetinden fazla bir şey kalırsa veya Zeyd'in iddiasının
sıhhatine dair bir delil kaim olursa o zaman arta kalan Zeyd'e verilir. Çünkü musâ leh olan Zeyd
hasım olup hakkını ispât etmektedir. Köle de aynı şekildedir.
Bir kişi, ölen birisinden alacağı olduğunu, ve kölesi de sıhhatli iken kendisini âzâd ettiğini iddia
etse ve ölen kişinin köleden başka malı olmasa, varis de her ikisini tasdik etse o zaman köle
kıymetini dolduracak kadar çalışır ve kazandığı olacaklıya verilir.
İmameyn ise kölenin âzâd edileceğini ve hiçbirşey için çalışmayacağını söylemişlerdir.
Bu ihtilafa göre: bir kişi ölse ve geriye varis olarak bir erkek evlat ve bir dirhem bıraksa ve bir kişi
ölenden bin dirhem alacağı olduğunu iddia etse, başka biriside ölenin yanına bin dirhemini vedia
olarak bıraktığını iddia etse. oğlu da her ikisini tasdik etse, İmam'a göre bin dirhem bu iki kişi
arasında yarı yarıya taksim edilir. İmameyn ise vedianın daha kuvvetIi olduğunu söylemişlerdir.
Ben derim ki, Hidâye'de bunun aksi söylenerek denilmiştir ki: İmam'a göre vedia daha kuvvetlidir.
İmameyn'e göre ise borç ve vedia eşittir. Esah olan bizim zikrettiğimizdir.. Nitekim Kâfi'de de
yledir. Bu meselenin tamamı Şurunbulâliye'dedir. Hıfzedilsin.
İ Z A H
«Fidye verseler ilh...» Cinayet karşılığında ne köle ne de fidye verilmese ve vasi de o köleyi âzâd
etse, eğer kölenin cinayet işlediğini bilerek âzâd etmişse, cinayetin diyetinin tamamını vermesi
gerekir. Aksi halde kölenin kıymetini verir ve terekeden birşey alamaz. Çünkü ona cinayet
işlememiş olan bir köleyi âzâd etmesi vasiyet edilmişti. O da bu vasiyete muhalefef etmiştir.
Sâihânî.
«Malının üçtebirini vasiyet etse ilh...» Bunun manası şudur: Birisi, öldüğünde bir köle, mal ve bir
varis bıraksa ve kölenin kıymeti malının üçte biri kadar olsa... Kâdıhan buna sarahaten ifade
etmiştir. Mirac.
«Malın tamamından geçerli olması için ilh...» Bekir sanki, «azad vasiyet olarak vâki olmamıştır ve
köle dışında bana malın üçtebiri ile yapılan vasiyet sahihtir» demektedir.
«Bekir'in önüne geçmek için ilh...» Çünkü âzâd, kişinin hastalığında olduğu takdirde vasiyet olarak
vakı olur. Kölenin kıymeti de malın üçte biridir. Bu durumda musâ lehe hiçbirşey kalmamıştır.
Çünkü âzâd vasiyet, imamların ittifakı ile vasiyetten daha öncedir. Mirac.
«Zeyd için de birşey yoktur». Çünkü, âzâdın vasiyete takdim edildiğini biliyorsun. Musannıfın daha
evvel geçen «Vasiyet sahiplerine müzahim olurlar» sözüne gelince bundan nekastedildiğini de
biliyorsun. Anla.
«Ancak kişinin malının üçte birinden kölenin kıymetinden fazla bir şey katırsa ilh...» Yani malın


üçtebiri kölenin kıymetinden fazla olursa Zeyd'e yapılan vasîyet kölenin kıymetinden artan miktarda
geçerli olur. Minah.
«Çünkü musâ leh hasımdır ilh...» Bu söz müşkil görülen bir noktanın cevabıdır ki o müşkil şudur:
İmam'a göre; beyyineyi ikâme etmek için kölenin âzâdını iddia etmek şarttır. Hasım olmadan
beyyine ikâme nasıl sahih olur? Musannıf bu ikâmeye cevap vermek için şöyle dedi: Musâ leh
hakkını ispat etmek hususunda hasımdır, .çünkü kölenin hür olduğuna dair beyyine ikâme etmeye
mecburdur ki terikenin üçtebiri başka birinin hakkı ile meşgul olmaktan kurtulsun. Mirac.
«Köle de aynı şekilde.» Yani o da hasımdır. Çünkü âzâd onun hakkıdır.
Ben derim ki: Kölenin hasım olmasından murad, onun bu mesele haricinde hasım olmasıdır. Çünkü
varis burada onun âzâdını ikrar etmektedir. Yahutta köle kıymeti terikenin üçte birinden fazla
olduğu takdirde, mûsinin sıhhatinde azâd ettiğini ispat etmek konusunda hasımdır.
«İmameyn ise kölenin hiçbirşey için çalışmayacağını söylemişlerdir.» Çünkü borç ile sıhhatindeki
âzâd vârisin tek bir sözündeki tasdiki ile beraberce zahir oldular, öyle ise sanki her ikisi beraber
vâki olmuş gibidir. Sıhhat halindeki âzâd da musinin borcu olsa bile çalışmayı gerektirmez.
İmam'ın delili ise şudur: Borcu ikrar, âzâdı ikrârdan daha evlâdır. Bundan dolayı da hastalığında
borcu ikrar etmiş olsa malının tamamından verilir.
Hasfa iken âzâdı ikrar etse, üçtebirden sayılır. Daha kuvvetli olan zayıf olanı defeder. Ancak daha
zayıf olanın, vukuundan sonra bâtıl olması muhtemel değildir. O zaman kölenin çalışmasını gerekli
görmekle. köle mana itibariyle âzâd edilir İbnu Kemâl.
«Bu ihtilafa göre ilh...» Hidâye'de de aynen böyle tabir edilmiştir. Hidâye sahibinin gelecek olan
ihtilafı takrir ettiği üzere bu şekilde tabir etmek zâhirdir. Şârîh ise Hidâye sahibine uymayarak onun
aksini söylemiştir. O zaman buradaki ihtilaf gelecek meseledeki ihtilafın aksinedir. Buna göre
Şârihe düşen, meseleyi. «ihtilaf» kelimesini zikretmeden, zikretmesi idi. Anla.
«Yarı yarıya ilh...» Çünkü vedia ancak borç ile ortaya çıkmıştır. O zaman ikisi de eşit olurlar. Zeylaî.
«İmameyn ise vedianın daha kuvvetli olduğunu söylemişlerdir». Çünkü vedia belirli olan binin
aynında sabittir. Borç ise evvela borçlunun zimmetinde sabit olur, sonra ayna intikal eder. O zaman
vedia borçtan daha evveldir, ve vedia sahibi daha çok hak sahibidir. Zeylaî.
«Esah olan bizim zikrettiğimizdir». Bütün kitaplarda zikredilen de budur. İnaye.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...