MALIN ÜÇTE BİRİNİ VASİYET BÂBI
BİRİNCİ BÖLÜM
M
E T İ N
Bir
kimse malının üçte birini Zeyd'e yine üçte birini de başka birine vasiyet etse ve varisler buna
icazet
vermeseler malının üçte biri her ikisine de yarı yarıya verilir. Bunda ittifak vardır.
Eğer
malının üçte birini Zeyd'e altıda
birini de başka birine vasiyet
ederse üçte bir herikisi arasında
üçe
bölünerek, ikili birli taksim edilir.
Şayet
bir kişiye malının hepsini, başka birine de üçte birini vasiyet etse ve varisler bu vasiyete
icâzet
vermeseler malın üçte biri ikisi arasında yarı yarıya taksim edilir. Zira terikenin üçtebirinden
fazla
olan vasiyet, icazet verilmediği takdirde batıl olur. O zaman sanki üçte birini herbirine vasiyet
etmiş
gibi olur, ve bu üçtebir aralarında
yarı yarıya taksim edilir. İmameyn ise dörde bölünerek
taksim
edileceğini söylemişlerdir. Zira batıl olan, üçtebirden fazlasıdır. Bu durumda malın hepsi
üçte
iki ile çarpılır ki bu da dört eder. Bu dört de malın üçte biri kabul edilir.
Ebû
Hanife'ye göre Musa leh üçte birden fazlasını, malın tamamı ile çarpamaz.
Burada
çarpmadan murad hesapçılar orasında istilah olan çarpmadır. Buna göre Ebû Hanife'ye
göre
vasiyeti'n payları ikidir. Her bir
yarı ile çarpılınca, bir bölü altı elde edilir. O zaman da musa
lehlerin
herbirine altıda bir düşer.
İmameyne
göre ise yukarda takdim ettiğimiz gibi vasiyetin payları dörttür.
Ancak
musa leh üç meselede, malın tamamını bir bölü üçten fazlası ile çarpabilir.
Bu
meseleler: Muhabat, siayet ve derâhim-i mürseledir. Derâhimi mürsele: Üçte bir, yarım ve
benzerleri
ile kayıtlı olmayan dirhemlerdir. Şu şekiller bunların örnekleridir: Birisine bin dirhem
vasiyet etse veya bin dirheme satılacak bir köle için muhâbât yapsa (Kölenin daha ucuza
satılmasını vasiyet etse) veya kıymetini bin dirhem olan bir kölenin âzadını vasiyet etse ve bu da
malının
üçte ikisi olsa, başka birine de malının üçte birini vasiyet etse ve bu vasiyete icâzet
verilmese,
o zaman terikenin üçte biri icma ile aralarında üçe bölünerek taksim edilir.
Oğlunun
hissesi kadarını birisine vasiyet etse, ister oğlu olsun ister olmasın vasiyet sahihtir. Ama
oğlunun
hissesini vasiyet ederse, oğlu varsa sahih
olmaz, yoksa o vasiyet
sahihtir. İnaye ve
Cevhere.
Tekmile
şerhinde de şu ilave edilmiştir: Bu durumda, sanki oğlu olduğu takdirde vasiyet etmiş gibi
olur.
Müctebâ'da
şöyle denilmiştir: «Oğlu olduğu
takdirde, bir oğul hissesi kadarı ile vasiyet ederse o
zaman
musa lehe malının yarısı
verilir.»
Musannıf
Sirâc'tan Müctebâ'daki görüşe muhalif olan« nakletmiştir. Dikkat et.
Birinci
şekilde vasiyeti iki oğlu olduğu takdirde yaparsa ona üçtebir
verilir.
Mûsî'nin
bir oğlu olur da bu fazlalığa
icâzet verirse o zaman kendisine malın yarısı verilir. Bu
meselelerde kızlar da oğullar gibidir.
Bunda
asıl kâide şudur: Mûsî vârislerin bazılarının hisseleri kadarını vasiyet ettiğinde, vasiyet ettiği
meblağ
kadarı varislerin hisselerine eklenir. Müctebâ.
Malından
bir parçasını veya bir hisseyi vasiyet etse o zaman onu beyan etmek varislere aittir.
Varislere «musa lehe dilediğinizi verin» denilir. Sonra, cüz ile hisse arasını eşitlemek bizim
örfümüze
göredir.
Rivayetin aslı ise bunun hilâfınadır.
İ
Z A H
«İcâzet
vermeseler ilh...» Yani vârisler her iki vasiyete de icâzet
vermezlerse... Şayet icâzet
verirlerse,
onun hükmü zaten açıktır.
«Üçte
bir her ikisi arasında üçe bölünerek İlh...» Yani ikisi vasiyet edileni aralarında haklarına göre
taksim
ederler. Altıda bir vasiyet edilene bir pay. üçtebir
vasiyet edilene de iki pay verilir. Çünkü
bunlardan
her biri o payı sahih bir sebeple haketmiştir.
Bunun
özeti şudur: Vasiyetlerden herbiri üçtebirden fazla olmadığı takdirde. yani meselâ üçtebiri
birisine,
altıdabiri başka birine dörtte biri de üçüncü bir kişiye vasiyet etse ve varisler bu vasiyete
icâzet
vermeseler o zaman vasiyet bir bölü
üçle çarpılır. Hak ediş sebebinde eşit olmadıkları
takdirde
bu üçtebir fukahanın ittifakı
ile aralarında eşit olarak taksim edilmez. Metindeki birinci
meselede böyledir. Bu bahsin tamamı
Tatarhâniye'dedir.
«...
Ve vârisler bu vasiyete icâzet vermeseler ilh...» icâzet verirlerse malın hepsi dörde bölünür, üçü
malın
tamamı vasiyet edilen kişiye biri de üçtebiri vasiyet edilene verilir. Ama bu hususta İmam'dan
kesin
bir ifade gelmemiştir. Ebû Yusuf şöyle demiştir: «İmam'ın kavline kıyas edilirse o zaman
münazaa
yoluyla altı bir hesabıyla taksim edilir. Zira malın üçte ikisi malın tamamı kendisine
vasiyet edilenindir. O zaman aralarındaki niza malın üçtebirinde olur. Bu durumda da üçtebir ikiye
bölünür,
yarısı olan altıdabir üçte birin sahibine, geri kalan da diğerine verilir.
Hasen
demiştir ki: «Bu şekildeki taksim hoş olmayan bir tahriçdir. Zira üçtebir vasiyet edilenin payı,
varisler
icazet verseler de vermeselerde
aynı oluyor ki bu da altıda birdir. O zaman sahih olan,
münazaa
yoluyla dörde taksim edilmesidir. Bu da şöyle olur: evvela üçte bir olan onikide dört
aralarında yarı yarıya taksim edilir, çünkü varislerin icâzetlerinin üçte birlik miktarda tesiri yoktur.
Bu
durumda geriye onikide sekiz pay eder, üçte iki kalır. Bu üçte ikiyi kendisine malın tümü vasiyet
edilen
iddia eder. Sekizden iki payı da üçte bire tamamlamak için kendisine üçtebir vasiyet edilen
iddia
eder. O zaman sekizden altı pay kendisine malın tamamı vasiyet edilene teslim edilir. Geri
kalan
iki payda da yarı yarıya münazaa ederler. Böylece üç pay
sülüs sahibinin, geri kalan da
diğerinin
olur. Hakâik ve diğer kitaplarda da böyle denilmiştir. Kuhistâni.
Ben
derim ki: İmameyn'in görüşüne göre,
icâzet verilmesi hali ile icâzet verilmemesi halinde üçte
bir
sahibinln payının aynı olması
gerekir.
«Zîra
üçtebirden fazla olan vasiyete
ilh...» Şârih bu sözü ile musannıfın
«Eğer bir kişiye malının
hepsini
vasiyet ederse» sözünün bir kayıt olmadığına ve burada maksadın. onlardan birine üçte
birden
fazlasının vasiyet edilmesi olduğuna işaret etmiştir.
İşte
bundan dolayı Mültekâ'da «Eğer birine sülüsü, diğerine üçte ikisini veya yarısını yada tümünü
vasiyet etse : İmam'a göre üçte bir. oralarında yarı yarıya taksim edilir. İmameyn'e göre ise
birincisinde
üçe taksim edilir. İkincisinde ise beşte üçü malın yarısını vasiyet ettiği kişiye ikisi de
üçte
birini vasiyet ettiği kişiye
verilir. Üçüncüde de mal dörde
taksim edilir, üçü malın tamamını
vasiyet ettiği kişiye biri de üçtebir sahibine verilir» sözüyle tabir
edilmiştir.
Demek
ki hüküm, İmam'a göre üçtebirde fazla vasiyetin bütün şekillerinde aynıdır ki bu da
aralarında yarı yarıya taksım edilmesidir.
Bu
meselelerin bina edildiği asıl kaide musannıfın «musa leh sülüsten fazla olan vasiyet çarpmaz»
sözüdür.
«Bâtıl
olur.» Burada batıl olmadan murad, vasiyetin aslından batıl olması değildir. Böyle olsa
vasiyetten hiçbirşey hak edilmez. Burada batıl olmadan murad sadece üçtebirden fazlasının batıl
olmasıdır.
Bunun açıklaması şöyledir: Vasiyet eden iki şey
kasdedilmiştir: Bunlardan biri
üçtebirden
fazlasını varislere yüklemesi,
ikincisi de vasiyet ehlinden
bazılarını diğer bazılarına
tercih
etmesidir. Bu ikinci husus birincinin zımnında sabit olur. Birinci husus. varislerin hakkı
olmasından
ve onların da icâzet vermemelerinden
dolayı batıl olunca, onun zımnindaki ikinci husus
da
batıl olur. O zaman vasiyet eden sanki bunlardan her birine üçtebir vasiyet etmiş gibi olur. Bu
durumda
da üçte bir aralarında yarı yarıya taksim edilir. Her ikisine de hakikaten üçtebir vasiyet
etmesi
halindeki gibi olur. İnâye'den kahta.
«İmameyn
ise dörde bölünerek taksim edileceğini söylemişlerdir.» Yani üçtebir olan mal aralarında
dörde
bölünerek taksim edilir üçüncü malın tamamı vasiyet edilene, biri de üçtebiri vasiyet edilene
verilir.
«Çünkü
bâtıl olan üçtebirden
fazlasıdır» Yani batıl olan, vasiyet
edenin kasdettiği iki şeyden biridir,
ki
bu da varislere sülüsten
fazlasını yüklemesidir. Çünkü bu, vârislerin hakkından dolayı bâtıl olur.
Vasiyet
edenin, vasilerden birini diğerine
tercih etmesi olan diğer meseleye ise mani yoktur. O
zaman
malın tamamı vasiyet edilene üçtebir vasiyet edilenin üç misli verilir. Şöyle ki, mal dörde
taksim
edilir, üçü malın tamamı vasiyet edilen kimseye. biri de diğerine
verilir.
«O
zaman malın hepsi iki bölü üçle çarpılır» Doğrusu bazı nüshalarda olduğu gibi bir bölü üçle
denilmesiydi.
Yani her birinin payı malın üçte biri ile
çarpılır. Şöyle ki: Kendisine malın hepsi
vasiyet edilen kişinin payı bir bölü üçle diğerinin payı
olan hisse de yine bir bölü üçle çarpılır ve
dört
hisse olur ki bu da malın üçte biridir, birinciye üçte birin dörtte üçü
ikinciye de üçte birin dörtte
biri
verilir. Bu bahis ileride izah
edilecektir. Burada sahih olan İmam'ın görüşüdür. Allame Kasım »e
Dürrül-Mülteka'nın
Muzmerât ve diğer kitaplardan sahih
olduğunu naklettikleri de
böyledir.
«Burada
çarpmadan murad hesapçılar arasında ıstılah akın çarpmadır.» Burda da çarpılan
sayılardan
birinin elde edilecek sayıya olan nispetinin, diğer çarpılan sayının bire olan nispeti gibi
olmasıdır.
Buna göre musa lehu «üçtebirden fazlasını çarpamaz» sözünün manası şudur: Musaleh
üçtebirden
fazla olan bir sayıyı diğer bir sayı ile çarpmaz. Mesela dörtte üçü üçte birle çarpamaz.
Bu
bahsin tamamı Kuhistânî'dedir.
Ben
derim ki: Hesap ıstılahında kesirleri çarpmak şu manâdadır: Dörtte biri, üçtebirle çarp denildiği
zaman,
bunun manası; üçtebirinin dörtte
birini al demektir ki bu da onikide birdir. O zaman buna
göre
yukardaki «Musa lehu üçtebirden fazlasını çarpamaz» sözünün manası ona yapılan vasiyetin
hükmü
ile üçtebirden fazlasını alamayacağıdır. Çünkü yukarda, üçtebirden fazlası batıl olunca.
musa
lehlerden birinin diğerine tercihinin de batıl olduğu geçti. O zaman vasiyet payları İmameyn'in
kabul
ettikleri gibi dört'
olmaz.
Vasiyet
üçtebirden geçerli olduğu için.
ancak üçtebirden alabilir. Yani herbirine üçtebirini vasiyet
etmiş
gibi kabul edilir ve terikenin
üçtebiri oralarında yarı yarıya taksim edilir.
Sonra
ben Gürerü'l-Efkâr'da, zikrettiğim çarpmanın manasının açıklanmasını gördüm. İleride
gelecek olan da bu açıklamaya uygundur.
«Buna
göre Ebû Hanife'ye göre vasiyetin
payları ikidir». O zaman herbirine
yarısı düşer ki bu da bir
paydır.
«Her
birinin yarınsı üçtebirle çarpılınca, altıdabir elde edilir». O zaman onlardan herbirine, malın
altıda
biri verilir. Çünkü yukarda da takdim ettiğimiz gibi elde edilen budur.
«İmameyn'e
göre ise vasiyetin payları dörttür».
Bu, şuna binaendir: Musa lehe üçtebirden fazla
yapılan
vasiyetin sahih olması sebebiyle, İmameyn'e göre ona hissesi verilir. O zaman bizim de
yukarda
takrir ettiğimiz gibi vasiyet
paylan dört olur; birine terikenin üçte birinin dörtte biri,
diğerine
de dörtte üçü verilir. Sadruş'-Şerid
ve İbnu Kemal demişlerdir ki: terikenin üçtebirinin
dörtte
biri, malın üçte birinden alınır. Bu
dörtte bir de üçte birin dörtte
biri olur. O zaman kendisine
malın
tamamı vasiyet edilen kimseye dörtte üçü verilir ki bu da terikenin üçtebirinin dörtte üçüdür.
O
zaman üçtebirde dörtte üç denildiği
zaman. üçtebirin dörtte üçü manasına gelir. İşte çarpmanın
manası
budur, ki ulemadan birçoğu buna hayret etmişlerdir.
BİR
UYARI:
Mesela
kıymeti malının üçte biri kadar olan bir köleyi birisine ve kıymeti malının yarısı kadar olan
bir
köleyi de başka birisine vasiyet etse... Bu ihtilaf caridir.
Bu
bahsin tamamı Tatarhâniye'dedir.
Eğer
birisine kıymeti malının altıda biri
kadar olan kılıcını, başka birine de malının altıda birini
vasiyet etse ve mal» da kılıç hariç beşyüz dirhem olsa, o zaman ikinci vasiyet ettiği kişi malın altıda
birini
alır. Birinci vasiyet ettiği kişi ise, kılıcın kıymetinin altıda beşini olur.
Kılıcın,kıymetinin altıda
biri
de ikisi arasında kalır. Çünkü kişi de kılıcın yalnız altıda birinde münazaa halindedir. Buna göre,
kılıncın
altıda biri aralarında yarı yarıya taksim edilir. Bu taksim İmam'a göredir. Bu husustaki
sözün
tamamı Mecma ve
şerhlerindedir.
«Muhâbât»
Hıbâ kökündendir. «Vermek» manasınadır. Muğrib. Kuhistâni muhâbatı vasiyette,
birşeyi
benzerinin kıymetinden noksan satmak alışta da kıymetinden fazlası ile satınalmak diye
tefsir
etmiştir.
Bunun
şekli şöyledir: Bir kişinin iki
kölesi olup birinin kıymeti otuz
diğerininki ise altmış dirhem
otsa
ve bu iki köleden başka malı olmadığı halde, birinci kölenin Zeyd'e on dirheme ikinci kölenin
de
Amr'e hakkındaki vasiyet de kırk dirhem otur. O
zaman üçtebiri üçe bölünerek ikisi arasında
taksim
edilir. Yani birinci köle Zeyd'e yirmi dirheme satılır ve kıymetinden artan on dirhem de
ona
vasiyet olur. İkinci köle Amr'e kırk dirheme satılır ve yirmi dirhem de ona vasiyet olur. Bu
üçtebirden
fazla olsalar bile böyledir. İbnu Kemâl.
«Siâyet»
Bunun sureti de böyledir:
Birinin kıymeti otuz, diğerinin
altmış dirhem olan iki kölesini
azad
etse ve bunlardan başka malı olmasa, o zaman birinci köleye malının üçte birini ikincisine de
üçte
birini vasiyet etmiş olur. O halde vasiyet payları her iki köle orasında üçtür, birinciye bir pay
ikinciye
de iki pay düşer. Üçtebir aralarında
bu şekilde taksim edilir. O zaman, birinci kölenin üçte
biri
âzâd edilmiş olur ki bu da ondur ve kıymetinin geri kalan kısmını ödemek için çalışır. İkincinin
de
üçtebiri azad edilmiş olur ki bu da yirmi dirhemdir ve kıymetinden kalan kırk dirhemi de
çalışarak öder. Demek ki bunlardan herbiri fazla olsa bile vasiyetten hissesi kadar alır. İbnu Kemal.
«Derâhim-i
mürsele» Bunun şekli de böyledir: Zeyd'e otuz dirhem başka birine de altmış dirhem
vasiyet etse ve malı doksan dirhem olsa. O zaman bunlardan herbiri vasiyetteki payı kadar alır,
birincisi
malın üçtebirinden üçte birini, ikinciside üçte ikisini alır.
Ebû
Hanife bu şekillerde diğerlerini birbirinden ayırmıştır. Zira şeriat iptal ettiği halde vasiyet malın
yarısı
veya üçte ikisi gibi açık bir şekilde, terikenin üçte birinden fazlası ile takdir edilirse o fazlalık
lağv
olur. Pay alma hususunda o vasiyete itibar edilmez.
Ama
vasiyet ya kiradaki gibi takdir edilmezse yani zikredilen şekillerde olduğu gibi, malından birşey
vasiyet etse bunun hilafınadır. Çünkü zikredilen şekillerde ibarede vasiyet iptal edecek bir ifade
yoktur.
Mesela: Elli dirhem vasiyet etse ve
malının yüz dirhem olduğu anlaşılsa o zaman vasiyet
tamamen
batıl olmaz. Çünkü malının yüzden
fazla çıkması mümkündür. Bu
vasiyet tamamen batıl
olmayınca
pay alma hususunda muteber olur. İşte bu fark ince ve güzel bir farktır. İbnu Kemâl.
«Şu
şekiller bunların örnekleridir ilh...» Şârih bu sözüyle, muhâbat, siâyet veya azadın musâ
lehlerin
her ikisi tarafından şart olmadığını ifade etmiştir. Belki bunlardan bir tanesinin bir tarafta
olması
ve malın üçte ikisi kadar olması kâfidir. Diğer tarafa da malın üçte birinin vasiyet edilmesi
yeterlidir.
Düşünülsün. T.
Ben
derim ki: Ama bu tasvir müşkildir, zira fukaha hastalıktaki azad ile, hastalıkta peşinen yerine
getirilen
muhâbatın diğer vasiyetlerden önce yerine getirileceğini sarahaten zikretmişlerdir. Nitekim
yukarda
geçti ve gelecek bâbda da gelecektir.
«Muhâbât
yapsa ilh...» Yani ölüm hastalığında
bin dirhem ile muhâbât
yapsa...
«Bu
da malının üçte ikisi olsa ilh...» Yani o bin dirhem her üç meselede de malının üçte ikisi olsa...
H.
Şöyle ki: Birisinin malı binbeşyüz dirhem olsa ve ondan bir
dirhemini birisine vasiyet etse, veya
binbeşyüz
dirhem kıymetinde kumaşı olsa ve ondan bin dirhem muhâbât yaparak
beşyüz dirheme
satılmasını vasiyet etse...
Azâd
meselesi ise açıktır.
«Başka
birine de malının üçte birini vasiyet etse ilh...» Bu
cümle geçen her üç meseleye de bağlıdır.
H.
«O
zaman üçte bir, icmâ ile aralarında üçe bölünerek taksim edilir.»
Yukarda
takdim ettiğim izahtan, bunun
takriri anlaşılır.
«Ama oğlunun hissesini vasiyet etse sahih değildir.» Zirâ oğlunun hissesi Kur'an'ın nassı ile
sabittir.
Buna göre oğlunun hissesini başka bir adama vasiyet etse, Allah Teâlâ'nın farz kıldığı
birşeyi
değiştirmiş olur ki bu da sahih
değildir.
Minah.
Bu
hususta varislerin icazetlerine de
ehemmiyet verilmez. Çünkü vasiyet kendi mülkünde
olmamıştır.
Aksine o başkasının mülküne izafe
etmiştir. Bu, şuna benzer, Birisi Zeyd'in mülkünü
birine
vasiyet etse ve sonra ölse, Zeyd de ona icâzet verse bu caiz
olmaz. Meselemizde de aynı
şekilde
caiz olmaz. Mekkî Sirac'tan. T.
«...
Olur» Yani «oğlunun hissesi kadarı» sözü -H- veya oğlu olmadığı halde oğlunun hissesini»
sözü...
«Musannıf
Sirâc'tan nakletti.» Zîra Sirac sahibi şöyle demiştir: Oğlu olduğu
takdirde. oğlunun
hissesi
kadarını vasiyet etse musaleh malın
üçte biri verilir. Çünkü ona olmayan
oğlun hissesini
vasiyet etmiştir. O oğlun payını da bir hisse olarak takdir etmek lazımdır. Bunun misli de bir
hissedir.
O zaman üç hisseden bir hissesini vasiyet etmiş olur. Ama Müctebâ'da iki
ifade bunun
aksinedir. Çünkü orada oğlu mevcut olduğu takdirde
oğlunun hissesini vasiyet etmiştir. Oğlu
olduğu
takdirde oğlunun hissesi kadar dememiştir. Siracu'l-Vehhâc'da da böyledir. Bunun benzeri
Cevhere'de
de vardır. Tahâvî şerhinden naklen
Gâyetü'l-Beyan'da da aynı
şekildedir.
Müctebâ'daki
ifadeye gelince. Delili zahir olsa bile Müctebâ onu hiçkimseye isnad etmemiştir. Zira
Mücteba'daki
ile mevcut oğlunun hissesi kadarıyla vasiyet etme arasındaki fark açık değildir. Şu
kadar
var ki Müctebâ'daki ifade, bir nakille teyid edilmedikçe buradaki hükme muarız olmaz. Zira
Müctebâ
Zâhidi'nindir. Fukaha; «fıkıh kaidelerine muhalif bir şey söylediği takdirde bir nakille teyid
etmediği
müddetçe onun söylediğine iltifat edilmez» demişlerdir.
«Birinci
şekilde ilh...» Yani metindeki iki suretten birincisinde; eğer musa leh iki oğlu ile birlikte,
oğlunun
hissesi kadar vasiyet ederse üçte bir verilir. Kıyasa göre, varisler
icazet verdiklerinde ona
malın
yarısının verilmesi gerekir. Çünkü
ona oğlunun hissesi kadarını vasiyet
etmiştir. Birincinin
illeti,
yani üçtebir verilmesinin nedeni şudur: Vasî musa lehe oğlunun mirastaki hissesi kadarını
vasiyet etmeyi kasdetmiştir, oğlunun
hissesinden fazlasını dilemiştir. Yani musa lehi oğullarından
biri
gibi yapmıştır. Zeylaî.
«İcâzet
verirse ilh...» Yani üçtebirden fazlasına icazet verirse. malın yarısı musa leh'e verilir. İcâzet
vermezse
yalnız üçtebir
verilir.
«Kızlar
da oğullar gibidir.» Yani eğer bir kızı olduğu halde, birisine, kızının hissesi kadarını vasiyet
etse
eğer kız icâzet verirse musa lehe malın yarısı verilir. Aksi takdirde üçtebir
verilir.
İki
kızı olduğu halde kızının hissesi kadarını vasiyet etse, o zaman musa lehe üçtebir verilir.
Minah'da
da böyle denilmektedir.
Üç
kızı olduğu halde kızının hissesi kadarını vasiyet etse iki kızın farz olan hisselerinin üçte iki
olması
itibariyle ona yine üçte bir mi verilir yoksa dörtte bir mi verilir? Zâhir olan kimisi yani dörtte
bir
verilmesidir. Eğer dörtte bir
verilmezse o zaman ona verileni bir
kızın hissesi kadar olmaz. H.
Şârihin
mebsattan naklen. Müctebâ'dan naklen zikrettiği bunu teyid eder. T.
«Vârislerin bazılarının hisseleri kadarını vasiyet etse onun misli
artırılır.» Hatta eğer bir kişinin bir
oğlu
ve bir de kızı olup, kızının
hissesi kadarını vasiyet etse musa
lehe dörtte bir
verilir.
Eğer
bir kadının, kocası ve üç tane ana baba ayrı kız kardeşi olsa; anne bir olan kızkardeşinin
hissesi
kadarını bir kişiye vasiyet etse. musa lehe onda bir verilir. Müctebâ
.
(Mûsa
lehe onda bir verilir. Müctebâ)
Doğrusu «dokuzda bir verilir» şeklinde olmasıdır. Çünkü
meselenin
aslı altıdır. Sekize evleder. Kocasına altının yarısı olan üç verilir.
Anne-baba bir
kardeşine de yine altının yarısı olan üç verilir. Baba bir kardeşine üçte ikiye tamamlamak için altıda
birle
avledilir. Anne ile kardeşi içinde
altıda birle avledilir. O zaman mesele sekizden olur. Musa
lehu
da annebir kardeş farzedilirse ona da dokuzuncu hisse ile avledilir. Düşün.
Hindiye'de şöyle denilmiştir: «Bunun nedeni şudur: Evvelâ varislerin
hisseleri açıklanır, sonra
vasiyet edenin zikrettiği kişinin hissesi farz hisselerin mahrecine ilave edilir. O halde bir kişi ölüp
geriye
annesini ve oğlunu bıraksa ve birisine de bir kız hissesi kadarını vasiyet etse o zaman
vasiyet onyedi hisse üzerindendir. Musâ lehe beş. oğluna on, annesine de iki hisse verilir. Çünkü
meselenin
aslı altıdandır: Beş oğluna ikibuçuk kızına verilir ve bu ikibuçuk, farz olan hisselerin
üzerine
ilave edilir ve küsürlü olduğu için
ikiyle çarpılır, böylece onyediye ulaşır. Onyediden beşi
musa
lehe verilince geriye oniki kalır,
Anneye de onikinin südüsü olan iki hisse verilir ve kalan
oğula
verilir. Çünkü miras vasiyetten sonradır.»
Yine
Hidaye'de denilmiştir ki: Bir adamın bir kızı ve anababa bir kızkardeşi olsa ve birisîne de
kızının
hissesi kadarını vasiyet etse, ister icazet versinler ister vermesinler malın üçte biri musa
lehe
verilir. Bu Sâlhâni'nin Niamiye adlı
fetvasında bazıları kendisinden
sorulan birçok suretleri
üzerine
bina ettiği muteber bir
faydadır.
«Bir
parçasını ilh...» Pay, parça,. nasip ve kısım da bunun gibidir. Cevhere.
«O
zaman onu beyan emek varislere
aittir ilh...» Çünkü o meçhul
olduğundan azı da çoğu da
kapsar.
Vasiyet edilen şeyin bilinmemesi
vasiyete mani değildir. Vârisler de vasiyet edenin yerine
kaimdirler. O zaman beyanı onlara aittir.
Zeylai.
«Bizim
örfümüze göredir» Yani arap
olmayanların örfüne göre... Dürrü Mültekâ.
«Rivayetin aslı ise bunun hilafınadır.» O rivayet şudur: «Câmiu's-Sair'in rivayetinde hisse
altıdabirdir.
Zira İmam Muhammed orada demiştir ki: Bir kişiye malının bir hissesini vasiyet etse
ona,
varislerin hisselerinin en azı verilir. Ancak südüsten aşağı olursa o zaman o südüse
tamamlanır,
fazlası verilmez. Yani özetle ona altıda bir
verilir.
Vasiyetler
Kitabı'nın rivayetine göre südüsten
fazla olmadığı müddetçe musâ lehe varislerin
hisselerinin en aşağısı verilir.
İmam-ı
Azam ile İmam Ebû Yusuf ona en aşağısının verileceğini, ancak üçtebirden fazla olursa
ancak
ona üçtebir verileceğini
söylemişlerdir. İhtiyar. O zaman birinci rivayete göre altıdabir
noksanlığı
menetmek içindir, fazlalığa mani değildir.
İkinci
rivayet ise bunun aksinedir.
Hidaye'de zikredilmiştir ki, altıdabir hem fazlalığa hem de noksanlığa mani olmak içindir. Zeylaî.
Hidâye sahibi ya bu iki rivayet dışında bir rivayet görmüştür veya iki rivayet arasında cem yapmıştır.
İnâye. Bu bahsin tamamı uzun kitaplardadır.
BİR
UYARI:
Zikredilenlerin bu şekilde olmaları vasiyet edenin varisleri olduğu
takdirdedir.
İhtiyar ve Cevhere'de denilmiştir ki: «Birisi hiçbir varisi olmadığı halde malından bir hisse vasiyet
etse,
musa lehe malın yarısı verilir.
Çünkü hazine oğul menzilesindedir. Bu durumda sanki iki oğulu
varmış
gibi olur. Vasiyetin üçtebirden fazla olmasına mâni bir durum da olmadığı için sahih olur.»
«Cüz
ile sehim aynıdır.» Sözünü düşün.
Cüz dediği zaman yine malın yansı mı
verilir yoksa hazine
vekiline
«dilediğini ver» mi denilir? Bu
hususu araştır.
M
E T İ N
Bir
kimse «malımın altıda biri falan kişinindir», daha sonra da «malımın üçte biri onundur» dese ve
varisler
de icâzet verseler ona sadece üçtebir verilir. Yani hakkı sadece sülüstür. Varisler icâzet
verseler
bile böyledir. Çünkü altıda bir. ister önce ister sonra zikredilsin üçtebire dahildir.
İşte
bu takrirle, Sadru'ş-Şeria'nın suâli ile, İbnu Kemâl'in meseledeki işkâli ortadan kalkmış olur.
«Malımın
altıda biri onundur» sözünü söylese,
ona altıda bir verilir. Çünkü izafe
ile marife olarak
tekrar
edildiğinden dolayı aynı altıda bir kasdedilmiş olur.
Birbirlerinden
ayrı cinste olan dirhemlerinin
koyunlarının ve elbiselerinin. veya
kölelerinin üçte
birini
vasiyet etse ki eğer koyunlar ve elbiseler farksız olsalar o zaman dirhemler gibi olurlar. ve
onların
üçte ikisi helâk olsa, musa lehe kalan bütün mallarının üçte birinden çıktığı takdirde
dirhemlerden
ve koyunlardan kalanın hepsi verilir. Ahî Çelebi, elbise ve kölelerde ise, kalan bütün
malların
üçte birinden çıksa bile kalanın üçte biri verilir; der.
Ölçülen
ve tartılan şeyler gibi cinsleri bir
olan herhangi bir şeyi vasiyet etmenin hükmü de dirhem
ve
boyunların hükmü gibidir. Aynı cinsten olan elbiseler de böyledir. Bu meselenin kaidesi şudur:
Cinsi
bir olan şey. zorla taksim olunabilendir.
Cinsleri
muhtelif olan şeylerde elbise ve
köle gibidir. Bunun kaidesi de; malın zorla taksim
olunamamasıdır.
Bir
kişiye, (cins anmadan) bin vasiyet etse ve vasiyet ettiği bin cinsinden hem alacağı hem de malı
olsa,
eğer vasiyet ettiği bin, elindeki malın üçtebirinden çıkarsa musa lehe verilir. Eğer çıkmazsa o
zaman
elindeki malın üçte biri ona verilir ve alacaktan gelen her miktarın üçtebiri, bini tamamlayana
kadar
vermeye devam
edilir.
Eğer
birisi, malının üçte birini Zeyd'e ve ölü olan Amr'a vasiyet etse, terikenin üçtebirinin tamamı
Zeyd'e verilir.
Bu
konuda kaide ,şudur: Ölü veya malum olan hiçbirşey hak edemezler, başkasına da ortak
olamazlar.
Bu, Zeyd ve duvara vasiyet etmiş gibi olur. Böyle olması, ortak edilen. vasiyetin aslından
çıktığı
takdirdedir. Ama eğer ortak edilen, icabın sıhhatinden sonra çıkarsa o zaman vasiyetten
alacağı
hisse ile birlikte çıkar. Diğerine terikenin üçte birinin hepsi teslim edilmez. Çünkü onun,
üçtebirdeki
ortaklığı sabit olmuştur. Buna misâl şudur: «Malımın üçtebiri filanla öldüğüm zaman
fakir
ise Abdullah oğlu falanındır» dese ve vasiyet eden öldüğünde Abdullah oğlu falan zengin olsa
o
zaman terikenin üçtebirinin yarısı,
diğer kişinindir.
Adam
malının öçte birini iki kişiye vasiyet etse ve onlardan biri vasiyet edenden önce ölse, aynı
şekilde
üçtebirin yarısı hayatta olanındır. Bu konunun ferileri çoktur.
Bu
bahsin itimad edilecek asıl kaidesi şudur: Bir kişi vasiyete dahil olduktan sonra bir
şartın
yokluğundan
dolayı vasiyetten çıksa bu çıkışı diğerinin vasiyetteki hakkının artmasını gerektirmez.
Herhangi
bir kişi ehliyet yokluğundan dolayı vasiyete dahil olamazsa vasiyet edilen
malın hepsi
diğer
kişinin olur. Bunu Zeylaî zikretmiştir.
Bazı
âlimler tarafından da muteber olanın vasiyet edenin ölüm vakti olduğu
söylenmiştir. Kâfî'ye
uyarak, Dürer' sahibinin söylediği de buna işaret eder. Dürer'de denilmiştir ki: «Malımın üçtebiri
Zeyd ile Bekr'in oğlunundur» dese ve vasiyet eden ölmeden önce Bekr'in oğlu ölse, muteber olan
vasiyet edenin ölüm vakti olduğundan, sülüsün
yarısı Zeyd'e verilir ilh... Şu kadar yar ki, Zeylaî'nin
geçmişteki müzâhim, icâbın sıhhatinden sonra çıkarsa...» sözü icap halinin muteber olduğunu
sarahaten
bildirmektedir.
Bazı
âlimlerce bu hususta iki rivayet olduğu söylenmiştir.
İ
Z A H
«İşte
bu takrirle Sadru'-Şerîa'nın suâli ve... ortadan kalkar» Onun sualinin özeti şudur: Vasinin
«malımın
üçte biri onundur» demesi ihbâr olmaya elverişli değildir. Çünkü
yalandır. Bu durumda
bunun
inşâ olduğu ortaya çıkar, yani «malımın üçte biri şu anda onundur» demektir. O zaman da
uygun olan yarısının onun
olmasıdır.
Bu
suâlin giderilmesi şöyle olur:
Vasiyet eden kişinin «malımın üçte
biri onundur» sözünün. inşa
olduğunu
kabul ediyoruz. Ancak bu sözün,
«malımın altıda biri falan kişinindir» sözünden sonra
olmasında,
ya altıda birin artırılmasını
irade etmiş olması ihtimali yada altıda birden başka bir üçte
biri
irade etmiş olması ihtimali vardır. O zaman da kesin olana hamledilir ki, bu da ücte
birdir.
«İbnu
Kemâl'in meseledeki işkâli ilh...» Zira İbnu Kemâl Şerhi'nin hâmisinde bu geçen sorunun
cevabını
takrir ettikten sonra şöyle
demiştir:
Burada
şöyle bir husus kalmıştır,
vârislerin icâzet verdikleri
üçtebir, ya icâzet verdikleri altıdabire
eklenmeyen
bir üçtebirdir veya değildir.
Zira murad belli olmadan onların icâzetleri mümkün
değildir.
Çünkü onun mercii lafzî icâzettir ki onun da bir manası yoktur. İkincisini de musannıfın
metindeki
«ve icâzet verseler» sözü meneder. Çünkü onun üçtebir» demesi varislerin icâzetlerine
ihtiyaç bırakmaz. Birincisine göre ise zikredilen cevap sahih değildir. Kenz sahibi zikredilen kaydı
yani
«ve icâzet verseler» sözünün bundan
dolayı düşürmüş olabilir. Bunun özeti şudur: Burada
ikinci
mana taayyun eder ki bu da varislerin icâzetlerinin altıda bire eklenmeyen bir üçtebir için
olmasıdır.
Yani altıdabirin de dahil olduğu bir üçtebirdir. Çünkü daha kesin olan budur. Bununla
Sadru'ş-Şeria'nın suûlinin cevabı tamamlanmış olur.
Ancak
bu durumda, musannıfın «ve icâzet
verirler» sözü zaid olarak kalır ki, bunda bir fayda yoktur.
Çünkü
üçtebir, mutlak olarak verilir. İşte
bundan dolayı da bu sözü Kenz sahibi ıskat etmiştir.
Cevabı;
şârihin, «varisler icâzet verseler
bile» sözü ile işaret ettiğidir. Yani bu itirazi bir kayıt
değildir.
Belki fukahâ bu kaydı, icâzet
verildiği zaman ona malın yarısının
verileceği zannedilmesin
ve
icâzet verilmeyince ona
üçtebirin evleviyetle verileceği anlaşılsın diye zikretmişlerdir.
Şârihin
derin sorulara hazinenin cevhereleri olan bu rumuzlarla cevap vermesinden dolayı emeli
sadece
Allah için olsun.
Şu
kadar var ki burada, Şurunbulâliye'de
zikredilen, bir işkâl kalmıştır. Bunun benzeri Kâdızâde'den
de
nakledilmiştir ki o da şudur: Hak sahibi olan varis. vasinin sözündeki üçtebirinin altıda birle
içtima
ve varisin hakkı için, kesin olmayan şeyden imtina ihtimaline razı olmuştur. O zaman razı
olduktan
sonra artık niçin mani olunmaya zorlansın? Bunun özeti: birinci mananın teayyun
etmesidir.
Bu da, varislerin altıda bire ek olarak vasiyet edilen üçtebire icâzet vermeleridir. Çünkü
icâzete
muhtaç olan
budur.
Ben
derim ki; Bu işkâlin cevabı şudur. vasiyet edenin kelâmı ihtimalIi, olunca biz yukarda da geçtiği
gibi
onu vasiyet edenin kesin olarak hakkı olan üçtebiri vasiyete hamlettik.
Vasiyet
bir şeyi temlik etmek için icabtır. O zaman. üçtebiri icap ettirmesi kesin olandır. Üçtebirin
fazlasını
icap ettirmek de şüphelidir. Varisin icâzeti ise, ancak vasiyet edenin icap ettirdiğinde
geçerlidir. Biz ise vasinin üçtebirden fazlasını icap ettirdiğini yakınen bilmeyiz ki icâzet geçerli
olsun.
O zaman icâzet lağv olur. Çünkü
icâzet birşeyi başlangıçta temlik
etmek değildir. icâzet
ancak,
vasinin icâzete bağlı olan akdinin geçerli olması içindir. Bundan dolayı da. vâsiyet edilen
nesnenin
mülkiyeti, icâzet verilen kişiye icâzet veren tarafından değil vasî tarafından sabit olur.
Nitekim
bu bâbın sonunda da gelecektir.
Fettâh
ve âlim olan Allah'ın feyzinden
benim kusurlu anlayışıma açık olan
ancak budur.
«...
Sözünü tekrar söylese ilh...»
Hidâye'de de denildiği gibi, bir
mecliste veya iki mecliste «malımın
altıda
biri onundur, malımın altıda
biri onundur» diye tekrarlasa.
«Çünkü
marife olarak ilh...» Ve bu da «südüstür»tür. Çünkü o, mala izafe edilerek zikredilmiş ve
marife
olarak iade edilmiştir. O zaman, ikincisi birincinin aynı olur. Bu da asıl
olan kaideye
göredir.
«...
Veya kölelerin ilh...» Köleler de elbet birbirlerinden farklı olurlar. Bundan dolayı da musannıf
yalnız
elbiseyi ayırmıştır. Bu Şurunbulâliye'de ifade edilmiştir.
«...Ve
onların üçte ikisi helak olsa ilh...» Yani dirhemlerin veya koyunların üçte ikisi helak olsa...
Meselâ
üç tane olsa ve bunlardan ikisi helâk olarak biri kalsa musa lehe kalanın hepsi verilir. İmam
Züfer
ise burada da kalanın üçte birinin verileceğini söylemiştir. Çünkü mal müşterektir ve maldan
helâk
olan şirketten helâk olur. Kalan da yine şirkette kalır.
İmam'ın
ve iki arkadaşının sözlerinin delili şudur: Bir cinsten olunca, vasiyet mirasa takdim
edildiğinden
musâ lehin hakkı kalanda toplanır. Hem de eğer hiçbirşey helâk olmasa idi. Hâkim
kalanı
ona verirdi. Ama fertleri birbirinden farklı olan elbise ve benzeri şeyler bunun aksinedir.
Çünkü
onlar cebren taksim edilemezler. Bu bahsin tamamı uzun kitaplardadır.
Gâyetü'l-Beyân'da : «Biz Züfer'in görüşünü alırız. Çünkü kıyas odur.»
denilmiştir.
Bu,
Sâ'diye'de de ikrâr edilmiştir.
«Üçtebirinden
çıktığı takdirde ilh...» Bu şart bütün şerhlerde hatta Hidâye'de de tasrih edilmiştir.
«...
Bin vasiyet etse ilh...» Alacaktan
herhangi birşey istihkak etmesi uygun değildir. Çünkü «bin»
maldır,
alacak ise mal değildir. Zira birisi alacağı olduğu halde «benim malım yoktur» diye yemin
etse
günahkar olmaz, denilemez. Çünkü biz deriz ki: alacağa, ele geçtikten sonra mal denilir. Musâ
lehin
hakkının sabit olması da. alacak ele geçtikten sonra mümkündür. Bu kendisine malın üçte biri
vasiyet edilen musâ lehe benzer ki onun aslında kısasta hakkı yoktur. Ama kısas mala inkılap ettiği
zaman,
musâ lehin hakkı onda sabit olur. Çünkü kısas bedeli ölenin malıdır.
Yemin
meselesi ise örfe göredir. Miraç, özetle...
İşte
bununla ortaya çıktı ki: Birisi
malının üçte birini vasiyet etse buna alacaklar da dahildir. Bu
hüküm
iki görüşten biridir. Vehbâniye'de
de bu tercih edilmiştir.
Bahr
sahibi «kaza» bahsinin müteferrik meseleler bölümünde bu hüküm üzerine görüş beyan
etmiştir.
Oraya müracaat et.
«...
Bin cinsinden ilh...» Dürer'de de aynı şekildedir. Zâhir olan bu sözün faydası musannıfın
«alacaktan gelen her miktarın üçte biri ona verilir» sözüne uygun olmasıdır.
Zira eğer dinar
olsalardı
ona verilmezlerdi.
Düşün.
Sirâc'tan
naklen Minah'ta şöyle denilmiştir: Bir adam derahim-i mürsele vasiyet etse ve sonra ölse
dirhemleri
hazır olduğu takdirde musa lehe verilir eğer hazır değilse ortaklı mal satılır ve dirhemler
ondan
verilir.
«Malı
ilh...» Ebû Yusuf demiştir ki: Ayn külçe, zinet ev eşyası ve elbiseler değil dirhemler ve
dinarlardır.
Alacak ise altından, gümüşten
veya buğday ve benzeri şeylerden, zimmetteki ödenmesi
vacip
olan herşeydir. Bu bahsin tamamı Tûrî'dedir.
«Eğer
bin çıkarsa ilh...» İnâye'de de denilmiştir ki: «Bin» vasiyet eden kişinin elinde nakit olarak
üçbin
dirhemi olsa, bini musa lehe verilir. Eğer çıkmazsa, yani nakdi de yine bin olsa o zaman
ona
bunun
üçte biri verilir.
«Eğer
çıkmazsa o zaman aynın üçte biri ona verilir ilh...» Yani ona aynden bin verilmez. Çünkü
tereke,
musâ lehle varisler arasında ortaktır. Ayn da, alacaktan hayırlıdır. Eğer ayn musâ lehe
veya
varise
verilmiş olsa öteki taraf zarar
görür. İhtiyar. Yani alacağın, borçlunun yanında helâk olma
ihtimali
vardır.
«Üçte
birin tamamı Zeyd'e verilir» Ebû Yûsuf'tan şu rivayet edilmiştir: Malın üçte birini Zeyd ile
Amr'a
vasiyet ettiği zaman, Amr'ın
öldüğünü bilmediği takdirde Zeyd'e üçte birin yarısı verlir. Çünkü
vasi
sadece üçte birin yarısının verilmesine razı olmuştur.
Zeylai.
«Veya
madûn ilh...» Buna göre, «Zeyd'e ve bu evde olan kişiye vasiyet ettim» dese ve o evde de
kimse
olmasa üçte birin hepsi Zeyd'in olur. çünkü madûm malı hak etmez.
Zeyd'e ve ondan sonra soyundan gelecek
olanlara vasiyet etse yine aynıdır. Çünkü onun soyundan
gelenler,
onu ölümünden sonra takip edenlerdir. O zaman onlarda o anda madumdurlar. Dürer.
Şurunbulâliye'nin
«soyundan gelenlere vasiyet» meselesinde bir görüş vardır, ki o akrabalara
vasiyet bâbında gelecektir.
«...
Ve onlardan biri de vasiyet edenden
önce ölse, yine aynıdır.» Yani musa
lehulardan biri... Ama
vasîden
sonra ölürse vârisleri onun yerine kâim olurlar, o zaman da ortaklık mevcut olur.
«Bu
bahsîn ferileri çoktur» Şu da onlardandır: «Malımın üçtebiri falan kişi ile, -eğer Abdullah bu
evde
ise- Abdullah'ındır». dese ve Abdullah da o evde olmasa üçte birinin yarısı falan kişinin olur.
Çünkü
şartı bulunmadığından istihkâkının
batıl olması, diğerinin hakkının fazlalaşmasını
gerektirme.
Minah.
«Sonra,
bir şartın yokluğundan dolayı vasiyetten çıksa ilh...» Yani, veya bunlardan birini vasiyet
edenden
önce ölmesi gibi ehliyeti zâil
olsa.
«Bunun
Zeylaî zikretmiştir.» Yani metin ve şerh olarak geçenlerin hepsini...
«Bazı
âlimlerce de muteber olanın ilh...» Yani icâbın sıhhatinde muteber olanın ilh... Bunun tamamı
böyledir. «Malımın üçte biri Zeyd'in ve Bekir'in fakir
çocuklarının veya Bekir'in çocuklarından fakir
düşenindir.»
dese ve vasiyet edenin ölümünde şart ortadan kalksa o zaman bu suretlerin hepsinde
üçtebirin
tamamı Zeyd'indir. Zira madûm veya ölü, herhangi birşey istihkâk etmez. O zaman Zeyd'e
ortaklık
da sabit olmaz. Bu durumda o Zeyd'e ve duvara vasiyet etmiş gibi
olur.
«Şu
kadar var ki Zeylaî'nin geçmişteki sözü ilh...» Yani metnin ibaresinde... Musannıfın «Bazı
âlimlerce..» sözünden sonra istidrâke (şu kadar var ki demeye) lüzum yoktur. Çünkü musannıfın bu
sözü;
onlar ile, geçen arasındaki muhalefeti beyan etmek içindir.
Düşün.
Şu
bilinmelidir ki; musannıfın, Dürer ve Kâfi'nin işaretlerinden alarak, «Bazı âlimlerce denilmiştir»,
demesi
takdim ettiğine muhalefetinden anladığına mebnîdir. Halbuki aralarında muhalefet yoktur.
Tatarhâniye'nin
altıncı fasılda zikrettiği de bunu
beyan etmektedir: Asıl kaide şudur: Eğer musa leh
istihkak
ehlinden muayyen bir kişi olursa, o zaman vasiyetin icabının vasiyet gününden sahih
olduğuna
itibar edilir. Musâ leh muayyen olmadığı zaman ise, vasiyetin icabının, vasînin öldüğü
günden
itibaren sahih olduğuna itibar
edilir.
Buna
göre: «Malımın üçte biri falan kişi ile, Bekir'in çocuğunundur» dese ve Bekir'in çocuğu
vasiyet edenden önce ölse üçte birin tamamı falan kişinin olur. Eğer Bekir'in on çocuğu olduktan
sonra
vasi ölse o zaman üçtebir, falan kişi ile, Bekir'in evlatları sayısınca onbir sehme
bölünerek
taksim
edilir. Çünkü, vasiyet edenin öldüğü gün muteberdir. Zira «oğul» muayyen olmayıp, teke de,
fazlasına
da şamildir.
Birisi,
falan kişinin oğullarına vasiyet etse ve vasiyet gününde o kişinin oğlu olmasa da, sonra
birkaç
oğlu olsa ve vasî ölse o zaman üçte
bir aynı şekilde hepsinin olur.
Vasiyet
gününde o kişinin oğulları olsa ama
vasî onların adlarını söylemese ve
onlara işaret de
etmese
vasiyet anında mevcut olmasalar bile üçtebir onun ölümü anında mevcut olan
oğullarınadır.
Şayet
onların adlarını söylemiş olsa veya
onlara işaret etse vasiyet
onlarındır. Eğer onlar
ölmüşlerse, batıl olur, çünkü musa leh muayyendir. O zaman, vasiyetin gereğinin vasiyet gününden
sahih
olduğuna itibar edilir. Özetle...
Bununla
ortaya çıktı ki: Dürer'deki icabın sıhhatinin, vasiyet edenin ölüm gününden itibar edilmesi
ancak
musa lehin muayyen olmaması halindedir. Çünkü Dürer'in «Bekir'in çocuğu veya
çocuklarından fakir olanlar veya çocuklarından fakir düşenler» sözü muayyen değildir. Çünkü ne
isimlendirme ne de işaret etme vardır.
Bu
hususta muteber olan ölüm günü
olunca ve çocuğun ölmesi veya zengin
olması ile ona göre
şart
bulunmazsa, müzahamet variyetin aslından çıkar. Bundan dolayı da üçtebirin
hepsi Zeyd'in
olur.
Yine
bununla ortaya çıktı ki; Zeytâî'nin kelami, icap halinin mutlak olarak muteber olduğu
hususunda
sarih değildir. Çünkü onun sözü
musa leh muayyen olduğu haldedir.
Düşün.
M
E T İ N
Birkimse
«malımın üçtebiri Zeyd ile Amr arasındadır dese ve Amr o an ölü olsa, üçtebirin yarısı
Zeyd'indir. Çünkü «arasındadır» kelimesi yarı yarıya bölünmeyi icab ettirir. Hatta «Zeyd» ve
«arasında» kelimelerini söyleyip ikinci şahsı söylemeden süküt etse yine üçtebirin
yarısı Zeyd'indir.
Vasî
vasiyet vaktinde fakir olduğu halde, malının üçte birini vasiyet etse vasiyet edilen şey bir ayn
veya muayyen bir nevi olmadığı takdirde öldüğü zaman malının üçtebiri musa lehindir. İster o malı
vasiyetten evvel kazansın isterse sonra kozansın... Çünkü vasiyetin ölümden sonrası için icap
olduğu
bilinmektedir.
Ama
eğer, malından bir aynı veya koyunlarının üçte biri gibi, nevi
vasiyet etse ve bunlar vasî
ölmeden
evvel telef olsa vasiyeti batıl
olur. Çünkü vasiyet, ayna
bağlanmıştır. Vasiyet ettiği ayndan
başkasını kazansa bile onun yok olması ile batıl
olur.
Vasiyet
anında koyunları olmadığı halde mevcut olmayan koyunlarından üçte birini vasiyet etse ve
sonra
koyun sahibi olsa, sonra da ölse
sahih görüşe göre vasiyeti sahihtir,
çünkü vasiyetin nevie
taalluku
mala taalluku
gibidir.
«Malımdan
bir koyun onundur» dese fakat koyunları olmasa, bir koyunun kıymeti verilir.
Koyunları olmadığı halde, «koyunlarımdan bir koyun onundur» dese, yine batıl olur. Bazı âlimlerce
ise
bunun sahih olduğu söylenmiştir.
Malın,
sığır, elbise ve benzeri bütün
türlerinde de hüküm aynıdır. Zeylaî.
Malının
üçtebirini, üç tane olan
ümmü'l-veled cariyelerine, fakirlere
ve miskinlere vasiyet etse beş
sehimden
üçü ümmü'l-veledlere, bir sehim
fakirlere ve bir sehim de miskinlere verilir. İmam
Muhammed'e
göre ise, malın üçtebir yediye taksim edilir: Üçü ümmü'lveled lere ikisi fakirlere ikisi
de
miskinlere verilir. Çünkü
«fukara» ve «mesakin» kelimeleri çoğuldurlar: Çoğulun da en azı ikidir.