17 Ekim 2012

MALIN ÜÇTE BİRİNİ VASİYET BABI BİRİNCİ BÖLÜM


MALIN ÜÇTE BİRİNİ VASİYET BÂBI

BİRİNCİ BÖLÜM

M E T İ N
Bir kimse malının üçte birini Zeyd'e yine üçte birini de başka birine vasiyet etse ve varisler buna
icazet vermeseler malının üçte biri her ikisine de yarı yarıya verilir. Bunda ittifak vardır.
Eğer malının üçte birini Zeyd'e altıda birini de başka birine vasiyet ederse üçte bir herikisi arasında
üçe bölünerek, ikili birli taksim edilir.
Şayet bir kişiye malının hepsini, başka birine de üçte birini vasiyet etse ve varisler bu vasiyete
icâzet vermeseler malın üçte biri ikisi arasında yarı yarıya taksim edilir. Zira terikenin üçtebirinden
fazla olan vasiyet, icazet verilmediği takdirde batıl olur. O zaman sanki üçte birini herbirine vasiyet
etmiş gibi olur, ve bu üçtebir aralarında yarı yarıya taksim edilir. İmameyn ise dörde bölünerek
taksim edileceğini söylemişlerdir. Zira batıl olan, üçtebirden fazlasıdır. Bu durumda malın hepsi
üçte iki ile çarpılır ki bu da dört eder. Bu dört de malın üçte biri kabul edilir.
Ebû Hanife'ye göre Musa leh üçte birden fazlasını, malın tamamı ile çarpamaz.
Burada çarpmadan murad hesapçılar orasında istilah olan çarpmadır. Buna göre Ebû Hanife'ye
göre vasiyeti'n payları ikidir. Her bir yarı ile çarpılınca, bir bölü altı elde edilir. O zaman da musa
lehlerin herbirine altıda bir düşer.
İmameyne göre ise yukarda takdim ettiğimiz gibi vasiyetin payları dörttür.
Ancak musa leh üç meselede, malın tamamını bir bölü üçten fazlası ile çarpabilir.
Bu meseleler: Muhabat, siayet ve derâhim-i mürseledir. Derâhimi mürsele: Üçte bir, yarım ve
benzerleri ile kayıtlı olmayan dirhemlerdir. Şu şekiller bunların örnekleridir: Birisine bin dirhem
vasiyet etse veya bin dirheme satılacak bir köle için muhâbât yapsa (Kölenin daha ucuza
satılmasını vasiyet etse) veya kıymetini bin dirhem olan bir kölenin âzadını vasiyet etse ve bu da
malının üçte ikisi olsa, başka birine de malının üçte birini vasiyet etse ve bu vasiyete icâzet
verilmese, o zaman terikenin üçte biri icma ile aralarında üçe bölünerek taksim edilir.
Oğlunun hissesi kadarını birisine vasiyet etse, ister oğlu olsun ister olmasın vasiyet sahihtir. Ama
oğlunun hissesini vasiyet ederse, oğlu varsa sahih olmaz, yoksa o vasiyet sahihtir. İnaye ve
Cevhere.
Tekmile şerhinde de şu ilave edilmiştir: Bu durumda, sanki oğlu olduğu takdirde vasiyet etmiş gibi
olur.
Müctebâ'da şöyle denilmiştir: «Oğlu olduğu takdirde, bir oğul hissesi kadarı ile vasiyet ederse o
zaman musa lehe malının yarısı verilir.»
Musannıf Sirâc'tan Müctebâ'daki görüşe muhalif olan« nakletmiştir. Dikkat et.
Birinci şekilde vasiyeti iki oğlu olduğu takdirde yaparsa ona üçtebir verilir.
Mûsî'nin bir oğlu olur da bu fazlalığa icâzet verirse o zaman kendisine malın yarısı verilir. Bu
meselelerde kızlar da oğullar gibidir.
Bunda asıl kâide şudur: Mûsî vârislerin bazılarının hisseleri kadarını vasiyet ettiğinde, vasiyet ettiği
meblağ kadarı varislerin hisselerine eklenir. Müctebâ.
Malından bir parçasını veya bir hisseyi vasiyet etse o zaman onu beyan etmek varislere aittir.
Varislere «musa lehe dilediğinizi verin» denilir. Sonra, cüz ile hisse arasını eşitlemek bizim
örfümüze göredir.
Rivayetin aslı ise bunun hilâfınadır.
İ Z A H
«İcâzet vermeseler ilh...» Yani vârisler her iki vasiyete de icâzet vermezlerse... Şayet icâzet
verirlerse, onun hükmü zaten açıktır.
«Üçte bir her ikisi arasında üçe bölünerek İlh...» Yani ikisi vasiyet edileni aralarında haklarına göre
taksim ederler. Altıda bir vasiyet edilene bir pay. üçtebir vasiyet edilene de iki pay verilir. Çünkü
bunlardan her biri o payı sahih bir sebeple haketmiştir.
Bunun özeti şudur: Vasiyetlerden herbiri üçtebirden fazla olmadığı takdirde. yani meselâ üçtebiri
birisine, altıdabiri başka birine dörtte biri de üçüncü bir kişiye vasiyet etse ve varisler bu vasiyete
icâzet vermeseler o zaman vasiyet bir bölü üçle çarpılır. Hak ediş sebebinde eşit olmadıkları
takdirde bu üçtebir fukahanın ittifakı ile aralarında eşit olarak taksim edilmez. Metindeki birinci




meseledeyledir. Bu bahsin tamamı Tatarhâniye'dedir.
«... Ve vârisler bu vasiyete icâzet vermeseler ilh...» icâzet verirlerse malın hepsi dörde bölünür, üçü
malın tamamı vasiyet edilen kişiye biri de üçtebiri vasiyet edilene verilir. Ama bu hususta İmam'dan
kesin bir ifade gelmemiştir. Ebû Yusuf şöyle demiştir: «İmam'ın kavline kıyas edilirse o zaman
münazaa yoluyla altı bir hesabıyla taksim edilir. Zira malın üçte ikisi malın tamamı kendisine
vasiyet edilenindir. O zaman aralarındaki niza malın üçtebirinde olur. Bu durumda da üçtebir ikiye
bölünür, yarısı olan altıdabir üçte birin sahibine, geri kalan da diğerine verilir.
Hasen demiştir ki: «Bu şekildeki taksim hoş olmayan bir tahriçdir. Zira üçtebir vasiyet edilenin payı,
varisler icazet verseler de vermeselerde aynı oluyor ki bu da altıda birdir. O zaman sahih olan,
münazaa yoluyla dörde taksim edilmesidir. Bu da şöyle olur: evvela üçte bir olan onikide dört
aralarında yarı yarıya taksim edilir, çünkü varislerin icâzetlerinin üçte birlik miktarda tesiri yoktur.
Bu durumda geriye onikide sekiz pay eder, üçte iki kalır. Bu üçte ikiyi kendisine malın tümü vasiyet
edilen iddia eder. Sekizden iki payı da üçte bire tamamlamak için kendisine üçtebir vasiyet edilen
iddia eder. O zaman sekizden altı pay kendisine malın tamamı vasiyet edilene teslim edilir. Geri
kalan iki payda da yarı yarıya münazaa ederler. Böylece üç pay sülüs sahibinin, geri kalan da
diğerinin olur. Hakâik ve diğer kitaplarda da böyle denilmiştir. Kuhistâni.
Ben derim ki: İmameyn'in görüşüne göre, icâzet verilmesi hali ile icâzet verilmemesi halinde üçte
bir sahibinln payının aynı olması gerekir.
«Zîra üçtebirden fazla olan vasiyete ilh...» Şârih bu sözü ile musannıfın «Eğer bir kişiye malının
hepsini vasiyet ederse» sözünün bir kayıt olmadığına ve burada maksadın. onlardan birine üçte
birden fazlasının vasiyet edilmesi olduğuna işaret etmiştir.
İşte bundan dolayı Mültekâ'da «Eğer birine sülüsü, diğerine üçte ikisini veya yarısını yada tümünü
vasiyet etse : İmam'a göre üçte bir. oralarında yarı yarıya taksim edilir. İmameyn'e göre ise
birincisinde üçe taksim edilir. İkincisinde ise beşte üçü malın yarısını vasiyet ettiği kişiye ikisi de
üçte birini vasiyet ettiği kişiye verilir. Üçüncüde de mal dörde taksim edilir, üçü malın tamamını
vasiyet ettiği kişiye biri de üçtebir sahibine verilir» sözüyle tabir edilmiştir.
Demek ki hüküm, İmam'a göre üçtebirde fazla vasiyetin bütün şekillerinde aynıdır ki bu da
aralarında yarı yarıya taksım edilmesidir.
Bu meselelerin bina edildiği asıl kaide musannıfın «musa leh sülüsten fazla olan vasiyet çarpmaz»
sözüdür.
«Bâtıl olur.» Burada batıl olmadan murad, vasiyetin aslından batıl olması değildir. Böyle olsa
vasiyetten hiçbirşey hak edilmez. Burada batıl olmadan murad sadece üçtebirden fazlasının batıl
olmasıdır. Bunun açıklaması şöyledir: Vasiyet eden iki şey kasdedilmiştir: Bunlardan biri
üçtebirden fazlasını varislere yüklemesi, ikincisi de vasiyet ehlinden bazılarını diğer bazılarına
tercih etmesidir. Bu ikinci husus birincinin zımnında sabit olur. Birinci husus. varislerin hak
olmasından ve onların da icâzet vermemelerinden dolayı batıl olunca, onun zımnindaki ikinci husus
da batıl olur. O zaman vasiyet eden sanki bunlardan her birine üçtebir vasiyet etmiş gibi olur. Bu
durumda da üçte bir aralarında yarı yarıya taksim edilir. Her ikisine de hakikaten üçtebir vasiyet
etmesi halindeki gibi olur. İnâye'den kahta.
«İmameyn ise dörde bölünerek taksim edileceğini söylemişlerdir.» Yani üçtebir olan mal aralarında
dörde bölünerek taksim edilir üçüncü malın tamamı vasiyet edilene, biri de üçtebiri vasiyet edilene
verilir.
«Çünkü bâtıl olan üçtebirden fazlasıdır» Yani batıl olan, vasiyet edenin kasdettiği iki şeyden biridir,
ki bu da varislere sülüsten fazlasını yüklemesidir. Çünkü bu, vârislerin hakkından dolayı bâtıl olur.
Vasiyet edenin, vasilerden birini diğerine tercih etmesi olan diğer meseleye ise mani yoktur. O
zaman malın tamamı vasiyet edilene üçtebir vasiyet edilenin üç misli verilir. Şöyle ki, mal dörde
taksim edilir, üçü malın tamamı vasiyet edilen kimseye. biri de diğerine verilir.
«O zaman malın hepsi iki bölü üçle çarpılır» Doğrusu bazı nüshalarda olduğu gibi bir bölü üçle
denilmesiydi. Yani her birinin payı malın üçte biri ile çarpılır. Şöyle ki: Kendisine malın hepsi
vasiyet edilen kişinin payı bir bölü üçle diğerinin payı olan hisse de yine bir bölü üçle çarpılır ve
dört hisse olur ki bu da malın üçte biridir, birinciye üçte birin dörtte üçü ikinciye de üçte birin dörtte
biri verilir. Bu bahis ileride izah edilecektir. Burada sahih olan İmam'ın görüşüdür. Allame Kasım »e
Dürrül-Mülteka'nın Muzmerât ve diğer kitaplardan sahih olduğunu naklettikleri de böyledir.
«Burada çarpmadan murad hesapçılar arasında ıstılah akın çarpmadır.» Burda da çarpılan




sayılardan birinin elde edilecek sayıya olan nispetinin, diğer çarpılan sayının bire olan nispeti gibi
olmasıdır. Buna göre musa lehu «üçtebirden fazlasını çarpamaz» sözünün manası şudur: Musaleh
üçtebirden fazla olan bir sayıyı diğer bir sayı ile çarpmaz. Mesela dörtte üçü üçte birle çarpamaz.
Bu bahsin tamamı Kuhistânî'dedir.
Ben derim ki: Hesap ıstılahında kesirleri çarpmak şu manâdadır: Dörtte biri, üçtebirle çarp denildiği
zaman, bunun manası; üçtebirinin dörtte birini al demektir ki bu da onikide birdir. O zaman buna
göre yukardaki «Musa lehu üçtebirden fazlasını çarpamaz» sözünün manası ona yapılan vasiyetin
hükmü ile üçtebirden fazlasını alamayacağıdır. Çünkü yukarda, üçtebirden fazlası batıl olunca.
musa lehlerden birinin diğerine tercihinin de batıl olduğu geçti. O zaman vasiyet payları İmameyn'in
kabul ettikleri gibi dört' olmaz.
Vasiyet üçtebirden geçerli olduğu için. ancak üçtebirden alabilir. Yani herbirine üçtebirini vasiyet
etmiş gibi kabul edilir ve terikenin üçtebiri oralarında yarı yarıya taksim edilir.
Sonra ben Gürerü'l-Efkâr'da, zikrettiğim çarpmanın manasının açıklanmasını gördüm. İleride
gelecek olan da bu açıklamaya uygundur.
«Buna göre Ebû Hanife'ye göre vasiyetin payları ikidir». O zaman herbirine yarısı düşer ki bu da bir
paydır.
«Her birinin yarınsı üçtebirle çarpılınca, altıdabir elde edilir». O zaman onlardan herbirine, malın
altıda biri verilir. Çünkü yukarda da takdim ettiğimiz gibi elde edilen budur.
«İmameyn'e göre ise vasiyetin payları dörttür». Bu, şuna binaendir: Musa lehe üçtebirden fazla
yapılan vasiyetin sahih olması sebebiyle, İmameyn'e göre ona hissesi verilir. O zaman bizim de
yukarda takrir ettiğimiz gibi vasiyet paylan dört olur; birine terikenin üçte birinin dörtte biri,
diğerine de dörtte üçü verilir. Sadruş'-Şerid ve İbnu Kemal demişlerdir ki: terikenin üçtebirinin
dörtte biri, malın üçte birinden alınır. Bu dörtte bir de üçte birin dörtte biri olur. O zaman kendisine
malın tamamı vasiyet edilen kimseye dörtte üçü verilir ki bu da terikenin üçtebirinin dörtte üçüdür.
O zaman üçtebirde dörtte üç denildiği zaman. üçtebirin dörtte üçü manasına gelir. İşte çarpmanın
manası budur, ki ulemadan birçoğu buna hayret etmişlerdir.
BİR UYARI:
Mesela kıymeti malının üçte biri kadar olan bir köleyi birisine ve kıymeti malının yarısı kadar olan
bir köleyi de başka birisine vasiyet etse... Bu ihtilaf caridir.
Bu bahsin tamamı Tatarhâniye'dedir.
Eğer birisine kıymeti malının altıda biri kadar olan kılıcını, başka birine de malının altıda birini
vasiyet etse ve mal» da kılıç hariç beşyüz dirhem olsa, o zaman ikinci vasiyet ettiği kişi malın altıda
birini alır. Birinci vasiyet ettiği kişi ise, kılıcın kıymetinin altıda beşini olur. Kılıcın,kıymetinin altıda
biri de ikisi arasında kalır. Çünkü kişi de kılıcın yalnız altıda birinde münazaa halindedir. Buna göre,
kılıncın altıda biri aralarında yarı yarıya taksim edilir. Bu taksim İmam'a göredir. Bu husustaki
sözün tamamı Mecma ve şerhlerindedir.
«Muhâbât» Hıbâ kökündendir. «Vermek» manasınadır. Muğrib. Kuhistâni muhâbatı vasiyette,
birşeyi benzerinin kıymetinden noksan satmak alışta da kıymetinden fazlası ile satınalmak diye
tefsir etmiştir.
Bunun şekli şöyledir: Bir kişinin iki kölesi olup birinin kıymeti otuz diğerininki ise altmış dirhem
otsa ve bu iki köleden başka malı olmadığı halde, birinci kölenin Zeyd'e on dirheme ikinci kölenin
de Amr'e hakkındaki vasiyet de kırk dirhem otur. O zaman üçtebiri üçe bölünerek ikisi arasında
taksim edilir. Yani birinci köle Zeyd'e yirmi dirheme satılır ve kıymetinden artan on dirhem de ona
vasiyet olur. İkinci köle Amr'e kırk dirheme satılır ve yirmi dirhem de ona vasiyet olur. Bu
üçtebirden fazla olsalar bile yledir. İbnu Kemâl.
«Siâyet» Bunun sureti de böyledir: Birinin kıymeti otuz, diğerinin altmış dirhem olan iki kölesini
azad etse ve bunlardan başka malı olmasa, o zaman birinci köleye malının üçte birini ikincisine de
üçte birini vasiyet etmiş olur. O halde vasiyet payları her iki köle orasında üçtür, birinciye bir pay
ikinciye de iki pay düşer. Üçtebir aralarında bu şekilde taksim edilir. O zaman, birinci kölenin üçte
biri âzâd edilmiş olur ki bu da ondur ve kıymetinin geri kalan kısmını ödemek için çalışır. İkincinin
de üçtebiri azad edilmiş olur ki bu da yirmi dirhemdir ve kıymetinden kalan kırk dirhemi de
çalışarak öder. Demek ki bunlardan herbiri fazla olsa bile vasiyetten hissesi kadar alır. İbnu Kemal.
«Derâhim-i mürsele» Bunun şekli de böyledir: Zeyd'e otuz dirhem başka birine de altmış dirhem
vasiyet etse ve malı doksan dirhem olsa. O zaman bunlardan herbiri vasiyetteki payı kadar alır,




birincisi malın üçtebirinden üçte birini, ikinciside üçte ikisini alır.
Ebû Hanife bu şekillerde diğerlerini birbirinden ayırmıştır. Zira şeriat iptal ettiği halde vasiyet malın
yarısı veya üçte ikisi gibi açık bir şekilde, terikenin üçte birinden fazlası ile takdir edilirse o fazlalık
lağv olur. Pay alma hususunda o vasiyete itibar edilmez.
Ama vasiyet ya kiradaki gibi takdir edilmezse yani zikredilen şekillerde olduğu gibi, malından birşey
vasiyet etse bunun hilafınadır. Çünkü zikredilen şekillerde ibarede vasiyet iptal edecek bir ifade
yoktur. Mesela: Elli dirhem vasiyet etse ve malının yüz dirhem olduğu anlaşılsa o zaman vasiyet
tamamen batıl olmaz. Çünkü malının yüzden fazla çıkması mümkündür. Bu vasiyet tamamen batıl
olmayınca pay alma hususunda muteber olur. İşte bu fark ince ve güzel bir farktır. İbnu Kemâl.
«Şu şekiller bunların örnekleridir ilh...» Şârih bu sözüyle, muhâbat, siâyet veya azadın musâ
lehlerin her ikisi tarafından şart olmadığını ifade etmiştir. Belki bunlardan bir tanesinin bir tarafta
olması ve malın üçte ikisi kadar olması kâfidir. Diğer tarafa da malın üçte birinin vasiyet edilmesi
yeterlidir. Düşünülsün. T.
Ben derim ki: Ama bu tasvir müşkildir, zira fukaha hastalıktaki azad ile, hastalıkta peşinen yerine
getirilen muhâbatın diğer vasiyetlerden önce yerine getirileceğini sarahaten zikretmişlerdir. Nitekim
yukarda geçti ve gelecek bâbda da gelecektir.
«Muhâbât yapsa ilh...» Yani ölüm hastalığında bin dirhem ile muhâbât yapsa...
«Bu da malının üçte ikisi olsa ilh...» Yani o bin dirhem her üç meselede de malının üçte ikisi olsa...
H. Şöyle ki: Birisinin malı binbeşyüz dirhem olsa ve ondan bir dirhemini birisine vasiyet etse, veya
binbeşyüz dirhem kıymetinde kumaşı olsa ve ondan bin dirhem muhâbât yaparak beşyüz dirheme
satılmasını vasiyet etse...
Azâd meselesi ise açıktır.
«Başka birine de malının üçte birini vasiyet etse ilh...» Bu cümle geçen her üç meseleye de bağlıdır.
H.
«O zaman üçte bir, icmâ ile aralarında üçe bölünerek taksim edilir.»
Yukarda takdim ettiğim izahtan, bunun takriri anlaşılır.
«Ama oğlunun hissesini vasiyet etse sahih değildir.» Zirâ oğlunun hissesi Kur'an'ın nassı ile
sabittir. Buna göre oğlunun hissesini başka bir adama vasiyet etse, Allah Teâlâ'nın farz kıldığı
birşeyi değiştirmiş olur ki bu da sahih değildir. Minah.
Bu hususta varislerin icazetlerine de ehemmiyet verilmez. Çünkü vasiyet kendi mülkünde
olmamıştır. Aksine o başkasının mülküne izafe etmiştir. Bu, şuna benzer, Birisi Zeyd'in mülkünü
birine vasiyet etse ve sonra ölse, Zeyd de ona icâzet verse bu caiz olmaz. Meselemizde de aynı
şekilde caiz olmaz. Mekkî Sirac'tan. T.
«... Olur» Yani «oğlunun hissesi kadarı» sözü -H- veya oğlu olmadığı halde oğlunun hissesini»
sözü...
«Musannıf Sirâc'tan nakletti.» Zîra Sirac sahibi şöyle demiştir: Oğlu olduğu takdirde. oğlunun
hissesi kadarını vasiyet etse musaleh malın üçte biri verilir. Çünkü ona olmayan oğlun hissesini
vasiyet etmiştir. O oğlun payını da bir hisse olarak takdir etmek lazımdır. Bunun misli de bir
hissedir. O zaman üç hisseden bir hissesini vasiyet etmiş olur. Ama Müctebâ'da iki ifade bunun
aksinedir. Çünkü orada oğlu mevcut olduğu takdirde oğlunun hissesini vasiyet etmiştir. Oğlu
olduğu takdirde oğlunun hissesi kadar dememiştir. Siracu'l-Vehhâc'da da böyledir. Bunun benzeri
Cevhere'de de vardır. Tahâvî şerhinden naklen Gâyetü'l-Beyan'da da aynı şekildedir.
Müctebâ'daki ifadeye gelince. Delili zahir olsa bile Müctebâ onu hiçkimseye isnad etmemiştir. Zira
Mücteba'daki ile mevcut oğlunun hissesi kadarıyla vasiyet etme arasındaki fark açık değildir. Şu
kadar var ki Müctebâ'daki ifade, bir nakille teyid edilmedikçe buradaki hükme muarız olmaz. Zira
Müctebâ Zâhidi'nindir. Fukaha; «fıkıh kaidelerine muhalif bir şeyylediği takdirde bir nakille teyid
etmediği müddetçe onun söylediğine iltifat edilmez» demişlerdir.
«Birinci şekilde ilh...» Yani metindeki iki suretten birincisinde; eğer musa leh iki oğlu ile birlikte,
oğlunun hissesi kadar vasiyet ederse üçte bir verilir. Kıyasa göre, varisler icazet verdiklerinde ona
malın yarısının verilmesi gerekir. Çünkü ona oğlunun hissesi kadarını vasiyet etmiştir. Birincinin
illeti, yani üçtebir verilmesinin nedeni şudur: Vasî musa lehe oğlunun mirastaki hissesi kadarı
vasiyet etmeyi kasdetmiştir, oğlunun hissesinden fazlasını dilemiştir. Yani musa lehi oğullarından
biri gibi yapmıştır. Zeylaî.




«İcâzet verirse ilh...» Yani üçtebirden fazlasına icazet verirse. malın yarısı musa leh'e verilir. İcâzet
vermezse yalnız üçtebir verilir.
«Kızlar da oğullar gibidir.» Yani eğer bir kızı olduğu halde, birisine, kızının hissesi kadarını vasiyet
etse eğer kız icâzet verirse musa lehe malın yarısı verilir. Aksi takdirde üçtebir verilir.
İki kızı olduğu halde kızının hissesi kadarını vasiyet etse, o zaman musa lehe üçtebir verilir.
Minah'da da böyle denilmektedir.
Üç kızı olduğu halde kızının hissesi kadarını vasiyet etse iki kızın farz olan hisselerinin üçte iki
olması itibariyle ona yine üçte bir mi verilir yoksa dörtte bir mi verilir? Zâhir olan kimisi yani dörtte
bir verilmesidir. Eğer dörtte bir verilmezse o zaman ona verileni bir kızın hissesi kadar olmaz. H.
Şârihin mebsattan naklen. Müctebâ'dan naklen zikrettiği bunu teyid eder. T.
«Vârislerin bazılarının hisseleri kadarını vasiyet etse onun misli artırılır.» Hatta eğer bir kişinin bir
oğlu ve bir de kızı olup, kızının hissesi kadarını vasiyet etse musa lehe dörtte bir verilir.
Eğer bir kadının, kocası ve üç tane ana baba ayrı kız kardeşi olsa; anne bir olan kızkardeşinin
hissesi kadarını bir kişiye vasiyet etse. musa lehe onda bir verilir. Müctebâ .
(Mûsa lehe onda bir verilir. Müctebâ) Doğrusu «dokuzda bir verilir» şeklinde olmasıdır. Çünkü
meselenin aslı altıdır. Sekize evleder. Kocasına altının yarısı olan üç verilir. Anne-baba bir
kardeşine de yine altının yarısı olan üç verilir. Baba bir kardeşine üçte ikiye tamamlamak için altıda
birle avledilir. Anne ile kardeşi içinde altıda birle avledilir. O zaman mesele sekizden olur. Musa
lehu da annebir kardeş farzedilirse ona da dokuzuncu hisse ile avledilir. Düşün.
Hindiye'de şöyle denilmiştir: «Bunun nedeni şudur: Evvelâ varislerin hisseleri açıklanır, sonra
vasiyet edenin zikrettiği kişinin hissesi farz hisselerin mahrecine ilave edilir. O halde bir kişi ölüp
geriye annesini ve oğlunu bıraksa ve birisine de bir kız hissesi kadarını vasiyet etse o zaman
vasiyet onyedi hisse üzerindendir. Musâ lehe beş. oğluna on, annesine de iki hisse verilir. Çünkü
meselenin aslı altıdandır: Beş oğluna ikibuçuk kızına verilir ve bu ikibuçuk, farz olan hisselerin
üzerine ilave edilir ve küsürlü olduğu için ikiyle çarpılır, böylece onyediye ulaşır. Onyediden beşi
musa lehe verilince geriye oniki kalır, Anneye de onikinin südüsü olan iki hisse verilir ve kalan
oğula verilir. Çünkü miras vasiyetten sonradır.»
Yine Hidaye'de denilmiştir ki: Bir adamın bir kızı ve anababa bir kızkardeşi olsa ve birisîne de
kızının hissesi kadarını vasiyet etse, ister icazet versinler ister vermesinler malın üçte biri musa
lehe verilir. Bu Sâlhâni'nin Niamiye adlı fetvasında bazıları kendisinden sorulan birçok suretleri
üzerine bina ettiği muteber bir faydadır.
«Bir parçasını ilh...» Pay, parça,. nasip ve kısım da bunun gibidir. Cevhere.
«O zaman onu beyan emek varislere aittir ilh...» Çünkü o meçhul olduğundan azı da çoğu da
kapsar. Vasiyet edilen şeyin bilinmemesi vasiyete mani değildir. Vârisler de vasiyet edenin yerine
kaimdirler. O zaman beyanı onlara aittir. Zeylai.
«Bizim örfümüze göredir» Yani arap olmayanların örfüne göre... Dürrü Mültekâ.
«Rivayetin aslı ise bunun hilafınadır.» O rivayet şudur: «Câmiu's-Sair'in rivayetinde hisse
altıdabirdir. Zira İmam Muhammed orada demiştir ki: Bir kişiye malının bir hissesini vasiyet etse
ona, varislerin hisselerinin en azı verilir. Ancak südüsten aşağı olursa o zaman o südüse
tamamlanır, fazlası verilmez. Yani özetle ona altıda bir verilir.
Vasiyetler Kitabı'nın rivayetine göre südüsten fazla olmadığı müddetçe musâ lehe varislerin
hisselerinin en aşağısı verilir.
İmam-ı Azam ile İmam Ebû Yusuf ona en aşağısının verileceğini, ancak üçtebirden fazla olursa
ancak ona üçtebir verileceğini söylemişlerdir. İhtiyar. O zaman birinci rivayete göre altıdabir
noksanlığı menetmek içindir, fazlalığa mani değildir.
İkinci rivayet ise bunun aksinedir.
Hidaye'de zikredilmiştir ki, altıdabir hem fazlalığa hem de noksanlığa mani olmak içindir. Zeylaî.
Hidâye sahibi ya bu iki rivayet dışında bir rivayet görmüştür veya iki rivayet arasında cem yapmıştır.
İnâye. Bu bahsin tamamı uzun kitaplardadır.
BİR UYARI:
Zikredilenlerin bu şekilde olmaları vasiyet edenin varisleri olduğu takdirdedir.
İhtiyar ve Cevhere'de denilmiştir ki: «Birisi hiçbir varisi olmadığı halde malından bir hisse vasiyet




etse, musa lehe malın yarısı verilir. Çünkü hazine oğul menzilesindedir. Bu durumda sanki iki oğulu
varmış gibi olur. Vasiyetin üçtebirden fazla olmasına mâni bir durum da olmadığı için sahih olur.»
«Cüz ile sehim aynıdır.» Sözünü düşün. Cüz dediği zaman yine malın yansı mı verilir yoksa hazine
vekiline «dilediğini ver» mi denilir? Bu hususu araştır.
M E T İ N
Bir kimse «malımın altıda biri falan kişinindir», daha sonra da «malımın üçte biri onundur» dese ve
varisler de icâzet verseler ona sadece üçtebir verilir. Yani hakkı sadece sülüstür. Varisler icâzet
verseler bile böyledir. Çünkü altıda bir. ister önce ister sonra zikredilsin üçtebire dahildir.
İşte bu takrirle, Sadru'ş-Şeria'nın suâli ile, İbnu Kemâl'in meseledeki işkâli ortadan kalkmış olur.
«Malımın altıda biri onundur» sözünü söylese, ona altıda bir verilir. Çünkü izafe ile marife olarak
tekrar edildiğinden dolayı aynı altıda bir kasdedilmiş olur.
Birbirlerinden ayrı cinste olan dirhemlerinin koyunlarının ve elbiselerinin. veya kölelerinin üçte
birini vasiyet etse ki eğer koyunlar ve elbiseler farksız olsalar o zaman dirhemler gibi olurlar. ve
onların üçte ikisi helâk olsa, musa lehe kalan bütün mallarının üçte birinden çıktığı takdirde
dirhemlerden ve koyunlardan kalanın hepsi verilir. Ahî Çelebi, elbise ve kölelerde ise, kalan bütün
malların üçte birinden çıksa bile kalanın üçte biri verilir; der.
Ölçülen ve tartılan şeyler gibi cinsleri bir olan herhangi bir şeyi vasiyet etmenin hükmü de dirhem
ve boyunların hükmü gibidir. Aynı cinsten olan elbiseler deyledir. Bu meselenin kaidesi şudur:
Cinsi bir olan şey. zorla taksim olunabilendir.
Cinsleri muhtelif olan şeylerde elbise ve köle gibidir. Bunun kaidesi de; malın zorla taksim
olunamamasıdır.
Bir kişiye, (cins anmadan) bin vasiyet etse ve vasiyet ettiği bin cinsinden hem alacağı hem de malı
olsa, eğer vasiyet ettiği bin, elindeki malın üçtebirinden çıkarsa musa lehe verilir. Eğer çıkmazsa o
zaman elindeki malın üçte biri ona verilir ve alacaktan gelen her miktarın üçtebiri, bini tamamlayana
kadar vermeye devam edilir.
Eğer birisi, malının üçte birini Zeyd'e ve ölü olan Amr'a vasiyet etse, terikenin üçtebirinin tama
Zeyd'e verilir.
Bu konuda kaide ,şudur: Ölü veya malum olan hiçbirşey hak edemezler, başkasına da ortak
olamazlar. Bu, Zeyd ve duvara vasiyet etmiş gibi olur. yle olması, ortak edilen. vasiyetin aslından
çıktığı takdirdedir. Ama eğer ortak edilen, icabın sıhhatinden sonra çıkarsa o zaman vasiyetten
alacağı hisse ile birlikte çıkar. Diğerine terikenin üçte birinin hepsi teslim edilmez. Çünkü onun,
üçtebirdeki ortaklığı sabit olmuştur. Buna misâl şudur: «Malımın üçtebiri filanla öldüğüm zaman
fakir ise Abdullah oğlu falanındır» dese ve vasiyet eden öldüğünde Abdullah oğlu falan zengin olsa
o zaman terikenin üçtebirinin yarısı, diğer kişinindir.
Adam malının öçte birini iki kişiye vasiyet etse ve onlardan biri vasiyet edenden önce ölse, aynı
şekilde üçtebirin yarısı hayatta olanındır. Bu konunun ferileri çoktur.
Bu bahsin itimad edilecek asıl kaidesi şudur: Bir kişi vasiyete dahil olduktan sonra bir şartın
yokluğundan dolayı vasiyetten çıksa bu çıkışı diğerinin vasiyetteki hakkının artmasını gerektirmez.
Herhangi bir kişi ehliyet yokluğundan dolayı vasiyete dahil olamazsa vasiyet edilen malın hepsi
diğer kişinin olur. Bunu Zeylaî zikretmiştir.
Bazı âlimler tarafından da muteber olanın vasiyet edenin ölüm vakti olduğu söylenmiştir. Kâfî'ye
uyarak, Dürer' sahibinin söylediği de buna işaret eder. Dürer'de denilmiştir ki: «Malımın üçtebiri
Zeyd ile Bekr'in oğlunundur» dese ve vasiyet eden ölmeden önce Bekr'in oğlu ölse, muteber olan
vasiyet edenin ölüm vakti olduğundan, sülüsün yarısı Zeyd'e verilir ilh... Şu kadar yar ki, Zeylaî'nin
geçmişteki müzâhim, icâbın sıhhatinden sonra çıkarsa...» sözü icap halinin muteber olduğunu
sarahaten bildirmektedir.
Bazı âlimlerce bu hususta iki rivayet olduğu söylenmiştir.
İ Z A H
«İşte bu takrirle Sadru'-Şerîa'nın suâli ve... ortadan kalkar» Onun sualinin özeti şudur: Vasinin
«malımın üçte biri onundur» demesi ihbâr olmaya elverişli değildir. Çünkü yalandır. Bu durumda
bunun inşâ olduğu ortaya çıkar, yani «malımın üçte biri şu anda onundur» demektir. O zaman da
uygun olan yarısının onun olmasıdır.




Bu suâlin giderilmesi şöyle olur: Vasiyet eden kişinin «malımın üçte biri onundur» sözünün. inşa
olduğunu kabul ediyoruz. Ancak bu sözün, «malımın altıda biri falan kişinindir» sözünden sonra
olmasında, ya altıda birin artırılmasını irade etmiş olması ihtimali yada altıda birden başka bir üçte
biri irade etmiş olması ihtimali vardır. O zaman da kesin olana hamledilir ki, bu da ücte birdir.
«İbnu Kemâl'in meseledeki işkâli ilh...» Zira İbnu Kemâl Şerhi'nin hâmisinde bu geçen sorunun
cevabını takrir ettikten sonra şöyle demiştir:
Burada şöyle bir husus kalmıştır, vârislerin icâzet verdikleri üçtebir, ya icâzet verdikleri altıdabire
eklenmeyen bir üçtebirdir veya değildir. Zira murad belli olmadan onların icâzetleri mümkün
değildir. Çünkü onun mercii lafzî icâzettir ki onun da bir manası yoktur. İkincisini de musannıfın
metindeki «ve icâzet verseler» sözü meneder. Çünkü onun üçtebir» demesi varislerin icâzetlerine
ihtiyaç bırakmaz. Birincisine göre ise zikredilen cevap sahih değildir. Kenz sahibi zikredilen kaydı
yani «ve icâzet verseler» sözünün bundan dolayı düşürmüş olabilir. Bunun özeti şudur: Burada
ikinci mana taayyun eder ki bu da varislerin icâzetlerinin altıda bire eklenmeyen bir üçtebir için
olmasıdır. Yani altıdabirin de dahil olduğu bir üçtebirdir. Çünkü daha kesin olan budur. Bununla
Sadru'ş-Şeria'nın suûlinin cevabı tamamlanmış olur.
Ancak bu durumda, musannıfın «ve icâzet verirler» sözü zaid olarak kalır ki, bunda bir fayda yoktur.
Çünkü üçtebir, mutlak olarak verilir. İşte bundan dolayı da bu sözü Kenz sahibi ıskat etmiştir.
Cevabı; şârihin, «varisler icâzet verseler bile» sözü ile işaret ettiğidir. Yani bu itirazi bir kayıt
değildir. Belki fukahâ bu kaydı, icâzet verildiği zaman ona malın yarısının verileceği zannedilmesin
ve icâzet verilmeyince ona üçtebirin evleviyetle verileceği anlaşılsın diye zikretmişlerdir.
Şârihin derin sorulara hazinenin cevhereleri olan bu rumuzlarla cevap vermesinden dolayı emeli
sadece Allah için olsun.
Şu kadar var ki burada, Şurunbulâliye'de zikredilen, bir işkâl kalmıştır. Bunun benzeri Kâdızâde'den
de nakledilmiştir ki o da şudur: Hak sahibi olan varis. vasinin sözündeki üçtebirinin altıda birle
içtima ve varisin hakkı için, kesin olmayan şeyden imtina ihtimaline razı olmuştur. O zaman ra
olduktan sonra artık niçin mani olunmaya zorlansın? Bunun özeti: birinci mananın teayyun
etmesidir. Bu da, varislerin altıda bire ek olarak vasiyet edilen üçtebire icâzet vermeleridir. Çünkü
icâzete muhtaç olan budur.
Ben derim ki; Bu işkâlin cevabı şudur. vasiyet edenin kelâmı ihtimalIi, olunca biz yukarda da geçtiği
gibi onu vasiyet edenin kesin olarak hakkı olan üçtebiri vasiyete hamlettik.
Vasiyet bir şeyi temlik etmek için icabtır. O zaman. üçtebiri icap ettirmesi kesin olandır. Üçtebirin
fazlasını icap ettirmek de şüphelidir. Varisin icâzeti ise, ancak vasiyet edenin icap ettirdiğinde
geçerlidir. Biz ise vasinin üçtebirden fazlasını icap ettirdiğini yakınen bilmeyiz ki icâzet geçerli
olsun. O zaman icâzet lağv olur. Çünkü icâzet birşeyi başlangıçta temlik etmek değildir. icâzet
ancak, vasinin icâzete bağlı olan akdinin geçerli olması içindir. Bundan dolayı da. vâsiyet edilen
nesnenin mülkiyeti, icâzet verilen kişiye icâzet veren tarafından değil vasî tarafından sabit olur.
Nitekim bu bâbın sonunda da gelecektir.
Fettâh ve âlim olan Allah'ın feyzinden benim kusurlu anlayışıma açık olan ancak budur.
«... Sözünü tekrar söylese ilh...» Hidâye'de de denildiği gibi, bir mecliste veya iki mecliste «malımın
altıda biri onundur, malımın altıda biri onundur» diye tekrarlasa.
«Çünkü marife olarak ilh...» Ve bu da «südüstür»tür. Çünkü o, mala izafe edilerek zikredilmiş ve
marife olarak iade edilmiştir. O zaman, ikincisi birincinin aynı olur. Bu da asıl olan kaideye göredir.
«... Veya kölelerin ilh...» Köleler de elbet birbirlerinden farklı olurlar. Bundan dolayı da musannıf
yalnız elbiseyi ayırmıştır. Bu Şurunbulâliye'de ifade edilmiştir.
«...Ve onların üçte ikisi helak olsa ilh...» Yani dirhemlerin veya koyunların üçte ikisi helak olsa...
Meselâ üç tane olsa ve bunlardan ikisi helâk olarak biri kalsa musa lehe kalanın hepsi verilir. İmam
Züfer ise burada da kalanın üçte birinin verileceğini söylemiştir. Çünkü mal müşterektir ve maldan
helâk olan şirketten helâk olur. Kalan da yine şirkette kalır.
İmam'ın ve iki arkadaşının sözlerinin delili şudur: Bir cinsten olunca, vasiyet mirasa takdim
edildiğinden musâ lehin hakkı kalanda toplanır. Hem de eğer hiçbirşey helâk olmasa idi. Hâkim
kalanı ona verirdi. Ama fertleri birbirinden farklı olan elbise ve benzeri şeyler bunun aksinedir.
Çünkü onlar cebren taksim edilemezler. Bu bahsin tamamı uzun kitaplardadır.
Gâyetü'l-Beyân'da : «Biz Züfer'in görüşünü alırız. Çünkü kıyas odur.» denilmiştir.




Bu, Sâ'diye'de de ikrâr edilmiştir.
«Üçtebirinden çıktığı takdirde ilh...» Bu şart bütün şerhlerde hatta Hidâye'de de tasrih edilmiştir.
«... Bin vasiyet etse ilh...» Alacaktan herhangi birşey istihkak etmesi uygun değildir. Çünkü «bin»
maldır, alacak ise mal değildir. Zira birisi alacağı olduğu halde «benim malım yoktur» diye yemin
etse günahkar olmaz, denilemez. Çünkü biz deriz ki: alacağa, ele geçtikten sonra mal denilir. Musâ
lehin hakkının sabit olması da. alacak ele geçtikten sonra mümkündür. Bu kendisine malın üçte biri
vasiyet edilen musâ lehe benzer ki onun aslında kısasta hakkı yoktur. Ama kısas mala inkılap ettiği
zaman, musâ lehin hakkı onda sabit olur. Çünkü kısas bedeli ölenin malıdır.
Yemin meselesi ise örfe göredir. Miraç, özetle...
İşte bununla ortaya çıktı ki: Birisi malının üçte birini vasiyet etse buna alacaklar da dahildir. Bu
hüküm iki görüşten biridir. Vehbâniye'de de bu tercih edilmiştir.
Bahr sahibi «kaza» bahsinin müteferrik meseleler bölümünde bu hüküm üzerine görüş beyan
etmiştir. Oraya müracaat et.
«... Bin cinsinden ilh...» Dürer'de de aynı şekildedir. Zâhir olan bu sözün faydası musannıfın
«alacaktan gelen her miktarın üçte biri ona verilir» sözüne uygun olmasıdır. Zira eğer dinar
olsalardı ona verilmezlerdi. Düşün.
Sirâc'tan naklen Minah'ta şöyle denilmiştir: Bir adam derahim-i mürsele vasiyet etse ve sonra ölse
dirhemleri hazır olduğu takdirde musa lehe verilir eğer hazır değilse ortaklı mal satılır ve dirhemler
ondan verilir.
«Malı ilh...» Ebû Yusuf demiştir ki: Ayn külçe, zinet ev eşyası ve elbiseler değil dirhemler ve
dinarlardır. Alacak ise altından, gümüşten veya buğday ve benzeri şeylerden, zimmetteki ödenmesi
vacip olan herşeydir. Bu bahsin tamamı Tûrî'dedir.
«Eğer bin çıkarsa ilh...» İnâye'de de denilmiştir ki: «Bin» vasiyet eden kişinin elinde nakit olarak
üçbin dirhemi olsa, bini musa lehe verilir. Eğer çıkmazsa, yani nakdi de yine bin olsa o zaman ona
bunun üçte biri verilir.
«Eğer çıkmazsa o zaman aynın üçte biri ona verilir ilh...» Yani ona aynden bin verilmez. Çünkü
tereke, musâ lehle varisler arasında ortaktır. Ayn da, alacaktan hayırlıdır. Eğer ayn musâ lehe veya
varise verilmiş olsa öteki taraf zarar görür. İhtiyar. Yani alacağın, borçlunun yanında helâk olma
ihtimali vardır.
«Üçte birin tamamı Zeyd'e verilir» Ebû Yûsuf'tan şu rivayet edilmiştir: Malın üçte birini Zeyd ile
Amr'a vasiyet ettiği zaman, Amr'ın öldüğünü bilmediği takdirde Zeyd'e üçte birin yarısı verlir. Çünkü
vasi sadece üçte birin yarısının verilmesine razı olmuştur. Zeylai.
«Veya madûn ilh...» Buna göre, «Zeyd'e ve bu evde olan kişiye vasiyet ettim» dese ve o evde de
kimse olmasa üçte birin hepsi Zeyd'in olur. çünkü madûm malı hak etmez.
Zeyd'e ve ondan sonra soyundan gelecek olanlara vasiyet etse yine aynıdır. Çünkü onun soyundan
gelenler, onu ölümünden sonra takip edenlerdir. O zaman onlarda o anda madumdurlar. Dürer.
Şurunbulâliye'nin «soyundan gelenlere vasiyet» meselesinde bir görüş vardır, ki o akrabalara
vasiyet bâbında gelecektir.
«... Ve onlardan biri de vasiyet edenden önce ölse, yine aynıdır.» Yani musa lehulardan biri... Ama
vasîden sonra ölürse vârisleri onun yerine kâim olurlar, o zaman da ortaklık mevcut olur.
«Bu bahsîn ferileri çoktur» Şu da onlardandır: «Malımın üçtebiri falan kişi ile, -eğer Abdullah bu
evde ise- Abdullah'ındır». dese ve Abdullah da o evde olmasa üçte birinin yarısı falan kişinin olur.
Çünkü şartı bulunmadığından istihkâkının batıl olması, diğerinin hakkının fazlalaşmasını
gerektirme. Minah.
«Sonra, bir şartın yokluğundan dolayı vasiyetten çıksa ilh...» Yani, veya bunlardan birini vasiyet
edenden önce ölmesi gibi ehliyeti zâil olsa.
«Bunun Zeylaî zikretmiştir.» Yani metin ve şerh olarak geçenlerin hepsini...
«Bazı âlimlerce de muteber olanın ilh...» Yani icâbın sıhhatinde muteber olanın ilh... Bunun tamamı
yledir. «Malımın üçte biri Zeyd'in ve Bekir'in fakir çocuklarının veya Bekir'in çocuklarından fakir
düşenindir.» dese ve vasiyet edenin ölümünde şart ortadan kalksa o zaman bu suretlerin hepsinde
üçtebirin tamamı Zeyd'indir. Zira madûm veya ölü, herhangi birşey istihkâk etmez. O zaman Zeyd'e
ortaklık da sabit olmaz. Bu durumda o Zeyd'e ve duvara vasiyet etmiş gibi olur.




«Şu kadar var ki Zeylaî'nin geçmişteki sözü ilh...» Yani metnin ibaresinde... Musannıfın «Bazı
âlimlerce..» sözünden sonra istidrâke (şu kadar var ki demeye) lüzum yoktur. Çünkü musannıfın bu
sözü; onlar ile, geçen arasındaki muhalefeti beyan etmek içindir. Düşün.
Şu bilinmelidir ki; musannıfın, Dürer ve Kâfi'nin işaretlerinden alarak, «Bazı âlimlerce denilmiştir»,
demesi takdim ettiğine muhalefetinden anladığına mebnîdir. Halbuki aralarında muhalefet yoktur.
Tatarhâniye'nin altıncı fasılda zikrettiği de bunu beyan etmektedir: Asıl kaide şudur: Eğer musa leh
istihkak ehlinden muayyen bir kişi olursa, o zaman vasiyetin icabının vasiyet gününden sahih
olduğuna itibar edilir. Musâ leh muayyen olmadığı zaman ise, vasiyetin icabının, vasînin öldüğü
günden itibaren sahih olduğuna itibar edilir.
Buna göre: «Malımın üçte biri falan kişi ile, Bekir'in çocuğunundur» dese ve Bekir'in çocuğu
vasiyet edenden önce ölse üçte birin tamamı falan kişinin olur. Eğer Bekir'in on çocuğu olduktan
sonra vasi ölse o zaman üçtebir, falan kişi ile, Bekir'in evlatları sayısınca onbir sehme bölünerek
taksim edilir. Çünkü, vasiyet edenin öldüğü gün muteberdir. Zira «oğul» muayyen olmayıp, teke de,
fazlasına da şamildir.
Birisi, falan kişinin oğullarına vasiyet etse ve vasiyet gününde o kişinin oğlu olmasa da, sonra
birkaç oğlu olsa ve vasî ölse o zaman üçte bir aynı şekilde hepsinin olur.
Vasiyet gününde o kişinin oğulları olsa ama vasî onların adlarını söylemese ve onlara işaret de
etmese vasiyet anında mevcut olmasalar bile üçtebir onun ölümü anında mevcut olan oğullarınadır.
Şayet onların adlarını söylemiş olsa veya onlara işaret etse vasiyet onlarındır. Eğer onlar
ölmüşlerse, batıl olur, çünkü musa leh muayyendir. O zaman, vasiyetin gereğinin vasiyet gününden
sahih olduğuna itibar edilir. Özetle...
Bununla ortaya çıktı ki: Dürer'deki icabın sıhhatinin, vasiyet edenin ölüm gününden itibar edilmesi
ancak musa lehin muayyen olmaması halindedir. Çünkü Dürer'in «Bekir'in çocuğu veya
çocuklarından fakir olanlar veya çocuklarından fakir düşenler» sözü muayyen değildir. Çünkü ne
isimlendirme ne de işaret etme vardır.
Bu hususta muteber olan ölüm günü olunca ve çocuğun ölmesi veya zengin olması ile ona göre
şart bulunmazsa, müzahamet variyetin aslından çıkar. Bundan dolayı da üçtebirin hepsi Zeyd'in
olur.
Yine bununla ortaya çıktı ki; Zeytâî'nin kelami, icap halinin mutlak olarak muteber olduğu
hususunda sarih değildir. Çünkü onun sözü musa leh muayyen olduğu haldedir. Düşün.
M E T İ N
Birkimse «malımın üçtebiri Zeyd ile Amr arasındadır dese ve Amr o an ölü olsa, üçtebirin yarısı
Zeyd'indir. Çünkü «arasındadır» kelimesi yarı yarıya bölünmeyi icab ettirir. Hatta «Zeyd» ve
«arasında» kelimelerini söyleyip ikinci şahsı söylemeden süküt etse yine üçtebirin yarısı Zeyd'indir.
Vasî vasiyet vaktinde fakir olduğu halde, malının üçte birini vasiyet etse vasiyet edilen şey bir ayn
veya muayyen bir nevi olmadığı takdirde öldüğü zaman malının üçtebiri musa lehindir. İster o ma
vasiyetten evvel kazansın isterse sonra kozansın... Çünkü vasiyetin ölümden sonrası için icap
olduğu bilinmektedir.
Ama eğer, malından bir aynı veya koyunlarının üçte biri gibi, nevi vasiyet etse ve bunlar vasî
ölmeden evvel telef olsa vasiyeti batıl olur. Çünkü vasiyet, ayna bağlanmıştır. Vasiyet ettiği ayndan
başkasını kazansa bile onun yok olması ile batıl olur.
Vasiyet anında koyunları olmadığı halde mevcut olmayan koyunlarından üçte birini vasiyet etse ve
sonra koyun sahibi olsa, sonra da ölse sahih görüşe göre vasiyeti sahihtir, çünkü vasiyetin nevie
taalluku mala taalluku gibidir.
«Malımdan bir koyun onundur» dese fakat koyunları olmasa, bir koyunun kıymeti verilir.
Koyunları olmadığı halde, «koyunlarımdan bir koyun onundur» dese, yine batıl olur. Bazı âlimlerce
ise bunun sahih olduğu söylenmiştir.
Malın, sığır, elbise ve benzeri bütün türlerinde de hüküm aynıdır. Zeylaî.
Malının üçtebirini, üç tane olan ümmü'l-veled cariyelerine, fakirlere ve miskinlere vasiyet etse beş
sehimden üçü ümmü'l-veledlere, bir sehim fakirlere ve bir sehim de miskinlere verilir. İmam
Muhammed'e göre ise, malın üçtebir yediye taksim edilir: Üçü ümmü'lveled lere ikisi fakirlere ikisi
de miskinlere verilir. Çünkü «fukara» ve «mesakin» kelimeleri çoğuldurlar: Çoğulun da en azı ikidir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...