15 Ekim 2012

TAKSİM (KISMET) KİTABI ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

TAKSİM (KISMET) KİTABI 
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
KUR'ADAN DÖNME BAHSİ
BİR UYARI: Hâkim veya naibi müşterek mülkü kur'a ile taksim etse, payların bazısı kur'a ile
çıktıktan sonra ortaklardan bazısı kur'adan kaçınamaz. Kur'adan önce onun kaçınmasına nasıl
itibar edilmezse. Taksim eğer tarafların rızası ile olursa, o zaman taraflardan bazısı kur'adandö-nebilir. Ancak bütün paylar çıksa, bir pay çıkmasa, yine dönemez. Zaten o pay geri kalan
kimsenin payıdır. Ama taksim tamamlandıktan sonra kimse rücu edemez. Nihâye.
«Kimin ismi ilk olarak çıkarsa ilh...» Bunun açıklaması şöyledir: Bir topluluk arasında müşterek bir
yer olsa, bunlardan birisi altıda birine sa-hip, diğer birisi yarısına, bir diğeri de üçte birine sahip
olsa, o yer en az paya itibar edilerek altıya taksim edilir. Sonra her bir paya birinci, ikin-ci, üçüncü,
dördüncü, beşinci, altıncı diye isim verilir. Sonra ortakların ismi yazılır, bir torbaya konulur.
Bunlardan kimin ismi önce çıkarsa, o bi-rinci payı alır. İsmi çıkan altıda bir hissenin sahibi de olsa,
yine birinci payı alır. Üçte birine sahip olsa da yine birinci payı alır. Sonra da ikin-ci payı alır. Eğer
ismi ilk çıkan kimse yarısına sahip olan ise, ona birinci ve sonra gelen ikinci ile üçüncü verilir.
İnâye'de de olduğu gibi.
«Dirhemler ilh...» Dürer'de dirhemler, terekeden olmayan dirhemler olarak kaydedilmiştir.
Şurunbulaliye'de de bu kaydın ihtirazi bir kayıt ol-madığı zikredilmiştir. O zaman velev o dirhemler
terekeden de olsalar, yine kısmete dahil edilmezler.
Ben derim ki: Dürer'de olanı İbni Kemal, Kuhistanî, Miraç, Nihâye ve Kifâye gibi Hidâye şerhleri de
zikretmiştir.
Zeylaî de meseleyi; «Dirhemlerde ortaklık yoktur» diye illetlendirmiştir. «Çünkü dirhemlerle
taksimde adalet yok olur. Zira ortaklardan bazısı hâlen müşterek maldaki ayna kavuşur, diğer
dirhemler de zimmettedir. O zaman onların helak olmasından korkulur. Hem de iki müşterek cins
beraber taksim olmazlar. Her cins ayrı ayrı taksim edilir. Artık ortak ol-masalar nasıl taksim edilir?»
Denilir ki, son illet Şurunbulâliye'nin zikrettiği ifade etmektedir. Dü-şün.
«Ancak ortakların rızası ile ilh...» Eğer akarın bazısı mülk, bazısı vakıf olursa, eğer hakkı veren vakıf
ise, caizdir. Sanki vakfı almıştır ve ortağından vakıf olmayan bazısını almıştır. Eğer bunun aksine
olursa, caiz olmaz. Çünkü vakfın bazısını nakzetmek lazım gelir. Vakfın hissesi vakıftır. Onun aldığı
da ona mülk olur, vakıf olmaz. İs'af adlı eserin mu-şa faslında da böyledir.
«Bunda denkleştirme de mümkün değilse ilh...» Yani arsa binanın kıymetini karşılamasa. Zeylaî.
«İhtiyar'da da istihsan edilmiştir ilh...» Hidâye'de şöyle denilmiştir: «Bu Usul'in rivayetine
uygundur.»
«Şart kılmamışlarsa ilh...» Ama eğer şart kılarlarsa, kendi hâline bırakılır. Kısmet de feshedilmez. O
su yolu veya yol, kısmetten önceki gibi adamın olur. Cevhere.
«Yeniden taksim edilir ilh...» Yani ortaklığa son vermek için herke-sin kendisine bir su yolu ve yol
alabilmesini mümkün kılacak şekilde taksim yenilenir.
Yalnız şu kaldı: Eğer taksim yenilendiğinde de adamın kendisine su-yolu bulması mümkün değilse,
o zaman hüküm nedir? Açık olan şudur ki, Taksim yine yenilenir. Çünkü su yolu ile yolun
bulunması şarttır. Araş-tırılsın.
«Müşterek bıraktık dese ilh...» Uygun olan, Zeylaî'de de olduğu gi-bi «müşterek bırakalım»
demesidir. Zeylaî'nin metni şudur: «Ortaklar yo-lun taksimine sokulması hususunda ihtilaf etseler,
yani ortaklardan ba-zısı, «Yol taksim edilmesin, taksimden önce olduğu gibi yine aramızda
müşterek olarak bırakılsın» dese, hâkim o zaman bakar: Eğer herkesin kendi hissesinde bir yol
açması doğru ise, hakim o zaman cemaata müş-terek bir yo! bırakmadan menfaatin tamamlanma
ve ifrazın her yönüy-le gerçekleşmesi için taksim eder. Eğer herkesin kendi yolunu açması doğru
olmazsa, onların hepsi için bir yol ayırır, yolun dışında herkesin menfaati gerçekleşir.»
«Eğer ifraz mümkün ise ilh...» Yani ortaklardan her birisinin kendi-sine bir yol ayırması mümkün ise
hâkim onu yapar.
«Yolun genişliği hususunda ihtilaf etseler ilh...» Yani yolun eninde, darlığında ve uzunluğunda
ihtilaf etseler. Bazı âlimler; «Genişliği en bü-yük kapıdan daha geniş olur. Yüksekliği de en yüksek
kapıdan göğe ka-dardır» demişlerdir. Bazı âlimler de bundan başkasını söylemişlerdir. İye.
Bununla acık olmaktadır ki, âlimler arasındaki ihtilaf herkesin kendi payındaki yol hakkında değil,
ortaklı yolun takdiri hakkındadır.
«Yüksekliği ilh...» Bu görüş ifade ediyor ki, bundan maksat, yürüme itibariyle değil, en yükseğe
itibarla yüksekliktir. Bu da arzın zıddıdır. Bu da ana yola çıkıncaya kadar devam eder. Bunu Kifâye
ve diğer Hidâye şerhleri ifade etmişlerdir.
Onların ifadesine göre yol, aralarında şöyle taksim edilir: En yüksek kapının uzunluğu kadar olan
kısım taksim edilir. Havadan da kapının uzunluğu kadarı aralarında ortak kalır.
«Kapının üstünde ilh...» Yani eğer kapının üstünde kanat çıkarırsa, hakkı vardır. Çünkü senin de
bildiğin gibi o aralarında taksim edilmiştir. O zaman adam cenahı kendi hakkı üzerine bina etmiş
olur. Ama bunun ötesinde değil. Çünkü o, aralarında ortaktır. Bizim bu ikrar ettiğimizle Hamevî'nin
bahsettiği itiraz def olmaktadır.
«Ortaktır ilh...» Çünkü burada ortakların ihtilafı aralarında müşterek olan bir yolun takdiri
hususundadır. Nitekim bunu bizim İnâye'den nak-len zikrettiğimiz de ifade etmiştir. İhtilaf herkesin
kendi hissesindeki yol-da değil. Ta ki taksim edenin hakkı itiraz olarak vârid olsun. Sen anla.
«Caizdir ilh...» Zira yolun kendisi onların mülküdür. O da karşılıklı ivaz getirme mahallidir.
Velvâliciye.
«Samanı ölçekle taksim etmek caizdir ilh...» Velvâliciye'de şöyle de-nilmektedir: «Samanın balyalar
hâlinde taksim edilmesi caizdir. Çünkü onda farklılık azdır.»
METİN
Meselâ üstlü altlı müşterek iki kat veya üstü başkasının altı müşte-rek veya altı başkasının yalnız
üstü müşterek bir bina ortakları arasında taksim edilecek olursa, îmam Muhammed'e göre her biri
kendi başına kıymetlendirilerek aralarında kıymetiyle taksim edilir. Fetva da ancak bu görüşle verilir.
Taksim olunduktan sonra ortaklardan birisi hissesini tem olarak al-dığını inkâr etse, taksim eden iki
kimse onun hakkını tam olarak aldığına şahitlik etseler, sağlam görüşe göre şahitlikleri kabul edilir.
Herne kadar ücretle taksim etmiş olsalar da. İbni Melek.
Eğer taksim edenlerden yalnız birisi şehadet ederse, bu kabul edil-mez. Çünkü ferddir.
Ortaklardan birisi kendi hissesinden birşeyin yanlışlıkla diğerinin ta-rafına geçtiğini iddia etse,
daha önce de hakkını tam olarak almış oldu-ğunu ikrar etmiş olsa, veya hakkını tam olarak aldığını
ikrar etmese -Bunu Bercendî zikretmiştir,- onun iddiası tasdik edilmez. Ancak delil veya hasmının
ikrarı veya hasmının yeminden kaçınmasıyla tasdik edilir.
Eğer musannif burada: «Burhanla» yerine «hüccetle» deseydi, daha genel olurdu. Çelişki
bulunmazdı.
Zira o kimse güvenilir bir adamın fiiline itimad etmiş, sonra da yan-lışlığı ortaya çıkmıştır.
Bir kimse; «Ben hakkımı kabzettim. Onun bazısını ortağım aldı» dese, ortağı da bunu inkâr etse,
ortağa yemin teklif edilir. Çünkü inkâr eden durumundadır.
Eğer hakkını tam olarak aldığını ikrardan önce; «bana şuradan şu-raya kadar düştü. Ama ortağım
bana teslim etmedi» dese, her ikisi de ye-min ederler. Taksim de feshedilir. Satıcı ile alıcının,
satılan şeyin miktarı hakkındaki ihtilafta da durum böyledir.
Aralarında ortak bir binayı taksim etseler, o binadan her birisine bir kısım isabet etse, ortaklardan
birisi kendisine düşen bir adanın ortağın-da olduğunu iddia etse, diğeri de inkâr etse, onun üzerine
delil ikame etmek düşer. Çünkü davacıdır. Eğer her ikisi de delil ikame ederse, da-vacının delili
muteberdir. Zira hâriçtir.
Bu dava eğer kabız üzerine şahit dinletmezden önce olursa, her iki-si de yemin eder, taksim de
feshedilir.
Eğer sınırlarında ihtilaf ederlerse, hüküm yine böyledir.
Ortaklardan birisinin hissesine düşenden belli bir para bir başkasına istihkakı çıksa, sağlam
görüşe göre, fakihlerin ittifakıyla taksim feshe-dilmez. Ama aralarındaki şeyi olan birşey başkasının
istihkakı çıksa, yine fakihlerin ittifakıyla taksim feshedilir. Ama bu kimsenin hissesinde şayi olan
birşey bir başkasının istihkakı çıksa taksim zorla feshedilmez. Ama Ebû Yûsuf burada muhalefet
etmiştir. Hissesinden başkasının istihkakı çıkan kimse rücu ederek istihkak çıkan miktarı
ortağından alır. Dilerse de ifraz zararını önlemek için taksimi bozar.
Ben derim ki: Burada bir ihtimal daha vardır: Her bir ortağın hisse-sinden birşey başkasının
istihkakı çıksa, eğer şayi ise taksim feshedilir. Eğer belli ise, bakılır: Eğer her ikisi eşit ise, durum
acıktır. Eğer eşit de-ğillerse o zaman bu fazlalığa itibar edilir. Nitekim geçti. Bundan dolay» bu
ihtimali fakihler başlıbaşına zikretmemiştir.
İZAH
«Yalnız üstü müşterek ilh...» Yani birinci alt kattaki iki ortak ara-sında müşterek olsa. Mecma
şerhinde olduğu gibi. Bunun semeresi de imameynin görüşü üzerine acık olur.
«Kıymetiyle taksim edilir ilh...» Zira alt katta, üst katta yapılamaya-cak kuyu kazmak, sarnıç açmak,ahır ve benzeri şeyler yapılabilir. O za-man adalet ancak kıymetle gerçekleşir. Hidâye.
«İmam Muhammed'e göre ilh...» İmameyne göre ise, yine ölçülerek taksim edilir. Fakat alt katın
arşınlanması ile üst katın arşınlanmasının nasıl denkleştirileceği hususunda ihtilaf etmişlerdir.
İmam Ebû Hanîfe'ye göre alt katın bir arşını üst katın iki arşını karşılığındadır. Ebû Yûsuf'a göre ise
alt katla üst katın farkı yoktur. Bunun açıklaması Hidâye ve şerhlerindedir. Ondan sonra da sahada
ihtilaf etmişlerdir. Ama binaya gelince fakihlerin ittifakı ile Cevhere ve İzah'ta olduğu gibi kıymetiyle
taksim edilir.
»Kabul edilir ilh...» Çünkü onlar tam hakkını aldığı üzerine şehadet etmektedirler. Bu tam almak da
onlardan başkasının fiilidir. Başkasının fiili üzerine şehadet de muteberdir.
Cevhere'de şöyle denilmiştir: «Bunların şehadetlerinin kabul edilme-si imameynin görüşüdür.
Hâkimin tayin ettiği bir taksimci ile diğer bir taksim memuru arasında bir fark yoktur. İkisi de
eşittir.»
«Her ne kadar ücretle taksim etmiş olsalar da ilh...» Bunun benzeri Mustasfa adlı esere nisbetle
Cevhere'de de mevcuttur. Bundan önce de Mustafa'da şöyle denilmiştir: «İmam Muhammed'e göre
her iki şekilde de şehadetleri kabul edilmez. Çünkü onlar kendi işleri üzerine şehadet etmektedirler.
Zira onların işi hisseleri ayırmaktır. Ama ücretle taksim etmelerine gelince, taksim sahih olduğu
takdirde ücretlerini alırlar...»
«İkrar etmese ilh...» Ben diyorum ki, Bercendî'nin zikrettiği öncelik-te şu yönden anlaşılır ki, delil
getirirse tasdik edilir. Zira asılla çelişmez.
İkrar etmesiyle birlikte tasdik edildiğine göre, ikrar etmediğinde öncelikle tasdik edilir. Ancak yine
burada delile ihtiyaç vardır. Zira Hâniye'de şöyle bir ifade vardır: «Açık olan, taksimin denkleştirme
şekliyle yapıl-masıdır. Âdil bir şekilde yapılan taksim de ancak delil ile bozulur. Eğer delil olmazsa,
o zaman hasmın yeminden kaçınmasıyla bozulur.»
«Hasmının yeminden kaçınmasıyla ilh...» Eğer ortaklar bir cemaat iseler, bunlardan bir tanesi
yeminden kaçınsa, o zaman onun payı ile davacının payı birleştirilir, birleştirilen mal hisselerine
göre aralarında taksim edilir. Hidâye'de olduğu gibi.
«Hüccetle deseydi ilh...» Kamus'ta «Delil hüccettir.» denilmektedir. O halde, ikisinin arasında fark
yoktur. Zira burhan da hüccet de delile hasmın yeminden kaçınmasını ve ikrarını da kapsamına alır.
Rahmeti.
«Çelişki de olmazdı ilh...» Bu görüş, Hidâye sahibinin «Uygun olan, adamın davasının asla kabul
edilmemesidir. Çünkü çelişkiye düşmüş ol-maktadır» sözünün cevabıdır. Buna da gelecekte işaret
edecektir.
Kudurî buna: «Eğer o kimse hakkını tam olarak aldığını ikrar etme-sinden önce «Şuradan şuraya
kadar bana düştü» derse...» sözü ifade ediyor ki, eğer ikrar etse, yemin teklif edilmez» sözüyle
işaret etmekte-dir. Bu ifade de ancak çelişki sebebiyle davanın sahih olmamasındandır. Sarihler de
bu konu üzerine ikrar etmişlerdir. Sarihler ayrıca metinde ve şerhte Hâniye'den ve Mebsut'tan
gelecekle de istidlal etmişlerdir.
Mebsut adlı eserde olan şudur: «İki ortak bir binayı taksim etseler, ortaklar haklarını tam olarak
aldıklarına dair şahit de edinseler, sonra onlardan birisi hissesine isabet eden bir adamın
arkadaşının elinde ol-duğunu iddia etse, iddiası tasdik edilmez. Ancak ortağı da ikrar ederse, tasdik
edilir. Çünkü sözleri çelişkilidir.»
İbni Kemal de hücceti ikrar üzerine hamlederek iki hükmü uzlaştırmıştır. Kuhistanî de ilâve etmiştir
ki: «Veya yanlışlıktan maksat gasbtır.»
Sadrı Şeria diyor ki: «Metnin şekli şudur: O kimse ikrarında taksim edenin fiiline dayanmıştır. Sonra
düşünmüş ve taksim edenin fiilinde bir yanlışlık olduğunu görmüştür. O zaman hak açığa
çıktığında o kimse bu ikrayla sorumlu tutulamaz.»
Bunun benzeri Dürer'dedir. Sarihin zikrettiği de ancak budur. Hamidiye'de metinde olan ifadeyi
şunun üzerine yorumlayarak güzel bir uzlaştırma yapılmıştır: «Taksimi ortak değil, bir başkası
yaparsa.» Ha-niye ve Mebsut'ta olanı da taksimi bizzat ortağın kendisinin yapmasına yorumlamıştır.
Bu yorumu da Mebsut'taki «taksim etseler» sözüne dayan-dırmıştır. Çünkü Mebsut'ta olan ifadenin
açık anlamı ortakların taksimi bizzat kendilerinin yaptığını ifade etmektedir. Sadrı Şeriâ'nın sözünün
açık anlamı ise, onların iki rivayet olduğunu ifade etmektedir. O zaman uzlaştırmaya ihtiyaç yoktur.
En önemlisi rivayetlerin tercihidir.O zaman biz deriz ki, metinlerin büyük çoğunluğu musannifin be-nimsediği ifade üzerinedir.
Mezhebin nakli için vazedilen de budur. Fet­va da bunun üzerinedir.
Mevâhib adlı eserin ifadesi de şöyledir: «Delili kabul edilir. Bazı âlimler tarafından da kabul edilmez
denilmiştir.»
İhtiyâr'da da şöyle denilmektedir: «Onun davası kabul edilmez. Çün-kü çelişki vardır.»
Bu iki ifadede ikinci rivayete itibar edilmeyeceğini göstermektedir.
Bezzâziye'de söyle bir ifade vardır: «Eğer ikrar etse ve delil getirse, dava sahih değildir. Ancak
sonraki fakihlerin tercih ettiği rivayet üzerine dava sahih olur. Zira sonraki fakihlerin tercih ettiği
rivayet şudur: İkrar-da hezel davası sahihtir. Kendisine ikrar edilen kimse ikrar edenin yalancı
olmadığı üzerine yemin teklif edilir
Ben derim ki: Sarih, ikrar kitabının istisna babından hemen önce zik-retti ki sonraki âlimlerin tercih
ettikleri rivayetle fetva verilir. Şu kadar var ki, buradaki hükümle gelecek metinden anlaşılan
arasında yine zıtlık olacaktır. Nitekim buna Hidâye'de de işaret edilmiştir. Sadrı Şerîa'nın zikrettiği
de bu zıtlığı gidermemektedir. Zira bu ikrar eğer davanın sıh-hatine engel ise, delil dinlenmez. Zira
delilin dinlenmesi davanın sıh-hatine bağlıdır. Eğer bu ikrar davanın sıhhatine engel değilse, uygun
olan, tarafların karşılıklı yemin etmeleridir. Nitekim Sadiye'nin haşiyele-rinde de böyledir.
Buna .şöyle de cevap verilebilir ki: Fakihlerin buradaki «hakkını tam olarak aldığını ikrar etmesi»
sözleri ise anlaşılan sözlerdir. Fakihlerin belirttiği üzere açık olan ifade her zaman anlaşılan ifadeye
takdim edi-lir. Düşünülsün.
«Çünkü münkirdir ilh...» Diğer adam ise onun hakkını gasbettiğini iddia etmektedir.
«Hakkını tam olarak aldığını ikrardan önce dese ilh...» Bu ifadeden kasdedilen şudur: Adamdan
hiçbir surette asla ikrar sadır olmasa. T. Şurunbulâliye'den.
«Bana şuradan şuraya kadar düştü ilh...» Uygun olan, «şuradan» kelimesinin hazfedilmesidir.
Nitekim Gurer'de de böyle yazılmıştır.
«İkisi de yemin ederler. Taksim de feshedilir ilh...» Çünkü ihtilaf, taksimle ona ulaşan miktar
üzerindedir. Hidâye.
«Bir binayı taksim etseler ilh...» Bu ifadede geçen «birisi kendi his-sesinden yanlışlıkla diğerinin
tarafına geçtiğini iddia etse...» sözünün aynısıdır. Ancak, diğer meselelerin bu mesele üzerine bina
edilmesi için aynen iade edilmiştir. Kifâye.
«Zira hariçtir ilh...» O hariç olduğundan onun delili zilyedin deliline tercih edilir. Nitekim bu yerinde
geçmiştir.
«İsnattan önce olursa ilh...» Bu görüş, «o binadan her birisine bir kısım isabet etse» sözünün
mefhumudur. Çünkü bu görüşten maksat, on-ların herbirisinin kendilerine bir miktar yer düştüğüne
şahit, edinmeleri-dir. H.
«Sınırlarında ihtilaf ederlerse, hüküm yine böyledir ilh...» Şöyle ki: Birisi «Şu sınır benimdir.
Arkadaşımın hissesine girmiştir» dese, diğeri de aynı şeyi iddia etse, her ikisi de iddiaları üzerine
delil ikâme etseler, bunların herbirisine arkadaşının elindeki sınırla hükmedilir. Zira bunun illeti
yukarıda geçmiştir.
Eğer birisi delil ikâme etse, ona hükmedilir. Eğer ikisi de delil ikâme edemezse, satım akdinde
olduğu gibi her ikisi de yemin ederler. Hidâye ve Kifâye.
«Hissesine düşünden belli bir parça bir başkasının istihkakı çıksa ilh...» Burada «bir parça» ile
kaydedilmiştir. Zira eğer elindeki hissesinin hepsi başkasının istihkakı çıkarsa, rücu ederek diğer
ortağın elindekinin yarısını alır. Nitekim Mecma şerhinde de böyledir.
«Sahih görüşe göre ilh...» Uygun olan, «doğru görüş» demesiydi. Ni-tekim Hidâye sarihlerinin
sözünden de bu anlaşılmaktadır.
«Fakihlerin ittifakıyla taksim feshedilir ilh...» Çünkü eğer taksim feshedilmeyip kalsa, istihkak
sahibi payı iki pay içersinde dağınık bulunduğundan zarara uğrar. Ama bir pay bunun aksinedir.
Zira onda zarar yoktur. Hidâye de bunu ifade etmiştir.
«Adamın hissesinde şayi olan birşey bir başkasının istihkakı çıksa, taksim zorla feshedilmez ilh...»
Hissesinden başkasının istihkakı çıkan kimsenin üzerine taksimin feshi için zorlanmaz. Çünkü
onun muhayyer-lik hakkı vardır.
«Ebû Yûsuf burada muhalefet etmiştir ilh...» Ebû Yûsuf'a göre istih-kak edenin hakkının zayolmaması için taksim feshedilir. Zira bilindiği gibi o da üçüncü ortaktır. Onun razı olmadığı bir
taksim de bâtıldır.
Burada musannif, «Ebû Yûsuf burada muhalefet etmiştir» sözüyle İmam Muhammed'in görüşünün
Ebû Hanîfe'nin görüşü gibi olduğuna işa-ret etmiştir. Hidâye'de olduğu gibi en sağlam olan da
budur.
«Rücu ederek ilh...» Bu, birinci meselede böyle olmadığını hatıra getiriyor. Öyleyse musannif da
İbni Kemal gibi: «Eğer bunlardan birisi-nin hissesinden bir parça ister muşa olsun ister olmasın,
başka birisinin istihkakı olsa, taksim feshedilmez. Ama ya ortağına rücu ederek istih-kak olunan
parçanın yarısını ondan alır veya taksimi bozar. Ama bu is-tihkak ikisinin hissesinin içinde muşa bir
parça olursa, taksim feshedilir.» deseydi, daha kısa ve açık olurdu.
«Veya taksimi bozar ilh...» Eğer elinde olan birşey! istihkaktan önce satmamışsa, taksimi bozar.
Eğer satmışsa, o zaman yalnız rücu hakkı vardır. Nitekim Hidâye de bunu ifade etmiştir.
«Ben derim ki ilh...» Bu aşağıdaki ifade İbni Kemal'in Sadrı Şerîa' nın Minah'da zikredilen sözünden
özetlediği ifadedir.
«Eğer şayi ise ilh...» Yani her birisinin elinde olan yarının müşaı gi-bi. Veya birisinin yarısı, diğerinin
de dörtte biri gibi. İşte bu şüyu eşit olan şüyuya da eşit olmayana da doğru gelir. Ama gecen
meseledeki gi-bi şüyu hepsinde olursa, bunun aksinedir. O zaman yalnız eşitlik üze-rine sadık olur.
Nasıl ki, iki kişi üç hisseye ayırarak bir binayı taksim etseler, bunun yarısı müşaen başkasının
istihkakı olmuş olsa, hak sa-hibi her ikisinin de elindekinin yarısını alır. Şu kadar var ki hüküm, her
iki şüyuda da birdir ki bu da fesihtir. Zira biz bunu ileride zikrettik.
«Eşit ise açıktır ilh...» Yani ne fesih, ne de rücu vardır. Meselâ her birisinin hissesinden beş arşın
başkasının istihkakı çıksa, ne fesih, ne de rücu vardır.
«Eğer eşit değillerse ilh...» Meselâ birisinin hissesinde dört arşın, ikincisinin hissesinde de altı
arşın olsa, yine fesih yoktur. Zira zikret-tiğimiz gibi hak sahibinin bir zararı yoktur ki feshedilsin.
Ancak ikinci-si bir arşınla birinciye rücu eder. Zira bir arşın ondan fazla olmuştur.
«Fakihler başlıbaşına zikretmemiştir ilh...» Bu görüş sarihin «Nite-kim geçti» sözüne ayrıntı
yapmıştır. Yani bu meseleler geçen meselelere hükümlerde benzediğinden fakihler bu meseleleri
tek tek zikretmemiş-tir. Çünkü bunlar geçen illetlerden anlaşılmaktadır. Şâyi'de fesimin olması,
buna karşılık muayyende olmaması hak sahibinin zarara uğrayıp uğramaması açısındandır. Nitekim
sen de bunu bildin.
Ortağın diğer ortağa rücu etmesi de, istihkak olunanın ikisi arasın-da eşit olmaması halindedir. Ki
bu da musannifin yukarıdaki «rücu ede-rek hakkı olan miktarı ortağından alır» sözünden
anlaşılmaktadır. Ortak-lardan birisinin diğeri üzerinde hakkı olmaması için rücu eder. Bunun gereği
şudur ki, rücu ettiği gibi taksimin zararını def etmek için tak-simi de bozabilir.
Hak edilen parça ikisinin hissesinde eşit ise, rücu etmemenin se-bebi de açıktır. Zira ortaklardan
birisi diğerinden fazla birşey almamış-tır.
BİR TAMLAMA : İki binada veya iki toprakta taksim yapılsa, bunlar-dan herbirisi hakkını alsa, sonra
birisi arsa üzerinde bina veya bina için-de, bir iki yaptıktan sonra onun başkasının hakkı ortaya
çıksa, diğer or-tağa binanın kıymetinin yarısıyla rücu eder. Bazı âlimler tarafından bu-nun Ebû
Hanîfe'nin görüşü olduğu söylenmiştir. Çünkü Ebû Hanîfe'ye göre iki müşterek binada zorla taksim
yapılamaz. O zaman o taksim sa-tım akdi anlamında olur. Sağlam olan görüş imamların hepsinin
görüşü-dür. Haniye.
Eğer taksim bir binada câri olsa, rücu edemez. Tatarhâniye.
METİN
Taksim edilen terekede bir deyn ortaya çıksa, taksim fesholur. An-cak, o deyni varisler öder veya
deynin alacaklıları varislerin zimmetini ibra eder veya taksimden sonra terekede, borcu
karşılayacak miktarda mal kalırsa, o zaman fesholmaz. Çünkü engel ortadan kalkmıştır.
ymet takdir edenlerin kıymetlendirmesine dahil olmayacak bir gabn-ı fahiş acık olursa, bakılır:
Eğer hâkimin tasarrufları adaletle mukayyettir. Burada da bu kayıt bulunmamaktadır. Bu taksim
ortakların rı-zası ile olsa bile, sağlam görüşe göre yine de bâtıl olur. Çünkü taksimin caiz
olmamasının şartı denkliktir. Burada denklik mevcut olmadığına göre taksimi bozmak gerekir. Ama
burada Hülâsa'nın tashihine aykırılık var-dır.
Ben derim ki: Eğer musannif da Kenz sahibi gibi, «bâtıl olur» yerine «fesholur» deseydi daha uygun olurdu.
Gabn-ı fahişten dolayı ortaklardan birisinin davası kabul edilir. Eğer hakkını tam olarak aldığını
ikrar etmemişse. Eğer hakkını tam olarak al-dığını ikrar ettikten sonra dava etse, onun yanlışlık
veya gabn-ı fahiş ol-duğu yolundaki davası dinlenmez. Çünkü çelişki vardır. Bu konunun ta-mamı
Hâniyede'dir.
Taksim edenlerden bir tanesi terekede borç olduğunu iddia etse, davası geçerlidir. Çünkü çelişki
yoktur. Zira borç, manâ ile ilgili bulu-nur. Taksim ise şekle bağlıdır.
Taksim edenlerden birisi, sebebi ne olursa olsun, bir ayn olduğunu iddia etse, onun o davası
dinlenmez. Çünkü onun iddiasında çelişki var-dır. Zira taksime kalkışmak, şirketle itiraf etmektir.
Hâniye'de şöyle denilmektedir: «İki kimse aralarında bir bina veya bir toprağı taksim etseler, sonra
bunlardan bir tanesi kendisi diktiğini veya yaptığını zannederek diğerinin elinde kalan kısımda bir
binası ve-ya ağacı olduğunu iddia etse, delili kabul edilmez.»
Bir ağaç birisinin hissesinde olduğu halde dalları diğerinin hissesi-ne sarksa, diğeri o dalları
kesmeye onu zorlayamaz. Fetva da ancak bu görüşle verilir. Zira bu kimse ağacı dalları ile istihkak
etmiştir. İhtiyar.
Ortaklardan bir tanesi diğerinin izni olmadan müşterek akarda bir bina inşa edenin hissesine
düşerse, ne ala. Yok eğer onun hissesine düş-mezse, bina yıkılır. Dikilen ağacın hükmü de bunun
gibidir. Bezzâziye.
Taksim bozmayı kabul eder. Öyleyse eğer malı aralarında taksim etseler, herkes hissesini alsa,
sonra aralarında müşterek olmasına razı olsalar, geçerlidir. Şirket de ister akar olsun, ister başka
olsun, avdet eder. Zira rıza ile taksam etmek mübadeledir. Onun feshi de rıza ile kar-şılıklı değişme
ile geçerlidir. Bezzâziye,
Fasit taksimde yapılan kabızla, meselâ hibe veya sadaka veya taksim edilenden satış veya başka
bir tasarruf şaryla yapılan taksimde malı kabzetmekle mülkiyet sabit olur. Kabzetmesi de
kabzedenin onda tasarrufun caiz olduğunu ifade eder. Ama kıymetiyle ona zamin olur. Fasit alışla
kabzedilen nesne gibi. Zira o da mülkiyeti ifade eder. Nite­kim bu mesele kendi konusunda geçti.
Bazı âlimler tarafından da «Fa-sit taksimle kabzedilen şeyde mülkiyet sabit olmaz.» denilmiştir.
Eşbah'ta ise bu bazı âlimlerin görüşüyle teyit edilmiştir.
Birinci görüş, Bezzâziye ve Kınye adlı eserlerde teyit edilmiştir.
Bir binada oturmayı nöbetleşseler yani bir kısmında birisi, diğer kıs-mında da diğeri otursa veya şu
bir ay otursa, öteki de bir ay otursa, veya iki binanın her birisinde nöbetleşe otursalar, veya bir
kölenin çalışmasın-da nöbetleşseler, yani bir gün birisine, bir gün diğerine çalışsa, veya iki kölenin
hizmetinde nöbetleşseler, yani birisi şuna çalışsa, diğeri de ona çalışsa, bir gün sonra da
değişseler, veya bir veya iki binanın gelirinde yine öyle nöbetleşseler, bu nöbetleşme bu altı şekilde
de âlimlerin itti-fakıyla istihsanen sahihtir. En sağlam görüş, ortaklardan bir tanesi bu şekillerde
nöbeti hâkimden taleb etse, hâkim aralarında nöbetleşmeye zorlar. Bunların birisinin veya her
ikisinin ölümüyle de nöbet bâtıl olmaz. Bunlardan birisi, taksim edilecek şeyde taksimi taleb etse,
bâtıl olur.
Ortaklar kendilerine çalışan kölelerin nafakasının çalıştırana ait ol-duğu hususunda ittifak etseler,
istihsanen caizdir. Ama elbisesi bunun aksinedir.
Bir binada birisinin nöbeti sırasında gelirde artış olsa, o artış arala-rında ortaklıdır. Ama iki binada
değil.
Bir binada veya bir kölede oturmak veya hizmet üzere nöbetleşme-leri yine caizdir. Menfaati
muhtelif olan herşeyde de hüküm yine böyle-dir. Mülteka. Zikrettiklerimizin tamamı Mülteka
üzerindeki talikatımdadır.
Bir veya iki kölenin gelirinde nöbetleşseler veya bir veya iki katırın gelirinde nöbetleşseler veya bir
veya iki katırın binmesinde nöbetleşseIer, veya bir ağacın meyvesinde veya bir koyunun sütünde
nöbetleşseler, bu sekiz meselede de nöbetleşme geçerli değildir.
Meyve ve benzerlerinin hilesi şöyledir: Arkadaşının payını satın alır. Nöbeti bittikten sonra hepsini
satar. Veya sütün muayyen bir miktarda arkadaşından istikraz yoluyla yararlanır. Bunlar caizdir.
Zira müşaın karzı caizdir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...