15 Ekim 2012

TAKSİM (KISMET) KİTABI DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

TAKSİM (KISMET) KİTABI DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
İZAH
«Bir borç ortaya çıksa ilh...» Bunun benzeri şudur: Taksimden son-ra birisi gelerek kendisine bin



lira vasiyet edildiği söylese, taksim feshe-dilir. Ancak, o borcu ederlerse feshedilmez. Çünkü
alacaklının hakkı ile mürselen vasiyet edilen kimsenin hakkı mala taalluk eder. Ama bunun aksine
taksimden sonra diğer bir varis ortaya çıksa, veya malının üçte biri veya dörtte biri vasiyet edilen
birisi ortaya çıksa, varisler de onun hakkını ödeyeceklerini söyleseler, o zaman taksim feshedilmez.
Çünkü onların hakkı bizzat terekenin ayyla taalluk eder. Onların hakkı başka bir mala taalluk
etmez. Ancak onlar başka maldan almaya razı olursa, o zaman hakları diğer mala da intikal edebilir.
Nihâye'de de böyledir.
Şu kadar var ki, eğer bu taksim hâkimin hükmü ile olmazsa mesele böyledir. Eğer hâkimin hükmü
ile taksim yapılmışsa, bir varis ortaya çık-sa, hâkim onun nasibini ayırmışsa, taksim bozulmaz.
Sağlam görüşe gö-re, vasiyet edilen bir kimse de ortaya çıksa, hüküm yine böyledir.
Ta­tarhâniye'de de böyledir.
«Varislerin zimmetini ibra eder ilh...» Dürer'de de böyledir. T. di-yor ki: «Bunda bir görüş vardır.
Şöyle ki, borç murisin zimmetine bağlan-dıktan sonra terekenin aynına bağlanır. O zaman
alacaklıların terekeyi ibra etmesi gerekir.»
BİR TAMAMLAMA : Alacaklı, kendisine borç ile hükmedilmezden ön-ce taksime icazet verse, yine
taksimi bozma hakkına sahiptir. Eğer va-rislerden bazısı alacaklının rızası ile alanın borcunu zamin
olsa, alacak-lı yine taksimi bozabilir. Ancak, ölen kimsenin ibra edilmesini şart koşa-rak borcu
zamin olursa, o zaman alacaklı taksimi bozamaz. Zira o ha-vale olmuş olur ki, borç zamin olan
varise intikal eder. Tereke de borç-tan hali olmuş olur. Bu da ancak içinde borç olan terekenin
taksiminin hilesidir. Nitekim Bezzâziye ve diğer kitaplarda da bu açıklanmıştır.
«Bir gabn-ı fahiş ortaya çıksa ilh...» Yani taksim için yapılan fiyat takdirinde bir gabn-ı fahiş durumu
ortaya çıksa, yani bir mala bin lira kıymet belirlendikten sonra, bunun beşyüz lira kıymetinde
olduğunun anlaşılması gibi. Bu takdirde taksim feshedilir.
Musannif burada «gabnı fâhiş»le sınırlamıştır. Zira eğer az bir kabın olsa, o kıymet takdir edenlerin
takdirlerinin içine girer ki, bunu iddia eden kimsenin davası dinlenmez. Delili de kabul edilmez.
.Minâh'ta da böyledir.
«Hülâsa'nın tashihine hilaf vardır ilh...» Yani davasının dinlenmeye-ceği hususunda.
Musannif Minah'ta diyor ki: «Sağlam olan ve dayanılan görüş, bi-zim Kâfi ve Kadıhan'dan
naklettiğimiz ifadelerdir. Metin sahipleri de bu-nu teyid etmişlerdir. Şerh sahipleri de bunu sahih
görmüşlerdir. Ben de birkaç defa onunla fetva verdim.»
«Ben derim ki ilh...» Bu söz, Remlî'nin haşiyesinden alınmıştır. Zira Remli Musannifin «bâtıl olur»
sözü üzerine şöyle demiştir: «Kenz'de de-nilmiştir ki: «Eğer taksim için yapılan fiyat takdirinde bir
gabn-ı fahiş varsa, taksim feshedilir.»
Gurer metinde de, «Bâtıl olur» denilmiştir. Musannif da burada Gurer'in metinine uyarak «bâtıl
olur» demiştir. O zaman bu sözün açık an-lamından anlaşılır ki, o taksim feshe muhtaçtır. Halbuki
iş bunun aksi-nedir. Öyleyse uygun olan musannifin Gurer metnine değil, Kenz'e uy-masıydı.
Ben derim ki: Bunda da bir görüş vardır. Bu görüşe Hâniye'nin «Gabnı fahişte davası dinlenir» sözü
delâlet etmektedir. O zaman o kimse taksimi ibtal edebilir. Nitekim bu taksim hâkimin hükmü ile de
olsa. Sa-hih olan da ancak budur. Hâniye'nin bu görüşünün gereği şudur ki, o taksim feshe
muhtaçtır. O zaman «batıl olur» veya «bâtıl olmuştur» söz-lerinin anlamı adam taksimi ibtal edebilir
demektir. Kenz'in «fesholur» sözü de bunu bildirmektedir. Zira Kenz sahibi «taksim münfesih olur»
dememiştir. O zaman açık olan şudur ki, feshe muhtaçtır sözünden ön-ce, Remlî'nin kaleminden
«la» kelimesi düşmüştür. Yani Remlî'nin «fes-he ihtiyacı yoktur» demesi gerekirdi.
«Onun yanlışlık veya gabn-ı fahiş olduğu yolundaki davası dinlen-mez ilh...» Bu konudaki söz
yukarıda zikredilmiştir. Ve metinlere de ay-kırıdır. ,
«Bu konunun tamamı Hâniye'dedir ilh...» Hâniye'nin ifadesi de Mi-nah'ta zikredilmiştir.
«Zira borç mana ile ilgili bulunur ilh...» Manâ da terekenin maliye­tidir. Bundan ötürü varisler borcu
ödeme ve terekeye müstakilen sahip olma hakkına sahiptirler. Nitekim bu konu yukarıda geçmiştir.
«Sebebi ne olursa olsun ilh...» Yani ister alışla, ister hibe ile, ister bunların dışında birşeyle.
Sayıhânî, Makdisî'den şunu nakletmiştir. «İki varis aralarında tere- keyi taksim etseler, sonra birisi:
«Şu muayyen kısmı babam bana vermiş-ti.» diye iddia etse, yani o parçayı babasının çocukluğunda
kendisine verdiğini iddia etse, kabul edilir. Eğer mutlaka söylemiş olsa, kabul edil-mez. Zira
gizliliğin bulunduğu yerde çelişki affedilir. Nitekim bu da ye-rinde geçmiştir.



«Taksime kalkışmak ilh...» Sarih böyle kaydetmiştir. Zira eğer tak-sim davacıya zorlayarak
yapılmışsa, onun iddiası dinlenir. İddiası da çe-lişki olmaz. Remlî.
«Delili kabul edilmez ilh...» Zira bina ile ağaç yere bağlı olarak tak-sime dahildirler. Ama eğer bunlar
binayı veya ağacı taksim etseler, son-ra birisi o yerin hepsini veya bazısını iddia etse,caizdir. Çünkü
yer ağaç veya binaya tâbi olmaz. Zira ağaç veya bina müşterek olduğu halde ye-rin müşterek
olmaması caizdir.
Hülâsa ve diğer kitaplarda şöyle denilmiştir: «Eğer birisi bir ağacı iddia etse, davalı da, «fiyatını
yle karar kıl.» veya «Meyvesini benden al.» dese, davalının böyle demesi, davayı defetmek olmaz.
Çünkü ağa-cın bir kimsenin meyvesinin diğer kimsenin olması caizdir. Bu da fetva vakasıdır. Ben
de böyle bir davanın dinlenmesi hususunda fetva verdim. Zira zikredilen illetten ötürü.» Remlî.
Özetle.
«Kesmeye zorlayamaz ilh...» Yani o dallan kesmesini emredemez.
Hâniye'de şöyle denilmektedir: «Nasıl ki, ortaklardan birisinin his-sesine bir duvar düşse ki
diğerinin merteği o duvarın üzerindedir, du-var sahibi diğerine merteğini kaldırmasını emredemez.»
«Ağacı dalları ile istihkak etmiştir ilh...» Yani bu hal üzerine istihkak etmiştir. T.
«Diğerinin izni olmadan ilh...» Yine hüküm böyledir, eğer kendi nef-sine diğerinin izni ile yapmışsa.
Çünkü o adam diğerinin hissesini ariyet olarak almış olur. Ariyet veren de dilediği zaman rücu eder.
Ama eğer diğerinin izni ile arsada şirket için bir bina yapmış olsa, o zaman şüp-hesiz diğer kimseye
kendi hissesiyle yapan adama rücu eder. Eşbâh üzerine. Remlî.
«Hissesine düşmezse bina yıkılır ilh...» Veya kıymetini vererek arşe sahibini razı eder. T.
Hindiye'den.
Ben derim ki: Kâriü'l-Hidaye'nin Fetâvâ'sında şöyle denilmektedir: «Eğer bina taksimde diğer
ortağın hissesine isabet ederse, bina sökülür Bina sebebiyle toprağa gelen eksiklik de binayı
yapana tazmin ettirilir.»
Gasb kitabında metin olarak şu geçti: «Bir kimse başkasının topra-ğında bina yapsa veya ağaç
dikse, o ağacı veya binayı sökmesi emredi-lir. Eğer sökmekle o yere eksiklik gelirse, sökmesiyle
emrettiği bina veya ağacın kıymetini sahibine tazmin eder.»
«Şirket de ister akar olsun, ister başkası ilh...» Bu genellemeyi musannıftan başkasında görmedim.
Herne kadar metnin açık anlamı da böyle olsa. Zira musannif metnin zahirini bezzâziye'ye nisbet
etmiştir. Bezzâziye'nin ifadesi de şöyledir:«Araziyi taksim etseler ve hisselerini al-salar...» O zaman
bu yalnız akara bir hükümdür. Nitekim yukarıda da anlaşılacaktır.
«Rıza ile taksim etmek mübadeledir ilh...» Çoğu nüshalarda yle-dir. Bazı nüshalarda da «Arazi
taksimi mübadeledir» denilmektedir. Me-tinde olan da ancak budur. Ben Bezzâziye ve diğer
kitaplarda da bu şe-kilde gördüm.
Bu mesele Zahîre'de de şöyle açıklanmıştır: «Ölçülmeyen ve tartıl-mayan bir şeyin taksimi satım
akdi anlamındadır. O zaman onun bozul-ması ikâle menzilesinde olur.»
Ben derim ki: Zahire'nin açıklamasından anlaşılan şudur: Mislî olan birşeyde taksim, yalnız
karşılıklı rıza ile bozulmaz. Çünkü onlarda tak-sim akitle karşılıklı değişme değildir. Zira tercih
olunan onda ifraz tara-fıdır. Nitekim bu yukarıda geçti.
Evet, mislî olan birşey! taksimden sonra karıştırsalar, diğer bir şir-ket yapılmış olur. Bununla da
bizim yukarıda zikrettiğimiz ortaya çıkar.
«Karşılıklı değişme ile ilh...» Bezzâziye'nin ifadesi, «Karşılıklı değiş-me ve ikale ile» şeklindedir.
«Eşbah'ta ise bu bazı âlimlerin görüşü ile teyit edilmiştir ilh...» Şu kadar var ki, birisi ona, «Bu onun
bâtıl ve fasidin taksimde bir olduğu zannına binaendir. Halbuki nakledilen bunun aksinedir. Bâtıl ile
fasit tak-simde bir değildirler.» sözüyle itiraz etmiştir.
Hamevî musannifin Eşbah'ta zikredilene muttali olmadığını söylediğini nakletmiş ve kendisinin de
Eşbâh'ta zikredilene vâkıf olmadığını söylemiştir. Sabit olmaz sözündeki la'nın sehven vaki olma
ihtimalinin bulunduğunu söyledikten sonra şöyle demiştir: «Her halükârda fetva ve amel şunun
üzerinedir ki, kabz ile mâlik olunur. Zira mezhep kitap-larından nakledilen de ancak budur. Bu
hükümden başkası ancak Eş-bah'ın ifadesinde görülür. Halbuki Eşbah'ın ifadesinde la'nın sehven
düş-me ihtimali de vardır. O zaman Eşbah'ın ifadesine itibar etmek doğru de-ğildir.»
Ben derim ki: Musannıfa hayret ediyorum ki, «Ben ona muttali ol-madım» dedikten sonra metinin



onu zikretmektedir. Musannif bunu zikretmeyebilirdi. Bilhassa metinler özet olarak ifade edilir ve
fetva verile-cek görüşler vazedilir.
BİR TAMAMLAMA : Vakıf olan bir araziyi karşılıklı rıza ile taksim etseler, birkaç sene sonra
varislerden bir tanesi taksimi ibtal etmek is-tese, ibtal edebilir. Çünkü vakıf arazinin üzerine
vakfedilenler arasında taksimi bütün fakihlere göre caiz değildir. Havi-i Zahidi.
Havi-i Zâhidî'de şöyle denilmektedir: «Bir arazi ortaklar arasında taksim edilse, ortaklardan birisi
hissesine razı olmasa, sonra da ekse, onun ekmesine itibar edilmez. Çünkü taksim red ile
reddolunmuş olur. Bu da reddetmektedir.»
«Nöbetleşseler ilh...» Nöbetleşme, sözlükte, karşılıklı rıza ile bir işi sırasıyla yapmak üzere
anlaşmaktır. Bir terim olarak ise, menfaatleri taksim etmektir. Menfaatleri taksim etmek, müşterek
aynlarda caizdir. Bunun tamamı Hidâye şerhindedir.
«Bir kısmında birisi ilh...» Musannif bununla nöbetleşmenin bazan zamanda, bazan da mekânda
olduğuna işaret etmektedir. Zamanda olan bir köle veya küçük bir ev gibi şeylerde taayyün eder.
Hem zaman ve hem de yer ifade eden bir şeyde ihtilaf etsele, hâkim ittifak etmelerini emreder. Yer
konusunda ittifak etmeleri daha âdildir. Çünkü onların her biri bir zamanda yararlanır. Zamanda ise
daha kâ-mildir. Çünkü bunda her birisi tamamiyle yararlanmaktadır. Cihetler çe-şitli olduğu takdirde
ittifak etmeleri gerekir. Zaman itibariyle nöbetleş-meyi tercih etseler, töhmeti nefyetmek için
başlangıçta kur'a çekilir.
Burada zamanlakaydedilmesi, zira yerde eşitliği sağlamak peşinen hükümdür. Zamandaeşitliğe
gelince, bu ancak iki zamandan birisinin geçmesiyle mümkün olur. Kifâye.
Ben derim ki : Şu kadar var ki iki ortak yerin teyini hususunda ihti-laf etseler uygun olan kur'a
çekilmesidir. Düşün.
Remli diyor ki: «Nöbetleşmenin zamanının tayininde ihtilaf etseler, birisi «Bir yıl ben ötürüyüm, bir
yıl da sen otur.» dese, diğeri de, «Ben bir ay oturayım, bir ay da sen otur.» dese, bu konuda açık bir
ifade görme-dim. Ama açık olan odur ki, bu iş hâkime havale edilmelidir. Zaman ve yer itibariyle
ihtilafları gibi hâkim onlara ittifak etmelerini emreder deni-lemez. Çünkü her biri için orada bir şekil
vardır. Ama bu mesele onun aksinedir. Eğer denilse ki, hangisi az hisse sahibi ise o takdim edilir,
çünkü diğerine zarar olmaz. Çünkü o hakkına daha çabuk kavuşur. Bunun bir şekli vardır.»
BİR UYARI: Hidâye'de şöyle denilmektedir: «Ortaklardan her birisi nöbetle ona isabet edenden
bunu şart kılmasalar bile, gelir. Çünkü ge-lir onun mülkünde hasıl olmuştur.»
Sâyıhanî diyor ki: «Tatarhâniye'de ifade ediliyor ki: «İki kiracının nöbet yapmaları geçerlidir, ancak
gerekli (lazım) değildir. Eğer kiraya ve-rene evin ön kısmı birisine, arka kısmı da diğerine olmasını
şart koşsalar, akit fasit olur. Eğer bina ikisinin oturmasına yeterli olmasa, birisi oturuyor, diğeri de
zamanla nöbetleşme taleb ederse, onun talebine ica-bet edilir. Nitekim Hâniye'nin Hitan'ında da
yledir.»
«Yine öyle ilh...» Yani eğer bir binada nöbetleşirlerse, birisi bir ay-lığını diğeri de öbür aylığını alır.
Veya birisi bir binanın gelirini alır, di-ğeri de öbür binanın gelirini alır.
«Ölümüyle nöbet bâtıl olmaz ilh...» Zira eğer bâtıl olmuş olsa, hâ-kim onu yeniler. Hâkimin
yenilemesinde de bir fayda yoktur. Zeylaî.
Eğer istihdam ettikleri iki kölede nöbetleşseler, kölelerden birisi ölse veya isyan ederek kaçsa,
nöbet bozulur. Birisi kölenin birisini bir ay
çalıştırmış olsa, ancak üç gün çalıştırmasa, diğer ortak da bir aydan üç
gün noksan olarak çalıştırır. Eğer bir aydan üç gün fazla çalıştırmışsa, di-ğer ortağının ki artmaz.
Kölelerden birisi isyan ederek bir ay boyunca çalışmışsa, buna kar-şılık diğer köle çalışsa, ne ücret,
ne de tazmin vardır.
Bu iki köleden birisi helak olsa, yani adamın oturduğu bina kendiliğinden yıkılsa, veya oturan
kimsenin yaktığı ateşle bina yansa, yine tazminat yoktur. Tatarhâniye.
«Taksimi taleb etse, nöbet bâtıl olur ilh...» Hidâye'nin ifadesi şöyle-dir: «Taksimi kabul eden şeyde
nöbetleşen ortaklardan birisi taksimi ta-leb etse, taksim edilir ve nöbet bâtıl olur.»
Bu ifade ediyor ki, ortaklardan birisi binanın taksimini, diğeri de nö-betleşmeyi taleb etse, taksimi
isteyenin talebi kabul! edilir. Hidâye'de de olduğu gibi.
Tatarhâniye'de şöyle denilmektedir: «Nöbetleşen ortaklardan birisi elindeki binayı kiraya verse,



diğeri de nöbetin bozularak binanın taksim edilmesini taleb etse, kira süresi bittiğinde bina taksim
edilir.»
Tatarhâniye'de bundan önce de şu zikredilmiştir: «Nöbetleşen ortak-lardan her birisi bir mazeret
olmasa dahi, mezhebin zahirine göre, nö-betleşmeyi bozabilir.»
Halevâni diyor ki: «Her birisinin nöbetleşmeyi bozma hakkı, eğer or-taklardan birisi hissesini
satacağını veya taksimi taleb ederse vardır. Ama eğer yine menfaatlerinin müşterek olması
dilerse bozamaz.»
Şeyhülislâm da şöyle demektedir: «Mezhebin zahirindeki «bir ma-zeret olmasa dahi nöbetleşmeyi
bozabilir» ifadesi, «Eğer kendi rızalarıyla nöbetleşmişlerse» ifadesiyle kayıtlanır. Ama eğer hâkimin
hükmü ile nöbetleşmişlerse, onların ikisi birlikte anlaşmadıkça nöbet bozulamaz. Çün-kü
birincisinde daha âdil olana ihtiyacı olur. Daha âdil birşey de hâkimin hükmü ile taksimidir.»
«İttifak etseler ilh...» Eğer ikisi de susarsa, hüküm yine böyledir. O zaman herbir kölenin yiyeceği
istihsanen çalıştıranadır. Ama kıyasa göre onların yiyeceği kendi üzerinedir.
Sarihin «Ama elbisesi bunun aksinedir» sözünde açıklama vardır. Açıklama şudur: Her iki ortak
elbise hususunda belirli bir miktar belirtmeseler, caiz değildir. Ama eğer belirtirlerse istihsanen
caizdir.
Yemeye gelince, herne kadar istihsanen miktarını beyan etmese de yemeyi köleyi çalıştırana şart
koşmak caizdir. Bunu T. Hindiye'den nak-len ifade etmiştir.
«Gelirde artış olsa ilh...» Yani gelirden artan. Sarihin bu sözü, «Bir veya iki binanın gelirinde
nöbetleşseler» sözüyle bağlantılıdır.
«Aralarında ortaklıdır ilh...» Adaletin tahakkuku için. Ama eğer nö-betleşme menfaatler üzerine
olursa, bunun aksinedir ki, ortaklardan bir tanesi kendi nöbetinde ziyade gelir almış olsa, diğeri
ortak olmaz. Çün-kü burada tadil, üzerine nöbetleşme yapılan şeydedir. Bu da hasıldır, yani
menfaattir. O zaman isteğinin fazlalığı zarar vermez. Hidâye.
Ben derim ki: Hidâye'nin ifadesinden anlaşılmaktadır ki, ortaklardan birisinin nöbetinde gelirin
ziyadeleşmesi, nöbetleşmenin sıhhatine ve sıhhati zorla kabule aykırı değildir. Bu ifade
Kâriü'l-Hidâye'nin fetâvâsında olan. ifadesiyle birlikte düşünülsün.
Kâriü'l-Hidâye'nin fetâvâsında şu vardır: «Müşterek gemi de ne yük için, ne de gelir için zaman
itibariyle nöbetleşmeye zorlanamaz.yle ki, birisi bir ay çalıştırarak ücretini alması, diğeri de bir
ay çalıştırarak ücretini alması şeklinde nöbetleşmeye zorlanamazlar. Belki gemiyi kira-ya verirler,
ücret ikisinin arasında müşterek olur.»
Âlimlerden bâzısı, Kâriü'l-Hidâye'de olan ifadeyi sununla açıklamış-lardır ki, bir ayın geliri diğer
aydan fazla olabilir. O zaman da eşitlik sağ-lanmaz. .
Umulur ki, Kâriü'l-Hidâye'nin fetâvâsındaki: «Zorlanmaz» sözünden maksat, yani bunlardan her biri
gelirden fazla olana has kılınmak1 şek-liyle zorlanmaz demektir. Yoksa, bu konu kapalı olur.
Düşünülsün.
«İki binada değil ilh...» Zira iki bina olunca, ayırdetme ve ifraz etme anlamı tercih edilir. Çünkü
yararlanma zamanı birdir. Bir binaya gelince, ondaki yararlanma peş peşe olur. O zaman, ona karz
olarak itibar edilir. Bu ortaklardan herbirisi kendi nöbetinde diğer arkadaşının vekili gibi olur.
Hidâye.
«Oturmak ve hizmet üzere ilh...» Yani birisi binada bir yıl oturur, diğeri de köleyi bir yıl çalıştırır.
Ama bunların geliri üzerine nöbetleşseler, Ebû Hanife'ye göre batıldır, imameyn ise Ebû Hanîfe'ye
hilafla caiz-dir, demişlerdir. Zahire.
Dürrü'l-Müntekâ'da şöyle denilmektedir: «Nöbetleşme cinsi bir olan-da caizdir. Cinsleri farklı
olanda ise öncelikle caizdir.
«Yararlanma çeşitli olan herşeyde de hüküm yine böyledir ilh...» Dürrü'l-Müntekâ'da şöyle
denilmektedir: «Birkaç binanın oturması, birkaç tarlanın ekilmesi, müşterek hamam ve bina gibi.
İhtiyâr'da olduğu gibi
«Bu sekiz meselece de nöbetleşme sahih değildir ilh...» Şu kadar var ki, iki kölenin veya iki katırın
geliri yahut bir katırın binmesi yahut da iki katırın binmesi meselesinde nöbetleşmenin sahih
olmaması Ebû Hanîfe'ye göredir. Diğerlerinde ise, imamların ittifakı ile sahih değildir. Ni-tekim bu
Minâh'ta da açıklanmıştır.



Dürer'de şöyle denilmektedir: «Bir köle ve bir katırın gelirinde nö-betleşmenin sahih olmamasına
gelince, zira her iki payda istifade bir-birini takip eder. Açık olan odur ki bu gelir de hayvanlarda
değişir. O zaman denklik yok olur. Ama bir bina bunun aksinedir. Zira açık o!an, akarda gelirin
değişmemesidir. İki kölenin veya iki katırın nöbetleşmesi-nin sahih olmamasına gelince, zira
çalıştırmakta nöbetleşmek, zarurî olarak tecviz edilmiştir. Çünkü hizmeti taksim etmek imkânsızdır.
Gelir de ise zaruret yoktur. Çünkü o taksim edilir. Bir katırın veya iki katırın binmesi hususundaki
nöbetleşmenin sahih olmaması ise, zira binenler arasında farklılık vardır. O zaman eşitlik
gerçekleşmez. O halde hâkim bu meselelerde nöbetleşmeye zorlayamaz. Bir ağacın meyvesinde
veya bir koyunun sütünde nöbetleşmenin sahih olmaması ise, zira nöbetleşme menfaatlere hâstır.
Çünkü menfaatler bulunduktan sonra taksimi imkân-sızdır. Ama aynlar bunun aksinedir.» Özetle.
İki kimsenin müşterek iki cariyesi olsa, birisinin bir ortayın çocuğunu emzirmesi, diğeri de diğer
ortağın çocuğunu emzirmesi üzerine nöbet-leşseler, caizdir. Çünkü insan sütü kıymetli şeylerden
değildir. O zaman onda yararlanma zamanı cari olur. Minâh.
«Benzerlerinin ilh...» Yani kendisinde nöbetleşmenin cari olmadığı nesneler.
Ben derim ki: Nöbetleşmenin caiz olmadığı şeylerden biri de hama-mın mezbelesi, sıcaklatma ve
kurutma yeri gibi kısımlarıdır. Bu hususta uyanık ol. Çünkü bu birçok kimsenin gafil olduğu
birşeydir.
«Arkadaşının payını satın alır ilh...» Yani arkadaşının ağaç ve ko-yundan olan hissesini satın
alması. Kifâye'de olduğu gibi. Meyvesini sa-tın alması değil. Sen anla.
«Sonra hepsini satar ilh...» Yani kendi hissesi ve ortağından satın aldığının hepsini satar.
«Sütün muayyen bir miktarında yararlanır ilh...» Yani arkadaşının koyundan olan hissesini satın
alır, veya o koyunun sütünü ondan ödünç olarak alır.
«Muayyen bir miktar ilh...» Yani nöbet müddeti bitene kadar hergün sağdığını tartar. Sonra da diğer
ortağı kendi nöbetinde onun kullandığı miktar kadarını alır.
Haniye'de şöyle denilmektedir: «Bir inek üzerine, her birisinin ya-nında onbeş gün kalması ve
sütünü sağmaları üzerine nöbetleşseler, bâ-tıl olur. Hiçbirisine de sütün fazlası helâl olmaz. Herne
kadar arkadaşı ona helâl etse bile. Zira taksim olunan şeyde müşayı hibe etmek gibi olur. Ancak
istihlâk ederse, o zaman zımandan beri olmuş olur ki, bu caizdir.»
«Müşaın karzı caizdir ilh...» .Nihâye'nin hibe bahsinde olan da bu kısımdandır. Nihaye'de şöyle
denilmiştir: «Birisi diğerine bin lira verse, ve: «Bunun beşyüzü karzdır, beşyüzü ortaktır.» dese,
caizdir.»
Sadiye'de buna şöyle itiraz edilmiştir: «Müşaın karzı herne kadar ca-iz ise de şu kadar var ki onun
tecili caiz değildir.»
Ben derim ki: Sadiye'nin bu itirazında bir görüş vardır. Yani «tecili caiz değildir» değil, «tecili
gerekli değildir.» olmalıdır. Nitekim bu mesele kendi konusunda geçti. Düşün.
BİR TAMAMLAMA: Kitapta iki elbise üzerine nöbetleşme meselesi zikredilmedi. Meşâyihten bazısı,
«Ebû Hanîfe'ye göre iki elbise nöbetleş-me caiz değildir.» demişlerdir. İmameyn burada muhalefet
etmiştir. Zira halkın giymeleri arasında fahiş bir farklılık vardır. Turî, Muhit'ten.
METİN
FER'İ MESELELER :
Edası vacib olan şeyler, eğer onları eda etmek malların korunması için ise o zaman ödenen şey
herkesin mülküne göre taksim edilir. Eğer nefislerin korunması için ise, o zaman da insanların
sayısına göre tak-sim edilir. Bu taksime çocuk ve kadınlar dahil olmaz.
Sultan bir köyden birşey alsa, alınan şey nüfus başına taksim edilir.
Bir geminin batmasından korkulursa, gemidekiler bazı metaın atıl-ması üzerinde ittifak etseler, o
zaman atılacak meta insanların sayısınca atılır. Çünkü bu atmak insanların nefsinin korunma
içindir.
Ortaklı bir bina kendiliğinden yıkılsa, ortaklardan birisi yapmaktan kaçınsa, eğer o yıkılan şey
taksimi kabul ederse, kaçınan kimseye zor-lanmaz, taksim yoluna-gidilir. Eğer taksimi elverişli
değilse, yapar, sonra kiraya verir ve harcadığını alır. Eğer hâkimin emri ile yapmışsa. Eğer hâkimin
emri ile yapmamışsa, yapmış olduğu yerin kıymeti yaptığı vakte göre takdir edilir, onu alır. Çünkü
zahiri rivayete göre, insanın komşusu zarar da görse, kendi mülkünde tasarruf edebilir. Yazılanların hepsi Eşbah'tadır.
Mücteba'da bu kaville de fetva verilmiştir. Siraciye'de de fetva men üzerinedir. Yani yapamaz.
Musannif diyor ki: Bu meselede fetvalar çeşitli olmaktadır. Uygun olan, zahiri rivayete dayanmaktır.
Ben derim ki: Bu mefhum, kaza kitabının müteferrik meseleler bah-sinde geçti.
Vehbâniye şerhinde şöyle denilmektedir: «Birisi kendi tarlasına pi-rinç ekmiş olsa, komşusu zarar
görse bile engel olamaz. Bir duvarın birkaç sahibi olsa, daha ince üzerinde hiç kiriş yokken birisi
üzerine kiriş koysa, diğer ortaklar onu değiştiremezler. Ortaklı bir duvarı, ortak-lardan birisi
yükseltemez. Bazı âlimler tarafından da, «yükseltilmesi ca-izdir.» denilmiştir. Hamam gibi taksimi
mümkün olmayan bir mülkü tamir etmeye veya mermer döşetmeye ortaklardan birisi engel olursa,
hâkim onu kiraya verir ve onun kirasıyla onu yaptırır. Tercih edilen görüşe g£-re imarına razı olan
ortak, hâkimin izni ile binanın tamiri için sarfettiği meblağı binanın tamirinden kaçınandan alana
kadar zarar etmezden ön-ce onu men eder. Ortaklardan birisi diğerinin izni olmadan hâkimin izni ile
binaya sarfettiğini alır, eğer hâkimin izni yoksa o zaman binanın kıy-metini alır.» İşte fakihlerin
yazdıkları da budur.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...