TAKSİM (KISMET) KİTABI DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
İZAH
«Bir
borç ortaya çıksa ilh...» Bunun
benzeri şudur: Taksimden son-ra birisi gelerek kendisine bin
lira
vasiyet edildiği söylese, taksim feshe-dilir. Ancak, o borcu ederlerse feshedilmez. Çünkü
alacaklının hakkı ile mürselen vasiyet edilen kimsenin hakkı mala taalluk eder. Ama bunun aksine
taksimden
sonra diğer bir varis ortaya çıksa,
veya malının üçte biri veya dörtte biri vasiyet edilen
birisi
ortaya çıksa, varisler de onun
hakkını ödeyeceklerini söyleseler, o zaman taksim feshedilmez.
Çünkü
onların hakkı bizzat terekenin aynıyla taalluk eder. Onların hakkı başka bir mala taalluk
etmez.
Ancak onlar başka maldan almaya razı olursa, o zaman hakları diğer mala da intikal edebilir.
Nihâye'de de böyledir.
Şu
kadar var ki, eğer bu taksim hâkimin hükmü ile olmazsa mesele böyledir. Eğer hâkimin hükmü
ile
taksim yapılmışsa, bir varis ortaya çık-sa, hâkim onun
nasibini ayırmışsa, taksim
bozulmaz.
Sağlam
görüşe gö-re, vasiyet edilen bir kimse de ortaya çıksa, hüküm yine böyledir.
Tatarhâniye'de
de böyledir.
«Varislerin zimmetini ibra eder ilh...» Dürer'de de böyledir. T. di-yor ki: «Bunda bir görüş vardır.
Şöyle ki, borç murisin zimmetine bağlan-dıktan sonra terekenin aynına bağlanır. O zaman
alacaklıların terekeyi ibra etmesi gerekir.»
BİR
TAMAMLAMA : Alacaklı, kendisine borç ile hükmedilmezden ön-ce taksime icazet verse, yine
taksimi
bozma hakkına sahiptir. Eğer va-rislerden bazısı alacaklının rızası ile alanın borcunu zamin
olsa,
alacak-lı yine taksimi
bozabilir. Ancak, ölen kimsenin ibra edilmesini şart koşa-rak borcu
zamin
olursa, o zaman alacaklı taksimi bozamaz. Zira o ha-vale olmuş olur ki, borç zamin olan
varise
intikal eder. Tereke de borç-tan hali olmuş olur. Bu da ancak içinde borç olan terekenin
taksiminin
hilesidir. Nitekim Bezzâziye ve diğer kitaplarda da bu açıklanmıştır.
«Bir
gabn-ı fahiş ortaya çıksa ilh...»
Yani taksim için yapılan fiyat takdirinde bir gabn-ı fahiş durumu
ortaya çıksa, yani bir mala bin lira kıymet belirlendikten sonra, bunun beşyüz lira kıymetinde
olduğunun
anlaşılması gibi. Bu takdirde taksim feshedilir.
Musannif
burada «gabnı fâhiş»le sınırlamıştır. Zira eğer az bir kabın olsa, o kıymet takdir edenlerin
takdirlerinin
içine girer ki, bunu iddia eden kimsenin davası dinlenmez. Delili de kabul edilmez.
.Minâh'ta
da böyledir.
«Hülâsa'nın
tashihine hilaf vardır ilh...»
Yani davasının dinlenmeye-ceği
hususunda.
Musannif
Minah'ta diyor ki: «Sağlam olan ve
dayanılan görüş, bi-zim Kâfi ve Kadıhan'dan
naklettiğimiz
ifadelerdir. Metin sahipleri de bu-nu teyid etmişlerdir. Şerh
sahipleri de bunu sahih
görmüşlerdir.
Ben de birkaç defa onunla fetva verdim.»
«Ben
derim ki ilh...» Bu söz, Remlî'nin haşiyesinden alınmıştır. Zira Remli Musannifin «bâtıl olur»
sözü
üzerine şöyle demiştir: «Kenz'de
de-nilmiştir ki: «Eğer taksim için yapılan fiyat takdirinde bir
gabn-ı
fahiş varsa, taksim
feshedilir.»
Gurer
metinde de, «Bâtıl olur» denilmiştir. Musannif da burada Gurer'in metinine uyarak «bâtıl
olur»
demiştir. O zaman bu sözün açık an-lamından anlaşılır ki, o taksim feshe muhtaçtır. Halbuki
iş
bunun aksi-nedir. Öyleyse uygun olan musannifin Gurer metnine değil, Kenz'e uy-masıydı.
Ben
derim ki: Bunda da bir görüş vardır.
Bu görüşe Hâniye'nin «Gabnı fahişte
davası dinlenir» sözü
delâlet
etmektedir. O zaman o kimse taksimi ibtal edebilir. Nitekim bu taksim hâkimin hükmü ile de
olsa.
Sa-hih olan da ancak budur. Hâniye'nin bu görüşünün gereği
şudur ki, o taksim feshe
muhtaçtır.
O zaman «batıl olur» veya «bâtıl
olmuştur» söz-lerinin anlamı adam
taksimi ibtal edebilir
demektir.
Kenz'in «fesholur» sözü de bunu bildirmektedir. Zira Kenz sahibi «taksim münfesih olur»
dememiştir.
O zaman açık olan şudur ki, feshe muhtaçtır sözünden ön-ce, Remlî'nin kaleminden
«la»
kelimesi düşmüştür. Yani Remlî'nin «fes-he ihtiyacı yoktur» demesi gerekirdi.
«Onun
yanlışlık veya gabn-ı fahiş olduğu yolundaki davası
dinlen-mez ilh...» Bu konudaki söz
yukarıda
zikredilmiştir. Ve metinlere de ay-kırıdır. ,
«Bu
konunun tamamı Hâniye'dedir ilh...» Hâniye'nin ifadesi de Mi-nah'ta zikredilmiştir.
«Zira
borç mana ile ilgili bulunur ilh...» Manâ da terekenin maliyetidir. Bundan ötürü varisler borcu
ödeme
ve terekeye müstakilen sahip olma
hakkına sahiptirler. Nitekim bu konu yukarıda
geçmiştir.
«Sebebi
ne olursa olsun ilh...» Yani ister alışla, ister hibe ile, ister bunların dışında birşeyle.
Sayıhânî,
Makdisî'den şunu nakletmiştir.
«İki varis aralarında tere- keyi taksim etseler, sonra birisi:
«Şu
muayyen kısmı babam bana vermiş-ti.» diye iddia etse, yani
o parçayı babasının çocukluğunda
kendisine
verdiğini iddia etse, kabul edilir. Eğer mutlaka söylemiş olsa, kabul edil-mez. Zira
gizliliğin
bulunduğu yerde çelişki affedilir.
Nitekim bu da ye-rinde geçmiştir.
«Taksime kalkışmak ilh...» Sarih böyle kaydetmiştir. Zira eğer tak-sim davacıya zorlayarak
yapılmışsa, onun iddiası dinlenir. İddiası da çe-lişki olmaz. Remlî.
«Delili
kabul edilmez ilh...» Zira bina ile ağaç yere bağlı olarak tak-sime dahildirler. Ama eğer bunlar
binayı veya ağacı taksim etseler, son-ra birisi o yerin hepsini veya bazısını iddia etse,caizdir. Çünkü
yer
ağaç veya binaya tâbi olmaz. Zira ağaç veya bina müşterek olduğu halde
ye-rin müşterek
olmaması
caizdir.
Hülâsa
ve diğer kitaplarda şöyle
denilmiştir: «Eğer birisi bir ağacı iddia etse, davalı da, «fiyatını
söyle karar kıl.» veya «Meyvesini benden al.» dese, davalının böyle demesi, davayı defetmek olmaz.
Çünkü
ağa-cın bir kimsenin meyvesinin diğer kimsenin olması caizdir. Bu da fetva vakasıdır. Ben
de
böyle bir davanın dinlenmesi hususunda fetva verdim. Zira zikredilen
illetten ötürü.» Remlî.
Özetle.
«Kesmeye
zorlayamaz ilh...» Yani o dallan kesmesini emredemez.
Hâniye'de şöyle denilmektedir: «Nasıl ki, ortaklardan birisinin his-sesine bir duvar düşse ki
diğerinin
merteği o duvarın üzerindedir,
du-var sahibi diğerine merteğini
kaldırmasını emredemez.»
«Ağacı dalları ile istihkak etmiştir ilh...» Yani bu hal üzerine istihkak etmiştir. T.
«Diğerinin
izni olmadan ilh...» Yine hüküm böyledir, eğer kendi nef-sine diğerinin izni ile yapmışsa.
Çünkü
o adam diğerinin hissesini ariyet olarak almış olur. Ariyet veren de dilediği zaman rücu eder.
Ama
eğer diğerinin izni ile arsada şirket için bir bina yapmış olsa, o zaman şüp-hesiz diğer kimseye
kendi
hissesiyle yapan adama rücu eder. Eşbâh üzerine. Remlî.
«Hissesine düşmezse bina yıkılır ilh...» Veya kıymetini vererek arşe sahibini razı eder. T.
Hindiye'den.
Ben
derim ki: Kâriü'l-Hidaye'nin
Fetâvâ'sında şöyle denilmektedir: «Eğer bina taksimde diğer
ortağın
hissesine isabet ederse, bina sökülür Bina sebebiyle toprağa gelen eksiklik de binayı
yapana
tazmin ettirilir.»
Gasb
kitabında metin olarak şu geçti: «Bir kimse başkasının topra-ğında bina yapsa veya ağaç
dikse,
o ağacı veya binayı sökmesi emredi-lir. Eğer sökmekle o yere eksiklik gelirse, sökmesiyle
emrettiği
bina veya ağacın kıymetini sahibine tazmin eder.»
«Şirket
de ister akar olsun, ister başkası ilh...» Bu genellemeyi musannıftan başkasında görmedim.
Herne
kadar metnin açık anlamı da böyle olsa. Zira musannif metnin zahirini bezzâziye'ye nisbet
etmiştir.
Bezzâziye'nin ifadesi de şöyledir:«Araziyi taksim etseler ve hisselerini al-salar...» O zaman
bu
yalnız akara bir hükümdür. Nitekim yukarıda da anlaşılacaktır.
«Rıza
ile taksim etmek mübadeledir ilh...» Çoğu nüshalarda böyle-dir. Bazı nüshalarda da «Arazi
taksimi
mübadeledir» denilmektedir. Me-tinde olan da ancak budur. Ben Bezzâziye ve diğer
kitaplarda
da bu şe-kilde
gördüm.
Bu
mesele Zahîre'de de şöyle açıklanmıştır: «Ölçülmeyen ve tartıl-mayan bir şeyin taksimi satım
akdi
anlamındadır. O zaman onun bozul-ması ikâle menzilesinde olur.»
Ben
derim ki: Zahire'nin açıklamasından anlaşılan şudur: Mislî olan birşeyde taksim, yalnız
karşılıklı rıza ile bozulmaz. Çünkü onlarda tak-sim akitle karşılıklı değişme değildir. Zira tercih
olunan
onda ifraz tara-fıdır. Nitekim bu
yukarıda geçti.
Evet,
mislî olan birşey! taksimden sonra karıştırsalar, diğer bir şir-ket yapılmış olur. Bununla da
bizim
yukarıda zikrettiğimiz ortaya
çıkar.
«Karşılıklı değişme ile ilh...» Bezzâziye'nin ifadesi, «Karşılıklı değiş-me ve ikale ile» şeklindedir.
«Eşbah'ta
ise bu bazı âlimlerin görüşü ile teyit edilmiştir ilh...» Şu kadar var ki, birisi ona, «Bu onun
bâtıl
ve fasidin taksimde bir olduğu
zannına binaendir. Halbuki nakledilen bunun aksinedir. Bâtıl ile
fasit
tak-simde bir değildirler.» sözüyle itiraz etmiştir.
Hamevî
musannifin Eşbah'ta zikredilene
muttali olmadığını söylediğini
nakletmiş ve kendisinin de
Eşbâh'ta
zikredilene vâkıf olmadığını söylemiştir. Sabit olmaz sözündeki la'nın sehven vaki olma
ihtimalinin
bulunduğunu söyledikten sonra şöyle demiştir: «Her halükârda fetva ve amel şunun
üzerinedir
ki, kabz ile mâlik olunur. Zira mezhep kitap-larından nakledilen de ancak budur. Bu
hükümden
başkası ancak Eş-bah'ın ifadesinde görülür. Halbuki Eşbah'ın ifadesinde la'nın sehven
düş-me
ihtimali de vardır. O zaman
Eşbah'ın ifadesine itibar etmek doğru
de-ğildir.»
Ben
derim ki: Musannıfa hayret ediyorum ki, «Ben ona muttali ol-madım» dedikten sonra metinin
onu
zikretmektedir. Musannif bunu
zikretmeyebilirdi. Bilhassa metinler
özet olarak ifade edilir ve
fetva
verile-cek görüşler
vazedilir.
BİR
TAMAMLAMA : Vakıf olan bir araziyi karşılıklı rıza ile taksim etseler, birkaç sene sonra
varislerden
bir tanesi taksimi ibtal etmek is-tese, ibtal edebilir. Çünkü vakıf arazinin üzerine
vakfedilenler
arasında taksimi bütün fakihlere göre caiz değildir. Havi-i
Zahidi.
Havi-i
Zâhidî'de şöyle denilmektedir: «Bir arazi ortaklar arasında taksim edilse, ortaklardan birisi
hissesine razı olmasa, sonra da ekse, onun ekmesine itibar edilmez. Çünkü taksim red ile
reddolunmuş
olur. Bu da reddetmektedir.»
«Nöbetleşseler ilh...» Nöbetleşme, sözlükte, karşılıklı rıza ile bir işi sırasıyla yapmak üzere
anlaşmaktır. Bir terim olarak ise, menfaatleri taksim etmektir. Menfaatleri taksim etmek, müşterek
aynlarda caizdir. Bunun tamamı Hidâye
şerhindedir.
«Bir
kısmında birisi ilh...» Musannif bununla nöbetleşmenin bazan zamanda, bazan da mekânda
olduğuna
işaret etmektedir. Zamanda olan bir köle veya küçük bir ev gibi
şeylerde taayyün eder.
Hem
zaman ve hem de yer ifade eden bir şeyde ihtilaf etsele, hâkim ittifak etmelerini emreder. Yer
konusunda
ittifak etmeleri daha âdildir. Çünkü onların her biri bir zamanda yararlanır. Zamanda ise
daha
kâ-mildir. Çünkü bunda her
birisi tamamiyle yararlanmaktadır. Cihetler çe-şitli olduğu takdirde
ittifak
etmeleri gerekir. Zaman itibariyle nöbetleş-meyi tercih
etseler, töhmeti nefyetmek için
başlangıçta
kur'a çekilir.
Burada
zamanlakaydedilmesi, zira yerde eşitliği sağlamak peşinen hükümdür. Zamandaeşitliğe
gelince,
bu ancak iki zamandan birisinin geçmesiyle mümkün olur.
Kifâye.
Ben
derim ki : Şu kadar var ki iki ortak yerin teyini hususunda ihti-laf etseler uygun olan kur'a
çekilmesidir. Düşün.
Remli
diyor ki: «Nöbetleşmenin zamanının
tayininde ihtilaf etseler, birisi
«Bir yıl ben ötürüyüm, bir
yıl
da sen otur.» dese, diğeri de, «Ben bir ay oturayım, bir ay da sen otur.» dese, bu konuda açık bir
ifade
görme-dim. Ama açık olan odur ki, bu
iş hâkime havale edilmelidir. Zaman ve yer itibariyle
ihtilafları
gibi hâkim onlara ittifak etmelerini emreder deni-lemez. Çünkü her biri için orada bir şekil
vardır.
Ama bu mesele onun aksinedir. Eğer denilse ki, hangisi az hisse sahibi ise o takdim edilir,
çünkü
diğerine zarar olmaz. Çünkü o hakkına daha çabuk kavuşur. Bunun bir şekli vardır.»
BİR
UYARI: Hidâye'de şöyle denilmektedir: «Ortaklardan her birisi nöbetle ona isabet edenden
bunu
şart kılmasalar bile, gelir. Çünkü ge-lir onun mülkünde hasıl olmuştur.»
Sâyıhanî
diyor ki: «Tatarhâniye'de ifade ediliyor ki: «İki
kiracının nöbet yapmaları
geçerlidir, ancak
gerekli
(lazım) değildir. Eğer kiraya ve-rene evin ön kısmı birisine, arka kısmı da diğerine olmasını
şart
koşsalar, akit fasit olur. Eğer bina ikisinin oturmasına yeterli olmasa, birisi oturuyor, diğeri de
zamanla
nöbetleşme taleb ederse, onun talebine ica-bet edilir. Nitekim Hâniye'nin Hitan'ında da
böyledir.»
«Yine
öyle ilh...» Yani eğer bir binada nöbetleşirlerse, birisi bir ay-lığını diğeri de öbür aylığını alır.
Veya
birisi bir binanın gelirini alır,
di-ğeri de öbür binanın gelirini
alır.
«Ölümüyle
nöbet bâtıl olmaz ilh...» Zira eğer
bâtıl olmuş olsa, hâ-kim onu yeniler. Hâkimin
yenilemesinde de bir fayda yoktur. Zeylaî.
Eğer
istihdam ettikleri iki kölede nöbetleşseler, kölelerden birisi ölse veya isyan ederek kaçsa,
nöbet
bozulur. Birisi kölenin birisini bir
ay
çalıştırmış olsa, ancak üç gün çalıştırmasa, diğer ortak da bir aydan üç
gün
noksan olarak çalıştırır. Eğer bir aydan üç gün fazla çalıştırmışsa, di-ğer ortağının ki artmaz.
Kölelerden
birisi isyan ederek bir ay boyunca çalışmışsa, buna kar-şılık diğer köle çalışsa, ne ücret,
ne
de tazmin vardır.
Bu
iki köleden birisi helak olsa, yani adamın oturduğu bina
kendiliğinden yıkılsa, veya oturan
kimsenin
yaktığı ateşle bina yansa, yine tazminat yoktur.
Tatarhâniye.
«Taksimi taleb etse, nöbet bâtıl olur ilh...» Hidâye'nin ifadesi şöyle-dir: «Taksimi kabul eden şeyde
nöbetleşen
ortaklardan birisi taksimi ta-leb etse, taksim edilir ve nöbet bâtıl
olur.»
Bu
ifade ediyor ki, ortaklardan birisi
binanın taksimini, diğeri de
nö-betleşmeyi taleb etse,
taksimi
isteyenin
talebi kabul! edilir. Hidâye'de de olduğu gibi.
Tatarhâniye'de
şöyle denilmektedir: «Nöbetleşen ortaklardan birisi elindeki binayı kiraya verse,
diğeri
de nöbetin bozularak binanın
taksim edilmesini taleb etse, kira süresi bittiğinde bina taksim
edilir.»
Tatarhâniye'de
bundan önce de şu zikredilmiştir:
«Nöbetleşen ortak-lardan her birisi bir mazeret
olmasa
dahi, mezhebin zahirine göre, nö-betleşmeyi
bozabilir.»
Halevâni
diyor ki: «Her birisinin nöbetleşmeyi bozma hakkı, eğer or-taklardan birisi hissesini
satacağını
veya taksimi taleb ederse vardır.
Ama eğer yine menfaatlerinin
müşterek olmasını
dilerse
bozamaz.»
Şeyhülislâm da şöyle demektedir: «Mezhebin zahirindeki «bir ma-zeret olmasa dahi nöbetleşmeyi
bozabilir»
ifadesi, «Eğer kendi rızalarıyla nöbetleşmişlerse» ifadesiyle kayıtlanır. Ama eğer hâkimin
hükmü
ile nöbetleşmişlerse, onların ikisi birlikte anlaşmadıkça nöbet bozulamaz. Çün-kü
birincisinde
daha âdil olana ihtiyacı olur. Daha âdil birşey de hâkimin hükmü ile taksimidir.»
«İttifak
etseler ilh...» Eğer ikisi de susarsa, hüküm yine böyledir. O zaman herbir kölenin yiyeceği
istihsanen
çalıştıranadır. Ama kıyasa göre onların yiyeceği kendi üzerinedir.
Sarihin
«Ama elbisesi bunun aksinedir»
sözünde açıklama vardır. Açıklama şudur: Her iki ortak
elbise
hususunda belirli bir miktar belirtmeseler, caiz değildir. Ama eğer belirtirlerse istihsanen
caizdir.
Yemeye gelince, herne kadar istihsanen miktarını beyan etmese de yemeyi köleyi çalıştırana şart
koşmak
caizdir. Bunu T. Hindiye'den nak-len
ifade etmiştir.
«Gelirde
artış olsa ilh...» Yani gelirden artan. Sarihin bu sözü, «Bir veya iki binanın gelirinde
nöbetleşseler» sözüyle
bağlantılıdır.
«Aralarında ortaklıdır ilh...» Adaletin tahakkuku için. Ama eğer nö-betleşme menfaatler üzerine
olursa,
bunun aksinedir ki, ortaklardan bir tanesi kendi nöbetinde ziyade gelir almış olsa, diğeri
ortak
olmaz. Çün-kü burada tadil, üzerine
nöbetleşme yapılan şeydedir. Bu da hasıldır, yani
menfaattir.
O zaman isteğinin fazlalığı zarar vermez.
Hidâye.
Ben
derim ki: Hidâye'nin ifadesinden
anlaşılmaktadır ki, ortaklardan birisinin nöbetinde gelirin
ziyadeleşmesi, nöbetleşmenin sıhhatine ve sıhhati zorla kabule aykırı değildir. Bu ifade
Kâriü'l-Hidâye'nin
fetâvâsında olan. ifadesiyle birlikte
düşünülsün.
Kâriü'l-Hidâye'nin
fetâvâsında şu vardır: «Müşterek gemi de ne yük için, ne de gelir için zaman
itibariyle
nöbetleşmeye zorlanamaz. Söyle ki, birisi bir ay çalıştırarak ücretini alması, diğeri de bir
ay çalıştırarak ücretini alması şeklinde nöbetleşmeye zorlanamazlar. Belki gemiyi kira-ya verirler,
ücret
ikisinin arasında müşterek olur.»
Âlimlerden
bâzısı, Kâriü'l-Hidâye'de olan
ifadeyi sununla açıklamış-lardır ki,
bir ayın geliri diğer
aydan fazla olabilir. O zaman da eşitlik sağ-lanmaz. .
Umulur
ki, Kâriü'l-Hidâye'nin fetâvâsındaki: «Zorlanmaz» sözünden maksat, yani bunlardan her biri
gelirden
fazla olana has kılınmak1 şek-liyle zorlanmaz demektir. Yoksa, bu konu kapalı olur.
Düşünülsün.
«İki
binada değil ilh...» Zira iki bina olunca, ayırdetme ve ifraz etme anlamı
tercih edilir. Çünkü
yararlanma zamanı birdir. Bir binaya gelince, ondaki yararlanma peş
peşe olur. O zaman, ona karz
olarak
itibar edilir. Bu ortaklardan herbirisi kendi nöbetinde diğer arkadaşının vekili gibi olur.
Hidâye.
«Oturmak
ve hizmet üzere ilh...» Yani
birisi binada bir yıl oturur, diğeri
de köleyi bir yıl çalıştırır.
Ama
bunların geliri üzerine nöbetleşseler, Ebû Hanife'ye göre batıldır, imameyn ise
Ebû Hanîfe'ye
hilafla
caiz-dir, demişlerdir. Zahire.
Dürrü'l-Müntekâ'da
şöyle denilmektedir: «Nöbetleşme
cinsi bir olan-da caizdir. Cinsleri farklı
olanda
ise öncelikle caizdir.
«Yararlanma
çeşitli olan herşeyde de hüküm yine böyledir ilh...» Dürrü'l-Müntekâ'da şöyle
denilmektedir: «Birkaç binanın oturması, birkaç tarlanın ekilmesi, müşterek hamam ve bina gibi.
İhtiyâr'da olduğu gibi
«Bu
sekiz meselece de nöbetleşme sahih değildir ilh...» Şu kadar var ki, iki kölenin veya iki katırın
geliri
yahut bir katırın binmesi yahut da iki katırın binmesi meselesinde nöbetleşmenin sahih
olmaması
Ebû Hanîfe'ye göredir. Diğerlerinde
ise, imamların ittifakı ile sahih değildir. Ni-tekim bu
Minâh'ta
da açıklanmıştır.
Dürer'de
şöyle denilmektedir: «Bir köle ve
bir katırın gelirinde
nö-betleşmenin sahih olmamasına
gelince,
zira her iki payda istifade
bir-birini takip eder. Açık olan
odur ki bu gelir de hayvanlarda
değişir.
O zaman denklik yok olur. Ama bir bina bunun aksinedir. Zira açık o!an, akarda gelirin
değişmemesidir. İki kölenin veya iki katırın nöbetleşmesi-nin sahih olmamasına gelince, zira
çalıştırmakta nöbetleşmek, zarurî olarak tecviz edilmiştir. Çünkü hizmeti taksim etmek imkânsızdır.
Gelir
de ise zaruret yoktur. Çünkü o taksim
edilir. Bir katırın veya iki katırın binmesi hususundaki
nöbetleşmenin
sahih olmaması ise, zira binenler arasında farklılık vardır. O zaman eşitlik
gerçekleşmez. O halde hâkim bu meselelerde nöbetleşmeye zorlayamaz. Bir ağacın meyvesinde
veya bir koyunun sütünde nöbetleşmenin sahih
olmaması ise, zira nöbetleşme menfaatlere hâstır.
Çünkü
menfaatler bulunduktan sonra taksimi
imkân-sızdır. Ama aynlar bunun aksinedir.» Özetle.
İki
kimsenin müşterek iki cariyesi olsa, birisinin bir ortayın çocuğunu emzirmesi,
diğeri de diğer
ortağın
çocuğunu emzirmesi üzerine
nöbet-leşseler, caizdir. Çünkü insan sütü kıymetli şeylerden
değildir.
O zaman onda yararlanma zamanı cari olur. Minâh.
«Benzerlerinin
ilh...» Yani kendisinde nöbetleşmenin cari olmadığı nesneler.
Ben
derim ki: Nöbetleşmenin caiz olmadığı şeylerden biri de hama-mın mezbelesi, sıcaklatma ve
kurutma
yeri gibi kısımlarıdır. Bu hususta
uyanık ol. Çünkü bu birçok kimsenin
gafil olduğu
birşeydir.
«Arkadaşının payını satın alır ilh...» Yani arkadaşının ağaç ve ko-yundan olan hissesini satın
alması.
Kifâye'de olduğu gibi. Meyvesini sa-tın alması değil. Sen anla.
«Sonra
hepsini satar ilh...» Yani kendi hissesi ve ortağından satın aldığının hepsini satar.
«Sütün
muayyen bir miktarında yararlanır ilh...» Yani arkadaşının koyundan olan hissesini satın
alır,
veya o koyunun sütünü ondan ödünç olarak alır.
«Muayyen bir miktar ilh...» Yani nöbet müddeti bitene kadar hergün sağdığını tartar. Sonra da diğer
ortağı
kendi nöbetinde onun kullandığı
miktar kadarını alır.
Haniye'de şöyle denilmektedir: «Bir inek üzerine, her birisinin ya-nında onbeş gün kalması ve
sütünü
sağmaları üzerine nöbetleşseler, bâ-tıl olur. Hiçbirisine de sütün fazlası helâl olmaz. Herne
kadar
arkadaşı ona helâl etse bile. Zira taksim olunan şeyde müşayı hibe etmek gibi olur. Ancak
istihlâk
ederse, o zaman zımandan beri olmuş olur ki, bu caizdir.»
«Müşaın
karzı caizdir ilh...» .Nihâye'nin hibe bahsinde olan da bu kısımdandır. Nihaye'de şöyle
denilmiştir: «Birisi diğerine bin lira verse, ve: «Bunun beşyüzü karzdır, beşyüzü ortaktır.» dese,
caizdir.»
Sadiye'de
buna şöyle itiraz edilmiştir: «Müşaın karzı herne kadar ca-iz ise de şu kadar var ki onun
tecili
caiz
değildir.»
Ben
derim ki: Sadiye'nin bu itirazında
bir görüş vardır. Yani «tecili caiz
değildir» değil, «tecili
gerekli
değildir.» olmalıdır. Nitekim bu mesele kendi konusunda geçti.
Düşün.
BİR
TAMAMLAMA: Kitapta iki elbise üzerine nöbetleşme meselesi zikredilmedi. Meşâyihten bazısı,
«Ebû
Hanîfe'ye göre iki elbise
nöbetleş-me caiz değildir.» demişlerdir. İmameyn burada muhalefet
etmiştir.
Zira halkın giymeleri arasında
fahiş bir farklılık vardır. Turî,
Muhit'ten.
METİN
FER'İ
MESELELER :
Edası
vacib olan şeyler, eğer onları eda etmek malların korunması için ise o zaman ödenen şey
herkesin
mülküne göre taksim edilir. Eğer nefislerin korunması için ise, o zaman da insanların
sayısına
göre tak-sim edilir. Bu taksime
çocuk ve kadınlar dahil olmaz.
Sultan
bir köyden birşey alsa, alınan şey nüfus başına taksim edilir.
Bir
geminin batmasından korkulursa, gemidekiler bazı metaın atıl-ması üzerinde ittifak etseler, o
zaman
atılacak meta insanların sayısınca atılır. Çünkü bu atmak insanların nefsinin korunması
içindir.
Ortaklı
bir bina kendiliğinden yıkılsa,
ortaklardan birisi yapmaktan
kaçınsa, eğer o yıkılan şey
taksimi
kabul ederse, kaçınan kimseye zor-lanmaz, taksim yoluna-gidilir.
Eğer taksimi elverişli
değilse,
yapar, sonra kiraya verir ve harcadığını alır. Eğer hâkimin emri ile yapmışsa. Eğer hâkimin
emri
ile yapmamışsa, yapmış olduğu yerin kıymeti yaptığı vakte göre takdir edilir, onu alır. Çünkü
zahiri
rivayete göre, insanın komşusu zarar da görse, kendi mülkünde tasarruf edebilir. Yazılanların hepsi
Eşbah'tadır.
Mücteba'da
bu kaville de fetva verilmiştir. Siraciye'de de fetva men üzerinedir. Yani
yapamaz.
Musannif
diyor ki: Bu meselede fetvalar çeşitli olmaktadır. Uygun olan, zahiri rivayete dayanmaktır.
Ben
derim ki: Bu mefhum, kaza kitabının müteferrik meseleler bah-sinde geçti.
Vehbâniye
şerhinde şöyle denilmektedir: «Birisi
kendi tarlasına pi-rinç ekmiş olsa, komşusu zarar
görse
bile engel olamaz. Bir duvarın birkaç sahibi olsa, daha ince üzerinde hiç kiriş yokken birisi
üzerine
kiriş koysa, diğer ortaklar onu
değiştiremezler. Ortaklı bir duvarı, ortak-lardan birisi
yükseltemez. Bazı âlimler tarafından da, «yükseltilmesi ca-izdir.» denilmiştir. Hamam gibi taksimi
mümkün
olmayan bir mülkü tamir etmeye veya mermer döşetmeye ortaklardan birisi engel olursa,
hâkim
onu kiraya verir ve onun kirasıyla onu yaptırır. Tercih edilen görüşe g£-re imarına razı olan
ortak,
hâkimin izni ile binanın tamiri için sarfettiği meblağı binanın tamirinden kaçınandan alana
kadar
zarar etmezden ön-ce onu men eder. Ortaklardan birisi diğerinin izni olmadan hâkimin izni ile
binaya sarfettiğini alır, eğer hâkimin izni yoksa o zaman binanın kıy-metini
alır.» İşte fakihlerin
yazdıkları
da budur.