15 Ekim 2012

TAKSİM (KISMET) KİTABI BEŞİNCİ BÖLÜM

TAKSİM (KISMET) KİTABI 
BEŞİNCİ BÖLÜM
İZAH
«Malların korunması için ise ilh...» Bu Valiciye'de ve diğerlerinde hikâye edilen üç şeyden birisidir.
İkincisi de, mutlaka emlâk üzerine taksim edilir. Üçüncü görüş de bunun aksidir. Yalnız
zamanımızdaki em-lâkin veya insanların korunması için. alınan paranın bilinmesi hususun-daki söz
kaldı. Ki bu da çetindir. Zira zalimler köy halkından veya ma-halle veya sanat ehlinden belirli
zamanlarda muayyen veya gayri mu-ayyen, sebebli veya sebebsiz mal almaktadırlar. Ben
Hamidiye'nin tak-sim bahsinin sonunda özeti şu olan meselenin izahını görmedim. Babamın yaptığı
açıklama şöyledir: Kaide şudur: Eğer emlâkin y halkına izafesinden kat-i nazar edilirse o zaman o
y halkı göçebe yaşayan Türkmenler ve Araplar gibi olurlar ki, alman şey onlara nüfus başına
da-ğıtılmaz. Ancak sultanın Türkmenlerden taleb ettiği gibi, meselâ onların hırsızlığından, adam
öldürmelerinden ve hırsızlığa ve adam öldürmeye karşı müdafaa yapmadıkları için aldığı cerime
gibi taksim edilir. Bir de onların misafirlere kıyam ettikleri gibi. Ancak yem olacak şeyler
Türk-menlerden alınmaz. Çünkü Türkmenler ekin etmezler. Valinin aydan aya aldığı ve bunun
dışında saman, arpa, odun ve zahire gibi mülkiyet sebe-biyle aldığı da herkesin mülküne göre
aralarında taksim edilir. Düşün.
«Çocuk ve kadınlar dahil olmaz ilh...» Acık olan şudur ki, çocuk ve kadınların dahil olmaması, eğer
ödenecek para insanların nefsinin korun-ması için ödenirse söz konusudur. Çünkü illet bunu
göstermektedir.
Velvaliciye'de şöyle denilmiştir: «Eğer o vergi mülklerin korunması için ödeniyorsa, herkes
mülkünün miktarı kadar öder. Zira o ödenekler mülkün korunması içindir. O takdirde o ödenekler
bir araziyi sulamak için kazılan kanala benzer. Bu da sudan faydalanacak arazi sahiplerin-den arazi
miktarları kadar alınır. Eğer ödenen para bedenlerin korunması için ödeniyorsa, o zaman düşman
tarafından saldırıya uğrayacak insan-ların sayısına göre taksim edilir. Çünkü bu insan başına göre
sarfedilen bir paradır. Bunda da kadın ve çocuklara birşey yoktur. Çünkü kadın ve çocuklara
taarruz edilmez.»
«Geminin batmasından korkulursa ilh...» Bu bahsi Eşbah, Kâriü'l Hidâye'nin Fetâvâ'sından
nakletmiştir.
«İttifak etseler ilh...» Bu sözden anlaşılıyor ki, onlar eşyaları gemi-den atmakta ittifak etmeseler,
yle olmaz. Belki kim eşyayı atmışsa, onu atan tazmin eder. Zahidi, Havî'de bunu açıklamış ve
şöyle demiştir: «Ge-mi batmaya yakın ölse, gemideki kimsenin bazısı birisinin buğdayın; ge-mi
hafifleyinceye kadar denize atsa, buğdayın attığı haldeki kıymetine zamindir.» Remlî, Eşbah üzerine.
Zahidî'nin, «Attığı haldeki» sözü, kıymete mütealliktir. Yani o bat-mak üzere olduğu kıymetini öder.
Nitekim bu konuyu sarih gasb kitabın-da zikretmişti.
Sonra Remlî şöyle demektedir: «Bundan anlaşılıyor ki, gemide malı olup da kendi olmayan ve
atmakla izin vermeyen gaib kimsenin üzerine tazminat yoktur. Eğer izin verirse, yani, «Eğer gemi
batmaya yüz tutar-sa atın.» dese, onun izni muteber olur.
«İnsanların sayısınca ilh...» Buradaki atılmanın özellikle insanların nefislerini korumak için atılması
kaydıyla kaydedilmesi gerekir. Nitekim sarihin açıklamasından da bu anlaşılıyor. Ama gemiden
atılan şeyler sırf emtianın korunması için atılırsa, meselâ insanlardan korkulmasa da emtiadan
korkulsa, yeni yer öyle bir yer olsa ki orada insanlar boğulmaz, fakat emtia telef olmaz. O zaman o



mal miktarıncadır. Ama eğer geminin batmasında hem insanlardan, hem de maldan korkulsa,
insanla malın ko-runması için ittifak ettikten sonra emtiadan bir kısmını atsalar. o zaman onların
hem mallan, hem sayıları kadar tazmin •ettirilir. Bunlardan birisi gaib olsa, gemi batacağı zaman
atmaları için verse, onun yalnız malına itibar edilir, nefsine değil. Ama birisi de hem kendi, hem
malı gemide olsa, hem kendine, hem malına itibar edilir. Yalnız kendi başına olan adamda da yalnız
nefsine itibar edilir. Ben bu tahriri başka birisinden görmedim. Şu kadar var ki, ben bu yazıyı illetten
aldım. Düşünülsün. Remlî, Eşbah üzerine. Hamevî ve diğerleri de bunu ikrar etmişlerdir.
«Ortaklı bir bina kendiliğinden yıkılsa ilh...» Şeyh Şerâfeddin bun-dan şu meseleyi istisna etmiştir:
İki yetim çocuk arasında müşterek bir duvar olsa, o duvarın yıkılmasından korkulsa, o duvarı Öyle
terketmekte çocuklara da zarar olsa, onların her ikisinin de vasisi bulunsa, vasiler-den bir tanesi
diğer vasi ile birlikte o duvarı yeniden yapmaya zorlanır. Bu, iki mâlikten birisinin yapımından
kaçınması gibi değildir. Çünkü o yapımından kaçındığı zaman zararın kendisine ulaşmasına razı
olmak-tadır. O zaman ona zorlanamaz. Bu meselede ise zarar küçük çocuğa-dır. Çocuğun rızası da
muteber değildir. Bundan ötürü vasisine duvarı yapması için zorlanır. Hâniyed'e olduğu gibi.
Vakfın da yetim malı gibi olması gerekir. Ebussuud. Özetle.
«Taksimi kabul etmezse, yapar ilh...» Şeyh Salih'in Eşbah üzerindeki haşiyesinde şöyle denilmiştir:
«Musannif taksimi kabul etmeyen mülk-te zorlanmamayı mutlak bir şekilde ifade etmiştir. O zaman
bu, binanın hepsi yıkılsa ve sahra olması veya ondan az birşey kalması şekillerini de kapsamına
alır.»
Hülâsa adlı eserde şöyle denilmektedir: «Bir değirmen veya hamam kendiliğinden yıkılsa,
ortaklardan birisi yapmaktan kaçınsa zorlanır. Eğer hamam veya değirmenden birşey kalmışsa.
Ama hepsi! yıkılmış ve arsa halini almışsa, diğer ortağa yapılması için zorlanmaz. Ortak fakir ise,
ona,
«Sen sarfet .diğerine borç olsun.» denilir.»
Yine Hülâsa'da şöyle denilmektedir: «Ortaklardan birisi ekini sula-maktan kaçınsa hâkim tarafından
zorlanır. Fetâvâ'da hâkimin edebleri bahsinde, «zorlanmaz» denilmiştir. Şu kadar var ki, diğer
ortağa, «Sen sula ve sarfet ,sonra sarfettiğinin yarısını rücu et, ortağından al.» deni-lir.» Ebussuud.
Ben derim ki: Hülâsa'da olandan şu istifade edilir ki, eğer adam fa-kir ise zorlanmaz. Düşünülsün.
Açıktır ki, hamam ve benzeri taksim edilemeyen şeyler, hepsi yıkıl-sa ve sahsa olmuş olsa, o zaman
taksim edilen kısımdan olur. Nitekim fakihler bunu açıkça söylemiştir. O zaman da artık musannifin
ıtlağı üze-rine bu reddolunmaz. Zira musannifin sözü taksimi kabil olmayan emlâk-tedir. Sen anla.
Hülâsa'nın ikinci sözünün acık anlamı da şudur: Zorlama; darb veya hapisle yapılır. Hülâsa sahibi
başka bir yerde zorlamayı hâkimin emri ile tafsil etmiştir. Yani hâkim öteki adama, «Sen tarlayı sula,
sarfettiğinin yarısını rücu ederek diğerinden al.» der. Bunun benzeri Bezzâziye'de de mevcuttur.
Düşün.
Sarihin zikrettiği yakında Vehbâniye'den naklen gelecektir.
BİR TAMAMLAMA: İki kimsenin müşterek bir tarla üzerinde ekin-leri olsa, tarlayı değil, o ekini
taksim etmeyi taleb etseler, o ekin eğer bakliyat cinsinden birşey ise ve onu sökmeye de ittifak
ederlerse, caiz-dir. Eğer onun kalmasını ikisi birden veya yalnız birisi şart kılsa, ekin yetişmiş de
olsa, yine o taksim caiz değildir. Eğer onun hasadını şart kılmış olsalar imamların ittifakı ile caizdir.
Ama taksimi isteseler, fakat ekinin tarlada kalmasını şart kılsalar İmameyne göre caiz değildir.
İmam Muhammed'e göre ise caizdir. Hurma ağaçlarındaki tomurcuğun hükmü de gecen açıklama
üzerinedir.
Eğer onun taksimini hâkiminden taleb etseler, ortaklar tomurcuğun ağaç üzerinde kalmasını şart
kılarlarsa, hâkim taksim edemez. Ama to-murcukları koparmak şartına gelince, bu iki rivayet
üzerinedir. Rivayet-lerin birinde caizdir, diğerinde değildir. Bu taksimi ortaklardan birisi ta-leb
ederse, mutlaka taksim edemez. Tatarhâniye.
«Kendi mülkünde tasarruf edebilir ilh...» Eğer buradaki mülken, menfaat mülkiyetini de içine alacak
bir mülk irade edilirse, oturma ve istiğlal için vakfedilen mülkü de kapsamına alır. Bunu Hame
ifade et-miştir.
«Musannif diyor ki ilh...» İbni Şıhne bunu üç imamımızdan ve Züfer ile İbni Ziyâd'dan da nakletmiş
ve demiştir ki: «Ancak benim de meylettiğim ve babama uyarak fetva verdiğim bu zahiri rivayettir.»
Bu, İmadiye'de de kıyas olarak sayılmıştır. Sonra İmadiye sahibi şöyle demiştir: Şu kadar var ki,
zararı başkasına açık bir şekilde gecen yerlerde kıyas terkedilir. Meşâyihimizin çoğu görüşü



tutmuşlardır. Fetva da da bu an-cak bu görüş üzerinedir. Bu da üçüncü görüştür. Allame Birî şöyle
der: «müteahhirû fakihlerin görüşü şu noktada toplanmıştır: İnsan kendi mülkünde, diğerinin
binasının yıkılmasına veya zayıf düşmesine veya in-tifadan tamamen kesilmesine veya ışığının
tamamen kesilmesi gibi aslî ihtiyaçlardan birinin yok olmasına sebeb olan açık bir zarar yoksa
ta­sarruf edebilir. Fetva da bunun üzerinedir.»
Şeyh Salih'in haşiyesinde şöyle denilmektedir: «Adamın mülkünde tasarrufuna engel olmak
istihsânîdir. Benim meylettiğim görüş, tasarru-fundan dolayı açık bir zarar olursa, men edilir
görüşüdür.»
Rum diyarı müftüsü Ebussuud da bununla fetva vermiştir. Bizim za-manımızda amel de bu görüş
üzerinedir. Şurunbulâliye'de bu yolda yü-rümüştür. Musannif da kaza kitabının müteferrik meseleler
kısmında ay-nen böyle demiştir. Sarih de orada buna razı olmuş ve sonra şöyle de-miştir: «Mâlikin
mülkünde tasarrufları komşusunun verir mi vermez mi meselesi kapalı kaldı. Eşbah mülkünde zarar
muhaşşisi bunu yukarı kat ile aşağı kat meselesine kıyas ederek men edilmesini yazmıştır. Çünkü
aşağı kat eğer yukarıya zarar verirse, yükseltilmez. Eğer zararı olup ol-mayacağı güç olursa, tercih
edilen görüş üzerine hüküm yine böyledir.»
«Vehbâniye ve şerhinde ilh...» Gelecek altı beyitten ilk üçü Vehbaniye'nindir. Diğer üç beyitte onun
sarihi İbni Şıhne'nin nazmıdır. Şu ka-darı var ki İbni Şıhne burada yazmış olduğu son beyti burada
olmayan birkaç beyitten sonra yazmıştır. Sen anla.
«Birisi kendi tarlasında pirinç ekse, komşusu zarar bile görse engel olmaz ilh...» Bu «Engel
olamaz» sözü zahiri rivayet üzerinedir. Ama fetva tafsilatla verilir. Şurunbulâliye.
«Bir duvar ilh...» Yani onun üzerine birisi kirişini koysa, diğer ortak onu kaldırmaya yetkili değildir.
İbni Şıhne diyor ki: «Eğer duvar onu ta-şırsa. Bezzâziye'de olduğu gibi. Diğer ortağa da «Dilersen
sen de bir ki-riş koy.» denilir. Bu mesele şunun aksinedir: O duvarın üzerinde her iki-sinin de kirişi
olsa, ortaklardan birisi arkadaşından fazla olarak bir kiriş koymak istese veya o kiriş üzerine bir
sütre yapmak istese, veya bir pencere veya bir kapı açmak istese, diğer ortak buna engel olur.
Çün-kü kıyas müşterek mülkte tasarrufu men eder. Ancak biz, birinci meselede zarureten kıyası
terkettik, zira çoğu kez ortağı ona izin vermez, onun o duvardan yararlanması da muattal olur.»
Manasıyla aktarılmıştır.
«Duvarı ortaklardan birisi yükseltemez ilh...» Bunun şekli şöyledir: İki kişi arasında insan boyu
müşterek bir duvar olsa, ortaklardan birisi bunu yükseltmek istese, diğeri istemese, men edebilir.
Zahire ve diğer kitaplar.
İbni Şıhne, Muhammed'in rivayeti olduğu için önce zikretmekle ve ikinci görüşü de «kıyle» ile tabir
etmekle, birinciyi tercih ettiğine işaret etmiştir. Sonra da men etmeyi adetten fazla bir yükseltme ile
takyidini naklederek iki görüş arasında uygunluk sağlamıştır. Ibni Şıhne buna da dayanarak bir
beyit nazmetmiş ve Vehbâniye'nin nazmını değiştirmiştir.
Sanıyorum ki sarih İbni Şıhne'nin bu nazmına, birinci görüşün şekli açık olduğundan dayanmıştır.
Çünkü duvarı yükseltmek, zaruretsiz olarak müşterek bir mülkte tasarruftur. O zaman aslı üzerine
bakı kalır ki, bu da mendir. Bundan ötürü Hâniye'de duvarlar konusunda aslı üzerine ih-tisar
edilerek denilmiştir ki: «Müşterek duvarın sahiplerinden bir tanesi ister ortağına zarar versin, ister
vermesin, izin almadan ziyadeleştiremez.»
Hayriye'de şöyle denilmiştir: «Bunun benzeri birçok kitapta vardır. Bunda fıkıh şudur ki, ortak
duvarı yükseltmek bir diğerinin mülkünü izin-siz olarak kullanmak olur. Bundan da men edilir. Bu
men edilmeye de hiç şüphe yoktur.»
«Hamam gibi taksimi mümkün olmayan ilh...» Yani ortak mermer döşetmeye engel o zaman hâkim
onu kiraya verir ve alınacak kira üc-reti ile onu tamir eder. işte bu da Hâniye'de hikâye edilen iki
görüşten birisidir.
«Tercih edilen görüşe göre sarfettiği meblağı ilh...» Bu da ikinci gö-rüştür Hâniye'de deniliyor ki:
«Fetva da bu görüş üzerinedir.» İbni Şıhne «Razı olandan maksat mermer düşmesine razı olan
kimsedir. Bu da onun karşısında olan kaçınma kelimesinden anlaşılmaktadır. Yani bina yapanın
sarfettiği kendisine has olan şeyde zarar etmezden önce, ona engel olur.»
Bunun özeti şudur: Hâkimin izni ile mermerletip yaptırmaya razı olan kimse sarfederek yaptırır ve
tamirinden kaçman kimsenin intifama da kendisine mahsus olan parayı ödemediği sürece engel
olur.
İbni Şıhne diyor ki: «Mermer ve tamir ile kayıttan anlaşılan, eğer bi-nanın hepsi yıkılmış olsa, ta ki



bir sahra olsa, onda zikredilen ihtilaflar cari olmaz. Nitekim bu Bezzâziye'de de belirtilmiştir.»
Zir o tamamen yıkılıp sahra halini alınca emlâkin taksim edilen kıs-mına girer. Nitekim biz bunu
zikrettik.
«Sarfettiğini alır ilh...» Bunu İbni Şıhne, Vehbâniye'nin bir beytini açıklamak için eklemiştir.
Vehbâniye'nin beyti şöyledir: «Yukarı katın sa-hibi aşağı katın sahibine, eğer alt katta olanın bir
müdahalesi yoksa, bi-nanın yapılmasını ona ilzam ettirmez.» Mesele Zahiriye'den alınmıştır. Alt
katın sahibinin müdahalesi olmadan, alt kat kendi kendine yıkılmış olsa, onun sahibi yapması için
zorlanamaz. Üst katta olana «Sen menfa-atine ulaşman için altı kendi malından yap.» denilir. O da
hâkimin izni veya ortağının emri ile yaparsa binanın yapımında sarfettiğini rücu ede-rek alt katın
sahibinden alır. Eğer hâkimin izni veya ortağın emri olmaz-sa binanın yapıldığı vakitteki kıymetini
alır. Ancak fetvaya esas olan ve tercih edilen görüş de budur. O zaman binayı yapan üst kat sahibi
hâki-min zorlaması ile hakkını alt katın sahibinden alıncaya kadar, yararlan-masını engel olur.
Ama eğer alt katın sahibi kendi yıkarsa, o zaman binayı yapmakla sorumlu tutulur. Çünkü hak
edilen bir hakkın yok olmasına sebeb olmuş-tur. Bir de, üst katın sahibi yararlanmasına ancak alt
katın yapılmasıyla ulaşabilir. Sarih bu açıklama ve tashihi yukarıdaki beyitle nazmetmiştir.
Şarih İbni Şıhne bu açıklamayı yine duvar hakkında da nakletmiştir. îşte bu mesele şârihinEşbah'ta
naklen zikrettiği meselenin kendisidir. Sarihin ifadesinin açık anlamı bu hükmün alt kat ile duvara
has olma-masıdır. Allah daha iyisini bilir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...