TAKSİM (KISMET) KİTABI
İKİNCİ BÖLÜM
İZAH
«Mutlak
mülk olduğunu ilh...» Yani bir
sebeb göstermeden.
T.
«Veya
alışını ilh...» Uygun olan musannifin burada, «Mülkiyetini bir sebeble iddia ederlerse»
demesiydi.
Eğer böyle denilseydi hibeyi de kap-sardı.
T.
«Fark
yoktur ilh...» Yani mücerret ikrarla
taksim edilme yönüyle ittifaken aralarında fark yoktur.
Musannif
burada hükmü irse ait kılmıştır. Çünkü irs olan akar delile muhtaçtır. İhtilaf mahalli de
odur.
Sükut edi-len birşeyin hükmü, öncelik yoluyla zikredilenden anlaşılır. Nitekim Mi-nah'ta da
buna
dikkat çekilmiştir.
«Arsasız bina ve ağaçlar da menkul mal sayılır ilh...» Öyleyse tak-simle yararlanma değişmediği
takdirde
taksim edilir.
Sarihin
şeyhinin Minah haşiyesinde bu konu ile ilgili ifadesi şöyle-dir: «Ben diyorum ki,
menkullere
arsasız
bina ve ağaçlar da dahildir. Çün-kü bunlar da menkul sayılır. Nitekim Bahır'da, dava
kitabında
bu açıkça zikredilmiştir. Öyleyse, onda zorla taksim, eğer taksimle yararlanma
de-ğişmezse
icra olunur. Eğer taksimle yararlanma değişirse, kuyu duvar, hamam ve bunlara
benzer
şeyler gibi, taksimi caiz
değildir.»
Düşün.
Ben
derim ki: Bu zikredilen şekilde takyid ettikten sonra hüküm Mebsuz adlı eserde olan ifadeye
aykırı değildir. Zira Mebsut sahibi şöyle demektedir: «İki kişinin, başka bir adamın toprağı üzerinde
onun
izni ile yaptıkları bir binaları
olsa, sonra yerin sahibinin bulunmadığı bir zamanda onlar
binanın
taksimini isteseler, eğer her ikisi de razı olurlarsa, taksim edebilirler. Eğer bunlardan birisi
kaçınırsa ona zorlanmaz.»
Bu
ifadeyi İbni Vehbân da Hazmetmiştir.
Düşün.
«İmameyne
göre ise taksim edilir ilh...» Yani miras malı olduğu ikrar olunan akar diğer durumlarda
taksim
olunduğu gibi. Onların itirafı ile
de taksim olunur. Diğer durumlar şunlardır: Biri mutlaka
nakledilen
birşey, biri de mutlak mülkiyeti
veya alınışı iddia edilen akar. İmameynin bu hu-sustaki
delilleri
şudur: O akar onların elindedir. Bu da mülkiyetin delili-dir.
Onlarla niza eden de yoktur.
Ebû
Hanîfe'nin delili de şudur: «Tereke taksimden önce ölen kimse-nin mülkiyeti üzerine ikbal
edilir.
Çünkü onun mülkünün getirmiş olduğu
fazlalıklar da ona sabittir. O fazlalıklardan onun
borçları
ödenir, vasiyet-leri infaz edilir. Taksim ile o fazlalıklardan ölen adamın mülkiyet hakkı
kesilir. O zaman onların ikrarı ile onun üzerine hüküm verilmiş olur. İk-rarla birisinin üzerine hüküm
vermek
de kısa bir hüccettir. Öyleyse delil lazımdır. Ama menkul bunun aksinedir.
Çünkü menkulün
telefinden
kor-kulur. Akar ise muhsandır. Satın
alınan akar ise iirs olan akarın aksine-dir. Çünkü
satın
alman akar taksimden önce de satıcının mülkiyetinden zail olmuştur. O
zaman başkasının
üzerine
taksim yoktur. Mutlaka mülkiyeti iddia edilen
de bunun aksinedir. Zira o varisler
kendilerinden
baş-kalarına mülkiyeti ikrar etmemişlerdir.» Dürer ve Mecma şerhinde olanın özeti
budur.
«Akarın yanlarında olduğuna delil
getirseler ilh...» Bu görüş, taksim edilmez sözünün üzerine atıftır.
Aynî,
Zeylaî'ye uyarak şöyle demektedir: «Bu mesele aynı ile gecen meselenin aynısıdır. Geçen
mesele
şudur: Veya mutlak mülkiyetini iddia
etseler. Çünkü geçen meselelerden maksat, onda
mülkiyet
iddia etseler, c mülkiyetin onlara
nasıl intikal ettiğini
zikretmeseler. Geçen meselede
onların
mülkü olduğuna dair delil ikame edilmesi şart kılınmadı. Ki bu da Kudurî'nin rivayetidir.
Bu
meselede ise, onların mülkiyetine ait delil ika-me etmeleri şart kılınmaktadır. Bu da Camiü's-Sağîr'in
rivayetidir. Eğer şeyhin kasdi iki rivayeti tayin etmek ise, ona delalet edecek birşey yok-tur. Eğer
kasdi
bu değilse, o zaman mesele tekrar edilmiş olmaktadır.»
Makdisî
de şöyle demektedir: «Câmiü's-Sağîr'de olan şuna yorumla-nır: O iki adam o akarın yalnız
kendilerinin
ellerinde olduğunu zikretseler, ellerinde olduğuna dair de delil getirseler, o zaman bu
konu
iki rivayetin ihtilafından
olmaz. Çünkü konu farklıdır. O takdirde artık kitapta tekrar da kalmaz.
Ben
derim ki: Hidâye'nin sözünden açık
olan da ancak
budur.
Câmiü's-Sağir'de şöyle denilmektedir: «İki kişinin elinde bir toprak olsa, o iki kişi o toprağı iddia
etseler
ve zilliyeti üzerine de delil ikâme
etseler, o taksim edilemez. O toprağın kendi malları
olduğuna
da zaman delil getirirlerse, o zaman, taksim edilir. Zira o toprağın başkasının olma-sı da
muhtemeldir.»
Onların elinde vedia, iare veya icare yoluyla bulunu-yor olabilir. Nitekim sarih de
böyle demiştir. Azmiye'de de böyle karar kılınmıştır.
«Alimlerin ittifakı ile en sağlam görüşe göre ilh...» Hidâye'de, ânifen bizim naklettiklerimizden sonra
şöyle denilmiştir: «Sonra bazı âlim-ler tarafından denilmiştir ki, bu özellikle Ebû Hanife'nin sözüdür.
Bazı
âlimler tarafından da hepsinin görüşüdür denilmiştir. Esâh olan da bu-dur. Çünkü akarda
korumak
için taksim yoktur. Çünkü akar
korumaya muhtaç değildir. Mülkün taksimi de korumaya
ihtiyaç gösterdiği taktir-dedir. Burada ise mülk yoktur. Öyleyse burada taksimin cevazı mümkün
değildir.»
«Koruma
taksimatı olur ilh...» Bu taksim zilyedin eliyle mülkü ko-rumak için olur. Emanetçinin
emaneti
korumak için aralarında taksim etmeleri gibi. Mülkün taksimi ise, menfaatin tamamlanması
için
mülkiyet hakkı ile olan taksimdir.
Gâyetü'l-Beyân'da olduğu gibi.
«Delil
getirseler ilh...» Yani iki hazır baliğ delil getirse. Çocuk veya gaib de bunların üçüncüsü olur.
O
zaman varisler ikiden fazla
olmuş bulunur. Bundan ötürü
musannif, çoğul zamiriyle: «Onların
arasında
bir gaib veya çocuk varsa, akar aralarında taksim edilir» demiştir. Musannif «akar onların
elinde
ise» sözünde de zamiri tesniye (ikil) zamiri ile getir-miştir ki, yani delil getirenlerin elinde ise
demek
istemiştir. Musannif bu çoğu!
zamirini getirmekle, ileride zikredileceği gibi Hidâye'ye
muhalefet
etmiştir.
Hidâye'nin ifadesi şöyledir: «Çocuğun veya gaibin elinde akardan birşey olsa, taksim edilmez.»
Musannifin
muhalefetine Hidâye bakımından şöyle cevap verilebilir: Çoğulun en azı ikidir.
«Menkullerde
öncelikle ilh...» Zira Ebû Hanîfe'ye göre menkullerde murisin ölümüne ve varislerin
sayısına
delil getirmek şart değildir.
Yu-karıda da geçtiği
gibi.
«Onlar
arasında bir çocuk varsa ilh...» Yani ilende geleceği gibi ço-cuk hazır olsa.
«Akar onların arasında taksim edilir ilh...» Musannifin bu görüşü ifade ediyor ki, bu taksimi hâkim
yapar.
Muhît'te
şöyle denilmektedir: «Eğer böyle bir akar hâkimin hükmü olmadan taksim edilirse, caiz
değildir.
Ancak ortak olan gaib hazır olur-sa
veya çocuk baliğ olup icazet verirse, taksim caiz olur.»
Turî.
Şârihin
zikrettiği de
budur.
«Hâkim
çocuk veya gaib için birisini nesbeder ilh...» Yani hâkim ço-cuğa bir vasi, gaibe de bir vekil
nesbeder.
Dürer.
«Mirasın
aslı üzerine de delil getirmek gerekir ilh...» Dürer'de de böyledir. Umulur ki, mirasın
aslından
maksat babalık ve benzeri gibi irs cihetidir..
Hidâye ve Tebyin'de bunun yerinde olan ifade ise şöyledir: «Bu meselede Ebû Hanîfe'ye göre yine
delil
ikâme etmek gereklidir.» Hidâye ve Tebyîn adlı eserlerde «mirasın aslı» zikredilmemiştir.
Musannif
da birinci meselede zikretmemiştir. O zaman musannifin : «Eğer Zeyd'in öldüğüne ve
varislerin
sayısı üzerine delil getirirlerse...» sözünden maksat, Ebû Hanife'ye göre bunun üzerine de
delil
getirmelerinin gerekli olduğunu ifa-de etmektir. Gecen meselede olduğu gibi. Belki burada
ölüm
ve varislerin sayısı üzerine delil getirmeleri öncelikle gereklidir. Zira geçmiş meselede
varislerin
hepsi büyük ve hazırdır. Orada delil şart olduğuna göre gaib veya çocuk üzerine hüküm
verilen
bu meselede de şart olması gerekir. Nitekim bu Nihâye'de de ifade edilmiştir.
«İmameyn
buna muhalefet etmiştir ilh...» O
zaman imameyne göre iki kişinin
ikrarı ile o mal
carlarında taksim edilir.
«Varislerden bir tanesi delil getirse, taksim edilmez ilh...» Yani delil ikâme etse bile yine taksim
edilmez.
Çünkü bir kişi hem hasım, hem hasmolunan olmaz. Yine, taksim eden ve hakkı taksim
edilen
de olamaz.
Hidâye.
Bir
kişinin hem hasım hem hasmolunan olamayacağı Ebû Hanîfe'ye göredir.
Çünkü Ebû Hanîfe
delilin
gerekli olduğu görüşündedir. Bir
kişinin hem taksim eden, hem malı taksim edilen olmaması
da
imameyne gö-redir. Çünkü onlar delile gerek olmadığı
görüşündedirler.
Ebû
Yûsuf'tan şu da rivayet
edilmiştir: «Hâkim gaibin yerine hasım olacak bir kimse tayin eder,
delili
ona sunar. Taksim de eder.» Bu da Kifâye'de ifade edilmiştir.
«İki
ortaktan birisi çocuk ise ilh...» O zaman hâkim yukarıda geçti-ği gibi, onun yerine
bir vasi tayin
eder.
Bil
ki, burada bilinmesi gereken şöyle bir mesele vardır: Hâkim, eğer çocuk mahkemede hazır
olursa
onun yerine bir vasi tayin eder.
Çünkü eğer çocuk hazır olmazsa hâkim vasi tayin edemez.
Çünkü
hasım gaib olan kimsenin yerine
nasbedilemez. Ancak zaruret hâli müstesnadır. Da-valı
çocuk
olduğu takdirde eğer davaya cevap vermekten âciz durumda ise onun yerine bir başkası
hazır
olamaz. Zira hâkimin onu hazır bulun-durması mümkündür.
Zira gaiblikten maksat yolculuk
hali
değildir. O za-man hâkim hazır olmayan bir kişinin hakkında çocuğun yerine bir ha-sım tayin
edemez.
O takdirde dava da sahih olmaz. Çünkü dava hazır olmayan bir davalının
davasıdır. Ama
hazır
olursa böyle değildir. Zira çocuk
cevap vermekten âciz olursa, onun
yerine cevap verecek bir
adam
tayin edilir. Ama ölünün üzerine
dava etmek bunun aksinedir. Çünkü
onu hazır bulundurması
veya ondan cevap alması tasavvur edilemez. O zaman hâkim her iki halde de onun yerine bir adam
tayin eder. Kifâye. Bunun benzeri Nihâye,
Miraç ve diğer kitaplarda da mevcuttur.
Bezzâziye'de
şöyle denilmektedir: «Bu meselenin akışı gösteriyor ki, bir kimsenin, vasisinin
huzurunda,
çocuğun bulunmadığı zamanda dava
açması geçerli değildir. Bunun aksi dava
kitabında
geçmişti.» Bunun ben-zeri Minye'de
de mevcuttur.
Ben
derim ki: Bahır'ın dava kitabının
başlarında şöyle denilmektedir: «Süt emen çocukların dava
sırasında
hazır olması şart değildir. Geçerli olan da budur.»
Kifâye ve diğer kitaplarda olan ifadeye itiraz olarak şöyle
denilebi-lir: Kifâye'de olan ifade gaib olan
baliğ
ile nakzedilir. Nitekim Makdisî'den naklen Şurunbulaliye'de de böyledir. Şu
kadar var ki
Ebussuud
şunu zik-retmiştir: «Kifâye yerme şöyle cevap verilebilir: Çocuğun hazır olması şartı,
vârisin
bir tane ve hazır olmasına aittir.
Çünkü o zaman huzuru-nun şart olması
davanın geçerli
olması
içindir. Ama hazır olan varisler iki tane olursa, o zaman hâkimin çocuğa vasi tayin etmesi
kabz
içindir. Zira taksimin ve davcının sıhhati hazır olanlardan birini hasım kılmakla, vasi tayin
etmekten
önce de
mevcuttur.»
Veya
ona o mal vasiyet edilmiş ise ilh...» Çünkü o da vasir gibi ortak olur. O zaman sanki iki vâris
de
hazır olmuştur. Miraç.
«İrssiz
olarak ortak olsalar ilh...» Sarih bu sözüyle ifade ediyor ki, maksat irssiz olarak mutlak
mülkiyette
ortak olmalarıdır. Bu ifade sari-hin
şeyhi Remlî'nin haşiyesinden alınmıştır.
«İrs
bunun aksinedir ilh...» Dürer'de şöyle denilmektedir: «Varisin mülkü ölen kimseye halef olarak
mülktür.
Hatta varis irsen aldığı bir malı
ayıplı çıktığı takdirde murisinin satın aldığı kimseye geri
verebilir.
Çünkü muris aldatılmış olabilir. Hatta bir kimse murisinin satın aldığı bir cariye ile cinsî
ilişkide
bulunsa cariye doğum yapsa, sonra cariye başka birisinin istihkakı çıksa, varis o cariyeyi
murisine
satan kimseye semeni ile ve bir de çocuğun kıymeti ile rücu eder.
Çünkü onun yönünden
alda-tılmıştır.»
«Varislerden bir tanesi elinde olanla kendisini ölenin yerine hasım nasbetse, diğer bir adamı da
kendi
yerine tayin etse, taksimi kabul eden-lerin huzurunda taksim hükmen yapılmış olur. Ama
alışla
sabit olan mülk ise kendi hissesini bizzat kendisi aldığı için o yeni bir mülktür. Bundan ötürü
onun
satın aldığı adama satana o malı ayıpla geri veremez. Öyleyse satın alınan malda hazır olan
bir
kimse gaibin yerine hasım tayin edil-mez. Çünkü o zaman gaibin hakkında delil hasımsız olarak
ikâme
edil-miş olur. Bu da kabul edilmez.»
BİR
TAMAMLAMA :
Ortaklı
bir malın aslı miras olursa, onda bir satım cereyan etse, yani varislerden bir tanesi hissesini
satsa,
veya ortaklı olan malın aslı satın
alınan bir mal olursa, o zaman onda bir miras cereyan etse,
yani
alan-lardan bir tanesi ölse, birinci durumda ortaklardan bazısı hazır olduğu takdirde hâkim o
malı
taksim eder. Ama ikincisinde
değil. Çünkü birin-cisinde malı satın alan müşteri birinci
ortaklıktaki satıcının yerine kaim olmuş olur. Ki onun aslı da verasettir. İkincisinde ise, vâris
şirkette
mu-risinin yerine geçmektedir. Ki, bunun aslı satımdır. İşte bu babta birinci-sine bakılır.
Velvaliciye
ve diğer kitaplar.
«İrs
şeklinde ilh...» Bu şekil musannifin; «delil getirirlerse» dediği şekildir. İşte bu şekil oradaki
musannifin;
«yanlarında olan bir akar» sö-zünün
mutezidir.
«Bazısı
çocuk olan varisin yanında olsa
veya gaibin yanında olsa
ilh...» Veya akarın bazısı gaibin
emanetçisinin yanında olsa veya çocuk gaib olsa ve
çocuğun annesinin elinde olsa, hazır olan
varis
güvenilir bile olsa o mal taksim edilmez. Bezzâziye ve diğer
kitaplar.
«Gıyabında
hüküm vermek gibi olur ilh...» Zira
eğer taksim edilse, onların üzerine hazır olmadıkları
halde
ellerinde olan bir malı başkasına vermek için hüküm vermek gerekli olur.
Kuhistanî'de
«Taksim edilmez. Ancak, çocuk veya gaibin yerine bir hasım tayin edilir,
o da delil
ikâme
eder, o zaman ikinci imamdan rivayet edilene binaen mal taksim edilir.» Bu Azmiye'de de
ikrar
edilmiştir.
Ben
derim ki : Şu kadar var ki Hidâye ve Tebyîn adlı eserlerde, irs üzerine delil ikame edip etmeme
arasında
fark olmadığı söylenmiştir. Doğru
olan da budur. Nitekim musannif da
metinde «taksim
edilmez»
sözüyle mutlak şekilde ifade etmiştir. Musannifin «taksim edilmez» sözü Mebsut' un
rivayetinden kaçınmak içindir. Zira Mebsut'ta «Delil ikâme edildiği takdirde mal taksim edilir»
denilmiştir.
Kifâye. Düşün.
«Müşterek
mal taksim edilir ilh...» Yani mal bir cinsleri olursa, onda kısmet zorla cari olur. Nitekim
yukarıda
geçti ve ileride de gelecektir.
«Hissesi çok olanın talebi ile taksim edilir ilh...» Yani eğer hissesi çok olan kimse taksimden sonra
hissesinden yararlanırsa onun talebi ile tak-sim edilir. Musannif bunu mutlak zikretmiştir. Çünkü bu
bakımdan
bilin-mektedir. Bundan anlaşılan şudur: Az pay sahibinin, yani taksimden son-ra
hissesinden yararlanamayacak olan kimsenin talebi ile taksim edil-mez. Yararlanan kimse eğer
taksimden
kaçınırsa. Bunun şekli, Hidâye'de olduğu gibi şudur:
Birincisi yararlandığı için onun
talebine
itibar edilir. İkincisi yararlanamadığı için onun talebine itibar edilmez.
Bundan
dolayı eğer taksimle ortakların hepsi zarar görürlerse, hep-si taksimi taleb etseler bile
hâkim
taksim etmez. Nitekim Nihâye'de de olduğu gibi. O zaman hâkim o ortaklara taksim edilmez
malları
hu-susunda nöbetleşe yararlanmayı
emreder. Nitekim sarih de bunu
ileride zikredecektir.
«Metinler
birinci görüş üzerinedir ilh...» Hidâye ve şerhlerde de «Me-tinde olanlar daha sağlamdır»
diye belirtilmiştir. Dürer de «Fetva do me-tinlerde
olan üzerinedir» sözünü ilâve
etmiştir.
«Ancak hepsinin rızası ile taksim edilir ilh...» Bunun açık anlamına göre diğer metinlerde olduğu
gibi
hâkim bizzat kendisi taksim eder. Zeylaî de; «Şu kadar var ki hâkim kendisinden taleb etseler
bile
bizzat teksim etmez. Çünkü hâkim fayda olmayan birşeyle meşgul olmaz. Ama hekim onların
taksimlerine de engel olamaz. Zira hâkim hükmen kendi malını telef etmek isteyen birisine engel
olamaz»
demiştir.
Zeylaî'nin dediğini İbn Kemal Mebsût'a nisbet etmiştir. Turî de bu konuda iki rivayet olduğunu
zikretmiştir.
«Nakz
vardır ilh...» Yani kısmetin vasfı,
herkesin kendi mülkünden hususî şekilde yararlanmasıdır.
Hâkim
eğer taksime zorlanırsa, bu husus gerçekleşmez. Halebî.
«Müctebâ'da
ilh...» Sarihin Müctebâ'dan nakilden maksadı, metinde zikredilen yararlanmadan neyin
kasdedildiğini beyan etmektir. Yoksa ha-mam gibi şeylerden, taksimden sonra da hayvanları
bağlamak
gibi işlerle yararlanılır. Halbuki metinde zikredilen yararlanmadan maksat, taksim-den
önceki
haliyle yararlanmaktır. Nitekim biz bunu zikretmiştik.
METİN
Cinsi
bir olan emtia taksim edilir. Ama birbirine karışmış iki cins emtia taksim edilmez. Çünkü
bunlar
bir bakıma ivazlı
olurlar.
Birbirinden
ayırt edilemezler. O zaman hâkimin
zorla değil, ortakların karşılıklı rızası ile taksim
edilir.
Ortaklı mal yalnız köle de olsa yine taksim edil-mez. Çünkü farklılık insanda çoktur.
İmameyne
göre ise eğer kölelerin hepsi yalnız erkek veya yalnız kadın olursa, koyun, deve ve
ganimetten
alınan kölelerde olduğu gibi taksim edilir.
Mücevherlerde
taksim edilmez. Çünkü onlar arasında çok fahiş bir fark vardır.
Hamam,
kuyu, değirmen, kitap ve taksiminde zarar olan şeyler tak-sim edilmez. Ancak ortakların
rızası
ile taksim edilir. Nitekim bunun il-leti yukarıda geçti. Öyleyse bu tür şeylerde ortaklardan
birisi
hissesini satmak istese, diğeri de engel olsa, engel olan hissesini satmaya zorlan-maz. İmam
Mâlik
buna muhalefet
etmiştir.
Cevâhir'de
şöyle denilmektedir: «Kitaplar varisler orasında taksim edilmezler. Şu kadar var ki
varislerden
her biri kitaplardan nöbetleşe yararlanırlar. Kitaplar yapraklar
halinde de taksim
edilmezler. İsterlerse varislerin rızası olsun. İsterse birkaç cilt olan bir kitap olsun, yine taksim
edilmez.
İki ortak kitapların taksimine razı olursa, kitaplara bir kıymet takdir edilir, herkes bazısını
kıymetiyle alır. Eğer tarafların rızası ile olursa caiz olur. Eğer tarafların rızası ile olmazsa caiz
ölmez.»
Haniye.
Bir
dükkân veya ev iki kişi arasında ortak olursa, bunların kısmeti de mümkün değilse, ortaklar
anlaşmazlığa düşseler birisi «Ben ne kiraya veriyorum, ne de yararlanıyorum» dese, diğeri de «Ben
kiraya
vereceğim veya yararlanacağım» dese, hâkim onlara o evde nöbetleşe oturmayı emreder.
Sonra
da intifayı istemeyen kimseye;
«Dilersen yararlan, diler-sen
kapıyı kilitle» denilir.
İki
kişi arasında ortaklı birkaç tane bina olsa veya bir bina ile bir arsa olsa veya bir dükkânla bir
bina
iki kişi arasında ortak olsa, o zaman her birisi mutlaka kendi başına taksim edilir. Birbirine
bitişik
olmaları ve-ya ayrı ayrı mahallerde yahut her birisi ayrı bir şehirde bulunsa da hü-küm
değişmez.
Miskin.
Bunların
hepsi ister bir şehirde olsun veya olmasın, değişmez. İmameyne göre ise. eğer bunların
hepsi
bir şehirde ise burada rey hâkimindir. Eğer herbirisi bir başka şehirde ise, o zaman
imameynin
görüşü de Ebû Hanife'nin görüşü gibidir.
Taksim
eden kimse yaptığı taksimi kâğıt üzerinde hâkime tasvir eder. Taksimde paylar; eşitler.
Ölçüm
yapar, binayı kıymetlendirir, her
bir hisseyi yoluyla, suyuyla ayırır. Her bir paya birinci, ikinci,
üçüncü
diye isim verir. İsimlerini yazar. Onların kalblerinin hoşnut olması için kurra çeker. Kimin
ismi
ilk olarak çıkarsa, birinci pay onundur. İkinci ola-rak ismi çıkan da ikinci payı alır ve bu bitene
kadar
sürer.
Bil
ki dirhemler, akar veya başka bir
menkulün kısmetine dahil ol-maz. Ancak ortakların rızası ile
dahil
edilebilir. Eğer o müşterek mal toprak veya bina ise, Ebû Yûsuf'a göre kıymetlendirilirler ve
kıymetleriyle taksim edilirler. İmam Muhammed'e göre ise, arsadan bina karşılığı ve-rilir.
Eğer
birşey fazla kalırsa, bunda
eşitleme de mümkün değilse, o zaman o fazlalık zaruri olarak
paraya
çevrilir. Bu İhtiyar adlı eserde de güzel görülmüştür..
Ortak
mal taksim edildiğinde birisinin su yolu veya yolu diğerinin mülkünden geçerse, taksimde
bunu
şart kılmamışlarsa, eğer çevirmesi mümkünse su yolunu veya yolunu oradan çevirir.
Çevirmesi
mümkün de-ğilse, fakihlerin icmaı ile takdim feshedilir ve yeniden taksim
edilir.
Ortaklar
ihtilaf etseler, bunlardan bazısı; «Olduğu gibi aramızda müşterek bıraktık» dese, eğer ifraz
mümkün
ise, yapılır. Nitekim Zeylaî bunu açıklamıştır.
Ortaklar
yolun genişliği hususunda ihtilaf
etseler, o zaman yolun genişliği, kapının genişliği ve
yüksekliği kadar yapılır. Ama eğer yerin miktarında ihtilaf ederlerse, o zaman da öküzün geçeceği
yer
kadar tak-dir edilir. Ortaklardan herbiri kapının üstünde kendi payında bir kanat çıkarabilir,
aşırısında çıkaramaz. Çünkü kapının yüksekliğindeki hava müşterektir. Müşterek hava üzerine bina
yapmak
da caiz değildir. Ancak ortakların
rızası ile caiz olur. Celâliyye.
Binanın
taksiminde yolun farklı olmasını şart koşsalar, caizdir. On-ların binadaki payları eşit olsa
bile.
Zira rıza ile taksimde faizli mallar-dan başkasında farklılık caizdir. Öyleyse, samanı ölçekle
taksim
etmek caizdir. Çünkü saman .tartılacak şey değildir. Ama üzümü sepet veya sele ile taksim
etmek
caiz değildir. Kantar veya terazi
ile tartılarak tak-simi caizdir. Çünkü üzüm tartılacak
şeylerdendir.
İZAH
«Cinsi
bir olan emtia taksim edilir ilh...» Zira taksim, hakları birbi-rinden ayırmaktır. Bu da deve,
sığır
ve koyun gibi diğer hayvanlar, ku-maş veya buğdav veya arpa gibi şeylerde taksim
mümkündür.
Saydığı-mız malların herbirisi kendi
basına taksim edilir. Cevhere.
«Birbirine
karışmış iki cins ilh...» Yani ortaklardan birisine bir deve verirken öbürüne iki koyun
verse,
ve bunu ötekinin karşılığı saysa, bunlara ivaz girdiğinden taksimi caiz değildir. Dürer.
«Ortakların karşılıklı rızası ile taksim edilir ilh...» Çünkü hâkimin icbar velayeti eğer ayırdetme
anlamı
varsa sabit olur. ivazlı olma
anlamı varsa sabit
olmaz.
«Yalnız
köle de olsa yine taksim edilmez
ilh...» Çünkü insanlar ara-sındaki fark fahiştir. İnsanlarda
eşitliği
sağlamak mümkün değildir. Çün-kü insandan kasdedilen manalar akıl, zekâ, sebat,
tahammül,
vekar, doğruluk, şecaat ve uyumluluk gibi şeylerdirler. Bunlara vâkıf olmak da mümkün
değildir.
O zaman köleler çeşitli cinsten olan nesneler gibi olurlar. Hatta bazan onlardan bir tanesi
aynı cinsten olan bin tanesinden daha hayırlı olur. Şair diyor ki: «Ben fazilette emsal olmakta
erkekler arasındaki fark gibi bir fark hiçbir şeyde görmedim. Hatta bazan bin tanesi ancak bir adam
sayılır.»
Ama
diğer canlılar köle gibi değildirler. Çünkü diğer canlılarda fark-lılık cinseli bir olduğu takdirde
az
olur. Görülmüyor mu ki erkeklik ve
di-şilik bakımından insanlar iki ayrı cinse ayrılır. Ama diğer
hayvanlarda erkek ile dişi bir cinstir.
«Yalnız
ilh...» Biliniz ki eğer köle ile birlikte hayvanlar veya emtia veya diğer birşey olsa, fakihlerin
hepsinin
görüşüne göre hâkim hepsi-ni taksim eder. Kölelerle birlikte diğer şeyler olmazsa bakılır:
Eğer
yal-nız erkek iseler (*) veya yalnız kadın iseler Ebû Hanife'ye göre yine tak-sim edilir. Eğer
köleler
ve dişi olarak karşılık iseler, taksim edilmezler. Ancak ortakların rızası ile taksini edilirler.
Velhasıl, Ebû Hanîfe'ye görekölelerin taksimi üzerine zorlama caiz değildir. Ancak koyun ve elbise
gibi
taksim edilecek başka şeyler de bulunursa, o zaman hepsi topluşekilde taksim edilir.
Ebûbekir
Râzi diyor ki: «Bu mesele de
ortakların rızası ile taksim edilir. Ama ortaklardan bazısı
kerahet
görürse, hâkim o zaman taksim etmez.»
En
açık görüş şudur ki, Ebû Hanife'ye göre cebri taksim köle ile be-raber olan diğer cins mala itibar
edilerek yapılır ki, bu mal taksimde, asıl kabul edilir. Onda cebri taksim sabit olur. Ona uyarak
kölelerde
deyine cebrî taksim sabit olur. Çünkü bu asıl kaidedir ki, aktin hükmü bir şeyde uyarak
sabit
olur. Herne kadar sulama hakkının satışı caiz değilse de başkasına uyarak caiz olduğu
menkullerin
de vakıfta olduğu gibi. Hidâye"nin şerhleri Kenz ve Dürer'de de böyledir. O zaman
Minah'ta
be-nimsenen daha açık olanın aksinedir.
«Deve
nasıl taksim edilirse ilh...» Yani sığır ve koyun gibi deveye benzer şeylerin taksim edilmesi
gibi.
«Ganimetten'
alınan köleler ilh...» Biz ganimet köleleri ile diğer kö-leler arasındaki farkın şeklini
Zeylaî'den naklen zikretmiştik.
«Hamam,
kuyu, değirmen ilh...» Uygun olan, bu görüşü her bir or-tağın
eskiden yararlandıkları gibi
taksimden
sonra yararlanmalarını mümkün kılmayacak kadar küçük olması ile takyit etmekti. Ama
eğer
büyük olursa, yani bir hamamın iki kazanı ve ayrı ayrı yıkanılacak iki yeri olursa veya
değirmenin
iki taşı olursa, o zaman taksim edilir.
Hamidiye'de,
zeytin yağı yapılacak yer yarı yarıya iki kişi arasında ortak olursa, burada yağ
çıkarmak için iki ayrı âlet varsa, zeytin yağının depolanması için iki ayrı deposu da olsa, zarar
vermeden
taksim müm-künse, böyle bir yerin taksim edilebileceğine fetva verilmiştir. Zira
Ha-midiye'de, Hizânetü'l-Fetâvâ'da olan: «Hamam, duvar ve ev eğer küçük olurlarsa, taksim edilse,
her
ortak için eskisi gibi yararlanacak bir yet olmazsa, taksim edilmez» ifadesinden istidlal
edilmiştir.
«Taksiminde zarar olan şeyler ilh...» O halde bir tek elbise taksim edilmez. Çünkü buradaki taksim
zarara
sebep olur. Zira taksim ancak kesmekle gerçekleşir. Hidâye.
Çünkü
elbisede bir parçanın telefi vardır. İnâye.
Eğer
taksimde zarar varsa, yolda taksim
edilmez.
Bezzâziye.
«İlleti
yukarıda geçti ilh...» Yani
sarihin; «Zira bu durumda zorla taksim etmek, taksimden
beklenilen
ortaklardan her birinin kendi his-sesinden istifade etmesi hususuna ters düşer»
sözünde.
Bu taksim edilmemenin illetidir.
«Kitaplar
yapraklar hâlinde de taksim edilmezler ilh...» Bu sözden maksat, yani hâkim onun
taksimini
bizzat kendisi yapmaz demektir.
Zi-ra yukarıda geçtiği gibi hâkim
bizzat taksimi yapmaz
ama
onlara da engel olmaz. Minah'ın ifadesini düşün.
ORTAKLARDAN HER BİRİNİN BİNADA HİSSESİ KADAR OTURABİLECEĞİ BAHSİ
«Hakim
onlara o evde nöbetleşe oturmayı
emreder ilh...» Ben diyo-rum ki, İmadiye'de yirmi
dördüncü
fasılda şöyle zikredilmektedir:
«Müş-terek bir binanın ortaklarından her biri hissesine
düşecek
kadar kısmın-da oturabilir.» İmadiye'de de bunun 'benzeriyle fetva verilmiştir. O za-man
ortaklardan
birisi kendi hissesinde oturmak istese, diğeri de sıray-la oturmayı istese, hangisinin
sözü
takdim edilir? Bu çok vaki olan bir
hadisedir. Yani adam, «Benim bir merteğim ver, altında
oturacağım»
der. Tahrir edilsin. Nöbetleşmenin ve hükümlerinin beyanı bu babın so-nunda
gelecektir. Yine orada en sağlam olan görüşün hâkimin ortaklar-dan birisinin nöbeti taleb etmesi ile
diğerini
nöbetleşmeye zorlayacağı, görüşü olduğu gelecektir. İşte bundan yukarıdaki sorunun
cevabı
açık olmaktadır.
«Ortaklı
birkaç tane bina olsa ilh...» Hidâye'de olduğu gibi, üzerinde ağaç ve bina olmayan bir
toprak
parçasının hükmü de bunun gibidir.
Musannif «binalar» kelimesini kullanarak evler ve
menzillerden
kaçın-mıştır. Menzil binadan küçük, evden büyüktür. Çünkü o iki veya üç kü-çük odalı
bir
binadır. Ev ise, üstü örtülü, holü olan tek odalı yapıdır.
«Kendi
başına taksim edilir ilh...» Yani müşterek binaların her birisi kendi başına, bina ile arsa da
kendi
başlarına veya bina ile dükkân da kendi başına taksim edilir. O halde arsa ölçülerek taksim
edilir,
bina da kıymetiyle taksim edilir. Kuhistanî.
Yani
bütün olarak taksim edilmezler. Şöyle ki, adama meselâ bir hisse binadan, bir hisse de
arsadan
verilmez. Zira bunlar muhtelif
cinsler veya muhtelif cins hükmündedirler. Nitekim
Hidâye'den de bilinir.
Bundan
ötürü Kuhistanî diyor ki: «Eğer musannif yukarıdaki «iki ayrı cins olursa taksim edilmez»
sözüyle iktifa etseydi, daha kısa olur-du.»
«Mutlaka
ilh...» Bunu kendisinden sonra gelen açıklamaktadır. Mu-sannif burada ev ve menzilleri
zikretmemiştir.
Miskin
diyor ki: «Evet evler ister birbirinden ayrı, ister bitişik ol-sunlar, bir taksim ile taksim
edilirler.
Menziller de eğer birbirine bitişik olursa, evler gibidir. Eğer birbirlerinden ayrı olurlarsa, o
zaman
binalar
gibidir.
İmameyn,
bu fasılların hepsinde diyorlar ki; «hâkim en âdil şekle ba-kar. Hangisi daha âdil ise
taksimi
öyle yapar.»
Remlî
de şöyle der: «İmameynin görüşünde şu istisna edilir: Eğer o binaların herbirisi bir şehirde
olursa,
o zaman İmameynin görüşü de Ebû
Hanife'nin görüşü gibidir.»
Ben
derim ki: Umulur ki bu taksim şekli onların zamanındadır. Yok-sa menzil ve beytler bir binada
da
olsalar, zamanımızda aralarında çok fahiş fark vardır. Buna da fakihlerin, «Evler oturma
bakımından
değiş-mez» sözleri de delâlet eder. Bundan dolayı bütün mahallerde bir
ev ki-raya
verildiği
zaman aynı ücretle verir. Onların görme muhayyerliği bah-sinde zikretikleri de yine onların
zamanına
göredir. Onların bu fetvala-rı da
Züfer'in görüşüne göredir. Züfer'in
görüşü şudur:
«Evlerin
içini görmek gerekir. Çünkü evler arasında çok fark vardır.»
«Bunların
hepsi ister bir şehirde olsun, veya olmasın, değişme? ilh..»
Eğer
musannif burada: «İsterse bunlar bir şehirde olsunlar» deseydi daha kısa ve açık olurdu.
H..
«Taksim
eden kimse yaptığı taksimi kâğıt üzerinde tasvir eder ilh...»
Yani
uygun olan, taksim eden kısmete başladığında bir kâğıt üzerine unutulmaması için ortakların
hisselerini ayrı ayrı yazmasıdır. Ki hâkime başvurduğunda kolaylık olsun. Bir de hâkimin eğer
bizzat
taksimi kendisi yapacaksa eşit olarak taksim edebilmesi ve kurrayı çekebilmesi için. Hâkim
onun
kıymetini bildiği takdirde kurasız olarak da taksim edebilir.
Bu
durumda da miktarını bilmesi için taksim edenin kâğıdı gereklidir İnâye.
«Onu
arşınlar ilh...» Bu, binayı da kapsar. Çünkü Zeylaî'de şöyle denilmiştir: «Onu arşınlar ve binayı
kıymetlendirir.
Çünkü sahanın mik-tarı arşınla
bilinir. Maliyet de kıymetlendirmekle bilinir. Sahanın
ve
kıy-metin bilinmesi de maliyette eşitliğin mümkün olması için gereklidir. Ye-rin
kıymetlendirilmesi
ve binanın arşınlanması
lazımdır.»
Şurunbulâliye.
«ifraz
eden ilh...» Bu efdaliyeti beyan etmektedir. Eğer ifraz etmese veya ifraz mümkün olmasa, yine
taksimi
caizdir. Hidâye ve diğer kitap-lar.
Açık
olan bundan anlaşılan şudur ki, taksim eden ifrazı şart kılar-sa ifraz eder. O zaman gelecek
olan;
«Eğer şart kılmazsa, mümkünse döner, yoksa taksim feshedilir» ifadesine aykırı olmaz. Anla.
«Kalblerinin
hoşnut olması için ilh...» Sarih bu sözüyle kur'anın vacib olmadığına işaret etmiştir.
Hattâ
hâkim herbirine payını kurasız
ola-rak tayin etse, caizdir. Çünkü
taksim de hüküm
anlamındadır.
Öyleyse hâkim ilzam etmeye mâliktir.
Hidâye.