KİTABU'L HAVALE (HAVALE BAHSİ)
İKİNCİ BÖLÜM
Evlenen
bir kadın muaccel mehri almadan koca evine gelmeyebilir. Ancak kocası karısına
ödeyeceği muaccel mehri borcunu olmak üzere kadını başka birine havale edecek olursa, koca
evine
gitmemekte direnemez. Satıcının,
kendisinden alacaklı olan birini müşteriye havale etmesi,
rehin
alan kişinin alacaklısını rehin verene havale etmesi, kadının kendisinden alacaklı olanı
kocasına havale etmesi meseleleri bûnun hilafınadır. Ziyadat isimli eserdeki hüküm ise bunların
aksinedir.
Ziyadat'ta, «Satıcı ve malı rehin alan kişi başka alacaklıları müşteri ve rehin verene havale
etmeleri
halinde,
ellerindeki malda hapsetme hakları düşer. Ama, bunlar başkasına havale edildiği taktirde
düşmez.
Meselenin tamamı Bahırda'dır.» denmektedir.
Ben
derim ki: Bundan da anlaşılacağı gibi, satıcı ve rehin alan mürtehin dediğimiz kişi,
alacaklılarını müşteri ve rehin bırakana havale edecek olurlarsa, artık onların müşteri ve rehin
verenden
haklarını talep etme hakları kalmadığından ellerinde olan malı hapsetme haklan da sona
ermiş
olur. Ama satıcı ve rehin alan kişi,
başkalarına havale edilirlerse onların mutalebe hakkı
bakidir.
Zeylai de meseleyi bu şekilde izah etmiştir. Bahır'da da, «Havale yapan beridir.» sözü
üzerine
şu not düşülmüştür: «Bu da
kefilin beri olacağına işaret sayılmaktadır. Mesela esas borçlu
alacaklıyı kefil olmasına rağmen kefilden başka birine havale edecek olursa, hem asil ve hem de
kefil
beri olur.» diyerek Muhit'ten bu
şekilde nakletmektedir.
Yine
Bahır'da, «Hem borç ve hem de
mutalebe düşmektedir» sözü üzerine şunlar ilave
edilmektedir: «Kefil alacaklıyı havale ettiğinde kendi beraetini şart koşarsa. mutalebeden beri olur.
Havaleyi mutlak bir şekilde yaparsa asil de beri olur.» Remli'nin Bahır üzerine yazmış olduğu
haşiyede,
«Havale edenin beraetinden şu husus
da çıkarılabilir: Kefil alacaklıyı yine borçlu üzerine
kefil
olduğu borcu almak üzere havale
etse ve karşı tarafta bunu kabul etse kefil beri olur.»
demektedir.
Bu da hakkında fetva verilen
meselelerden
biridir.
«Alacaklı olan muhtal tarafından kabul şarttır ilh...» Şarih Bahır'a tabi olarak bu kadarıyla iktifa
etmiş
bulunmaktadır. Nehir'de buna ek olarak, «Üzerine havale yapılan kişinin de kabulü şarttır.»
ifadesi
eklenmiştir. Ama bu yukarda beyan edilen alacaklının veya onun adına birinin kabulü şarttır,
diğerlerinin
rızası yeterlidir sözüne ters
düşmektedir. Yine Nehir isimli eserde, «Havale edilen kişi
alacağını mecliste hemen kabzetmesl gerekmez. Ancak sarf olduğu taktirde o zaman mecliste kabzı
şarttır.
Mesela,alacaklının hakkı altın olsa ve gümüş almak üzere başka birine havale edilse caizdir.
Bu
da borçlu olan havaleyi kabul eden kişinin havale yapan ve lehinde havale yapılan kişinin
bulunduğu
bir mecliste ödemesi şartına bağlıdır.» denilmiştir. Mesele Telhisü'l Cami isimli eserden
naklen
Bahır'da da böyle beyan
edilmiştir.
METİN
Havale
akdinin tamam olması ile alacaklı borcunu havale eden kişiye, karşı taraftan alamaması hali
müstesna,
hiçbir şekilde rucu edemez, borcu tekrar ondan isteyemez. Esas borçlu olan ve havaleyi
yapan
kişinin alacaklıya karşı zimmetinin beri olması, alacaklının hakkını karşı taraftan eksiksiz
almasına bağlıdır. Bahır'da buna ikinci bir kayıt olarak, «Havaleyi kabul eden kişinin tekrar
alacaklıyı birinci borçlu ve havale edene ikinci defa havale etmemesine bağlıdır.» denmektedir.
Alacaklının havale edenden tekrar borcunu isteyebilmesi iki durumda
gerçekleşir. Birincisi:
Havaleyi kabul eden havaleyi inkar eder ve havale olmadığına yemin eder. Ne
alacaklının, ne de
havale
edenin havale ile ilgili beyyineleri (isbatları) olmazsa, ikinci olarak, havaleyi kabul eden
kişinin
hiç bir mal veya alacak veya kefil bırakmadan iflas halinde ölmesidir.
Ebu
Yusuf'la İmam Muhammed bu iki duruma
bir üçüncüsünü de eklemişlerdir. O da hakim
tarafından
havaleyi kabul edenin iflasına karar
verilmesidir. Alacaklı ile havale yapan havaleyi kabul
edenin
iflas etmiş olarak öldüğünde veya borcu ödeyip ödemeden evvel öldüğünde ihtilaf etseler,
yemini
ile birlikte söz hakkı alacaklınındır. Zira havale yapanın iflas etmiş olarak değil, para
bırakmış
olarak (terekesi olarak) öldü iddiasını inkar eden, ikinci durumda parayı ödedikten sonra
ölmüş
iddiasına karşılık hayır ödemeden öldü diye inkarla karşılık veren muhtale yani alacaklı
olduğuna
göre, söz hakkının ona ait olması gerekir. Zeylai.
Fetih'te
söz hakkının yemini ile birlikte havaleyi yapana ait olduğu da bir rivayet olarak
zikredilmiştir. Havaleyi kabul eden kişi havale miktarı olan parayı alacaklıya ödedikten sonra havale
edene,
«Emrine binaen borcunu ödedim.» iddiasıyla döner ve «Borcunu ödediğim için paramı ver»
derse,
havale edende, «Sendeki alacağıma karşılık havale yapmıştım. Takas olduk alacağın yoktur»
dese
sözü kabul edilmez. Havale eden kişi, aynı miktarı havaleyi kabul edene
ödemesi gerekir.
Çünkü
karşı taraf borçlu olduğunu inkar
etmekte, öbür tarafta havaleyi kabul
etmiş olmaktadır.
Havaleyi kabul eden kişinin kabulü, borçlu olduğunu ikrar demek değildir. Çünkü borç olmadan da
böyle bir havaleyi kabul etmek sahihtir.
Havale eden kişi, havale edilene «Ben seni falana alacağımı
kabzetmek
üzere vekil olarak havale ettim.» dese, havale edilen de «Hayır, zimmetindeki alacağıma
karşılık havale ettin.» diye cevap verse, söz hakkı bu meselede havale yapana aittir. Çünkü borçlu
olma
iddiasını inkar eden odur. Ayrıca havale kelimesi vekalet yerine de kullanılabilir.
İZAH
«Havale
edilen havale edene rücu edemez ilh...» Bu da havale edilen kişinin muhayyer
bırakılmamasına veya havaleyi havale edenle birlikle fesh etmemelerine bağlıdır. Havale edilen kişi
dilediğinden
borcunu isteyebileceğine dair bir
muhayyerlik şartı koşmuş veya havale yapılırken
dilediğinden
borcunu isteyebileceği şartını ileri
sürmüş ise, bu durumda havale edilenin havale
edene
rucu etmesi, borcunu ondan da istemesi sahihtir. Bezzaziye. Keza havale
feshedilirse,
havale
edilen kişi borcunu almak için tekrar havale edene dönebilir. Bunun için de Bedai isimli
eserde
böyle demiştir. Havalenin hükmünün feshedilmesi ve karşı tarafın borcu ödemekten aciz
kalması hallerinde sona erer.
Bezzaziye'de
«Havale eden ve havale edilen kişilerin havaleyi bozma yetkileri vardır. Bunun gereği
de
havaleyi kabul eden kişi devreden çıkar ve beri olur.» denilmiştir. Zahire isimli eserde ise,
«Borçlu
alacaklıyı bin lira almak üzere bir başkasına havale eder veya bütün hakkını almak üzere
havale
eder o da bu havaleyi kabul ederse bundan sonra aynı kişiyi başka birine bütün hakkını
almak
üzere havale eder ve havale edilende
bunu kabul edecek olursa ikinci havale birinci havaleyi
nakzetmiş,
bozmuş olur. Birinci havaledeki havaleyi kabul eden kişi de beri olmuş sayılır.»
denilmektedir. Bahır.
Ben
derim ki: Bunlara ek olarak şu meseleler de zikredilebilir: Mesela satıcı bir başkasını müşteriye
havale
etse, daha sonra satılan malın başka birine ait olduğu istihkak yoluyla ortaya çıksa veyahut
köle
diye sattığı hür çıksa, bu konuda
yapılmış olan havaleler sona erer.
Ama satmış olduğu mal
ayıptan dolayı iade edilse, velev ki bu
mahkeme kararı ile de olsa, o zaman havale sona ermez. Yine
köle
müşteri tarafından kabzedilmeden önce helak olsa, havale batıl olmaz. Havaleyi kabul eden
kişi,
borçlu olarak ölse, terike olarak bıraktığı alacaklılarla havaleyi kabul eden arasında hisseleri
karşılığında taksim edilse, buna rağmen havale edilenin bir miktar daha alacağı kalsa, o miktarı
almak
üzere tekrar havale edene rücu edebilir.
Bir
başka mesele de, havale eden borçlu olarak ölse, havale edilen kişi de sağlığında ondan bir
şeyler
almış ise aldığı o mal özellikle ona ait olur. Ama almamış ise, ölümünden sonra bıraktığı
mallar
onunla diğer alacaklılar arasında ortak mal sayılır. Kafii.
«Çünkü
havale edenin havaleyi kabul edene karşı zimmetinin beri olması şartlıdır ilh...» Yani havale
edenin
borçtan beri olması, alacaklı olan kişinin alacağını karşı taraftan eksiksiz olarak tahsil
etmesi
şartına bağlıdır. Fukaha, borcun tekrar havale kabul edenden havale edene dönüşü
hakkında
ve bunun keyfiyeti ile ilgili olarak ihtilaf etmişlerdir. Bir kavle göre havalenin lehinde
havale
yapılan kişi tarafından feshedilmesi sebebiyle borç tekrar havale edene döner. Buna da
örnek
olarak müşteri satın aldığı malda bir ayıp görse, nasıl o malı satıcısına iade edebiliyor ve akdi
feshediyorsa
burda da aynı durum mevcuttur.
Diğer
bir kavle göre, havale akdi
kendiliğinden münfesih olduğunda
nasıl satılan malın müşteri
tarafından
henüz kabzedilmeden önce satıcısının elinde helak olması ile kendiliğinden aktin
bozulması
buna bir misaldir.
Diğer
bir kavle göre, ölüm halinde havale
münfesih olursa, borç tekrar havale edene döner. İnkar
etmesi
halinde havale münfesih olmaz.
Havale edilen kişinin fesh etmesi mahkeme kararına
dayanmalı mıdır dayanmamalı mıdır bu konuda bir şey görmedim. Fakat meselenin yukarda
müşterinin
satın aldığı malı ayıplı olarak bulması halinde akdi bozabileceği haline benzetildiğine
göre
nasıl ki omda mahkemenin kararına gerek var ise, bu mesele de ona benzetildiğine göre,
burda
da gerek vardır denir. Ama kendiliğinden münfesih olur dediğimiz taktirde, mahkemeye
müracaata
gerek yoktur.
Nehir.
Ben
derim ki: Yukardaki müşteri malı ayıplı bulması halinde mahkemeye müracaata gerek
kalmadan
tek başına fesh etme yetkisine sahiptir. Mahkemeye müracaat etme ihtiyacı orada
satıcısının
da satıcıya iade edebilmesi için şarttır.
«Bahır
da bunu başka bir kayıtlada kayıtladı
ilh...» Bahır sahibi bu kaydını
Zahire'de olan şu ifadeye
binaen
eklemiş bulunmaktadır: «Bir kimse kendisinden alacaklı olan birini bir başkasına havale
etse,
havaleyi kabul eden bu kişi tekrar
alacaklı olan kişiyi esas borçluya havale etse, birincisi de
bunu
kabul edecek olursa, havaleyi kabul eden kişi devreden çıkmış, sorumluluktan kurtulmuş
olur.
Bu durumda esas borçludan alacaklı alacağını tahsil edemediği taktirde tekrar havaleyi kabul
eden
ve devreden çıkmış sayılan kişiye rücu edemez, tekrar ondan borcu isteyemez.
«İki
sebebten biri ile rücu edebilir ilh...» Bu da mutlak olarak yapılan havalelerdedir. Kayıtlı
olan
havalelerde
ise mesela alacaklıyı emanet bıraktığı bir kişiye havale etse ve o emanet
bırakılan
kişinin
elinde emanet helak olmuş olsa, havale edilen tekrar havale edene rücu edebilir. Çünkü
burada
havale ancak elde emanet olarak bulunan malı alma ile kayıtlanmıştır. Mal da helak
olduğuna
göre, tekrar esas borçluya dönmesi tabidir.
«Havale
edenin ve havale edilenin havale ile
ilgili ellerinde beyyine ve isbat yoksa ilh...» Eğer
ikisinden
birinin elinde havalenin yapıldığına
dair beyyine bulunacak olursa, «Havale yapılmamıştır,
ben
böyle bir havale kabul etmedim.» şeklindeki inkarına iltifat edilmez ve borcu ödemekle
mükellef
tutulur.
«İflas
etmiş olarak ölürse ilh...» Bu kelimenin esas manası elinde altın ve gümüş paraları varken
bunları
kaybedip elinde bir kaç felsi kalan kişidir ki bu da elinde ve avcundakini kaybetmiş fakir bir
kişi
demektir.
«Bir
ayın bırakmadan ölmüş ise ilh...»
Uygun olan, geride hiçbir mal
bırakmadan ölüne ifadesidir.
Bunun
da manası, havale edilen miktarı
karşılayacak kadar elinde bir malı olmayan ve ölümünden
sonra
böyle bir mal bırakmayan demektir. Alacağında da aynı şey söylenir. Yani kabul ettiği borcu
ödeyecek kadar olacağı olmazsa demektir. Kefil konusunda ise borcun tümüne kefil olmuş olması
şartı
vardır. Eğer ölenin borcunun bir
miktarına kefil olmuş ise onun dışında kalan miktar alacaklı
için
tahsili mümkün olmayan bir miktar
olduğu için tekrar o miktarı almak üzere esas havale eden
borçluya rücu edebilir. Bıraktığı malın üstlendiği borcu karşılamaması halinde de durum aynıdır.
Yine
borçlu olarak ölür. Malı diğer alacaklılarla bu havale yoluyla alacaklı olan kişi arasında
hisselerine tekabul eden miktarları taksim eder ve havale yoluyla alacaklı olan hakkını tam olarak
alamadığı
taktirde geri kalanını almak üzere havale edene rücu edebilir.
«Alacağı da yoksa ilh...» Burdaki «alacak» kelimesinden maksat, başkalarının zimmetinde onun
lehinde
sabit olan her şey demektir. Bu para
olabilir, Ölçek veya tartı ile alınıp satılan mallar
olabilir.
Hindiye'de Muhit'ten naklen şu ifadeye yer verilmiştir: «Eğer kadı, havaleyi kabul edipte
ölen
kişinin başka iflas etmiş birinde alacağı olduğunu bilse durum ne olur? Ebu Hanife'nin
görüşüne
göre, havalenin batıl olduğu istikametinde kadı hüküm veremez.» Çünkü iflas, Ebu
Hanifeye göre borcun alınamayacağı şeklinde bir hükme varmak için yeterli değildir. Çünkü bu
gün
için
elinde yoksa yarın için mal elde etme
imkanı mevcuttur. Buna göre
havaleyi kabul eden kişi
geride
hükmen bir mal bırakmış sayılır. O da iflas halinde, fakat henüz sağ olan borçlusuna havale
etmesi
iledir.
«Kefil
bırakmaması hali ilh...» Kefil bırakmış olarak ölmesi halinde, Ziyadat'taki ifadeye göre,
iflas
halinde
ölmüş sayılmaz. Hülasa da «iflas halinde ölmüş olmasına mani değildir. Yine iflas içinde
ölmüş
kabul edilir.» denmektedir. Bahır da bu görüşü nakletmektedir. Menih isimli eserde musannıf
da
bu görüşü benimsemektedir. Ancak ben
bu görüşü Hulasa'da araştırdığımda
orada böyle bir
ifadeye
rastlamadım. Orada yalnız Ziyadat'tan nakledilen ifade ile iktifa edilmiş ve konuya şu
ifadelerle
devam edilmiştir: «Eğer havaleyi kabul eden ölür ve arkasında mal olarak bir şey
bırakmamış fakat borcuna kefil bırakmış ise, daha sonra alacaklı olan kişi de kefili ibra etmişse,
alacaklının tekrar esas borçlu olan ve havale yapan kişiye rucu hakkı sabit olur.»
Bu
mesele başka bir meseledir. Yukarda ona nisbet edilerek nakledilen ifade ile bir ilgisi yoktur.
Bunun
için de Fetih ve diğer muteber eserlerde Ziyadat'taki ifade nakledilirken hiçbir ihtilafın
olduğu
söylenmeden nakledilmiştir.
TENBİH:
Bezzaziye'den naklen Bahır'da, «Eğer
kefili yoksa ama biri teberru ederek o borç karşılığı
bir
rehin bıraksa ve daha sonra havaleyi
kabul eden kişi ölse, iflas etmiş olarak ölmüş olur. Bunun
gereği
de borç tekrar havale edenin zimmetine avdet etmiş sayılır. Ama rehin bırakan bu malın
satılmasına onu yetkili kılmış ve satmış ise, henüz parasını da kabzetmeden yine müflis olarak ölse
havale
batıl olur. O satılan malın bedeli rehin sahibine ait olur.» denilmiştir.
Yine
şu mesele rehin vererek teberru edilen o mesele mesabesindedir. Borçlu olan başkasından
ödünç
bir mal alsa ve onu alacaklıya rehin
olarak verse ve daha sonra borçlu
iflas etmiş olarak
ölse,
durum yine aynıdır. Haniye'den
naklen Şurunbulaliye'de bu mesele bu
şekilde nakledilmiştir.
«Ebu
Yusufla İmam Muhammed bu iki
meseleye bir başkasını da eklemişlerdir ilh...» Yani havaleyi
kabul
eden kişinin havaleyi kabul
etmediğini söylemesi ve iflas etmiş olarak ölmesi meselelerine
bir
de hakimin iflasına karar vermesi meselesini eklemişlerdir. Ki bu da onun sağlığı ile ilgilidir,
yani
sağlığında böyle bir iflasına hüküm verilmesi gerekir.
Bu
üçüncü mesele mahkemenin bir kimsenin iflası hakkında karar verip verememesi meselesine
bağlıdır.
Ebu Yusuf'la İmam Muhammed'e göre
mahkemenin böyle bir iflasa karar vermesi caiz, Ebu
Hanife'ye
göre ise caiz değildir. Çünkü her an
yeni bir mal kazanma ihtimali mevcuttur. Buna göre
mahkemenin
iflasına dair karar vermesi halinde Ebu Hanifeye göre alacaklı tekrar havale edene
rücu
edemez. Fetih.
Alacağını
tahsil edememesi eğer havaleyi kabul edenin gaip
olması, ortalarda görülmemesine
binaen
olacak olursa, bu da alacaklının tekrar borçluya rücu etmesi için yeterli bir sebep değildir.
İflas
etmiş olarak ölmesi bunun hilafınadır. Çünkü ölümü ile zimmette son bulmuş ve alacaklının
hakkının
alınamayacak bir duruma düşmesi kesinlikle kabul edilmiş, dolayısıyla esas borçluya rücu
etme
hakkı sebeb olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu konu da metin ve şerhlerde kabul edilen
Ebu
Hanife'nin görüşüdür. Yani mahkemenin iflasla ilgili bir karar verememesidir.
Allame
Kasım'ın Tashih isimli eserinde bu görüş nakledilmiş ve, «Sahibeynin kavlini kabul eden
bir
metin
veya şerh kitabına rastlamadım,» denilmiştir, Evet her ne kadar Fetihle ilgili hacir konusunda
sahibeynin
görüşü Ebu Hanifenin görüşüne tercih edilmiş ise de o sefih olan kişinin durumunu
daha
kötüye gitmekten kurtarmak içindir.
Bununla ilgili hükümler ilerde
hacir bahsinde gelecektir.
«Eğer
ihtilaf ederlerse ilh...» Mesela alacaklı olan, «Havaleyi kabul eden hiçbir mal bırakmadan
öldü.»
der, havale eden kişi de «Hayır, mal bırakarak ölmüştür.» diyerek ihtilaf etseler. Bezzaziye.
Yine
ölümünden önce ödedi veya ödemedi
şeklinde ihtilaf etseler.
«Alacaklı olan alacağımı ödemeden öldü der öbürü de borcunu sana ödedikten sonra öldü diyerek
aralarında ihtilaf olsa söz hakkı yeminiyle birlikte alacaklınındır ilh...» Burada yemini karşıdakinin
zengin
olduğunu bilmediğine dair yemin ederse şeklindedir. Ama borcu ödemeden öldü veya
ödedikten
sonra öldü meselesindeki ihtilafta, borcu kabzedip etmediğine yemin ettirilir.
«İkinci
bir kavle göre yemin havale edene teklif edilir ilh...» Çünkü borcun kendisine avdet ettiğini
inkar
eden odur. Yemin inkar edene teklif edileceğine göre, buna teklif edilir, denmiştir. Fetih.
«Havaleyi kabul eden havale yapana müracaat edebilir ilh...» Yani havaleyi kabul eden kişi,
havale
edilen
miktar, alacaklıya ödediği taktirde velevki bu ödeme hükmen de olsa, havale yapandan
verdiği
miktarı alabilir. Hükmen ödemenin
sureti ise alacaklı olan kişi havaleyi kabul edene borcu
hibe
eder o da kabul edecek olursa, hükmen borcu ödemiş sayıldığından aynı miktarı almak üzere
havale
yapana döner ve ondan o
miktarı alır. Çünkü henüz ödemeden havaleyi kabul edenin
havaleyi yapana rucu etme hakkı yoktur. Ancak alacaklı ondan istediği taktirde o da havale
edenden
isteyebilir. Alacaklı havaleyi kabul edeni sıkıştırdığı taktirde o da onu sıkıştırabilir.
Meselenin
tamamı Bahır isimli eserde mevcuttur.
«Eğer
onun isteğine binaen olmuş ise ilh...» Yani havaleyi kabul eden kişi havale yapanın isteğine
binaen
havaleyi kabul etmiş ise, havaleyi kabul eden kişi havaleyi yapan kişiye rucu edebilir. Bu
kayıt
önemlidir. Çünkü onun isteği olmaksızın kendiliğinden ödediği taktirde, teberru yoluyla
ödemiş
olacağından rücu hakkı sabit olmaz.
«Borç
kadarını alabilir ilh...» «Verdiğini alabilir» ifadesi yerine bu ifade tercih edilmiştir. Çünkü
havale
edilen miktar gümüş para olur onun
yerine karşı taraf altın para,
dinar öderse veya durum
bunun
aksi olacak olursa havale nede yapılmış ise rucu hakkı da ancak onda olur. Yine para yerine
havaleyi kabul eden bir başka mal ödeyerek borcu ödediği taktirde yine
ödemeyi kabul ettiği miktarı
alır.
Kalite bakımından iyi yerine daha aşağı bir kalite ödeyecek olursa, havale ilk yapıldığı zaman
kaliteli
olanda yapıldığından ödediği kalitesizi değil havaleyi kabul ettiği kaliteli miktarı alır.
Ayrıca
havaleyi kabul eden kişi alacaklı ile belirli bir şey üzerinde sulh olarak borca karşılık o sulh
bedeli
olan malı alacak olursa yine havale edenden havale
yapılan parayı alır. Bunun
istisnası ise
sulh
olduğu mal ödemesi gereken mal cinsinden olur ve daha azı ödemiş olacak olursa bu
durumda
ödediği miktarı alır. Borcun tümünü
yani havale edilen miktarın tümünü değil.
Borcu
ödemekle görevlendirilen şahsın
durumu bunun hilafınadır. Çünkü o
ödediğini alır. Onun da
istisnası
eğer ödediği istenilen miktardan daha kaliteli veya değişik cins olduğu
taktirde ödemekle
emrolunduğu
miktar ve kaliteyi alır. Bahır.
«İnkar
ettiği için havale edilenin
benzerini alır ilh...» Yani havaleyi kabul eden kişi borcu
ödedikten
sonra
havaleyi yapan kişiye, «Borcunu
ödedim, ver ödediğim miktarı» diye
talep ettiğinde o da
«Benim
sendeki alacağıma karşılık havale yapmıştım.» diye cevap verir, karşı tarafta «Benim sana
hiç
borcum yoktu, ben senin borcunu borcum olmadan ödedim» dediği taktirde, havale edenin
borç
iddiasını inkar ettiği için ödediği miktar kadarını havale yapandan alır. Bu konuda
Bahır'da şu
gerekçe belirtilmektedir: «Çünkü rücuu gerektiren ödeme sebebi gerçekleşmiştir. Borcu onun
isteğine
binaen alacaklıya ödemiştir. Ancak şu kadar var ki
havaleyi yapan kişi, kabul edenin
zimmetinde
bir alacağı olduğunu iddia etmekte karşı tarafta bunu inkar etmiş olduğundan söz
hakkı
da inkar edene ait olacaktır.»
«Lehine
havale yapılan alacaklı deseki ilh...» Bu ifadede alacaklı olan kişinin bizzat mecliste
bulunduğuna
işaret edilmektedir. Ama bulunmayacak olur buna rağmen havaleyi
yapan kişi
havaleyi kabul edene gelir, «Ben zaten onu vekalet yoluyla kabze tevkil etmiştim, dolayısıyla benim
adıma
kabzedecekti ver benim paramı.» diye havaleyi kabul edenden istiyecek olursa,
durum ne
olur?
Ebu
Yusuf der ki: «Ben onun böyle bir iddiasını tasdik etmem ve bu konuda getireceği isbat ve
beyyineyi de kabul etmem.» İmam Muhammed ise «kabul edilir» şeklinde cevap vermektedir.
Haniye.
Bir
diğer mesele, alacaklı olan kişi, havale edilen miktarın kendisine ait havale yapan kişinin
vekalet
yoluyla sattığı malının bedeli olduğunu iddia eder ve havaleyi yapan benim vekilimdi der
havale
edende bunu inkar edecek olursa söz inkar edenindir. Nehir.
«Söz
havale edenindir ilh...» Yani
havaleyi yapan kişi, parayı olmak üzere lehine havale yapanı
havale
kabul edene gönderip ondan
kabzetmesi sonucu havaleyi yapan gelir parayı kabzeden
alacaklı görünümünde olan kişiden «Senin için para temin ettim benim adıma aldın ver o aldığın
parayı»
der, o da «Sendeki alacağıma karşılık beni oraya havale etmiştin?» diye
cevap verir, havale
eden
de böyle bir borcu inkar ederse, söz
hakkı havale
edenindir.
Buna
göre de alacaklı durumunda olan ve parayı kabzeden kişiye havale edene öbür taraftan aldığı
kadarı
ödemesi emr olunur. Çünkü havaleyi yapan zimmetinde bir borç olduğunu inkar etmekte,
söz
hakkı da inkar edenin olduğuna göre, karşı tarafın beyyinesi olmadığı taktirde onun sözü
geçerlidir. Havaleyi yapması, havale eden kişinin lehinde havale yapılan kişinin alacaklı olduğuna
dair
ikrar mesabesinde sayılmamaktadır. Çünkü havale vekalet
yerinde de kullanılabilir. İbni
Kemal.
«Havale
lafzı vekalet yerinde kullanılabilir ilh...» Bu kullanma mecaz yoluyladır. Binaenaleyh İmam
Muhammed
şöyle der: «Mudarebe yoluyla ortak
olan kişi, aldığı parayı çalıştırdıktan sonra alacaklı
durumuna
düşer. Kar etmediği gerekçesiyle alacakları toplamaktan imtina edecek olursa sermaye
sahibini
alacaklı olduğun kişilere havale et, onu senin adına kabzetmeye vekil tayin et. » denir.»
Nehir.
Ancak
burada bir bakıma muhalefet olması dolayısıyla yemini ile tasdik edileceği Menih isimli
eserde
beyan edilmiştir. Bahır'da Sirac isimli eserden naklen şu ifadeler yer almaktadır: «Havaleyi
yapan
kişi böyle bir havaleyi iptale yetkili değildir. Çünkü bunun, alacağa karşılık veya borca
karşılık bir havale olma ihtimali olduğu gibi vekalet yoluyla havale edilmiş olma ihtimali de
mevcuttur.
Böyle bir ihtimal sebebi ile iptali cihetine gidemez.»
METİN
Alacaklısı olan kişiyi, mesela Zeyd yedinde emanet olarak bulunan parasına havale etse, şöyle ki,
biri
diğerinin yerine emanet olarak bin
lira bıraksa, alacaklıyı da oradan almak üzere emaneti kabul
eden
kişiye havale etse, bu havale sahih olmaktadır. Ancak emanet olan mal emaneti alan kişinin
yedinde
helak olmuş olacak olursa, emanet olarak helak olduğundan emaneti kabul eden kişinin
zimmeti
beri olur ve alacaklı tekrar havale edene borcunu almak üzere rücu edebilir.. Çünkü
buradaki
havale falan kimse yanındaki emanet
paraya havale edildiğinden mukayyet
bir havale
olmaktadır.
Gasbedilen bir malı almak üzere havale edilecek olursa, bu havale mukayyet te olsa
bunun
hilafınadır. Çünkü kendisine havale
yapılan kişi gasıp olması
dolayısıyla elinden malın helak
olması
halinde zimmeti beri olmayacaktır. Benzerini ödemekle mükellef olduğundan, onun
zimmetinde
havale edene ait bir miktarın
bulunduğu için alacaklının rücu hakkı ancak borcunun
batma
tehlikesiyle karşı karşıya kalması halinde mümkün olacaktır. Alacaklı olduğu kişideki
alacağını almak üzere birini ona havale etmesi de sahihdir. Bu da mukayyet bir havale olmaktadır.
Bununla
da mukayyet havalenin sayısı üç
kısma, üç bölüme ulaşmaktadır.
Mukayyet havalenin hükmü, havaleyi yapan kişinin havaleyi kabul edenden borcu isteme hakkına
sahip
olamaması yine havaleyi kabul eden kişinin de havaleyi kabul ettikten sonra onu havaleyi
yapana
ödeme hakkına sahip olmamasıdır. Halbuki havaleyi yapan kişi öldüğü taktirde, başkalarına
da
borcu var ise, havale lehine yapılan alacaklı diğer alacaklılara eşit olmakta tek başına bu
mukayyet havalede borcunu diğer alacaklılardan önce tahsil etme hakkına sahip olamamaktadır.
Havale
mutlak bir havale olsaydı durum bunun hilafına olurdu. Nitekim Molla Hüsrevin ve
diğerlerinin
meseleyi açıklamaları da bunu
göstermektedir.
Bir
kimse birine malını satar, alacaklısını müşteriye havale etme şartını da koşacak olursa, bu satış
fasit
olduğu gibi havale de fasit olur.
Ama parayı başkasına havale etmesi şartı ile müşteriye bir şey
satacak olursa sahihdir. Çünkü bu şart akdin gereğine uygun bir şarttır. AIınacak paranın kalite
bakımından
iyi olması şartına
benzemektedir. Birincisi
bunun hilafınadır. Fasit bir
havalenin gereği
para
ödenecek olursa, ödeyen dilerse
parayı kabzedenden, dilerse havale edenden alabilir. İstihkak
varit
olan her yerde durum aynen buna
benzer. Bezzaziye.
Yine
adı geçen eserde havalenin fasit
olduğu suretlerden biri de şu şekilde izah edilmektedir.
Havalede
miktarın havale yapanın evinin parasından ödenmesi şart koşulacak olursa fasittir. Çünkü
iltizam
edilen borcu ödemekten aciz olması söz konusudur. Havale eden evinin satılarak alacaklıya
paranın
ödenmesini kabul eder bu şartı onaylarsa caizdir. Nitekim havaleyi kabul eden kişiye
ödemeyi
kendi evinin bedelinden ödemesi şartı
koşulur ve havaleyi kabul
edende bunu kabul
ederse
caiz olduğu gibi, yukarda da caiz
olmaktadır. Ancak bu durumda satışa zorlanmaz fakat
sattığı
taktirde ödemeyi o paradan vermeye
zorlanır.
Havale
akdinin tecili sahih değildir. Buna göre bir kimse, «Senin falan kimsedeki alacağına kefilim
oma
bir şartla, benden talep ettiğin taktirde, bir ay süre ile
olmak üzere falana havale edeceğim.»
derse,
buradaki tecil borca hamledilir. Çünkü havale akdinin tecili sahih değildir. Muhitten naklen
Bahır'da
böyledir. Süftece denilen poliçede
mekruhtur. Süftece demek yol
emniyetini sağlamak için
karşı
tarafa borç vermek demektir. Buna göre sanki paraya karşı tehlikeyi mustakrıza havale
etmiş
olmaktadır.
Bu da havale manasını taşıdığı için havale bölümünde zikredilmiştir. Fukahaya göre,
bunun
mekruh olması için menfaatin şart koşulması veya örfen menfaat bilindiği
için bu tür borca
gidilmesi
mekruhtur. Ancak menfaat şart koşulmaz, örfen de menfaat olduğu bilinmeyecek olursa,
böyle bir borç almada beis yoktur.
İZAH
«Emanet
olarak bırakılmış parayı almak üzere havale edilirse ilh...»
Burada
aslında vedia kelimesi ve karşılığında emanet kullandığımız ifade söz konusu mutlak
emanetlerin
de aynı olduğu Fethü'l-Kadir'de
ifade edilmektedir. Hatta bu konuda
Tahtavi, «Ariyet
yoluyla alınana, hibe olarak verilipte iade edilmesi konusunda karşılıklı anlaşmaya vardıkları hibe
edilmiş
mala da şamil olmaktadır. Mahkemenin hibeyi iade etme konusunda vermiş olduğu karar
sonucu
hüküm yine aynıdır. Müstecirin elinde kiralanmış olan herhangi bir malın kiralama
müddetinin
bitiminden sonra elinde emanet
olarak kalması itibariyle bu hüküm ona da şamil
olmaktadır.»
demektedir.
«Böyle bir havale sahihtir ilh...» Çünkü ödemeye daha elverişli olmaktadır. Ödeyeceği miktar elde
mevcut,
hazırdır. Bulunması için bir külfete
katlanma söz konusu değildir. Borç ise bunun
hilafınadır.
Çünkü onun temininde bazı
güçlükler olabilir.
Fetih.
«Emanet
olan mal yedi eminde helak olursa ilh...» Yani emanet alan kişinin o emanet bırakılan mal
üzerindeki
yedi, yedi emanettir. Dolayısıyla kusuru olmaksızın veya kendisi
tarafından bir teaddii
olmaksızın
helak olması halinde. karşılıksız helak olur. Bunun için de vedia dediğimiz bu emanet
malın
helaki ifadesi ile kayıtladı. Çünkü havale bir belirli
borçla takyid edilip kayıtlanacak olur, daha
sonra
o borç ortadan kalkarsa, havale bozulmaz. Ancak bu konuda Bahır'da beyan edilen tafsilat
geçerli
olur.
«Elinde
emanet olan kişi malın helakinden sorumlu olmayıp beri olmaktadır
ilh...» Malın helak
olduğunu
elinde emanet olan kişinin söylemesi
yeterlidir. Nehir. Emanet olan malın
istihkak yoluyla
başka
birine ait olduğunun tesbiti,
havaleyi iptal edicidir. O zaman
durum aynı helak olmasındaki
duruma
benzemektedir.
Haniye.
Elinde
emanet olan kişiye yapılan havale sonucu havaleyi elindeki
olan o emanetten değil de kendi
cebinden
ödeyecek olursa kıyas yoluyla teberru etmiş sayılır. Ama istihsan yoluyla teberru etmiş
sayılmaz.
Muhit. Tatarhaniye isimli eserde, «Lehine havale yapılan alacaklı kişi, elinde emanet mal
bulunan
ve havaleyi kabul eden kişiye o emanet malı hibe edecek olursa sahihtir. Dolayısıyla ona
malik
olmuş olur. Çünkü alacaklı olan onu almak üzere gittiğinden ve ona malik olma hakkı
olduğundan
başkasına temlik etme hakkına da sahip bulunmaktadır.» denilmiştir. Bahır.
«Borç
havale edenîn zimmetine avdet eder
ilh...» Çünkü hakkı helak olmuş. yok olmuştur. Yukarda
beyan edildiği gibi, borcun yok olması, yani batması ihtimali Ebu Hanifeye göre iki şekilde,
sahibeyne
göre üç şekilde gerçekleşmiş olduğu ve bunun mutlak havalede
olacağı beyan edilmiş
idi.
Bu dördüncü bir şekil olarak veya durum olarak varit olmamaktadır.
Yakubiye.
«Çünkü
benzeri onun yerine ikame edilir
ilh...» Yani gasbeden kişi, gasbettiği mal elinde helak
olacak
olur, esas mal sahibi de havale yoluyla başka birini kabzetmek üzere ona gönderecek
olursa,
tekrar havale edene rücu hakkı sabit olmaz. Çünkü helaki halinde bedel karşılığı misli ile
helak
olmuştur. Kıymete tabi de olsa
kıymeti zimmette sabit olacağından
bu ifade her ikisine de
şamil
görülmektedir.
Fetih'de
bu konuda, «Havale edilen ve
gasbedilen mal helak olacak olursa havale batıl olmadığı gibi
zimmetine
havale edilen kişide beri olmuş olmaz. Çünkü gasıp olan kişi üzerine vacip olan,
gasbettiği
malı aynen iade etmektir. İade etme imkanı bulunmadığı taktirde, onun benzerini veya
kıymetini
iade etmek mecburiyetindedir.» denilmiştir. Buna göre gasbedilen mal havaleyi kabul
eden
gasıbın elinde helak olacak olursa beri olmaz. Çünkü helak olanın yerine kaim olacak bir
bedel,
bir halef söz konusudur. Zira her ne kadar yok olmuş gibi görünüyor ise de onun
yerine
ikame
edilen bedel onun yerine kaim olmuş
olduğundan sanki hiç yok olmamış
mesabesinde kabul
edilir.
Dolayısıyla havaleyi kabul edipte almak üzere gelen kişinin hakkı, gasbedilen o malı
bulamadığı
taktirde onun halefi sayılan miktara
taalluk eder. Ama helak olmazda
gasp edilmiş olan
mal
daha sonra başka birine ait olduğu tesbit edilir, beyyine ile isbat edilmesi akabinde istihkak
yoluyla gasıbın elinden alınacak olursa, bunu olmak üzere yapılan havale de batıl
olur. Çünkü bu
durumda
onun yerine kaim olabilecek bir husus mevcut değildir.
Dürer.
«Özel
bir borca havalede sahihtir
ilh...» Meselenin tasavvuru şöyledir: Bir kimsenin diğer bir kimse
zimmetindeki
alacağına bir başkasını havale yoluyla göndermesi sahihtir. Fetih. Hülasa'da
Tecrit'ten
naklen şöyle denir: Eğer havaleyi yapan kişinin havaleyi kabul eden kişi zimmetinde bir
alacağı
olur, mutlak bir şekilde bu alacağı almak üzere başka birini havale edecek olursa ve
havalede
de zimmetindeki borçtan ödemesi şartı koşulmayacak olursa, havale caiz olur. Havaleyi
eden
kişinin alacağı, eski hali üzerine devam eder. Tekrar onu istemek üzere müracaatı da
mümkündür.»
Benzeri
bir ifade Bezzaziye'de de yer almakta, bunun gereği de o zaman bu havalenin belirli borç
kaydı
açıkça belirtilmediği taktirde bu
mukayyet bir havale olmamasıdır.
«Mukayyet havale üç kısma baliğ olmuş olur ilh...» Emanet bir ayınla mukayyet havale, gasbedilmiş
bir
mal ile mukayyet havale, özel bir borçla mukayyet bir havaledir.
«Mukayyet havalenin hükmü ise ilh...» Yani bu yukarda saydığımız üç mukayyet havalenin hükmü,
havaleyi yapan kişinin havale edilen o malı havaleyi kabul edenden isteyememesi ve o borcu da
istiyememesidir. Çünkü havale onunla takyit edilince
alacaklının hakkı ona taalluk etmiş
bulunmakta,
dolayısıyla alacağını ondan almış olacağından rehne benzemiş olmaktadır. Havaleyi
yapan
kişinin bunu tekrar almaya yeltenmesi, alacaklının hakkını iptal edeceğinden caiz
görülmemektedir.
Ama havaleyi kabul eden kişi, o elindeki emanet malı veyahutta zimmetindeki
belirli
borcu, havaleyi yapan kişiye verecek olursa, onu alacaklıya ödemesi gerekir. Zira alacaklının
hakkı
taalluk eden bir malı istihlak etmiş, telef etmiş durumuna düşmüş olur. Aynen rehin olan malı
mürtehinin
elinde iken başka birinin telef etmesi halinde, rehin alan kişiye ödemesi durumunda
olduğu
gibi. Çünkü ona müstehık
sayılmaktadır. Fetih.
«Halbuki
havale lehine yapılan alacaklı kişi ilh...» Yani bütün bu mallar alacaklının hakkı taalluk
etmesi
halinde, havale yapan kişinin ölümünden sonra diğer alacaklılarla ortaklaşa alacağı bir mal
olmaması
gerekir. Aynen rehinde olduğu gibi. Fakat buna rağmen alacaklı olan kişi, havale edenin
ölümünden
sonra diğer olacaklılarla birlikte mukayyet havale yoluyla almak istediği malda, onlarla
ortaklaşa
hisseleri karşılığı almaları söz konusudur. Çünkü zimmetine havale edilen kişinin elindeki
o
mal veya zimmetindeki o borç havale edene aittir. Henüz alacaklının mülkü olmamaktadır. Velevki
havale
akdiyle de olsa. Ne onda evleviyet
hakkı, ne de onun rekabesine malik olma hakkı alacaklı
için
sabit görülmemekte. Çünkü havale
temlik için vaz edilmemiştir. Havalenin esas maksadı, bir
şeyi
bir yerden diğer bir yere
nakildir. Dolayısıyla bütün alacaklılar arasında paylarıyla orantılı
olarak
taksim etmeleri gerekir.
Rehin
alan kişinin durumu ise, hem hapsetme, hem de el bakımından rehin bırakılan mala bir
bakıma
malik olmuş durumdadır. Buna göre de diğer alacaklılara nisbetle özel bir hakka sahip
olmuş
olması, başkasının ona ortak olmasına mani durum meydana getirdiğinden
başkalarıyla
ortaklaşa
değil yalnız rehin alan kişi hakkını aldıktan sonra artan miktar, eğer ki olacak olursa,
diğer
alacaklılara hisseleri ile orantılı olarak tevzi edilir.
Dürer.
Bahır'da
bu konuda şöyle denmektedir: «Borç havale edenin alacaklıları arasında tevzi ve taksim
edildiğinde
alacaklı olan kişi alacaklı olanlar aldıktan sonra onların hissesine tekabul eden
miktarda
tekrar havaleyi kabul edene rucu edememektedir. Çünkü zimmetteki ölen havale eden kişi
için
sabit olan borç, sanki istihkak yoluyla diğer alacaklılar tarafından alınmış sayılmaktadır.»
Havaleyi yapan ölür alacaklıları değil de vereseleri bulunacak olursa, yine Bahır'da bu meselenin
hükmü
hakkında kıyas yoluyla bu neticeye varmış oluyor. Bahır sahibinden sonra gelen fukaha da
bu
görüşü desteklemektedir. Şöyle ki,
havale yapılan esas borç olacaklının
kabzetmesinden önce
verese
arasında taksim edilir, yani onların aralarında alacaklı olmaksızın borcu mutalebe etmeye
yetkileri
vardır. Aldıkları taktirde terekeye eklenir. Bunun gereği de alacaklı ve borç rehinde havale
edilmiş
olan kişide terekeden hakkını almak üzere rücu edebîlir. Alacaklı olan rehinde havale
yapılan
kişi terikenin peşine düşer. Tahtavi.
TENBİH:
Yukarda anlatmaya çalıştığımız taksimle ilgili mesele ve alacaklı lehinde havale yapılan
kişinin
diğer alacaklılara eşit olması ve bunun da mukayyet havalede olması durumunda mutlak
havalede
de durumun aynı olduğu istimbat edilebilir. Nitekim Bezzaziye ve Hülasa'da bu husus
açıkça ifade edilmiştir. Havi isimli eserde, havaleyi kabul eden, zimmetine borcu aktaran kişinin
ölümü
ile havalenin batıl olacağı ifade
edilmiştir. Kafi'den yukarda naklen belirtmeye çalıştığımız
ifadeye
göre, lehinde havale yapılan alacaklı taksime iştirak edip alacağının tümünü alamadığı
taktirde,
gelip geri kalan miktarı almak üzere havaleyi yapan kişiye rucu edebilir demiştik. Ve yine
havaleyi yapan kişi borçlu olarak öldüğü taktirde, lehinde havale yapılan alacaklının kabzetmış
olduğu
onun olur, geri kalan ise onunla
birlikte alacaklılar arasında taksim edilir.
«Mutlak
havale bunun hilafınadır ilh...»
Yani havaleyi yapan kişi, mutalebe hakkına sahiptir.
Mukayyet havalede ise sahip değildir. Fetih'te bu konuda şöyle denmekte: Bu
ifade tamamen
yukarda
mukayyet havale ile ilgili olarak bahsettiğimiz havale edenin havaleyi kabul
eden
zimmetindeki
o muayyen borcu ve aynı mutalebe ve hakkının olmadığı meselesiyle ilgilidir.
Mutlak
havale şu şekilde tasavvur edilmekte;
havaleyi yapan kişi, alacaklıya «Senin zimmetinde
olan
bin lira borcunu almak üzere falana seni havale ettim» demesi ve «Bana ait zimmetindeki
maldan
ödemesi» kaydına yer vermeden mutlak bir şekilde ifade etmesidir. Buna göre havale
edene
ait havaleyi kabul eden kişi
nezdinde emanet malı veya gasbedilmiş malı olsa veya onun
zimmetinde
havale edene ait bir alacak bulunsa bu durumda havaleyi yapan kişinin bunları almak
için
havaleyi kabul edene rücu etmesi
mümkün olmaktadır. Çünkü olacaklının hakkı ne o borca, ne
de
o eldeki mala taalluk etmemektedir. Sebebi de havale akdi yapılırken bu hususlar
dile
getirilmeden
mutlak bir şekilde havalenin yapılmış olmasıdır.
Alacaklının hakkı havaleyi kabul edenin
zimmetine taalluk etmiş olduğundan ve zimmetinde ihata
gücünün
geniş olması dolayısıyla havale yapanın borcu, veya eldeki malı havaleyi kabul edenden
alması
halinde, havale batıl olmamakta, alacaklı ondan hala havale yapılan miktarı almak için
mutalebesine
devam etme hakkına sahip bulunmaktadır. Ve yine bir kimse zimmetinde olan borcu
alacaklısı istediği taktirde onu kendisine borçlu olmayan veyahutta emanet malı bulunmayan bir
kişiye
havale etmesi de mutlak havaleden
sayılır.
Cevhere'de
şöyle denmektedir: «Mutlak havale ile mukayyet havale arasındaki fark, mukayyet
havalede
havaleyi yapan kişinin havaleyi kabul edende mutalebe hakkının olmamasıdır. Mukayyet
havalede
havaleyi kabul edenin zimmetinde havale edene ait bir alacak olmaz veya ona ait
nezdinde
bir mal bulunmazsa o borca binaen yapılan havalede batıl olmuş olur, şöyleki satıcı bir
kimseyi
müşterideki alacağına havale
etse daha sonra satmış olduğu mal müşteri elinden
müstahikki
tarafından alınsa veya sattığı
kölenin hür olduğu anlaşılsa havale
batıl olur.
«Bu
durumda alacaklının tekrar alacağını havale edenden almak üzere rucu etmesi gerekir.
Havaleyi bir emanet mal ile kayıtladığı taktirde de durum aynıdır. Ki havale konusu olan o emanet
malın,
emaneti kabul edenin yedinde helak
olması halinde alacaklı ondan bir şey alamıyacağından
tekrar
havale edene rücu edebilir. Ama havale yapana ait havaleyi kabul edenin zimmetindeki borç,
arızi
bir sebeple sakıt olmuş olsa, esas havaleyi kabul eden borçlunun
zimmetinin de beri olmadığı
anlaşılsa, bu durumda havale batıl olmaz. Buna örnek olarak ta şu misal verilebilir. Havale eden
kişinin
bir mal satması halinde müşteriye bir alacaklısını havale etse satıcı malı henüz müşteriye
teslim
etmeden yanında mal helak olsa müşterinin zimmetinden bedel düşmüş olur.
«Bu
durumda havale batıl olmaz. Ancak havaleyi kabul eden kişinin ödemesi halinde, havale
edenin
isteğine binaen olduğu için havale
edene rücu hakkı sabit olur. Çünkü emrine binaen onun
borcunu
ödemiş olmaktadır. Ama havale mutlak bir şekilde yapılacak olursa, hiçbir surette batıl
olmaz.
Binaenaleyh Havaleyi yapan kişinin mutlak havalede eğer havaleyi kabul eden zimmetindeki
borca
karşılık mukayyet bir şekilde kabul etmemiş ise, havaleyi kabul edenden borcunu istemesi
alacaklıya onun borcu ödeyinceye kadar devam eder. Ödediği taktirde havale edene karşı
zimmetindeki
borç karşılıklı takas yoluyla zimmetten sakıt olacağından, ödeme akabinde artık
havale
edenin ona rucu hakkı sabit olmaz. Havaleyi kabul eden kişinin zimmetinin beri olduğu
ortaya çıksa ve havale edene karşı borçlu olmadığı anlaşılsa, yine havale batıl olmaz. Eğer havale
edilen
alacaklı havaleyi kabul edeni
borçdan ibra etse, havaleyi kabul eden bunu kabul etmese de
ibra
sahihtir.
«Ancak, havale edene hiçbir şekilde rücu edemez. Çünkü buradaki ibra temlik değil, borcu iskattır.
Ama
alacağını alacaklı ona hibe edecek olursa hibe olduğundan onun kabulüne mütevakkıftır. Bu
durumda
havale edene rücu edebilir. Çünkü
zimmetindeki borcu karşı tarafın kendisine hibe
yoluyla temlik etmesi sonucu ona malik olmuş olur. Bu da sanki ona ödeyerek o borca malik olma
durumuna
benzemektedir. Yine durum aynıdır.
Havaleyi yapan kişi ölse, zimmetine havale yapılan
kişi
de onun varisi olsa, o zaman havale
yapan kişiye rucu edebilir. Çünkü ona irs yoluyla malik
olmuş
olur.» Cevhere'deki meseleler burada sona ermektedir.
Bahır'da
şöyle bir meseleye de yer verilmekte
ve bunun fetva olayı olarak vaki
olduğu
zikredilmektedir: Borçlu olan bir insan alacaklısına bir mal satsa ve bu da zimmetindeki borç kadarı
ile
olsa, daha sonra bu malın bedeline benzer bir miktar veya o bedeli almak
üzere havale yoluyla
bir
başkasını alacaklı olan müşteriye havale etse, sahih olur mu olmaz mı sorusu sorulmuş. Bahır
sahibi
tarafındanda, «Eğer bedel kadar bir miktar ile havale olursa bunda havale sahihtir. Çünkü
satılan
mala karşılık olan bedel ile kayıtlanmamaktadır. Aynca havalenin sahih olabilmesi içinde
havaleyi kabul edenin zimmetinde borcun olması şartı koşulmamaktadır. Ama sattığı malın bizatihi
bedeline
havale edecek olursa. Bu takdirde alacak borç ile mukayyet olmaktadır. Bu da havaleyi
kabul
edenin hakkıdır. Çünkü alacağına karşılık vereceği borcu satın alır almaz takas yoluyla
ödemiş;
zimmetinde borç kalmamıştır.» şeklinde cevaplandırılmıştır.
Yukarda
da beyan ettiğimiz gibi borçla mukayyet havale, o borcun istihkak yoluyla do olsa düşmesi
ile
batıl olur. Çünkü borç havaleden
sonra arizi bir sebeple düşmeyip, havaleyi kabul edenin
zimmetinin
beri olması borcu olmadığının anlaşılmasına binaen o havale batıl olmuştur.
«Satış
akdi fasit olur ilh...» Çünkü bu satış içerisinde akdin gereği olmayan ve satıcı için faydası
bulunan
bir şart ileri sürülmüş olmaktadır. Dürer. Bir şey batıl olunca, onun zimnindeki de batıl olur
kaidesine binaen satış akdi batıl olunca onun zimninde olan havale de batıl olmuş olur.
Tahtavi.
Ben
derim ki: Burada satıcının menfaati şudur: Alacaklısına karşı sorumluluğunun kalkması ve onu
müşteriye
havale etmesi, onun için fayda sayılmaktadır.
«Çünkü
mülaim bir şarttır ilh...» Mülaim bir şart olması akdin gereğini tekid eden, kuvvetlendiren
bir
şart olmasındandır. Çünkü adeten
havale daha çok ödeme imkanı olan zengin kişiler üzerine
yapılmaktadır, bu da malın kalitesinin yüksek olması şartının koşulması meselesine benzemektedir.
Dürer.
Ben
derim ki: Netice olarak bu şartta satıcının iddiasına göre malın bedeli olan semeni bir an önce
alma
imkanı yatmaktadır.
«Birinci
mesele bunun hilafınadır ilh...» Çünkü orada kendisinden, ödemesi istenen kişi havaleden
önce
ve sonra tek kişidir, o da
müşteridir.
«İstihkakın varid olduğu her yerde durum böyledir ilh...» Yani bedeli
havale yoluyla başka tarafa
aktarılan
malın müşteri elinden istihkak yoluyla başkasına devredilmesi meselesidir. Bu konuda
Hülasa
ve Bezzaziye de şöyle
denmektedir: Buna göre kiraya veren, kiraya verdiği malı satacak
olur,
kiracıyı da müşteriye havale eder, daha
sonra satılan mal müşterinin elinden istihkak yoluyla
alınır.
O da bedeli müstecire ödemiş ise, bu durumda müşteri isterse kiraya veren ve havaleyi
yapana
rucu eder. Vermiş olduğu bedeli ondan alır veya parayı kabzeden müstecire rücu eder.
Ondan
alır.
«Havalede
ödemenin belirli bir şeyden ödenmesi
şart koşulursa ilh...» Bu fasit havalelerden birinin
suretidir
'ki, bu da mesela havaleyi havale yapanın evinin bedelinden ödemek şartı ileri sürülecek
olur
bu şartta havale eden, havaleyi kabul eden ve lehine havale yapılan kişiler arasında veya
havale
edenle alacaklı arasında vuku bulacak olursa, havale fasit olur. Çünkü ödemeyi üstlenen
borcu
bizatihi kendi malından ödeme imkanına sahip olamamaktadır. Bu da mukayyet havale
bölümünden
bir meseledir.
«Çünkü
yerine getirmekten acizdir ilh...» Bu ifade fasit oluşunun nedeni ve illetidir. Çünkü bu
,şart
akdin
gereği olmadığı gibi akdin gereğine uygun olan şartlardan da
değildir. İcazet verecek olursa,
yani
yukardaki şartta havale edenin evinin satılıp bedelinden havalenin ödenmesi şart koşulduğu
taktirde
havale fasittir, dedik. Ancak havaleyi yapan kişi, evinin satılmasına icazet verir, yani sat
diye havaleyi kabul edene izin verecek olursa, bu durumda bedeli ödeme imkanı olduğundan
havale
sahih olmaktadır. Çünkü bu durumda
satışa muktedir, dolayısıyla bedelini alıp ondan
havaleyi ödemeye 'kadir olmaktadır. Dürer.
Bezzaziye
de bir mesele daha zikretmiş, ancak buradaki bazı hususlara orada temas edilmemiştir.
Bezzaziye
bu ifadeyi naklettikten bir sayfa sonra nassan şöyle demiştir:
«Zahiriye isimli eserde
şöyle denmektedir: Alacaklı olan kişi, havaleyi yapanın evinin bedelinden ödenmesi şartıyla
havaleyi kabul etse, o da evinin satılmasına izin verecek olursa havale caizdir. Bu durumda her ne
kadar
havaleyi kabul eden ve borcu üstlenen kişi satmadan önce ödemeye mecbur edilemez ise de
satışa
mecbur edilir. Bu da satış yapılması havale akdinde şart koşulmuş ise, nitekim rehinde de
durum
böyle olmaktadır. Yani rehni kabul eden kişi borcunu ödemediği taktirde, rehni satarak
borcunu
alması için rehin verenden daha
önce satmak için bir yetki aldığında durum ne ise
burda
da
durum aynı olmaktadır.
Meseleyi
biz burada tekrar ettik. Çünkü
muhtelif rivayetler arasında bir te'vil yapılması, uyum
sağlanması bunu gerektiriyordu. Bunun ifade etmek
istediği husus bazı rivayetlere göre mecbur
edilir,
bazı rivayetlere göre mecbur edilmez. Bu iki görüş arasındaki telif şöyledir: Eğer havaleyi
kabul
eden kişi, havale edenin evinin satılması şartını ve oradan havaleyi ödemeyi kabul edecek
olursa
ve havale bedelini de o evin
bedelinden ödeyecek olursa, hem havale hem de şart sahih
olmaktadır.
Nitekim yukarda beyan ettiğimiz gibi, malı rehin alan kişi, rehin alınan malı rehin veren
kişi
borcunu ödemediği taktirde satması için rehin akdinde şart koşulacak olursa, bu şart sahihtir.
Rehin
veren bu şartı kabul ettikten sonra,
bundan rücu hakkına sahip olamamaktadır.
Yine
bu durum havaleyi kabul eden kişinin kendi evini satarak onun bedelinden havaleyi ödemesi
şartı
ileri sürülür o da kabul ederse, havaleyi kabul eden ödemeye muktedir olması dolayısıyla
caizdir.
Burada caiz olduğu gibi bir önceki meselede de caiz sayılmaktadır.
«Ancak satışına mecbur edilmez ilh...» Yani havaleyi kabul etmesine rağmen evini satıp bedelinden
havaleyi ödemeye mecbur edilmez. Çünkü satıştan önce ödeme vacip olmamaktadır. Dürer.
Bezzaziye'nin
birinci olarak ifadesi, evini
satmaya mecbur edilir demesi,
sanki hasat zamanında
ödeme
şartı ile havaleyi kabul etmesi haline benzetilmekte, süre gelmeden nasıl burada borcu
ödemeye
mecbur edilmiyorsa, evini satıp ödemeyi üstlenmede de evini satmadan ödemeye mecbur
edilemez
demektedir.
«Ama satacak olursa, bedelinden havaleyi ödemeye mecbur edilir ilh...» Çünkü üstlenmiş olduğu
ödeme,
belirli bir semenden ve şart koşulan ev bedelinden olacağı için burada ödemeye muktedir
olduğundan
mecbur edilmektedir.
Dürer.
«Seni
o borç miktarını ödemek üzere falana havale ettim kaydıyla ilh...» Buna rağmen havale eder,
karşı
tarafta bunu kabul edecek olursa, caizdir. Kabul etmediği taktirde kefil damandan beri olmuş
olur.
O falan dediğimiz kişi (üçüncü kişi) kabul etmeyecek olursa, kefil hala ödeme sorumluluğunu
üstlenmiş
sayılır. Eğer üçüncü kişi ölecek olursa, kefil olan kişi bir aydan önce o parayı ödemekle
sorumlu
değildir. Muhit'ten naklen
Bahır'daki ifadenin özeti budur.
Sorumluluğu bir aydan sonra
başlar
sözü, yani üçüncü kişinin ölmesi ile havale mümkün olmamaktadır. Daha önceden alacaklı
olan
kişi alacağının bir ay ertelenmiş olarak havalesini kabul etmesi ve buna rıza göstermesi ile bu
süre
kefile intikal etmekte, kefil bu süre geçmeden önce de borç ile mutalebe edilememektedir.
Aynı
durum o üçüncü kişi kabul
etmediği taktirde durum yine aynı olsa gerektir. Benim meseleden
anladığım
bundan ibarettir.
Havalenin
teciliyle ilgili mesele: Yukarda
metinde havalenin tecilinin havale
akdinin tecil
edilmesinin
sahih olmadığı söylenmiş idi. Ancak
zimnen havale yoluyla borcun bir başkasına
havale
edilmesi. onun da bir aylık bir süre
sonra ödeyeceğini kabul etmesi
halinde bu durumda
havale
değil aslında borç ertelenmiş sayılır. Bunun içinde müellif
burdaki erteleme, borcun
ertelenmesine hamlolunur demektedir. Yani o üçüncü yani havaleyi kabul eden kişi, ancak bir ay
sonra
havale bedeli olan miktarı ödemekle sorumludur. Eğer buradaki tecil havale akdine
hamledilmiş olsa idi, o zaman mana bir aylık süre ile havaleyi takyit ederek havale edilmiş olması
gerekirdi.
Bu da sahih değildir. Çünkü bu durumda borcun bir zimmetten diğer bir zimmete
intikaline
manı bir durum mevcut
olmaktadır.
TENBİH:
Fetih'te şöyle denmektedir: Havale
mutlak olduğu taktirde peşin ve
müeccel diye ikiye
ayrılır. Peşin ödenen havale ise, alacaklının bin lira alacağı karşılığında alacağı peşin olur. Havale
yapıldığı
taktirde havaleyi kabul eden kişide bunu peşin ödeme ile kabul etmiş sayılır. Çünkü
havale
borcun zimmet değiştirmesinden
ibarettir. Bütün vasıflarıyla değiştireceğine göre, esas
borçlu
olan kişinin peşin ödemesi gerektiğinden borcu havale yoluyla üstlenen kişinin de peşin
ödemesi
gerekir. Tecil edilmiş havale ise, kişinin olacağı bir yıllık süre ile ertelenmiş ise ve yine o
bin
lira alacağı başka bir zimmete havale yoluyla aktardığı taktirde bir sene ertelenmiş sayılır. Ama
bir
sene ertelemeyi zikretmeden müphem
olarak havale edecek olursa, bu mesele hakkında İmamı
Muhammedin
bir şey söylemediği zikredilmiştir. Fukaha bu konuda şöyle demişlerdir: Eğer havale
esnasında
bu şart koşulmamış ise, yine ertelenmiş olarak havale kabul edilmiş sayılır. Nitekim
kefalede
de böyledir. Mesela havale eden kişi ölecek olursa. onun zimmetinde bir yıl ertelenmiş
olan
borç ve bu borcun süresi zimmette
baki kalmış
olur.
Ama
havaleyi kabul eden kişi ölecek olursa, bu durumda süreye gerek kalmadığından borcu peşin
ödemesi
gerekir. Eğer bu durumda borcu ödeyebilecek bir miras bırakmadığı taktirde borcun
batma
tehlikesi olduğundan alacaklı tekrar havale edene rücu eder ve bu konuda eski sürede
havale
eden kişi için devam eder. Çünkü
buradaki süre, tecil, havale için hükmen sakıt olmuş idi.
Bu
da havale borcun batma tehlikesi ile
karşı karşıya kaldığı an yok hükmünde olduğundan onun
zımninde
hükmen düşen sürede onunla beraber gitmiş, tekrar havale edene dönüldüğünde b eski
vakfı
ile birlikte dönmüş sayılır. Mesela borcu ertelenmiş bir alacaklıya bir mal satsa, alacaklı olan
kişinin
elinde iken o mal ise la başka biri tarafından alınsa, esas borçlunun borçlu kalması ve eski
borçta
olan süre de birlikte satan kişinin, yani borçlunun zimmetine avdet eder.
Yukarda
Bezzaziye'den naklen şöyle bir ifadeye de yer vermiş idik:Eğer hasada kadar bunu kabul
etmiş
ise, hasat mevsimine kadar ödemeye zorlanamaz. Bu da eğer süredeki cehalet az bir cehalet
olacak
olursa. Basit olması hasebiyle bu süreye ertelenmesinin
caiz olduğunu gösterir. Nitekim
kefalet
bahsinin ilk bölümünde bunu açıkça da beyan etmiş idik. Bu tecil karz yoluyla alınan borca
da
şamil olduğundan burada da sahih
kabul edilmektedir.
Hakim'in
Kafi isimli eserinde netice olarak şöyle bir misal verilmekte: «Zeyd isimli şahsın Amr
isimli
şahısta karz yoluyla bin lira alacağı olsa, ve Amr dediğimiz borçlunun da Bekirde bin lira karz
yoluyla alacağı olsa, Amr Zeydi o bin lira borcu karşılığında Bekire bir yıl müddetle havale etse,
caizdir.
Burada Amr dediğimiz kişinin Bekir'den o parayı süre dolmadan alması caiz olmaz. Ama
onu
ibra edecek olursa veya ona o borcu
hibe edecek olursa caizdir.»
Poliçe
«süftece» meselesi
«Süftece
(poliçe) mekruhtur ilh...»
Süftece borç para vermektir yani
falan şehirdeki arkadaşına
vermek
üzere birinin diğerine borç
vermesidir. Emanet olarak vermeyip de
borç olarak verme
yolunu
tercih etmesinin sebebi paranın yolda kaybolması, çalınması veya elinden alınması gibi
tehlikelere karşı alanın sorumluluğunu sağlamak ve parasını emniyete almaktır. Çünkü emanet
olarak
verseydi onun adına zayi
olacaktı. Borç olarak vermesiyle bunun alan hesabına olmasını
sağlamış ve böylece verdiği borçtan bir fayda temini
cihetine gitmiş olmaktadır ki bu da mekruhtur.
Diğer
bir görüşe göre borç verenin
istediği şehirde almak ve parasını tehlikelerden korumak, onun
yol
emniyetini sağlamak için bir insana
borç vermesidir.
Kifaye.
«Sanki
havale etmiş sayılır ilh...» Bu
meselenin havale ile olan münasebetini açıklamak için onu
havale
babında zikretmiştir. İbnül Fasih
denilen fakih manzum eserinde. «Yol emniyetini sağlayan
ve
süftece denilen borç mekruhtur sahih
olan kavle göre bu havaledir.»
demektedir. Bu eserin
şarihi
Makdisi der ki, «Sanki burada diğer şehirde olan arkadaşını borç alana havale etmiş
sayılmakta
veya yazı ile bildirdiği kişiyi bu
borç olana havale etmiş olmaktadır.»
«Fukaha
bu konuda şöyle demektedirler ilh...» Nehir'de, «Musannıfın mutlak bir ifade kullanması
bunun
menfaat sağlayan bir borç olması hasabiyle mutlak bir şekilde mekruh olmasını gerektirir.
Borç
esnasında şart koşulsun koşulmasın hüküm böyledir.» denmektedir.
Zeylai ise, «Eğer akıt esnasında bu menfeat şart koşulmamış ise, böyle bir borçta beis yoktur.»
demektedir.
Suğra isimli eserde, Vakıat isimli eserde Beyhaki'nin Kefalet isimli eserinde bu ikinci
kavlin
doğru olduğu ve bu görüşün benimsenmesi gerektiği istikametinde kesin ifadeler
bulunmaktadır.
Buna göre de Bezzaziye'nin sarf
bahsinde bu ifadeyi destekleyen görüşlere yer
verilmektedir.
Fetih isimli eserin zahirinden anlaşılan da bu görüşün benimsenmiş olmasıdır ki,
orada
şöyle denmektedir: «Fetavayısuğra'da ve diğer kitaplarda, eğer bu süftece dediğimiz borç
şekli
karz esnasında şart koşulacak olursa haramdır. Bu şartla alınan borç ise fasittir. Eğer akid
esnasında
şart koşulmamış ise caizdir.»
Şart
koşmanın sureti de Vakıat isimli eserde olduğu gibi şöyledir: Bir kimse diğerine bir borç para
veriyor bu parayı verirken falan şehirde olan arkadaşına yazmayı da ve ondan teslim almasını ona
havale
etmiş olduğunu da kayıt ve şart
koşacak olursa caiz değildir. Ama şart koşmadan borcu
verir,
buna rağmen arkadaşına yazacak
olursa, caizdir. Yine sana burada vermen şartı ile falan
yerdeki
kişiye benim adım bir suftece
(poliçe) yaz diyecek olursa, bunda da nayrın olmadığı, caiz
olmadığı
söylenmiştir. Bu da İbni Abbas'tan
rivayet edilmektedir. Mesela bir kimse zimmetindeki
olan
borcu şart koşulmaksızın daha iyisi ve daha kalitesiyle ödeyecek olursa mekruh değildir. Bu
konuda
şart olmadığı için ve böyle bir örfün bulunmadığı yerlerde helal
olduğunu söylemişlerdir.
Ama
borcu alan kişinin daha fazla vermesi daha kaliteli bir vasıfta ödemesi şart koşulur veya örfen
böyle ödeyeceği bilinirse olmaz, demişlerdir.
METİN
FER'Î
MESELE: Nehir ve Bahır isimli eserlerde Bezzaziye'nin sarf bölümünden naklen şu
meseleye
yer
verilmekte: Borç alan kişi alacaklıya öderken fazla miktarda öder, o fazla miktarı do alacaklıya
hibe
edecek olursa caiz değildir. Çünkü taksimi mümkün olan müşa bir mal olmaktadır. Zımnen
verdiği
paranın içerisinde onu hibe
etmesi caiz değildir. Ki buradaki esas kaide taksimi ve tevzii
mümkün
olabilecek malı başkasıyla birlikte müşa olarak hibe edecek olursa, bu hibe sahih değildir.
Havale
akdi tamamlandıktan sonra havaleyi
yapan kişi, havaleyi kabul edenden havale borcunu
kabzedip
havale lehine yapılan kişiye vermeyi vekalet yoluyla kabul edecek olursa, sahih değildir.
Ama
havale lehine yapılan alacaklı,
havale yapan kişiye borcu
ödemesi şartını şart koşarsa sahihtir.
Ki
olacaklı dilediğinden borcunu isteyebilir. Zira yukarda da beyan ettiğimiz gibi havale
edenin
beraeti
şart koşulursa akit havale, şart koşulmaması halinde havale kefalet olmaktadır. Haniye.
Yine
Haniye isimli eserde Ebu Yusuf'tan naklen şu meseleye yer verilmekte. Havaleyi kabul eden
kişi
gaip olur, alacaklı gelir, malının inkar edildiği, borcun kabul edilmediği iddiasını ileri sürecek
olursa,
bunu isbatta etse tasdik edilmez. Çünkü aleyhinde şahitlik yapan kişi mevcut değildir. Ama
o
kişi mevcut olur, gerçekten
havaleyi inkar eder, ortada da havaleyi kabul ettiğine dair
bir beyyine
olmayacak
olursa, o zaman söz hakkı onun
olur. Karşı tarafın inkarı havaleyi fesh kabul
edilir.
FER'Î
MESELE: Baba veya vasi yetim olan bir çocuğun malını havale yolu ile başka yerden
almayı
kabul
ederlerse, eğer havaleyi kabul eden kişi esas borçludan daha imkanları bol, ödeyebilecek
durumda
ise sahihtir. Siraciye. Eğer,
havaleyi kabul eden birincisînden
daha imkanları bol olan bir
kişi
değilse caiz değildir. Nitekim Cevhere isimli eserin Mudarebe bahsinde de bu şekilde
nakledilmektedir.
Ben
derim ki: Bu iki cümlenin ifadesi ikisi de, yani havale edenle havaleyi kabul
eden mali imkanlar
bakımından
eşit olacak olurlar veya birbirlerine yakın durumda olurlarsa caiz olmayacağıdır.
Nitekim
Haniye'de bu açıkça ifade
edilmiştir. Bunun gerekçesi ise şöyledir: Zira bu faydasız bir
konu
ile iştigalden ibarettir. Akitler
bir fayda sağlaması bakımından meşru kılınmıştır. Havale
yoluyla borcun bir başka zimmete havale edilmesi halinde bir fayda sağlanamıyor ise bilhassa
yetimin
alacağı için havale aktinde fayda olmadığından caiz değildir denmiştir.
İZAH
FER'İ
MESELE: Musannıf bunu dolaylı olarak
zikretmiş bulunmaktadır.
Bezzaziye'den nakledilen,
Bahır
ve Nehir isimli eserlerde yer alan bu
meselenin bu konuyla direkt
münasebeti mevcuttur.
Onun
içinde burada zikredilmesi uygun görülmüştür.
Netice
olarak borç alan kişi borcunu almış olduğu maldan daha kaliteli olarak ödeyecek olursa, bu
da
şart koşulmadan yapılacak olursa
helaldir ve caizdir. Evet ödediğini
aldığından fazla olarak
ödeyecek olursa, bu meselede tafsilat bulunmaktadır.
Yukarda
karz bahsinde Haniye'den naklen
devam ettiğimiz ifadeye göre, eğer fazlalık veznde
belirmeyecek
derecede ise yani bazı ölçek ve tartı
aletlerinde belirir, bazılarında belirmeyecek
derecede
az olacak olursa, caiz olmaktadır. Bu da, yüz dirhemde bir danik, (bir dirhemin altıda biri)
durumunda
olacak olursa caizdir. Ama yüz dirhemde bir dirhem miktarı kadar olacak olursa caiz
değildir.
Ama daha fazla olursa, eğer bunu
veren kişi bilmiyor ise, alan kişi
onu iade eder. Ama bilir
ve
kendi isteği ile vermiş ise
bakılır. Eğer dirhemler bölünerek parçalanması zarar vermiyor ise caiz
değildir.
Bölüp parçalayıp iade etmesi
gerekir. Çünkü bu durum da taksimi mümkün olan müşa bir
malın
hibesidir. Bunun hibesi de sahih olmamaktadır. Ama bölmek yada onu ayırmak zarar verecek
durumda
ise caizdir. Bu durumda taksimi mümkün olan müşa bir malın hibesi olmuş olmaktadır.»
Binaenaleyh
almış olduğu miktar kadar öder daha
sonrada ayrıca bir dirhem ekleyecek olur veya
daha
fazla ekleyerek alacaklıya verirse, bu akidde meşrut (şart kılınmamış) olması halinde caizdir.
Yine
orada karz bahsinde Haherzade'den naklen şu ifadelere yer vermiştik: O da borçta menfeat
şart
koşulmadığı takdirde hiçbir hilafa mahal kalmadan caizdir.»
«Havale
edenin alacaklı için vekil olması sahih değildir ilh...» Çünkü havale eden kişi kendisi için
çalışmakta ve bu çalışmada müebbet ibradan istifade etmek istemektedir. Bahır. Tahtavi'den
nakledilen
bir ifade göre, eğer vekalet sahih olmayacak olursa havaleyi kabul eden kişi ona, yani
havale
edene vekil olması sebebiyle ödeme
mecburiyetinde değildir. Çünkü vekalet akdi sahih
olmamaktadır.
«Çünkü
havale ilh...» Yani havalede havale
edenin beraeti şart koşulmaz, onun
da sorumlu olması
akit
içerisinde şart koşulacak olursa, şeklen havale olan bu akid kefalet akdi demektir. Nasıl ki
kefalet
akdinde esas borçlunun beraeti şart koşulduğunda havale oluyor ise havale
edenin
beraetinin
şart koşulmaması onun da sorumlu olmasının istenmesiyle havale kefalete
dönüşür.
Nitekim
Hidaye ve Mültekada böyle izah
edilmiştir.
«Eğer
beyyine de yok ise ilh...» Beyyinenin (isbatın) olmadığı yerde, inkar
eden kişinin yemin
etmesi
gerekir. Burada da inkar eden yemin ettiği taktirde durum aynı olmaktadır. Tahtavi.
«Onun
inkarı havaleyi fesih olarak kabul edilir ilh...» Ki bu da daha önceden havale yoluyla
üstlenilen
borcun batma tehlikesiyle karşı
karşıya kalması meselesidir. Orada alacaklının tekrar
havale
edene rücu etmesi Ebu Hanifeye göre
iki meselede, sahibeyne göre üç meselede olduğu
beyan edilmiş idi. Bunlardan biri de havaleyi kabul ettiğini söyleyen kişi havaleyi inkar edecek olur,
bunu
isbat edecek bir beyyine bulunmaz, o da yemin edecek olursa, bu durumda alacaklının borcu
tehlikeye
girdiğinden tekrar havale edene
dönmek hakkı mevcut idi.
Bunun için de havale eden
kişinin
beraetinin muvakkat olduğu, şartlı
olduğunu söylemiş idik. Çünkü alacaklının hakkının zayi
olmaması
önemlidir. Havale edenin beraeti de onun hakkının salimen alınması şartına bağlıdır.
Borç
batma tehlikesiyle karşı karşıya
olduğu zaman alacaklının tekrar havale edene dönmesi
hakkıdır.
Tahtavi.
«Yetimin
alacağı için havaleyi kabul eden
veli veya vasi daha çok imkanı olan birine havale edilmiş
ise
caiz aksi halde caiz değildir ilh...» Çünkü baba ile vasinin yetim çocuğun malı
hakkındaki
tasarrufları
o çocuğun hakkının korunması ile ilgilidir. Bununla mukayyettir, Bunun için de Hakim'in
Kafi
isimli eserinde şu meselenin de bu kabilden olduğuna yer verilmektedir:
«Peşin alacağı
ertelenmiş
vadeli bir alacak şeklinde havale edilmesi meselesi. Bu meselelerden biridir. Keza
müvekkil
vekiline yetki vermediği
takdirde de durum böyledir.» Bahır'da
Muhitten naklen şu talilede
yer
verilmekte ve orada. «Çünkü bu muvakkat bir
ibradır. Müebbet ibraya kıyas
edilir.»
denilmektedir. Bu da murisin ölmesi ve ona küçük bir çocuğun varis olması halindeki borçlarda
durum
böyledir. Ama veli veya vasinin akdi ile ertelenmiş olarak bir borç olacak olursa, bu Ebu
Yusuf
dışında Ebu Hanife ile İmamı
Muhammede göre vade caiz olmaktadır.
«Ben
derim ki: Bu iki cümlenin ifade etmek istediği husus ilh...» Yani Siraciye'de ve Cevhere'dekl
ifadelerin
sonucu bu olmakta, bu görüşte iki görüşten birini yansıtmaktadır. Bu
iki görüşü de
musannıf
Zahire'den naklen beyan etmektedir.
Daha sonra ise Haniye'dekl görüş
tercih edilmekte,
buna
gerekçe olarakta şarihin beyan ettiği sebebler gösterilmektedir.