05 Ekim 2012

KAZF (İFTİRA)HADDİ BÂBI



KAZF (İFTİRA)HADDİ BÂBI


METİN
Kazf, Içgatta; atmak manasınadır.
Şeriatta ise; bir kimseye ayıplama ve sövme maksadıyla zina isnad etmektir. Kazf, ittifakla büyük günâhlardandır. Fetih.
Nehir'de «küçük kız çocuğu, köle ve namuslu olmayan hürre kadınlar gibi muhsan olmayan kimselere yapılan kazfler küçük günâhlardandır» diye zikredilmiştir. Kazf haddi adet ve sabit olma bakımından içki haddi gibidir.
Kazf, ya iki erkeğin şehadetiyle veya kazf eden kimsenin bir kere ikrarıyla sabit olur. Kazf iki erkeğin şehadetiyle sabit olduğunda hâkim onlardan kazfin mahiyetini ve keyfiyetini yani nasıl bir lâfızla kazf edildiğini sorar. Ancak şahitler kazfedenin zina lafzıyla kazfettiğine şehadet ederlerse, kazfin mahiyetinden ve keyfiyetinden sormaz. Hâkim şahitleri tezkiyeye havale eder. Bu tezkiye esnasında kazfte bulunan kimseyi hapseder. Nitekim hâkim üç güne kadar gelmeleri mümkün olan şahitler için kazfeden kimseyi hapseder. Eğer şahitlerin gelmeleri üç güne kadar mümkün olmazsa hâkim onu hapsetmez. İkinci meclise gelmesi için kendisinden kefil de almaz. İmam Ebû Yusuf (Rh.A.)'a göre; alır. Nehir.
İZAH
«Şeriatta ise; bir kimseye ayıplama ve sövme maksadıyla zina isnad etmektir ilh...» Evlâ olan İnaye'nin beyânıdır: Kazf muhsan olan bir kimseyi sarahaten veya delâleten zînâya nisbet etmektir. Çünkü kazf haddi ancak muhsan olan kimseye kazfedildiğinde vâcib olur.
Ben derim ki: İhsan (kendisine zina isnad edilen kimsenin akıllı, erginlik çağında, hür, müslüman ve namuslu olması) kazfedene haddin vurulması için şarttır. Zinaya yapılan şehadetin kazfin tarifinden çıkması için kazfin ayıplama ve sövme yoluyla olması şarttır.
«Nehir'de ilh...» Yani küçük kız çocuğu, köle ve namuslu olmayan hürre kadınlar gibi muhsan olmayan kimselere yapılan kazfin verdiği eza büyük, hür, mesture olan hanıma verdiği ezadan azdır.
Cem'uI-Cevâmî şerhinde «halvet (kimsenin işitmediği yer) de kazf İmam Şafiî (Rh.A.)'ye göre; küçük günâhdır» diye zikredilmiştir. Biz Hanefilerin kaidesi de bu sözden uzak değildir. Çünkü kazfteki illet kendisine zina isnad edilen kimseye ayıp yapışmasıdır. Kimsenin işitmediği yerde yapılan kazfte bu yoktur. Fukaha ihsanı haddin vâcib olması için şart kılmışlardır, yoksa kazf büyük günâh olduğundan dolayı şart kılmamışlardır.
Vasile (R.A.)'den Resûl-i Ekrem (SAV.)'in:
«Her kim bir zimmîye kazfte bulunursa kıyamet gününde kendisine ateşten kamçılarla had vurulur» buyurduğu rivayet olunmuştur. Taberânî. Ümmü'l-Mü'minîn (Mü'minlerin anası) Aişe (R.A.)'ye gerek gizli, gerekse aşikâr kazfetmek küfürdür. Keza: Hz. Meryem hakkında dayapılan kazf küfürdür.
«Kazf haddi adet ve sabit olma bakımından içki haddi gibidir ilh...» Yani kazf eden kimse hür olursa, kendisine seksen deynek, köle olursa kırk deynek vurulur. Bahır.
«Kazf, ya iki erkeğin şehadetiyle ilh...» Yani kazf, ancak ya iki erkeğin şehadetiyle veya kazf eden kimsenin bir kere ikrarıyla sabit olur. Bunda kadınların şehadeti yahut şehadet üzerine şehadet yahut bir kaadının diğer kaadıya mektubu kabul edilmez, kazf üzerine yemin de ettirilmez. Hadlerden hiç birinde yemin yoktur. Ancak mal için hırsızlık hususunda yemin ettirilir. Eğer hırsız yemin etmekten çekinirse, dâva edilen malı öder, fakat eli kesilmez, Şahitler kazfin zamanında ihtilâf etseler, İmam-ı Azam (Rh.A.)'a göre; şehadetleri bâtıl olmaz, imameyn (Rh. Aleyhima)'e göre; şahitler ihtilâf ettiğinde kazfeden kimseye had vurulmaz. Şahitlerden biri bir şahsın kazfte bulunduğuna diğeri kazfi ikrar ettiğine şahitlik yapsa, istihsana göre; ittifakla o şahsa had vurulmaz. Keza: Şahitler o şahsın kazfte bulunduğu sözde ihtilâf etseler yahut şahitlerden biri «o şahıs «ey zina eden kadının» oğlu» dedi diye diğeri « «sen babanın oğlu değilsin» dedi» diye şahitlik yapsa, o şahsa had vurulmaz. Bu Hâkim-i Şehid'in Kâfî'sinde hulâsa olarak alınmıştır.
«Hâkim onlardan kazfin mahiyetini ve keyfiyetini yani nasıl bir lâfızla kazfedildiğini sorar ilh...» Çünkü bir kimse, bir şahsa zorla kazfettirilse, o kimseye had vurulmaz. Bir kimse, kendisine kazfedilmiş olduğuna dair iki şahit getirse, şahitler «falanca şahıs bu kimseye kazfetmiştir» deyip bu ifade üzerine bir şey ziyade etmeseler, şehadetleri kabul edilmez. Çünkü kazf, zinadan başka bir lâfızla da olabilir. Şahitler «o şahıs bu kimseye «ey zina eden» dedi» diye şehadet ederlerse, şahitlikleri kabul edilir ve kazf eden kimseye had vurulur. Bundan anlaşılan; şahitler «falan kimse filan şahsa kazfetti» diye şehadette bulunduklarında hâkimin şahitler kazfin mahiyetinden ve keyfiyetinden sual etmesidir. Eğer şahitler «falan kimse, filan şahsa «ey zina eden» dedi» diye şahitlik yaparlarsa, hâkim onlara kazfin mahiyetinden ve keyfiyetinden sormaz.
Hamevî'den naklen Miskin Haşiyesi'nde «hâkimin şahitlere kazfin yapıldığı yeri de sorması lâzımdır. Çünkü kazf, dar-ı harpte ve İslâm hükümdarına isyan edenlerin istilâ ettikleri yerde yapılmış olabilir. Kazfin zamanını da sorar. Zira o kimse, kazfi çocuk İken yapmış olabilir. Fakat zamanını sorması, tekaadüm-i zaman ihtimalinden dolayı değildir. Çünkü kazf haddi, tekaadüm-i zamanla bâtıl olmaz. Halbuki diğer hadler tekaadüm-i zamanla düşer» diye zikredilmiştir.
«Nitekim hâkim üç güne kadar gelmeleri mümkün olan şahitler için kazfeden kimseyi hapseder ilh...» Kendisine kazfedilmiş olduğunu dâva eden kimse bu husustaki dâvasını isbat için adaletli bir şahit getirip ikinci şahidin şehir içinde bulunduğunu iddia etse, hâkimkazfeden kimseyi iki veya üç gün hapseder. Eğer şahitlerin şehir içinde bulunduğunu iddia ederse, hâkim o gün mahkeme dağılıncaya kadar kazf zanlısını hapseder.
METİN
Muhsan veya muhsanaya yani müslüman, hür, erginlik çağında, akıllı ve zina fiilinden afif (namuslu) olan erkek veya kadına; kazfeden şahıs gerek hür, gerek köle, gerek zimmî ve gerekse kadın olsun kazf haddi vurulur. Kendisine kazf edilen kimsenin hürriyeti sabit olmazsa, kazfeden kimse ta'zir olunur. Recmin ihsanında şart olan sahih nikâhla evlenme ve zevcesine cinsi yakınlıkta bulunma vasıfları kazfin ihsanında şart değildir.
Kendisine kazf edilen kimse kazfedenin oğlu yahut oğlunun oğlu yahut dilsiz yahut tenasül uzvu kesilmiş yahut hadım edilmiş yahut fasid nikâh veya fasid mülk ile cinsi yakınlıkta bulunmamış yahut kadının tenasül uzvu bitişik veya tenasül uzvunda kemik olmaması ve aynı zamanda kazf haddi vurulurken ihsanın bulunması şarttır. Hatta kendisine kazf edilen kimse kazfedene had vurulmadan önce -Allah'a sığınırız- mürted olsa, her ne kadar sonra tekrar müslüman olsa bile kazfeden kimseden kazf haddi düşer. Fetih.
İZAH
«Kazfeden şahıs gerek hür ilh...» Yani muhsan olan erkeğe veya muhsana olan kadına kazfeden hür olsa bile kendisine kazf haddi vurulur. Fukahadan kazfeden kimsenin şartlarına temas eden bir kimse görmedim. Kazfeden kimsenin de akıllı, erginlik çağında, nâtık (konuşan) olması ve kazfi kendi iradesiyle İslâm . memleketinde yapması şapttır. Buna göre; kazfeden çocuğa had lâzım gelmezse de tazir edilir. Kazfeden deliye de had vurulmaz. Haram olan şeyden sarhoş olan kimse kul haklarında ayık olan şahıs gibi mükellef olduğu için kazfettiğinde kendisine had vurulur.
Bir kimse bir şahsa kazf yapması için icbar edilip o da tehdit karşısında o şahsa kazfte bulunsa kendisine had vurulmaz. Kazfeden dilsize de had vurulmaz. Çünkü onun zinâ lâfzını acık olarak söylemesi mümkün değildir. Dar-ı harpte veya İslâm hükümdarına karşı isyan edip isyancıların idaresi ve hakimiyeti altında bulunan beldede kazfeden kimseye de had vurulmaz. Kazf eden, kimsen in İslâm memleketinde büyümekle kazfin hakikaten veya hükmen haram olduğunu bilmesinin de kazfin şartlarından olması ihtimali vardır.
Fakat Hâkim-i Şehid'in «Kâfî» isimli kitabında zikredilmiştir ki; bir harbî (kâfir) eman (pasaport) la İslâm memleketine gelip bir müslümana kazfde bulunsa İmam Azam'ın evvelki kavline göre; kendisine had vurulmaz, son kavline göre ki bu İmameyn'in de kavlîdir, had vurulur. Bundan anlaşılan harbî islâm memleketine gelir gelmez bir müslümana kazfte bulunsa, had vurulur. Galiba bunun sebebi zinanın her millette haram olmasıdır. Binaenaleyh zina ile kazfte bulunmak da haramdır. Bu itibarla harbî «ben zinayla kazfetmenin haram olduğunu bilmiyordum» diye iddia etse, tasdik edilmez. Bana zahir plan budur. Buna temas eden hiç bir kimseyi görmedim.
«Gerek zimmî ilh...» Sarih zimmî yerine «gerek kâfir olsun» deseydi, emanla İslâm memleketine giren harbî, de tarife girmiş olurdu. Nitekim harbî hakkındaki İmam-ı Azam'ın kavilleri biraz önce geçmiştir.
«Hür ilh...» Yani kendisine kazfedilen kimsenin hürriyeti ya kazfeden kimsenin ikrarıyla ya da kazfeden onun hürriyetini inkâr ettiğinde şahitte sabit olur. Kazfeden kimse kendisinin hür olduğunu inkâr ederek «ben köleyim, bana kölelerin haddi lâzımdır» dese sözü kabul edilir, Bu, Hâniyye'den naklen Bahır'da zikredilmiştir.
«Kendisine kazf edilen kimsenin hürriyeti sabit olmazsa ilh...» Yani kendisine kazfedilen kimse kâfir veya köle olup müslüman ve hür olmazsa, kazfeden kimseye had vurulmaz. Fakat tazir edilir. Muhsan olmayan kimseye zina ile kazfeden şahsa da had vurulmayıp tazir edilir.
«Erginlik çağında, akıllı ilh...» Yani kendisine kazfedilen kimsenin akıllı ve erginlik cağında bulunması şarttır. Çünkü çocukla, deliye kazfeden kimseye had vurulmaz. Zira çocukla deliden haram olan zina fiili tasavvur edilemez. Haram olan bir fiilin haram olması için işleyenin mükellef olması şarttır.
Zahiriyye'de zikredilmiştir ki; bir kimse mürâhik (erginlik cağına yaklaşan çocuğ)a kazfte bulunsa, çocuk yaş ile veya ihtilam ile' buluğ cağına erdiğini iddia etse onun sözüyle kazfedene had vurulmaz. Bahır.
«Zina fiilinden afif (namuslu) olan ilh...» Sarih, Han bahsinde «kendisine kazfedilen kimsenin zina töhmetinden de uzak olması lâzımdır» diye ziyade etmiştir. Bir kimse babası malum olmayan bir şahsa kazfde bulunsa, kendisine kazf haddi vurulmaz. Çünkü bunda töhmet vardır. Bu kaydın burada zikredilmesi lâzımdır. Fakat bunu zikredeni görmedim.
Bilmiş ol ki, mülkten ve mülk şüphesinden hali olan zina şeriatta haddi icap edip etmemek itibariyle iki kısma ayrılır. Hatta bir kimse oğlunun cariyesine cinsi yakınlıkta bulunsa, hakkında zina haddi icra edilmez. Bu kimseye zina ile kazfeden kimseye kazif haddi vurulmaz. Binaenaleyh babaya;her ne kadar zina haddi vurulmasa bile oğlunun cariyesine cinsi yakınlıkta bulunması zinadır, nitekim bunu hadler bahsinin evvelinde Fetih'den naklen beyân ettik. Ama bir kimse istibrâ (satın alınan bir cariyenin gebe olmadığına kanaat getirmek için bir âdet görünceye kadar ona yaklaşmaktan çekinme)den önce cariyesine cinsi yakınlıkta bulunsa, bu cinsi yakınlığı zina değildir. Çünkü bu cinsi yakınlık hayızlıyken zevcesine cinsi yakınlıkta bulunma gibi, hakiki mülkünde vaki olmuştur, zira bu cinsi yakınlık arızi bir sebebten dolayı haram kılınmıştır.
Zina ise bizzat haram olan cinsi yakınlıktır. Nitekim ileride gelecektir. Bundan dolayı Miskin «zina fiilinden afif olan, ifadesi mülkde haram olan cinsi yakınlıktan ihtirazdır, çünkü bir kimsenin mülkünde haram olan cinsi yakınlıkta bulunması kendisini muhsan olmaktan çıkarmaz» demiştir.
«Kazf haddi vurulurken ihsanın bulunması şarttır ilh...» Kendisine kazfedilen kimsenin haddi talep etmesi ve kazfeden kimseye had vurulmadan önce ölmemesi şarttır. Çünkü hadler miras olarak vereseye intikâl etmez.
«Fasid mülk ile ilh...» Hâkim-i Şehid'in Kâfi'sinde zikredilmiştir ki; bir kimse fasid olarak satın aldığı cariyeye cinsi yakınlıkta bulunup sonra bir şahıs bu kimseye kazfde bulunsa, kazfedene had vurulur. Çünkü fasid olarak satın alma, mülkü gerektirir. Mezhebin muhtar olan kavli budur. Fakat fasid nikâhla mülk sabit olmaz. Bundan dolayı fasid nikâhla evlenip cinsi yakınlıkta bulunan kimsenin ihsanı düşer ve kendisine kazfedene had vurulmaz.
Ben derim ki; Fasid mülk ile satın alınan cariyeye hak sahibi çıkarak fasid olduğu ortaya çıkan mülk murad edilmiştir.
Hâniyye'de «bir kimse, bir cariye satın alıp cinsi yakınlıkta bulunduktan sonra cariyeye hâk sahibi çıksa, daha sonra bir şahıs bu kimseye kazfte bulunsa, had vurulmaz» diye zikredilmiştir.
«Hatta kendisine kazfedilen kimse kazfedene had vurulmadan önce -Allah'a sığınırız- mürted olsa, her ne kadar sonra tekrar müslüman olsa bile kazfeden kimseden kazf haddi düşer ilh...» Keza; kendisine kazfedilen kimse kazfeden kimseye had vurulmadan önce zina etse yahut haram olan cinsi yakınlıkta bulunsa yahut bunasa veya dilsiz olup bu hali devam etse, kazfedene had vurulmaz. Hâkim-i Şehid'in Kâfî'sinde de böyle zikredilmiştir.
T E N B İ H : Siraciyye'den naklen Nehir'de zikredilmiştir ki; bir kimse, erginlik çağına müşkül hünsa olarak giren bir şahsa kazfte bulunsa, o kimseye had vurulmaz.
Ben derim ki; Nehir sahibi müşkül hünsa evlenip cinsi yakınlıkta bulunduktan sonra bir kimsenin bu müşkül hünsaya kazfte bulunmasını murad etmiştir. Çünkü müşkül hünsanın nikâhı müşküllüğü ortadan kalkmadan sahih olmadığı için müşkül hünsa mülkü olmayan kadına cinsi yakınlıkta bulunmuştur.
METİN
Kazfedilen kimseye haddin vurulabilmesi için kazfin sarih (açık) zina lâfzıyla yapılması şarttır. Zahiriyye'den beyân edildiği üzere «sen filandan veya benden daha ziyade zina edicisin» ifadesi de sarih zina lâfızlarındandır.
Musannif merhumun Menar Şerhinden naklettiği gibi «nîk» lâfzıda sarih zina lâfzı gibidir. Buna göre bir kimse bir şahsa «ey nâîk» dese «ey zâni» demiş olur. Hemze ile «ya zâni'»dese had vurulmaz. Tekmile Şerhi.
Kazfeden kimsenin kazifde bulunduğu şahsa gazap halinde hemze ile «sen dağda zina' ettin» demesiyle had lâzım gelir. Çünkü hemze ile «zina» kelimesi zina manâsıyla çıkma mânâsı arasında her ne kadar müşterek ise de gazap hali «zina» mânâsını tayin eder. Gazap halinde «sen babandan değilsin» dese had vurulur, eğer «sen babandan değilsin» sözünün üzerine «sen annenden de değilsin» sözünü ziyade etse yahut «sen ebeveyninden olmadın» dese, had lâzım gelmez.
Gazap halinde anası muhsana olan kimseye, nesebinin kendisine muttasıl olduğu maruf ve meşhur olan babasını mürad ederek «sen falanın oğlu değilsin» dese, had lâzım gelir. Çünkü «sen babandan değilsin» ve «sen falanın oğlu değilsin» suretlerinde o kimsenin annesi hakkında kazfdir. Muteber olan kendisine kazfedilenin ihsanıdır, haddi talep edenin ihsanı değildir. Şumunni.
Bir kimse bir şahsa «sen dağda zina ettin» yahut «sen babandan değilsin» yahut «sen falanın oğlu değilsin» dese bakılır, eğer bu ifadeleri gazap halinde söylemiş ise kazfetmiş olur, eğer bu ifadeleri rıza halinde söylemiş ise birinci ifade de zina, dağa çıkmak mânâsına, diğer iki ifadede de güzel ahlâkda babasına benzemediğine hamlolunur. Yani «sen babanın oğlu değilsin» demekle «güzel ahlâkta baban gibi değilsin» demiş olur. Kazfedene had vurulabilmesi îçin kendisine kazfedilen muhsan kimsenin haddi talep etmesi şarttır. Çünkü kazfedene had vurdurmak kendisine kazfedilenin hakkıdır. Çünkü kazfedene had vurdurmak kendisine kazfedilenin hakkıdır. Kendisine kazfedilen kimse, kazf halinde kazfeden şahsın meclisinde bulunmayıp hatta kazfi hiç biri işitmese bile yine kazfedene had vurulur. Keza: Bir kimse, kendisine kazfetmesi için bir şahsa emredip o da kazfde bulunsa, yine kazfeden şahsa had vurulur.
İZAH
«Kazfedilen kimseye haddin vurulabilmesi için kazfin sarih (açık) zina lafzıyla yapılması şarttır ilh...» Yani hangi lisanla olursa olsun kazfin sarih (açık) zina lafzıyla yapılması şarttır. Şürünbulâliyye.
Bir kimse, bir kadına «filan şahıs sana haram olarak cinsi yakınlıkta bulunmuştur» yahut «sana haram olarak cima etmiştir» dese, had vurulmaz. Bahir. Keza; bir kimse, bir şahsa «sen falanca kadına fenalıkta bulundun» veya o şahsa tariz ederek «ben zâni değilim» dese, yine had lâzım gelmez.
Yine Bahır'da zikredilmiştir ki; bir kimse bir şahsa hitaben «senin zâni olduğun bana haber verildi» yahut «filan şahıs senin zâni olduğuna dair şehadeti üzerine beni şahit tuttu» dese yahut bir kimse, bir şahısa «filana giderek sen zânisin de» deyip, o da gidip «sen zânisin»dese, bu suretlerde had lâzım gelmez. Kâfî'de de böyle zikredilmiştir.
«Zahiriyye'de beyân edildiği üzere «sen filandan veya benden daha ziyade zina edicisin» ifadesi de sarih zina lâfızlarındandır ilh...» Mebsut'tan naklen Fetih'te zikredilen buna muhaliftir. Şöyle ki; bir kimse bir şahsa hitaben «sen filan adamdan daha ziyade zina edicisin» yahut «sen insanların en zânisisin» dese kendisine had vurulmaz. Cevhere'de had vurulmamasının sebebi şöyle açıklanmıştır. Bu ifadenin mânâsı «sen zinaya insanların en kudretlisisin» demektir.
Yine Hâniyye'den naklen Fetih'te zikredilmiştir ki: Bir kimse bir şahsa hitaben «sen insanların en zânisisin» yahut «sen filandan daha ziyade zânisin» dese hakkında had icra olunur. «Sen benden daha zânisin» dese, hakkında had icra olunmaz.
Ben derim ki: Zahiriyye'de zikredilenin vechi açıktır. Çünkü bu ifadede muhatabı açık olarak zinaya nisbet etmek yardır. Mebsut'tan naklen Fetih'te zikredilen ifadede tevil ihtimaline bakılmıştır. Hâniyye'den naklen yine Fetih'te zikredilen «sen insanların en zânisisin» yahut «sen filandan daha ziyade zânisin» ifadeleriyle «sen benden daha zânisin» ifadeleri aralarında fark bulmak müşküldür. Şöyle fark bulunabilir: «Sen filandan daha ziyade zânisin» ifadesinde filanı zinaya nisbet etmek muhatabı da onunla beraber kazf (zina) de ortak etmek vardır. Fakat «sen benden daha zânisin» ifadesinde bu ifadeyi söyleyen kimse kendi nefsini zinaya nisbet etmektedir. Bu ise kazf değildir. Binaenaleyh muhataba da kazf etmiş olmaz. Çünkü muhatabı kazf olmayan şeyde kendisine ortak kılmıştır.
«Hemze ile «ya zâni» dese had vurulmaz ilh...» Muhit'in ve Bahır'ın beyânlarına göre; had vurulur. Çünkü istinsah (kopye) eden «had vurulur» ifadesi yerine sehven «had vurulmaz» ifadesini istinsah etmiştir.
Asıl'da zikredilmiştir ki; bir kimse bir şahsa hemze ile «ya zâni» deyip «bununla bir şey üzerine çıkmasını kasdettim» dese tasdik edilmeyip kendisine had vurulur. Çünkü lâfzın ihtimali olmayan şeyi niyet etmiştir. Zira hemze ile zina kelimesinin çıkmak mânâsına olması ancak çıkmaya mahal olana yakın olarak zikredildiği vakitte olur. Zanii'l-cebel: dağa çıkan denilmesi gibi. Hemze ile olan zina kelimesi çıkmaya mahal olana yakın olarak kullanılmazsa zina mânâsı murad olunur.
«Sen dağda zina ettin» demesiyle had lâzım gelir ilh...» İmam Muhammed (Rh.A.)'e göre; lâzım gelmez. Çünkü İmam Muhammed (Rh.A.)'e göre; hemze ile zina kelimesi çıkma mânâsında hakikattir.
«Sen annenden de değilsin» sözünü ziyade etse yahut «sen ebeveyninden olmadın» dese had lâzım gelmez ilh...» Çünkü bu ifadeler açık bir yalan olacağı cihetle kazf ifadelerinden değildir. Keza: Bir kimse bir şahsa «sen annenden değilsin» dese yine kendisine hadvurulmaz. Çünkü neseb anneden sabit olmaz. Bahır.
«Maruf ve meşhur olan babasını murad ederek «sen falanın oğlu değilsin» dese had lâzım gelir ilh...» Keza: «Sen filanın çocuğu değilsin» yahut «sen babandan değilsin» yahut «baban seni doğurmadı» dese yine had lâzım gelir. Fakat «sen filanın doğurduğundan değilsin» dese had lâzım gelmez. Çünkü bu ifade kazf değildir. Bu Zahiriyye'den naklen Bahır'da zikredilmiştir.
«Çünkü «sen babandan değilsin» ve «sen falanın oğlu değilsin» suretlerinde o kimsenin annesi hakkında kazfdir ilh...» Zira çocuğun nesebinin babasından olmadığım söylemek, babasının zina edici olduğunu gerektirir ki annesi babası ile zina edip çocuk zinadan olmuş olur. Nehir. Fetih'de de böyledir.
Ben derim ki: Bu söz götürür, çünkü bu ifadeler o kimsenin yalnız annesi hakkında kazf yapılmış olmayı gerektirir. Nitekim önceden böyle açıklanmıştır, babasının zina etmesi lâzım gelmez. Zira çocuk babasının yatağında doğmuştur. Kazfeden çocuğun nesebinin babasından olmadığını söylemekle annesinin başka bir adamla zina etmiş olduğunu söylemiş olur.
«Kazfedene had vurulabilmeği için kendisin» kazfedilen muhsan kimsenin haddi talep etmesi şarttır ilh...»
Tatarhâniyye'de zikredilmiştir ki; kendisine kazfedilen kimsenin her ne kadar husumet hakkına mâlik, kazıf haddinin istifasını talep etmeye salahiyetli ise de, bu bâbda husumeti terkedip haddi talep etmemesi evlâdır. Kendisine kazfedilen kimse kazfeden şahsı affetmeyerek hakkında dâva açtığı takdirde kaadı bu dâvadan, vazgeçmesini kendisine kazfedilen kimseye tavsiye etmelidir.
«Çünkü kazfedene had vurdurmak, kendisine kazfedilenin hakkıdır ilh...» Zira kendisine zina isnad eden şahsa had vurdurarak kendisine yapıştırılmış olan ayıbı ortadan kaldırmak hakkı vardır.
«Bir kimse, kendisine kazf etmesi için bir şahsa emredip o da kazfte bulunsa, yine kazfeden şahsa had vurulur ilh...» Çünkü kazf haddinde Allah hakkı galiptir. Bundan dolayı afüv ile düşmez. Bir kimsenin kendisine kazfetmesi için başkasına emretmesi şer'an muteber olmadığı için haddi düşürmez. Fakat bir kimse, kendisini öldürmesi için bir sahsa emredip o şahıs da o kimseyi öldürse, kısas düşer. Çünkü bu kendi hakkı olduğundan o şahsı affetmesi sahihtir.
METİN
Kazf haddinin vurulması: Had vurulacak kimsenin doğru olma ihtimalinden dolayı haddin hafif bir tarzda icra edilmesi için üzerindeki kürk ve pamuklu gibi kalın elbisesinden başkasıçıkarılmaz. Zina haddi ile içki haddi icra edilirken üzerinden kendisini başından ayağına kadar veya avret mahallini örten elbisesinden başka elbisesi çıkarılır.
Bir kimse, bir şahsa dedesini kasdederek «sen falanın oğlu değilsin» dese, doğru olduğu için kendisine had vurulmaz. Dedesine yahut dayısına yahut amcasına yahut terbiye edene -her ne kadar terbiye eden anasının zevcinden başkası olursa da- nisbet edip «sen bunun oğlusun» dese, yine kendisine had vurulmaz. Çünkü bunlar mecazen babadırlar. Zeylaî. «Ey gök suyunun oğlu» diye bir kimseye nida edilmekle de had lâzım gelmez. Bu söz götürür. İbn-i Kemal.
Bir kimse, Arab olan bir şahsa «ey nebatî» diye nida etse, bu sözüyle kendisine had lâzım gelmez.
Nehir'de zikredilmiştir ki; bir kimse, başka bir şahsı kabilesinden başka bir kabilece nisbet etse veya kabilesinden nefyetse, tazir olunur.
Yine Nehir'de zikredilmiştir ki; «ey zina yavrusu» yahut «ey zina yumurtası» yahut «ey zina kuzusu» denilmesi kazftir. Fakat «ey zina koçu» yahut «ey haramzade» dese, kendisine had vurulmaz. Kınye.
Yine Kınye'de zikredilmiştir ki; bir kimse, oğlunun nesebini inkâr edip «benden değilsin» dese, kendisine had lâzım gelmez. Fakat tazir olunur.
Bir kimse, kendi zevcesine «eşek» yahut «öküz» yahut «deve» yahut «at ile zina ettin» dese, had lâzım gelmez. Çünkü bunlar ile olan fena fiil şer'an zina değildir. Fakat «sen inek» yahut «koyun» yahut «dişi deve» yahut «dişi eşek» yahut «elbise» yahut «dirhemle zina ettin» dese, kendisine had lâzım gelir. Çünkü bunların cinsi yakınlıkta bulunmaya tenasül uzuvları olmadığı için sanki «sen zina ettin ve bunları bedel olarak aldın» demiş olur. Bu sözler bir erkek için söylense, erkeğin zina karşılığında bir şey alması örf ve âdet olmadığı için had lâzım gelmez.
İZAH
«Üzerindeki kürk ve pamuklu gibi kalın elbisesinden başkası çıkarılmaz ilh...» Kürk ve pamuklu gibi kalın elbise çıkarılır. Çünkü bu kalın elbiseler bedene acının ulaşmasına mâni olurlar. Bundan anlaşılan had vurulacak kimsenin üzerinde pamuklu olmayan astarlı elbise bulunsa çıkarılmamasıdır. Eğer bu astarlı elbiseyi gömlek üzerine giymiş olursa çıkarılır. Çünkü bu elbise gömlekle birlikte pamuklu veya pamukluya yakın bir elbise olmuş olur. Fetih'te de böyledir.
«Bir kimse, bir şahsa dedesini kasdederek «sen falanın oğlu değilsin» dese, doğru olduğu için kendisine had vurulmaz ilh...» Çünkü bu ifadenin hakiki mânâsı çocuğun dedesinin menisinden yaratılmış olduğunu nefyetmektir.
Ben derim ki: Bir kimsenin bir şahsa hitaben «sen babanın oğlu değilsin» demesi kazftir. Çünkü bu ifade gazap halinde söylendiğinde ahlâkta babasına benzemediğini murad etme ihtimali yoktur. Bu ifadenin gazap halinde söylenmesi ifadenin hakikat mânâsının murad edilmesine karinedir. Fakat bir kimse bir şahsa hitaben «sen dedenin oğlu değilsin» dese bu ifadenin hakikat mânâsı kazf değildir. Bilâkis onun oğlunun oğlu olup onun oğlu olmadığı için doğrudur.
«Dedesine ilh...» Bir kimse bir şahsı dedesine nisbet edip «sen bunun oğlusun» dese kendisine had vurulmaz.
«Çünkü bunlar mecazen babadırlar ilh...» Dede, büyükbabadır. Dayı hakkında Peygamberimiz (S.A.V.):
«Dayı babası olmayan (ölmüş olan) in babası (yerinde) dir.» buyurmuşlardır. Amca hakkında Allah-ü Teâlâ:
El-Bakâra Sûresi; âyet: 133
«Senin Tanrına ve babaların İbrahim'in, İsmail'in, İshak'ın bir tek Tanrı olan Allanma ibadet edeceğiz.» buyurmuşlardır. Hz. İsmail (A.S.), Yakub (A.S.)'ın amcası idi. Bu âyet-i kerîmede amcaya baba denilmiştir. Terbiye edene baba denilmesi Hz. Nuh (A.S.)'dan hikaye olarak Allah-ü Teâlâ'nın:
Hud Sûresi; âyet: 45
«Nuh Rabbine dua edip dedi ki: Ey Rabbim, benim oğlum da şüphesiz benim ailemdendir.» kavl-i kerimidir.
Bazı müfessirler «âyet-i kerimedeki oğuldan murad Nuh (A.S.)'ın zevcesinin oğludur» demişlerdir. Fetih.
«Ey gök suyunun oğlu» diye bir kimseye nida edilmekle de had lâzım gelmez ilh...» Çünkü bu ifadeyle cömertlikte ve semahatta teşbih murad olunur. Âmir b. Harise cömert olduğu için kendisine gök suyu lakabı verilmiştir. Çünkü bu zât kıtlık zamanında malını göğün yağmuru akıttığı gibi akıtırdı. Tamamı Fetih'tedir.
«Bu söz götürür ilh...» Yani «ey gök suyunun oğlu» ifadesi gazap halinde söylendiğinde bununla teşbih kasdedilemez. Bunu İbn-i Kemal söylemiştir. Bu ifadenin nesebi nefyetmek için kullanılması malum olmayınca gazap halinde bu ifadeyle tehekküm (görünüşte ciddi, hakikatte alaydan ibaret olan eğlenme) murad edilmiştir.
Ben derim ki: Böyle ifadelerin tehekkümde kullanılması lügatta caizdir, örfte yaygındır. Nitekim münakaşa halinde «ey faziletle kimsenin oğlu», «ey kâmil insan», «ey terbiyeli kimse» denilir. Bu ifadelerle hakikat mânâsı kasdedilmez.
TENBİH: Fetih'te zikredilmiştir ki; bir kimse bir şahsa gazap halinde «ey gök suyunun oğlu»derken orada gök suyu isminde bir adam bulunsa o kimseye had vurulur. Fakat orada böyle gök suyu isminde bir adam bulunmazsa, had vurulmaz. Bahır. Nehir.
Ben derim ki: «Ey gök suyunun oğlu» denilen şahıs cömertlikle meşhur olmadığı takdirde bu hükümler câridir. Eğer bu ifade kendisine söylenilen şahıs cömertlikle meşhur olursa, söyleyene had lâzım gelmez.Bu ifade kendisine söylenilen şahsın diri veya ölü olması arasında fark yoktur. Bu isim için bir hususiyet yoktur. Güzel veya çirkin sıfatla meşhur olan her isim bu isim gibidir. «Ey gök suyunun oğlu» güzel sıfatla meşhur olan isim için ve «ey Nebati» çirkin olan sıfatla meşhur olan isim için misaldir. Bana zahir olan budur.
«Bir kimse, Arab olan bir sahsa «ey Nebatî» diye nida etse, bu sözüyle kendisine had lâzım gelmez ilh...» Nebat; M.Ö. yedinci asırda Filistin civarında yaşayan Sâmî ırkına bağlı bir millet olup kötü ahlâklarıyla meşhurdur.
TENBİH: Bahır'da zikredilmiştir ki; fukahanın kelâmlarından anlaşılan bu ifadeler gerek gazap halinde gerekse rıza halinde söylensin, söyleyene had lâzım gelmez.
«Nehir'de zikredilmiştir ki; ilh...» Nehir'in ibaresi şöyledir: Bir kimse bir sahsa «ey nebatî» dese, ta'zir edilir. Çünkü gazab halinde bir şahsı kötü ahlâka nisbet etmek sövme sayılır. Mebsut'un «bir şahıs Hâşimi olan bir zâta «sen Hâşimi değilsin» dese, tazir edilir» ifadesi bunu teyid eder.
«Kazftir ilh...» Çünkü bu ifadeler doğumdan haber verdiği için «ey zinanın çocuğu» mânâsına gelirler.
«"Ey zina koçu" ilh...» Zira bu lâfız kazf mânâsını ifade etmediği gibi kavmin büyüğüne ve önderine de söylenir. Nitekim Kâmus'ta böyle zikredilmiştir.
«"Ey haramzade" ilh...» Çünkü bu ifade haram cinsi yakınlıktan doğan kimse mânâsını ifade eder. Buna göre hayız halindeki cinsi yakınlığa da şâmil olur.
«Kendisine had lâzım gelmez ilh...» Yani bir kimse, oğlunun nesebini inkâr edip «benden değilsin» dese, had lâzım gelmediği gibi kendi çocuğuna «ey zinanın çocuğu» dese, yine had lâzım gelmez.
«Çünkü bunlar ile olan fena fiil şer'an zina değildir ilh...» Şer'an zina şer'i bir nikâh akdi olmaksızın kadın ile erkeğin kendi istekleriyle irtikâp ettikleri haram bir cinsi yakınlıktır. Fetih.
«Erkeğin zina karşılığında bir şey alması örf ve âdet olmadığı için had lâzım gelmez ilh...» Fetih ile Nehir'de sebebi böyle açıklanmıştır. Ama bu, söz götürür. Çünkü erkeğin mal alma ihtimali olduğu gibi mal verme ihtimali de vardır. Erkeğin zina karşılığında mal vermesi âdettir. Erkek livâta karşılığında mal alır. Fakat bizim sözümüz zina hakkındadır. Livâta ise zina değildir. Bahır'da zikredilen bizim dediğimizi teyid eder. Şöyle ki: Bir kimse bir erkeğe «sen deve» yahut «dişi deve» yahut «bunlara benzer bir hayvanla zina ettin» dese, hakkındahad icra edilmez. Çünkü bu kimse, erkeğin hayvanlara cinsi yakınlıkta bulunduğunu ifade etmiştir. Eğer «sen bir cariye»; yahut «ev» yahut «elbise ile zina ettin» dese, hakkında had icra edilir. Hâniyye ile Zahiriyye'de de böyle zikredilmiştir.
METİN
Ölmüş olan bir kimseye kazfedildiği takdirde kazf haddini ancak ölüye yapılan kazf sebebiyle kendi nesebine ar (utanma) lâhik olan - ne kadar yukarı çıkarsa çıksın usûl (babası, babasının babası) yahut - ne kadar aşağı inerse insin - fürû (oğlu, oğlunun oğlu ve kızı) yahut kızının oğlu taleb eder. Velev ki bu kazfi taleb eden öldürme, kölelik, küfür gibi bir maniden veya daha yakın vâris bulunmasından dolayı kazfedilenin mirasından mahrum veya mahcûb bulunsun. Hatta kendisine kazfedilmiş olan ölüye daha yakın vâris bulunsa yahut yakın olan vâris kazfedeni affetse yahut kazfi tasdik etse bile uzak olan usûl veya fürû için cüziyyet sebebiyle kendilerine ar lâhik olduğundan dolayı haddi taleb etme hakları vardır. Musannifin meseleyi ölüye yapılan kazfle kayıtlaması gaib olan kimse hakkındaki kazf haddini usûl ve fürû'unun taleb edemeyeceğini bildirmek içindir. Çünkü gaib olan kimse geldiğinde kazfeden şahsı tasdik edebilir.
Bir kimse bir şahsa «ey iki zina edenin oğlu» deyip halbuki o şahsın ana ve babası ölmüş olsa tedahül (bir kaç kazften dolayı yalnız bir had vurulacağı) için kazfedene bir had lâzım olur. Ana - babanın ölmesi tedahülün kaydı değildir, bilâkis faydası kazf haddini taleb etmenin oğullarına alt olduğunu beyân içindir.
Mebsut'un sonunda zikredilmiştir ki; bunamış bir kadın bir erkeğe «ey iki zina edenin oğlu» diye kazfetmiş, o kimse kadını zamanın kaadısı İbn-i Ebî Leylâ (Rh.A.)'ya getirmiş ve İbn-i Ebî Leylâ bu kadın ikrar ve itiraf ettiği için kendisine mescidde iki had vurmuş. Bu haber imam-ı Azam (Rh.A.)'a ulaştığında; «şaşılacak şey! Kaadı yedi yerde hata etmiş:
1 - Bunamışın ikrarına şer'an itibar yokken hükmü onun üzerine bina edip kadına had vurmuş.
2 - Bir had vurulacak yerde iki had vurmuş,
3 - Mescidde had vurmak yasakken mescidin içinde had vurmuş,
4 - Kadına oturduğu halde had vurmak icabederken ayakta vurmuş.
5 - İki haddin arası, en az bir gün veya daha ziyade zamanla ayrılması lâzım iken arka arkaya vurmuş.
6 - Kadının velisi bulunmaksızın kadına had vurmuş.
7 - Dürer'de «kendisine kazfedilen kimsenin ana-babası hayatta mıdır yoksa ölü müdür? sormak lâzım iken sormamış, hayana iseler dâva etmek ana-babanın, ölmüşlerse oğullarının hakkı olacaktı» diye zikredilmiştir» demiştir.
'Bir kimsenin üzerinde kazf etmek, içki içmek, hırsızlık yapmak ve muhsan olmadığı halde zina etmek suretiyle çeşitli hadler toplansa kendisine her biri için ayrı ayrı had vurulur. Fakat aynı cinsten olan cinayetler için, bir had kifayet eder. Üzerinde çeşitli hadler bulunan kimsenin ölmesinden korkulduğu için hadler arka arkaya vurulmayıp biri vurulduktan sonra onun acısı ve tesiri geçinceye kadar o kimse hapsedilir. Daha sonra diğerleri de aynı şekilde vurulur. Kazf haddi kul hakkı olduğu için önce o vurulur, sonra kaadı muhayyer olup dilerse zina haddini vurur, dilerse hırsızlık haddi olan elini keser. Çünkü bunların ikisi de Kur'-ân-ı Kerim'le sabit olduğu için kuvvette beraberdir. İçki haddi ise Sahabe'nin içtihadıyla sabit olduğu için tehir olunur. Yukarda geçen hadler üzerinde bulunan kimse, göz çıkartma gibi kısası gerektiren bir cinayet daha işlese önce onunla başlanır, sonra kazf haddi daha sonra muhsan ise recm olunur, diğer hadler lağvolur. Bahır.
Hâvi'l-Kudsî'de zikredilmiştir ki; üzerinde çeşitli hadler toplanmış olan kimse bir şahsı da öldürse, önce kul hakkı olduğu için kazf haddi vurulur, sonra öldürülür, geri kalan diğer hadler terkolunur, eli kesilmediği için çalmış olduğu mal terikesinden alınır. Nehir.
Fürû (ne kadar aşağı inerse insin oğlu, kızı, oğlunun oğlu, kızının kızı), hür, müslüman ve muhsana olan anasına kazfte bulunan usûl (ne kadar yukarı çıkarsa çıksın babasını, babasının babasını ve babasının anası) ünü ve köle, hür müslüman ve muhsana olan anasına kazfeden efendisini kazf haddiyle dâva edemez. Bu hür, müslüman ve muhsana olan kazfedilmiş kadının başkasından oğlu, babası ve benzerleri gibi kendilerine ar lâhik olacak kimsesi bulunursa, bunlar had talebine mâlik olurlar.
Nehir'de zikredilmiştir ki; kazfedenden had düştüğünde kendisine ta'zir lâzım gelir. Hatta oğluna söven baba tazir olunur.
İZAH
«Usûl yahut fürû ilh...» «Usûl» dedeye şâmildir. Hâniyye'de «bir kimse bir şahsa hitaben «senin deden zânidir» dese, kendisine had vurulmaz» diye zikredilen ifade buna muhalif değildir. Çünkü Zahiriyye'de «hangi dedesi kasdedildiği bilinmediği için had vurulmaz» diye zikredilmiştir.
Fetih'de zikredilmiştir ki; o şahsın dedeleri arasında kâfir olan bulunduğu için, o kimse o şahsın müslüman olan dedesini tayin etmedikçe kazfetmiş olmaz, fakat «sen zâninin oğlunun oğlusun» dese kendisine had vurulur, çünkü bu ifade en yakın dedesine kazfdir. «Usûl» anneye de şâmildir. Anne oğluna yapılan kazfi taleb etme hakkına sahibdir. Usûlden ölünün anasının babası ve anasının anası müstesnadır. Yani bunlar ölüye yapılan kazfin haddini dâva edemezler, ölmüş olan bir kimseye kazfedildiğinde ölünün kardeşleri, amcaları, dayıları, halaları kazf haddini dâva ve taleb edemezler.
«Mahcûb bulunsun ilh...» Yani ölmüş bir kimseye kazfedildiğinde ölünün babası olduğu halde dedesi veya oğlu olduğu halde oğlunun oğlu bulunsa, her ne kadar bunlar miras olamasalar bile kazf haddini dâva edebilirler.
«Kölelik, küfür gibi bir mâniden ilh...» Yani kölelik veya küfür gibi bir mâniden dolayı mirastan mahrum olan kimsenin de kazf haddini taleb etme hakkı vardır. Çünkü kazf haddini taleb edenin muhsan olması şart değildir. Nitekim yukarıda geçmiştir.
«Kızının oğlu taleb eder ilh...» Yani ölünün kızlarının evlâdına gelince bu hususta ihtilâf vardır. İmam-ı Azam île İmam Ebû Yusuf'a göre; bunlarında kazf haddini dâva etme selâhiyetleri vardır. Fakat İmam Muhammed'e göre; bunların kazf haddini dâva etmeye selâhiyetleri yoktur. Mezhebin muhtar olan kavli, İmam-ı Azam'la İmam Ebû Yusuf'un kavlidir. Çünkü çocuğun nesebi ana ve baba taraflarının ikisinden de sabit olur. Bunlar da anaları vasıtasıyla ölüye bağlı oldukları cihetle yapılan kazften bunlara da âr lâhik olur. Bahır.
Bön derim ki: Usuldan ölünün anasının, babası ile anasının anasını istisna etmek müşkül olur. Nitekim yukarıda «ölmüş olan bir kimseye kazfedildiğinde, anasının babası ile anasının anası kazf haddini dâva edemez» diye geçmiştir. Burada ise kızlarının çocuklarının, ölmüş olan anasının babasına veya anasının anasına yapılan kazfin haddini dâva etme hakları isbat edilmiştir.
«Usuldan ölünün anasının babası ile anasının anası İmam Muhammed (Rh.A.)'in kavline göre; istisna edilmiştir» diye müşkülü çözmek mümkün olur. Neseble murad cüziyyettir. Çünkü cüziyyet, kazf haddini taleb etme hakkının sabit olmasının esasıdır. Yoksa neseb, yalnız baba tarafından sabit olur. Bunda şerife olan kadının oğlunun şerif olacağına delil yoktur. Bundan dolayı Sarih «vasiyetler bahsinin akrabalar için vasiyyet babında yalnız ana tarafından olan şeriflik muteber değildir» demiştir. Nitekim Fetâvâ-yı İbn-i Nüceym'in sonunda da böyle zikredilmiştir. Remlî Hayrüddin de bununla fetva vermiştir.
«Cüziyyet sebebiyle ilh...» Ya ölü aslının cüzü olur ya da fürû ölünün cüzü olur. T.
«Ana-babanın ölmesi tedahülün kaydı değildir ilh..» Yani ana-baba hayatta olsalar bile, yine bir had vurulur.
«Bilâkis faydası kazf haddini taleb etmenin oğullarına ah olduğunu beyân içindir ilh...» Yani annesi babası ölü olduğu takdirde kazf haddini taleb etme hakkı oğullarına aittir. Eğer ana-babası hayatta olurlarsa, kazf haddini taleb etme hakkı onlara ait olur. Bu Minah'dan naklen Tahtâvî'de zikredilmiştir.
«O kimse kadını zamanın kaadısı İbn-i Ebî Leylâ (Rh.A.)'ya getirmiş ilh...» Tatarhâniyye ve diğer fıkıh kitablarında; Kaadı İbn-i Ebî Leylâ'nın hatalarından biri de; kendisine kazfedilen kimsenin dâva etmesi lâzım iken dâva etmeden kazfedene had vurmuş olmasıdır. Fakat buerkeğin kadını, kaadının huzuruna götürmemesini iktiza eder.
«Bunamışın ikrarına ilh...» Yani bunamış ukubet (cezay)e ehil değildir. Hatta şahit ile bunamışın kazfetmiş olduğu sabit olsa bile had ile hükmetmek hatadır. Bunamışın ikrarı ile hüküm ise başka bir hatadır.
«Bir had vurulacak yerde iki had vurmuş ilh...» Hatta bir kimse bir cemaate kazfte bulunsa kendisine ancak bir had vurulur. Mebsut.
«Kadının velisi bulunmaksızın kadına had vurmuş ilh...» Kadına had Vurulurken velisinin bulunması lâzımdır. Çünkü had esnasında kadının hareket etmesinden dolayı açılan vücudunu örter. Veliyle murad zevci veya mahremi gibi kadına bakması helâl olan kimsedir.
«Göz çıkartma gibi ilh...» Yani üzerinde çeşitli hadler bulunan kimse, bir adamın gözünü çıkarsa. Nehir. Bununla «yalnız gözünün görmesinin giderilmesi» murad edilmiş, gözünün çıkarılması murad edilmemiştir. Çünkü çıkarılan bir göz karşılığında caninin de gözü çıkarılmaz. Zira bu surette mümaseleti temin etmek kabil değildir. Yani üzerinde çeşitli hadler bulunan kimse, başkasının gözünün görmesini gidermesi gibi kısası gerektiren bir cinayet daha işlese hâlis kul hakkı olduğu için önce onunla başlanır, sonra kendisinde hem Allah hakkı hem kul hakkı bulunan kazf haddi vurulur.
«Muhsan ise recmolunur ilh...» Eğer muhsan değil ise diğer hadlerin sıralanması hususunda kaadı muhayyerdir. Çünkü onlardan her biri vurulacaktır. Nitekim geçmiştir.
«Diğer hadler lağvolur ilh...» Yani üzerinde çeşitli hadler bulunan kimse muhsan olup recmedildiğinde hadde mahal olacak kimse ortadan kalktığı için hâlis Allah hakkı olan içki ve hırsızlık haddi düşer.
«Geri kalan diğer hadler terkolunur ilh...» Yani hırsızlık haddiyle içki haddi terkolunur.
Nehir'de zikredilmiştir ki; bir kimse hakkında kısas edilme cezasıyla hâlis Allah hakkı olan hadler toplanacak olsa kısas cezası - kul hakkı olduğundan- tatbik edilir, diğer hadlerin tatbiki mümkün olmayacağı için düşer.
Eşbah sahibi demiştir ki; bir şahıs üzerinde kısasen kati, mürtedlik ve zina cezası toplansa hangisinin önce tatbik edileceğini bu zamana kadar görmedim. Ama kısas cezası kul hakkı olduğundan önce o tatbik edilmelidir. Recm cezası ile mürtedlik cezası toplansa önce recmedilmelidir. Günkü bununla ikisinden maksud olan hasıl olur. Fakat önce mürtedlik cezası tatbik edilirse recm cezası tatbik edilmemiş olur.
«Usûlünü ilh...» Yani baba, oğlunun yahut-ne kadar yukarı çıkarsa çıksın- dede yahut -ne kadar yukarı çıkarsa çıksın- baba tarafından nine torununun hür, müslüman ve rriuhsana olan anasına kazfte bulunsa oğul veya torunlar bunları kazf haddi talebiyle dâva edemez.
«Hür, müslüman ve muhsana olan anasına İtti...» Yani baba kendi oğlunun ölmüş olan hür, müslüman ve muhsana olan anasına kazfte bulunduğunda oğlu babasını kazf haddini talep etmek maksadıyla dâvaya veremez. Eğer anası hayatta olursa, kazf haddini talep etme kendisine ait olur. Nitekim geçmiştir,
«Kazfedenden had düştüğünde kendisine tazir lâzım gelir ilh...» Bu Kınye'den naklen Bahır'da zikredilmiştir. Bir kimse bir şahsa «ey haramzade» dese had lâzım gelmez. Fakat baba çocuğuna «ey haramzade» dese tazir olunur. Baba evlâdına sövdüğünde tazir vâcib olursa, evlâdına kazfte bulunduğunda evleviyetle tazir vâcib olur.
METİN
Kazf haddi miras olarak vereseye intikal etmez, imam Şâfiî (Rh. A.)'ye göre; intikal eder. Kazf ikrar edildikten sonra ondan dönülemez. Kendisine kazfedilenin, kazfedenle bir bedel karşılığında sulh olması ve onu af etmesi sahih olmaz. Evet. kendisine kazfedilen affederse, kazfedene had vurulmaz. Bu haddin vurulmaması affın sahih olduğundan değil kendisine kazfedilenin haddi talep etmediğindendir. Hatta kendisine kazfedilen kazfedeni affettikten sonra affından dönüp haddin vurulmasını talep etse, had vurulur. Şumunni. Bundan dolayı had ancak kendisine kazfedilen kimsenin bizzat huzurunda vurulur.
Bir kimse bir şahsa «ey zina eden» deyip o da «ben değilim, bilâkis sensin» dese kazfte Allah hakkı galip olduğu için ikisine de had vurulur. Fakat bir kimse bir şahsa meselâ: «Ey habîs» deyip o da «bilâkis sensin» dese birbirlerine mükâfat ve mukabele etmiş olduktan için ta'zir olunmazlar. Ama ilerde gelecektir ki, kaadının huzurunda iki kimse birbirine sövse veya birbirini dövse meclis-i şer-i şerifin hürmetini yıktıkları ipin ve dövme farklı olup aralarında müsavat bulunmadığı için kaadı ikisini de ta'zir eder.
Bir kimse «ey zina eden» ifadesini kendi zevcesine deyip o da «bilâkis sensin» dese eğer zevç şehadete ehil olan cinsten olursa zevcesine had vurulur, Han lâzım gelmez. Bu hususta kaide iki had bir yerde toplanıp birinin takdiminde diğerinin düşürülmesi lâzım gelse haddin zevcden düşürülmesine çare için önce kadına had vurulması vâcib olur. Lian, had mânâsındadır. Bundan dolayı fukaha haddin vurulmasına çare için «bir kimse zevcesine «ey zina edenin kızı zina eden» dese lian yapılmasın diye zevcesinin anası için zevce had vurulur. Çünkü zevç kendisine had vurulmakla Hana ehli olmaktan çıkar» demişlerdir.
Bir kimse zevcesine «ey zina eden» deyip o da cevabında «seninle zina ettim» veya «seninle beraber zina ettim» dese şek mahalli olduğu için had ve lian lâzım gelmez. Bu mesele hitabla yani zevcenin «ben sertinle zina ettim» ifadesiyle tasvir edilmiştir. Çünkü zevç «sen benden daha ziyade zina edicisin» diye cevap verse yalnız zevce had vurulur. Hâniyye.
Bir kimse zevcesi olmayan bir kadına «ey zina eden» deyip o da «seninle zina ettim» dese, yalnız kadına had vurulur, erkeğe had vurulmaz. Çünkü kadın erkeğe zinayla kazfedip kendinin zina ettiğini tasdik etmiştir.
Bir kimse bir çocuk için «bendendir» diye ikrar edip sonra «benden değildir» diye nefyetse, lian okunur. Eğer iş aksine olup yani önce «çocuk benden değildir» diye nefyedip sonra Handan önce «çocuk bendendir» diye ikrar etse, kazf olduğu için had lâzım olur. İki surene de ikrar ettiği için çocuğun nesebi kendisinden sabit olur. Eğer «bu çocuk benim değildir, senin de değildir» dese, bu ifadesi heder (boş) dir. Çünkü doğumu inkâr etmiştir.
Bir kimse bir kadına müennes alâmeti olan «hâ»'yı terhîm (kısaltma) için hazfedip «ey zâni» dese ittifakla had vurulur. Çünkü kelâmda asıl olan müzekker sıygasıdır. Bir erkeğe müennes sıygasıyla «ey zâniye» dese had vurulmaz, imam Muhammed (Rh.A.) «had vurulur. Çünkü «allâme» kelimesinde olduğu gibi «tâ» mübalağa için dahil olur» demiştir.
Kazfedilen beldede, babası bilinmeyen bir çocuğu bulunan yahut çocuğu sebebiyle lian okunmuş kadına kazfedene had vurulmaz. Çünkü bu çocuk zina alâmetidir. Her ne suretle olursa olsun mülkünde olmayan oğlunun cariyesi gibi yahut bir bakıma mülkünde olan ortak cariye gibi yahut mülkünde olup ebedî haram olan süt kızkardeşi gibi bir kadına cinsi yakınlıkta bulunan kimseye yahut küfrü halinde zina eden kadına yahut kitabet bedeline yetecek kadar para bırakıp ölen mükâtebe kazfeden şahsa, had vurulmaz. Çünkü oğlunun cariyesine yahut ortak cariyeye yahut esah olan kavle göre; mülkünde olan süt kızkardeşine cinsi yakınlıkta bulunan kimsenin namusu kalmamıştır. Küfür halinde zina eden kadının ihsanı düşmüştür. Kitabet bedeline yetecek kadar para bırakıp ölen mükâtebin ise hür olup olmadığında Eshab-ı Kiram'ın ihtilâfları şüphe îrâs etmiştir.
Hayızlı iken zevcesine yahut mecusî olan cariyesine yahut mükâtebe olan cariyesine cinsi yakınlıkta bulunan yahut kâfir iken mahremini (nikâhı kendisine ebedî haram olan) nikâh edip sonra müslüman olan kimseye kazfeden şahsa had vurulur. Çünkü o kimse bu kadınların bazısına nikâh cihetinden bazısına da satın alma cihetinden mâliktir. Mahremini nikâh edip sonra müslüman olan kimseye kazfeden şahsa İmameyn (Rh.A.)'e göre; had vurulmaz.
Müstemin (pasaportlu) olan bir kâfir bir müslümana kazfetse, kendisine had vurulur. Çünkü o kul haklarını yerine getirmeyi kabul etmiştir. Fakat zina haddi ile hırsızlık haddi, şarap içme haddi gibi hâlis Allah hakkı olduğu için kazf haddinin hilâfınadırlar.
Ama zimmî olan kimseye şarap içme haddinden başka bütün hadler vurulur. Gayetü'l-Beyan. Fakat Sarih «biz yukarıda Münye'den naklen zimmînin şarap içmesi ile had vurulacağı gibi sahih olan kavle göre; sarhoşluk ile de had vurulacağını beyân ettik» demiştir.
Siraciyye'de zikredilmiştir ki; zimmîler şarabın haram olduğuna itikat ederlerse, müslümanlar gibi olurlar. Yine Siraciyye'de zikredilmiştir ki; bir zimmî hırsızlık veya zina edip sonra İslâm şerefiyle müşerref olup hırsızlığı veya zinası kendisinin ikrarıyla veya müslümanların şehadetiyle sabit olursa, kendisine had vurulur. Eğer zimmîlerin şehadetleriyle sabit olursa, zimmîlerin şehadetleri müslüman üzerine kabul edilmediği için had vurulmaz.
İZAH
«Kazf haddi miras olarak vereseye intikal etmez ilh...» Yani kazfedene had vurulmadan önce kendisine kazfedilen ölse veya haddin bir kısmı vurulduğunda ölse, had bâtıl olur. Artık usûl ve fürû'undan hiç bir kimse bu haddi vurduramaz. Çünkü kazf haddi kendisine kazfedilenin bir mülkü, bir şahsı hakkı değildir ki, varislerine intikal etsin. Fakat ölmüş bir kimseye kazfedildiğinde dâva ve isbat etme ölünün usûl ve fürû'una ait olur. Bu dâva ve isbat asaletendir. Yoksa miras yoluyla değildir. Tamamı Bahır'dadır.
«İmam Şafii (Rh.A.)'ye göre; intikal eder ilh...» İhtilâfın esası: Biz Hanefilerce kazf haddinde Allah hakkı galiptir, imam Şafiî'ye göre; kul hakkı galiptir. Bu itibarla İmam Şafiî'ye göre; kazf haddi miras olarak vereseye intikal eder. Kazf ikrar edildikten sonra dönülmesi, affedilmesi, bedel karşılığında sulh olunması sahih olur. Bunların sahih olması, kul hakkı ciheti nazar-ı itibara alındığına göredir. Biz Hanefilere göre; Allah hakkı nazar-ı itibara alındığı İçin bunların hiç birisi sahih değildir. Fetih.
«Kazf edenle bir bedel karşılığında sulh olması ilh...» Yani kazf eden kazf haddinden vazgeçmesi için kendisine kazf edilene bir şey verip sulh olsa, bu sulh sahih olmaz. Hatta kendisine kazfedilen sulh bedelini geri verip kazf haddini taleb etmeye devam edebilir.
Seriyüddin, Zeylaî Haşiyesi'nde «bu sulh olma, kazf haddi için kaadıya dâva edildikten sonra olursa, had düşmez. Eğer önce olursa, düşer» demiştir. Fusûli'l-İmâdî'de de böyledir.
Ben derim ki: Affetme de bu tafsilât üzeredir. Buna, fukahanın «affetmekle, kazf haddini taleb etme bâtıl olmaz» kavilleri münâfi değildir, Çünkü fukahanın bu kavilleri murafaa (duruşma) dan sonra yapılan affa hamledilmiştir. Ebussuud.
Ben derim ki: Menkul olan buna muhaliftir. Hâniyye'de «had sabit olduktan sonra af ve beri kılmakla had düşmez. Keza; dâva kaadıya götürülmeden önce affedilse bile yine had düşmez.» diye zikredilmiştir.
«Affetmesi sahih olmaz ilh...» Yani had sabit olduktan sonra kazfedilenin, kazfedeni affetmesiyle had düşmez. Ancak kendisine kazfedilen «o şahıs bana kazfetmedi» veya «şahitlerim yalan söyledi» derse, bu ifadesinden kazfin haddi gerektirmediği anlaşılmış olur. Yoksa had sabit olup sonra düşmüş olmaz. Nitekim kendisine kazfedilen, kazfedeni tasdik eniğinde yine had düşer. Fetih.
«Evet, kendisine kazfedilen, kazfedeni affederse, kazfedene had vurulmaz ilh...» Bu ifade de «Fetih sahibinin «af sahih olmayıp had vurulur» kavline temessük ederek kendisine kazfedilen kazfedeni affetse bile af sahih olmadığı için kaadı kazfedene had vurur» diyen bazı âlimler) red vardır. Bahir sahibi «bazı âlimlerin «kendisine kazfedilen kazfedeni affetse bile af sahih olmadığı için kaadı kazfedene had vurur» kavilleri büyük bir galattır» demiştir.
Mebsut'ta zikredilmiştir ki; kendisine kazfediien kazfedeni affedip kazf haddini taleb etmediğinde kaadının haddi vurma hakkı yoktur. Ancak kendisine kazfedilen affından dönüp kazf haddini taleb ettiği takdirde kaadı kazfedene had vurur. Çünkü affetmesi hükümsüz olduğu için sanki şimdiye kadar husumet etmemiş olur. Fetih'te zikredilen kendisine kazfedilen affettikten sonra affından dönüp haddin vurulmasını talep etmesi üzerine hamlolunur.
«Bundan dolayı had ancak kendisine kazfedilen kimsenin bizzat huzurunda vurulur ilh...» Hâkim-i Şehid'in Kâfî'slnde zikredilmiştir ki; haddin bir kısmı vurulduktan sonra kendisine kazfedilen kaybolsa, affetme ihtimali olduğu için haddin geri kalan kısmı vurulmaz. Açık olarak affettiğinde had evleviyetle vurulmaz.
«ikisine de had vurulur ilh...» Yani önce söyleyene de cevap verene de. Çünkü bunlardan her biri arkadaşına kazfte bulunmuştur, önce söyleyenin arkadaşına kazfte bulunduğu açıktır, cevap verenin de arkadaşına kazfte bulunduğu açıktır. Çünkü «ben değilim, bilâkis sensin» ifadesinin mânâsı «ben değilim, bilâkis sen zânisin» demektir, Bunlara had» din vurulması ancak talep ettikleri takdirdedir. Bahır.
«Kaine Allah hakkı galip olduğu için ilh...» Eğer birinin sözü diğerinin sözüne kısas olsa Allah hakkının düşmesi lâzım gelir ki bu ise caiz değildir. Bahır.
Ben derim ki: Galiba kazf haddi sabit olduktan sonra olsa bile haddin vurulmasını talep etmenin şart olması kazfte kul hakkı bulunduğuna göredir.
«Meselâ ilh...» Yani haddi gerektirmeyen herhangi bir ifadeden.
«Meclis-i şer-i şerifin hürmetini yıktıkları için ilh...»
TENBİH: Kaadının huzurunda iki kimse birbirine sövse kaadının onları affetme hakkı var mı? Nehir sahibi «ben bunu görmedim» demiştir. Zahir olan affedemez. Fakat hasımlardan biri kaadıya «sen benim hasmımdan rüşvet alıp benim aleyhime hükmettin» dese, fukaha «kaadının onu affetme hakkı vardır» demişlerdir. Bu meseleyle birinci mesele arasındaki fark açıktır.
Ben derim ki: Bu, söz götürür. Zira kaadının huzurunda birbirine söven kimseler biri diğerinden hakkını almıştır. Fakat onlar kaadının meclisinin hürmetini yıktıkları için mücerred kaadının hakkı kalmıştır. Bu hasımlardan birinin kaadıya «rüşvet aldın» demesi gibi olur. Buna göre; kaadı huzurunda birbirine söven kimseleri affedebilir.
Valvalcıyya'da «iki kimse kaadının huzurunda birbirine sövse, kaadı onlara «susun» dediği halde susmasalar başkalarının da böyle fena fiili irtikab etmeye cesaret etmemeleri için kaadının onları hapsedip ta'zir etmedi güzeldir. Eğer kaadı onları affederse, bu da güzeldir. Çünkü her işte affetmek menduptur» diye zikredilen buna delâlet eder.
«Lian lâzım gelmez ilh...» Çünkü zevceye kazften dolayı had vurulduğu için Hana ehil olarak kalmaz. Çünkü Han şehadettir. kazf sebebiyle kendisine had vurulanın şehadeti makbul değildir.
«Lian yapılmasın diye zevcesinin anası için zevce had vurulur ilh...»
Zevce had vurulabilmesi için önce zevcesinin anasının kazf haddini dâva etmesi lâzımdır. Zevce had vurulunca Han düşer. Çünkü kazf için kendisine had vurulanın şehadeti kabul edilmez. Eğer önce zevcesi kazf haddi dâvasında bulunup kaadı aralarında Han yapsa, sonra zevcesinin anası kazf haddi dâvasında bulunsa erkeğe kazf için had vurulur. Bahır'da da böylece zikredilmiştir.
«Şek mahalli olduğu için ilh...» Yani zevç zevcesine «ey zina edem deyip o da «seninle zina ettim» dese şek bulunduğu için had vurulmaz Çünkü zevce bu ifadeyle «nikâhtan önce seninle zina ettim» mânâsın murad etse zina ettiğinde zevcini tasdik ettiği için Han lâzım olmayı] zevcine kazfte bulunduğu için had lâzım gelir. Eğer bu ifadeyle «nikâh tan sonra seninle cinsi yakınlıkta bulundum» mânâsını murad edip mü , şakele (şekilde bir olduğu) için bu cinsi yakınlığa zina demişse, had lâzım olmayıp lian vâcib olur. Çünkü kazf zevç tarafından yapılmış, zevce tarafından yapılmamıştır.
«Seninle zina ettim» ifadesiyle bu iki mânâdan birini tayin etmek mümkün olmadığı için lian ile hadden hangisinin vâcib olduğunda şüphe vâki olmuştur. Binaenaleyh şüpheyle had ve Handan birisi vâcib olmaz. Ancak zevcesinin «evlenmeden önce seninle zina ettim» veya zevcesi olmayan bir kadın «seninle zina ettim» demek suretiyle şüphe zail olursa, yalnız kadına had vurulur. Nehir.
«Yalnız zevce had vurulur ilh...» Çünkü «sen benden daha ziyade zina edicisin» ifadesi kazf değildir. Yukarda geçtiği üzere bu ifadenin mânâsı «sen zinaya daha kudretlisin» demektir. Evet. Zahiriyye'den naklen yukarıda geçtiği üzere bu ifade kazf olup yalnız kadına had vurulur. Yalnız kadına had vurulması şöyle de izah edilebilir: Zevcenin zevcine «sen benden daha ziyade zina edicisin» diye cevabı kazf sayıldığı takdirde zevcini «ey zina eden» sözünde tasdik etmiş olur.
«Lian okunur ilh...» Çünkü çocuğun kendinden olduğunu ikrar etmesiyle çocuğun nesebi kendisinden sabit olur. Sonra «çocuk benden değildir» diye çocuğun nesebininefyetmesiyle zevcesine kazfte bulunmuş olduğundan lian okurlar. Nehir.
«Heder (boş) dir ilh...» Yani «bu çocuk benim değildir, senin de değildir» dese bu sözünden dolayı kendisine ne had ve ne lian lâzım gelir.
«Çünkü doğumu inkâr etmiştir ilh...» Bununla kazf etmiş olmaz. Bundan dolayı bir kimse bir şahsa annesini babasını kasdederek «sen filan adamın ve filan kadının oğlu değilsin» dese kendisine bir şey lâzım gelmez.
«Kelâmda asıl olan ilh...» Bir erkeğe «ey zâniye» denilmesi İmam-ı Azam ile imam Ebû Yusuf'a göre; kazf sayılmaz, bu bir erkek hakkında mutasavver olmayan bir şey ile kazf demektir, bu cihetle bu söz, lağvdır. Nitekim tenasül uzvu kesilmiş olan kimseye kazfedene had vurulmaz.
Bir kimse bir erkeğe hitaben «sen zinaya mahalsin» dese had vurulmaz. Müennes harfi olan «hâ»'nın mübalağa için olması mecazdır. İmam Muhammed (Rh.A.)'e göre; bir erkeğe «ey zâniye» denilmesi kazf sayılır. Müennes harfi olan «ha» mübalağa için ilave edilmiş olabilir. Al-lâme tabirinde olduğu gibi yahut bu harf zaiddir. Bur harf hazfedilince «ey zâni» denilmiş olur.
«Çocuğu sebebiyle lian okunmuş kadına kazfedene had vurulmaz ilh...» Yani çocuk gerek hayatta gerek ölü olsun müsavidir. Çocuğu sebebiyle lian okunmuş kadına kazfedene haddin vurulmaması, kaadı çocuğun nesebini babasından kesip anasına ilhak edip lian baki kaldığı takdirdedir. Çocuğundan başka sebeble lian yapılmış veya çocuk sebebiyle lian yapılmış fakat çocuğun nesebini kaadı babasından kesmemiş yahut zevci kendisini yalanlayarak lian düşmüş olan kadına kazfedene had vurulur. Bahır.
«Çocuk alna alâmetidir ilh...» Bu çocuk sebebiyle anasının iffeti kalmamıştır.
«Mülkünde olmayan ilh...» Bunda kaide: Liaynihi haram (kendisinden dolayı haram) olan cinsi yakınlığı irtikap eden kimseye kazfeden şahsa had vurulmaz. Çünkü zina liaynihi haram olan cinsi yakınlıktır. Ligayrihi haram (başka bir şey dolayısı ile haram) olan cins) yakınlığı irtikap eden kimseye kazfeden sahsa had vurulur. Çünkü bu zina değildir. Her bakımdan veya bir bakımdan mülkü olmayan bir kadına cinsi yakınlık liaynihi haramdır. Tereddütsüz ebedî haram olması icmâ veya meşhur hadis ile sabit olan bir kadına mülkünde iken cinsi yakınlıkta bulunmak İmam-ı Azam (Rh.A.)'a göre; yine liaynihi haramdır. Fakat öpme, sıkma ile sabit olan müşâhere hürmeti böyle değildir. Çünkü bunda ihtilâf vardır. Hakkında nass (delil) da yoktur, bilâkis ihtiyattır. Cinsi yakınlıkla sabit olan müşâhare hürmeti ise Allah-ü Teâlâ'nın :
Nisa Sûresi; âyet : 22
«Babalarınızla evlenmiş olan kadınlarla evlenmeyin.» kavl-i kerimiyle sabittir. Nass (delil) ilesabit olan bir şey hakkındaki ihtilâfa itibar yoktur. Bir şeyin hürmeti muvakkat olursa, ligayrihi haram olur. Tamamı Hidaye ve şerhlerindedir.
«Oğlunun cariyesi gibi ilh...» Fetih'te buna kendisine zorla cinsi yakınlıkta bulunulan kadın misal olarak getirilmiştir. Kadına zorla cinsi yakınlıkta bulunulması ihsanını düşürür. Buna göre böyle bir kadına kazfeden şahsa had vurulmaz. Kendisine zorla cinsi yakınlıkta bulunulan kadın günahkâr olmasa bile irtikap edilen fena fiil zina olmaktan çıkmaz. Keza; kendisine zorla zina yaptırılan erkeğin ihsanı düştüğü gibi kadının ihsanı da düşer.
«Mülkünde olup ebedî haram olan ilh...» Haram olmanın mülke isnadı, müsebbebin sebebe isnadı kabilindendir. Çünkü haram olan faydalanmaktır. Mülk ise faydalanmanın sebebidir. Musannif «ebedî haram» kavliyle muvakkatan haram olandan ihtiraz etmiştir. Muvakkatan haram olanın misalleri yakında gelecektir.
«Esah olan kavle göre ilh...» Bu ifade, imam Kerhî'nln kavlinden ihtirazdır. Üç mezhep imamının kavli de böyledir, imam Kerhî'ye göre; mülkünde olup ebedî haram olan süt kızkardeşlne cinsi yakınlıkta bulunan kimseye kazfeden şahsa had vurulur, mülkündeki süt kır kardeşine çirişi yakınlıkta bulunmak mülkünde bulunan mecusî cariyesine cinsi yakınlıkta bulunmak gibidir. Esah olan kavlin vechi mecusî cariyenin haram olması kalkabilir. Çünkü bunun haram olması muvakkattir, ama süt kızkardeşin helâl olmaya mahal olması asla kabil olmadığı için buna yapılan cinsi yakınlık nasıl ligayrihi haram sayılabilir. Fetih.
«Namusu kalmamıştır ilh...» Yani namus zail olunca ihsan da zail olur. Nass (âyet-i kerime) namuslu ve hür kadınlara kazfeden kimseye haddi vâcib kılmıştır. Namuslu ve hür erkekler de namuslu ve hür kadınların mânâsında olup onlara da kazfedlldlğinde kazfedene had vâcib olur. Namuslu ve hür olmayan kimseye kazfte bulunan şahıs hakkında haddi gerektiren delil yoktur, ama bir insan bir günâh işleyip tövbe ettikten sonra ona kazfte bulunmak haram olduğu için ta'zir olunur. Fetih.
«Küfrü halinde zina eden kadına ilh...» Kadın kaydı şart değildir. Hatta dar-ı islâmda veya dar-ı harpte kadın olsun erkek olsun küfür halinde zina edip sonra müslüman olsa, bunlara kazfedene had vurulmaz.
Bir kimse bir şahsa «sen zina enin» deyip sonra o şahsın küfür halinde zina ettiğini ispat etse yahut «sen kâfir iken zina ettin» dese bu ifade âzâd edilmiş bir şahsa «sen köleyken zina ettin» demiş gibi olup kendisine had vurulmaz. Fetih. Bahır.
«Kazfeden şahsa had vurulur ilh...» Çünkü bu kadınların haram olması muvakkattir. Hayızlı kadının, kendisine zihar yapılmış kadının, farz orucu tutan kadının, mecusî cariyenin, evli cariyenin, fasid olarak satın alınan cariyenin - çünkü fasid olarak satın alma mülkü gerektirir- haram olması muvakkatttr. Bunlara cinsi yakınlıkta bulunan kimseye kazfeden şahsa hadvurulur. Fakat fasid olarak nikâh edilen kaimin haram olması muvakkat değildir. Çünkü fasid nikâhla mülk sabit îlmaz. Bundan dolayı fasid nikâhla evlenip cinsi yakınlıkta bulunan kimsenin ihsanı düşer ve kendisine kazfeden kimseye had vurulmaz. Fetih.
METİN
Kazfeden kimse bir şahsa yapmış olduğu kazfini ikrar edip kendisine kazfettiği şahsın isterse küfür halinde olsun zina ettiğine dair dört şahit getirse yahut kendisine kazfedilen şahıs -yukarıda geçtiği gibi - dört mecliste zina ettiğini ikrar etse kendisine zina haddi vurulur. Kendisine kazfedilen şahsın ihsanı düştüğü için kazfeden kimseye had vurulmaz. Bu meseleyi beyanda Molla Hüsrev, metnin «ev ekarra bizzina: Kendisine kazfedilen şahıs zina ettiğini ikrar etse» ifadesi yerine «ev ikrarihi bizzina» ifadesini zikretmiştir. Buna göre mânâsı; «kazfeden kimse kendisine kazfte bulunduğu şahsın zinayı ikrar ettiğine şahit getirse, had vurulur» demek olur.
Halbuki Bahır'da yazılmıştır ki; ikrar üzere şahit getirmek asla muteber olmaz ve kendisine itimad edilmez. Çünkü kendisine kazfedilen şahıs zina ettiğini inkâr ederse, getirilen şahit hükümsüz olur. Eğer ikrar ederse, ikrarıyla beraber şahit Kabul edilmez: Ancak Eşbah'ın beyânına göre; yedi yerde ikrarla beraber şahit kabul edilir. Halbuki bu mesele o yedi yerden değildir. Bundan dolayı musannif ibareyi değiştirmiştir.
Yani: izah edilen surette haddi gerektiren zinaya şehadet tehir olunup tekaadüm-i zamandan sonra olmazsa kendisine kazfedilen şahsa zina haddi vurulur. Kazfeden kimse yaptığı zina isnadını o anda isbat için delilden aciz olup şahitlerinin şehir içinde bulunduklarını iddia edip onları getirebilmesi hususunda kendisine mühlet verilmesini isterse, o gün mahkeme dağılmadan şahitlerini getirmesi için müsaade edilir, fakat şahitlerini araması için kendisinden kefil alınmaz, bilâkis hapsolunup kendisine «şahitlerini getirecek adam gönder» denilir. Kazfeden, kazf iddiasını şahitlerle isbattan aciz olursa, kendisine kazf haddi vurulur. Kazfeden kimse kendisine kazfettiği şahsın dediği gibi olduğuna dair dört fâsık şahit getirirse, kazfeden kimseden, kendisine kazfedilen şahıstan ve şahitlerden had düşer.
Cinsleri bir olan cinayetler için bir had kifayet eder. Fakat yukarda beyân olunduğu üzere zina, içki ve kazf hadleri gibi cinsleri ayrı olursa, bir had kifayet etmeyip her biri için had vurulur. Musannifin bu meseleyi mutlak surette zikretmesi, kendisine kazfedilenlerin bir kaç kişi veya bir kişi olmasına, kazf in bir günde veya bir kaç günde, bir cümle veya ayrı ayrı cümlelerle yapılmasına, hadlerin hepsinin veya bir kısmının dâva ve talep edilmesine şâmil olduğu gibi şunlara da şâmildir: Bir kimseye kazf için had vurulup bir kamçı vurulması baki kaldıktan sonra o mecliste diğer bir şahsa kazfte bulunsa, kalan bir kamçı vurularak birinci had tamamlanır da tedahülden dolayı ikinci kazf için bir şey lâzım olmaz.
Bir köle bir şahsa kazfte bulunsa, âzâd edildikten sonra başka bir şahsa daha kazfte bulunsa, kendisine köle haddi vurulur. Eğer kendisine kazfolunan ikinci şahıs had esnasında veya had tamam olduktan sonra had talebinde bulunursa, kırk ikisi için vurulmuş olduğundan had seksene tamamlanır. Fetih.
Zeylaî'nin hırsızlık bahsinde zikredilmiştir ki; bir kimse, bir şahsa kazfte bulunup kendisine had vurulduktan sonra tekrar o şahsa kazfte bulunsa, ikinci için had vurulmaz. Çünkü maksud olan, kazfeden kimsenin yalanını ortaya koyup kendisine kazfedilen şahıstan ân gidermek; birinci hadle hâsıl olmuştur. Bundan anlaşılan: Bir kimse bir şahsa «ey zina eden» deyip kendisine had vurulduktan sonra yine o şahsa «ey zina eden kadının oğlu» dese ve o şahsın anası da ölmüş bulunup o şahıs had talebinde bulunsa, o kimseye ikinci defa had vurulur. Nitekim kemal erbabına gizli değildir.
Musannifin izah edilen meseleyi had ile takyid etmesi, taziri gerektiren lâfızların teaddüdüyle müteaddit olmasını ifade eder. Çünkü tazir kul hakkıdır.
FER'Î MESELE: Bir kaadı bir kimseyi zina ederken veya içki içerken görse, istihsanen o kimseye had vurmaz, imam Muhammed bunları kazf haddine ve kısasa kıyas ederek «kaadı ona had vurur» demiştir. Fakat imam Muhammed'e «kaadı hâdis-i şerifle hadleri defetmeye memur olduğu halde bu hadleri tatbik ederse, kendisine töhmet lâhik olun» diye cevap verilmiştir.
İZAH
«Kendisine kazfedilen şahsın ihsanı düştüğü için kazfeden kimseye had vurulmaz ilh...» Bu ifadenin burada zikredilmesi yerinde değildir. Çünkü 'söz kendisine kazfedilene had vurulması hakkındadır. Yoksa kazfedene had vurulması hakkında değildir.
Yukarıda Fetih'ten naklen beyân edilmiştir ki; zina kâfirden de tahakkuk eder, fakat onun hakkında recm değil celd haddi icra edilir. Müslüman olmasıyla da had düşmez. Bunu, Sarih de ihsan şartlarını zikrederken açıklamıştır. Bu ifade tamamen mevzu harici değildir. Nasıl mevzu harici olabilir ki; bâb kendisine kazfedilene had vurulması hakkında değil kazfedene had vurulması hakkındadır. Aynı zamanda kendisine kazfedilene had vurulduğunda kazfedenden had düşer.
«Yedi yerde ikrarla beraber şahit kabul edilir ilh...» Yedi yer şunlardır :
1 - Vârislerden biri ölü üzerinde borç bulunduğunu ikrar etse borçla hükmedildiğinde diğer vârislerin hakkına tecavüz olacağı için ikrarıyla beraber şahit getirmesi de lâzımdır.
2 - Bir vasinin vesayetini bir müddeâ aleyh (aleyhinde dâva açılan) ikrar ederken vasîye vesayetine dair şahit getirmesi lâzımdır.
3 - Müddeâ aleyh vekâleti ikrar ederken vekil zararı defetmek için vekâletini isbat eder.
4 - İstihkaakta aleyhine hak dâva edilen kimsenin ikrarıyla beraber satıcısına dönmek mümkün olsun diye istihkaaka şahit getirilmesi lâzımdır.
5 - Bir çocuğun babasından çocuktan dolayı bir şey dâva edilip babası da dâva olunan şeyi ikrar etse, onun ikrarıyla dâva edilen şey sabit olmaz, şahit getirilmesi lâzımdır.
6 - Bir vâris musa - leh (kendisine vasiyet olunan kimse) için olan şeyi ikrarıyla beraber şahit getirmesi lâzımdır.
7 - Bir kimse bir hayvanı bir şahsa kiraya verip sonra yine o hayvanı başka bir şahsa da kiraya verse, birinci kiralayan şahıs kiracının aleyhine şahit getirse, her ne kadar ikinci kiralayan şahıs hazır olup ikrar etse de yine getirilen şahitler kabul edilir.
«Kazfeden kimse yaptığı zina isnadını o anda isbat için delilden aciz olup ilh...» Eğer tezkiye olunmamış iki şahit getirse veya bir şahit getirip ikinci şahidin şehir içinde bulunduğunu İddia etse, şahidlerin tezkiye edilmesi veya diğer şahidin getirilmesi için kaadı kazfedeni üç gün hapseder. Nitekim bunu babın evvelinde beyân ettik.
«Kendisinden kefil alınmaz ilh...» Çünkü kaadıya göre; kazf haddinin vâcib olmasının sebebi açıktır. Bu itibarla kaadı kendisine kazfedilenden bir an önce ân defetmek için kazf haddini tehir etmez. O günün mahkemesi dağılıncaya kadar tehir etmesinde bir beis yoktur. İmameyn (Rh.A.)'e göre; kazfedilenden kefil alınır. Bundan dolayı had ve kısas dâvasında suçlu hapsedilir. Fakat had ve kısasın bizzat kendileri için suçludan kefil alınmaz.
Ebû Bekir-i Râzî «imam-ı Azam (Rh.A.) «kazfedenden kefil alınmaz» ifadesiyle «kaadı kazfedeni kefil vermesi için cebretmez» mânâsını murad etmiştir» demiştir. Ama kazfeden kendiliğinden kefil verirse, bir beis yoktur. Çünkü kazfedenin nefsini teslim etmesi kendisi üzerine haktır. Nefse kefil olan kimseden de ancak bu kadarı istenir. Fetih.
«Had düşer ilh...» Çünkü fasığın kendisinde bir nevi kusur bulunsa bile şehadeti eda ve tahammüle ehildir. Bundan dolayı biz Hanefilerce fâsığın şehadetiyle verilen hüküm geçerlidir. Binaenaleyh fâsıkların şehadetiyle zina şüphesi sabit olup kendilerinden ve kazfedenden had düşer. Keza: Zinanın sübutunda şahitlerin adaleti şart olduğu için kendisine kazfedilen şahısdan da had düşer. Eğer şahitler âmâ yahut köle yahut kazf için had vurulmuş yahut üç şahit olurlarsa kendilerine kazf için had vurulur. Kendileri şehadete ehil veya nisab miktarı (dört şahit) olmadıkları için aleyhine şahitlik yaptıkları şahsa zina haddi vurulmaz. Nitekim zina üzerine şehadet babında geçmiştir.
Ben derim ki: Bundan anlaşılan kazfeden kimseye de had vurulmasıdır. Çünkü şahitler kazf yoluyla değil şehadet etmek üzere konuştukları için kendilerine had vurulduğu takdirde kazf eden kimseye had evleviyetle vurulur. Ben bunu açık olarak görmedim.
«Cinsleri bir olan cinayetler için bir had kifayet eder ilh...» Musannif «bir kimse bir kaç şahsakazfte bulunsa, yalnız bir had vurulur» diye ifade etmiştir. Bir kimse, bir şahsa kazfedip bundan dolayı had vurulduktan sonra tekrar başka bir şahsa kazfte bulunacak olsa. hakkında ittifakla tekrar kazf haddi lâzım gelir. Fakat birinci şahsa tekrar kazfte bulunacak olsa, kazf haddi vurulmaz. Fetih. Bahır.
«Bir sözle ilh...» Meselâ: Bir kimse, bir cemaate bir cümleyle «siz zânisiniz» dese, kendisine yalnız bir had vurulur. Nehir.
«Bir kamçı vurulması baki kaldıktan sonra ilh...» Bu ifade «birinci had tamam olduktan sonra tekrar başka bir şahsa kazfte bulunursa, kendisine tekrar had vurulur» kavlinden ihtirazdır.
«Tedahülden dolayı ilh...» Kazf haddinde tedahül cereyan eder. Yani bir kaç tane kazften dolayı yalnız bir had vurulur. Bunda kaide: Birinci hadden bir kamçı kalsa bile bu esnada kendisine had vurulan kimse başka bir şahsa kazfte bulunacak olsa birinci had tamamlanır, ikinci kazf için kendisine had vurulmaz. Cevhere.
Ben derim ki: İkinci kazf için ayrıca had vurulmaması kendisine kazfedilen şahıslar hazır bulundukları takdirdedir. Bahir ile Nehir'de böyle zikredilmiştir. Çünkü Muhit ile Tebyin'de zikredilmiştir ki; zina veya içki için haddin bir kısmı vurulduktan sonra kaçan kimse tekrar zina etse veya içki içse yeni baştan had vurulur. Eğer kazf haddinin bir kısmı vurulduktan sonra kaçan kimse başka bir şahsa kazfte bulunacak olsa, kendilerine kazfedilen bu iki şahıs beraber hazır olurlarsa veya birinci şahıs hazır olursa, birinci haddin geri kalan kısmı tamamlanır, ikinci kazf için bir şey lâzım gelmez. Eğer kendisine kazfedilen ikinci şahıs yalnız hazır olursa, yeni baştan ikinci kazf haddi vurulur ve birinci şahıs dâva etmediği için birinci hadden kalan kısım düşer. Çünkü bu şahsın haddin kalan kısmının vurulmasını dâva etmemesi ilk baştan affetmek gibidir. Nitekim kazf haddi ilk baştan ancak kendisine kazfedilen şahsın istemesiyle vurulur. Haddin kalan kısmı da aynı şeklide kendisine kazfedilen şahsın istemesiyle ikmal olunur. Bana zahir olan budur.
Velhasıl; kendisine kazfedilen birinci şahıs yalnız olarak veya ikinci şahısla beraber haddin vurulmasını taleb ederse, birinci haddin kalan kısmının vurulmasıyla iktifa edilir. Eğer ikinci şahıs yalnız olarak kazf haddinin vurulmasını taleb ederse, zina ve içki haddi gibi yeni baştan had vurulur.
Bu izahla malum oldu ki; birinci haddin kalan kısmının tamamlanması ancak birinci şahsın hazır almasıyladır. Tedahül, bazan ikinci haddin birinci haddin kalan kısmına dahil olmasıyla, bazan da birinci haddin kalan kısmının ikinci hadde dahil olmasıyla olur. Bu da ikinci kazf için yeni baştan had vurulduğundadır.
«Çünkü maksud olan ilh...» Bahır'da zikredilmiştir ki; bunda olan kemal erbabına gizli değildir. Zira birinci hadle kazfeden şahsın gelecekte vereceği haberde yalan olduğu ortayaçıkmayıp kendisine had vurulmazdan önce geçmiş zamandaki vermiş olduğu haberde yalancı olduğu ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı Fetih'te «bir kimse, bir şahsa kazfedip bundan dolayı kendisine had vurulduktan sonra tekrar aynı zinayla kazfte bulunsa şöyle ki: «Ben o şahsa nisbet etmiş olduğum zina dâvasında duruyorum» dese Zeylaî'de zikredildiği gibi kendisine ikinci defa had vurulmaz. Ama o şahsa başka bir zinayla kazfte bulunsa kendisine ikinci defa had vurulur» diye zikredilmiştir.
Fakat Zahiriyye'de zikredilmiştir ki; bir kimse bir şahsa kazfedip bundan dolayı kendisine had vurulduktan sonra aynı şahsa kazfte bulunacak olsa kendisine ikinci defa had vurulmaz. Bunda asıl olan «Ebû Bekrete, Muğire'nin zina ettiğine şahitlikte bulunmuş. Hz. Ömer (R.A.) zina şahitlerinin adedi noksan olduğu için Ebû Bekrete'ye kazf haddi vurmuş, bundan sonra Ebû Bekrete toplantı yerlerinde «Muğire'nin zâni olduğuna şehadet ederim» diyormuş. Hz. Ömer (R.A.) Ebû Bekrete'ye ikinci defa had vurmak istediğinde Hz. Ali (R.A.). Hz. Ömer (R.A.)'i men etmiş. Hz. Ömer (R.A.) Hz. Ali (R.A.)'nin kavline dönmüş ve mesele icmâ olmuştur.» diye rivayet edilendir. Bundan malum oldu ki; mezhebin muhtar kavline göre; Zeylaî'nin zikrettiği gibi; bîr kimse bir, şahsa kazfte bulunup bundan dolayı kendisine had vurulduktan sonra kazfeden kimse gerek aynı sözünde israr ederek kazfte bulunsun, gerekse aynı şahsa başka zina ile kazfte bulunsun ikinci defa had vurulmaz. Zahiriyye'nin ibaresi burada son bulmuştur.
Bahır ile Nehir'de de «o kimseye tekrar had vurulmaz» diye zikredilmiştir. Fakat Fetih'de zikredilen buna muhaliftir. Bana öyle geliyor ki; doğru olan Fetih'de zikredilmiş olandır. Çünkü o kimse, başka bir şahsa kazfte bulunduğunda kendisine tekrar had vurulduğu gibi aynı şahsa birinci zina İsnadında başka bir zina isnadında bulunursa, yine kendisine tekrar had vurulur. Zira o kimsenin ikinci yapmış olduğu kazfte yalan olduğu ortaya çıkmamıştır, Ama kazfeden kimse, had vurulduktan sonra yine aynı kazf sözünde israr etse veya mutlak surette kazfte bulunsa bu, birinci kazf üzerine hamledileceği için kendisine tekrar had vurulmaz. Çünkü kazften dolayı kendisine had vurulan kimse, kazfettiği sözünde doğru olduğunu belirtmek için sözünü tekrarlayabilir. Nitekim Ebû Bekrete, «Muğire'nin zâni olduğuna şehadet ederim» ifadesiyle başka bîr zina murad etmemiştir. Bununla malum oldu ki; Zahiriyye'de zikredilen, Fetih'de zikredilene muhalif değildir.
«Diye cevap verilmiştir ilh...» Yani bir kaadı bir kimseyi zina ederken veya içki içerken görse, istihsanen o kimseye had vurmaz.
İmam Muhammed «bu hadleri kazf haddine ve kısasa kıyas ederek, kaadı ona had vurur» demiştir. Zina ve içki haddi ile kazf ve kısas arasındaki fark istihsanen şöyle açıklanır: Bu zina veya içki Maddinin muayyen bir dâva ve talep edeni yoktur. Bu itibarla ibtidaen buhaddi istifa ve icra etmek kaadıya aittir. Şahit hakkında Peygamberimiz (S.A.V.)'in :
«Kim ki bir ayıbı görüp onu setrederse diri diri gömülen kızı diriltmiş gibi olur.» hâdis-i şerifinin gereğince kaadı setr ile hadleri defetmeye memurdur. Binaenaleyh kaadı memur olduğu şeyi bırakıp haddin istifa ve icrasını murad ederse, had vurmuş olduğu kimseye buğz ve düşmanlık ettiği töhmeti kendisine lâhik olur. Bu yüzden bu hadleri icra etmesi kaadıya caiz olmaz. Fakat kazf haddiyle kısas böyle olmayıp kazf haddinde kendisine kazfedilen şahıs kısasta ise öldürülenin velisi dâva ve talep etmektedir. Hatta denilmiştir ki; hakkında kötü söz söylenilen zât için kötü söz söyleyen kimseyi tazir etmek kısas gibi olduğundan bunda kaadı için bir töhmet yoktur. Binaenaleyh kaadı için kendisiyle Allah arasında olan şeyi istifa ve icra etmesi caizdir. Çünkü hüküm kısasın istifa ve-icrası için şart olmayıp suçlunun imkan vermesi için şarttır. Nitekim zina üzerine şehadet babından önce geçmiştir. Bu mahallin takriri hususunda bana zahir olan budur.  

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...