KAZF (İFTİRA)HADDİ
BÂBI
METİN
Kazf, Içgatta;
atmak manasınadır.
Şeriatta ise; bir
kimseye ayıplama ve sövme maksadıyla zina isnad etmektir. Kazf, ittifakla büyük
günâhlardandır. Fetih.
Nehir'de «küçük kız
çocuğu, köle ve namuslu olmayan hürre kadınlar gibi muhsan olmayan kimselere
yapılan kazfler küçük günâhlardandır» diye zikredilmiştir. Kazf haddi adet ve
sabit olma bakımından içki haddi gibidir.
Kazf, ya iki
erkeğin şehadetiyle veya kazf eden kimsenin bir kere ikrarıyla sabit olur. Kazf
iki erkeğin şehadetiyle sabit olduğunda hâkim onlardan kazfin mahiyetini ve
keyfiyetini yani nasıl bir lâfızla kazf edildiğini sorar. Ancak şahitler
kazfedenin zina lafzıyla kazfettiğine şehadet ederlerse, kazfin mahiyetinden ve
keyfiyetinden sormaz. Hâkim şahitleri tezkiyeye havale eder. Bu tezkiye
esnasında kazfte bulunan kimseyi hapseder. Nitekim hâkim üç güne kadar gelmeleri
mümkün olan şahitler için kazfeden kimseyi hapseder. Eğer şahitlerin gelmeleri
üç güne kadar mümkün olmazsa hâkim onu hapsetmez. İkinci meclise gelmesi için
kendisinden kefil de almaz. İmam Ebû Yusuf (Rh.A.)'a göre; alır. Nehir.
İZAH
«Şeriatta ise; bir
kimseye ayıplama ve sövme maksadıyla zina isnad etmektir ilh...» Evlâ olan
İnaye'nin beyânıdır: Kazf muhsan olan bir kimseyi sarahaten veya delâleten
zînâya nisbet etmektir. Çünkü kazf haddi ancak muhsan olan kimseye
kazfedildiğinde vâcib olur.
Ben derim ki: İhsan
(kendisine zina isnad edilen kimsenin akıllı, erginlik çağında, hür, müslüman ve
namuslu olması) kazfedene haddin vurulması için şarttır. Zinaya yapılan
şehadetin kazfin tarifinden çıkması için kazfin ayıplama ve sövme yoluyla olması
şarttır.
«Nehir'de ilh...»
Yani küçük kız çocuğu, köle ve namuslu olmayan hürre kadınlar gibi muhsan
olmayan kimselere yapılan kazfin verdiği eza büyük, hür, mesture olan hanıma
verdiği ezadan azdır.
Cem'uI-Cevâmî
şerhinde «halvet (kimsenin işitmediği yer) de kazf İmam Şafiî (Rh.A.)'ye göre;
küçük günâhdır» diye zikredilmiştir. Biz Hanefilerin kaidesi de bu sözden uzak
değildir. Çünkü kazfteki illet kendisine zina isnad edilen kimseye ayıp
yapışmasıdır. Kimsenin işitmediği yerde yapılan kazfte bu yoktur. Fukaha ihsanı
haddin vâcib olması için şart kılmışlardır, yoksa kazf büyük günâh olduğundan
dolayı şart kılmamışlardır.
Vasile (R.A.)'den
Resûl-i Ekrem (SAV.)'in:
«Her kim bir
zimmîye kazfte bulunursa kıyamet gününde kendisine ateşten kamçılarla had
vurulur» buyurduğu rivayet olunmuştur. Taberânî. Ümmü'l-Mü'minîn (Mü'minlerin
anası) Aişe (R.A.)'ye gerek gizli, gerekse aşikâr kazfetmek küfürdür. Keza: Hz.
Meryem hakkında dayapılan kazf küfürdür.
«Kazf haddi adet ve
sabit olma bakımından içki haddi gibidir ilh...» Yani kazf eden kimse hür
olursa, kendisine seksen deynek, köle olursa kırk deynek vurulur. Bahır.
«Kazf, ya iki
erkeğin şehadetiyle ilh...» Yani kazf, ancak ya iki erkeğin şehadetiyle veya
kazf eden kimsenin bir kere ikrarıyla sabit olur. Bunda kadınların şehadeti
yahut şehadet üzerine şehadet yahut bir kaadının diğer kaadıya mektubu kabul
edilmez, kazf üzerine yemin de ettirilmez. Hadlerden hiç birinde yemin yoktur.
Ancak mal için hırsızlık hususunda yemin ettirilir. Eğer hırsız yemin etmekten
çekinirse, dâva edilen malı öder, fakat eli kesilmez, Şahitler kazfin zamanında
ihtilâf etseler, İmam-ı Azam (Rh.A.)'a göre; şehadetleri bâtıl olmaz, imameyn
(Rh. Aleyhima)'e göre; şahitler ihtilâf ettiğinde kazfeden kimseye had vurulmaz.
Şahitlerden biri bir şahsın kazfte bulunduğuna diğeri kazfi ikrar ettiğine
şahitlik yapsa, istihsana göre; ittifakla o şahsa had vurulmaz. Keza: Şahitler o
şahsın kazfte bulunduğu sözde ihtilâf etseler yahut şahitlerden biri «o şahıs
«ey zina eden kadının» oğlu» dedi diye diğeri « «sen babanın oğlu değilsin»
dedi» diye şahitlik yapsa, o şahsa had vurulmaz. Bu Hâkim-i Şehid'in Kâfî'sinde
hulâsa olarak alınmıştır.
«Hâkim onlardan
kazfin mahiyetini ve keyfiyetini yani nasıl bir lâfızla kazfedildiğini sorar
ilh...» Çünkü bir kimse, bir şahsa zorla kazfettirilse, o kimseye had vurulmaz.
Bir kimse, kendisine kazfedilmiş olduğuna dair iki şahit getirse, şahitler
«falanca şahıs bu kimseye kazfetmiştir» deyip bu ifade üzerine bir şey ziyade
etmeseler, şehadetleri kabul edilmez. Çünkü kazf, zinadan başka bir lâfızla da
olabilir. Şahitler «o şahıs bu kimseye «ey zina eden» dedi» diye şehadet
ederlerse, şahitlikleri kabul edilir ve kazf eden kimseye had vurulur. Bundan
anlaşılan; şahitler «falan kimse filan şahsa kazfetti» diye şehadette
bulunduklarında hâkimin şahitler kazfin mahiyetinden ve keyfiyetinden sual
etmesidir. Eğer şahitler «falan kimse, filan şahsa «ey zina eden» dedi» diye
şahitlik yaparlarsa, hâkim onlara kazfin mahiyetinden ve keyfiyetinden sormaz.
Hamevî'den naklen
Miskin Haşiyesi'nde «hâkimin şahitlere kazfin yapıldığı yeri de sorması
lâzımdır. Çünkü kazf, dar-ı harpte ve İslâm hükümdarına isyan edenlerin istilâ
ettikleri yerde yapılmış olabilir. Kazfin zamanını da sorar. Zira o kimse, kazfi
çocuk İken yapmış olabilir. Fakat zamanını sorması, tekaadüm-i zaman
ihtimalinden dolayı değildir. Çünkü kazf haddi, tekaadüm-i zamanla bâtıl olmaz.
Halbuki diğer hadler tekaadüm-i zamanla düşer» diye zikredilmiştir.
«Nitekim hâkim üç
güne kadar gelmeleri mümkün olan şahitler için kazfeden kimseyi hapseder ilh...»
Kendisine kazfedilmiş olduğunu dâva eden kimse bu husustaki dâvasını isbat için
adaletli bir şahit getirip ikinci şahidin şehir içinde bulunduğunu iddia etse,
hâkimkazfeden kimseyi iki veya üç gün hapseder. Eğer şahitlerin şehir içinde
bulunduğunu iddia ederse, hâkim o gün mahkeme dağılıncaya kadar kazf zanlısını
hapseder.
METİN
Muhsan veya
muhsanaya yani müslüman, hür, erginlik çağında, akıllı ve zina fiilinden afif
(namuslu) olan erkek veya kadına; kazfeden şahıs gerek hür, gerek köle, gerek
zimmî ve gerekse kadın olsun kazf haddi vurulur. Kendisine kazf edilen kimsenin
hürriyeti sabit olmazsa, kazfeden kimse ta'zir olunur. Recmin ihsanında şart
olan sahih nikâhla evlenme ve zevcesine cinsi yakınlıkta bulunma vasıfları
kazfin ihsanında şart değildir.
Kendisine kazf
edilen kimse kazfedenin oğlu yahut oğlunun oğlu yahut dilsiz yahut tenasül uzvu
kesilmiş yahut hadım edilmiş yahut fasid nikâh veya fasid mülk ile cinsi
yakınlıkta bulunmamış yahut kadının tenasül uzvu bitişik veya tenasül uzvunda
kemik olmaması ve aynı zamanda kazf haddi vurulurken ihsanın bulunması şarttır.
Hatta kendisine kazf edilen kimse kazfedene had vurulmadan önce -Allah'a
sığınırız- mürted olsa, her ne kadar sonra tekrar müslüman olsa bile kazfeden
kimseden kazf haddi düşer. Fetih.
İZAH
«Kazfeden şahıs
gerek hür ilh...» Yani muhsan olan erkeğe veya muhsana olan kadına kazfeden hür
olsa bile kendisine kazf haddi vurulur. Fukahadan kazfeden kimsenin şartlarına
temas eden bir kimse görmedim. Kazfeden kimsenin de akıllı, erginlik çağında,
nâtık (konuşan) olması ve kazfi kendi iradesiyle İslâm . memleketinde yapması
şapttır. Buna göre; kazfeden çocuğa had lâzım gelmezse de tazir edilir. Kazfeden
deliye de had vurulmaz. Haram olan şeyden sarhoş olan kimse kul haklarında ayık
olan şahıs gibi mükellef olduğu için kazfettiğinde kendisine had vurulur.
Bir kimse bir şahsa
kazf yapması için icbar edilip o da tehdit karşısında o şahsa kazfte bulunsa
kendisine had vurulmaz. Kazfeden dilsize de had vurulmaz. Çünkü onun zinâ
lâfzını acık olarak söylemesi mümkün değildir. Dar-ı harpte veya İslâm
hükümdarına karşı isyan edip isyancıların idaresi ve hakimiyeti altında bulunan
beldede kazfeden kimseye de had vurulmaz. Kazf eden, kimsen in İslâm
memleketinde büyümekle kazfin hakikaten veya hükmen haram olduğunu bilmesinin de
kazfin şartlarından olması ihtimali vardır.
Fakat Hâkim-i
Şehid'in «Kâfî» isimli kitabında zikredilmiştir ki; bir harbî (kâfir) eman
(pasaport) la İslâm memleketine gelip bir müslümana kazfde bulunsa İmam Azam'ın
evvelki kavline göre; kendisine had vurulmaz, son kavline göre ki bu İmameyn'in
de kavlîdir, had vurulur. Bundan anlaşılan harbî islâm memleketine gelir gelmez
bir müslümana kazfte bulunsa, had vurulur. Galiba bunun sebebi zinanın her
millette haram olmasıdır. Binaenaleyh zina ile kazfte bulunmak da haramdır. Bu
itibarla harbî «ben zinayla kazfetmenin haram olduğunu bilmiyordum» diye iddia
etse, tasdik edilmez. Bana zahir plan budur. Buna temas eden hiç bir kimseyi
görmedim.
«Gerek zimmî
ilh...» Sarih zimmî yerine «gerek kâfir olsun» deseydi, emanla İslâm memleketine
giren harbî, de tarife girmiş olurdu. Nitekim harbî hakkındaki İmam-ı Azam'ın
kavilleri biraz önce geçmiştir.
«Hür ilh...» Yani
kendisine kazfedilen kimsenin hürriyeti ya kazfeden kimsenin ikrarıyla ya da
kazfeden onun hürriyetini inkâr ettiğinde şahitte sabit olur. Kazfeden kimse
kendisinin hür olduğunu inkâr ederek «ben köleyim, bana kölelerin haddi
lâzımdır» dese sözü kabul edilir, Bu, Hâniyye'den naklen Bahır'da
zikredilmiştir.
«Kendisine kazf
edilen kimsenin hürriyeti sabit olmazsa ilh...» Yani kendisine kazfedilen kimse
kâfir veya köle olup müslüman ve hür olmazsa, kazfeden kimseye had vurulmaz.
Fakat tazir edilir. Muhsan olmayan kimseye zina ile kazfeden şahsa da had
vurulmayıp tazir edilir.
«Erginlik çağında,
akıllı ilh...» Yani kendisine kazfedilen kimsenin akıllı ve erginlik cağında
bulunması şarttır. Çünkü çocukla, deliye kazfeden kimseye had vurulmaz. Zira
çocukla deliden haram olan zina fiili tasavvur edilemez. Haram olan bir fiilin
haram olması için işleyenin mükellef olması şarttır.
Zahiriyye'de
zikredilmiştir ki; bir kimse mürâhik (erginlik cağına yaklaşan çocuğ)a kazfte
bulunsa, çocuk yaş ile veya ihtilam ile' buluğ cağına erdiğini iddia etse onun
sözüyle kazfedene had vurulmaz. Bahır.
«Zina fiilinden
afif (namuslu) olan ilh...» Sarih, Han bahsinde «kendisine kazfedilen kimsenin
zina töhmetinden de uzak olması lâzımdır» diye ziyade etmiştir. Bir kimse babası
malum olmayan bir şahsa kazfde bulunsa, kendisine kazf haddi vurulmaz. Çünkü
bunda töhmet vardır. Bu kaydın burada zikredilmesi lâzımdır. Fakat bunu
zikredeni görmedim.
Bilmiş ol ki,
mülkten ve mülk şüphesinden hali olan zina şeriatta haddi icap edip etmemek
itibariyle iki kısma ayrılır. Hatta bir kimse oğlunun cariyesine cinsi
yakınlıkta bulunsa, hakkında zina haddi icra edilmez. Bu kimseye zina ile
kazfeden kimseye kazif haddi vurulmaz. Binaenaleyh babaya;her ne kadar zina
haddi vurulmasa bile oğlunun cariyesine cinsi yakınlıkta bulunması zinadır,
nitekim bunu hadler bahsinin evvelinde Fetih'den naklen beyân ettik. Ama bir
kimse istibrâ (satın alınan bir cariyenin gebe olmadığına kanaat getirmek için
bir âdet görünceye kadar ona yaklaşmaktan çekinme)den önce cariyesine cinsi
yakınlıkta bulunsa, bu cinsi yakınlığı zina değildir. Çünkü bu cinsi yakınlık
hayızlıyken zevcesine cinsi yakınlıkta bulunma gibi, hakiki mülkünde vaki
olmuştur, zira bu cinsi yakınlık arızi bir sebebten dolayı haram kılınmıştır.
Zina ise bizzat
haram olan cinsi yakınlıktır. Nitekim ileride gelecektir. Bundan dolayı Miskin
«zina fiilinden afif olan, ifadesi mülkde haram olan cinsi yakınlıktan
ihtirazdır, çünkü bir kimsenin mülkünde haram olan cinsi yakınlıkta bulunması
kendisini muhsan olmaktan çıkarmaz» demiştir.
«Kazf haddi
vurulurken ihsanın bulunması şarttır ilh...» Kendisine kazfedilen kimsenin haddi
talep etmesi ve kazfeden kimseye had vurulmadan önce ölmemesi şarttır. Çünkü
hadler miras olarak vereseye intikâl etmez.
«Fasid mülk ile
ilh...» Hâkim-i Şehid'in Kâfi'sinde zikredilmiştir ki; bir kimse fasid olarak
satın aldığı cariyeye cinsi yakınlıkta bulunup sonra bir şahıs bu kimseye kazfde
bulunsa, kazfedene had vurulur. Çünkü fasid olarak satın alma, mülkü gerektirir.
Mezhebin muhtar olan kavli budur. Fakat fasid nikâhla mülk sabit olmaz. Bundan
dolayı fasid nikâhla evlenip cinsi yakınlıkta bulunan kimsenin ihsanı düşer ve
kendisine kazfedene had vurulmaz.
Ben derim ki; Fasid
mülk ile satın alınan cariyeye hak sahibi çıkarak fasid olduğu ortaya çıkan mülk
murad edilmiştir.
Hâniyye'de «bir
kimse, bir cariye satın alıp cinsi yakınlıkta bulunduktan sonra cariyeye hâk
sahibi çıksa, daha sonra bir şahıs bu kimseye kazfte bulunsa, had vurulmaz» diye
zikredilmiştir.
«Hatta kendisine
kazfedilen kimse kazfedene had vurulmadan önce -Allah'a sığınırız- mürted olsa,
her ne kadar sonra tekrar müslüman olsa bile kazfeden kimseden kazf haddi düşer
ilh...» Keza; kendisine kazfedilen kimse kazfeden kimseye had vurulmadan önce
zina etse yahut haram olan cinsi yakınlıkta bulunsa yahut bunasa veya dilsiz
olup bu hali devam etse, kazfedene had vurulmaz. Hâkim-i Şehid'in Kâfî'sinde de
böyle zikredilmiştir.
T E N B İ H :
Siraciyye'den naklen Nehir'de zikredilmiştir ki; bir kimse, erginlik çağına
müşkül hünsa olarak giren bir şahsa kazfte bulunsa, o kimseye had vurulmaz.
Ben derim ki; Nehir
sahibi müşkül hünsa evlenip cinsi yakınlıkta bulunduktan sonra bir kimsenin bu
müşkül hünsaya kazfte bulunmasını murad etmiştir. Çünkü müşkül hünsanın nikâhı
müşküllüğü ortadan kalkmadan sahih olmadığı için müşkül hünsa mülkü olmayan
kadına cinsi yakınlıkta bulunmuştur.
METİN
Kazfedilen kimseye
haddin vurulabilmesi için kazfin sarih (açık) zina lâfzıyla yapılması şarttır.
Zahiriyye'den beyân edildiği üzere «sen filandan veya benden daha ziyade zina
edicisin» ifadesi de sarih zina lâfızlarındandır.
Musannif merhumun
Menar Şerhinden naklettiği gibi «nîk» lâfzıda sarih zina lâfzı gibidir. Buna
göre bir kimse bir şahsa «ey nâîk» dese «ey zâni» demiş olur. Hemze ile «ya
zâni'»dese had vurulmaz. Tekmile Şerhi.
Kazfeden kimsenin
kazifde bulunduğu şahsa gazap halinde hemze ile «sen dağda zina' ettin»
demesiyle had lâzım gelir. Çünkü hemze ile «zina» kelimesi zina manâsıyla çıkma
mânâsı arasında her ne kadar müşterek ise de gazap hali «zina» mânâsını tayin
eder. Gazap halinde «sen babandan değilsin» dese had vurulur, eğer «sen babandan
değilsin» sözünün üzerine «sen annenden de değilsin» sözünü ziyade etse yahut
«sen ebeveyninden olmadın» dese, had lâzım gelmez.
Gazap halinde anası
muhsana olan kimseye, nesebinin kendisine muttasıl olduğu maruf ve meşhur olan
babasını mürad ederek «sen falanın oğlu değilsin» dese, had lâzım gelir. Çünkü
«sen babandan değilsin» ve «sen falanın oğlu değilsin» suretlerinde o kimsenin
annesi hakkında kazfdir. Muteber olan kendisine kazfedilenin ihsanıdır, haddi
talep edenin ihsanı değildir. Şumunni.
Bir kimse bir şahsa
«sen dağda zina ettin» yahut «sen babandan değilsin» yahut «sen falanın oğlu
değilsin» dese bakılır, eğer bu ifadeleri gazap halinde söylemiş ise kazfetmiş
olur, eğer bu ifadeleri rıza halinde söylemiş ise birinci ifade de zina, dağa
çıkmak mânâsına, diğer iki ifadede de güzel ahlâkda babasına benzemediğine
hamlolunur. Yani «sen babanın oğlu değilsin» demekle «güzel ahlâkta baban gibi
değilsin» demiş olur. Kazfedene had vurulabilmesi îçin kendisine kazfedilen
muhsan kimsenin haddi talep etmesi şarttır. Çünkü kazfedene had vurdurmak
kendisine kazfedilenin hakkıdır. Çünkü kazfedene had vurdurmak kendisine
kazfedilenin hakkıdır. Kendisine kazfedilen kimse, kazf halinde kazfeden şahsın
meclisinde bulunmayıp hatta kazfi hiç biri işitmese bile yine kazfedene had
vurulur. Keza: Bir kimse, kendisine kazfetmesi için bir şahsa emredip o da
kazfde bulunsa, yine kazfeden şahsa had vurulur.
İZAH
«Kazfedilen kimseye
haddin vurulabilmesi için kazfin sarih (açık) zina lafzıyla yapılması şarttır
ilh...» Yani hangi lisanla olursa olsun kazfin sarih (açık) zina lafzıyla
yapılması şarttır. Şürünbulâliyye.
Bir kimse, bir
kadına «filan şahıs sana haram olarak cinsi yakınlıkta bulunmuştur» yahut «sana
haram olarak cima etmiştir» dese, had vurulmaz. Bahir. Keza; bir kimse, bir
şahsa «sen falanca kadına fenalıkta bulundun» veya o şahsa tariz ederek «ben
zâni değilim» dese, yine had lâzım gelmez.
Yine Bahır'da
zikredilmiştir ki; bir kimse bir şahsa hitaben «senin zâni olduğun bana haber
verildi» yahut «filan şahıs senin zâni olduğuna dair şehadeti üzerine beni şahit
tuttu» dese yahut bir kimse, bir şahısa «filana giderek sen zânisin de» deyip, o
da gidip «sen zânisin»dese, bu suretlerde had lâzım gelmez. Kâfî'de de böyle
zikredilmiştir.
«Zahiriyye'de beyân
edildiği üzere «sen filandan veya benden daha ziyade zina edicisin» ifadesi de
sarih zina lâfızlarındandır ilh...» Mebsut'tan naklen Fetih'te zikredilen buna
muhaliftir. Şöyle ki; bir kimse bir şahsa hitaben «sen filan adamdan daha ziyade
zina edicisin» yahut «sen insanların en zânisisin» dese kendisine had vurulmaz.
Cevhere'de had vurulmamasının sebebi şöyle açıklanmıştır. Bu ifadenin mânâsı
«sen zinaya insanların en kudretlisisin» demektir.
Yine Hâniyye'den
naklen Fetih'te zikredilmiştir ki: Bir kimse bir şahsa hitaben «sen insanların
en zânisisin» yahut «sen filandan daha ziyade zânisin» dese hakkında had icra
olunur. «Sen benden daha zânisin» dese, hakkında had icra olunmaz.
Ben derim ki:
Zahiriyye'de zikredilenin vechi açıktır. Çünkü bu ifadede muhatabı açık olarak
zinaya nisbet etmek yardır. Mebsut'tan naklen Fetih'te zikredilen ifadede tevil
ihtimaline bakılmıştır. Hâniyye'den naklen yine Fetih'te zikredilen «sen
insanların en zânisisin» yahut «sen filandan daha ziyade zânisin» ifadeleriyle
«sen benden daha zânisin» ifadeleri aralarında fark bulmak müşküldür. Şöyle fark
bulunabilir: «Sen filandan daha ziyade zânisin» ifadesinde filanı zinaya nisbet
etmek muhatabı da onunla beraber kazf (zina) de ortak etmek vardır. Fakat «sen
benden daha zânisin» ifadesinde bu ifadeyi söyleyen kimse kendi nefsini zinaya
nisbet etmektedir. Bu ise kazf değildir. Binaenaleyh muhataba da kazf etmiş
olmaz. Çünkü muhatabı kazf olmayan şeyde kendisine ortak kılmıştır.
«Hemze ile «ya
zâni» dese had vurulmaz ilh...» Muhit'in ve Bahır'ın beyânlarına göre; had
vurulur. Çünkü istinsah (kopye) eden «had vurulur» ifadesi yerine sehven «had
vurulmaz» ifadesini istinsah etmiştir.
Asıl'da
zikredilmiştir ki; bir kimse bir şahsa hemze ile «ya zâni» deyip «bununla bir
şey üzerine çıkmasını kasdettim» dese tasdik edilmeyip kendisine had vurulur.
Çünkü lâfzın ihtimali olmayan şeyi niyet etmiştir. Zira hemze ile zina
kelimesinin çıkmak mânâsına olması ancak çıkmaya mahal olana yakın olarak
zikredildiği vakitte olur. Zanii'l-cebel: dağa çıkan denilmesi gibi. Hemze ile
olan zina kelimesi çıkmaya mahal olana yakın olarak kullanılmazsa zina mânâsı
murad olunur.
«Sen dağda zina
ettin» demesiyle had lâzım gelir ilh...» İmam Muhammed (Rh.A.)'e göre; lâzım
gelmez. Çünkü İmam Muhammed (Rh.A.)'e göre; hemze ile zina kelimesi çıkma
mânâsında hakikattir.
«Sen annenden de
değilsin» sözünü ziyade etse yahut «sen ebeveyninden olmadın» dese had lâzım
gelmez ilh...» Çünkü bu ifadeler açık bir yalan olacağı cihetle kazf
ifadelerinden değildir. Keza: Bir kimse bir şahsa «sen annenden değilsin» dese
yine kendisine hadvurulmaz. Çünkü neseb anneden sabit olmaz. Bahır.
«Maruf ve meşhur
olan babasını murad ederek «sen falanın oğlu değilsin» dese had lâzım gelir
ilh...» Keza: «Sen filanın çocuğu değilsin» yahut «sen babandan değilsin» yahut
«baban seni doğurmadı» dese yine had lâzım gelir. Fakat «sen filanın
doğurduğundan değilsin» dese had lâzım gelmez. Çünkü bu ifade kazf değildir. Bu
Zahiriyye'den naklen Bahır'da zikredilmiştir.
«Çünkü «sen
babandan değilsin» ve «sen falanın oğlu değilsin» suretlerinde o kimsenin annesi
hakkında kazfdir ilh...» Zira çocuğun nesebinin babasından olmadığım söylemek,
babasının zina edici olduğunu gerektirir ki annesi babası ile zina edip çocuk
zinadan olmuş olur. Nehir. Fetih'de de böyledir.
Ben derim ki: Bu
söz götürür, çünkü bu ifadeler o kimsenin yalnız annesi hakkında kazf yapılmış
olmayı gerektirir. Nitekim önceden böyle açıklanmıştır, babasının zina etmesi
lâzım gelmez. Zira çocuk babasının yatağında doğmuştur. Kazfeden çocuğun
nesebinin babasından olmadığını söylemekle annesinin başka bir adamla zina etmiş
olduğunu söylemiş olur.
«Kazfedene had
vurulabilmeği için kendisin» kazfedilen muhsan kimsenin haddi talep etmesi
şarttır ilh...»
Tatarhâniyye'de
zikredilmiştir ki; kendisine kazfedilen kimsenin her ne kadar husumet hakkına
mâlik, kazıf haddinin istifasını talep etmeye salahiyetli ise de, bu bâbda
husumeti terkedip haddi talep etmemesi evlâdır. Kendisine kazfedilen kimse
kazfeden şahsı affetmeyerek hakkında dâva açtığı takdirde kaadı bu dâvadan,
vazgeçmesini kendisine kazfedilen kimseye tavsiye etmelidir.
«Çünkü kazfedene
had vurdurmak, kendisine kazfedilenin hakkıdır ilh...» Zira kendisine zina isnad
eden şahsa had vurdurarak kendisine yapıştırılmış olan ayıbı ortadan kaldırmak
hakkı vardır.
«Bir kimse,
kendisine kazf etmesi için bir şahsa emredip o da kazfte bulunsa, yine kazfeden
şahsa had vurulur ilh...» Çünkü kazf haddinde Allah hakkı galiptir. Bundan
dolayı afüv ile düşmez. Bir kimsenin kendisine kazfetmesi için başkasına
emretmesi şer'an muteber olmadığı için haddi düşürmez. Fakat bir kimse,
kendisini öldürmesi için bir sahsa emredip o şahıs da o kimseyi öldürse, kısas
düşer. Çünkü bu kendi hakkı olduğundan o şahsı affetmesi sahihtir.
METİN
Kazf haddinin
vurulması: Had vurulacak kimsenin doğru olma ihtimalinden dolayı haddin hafif
bir tarzda icra edilmesi için üzerindeki kürk ve pamuklu gibi kalın elbisesinden
başkasıçıkarılmaz. Zina haddi ile içki haddi icra edilirken üzerinden kendisini
başından ayağına kadar veya avret mahallini örten elbisesinden başka elbisesi
çıkarılır.
Bir kimse, bir
şahsa dedesini kasdederek «sen falanın oğlu değilsin» dese, doğru olduğu için
kendisine had vurulmaz. Dedesine yahut dayısına yahut amcasına yahut terbiye
edene -her ne kadar terbiye eden anasının zevcinden başkası olursa da- nisbet
edip «sen bunun oğlusun» dese, yine kendisine had vurulmaz. Çünkü bunlar mecazen
babadırlar. Zeylaî. «Ey gök suyunun oğlu» diye bir kimseye nida edilmekle de had
lâzım gelmez. Bu söz götürür. İbn-i Kemal.
Bir kimse, Arab
olan bir şahsa «ey nebatî» diye nida etse, bu sözüyle kendisine had lâzım
gelmez.
Nehir'de
zikredilmiştir ki; bir kimse, başka bir şahsı kabilesinden başka bir kabilece
nisbet etse veya kabilesinden nefyetse, tazir olunur.
Yine Nehir'de
zikredilmiştir ki; «ey zina yavrusu» yahut «ey zina yumurtası» yahut «ey zina
kuzusu» denilmesi kazftir. Fakat «ey zina koçu» yahut «ey haramzade» dese,
kendisine had vurulmaz. Kınye.
Yine Kınye'de
zikredilmiştir ki; bir kimse, oğlunun nesebini inkâr edip «benden değilsin»
dese, kendisine had lâzım gelmez. Fakat tazir olunur.
Bir kimse, kendi
zevcesine «eşek» yahut «öküz» yahut «deve» yahut «at ile zina ettin» dese, had
lâzım gelmez. Çünkü bunlar ile olan fena fiil şer'an zina değildir. Fakat «sen
inek» yahut «koyun» yahut «dişi deve» yahut «dişi eşek» yahut «elbise» yahut
«dirhemle zina ettin» dese, kendisine had lâzım gelir. Çünkü bunların cinsi
yakınlıkta bulunmaya tenasül uzuvları olmadığı için sanki «sen zina ettin ve
bunları bedel olarak aldın» demiş olur. Bu sözler bir erkek için söylense,
erkeğin zina karşılığında bir şey alması örf ve âdet olmadığı için had lâzım
gelmez.
İZAH
«Üzerindeki kürk ve
pamuklu gibi kalın elbisesinden başkası çıkarılmaz ilh...» Kürk ve pamuklu gibi
kalın elbise çıkarılır. Çünkü bu kalın elbiseler bedene acının ulaşmasına mâni
olurlar. Bundan anlaşılan had vurulacak kimsenin üzerinde pamuklu olmayan
astarlı elbise bulunsa çıkarılmamasıdır. Eğer bu astarlı elbiseyi gömlek üzerine
giymiş olursa çıkarılır. Çünkü bu elbise gömlekle birlikte pamuklu veya
pamukluya yakın bir elbise olmuş olur. Fetih'te de böyledir.
«Bir kimse, bir
şahsa dedesini kasdederek «sen falanın oğlu değilsin» dese, doğru olduğu için
kendisine had vurulmaz ilh...» Çünkü bu ifadenin hakiki mânâsı çocuğun dedesinin
menisinden yaratılmış olduğunu nefyetmektir.
Ben derim ki: Bir
kimsenin bir şahsa hitaben «sen babanın oğlu değilsin» demesi kazftir. Çünkü bu
ifade gazap halinde söylendiğinde ahlâkta babasına benzemediğini murad etme
ihtimali yoktur. Bu ifadenin gazap halinde söylenmesi ifadenin hakikat mânâsının
murad edilmesine karinedir. Fakat bir kimse bir şahsa hitaben «sen dedenin oğlu
değilsin» dese bu ifadenin hakikat mânâsı kazf değildir. Bilâkis onun oğlunun
oğlu olup onun oğlu olmadığı için doğrudur.
«Dedesine ilh...»
Bir kimse bir şahsı dedesine nisbet edip «sen bunun oğlusun» dese kendisine had
vurulmaz.
«Çünkü bunlar
mecazen babadırlar ilh...» Dede, büyükbabadır. Dayı hakkında Peygamberimiz
(S.A.V.):
«Dayı babası
olmayan (ölmüş olan) in babası (yerinde) dir.» buyurmuşlardır. Amca hakkında
Allah-ü Teâlâ:
El-Bakâra Sûresi;
âyet: 133
«Senin Tanrına ve
babaların İbrahim'in, İsmail'in, İshak'ın bir tek Tanrı olan Allanma ibadet
edeceğiz.» buyurmuşlardır. Hz. İsmail (A.S.), Yakub (A.S.)'ın amcası idi. Bu
âyet-i kerîmede amcaya baba denilmiştir. Terbiye edene baba denilmesi Hz. Nuh
(A.S.)'dan hikaye olarak Allah-ü Teâlâ'nın:
Hud Sûresi; âyet:
45
«Nuh Rabbine dua
edip dedi ki: Ey Rabbim, benim oğlum da şüphesiz benim ailemdendir.» kavl-i
kerimidir.
Bazı müfessirler
«âyet-i kerimedeki oğuldan murad Nuh (A.S.)'ın zevcesinin oğludur» demişlerdir.
Fetih.
«Ey gök suyunun
oğlu» diye bir kimseye nida edilmekle de had lâzım gelmez ilh...» Çünkü bu
ifadeyle cömertlikte ve semahatta teşbih murad olunur. Âmir b. Harise cömert
olduğu için kendisine gök suyu lakabı verilmiştir. Çünkü bu zât kıtlık zamanında
malını göğün yağmuru akıttığı gibi akıtırdı. Tamamı Fetih'tedir.
«Bu söz götürür
ilh...» Yani «ey gök suyunun oğlu» ifadesi gazap halinde söylendiğinde bununla
teşbih kasdedilemez. Bunu İbn-i Kemal söylemiştir. Bu ifadenin nesebi nefyetmek
için kullanılması malum olmayınca gazap halinde bu ifadeyle tehekküm (görünüşte
ciddi, hakikatte alaydan ibaret olan eğlenme) murad edilmiştir.
Ben derim ki: Böyle
ifadelerin tehekkümde kullanılması lügatta caizdir, örfte yaygındır. Nitekim
münakaşa halinde «ey faziletle kimsenin oğlu», «ey kâmil insan», «ey terbiyeli
kimse» denilir. Bu ifadelerle hakikat mânâsı kasdedilmez.
TENBİH: Fetih'te
zikredilmiştir ki; bir kimse bir şahsa gazap halinde «ey gök suyunun oğlu»derken
orada gök suyu isminde bir adam bulunsa o kimseye had vurulur. Fakat orada böyle
gök suyu isminde bir adam bulunmazsa, had vurulmaz. Bahır. Nehir.
Ben derim ki: «Ey
gök suyunun oğlu» denilen şahıs cömertlikle meşhur olmadığı takdirde bu hükümler
câridir. Eğer bu ifade kendisine söylenilen şahıs cömertlikle meşhur olursa,
söyleyene had lâzım gelmez.Bu ifade kendisine söylenilen şahsın diri veya ölü
olması arasında fark yoktur. Bu isim için bir hususiyet yoktur. Güzel veya
çirkin sıfatla meşhur olan her isim bu isim gibidir. «Ey gök suyunun oğlu» güzel
sıfatla meşhur olan isim için ve «ey Nebati» çirkin olan sıfatla meşhur olan
isim için misaldir. Bana zahir olan budur.
«Bir kimse, Arab
olan bir sahsa «ey Nebatî» diye nida etse, bu sözüyle kendisine had lâzım gelmez
ilh...» Nebat; M.Ö. yedinci asırda Filistin civarında yaşayan Sâmî ırkına bağlı
bir millet olup kötü ahlâklarıyla meşhurdur.
TENBİH: Bahır'da
zikredilmiştir ki; fukahanın kelâmlarından anlaşılan bu ifadeler gerek gazap
halinde gerekse rıza halinde söylensin, söyleyene had lâzım gelmez.
«Nehir'de
zikredilmiştir ki; ilh...» Nehir'in ibaresi şöyledir: Bir kimse bir sahsa «ey
nebatî» dese, ta'zir edilir. Çünkü gazab halinde bir şahsı kötü ahlâka nisbet
etmek sövme sayılır. Mebsut'un «bir şahıs Hâşimi olan bir zâta «sen Hâşimi
değilsin» dese, tazir edilir» ifadesi bunu teyid eder.
«Kazftir ilh...»
Çünkü bu ifadeler doğumdan haber verdiği için «ey zinanın çocuğu» mânâsına
gelirler.
«"Ey zina koçu"
ilh...» Zira bu lâfız kazf mânâsını ifade etmediği gibi kavmin büyüğüne ve
önderine de söylenir. Nitekim Kâmus'ta böyle zikredilmiştir.
«"Ey haramzade"
ilh...» Çünkü bu ifade haram cinsi yakınlıktan doğan kimse mânâsını ifade eder.
Buna göre hayız halindeki cinsi yakınlığa da şâmil olur.
«Kendisine had
lâzım gelmez ilh...» Yani bir kimse, oğlunun nesebini inkâr edip «benden
değilsin» dese, had lâzım gelmediği gibi kendi çocuğuna «ey zinanın çocuğu»
dese, yine had lâzım gelmez.
«Çünkü bunlar ile
olan fena fiil şer'an zina değildir ilh...» Şer'an zina şer'i bir nikâh akdi
olmaksızın kadın ile erkeğin kendi istekleriyle irtikâp ettikleri haram bir
cinsi yakınlıktır. Fetih.
«Erkeğin zina
karşılığında bir şey alması örf ve âdet olmadığı için had lâzım gelmez ilh...»
Fetih ile Nehir'de sebebi böyle açıklanmıştır. Ama bu, söz götürür. Çünkü
erkeğin mal alma ihtimali olduğu gibi mal verme ihtimali de vardır. Erkeğin zina
karşılığında mal vermesi âdettir. Erkek livâta karşılığında mal alır. Fakat
bizim sözümüz zina hakkındadır. Livâta ise zina değildir. Bahır'da zikredilen
bizim dediğimizi teyid eder. Şöyle ki: Bir kimse bir erkeğe «sen deve» yahut
«dişi deve» yahut «bunlara benzer bir hayvanla zina ettin» dese, hakkındahad
icra edilmez. Çünkü bu kimse, erkeğin hayvanlara cinsi yakınlıkta bulunduğunu
ifade etmiştir. Eğer «sen bir cariye»; yahut «ev» yahut «elbise ile zina ettin»
dese, hakkında had icra edilir. Hâniyye ile Zahiriyye'de de böyle
zikredilmiştir.
METİN
Ölmüş olan bir
kimseye kazfedildiği takdirde kazf haddini ancak ölüye yapılan kazf sebebiyle
kendi nesebine ar (utanma) lâhik olan - ne kadar yukarı çıkarsa çıksın usûl
(babası, babasının babası) yahut - ne kadar aşağı inerse insin - fürû (oğlu,
oğlunun oğlu ve kızı) yahut kızının oğlu taleb eder. Velev ki bu kazfi taleb
eden öldürme, kölelik, küfür gibi bir maniden veya daha yakın vâris
bulunmasından dolayı kazfedilenin mirasından mahrum veya mahcûb bulunsun. Hatta
kendisine kazfedilmiş olan ölüye daha yakın vâris bulunsa yahut yakın olan vâris
kazfedeni affetse yahut kazfi tasdik etse bile uzak olan usûl veya fürû için
cüziyyet sebebiyle kendilerine ar lâhik olduğundan dolayı haddi taleb etme
hakları vardır. Musannifin meseleyi ölüye yapılan kazfle kayıtlaması gaib olan
kimse hakkındaki kazf haddini usûl ve fürû'unun taleb edemeyeceğini bildirmek
içindir. Çünkü gaib olan kimse geldiğinde kazfeden şahsı tasdik edebilir.
Bir kimse bir şahsa
«ey iki zina edenin oğlu» deyip halbuki o şahsın ana ve babası ölmüş olsa
tedahül (bir kaç kazften dolayı yalnız bir had vurulacağı) için kazfedene bir
had lâzım olur. Ana - babanın ölmesi tedahülün kaydı değildir, bilâkis faydası
kazf haddini taleb etmenin oğullarına alt olduğunu beyân içindir.
Mebsut'un sonunda
zikredilmiştir ki; bunamış bir kadın bir erkeğe «ey iki zina edenin oğlu» diye
kazfetmiş, o kimse kadını zamanın kaadısı İbn-i Ebî Leylâ (Rh.A.)'ya getirmiş ve
İbn-i Ebî Leylâ bu kadın ikrar ve itiraf ettiği için kendisine mescidde iki had
vurmuş. Bu haber imam-ı Azam (Rh.A.)'a ulaştığında; «şaşılacak şey! Kaadı yedi
yerde hata etmiş:
1 - Bunamışın
ikrarına şer'an itibar yokken hükmü onun üzerine bina edip kadına had vurmuş.
2 - Bir had
vurulacak yerde iki had vurmuş,
3 - Mescidde had
vurmak yasakken mescidin içinde had vurmuş,
4 - Kadına oturduğu
halde had vurmak icabederken ayakta vurmuş.
5 - İki haddin
arası, en az bir gün veya daha ziyade zamanla ayrılması lâzım iken arka arkaya
vurmuş.
6 - Kadının velisi
bulunmaksızın kadına had vurmuş.
7 - Dürer'de
«kendisine kazfedilen kimsenin ana-babası hayatta mıdır yoksa ölü müdür? sormak
lâzım iken sormamış, hayana iseler dâva etmek ana-babanın, ölmüşlerse
oğullarının hakkı olacaktı» diye zikredilmiştir» demiştir.
'Bir kimsenin
üzerinde kazf etmek, içki içmek, hırsızlık yapmak ve muhsan olmadığı halde zina
etmek suretiyle çeşitli hadler toplansa kendisine her biri için ayrı ayrı had
vurulur. Fakat aynı cinsten olan cinayetler için, bir had kifayet eder. Üzerinde
çeşitli hadler bulunan kimsenin ölmesinden korkulduğu için hadler arka arkaya
vurulmayıp biri vurulduktan sonra onun acısı ve tesiri geçinceye kadar o kimse
hapsedilir. Daha sonra diğerleri de aynı şekilde vurulur. Kazf haddi kul hakkı
olduğu için önce o vurulur, sonra kaadı muhayyer olup dilerse zina haddini
vurur, dilerse hırsızlık haddi olan elini keser. Çünkü bunların ikisi de
Kur'-ân-ı Kerim'le sabit olduğu için kuvvette beraberdir. İçki haddi ise
Sahabe'nin içtihadıyla sabit olduğu için tehir olunur. Yukarda geçen hadler
üzerinde bulunan kimse, göz çıkartma gibi kısası gerektiren bir cinayet daha
işlese önce onunla başlanır, sonra kazf haddi daha sonra muhsan ise recm olunur,
diğer hadler lağvolur. Bahır.
Hâvi'l-Kudsî'de
zikredilmiştir ki; üzerinde çeşitli hadler toplanmış olan kimse bir şahsı da
öldürse, önce kul hakkı olduğu için kazf haddi vurulur, sonra öldürülür, geri
kalan diğer hadler terkolunur, eli kesilmediği için çalmış olduğu mal
terikesinden alınır. Nehir.
Fürû (ne kadar
aşağı inerse insin oğlu, kızı, oğlunun oğlu, kızının kızı), hür, müslüman ve
muhsana olan anasına kazfte bulunan usûl (ne kadar yukarı çıkarsa çıksın
babasını, babasının babasını ve babasının anası) ünü ve köle, hür müslüman ve
muhsana olan anasına kazfeden efendisini kazf haddiyle dâva edemez. Bu hür,
müslüman ve muhsana olan kazfedilmiş kadının başkasından oğlu, babası ve
benzerleri gibi kendilerine ar lâhik olacak kimsesi bulunursa, bunlar had
talebine mâlik olurlar.
Nehir'de
zikredilmiştir ki; kazfedenden had düştüğünde kendisine ta'zir lâzım gelir.
Hatta oğluna söven baba tazir olunur.
İZAH
«Usûl yahut fürû
ilh...» «Usûl» dedeye şâmildir. Hâniyye'de «bir kimse bir şahsa hitaben «senin
deden zânidir» dese, kendisine had vurulmaz» diye zikredilen ifade buna muhalif
değildir. Çünkü Zahiriyye'de «hangi dedesi kasdedildiği bilinmediği için had
vurulmaz» diye zikredilmiştir.
Fetih'de
zikredilmiştir ki; o şahsın dedeleri arasında kâfir olan bulunduğu için, o kimse
o şahsın müslüman olan dedesini tayin etmedikçe kazfetmiş olmaz, fakat «sen
zâninin oğlunun oğlusun» dese kendisine had vurulur, çünkü bu ifade en yakın
dedesine kazfdir. «Usûl» anneye de şâmildir. Anne oğluna yapılan kazfi taleb
etme hakkına sahibdir. Usûlden ölünün anasının babası ve anasının anası
müstesnadır. Yani bunlar ölüye yapılan kazfin haddini dâva edemezler, ölmüş olan
bir kimseye kazfedildiğinde ölünün kardeşleri, amcaları, dayıları, halaları kazf
haddini dâva ve taleb edemezler.
«Mahcûb bulunsun
ilh...» Yani ölmüş bir kimseye kazfedildiğinde ölünün babası olduğu halde dedesi
veya oğlu olduğu halde oğlunun oğlu bulunsa, her ne kadar bunlar miras
olamasalar bile kazf haddini dâva edebilirler.
«Kölelik, küfür
gibi bir mâniden ilh...» Yani kölelik veya küfür gibi bir mâniden dolayı
mirastan mahrum olan kimsenin de kazf haddini taleb etme hakkı vardır. Çünkü
kazf haddini taleb edenin muhsan olması şart değildir. Nitekim yukarıda
geçmiştir.
«Kızının oğlu taleb
eder ilh...» Yani ölünün kızlarının evlâdına gelince bu hususta ihtilâf vardır.
İmam-ı Azam île İmam Ebû Yusuf'a göre; bunlarında kazf haddini dâva etme
selâhiyetleri vardır. Fakat İmam Muhammed'e göre; bunların kazf haddini dâva
etmeye selâhiyetleri yoktur. Mezhebin muhtar olan kavli, İmam-ı Azam'la İmam Ebû
Yusuf'un kavlidir. Çünkü çocuğun nesebi ana ve baba taraflarının ikisinden de
sabit olur. Bunlar da anaları vasıtasıyla ölüye bağlı oldukları cihetle yapılan
kazften bunlara da âr lâhik olur. Bahır.
Bön derim ki:
Usuldan ölünün anasının, babası ile anasının anasını istisna etmek müşkül olur.
Nitekim yukarıda «ölmüş olan bir kimseye kazfedildiğinde, anasının babası ile
anasının anası kazf haddini dâva edemez» diye geçmiştir. Burada ise kızlarının
çocuklarının, ölmüş olan anasının babasına veya anasının anasına yapılan kazfin
haddini dâva etme hakları isbat edilmiştir.
«Usuldan ölünün
anasının babası ile anasının anası İmam Muhammed (Rh.A.)'in kavline göre;
istisna edilmiştir» diye müşkülü çözmek mümkün olur. Neseble murad cüziyyettir.
Çünkü cüziyyet, kazf haddini taleb etme hakkının sabit olmasının esasıdır. Yoksa
neseb, yalnız baba tarafından sabit olur. Bunda şerife olan kadının oğlunun
şerif olacağına delil yoktur. Bundan dolayı Sarih «vasiyetler bahsinin akrabalar
için vasiyyet babında yalnız ana tarafından olan şeriflik muteber değildir»
demiştir. Nitekim Fetâvâ-yı İbn-i Nüceym'in sonunda da böyle zikredilmiştir.
Remlî Hayrüddin de bununla fetva vermiştir.
«Cüziyyet sebebiyle
ilh...» Ya ölü aslının cüzü olur ya da fürû ölünün cüzü olur. T.
«Ana-babanın ölmesi
tedahülün kaydı değildir ilh..» Yani ana-baba hayatta olsalar bile, yine bir had
vurulur.
«Bilâkis faydası
kazf haddini taleb etmenin oğullarına ah olduğunu beyân içindir ilh...» Yani
annesi babası ölü olduğu takdirde kazf haddini taleb etme hakkı oğullarına
aittir. Eğer ana-babası hayatta olurlarsa, kazf haddini taleb etme hakkı onlara
ait olur. Bu Minah'dan naklen Tahtâvî'de zikredilmiştir.
«O kimse kadını
zamanın kaadısı İbn-i Ebî Leylâ (Rh.A.)'ya getirmiş ilh...» Tatarhâniyye ve
diğer fıkıh kitablarında; Kaadı İbn-i Ebî Leylâ'nın hatalarından biri de;
kendisine kazfedilen kimsenin dâva etmesi lâzım iken dâva etmeden kazfedene had
vurmuş olmasıdır. Fakat buerkeğin kadını, kaadının huzuruna götürmemesini iktiza
eder.
«Bunamışın ikrarına
ilh...» Yani bunamış ukubet (cezay)e ehil değildir. Hatta şahit ile bunamışın
kazfetmiş olduğu sabit olsa bile had ile hükmetmek hatadır. Bunamışın ikrarı ile
hüküm ise başka bir hatadır.
«Bir had vurulacak
yerde iki had vurmuş ilh...» Hatta bir kimse bir cemaate kazfte bulunsa
kendisine ancak bir had vurulur. Mebsut.
«Kadının velisi
bulunmaksızın kadına had vurmuş ilh...» Kadına had Vurulurken velisinin
bulunması lâzımdır. Çünkü had esnasında kadının hareket etmesinden dolayı açılan
vücudunu örter. Veliyle murad zevci veya mahremi gibi kadına bakması helâl olan
kimsedir.
«Göz çıkartma gibi
ilh...» Yani üzerinde çeşitli hadler bulunan kimse, bir adamın gözünü çıkarsa.
Nehir. Bununla «yalnız gözünün görmesinin giderilmesi» murad edilmiş, gözünün
çıkarılması murad edilmemiştir. Çünkü çıkarılan bir göz karşılığında caninin de
gözü çıkarılmaz. Zira bu surette mümaseleti temin etmek kabil değildir. Yani
üzerinde çeşitli hadler bulunan kimse, başkasının gözünün görmesini gidermesi
gibi kısası gerektiren bir cinayet daha işlese hâlis kul hakkı olduğu için önce
onunla başlanır, sonra kendisinde hem Allah hakkı hem kul hakkı bulunan kazf
haddi vurulur.
«Muhsan ise
recmolunur ilh...» Eğer muhsan değil ise diğer hadlerin sıralanması hususunda
kaadı muhayyerdir. Çünkü onlardan her biri vurulacaktır. Nitekim geçmiştir.
«Diğer hadler
lağvolur ilh...» Yani üzerinde çeşitli hadler bulunan kimse muhsan olup
recmedildiğinde hadde mahal olacak kimse ortadan kalktığı için hâlis Allah hakkı
olan içki ve hırsızlık haddi düşer.
«Geri kalan diğer
hadler terkolunur ilh...» Yani hırsızlık haddiyle içki haddi terkolunur.
Nehir'de
zikredilmiştir ki; bir kimse hakkında kısas edilme cezasıyla hâlis Allah hakkı
olan hadler toplanacak olsa kısas cezası - kul hakkı olduğundan- tatbik edilir,
diğer hadlerin tatbiki mümkün olmayacağı için düşer.
Eşbah sahibi
demiştir ki; bir şahıs üzerinde kısasen kati, mürtedlik ve zina cezası toplansa
hangisinin önce tatbik edileceğini bu zamana kadar görmedim. Ama kısas cezası
kul hakkı olduğundan önce o tatbik edilmelidir. Recm cezası ile mürtedlik cezası
toplansa önce recmedilmelidir. Günkü bununla ikisinden maksud olan hasıl olur.
Fakat önce mürtedlik cezası tatbik edilirse recm cezası tatbik edilmemiş olur.
«Usûlünü ilh...»
Yani baba, oğlunun yahut-ne kadar yukarı çıkarsa çıksın- dede yahut -ne kadar
yukarı çıkarsa çıksın- baba tarafından nine torununun hür, müslüman ve rriuhsana
olan anasına kazfte bulunsa oğul veya torunlar bunları kazf haddi talebiyle dâva
edemez.
«Hür, müslüman ve
muhsana olan anasına İtti...» Yani baba kendi oğlunun ölmüş olan hür, müslüman
ve muhsana olan anasına kazfte bulunduğunda oğlu babasını kazf haddini talep
etmek maksadıyla dâvaya veremez. Eğer anası hayatta olursa, kazf haddini talep
etme kendisine ait olur. Nitekim geçmiştir,
«Kazfedenden had
düştüğünde kendisine tazir lâzım gelir ilh...» Bu Kınye'den naklen Bahır'da
zikredilmiştir. Bir kimse bir şahsa «ey haramzade» dese had lâzım gelmez. Fakat
baba çocuğuna «ey haramzade» dese tazir olunur. Baba evlâdına sövdüğünde tazir
vâcib olursa, evlâdına kazfte bulunduğunda evleviyetle tazir vâcib olur.
METİN
Kazf haddi miras
olarak vereseye intikal etmez, imam Şâfiî (Rh. A.)'ye göre; intikal eder. Kazf
ikrar edildikten sonra ondan dönülemez. Kendisine kazfedilenin, kazfedenle bir
bedel karşılığında sulh olması ve onu af etmesi sahih olmaz. Evet. kendisine
kazfedilen affederse, kazfedene had vurulmaz. Bu haddin vurulmaması affın sahih
olduğundan değil kendisine kazfedilenin haddi talep etmediğindendir. Hatta
kendisine kazfedilen kazfedeni affettikten sonra affından dönüp haddin
vurulmasını talep etse, had vurulur. Şumunni. Bundan dolayı had ancak kendisine
kazfedilen kimsenin bizzat huzurunda vurulur.
Bir kimse bir şahsa
«ey zina eden» deyip o da «ben değilim, bilâkis sensin» dese kazfte Allah hakkı
galip olduğu için ikisine de had vurulur. Fakat bir kimse bir şahsa meselâ: «Ey
habîs» deyip o da «bilâkis sensin» dese birbirlerine mükâfat ve mukabele etmiş
olduktan için ta'zir olunmazlar. Ama ilerde gelecektir ki, kaadının huzurunda
iki kimse birbirine sövse veya birbirini dövse meclis-i şer-i şerifin hürmetini
yıktıkları ipin ve dövme farklı olup aralarında müsavat bulunmadığı için kaadı
ikisini de ta'zir eder.
Bir kimse «ey zina
eden» ifadesini kendi zevcesine deyip o da «bilâkis sensin» dese eğer zevç
şehadete ehil olan cinsten olursa zevcesine had vurulur, Han lâzım gelmez. Bu
hususta kaide iki had bir yerde toplanıp birinin takdiminde diğerinin
düşürülmesi lâzım gelse haddin zevcden düşürülmesine çare için önce kadına had
vurulması vâcib olur. Lian, had mânâsındadır. Bundan dolayı fukaha haddin
vurulmasına çare için «bir kimse zevcesine «ey zina edenin kızı zina eden» dese
lian yapılmasın diye zevcesinin anası için zevce had vurulur. Çünkü zevç
kendisine had vurulmakla Hana ehli olmaktan çıkar» demişlerdir.
Bir kimse zevcesine
«ey zina eden» deyip o da cevabında «seninle zina ettim» veya «seninle beraber
zina ettim» dese şek mahalli olduğu için had ve lian lâzım gelmez. Bu mesele
hitabla yani zevcenin «ben sertinle zina ettim» ifadesiyle tasvir edilmiştir.
Çünkü zevç «sen benden daha ziyade zina edicisin» diye cevap verse yalnız zevce
had vurulur. Hâniyye.
Bir kimse zevcesi
olmayan bir kadına «ey zina eden» deyip o da «seninle zina ettim» dese, yalnız
kadına had vurulur, erkeğe had vurulmaz. Çünkü kadın erkeğe zinayla kazfedip
kendinin zina ettiğini tasdik etmiştir.
Bir kimse bir çocuk
için «bendendir» diye ikrar edip sonra «benden değildir» diye nefyetse, lian
okunur. Eğer iş aksine olup yani önce «çocuk benden değildir» diye nefyedip
sonra Handan önce «çocuk bendendir» diye ikrar etse, kazf olduğu için had lâzım
olur. İki surene de ikrar ettiği için çocuğun nesebi kendisinden sabit olur.
Eğer «bu çocuk benim değildir, senin de değildir» dese, bu ifadesi heder (boş)
dir. Çünkü doğumu inkâr etmiştir.
Bir kimse bir
kadına müennes alâmeti olan «hâ»'yı terhîm (kısaltma) için hazfedip «ey zâni»
dese ittifakla had vurulur. Çünkü kelâmda asıl olan müzekker sıygasıdır. Bir
erkeğe müennes sıygasıyla «ey zâniye» dese had vurulmaz, imam Muhammed (Rh.A.)
«had vurulur. Çünkü «allâme» kelimesinde olduğu gibi «tâ» mübalağa için dahil
olur» demiştir.
Kazfedilen beldede,
babası bilinmeyen bir çocuğu bulunan yahut çocuğu sebebiyle lian okunmuş kadına
kazfedene had vurulmaz. Çünkü bu çocuk zina alâmetidir. Her ne suretle olursa
olsun mülkünde olmayan oğlunun cariyesi gibi yahut bir bakıma mülkünde olan
ortak cariye gibi yahut mülkünde olup ebedî haram olan süt kızkardeşi gibi bir
kadına cinsi yakınlıkta bulunan kimseye yahut küfrü halinde zina eden kadına
yahut kitabet bedeline yetecek kadar para bırakıp ölen mükâtebe kazfeden şahsa,
had vurulmaz. Çünkü oğlunun cariyesine yahut ortak cariyeye yahut esah olan
kavle göre; mülkünde olan süt kızkardeşine cinsi yakınlıkta bulunan kimsenin
namusu kalmamıştır. Küfür halinde zina eden kadının ihsanı düşmüştür. Kitabet
bedeline yetecek kadar para bırakıp ölen mükâtebin ise hür olup olmadığında
Eshab-ı Kiram'ın ihtilâfları şüphe îrâs etmiştir.
Hayızlı iken
zevcesine yahut mecusî olan cariyesine yahut mükâtebe olan cariyesine cinsi
yakınlıkta bulunan yahut kâfir iken mahremini (nikâhı kendisine ebedî haram
olan) nikâh edip sonra müslüman olan kimseye kazfeden şahsa had vurulur. Çünkü o
kimse bu kadınların bazısına nikâh cihetinden bazısına da satın alma cihetinden
mâliktir. Mahremini nikâh edip sonra müslüman olan kimseye kazfeden şahsa
İmameyn (Rh.A.)'e göre; had vurulmaz.
Müstemin
(pasaportlu) olan bir kâfir bir müslümana kazfetse, kendisine had vurulur. Çünkü
o kul haklarını yerine getirmeyi kabul etmiştir. Fakat zina haddi ile hırsızlık
haddi, şarap içme haddi gibi hâlis Allah hakkı olduğu için kazf haddinin
hilâfınadırlar.
Ama zimmî olan
kimseye şarap içme haddinden başka bütün hadler vurulur. Gayetü'l-Beyan. Fakat
Sarih «biz yukarıda Münye'den naklen zimmînin şarap içmesi ile had vurulacağı
gibi sahih olan kavle göre; sarhoşluk ile de had vurulacağını beyân ettik»
demiştir.
Siraciyye'de
zikredilmiştir ki; zimmîler şarabın haram olduğuna itikat ederlerse, müslümanlar
gibi olurlar. Yine Siraciyye'de zikredilmiştir ki; bir zimmî hırsızlık veya zina
edip sonra İslâm şerefiyle müşerref olup hırsızlığı veya zinası kendisinin
ikrarıyla veya müslümanların şehadetiyle sabit olursa, kendisine had vurulur.
Eğer zimmîlerin şehadetleriyle sabit olursa, zimmîlerin şehadetleri müslüman
üzerine kabul edilmediği için had vurulmaz.
İZAH
«Kazf haddi miras
olarak vereseye intikal etmez ilh...» Yani kazfedene had vurulmadan önce
kendisine kazfedilen ölse veya haddin bir kısmı vurulduğunda ölse, had bâtıl
olur. Artık usûl ve fürû'undan hiç bir kimse bu haddi vurduramaz. Çünkü kazf
haddi kendisine kazfedilenin bir mülkü, bir şahsı hakkı değildir ki, varislerine
intikal etsin. Fakat ölmüş bir kimseye kazfedildiğinde dâva ve isbat etme ölünün
usûl ve fürû'una ait olur. Bu dâva ve isbat asaletendir. Yoksa miras yoluyla
değildir. Tamamı Bahır'dadır.
«İmam Şafii
(Rh.A.)'ye göre; intikal eder ilh...» İhtilâfın esası: Biz Hanefilerce kazf
haddinde Allah hakkı galiptir, imam Şafiî'ye göre; kul hakkı galiptir. Bu
itibarla İmam Şafiî'ye göre; kazf haddi miras olarak vereseye intikal eder. Kazf
ikrar edildikten sonra dönülmesi, affedilmesi, bedel karşılığında sulh olunması
sahih olur. Bunların sahih olması, kul hakkı ciheti nazar-ı itibara alındığına
göredir. Biz Hanefilere göre; Allah hakkı nazar-ı itibara alındığı İçin bunların
hiç birisi sahih değildir. Fetih.
«Kazf edenle bir
bedel karşılığında sulh olması ilh...» Yani kazf eden kazf haddinden vazgeçmesi
için kendisine kazf edilene bir şey verip sulh olsa, bu sulh sahih olmaz. Hatta
kendisine kazfedilen sulh bedelini geri verip kazf haddini taleb etmeye devam
edebilir.
Seriyüddin, Zeylaî
Haşiyesi'nde «bu sulh olma, kazf haddi için kaadıya dâva edildikten sonra
olursa, had düşmez. Eğer önce olursa, düşer» demiştir. Fusûli'l-İmâdî'de de
böyledir.
Ben derim ki:
Affetme de bu tafsilât üzeredir. Buna, fukahanın «affetmekle, kazf haddini taleb
etme bâtıl olmaz» kavilleri münâfi değildir, Çünkü fukahanın bu kavilleri
murafaa (duruşma) dan sonra yapılan affa hamledilmiştir. Ebussuud.
Ben derim ki:
Menkul olan buna muhaliftir. Hâniyye'de «had sabit olduktan sonra af ve beri
kılmakla had düşmez. Keza; dâva kaadıya götürülmeden önce affedilse bile yine
had düşmez.» diye zikredilmiştir.
«Affetmesi sahih
olmaz ilh...» Yani had sabit olduktan sonra kazfedilenin, kazfedeni affetmesiyle
had düşmez. Ancak kendisine kazfedilen «o şahıs bana kazfetmedi» veya
«şahitlerim yalan söyledi» derse, bu ifadesinden kazfin haddi gerektirmediği
anlaşılmış olur. Yoksa had sabit olup sonra düşmüş olmaz. Nitekim kendisine
kazfedilen, kazfedeni tasdik eniğinde yine had düşer. Fetih.
«Evet, kendisine
kazfedilen, kazfedeni affederse, kazfedene had vurulmaz ilh...» Bu ifade de
«Fetih sahibinin «af sahih olmayıp had vurulur» kavline temessük ederek
kendisine kazfedilen kazfedeni affetse bile af sahih olmadığı için kaadı
kazfedene had vurur» diyen bazı âlimler) red vardır. Bahir sahibi «bazı
âlimlerin «kendisine kazfedilen kazfedeni affetse bile af sahih olmadığı için
kaadı kazfedene had vurur» kavilleri büyük bir galattır» demiştir.
Mebsut'ta
zikredilmiştir ki; kendisine kazfediien kazfedeni affedip kazf haddini taleb
etmediğinde kaadının haddi vurma hakkı yoktur. Ancak kendisine kazfedilen
affından dönüp kazf haddini taleb ettiği takdirde kaadı kazfedene had vurur.
Çünkü affetmesi hükümsüz olduğu için sanki şimdiye kadar husumet etmemiş olur.
Fetih'te zikredilen kendisine kazfedilen affettikten sonra affından dönüp haddin
vurulmasını talep etmesi üzerine hamlolunur.
«Bundan dolayı had
ancak kendisine kazfedilen kimsenin bizzat huzurunda vurulur ilh...» Hâkim-i
Şehid'in Kâfî'slnde zikredilmiştir ki; haddin bir kısmı vurulduktan sonra
kendisine kazfedilen kaybolsa, affetme ihtimali olduğu için haddin geri kalan
kısmı vurulmaz. Açık olarak affettiğinde had evleviyetle vurulmaz.
«ikisine de had
vurulur ilh...» Yani önce söyleyene de cevap verene de. Çünkü bunlardan her biri
arkadaşına kazfte bulunmuştur, önce söyleyenin arkadaşına kazfte bulunduğu
açıktır, cevap verenin de arkadaşına kazfte bulunduğu açıktır. Çünkü «ben
değilim, bilâkis sensin» ifadesinin mânâsı «ben değilim, bilâkis sen zânisin»
demektir, Bunlara had» din vurulması ancak talep ettikleri takdirdedir. Bahır.
«Kaine Allah hakkı
galip olduğu için ilh...» Eğer birinin sözü diğerinin sözüne kısas olsa Allah
hakkının düşmesi lâzım gelir ki bu ise caiz değildir. Bahır.
Ben derim ki:
Galiba kazf haddi sabit olduktan sonra olsa bile haddin vurulmasını talep
etmenin şart olması kazfte kul hakkı bulunduğuna göredir.
«Meselâ ilh...»
Yani haddi gerektirmeyen herhangi bir ifadeden.
«Meclis-i şer-i
şerifin hürmetini yıktıkları için ilh...»
TENBİH: Kaadının
huzurunda iki kimse birbirine sövse kaadının onları affetme hakkı var mı? Nehir
sahibi «ben bunu görmedim» demiştir. Zahir olan affedemez. Fakat hasımlardan
biri kaadıya «sen benim hasmımdan rüşvet alıp benim aleyhime hükmettin» dese,
fukaha «kaadının onu affetme hakkı vardır» demişlerdir. Bu meseleyle birinci
mesele arasındaki fark açıktır.
Ben derim ki: Bu,
söz götürür. Zira kaadının huzurunda birbirine söven kimseler biri diğerinden
hakkını almıştır. Fakat onlar kaadının meclisinin hürmetini yıktıkları için
mücerred kaadının hakkı kalmıştır. Bu hasımlardan birinin kaadıya «rüşvet aldın»
demesi gibi olur. Buna göre; kaadı huzurunda birbirine söven kimseleri
affedebilir.
Valvalcıyya'da «iki
kimse kaadının huzurunda birbirine sövse, kaadı onlara «susun» dediği halde
susmasalar başkalarının da böyle fena fiili irtikab etmeye cesaret etmemeleri
için kaadının onları hapsedip ta'zir etmedi güzeldir. Eğer kaadı onları
affederse, bu da güzeldir. Çünkü her işte affetmek menduptur» diye zikredilen
buna delâlet eder.
«Lian lâzım gelmez
ilh...» Çünkü zevceye kazften dolayı had vurulduğu için Hana ehil olarak kalmaz.
Çünkü Han şehadettir. kazf sebebiyle kendisine had vurulanın şehadeti makbul
değildir.
«Lian yapılmasın
diye zevcesinin anası için zevce had vurulur ilh...»
Zevce had
vurulabilmesi için önce zevcesinin anasının kazf haddini dâva etmesi lâzımdır.
Zevce had vurulunca Han düşer. Çünkü kazf için kendisine had vurulanın şehadeti
kabul edilmez. Eğer önce zevcesi kazf haddi dâvasında bulunup kaadı aralarında
Han yapsa, sonra zevcesinin anası kazf haddi dâvasında bulunsa erkeğe kazf için
had vurulur. Bahır'da da böylece zikredilmiştir.
«Şek mahalli olduğu
için ilh...» Yani zevç zevcesine «ey zina edem deyip o da «seninle zina ettim»
dese şek bulunduğu için had vurulmaz Çünkü zevce bu ifadeyle «nikâhtan önce
seninle zina ettim» mânâsın murad etse zina ettiğinde zevcini tasdik ettiği için
Han lâzım olmayı] zevcine kazfte bulunduğu için had lâzım gelir. Eğer bu
ifadeyle «nikâh tan sonra seninle cinsi yakınlıkta bulundum» mânâsını murad edip
mü , şakele (şekilde bir olduğu) için bu cinsi yakınlığa zina demişse, had lâzım
olmayıp lian vâcib olur. Çünkü kazf zevç tarafından yapılmış, zevce tarafından
yapılmamıştır.
«Seninle zina
ettim» ifadesiyle bu iki mânâdan birini tayin etmek mümkün olmadığı için lian
ile hadden hangisinin vâcib olduğunda şüphe vâki olmuştur. Binaenaleyh şüpheyle
had ve Handan birisi vâcib olmaz. Ancak zevcesinin «evlenmeden önce seninle zina
ettim» veya zevcesi olmayan bir kadın «seninle zina ettim» demek suretiyle şüphe
zail olursa, yalnız kadına had vurulur. Nehir.
«Yalnız zevce had
vurulur ilh...» Çünkü «sen benden daha ziyade zina edicisin» ifadesi kazf
değildir. Yukarda geçtiği üzere bu ifadenin mânâsı «sen zinaya daha kudretlisin»
demektir. Evet. Zahiriyye'den naklen yukarıda geçtiği üzere bu ifade kazf olup
yalnız kadına had vurulur. Yalnız kadına had vurulması şöyle de izah edilebilir:
Zevcenin zevcine «sen benden daha ziyade zina edicisin» diye cevabı kazf
sayıldığı takdirde zevcini «ey zina eden» sözünde tasdik etmiş olur.
«Lian okunur
ilh...» Çünkü çocuğun kendinden olduğunu ikrar etmesiyle çocuğun nesebi
kendisinden sabit olur. Sonra «çocuk benden değildir» diye çocuğun
nesebininefyetmesiyle zevcesine kazfte bulunmuş olduğundan lian okurlar. Nehir.
«Heder (boş) dir
ilh...» Yani «bu çocuk benim değildir, senin de değildir» dese bu sözünden
dolayı kendisine ne had ve ne lian lâzım gelir.
«Çünkü doğumu inkâr
etmiştir ilh...» Bununla kazf etmiş olmaz. Bundan dolayı bir kimse bir şahsa
annesini babasını kasdederek «sen filan adamın ve filan kadının oğlu değilsin»
dese kendisine bir şey lâzım gelmez.
«Kelâmda asıl olan
ilh...» Bir erkeğe «ey zâniye» denilmesi İmam-ı Azam ile imam Ebû Yusuf'a göre;
kazf sayılmaz, bu bir erkek hakkında mutasavver olmayan bir şey ile kazf
demektir, bu cihetle bu söz, lağvdır. Nitekim tenasül uzvu kesilmiş olan kimseye
kazfedene had vurulmaz.
Bir kimse bir
erkeğe hitaben «sen zinaya mahalsin» dese had vurulmaz. Müennes harfi olan
«hâ»'nın mübalağa için olması mecazdır. İmam Muhammed (Rh.A.)'e göre; bir erkeğe
«ey zâniye» denilmesi kazf sayılır. Müennes harfi olan «ha» mübalağa için ilave
edilmiş olabilir. Al-lâme tabirinde olduğu gibi yahut bu harf zaiddir. Bur harf
hazfedilince «ey zâni» denilmiş olur.
«Çocuğu sebebiyle
lian okunmuş kadına kazfedene had vurulmaz ilh...» Yani çocuk gerek hayatta
gerek ölü olsun müsavidir. Çocuğu sebebiyle lian okunmuş kadına kazfedene haddin
vurulmaması, kaadı çocuğun nesebini babasından kesip anasına ilhak edip lian
baki kaldığı takdirdedir. Çocuğundan başka sebeble lian yapılmış veya çocuk
sebebiyle lian yapılmış fakat çocuğun nesebini kaadı babasından kesmemiş yahut
zevci kendisini yalanlayarak lian düşmüş olan kadına kazfedene had vurulur.
Bahır.
«Çocuk alna
alâmetidir ilh...» Bu çocuk sebebiyle anasının iffeti kalmamıştır.
«Mülkünde olmayan
ilh...» Bunda kaide: Liaynihi haram (kendisinden dolayı haram) olan cinsi
yakınlığı irtikap eden kimseye kazfeden şahsa had vurulmaz. Çünkü zina liaynihi
haram olan cinsi yakınlıktır. Ligayrihi haram (başka bir şey dolayısı ile haram)
olan cins) yakınlığı irtikap eden kimseye kazfeden sahsa had vurulur. Çünkü bu
zina değildir. Her bakımdan veya bir bakımdan mülkü olmayan bir kadına cinsi
yakınlık liaynihi haramdır. Tereddütsüz ebedî haram olması icmâ veya meşhur
hadis ile sabit olan bir kadına mülkünde iken cinsi yakınlıkta bulunmak İmam-ı
Azam (Rh.A.)'a göre; yine liaynihi haramdır. Fakat öpme, sıkma ile sabit olan
müşâhere hürmeti böyle değildir. Çünkü bunda ihtilâf vardır. Hakkında nass
(delil) da yoktur, bilâkis ihtiyattır. Cinsi yakınlıkla sabit olan müşâhare
hürmeti ise Allah-ü Teâlâ'nın :
Nisa Sûresi; âyet :
22
«Babalarınızla
evlenmiş olan kadınlarla evlenmeyin.» kavl-i kerimiyle sabittir. Nass (delil)
ilesabit olan bir şey hakkındaki ihtilâfa itibar yoktur. Bir şeyin hürmeti
muvakkat olursa, ligayrihi haram olur. Tamamı Hidaye ve şerhlerindedir.
«Oğlunun cariyesi
gibi ilh...» Fetih'te buna kendisine zorla cinsi yakınlıkta bulunulan kadın
misal olarak getirilmiştir. Kadına zorla cinsi yakınlıkta bulunulması ihsanını
düşürür. Buna göre böyle bir kadına kazfeden şahsa had vurulmaz. Kendisine zorla
cinsi yakınlıkta bulunulan kadın günahkâr olmasa bile irtikap edilen fena fiil
zina olmaktan çıkmaz. Keza; kendisine zorla zina yaptırılan erkeğin ihsanı
düştüğü gibi kadının ihsanı da düşer.
«Mülkünde olup
ebedî haram olan ilh...» Haram olmanın mülke isnadı, müsebbebin sebebe isnadı
kabilindendir. Çünkü haram olan faydalanmaktır. Mülk ise faydalanmanın
sebebidir. Musannif «ebedî haram» kavliyle muvakkatan haram olandan ihtiraz
etmiştir. Muvakkatan haram olanın misalleri yakında gelecektir.
«Esah olan kavle
göre ilh...» Bu ifade, imam Kerhî'nln kavlinden ihtirazdır. Üç mezhep imamının
kavli de böyledir, imam Kerhî'ye göre; mülkünde olup ebedî haram olan süt
kızkardeşlne cinsi yakınlıkta bulunan kimseye kazfeden şahsa had vurulur,
mülkündeki süt kır kardeşine çirişi yakınlıkta bulunmak mülkünde bulunan mecusî
cariyesine cinsi yakınlıkta bulunmak gibidir. Esah olan kavlin vechi mecusî
cariyenin haram olması kalkabilir. Çünkü bunun haram olması muvakkattir, ama süt
kızkardeşin helâl olmaya mahal olması asla kabil olmadığı için buna yapılan
cinsi yakınlık nasıl ligayrihi haram sayılabilir. Fetih.
«Namusu kalmamıştır
ilh...» Yani namus zail olunca ihsan da zail olur. Nass (âyet-i kerime) namuslu
ve hür kadınlara kazfeden kimseye haddi vâcib kılmıştır. Namuslu ve hür erkekler
de namuslu ve hür kadınların mânâsında olup onlara da kazfedlldlğinde kazfedene
had vâcib olur. Namuslu ve hür olmayan kimseye kazfte bulunan şahıs hakkında
haddi gerektiren delil yoktur, ama bir insan bir günâh işleyip tövbe ettikten
sonra ona kazfte bulunmak haram olduğu için ta'zir olunur. Fetih.
«Küfrü halinde zina
eden kadına ilh...» Kadın kaydı şart değildir. Hatta dar-ı islâmda veya dar-ı
harpte kadın olsun erkek olsun küfür halinde zina edip sonra müslüman olsa,
bunlara kazfedene had vurulmaz.
Bir kimse bir şahsa
«sen zina enin» deyip sonra o şahsın küfür halinde zina ettiğini ispat etse
yahut «sen kâfir iken zina ettin» dese bu ifade âzâd edilmiş bir şahsa «sen
köleyken zina ettin» demiş gibi olup kendisine had vurulmaz. Fetih. Bahır.
«Kazfeden şahsa had
vurulur ilh...» Çünkü bu kadınların haram olması muvakkattir. Hayızlı kadının,
kendisine zihar yapılmış kadının, farz orucu tutan kadının, mecusî cariyenin,
evli cariyenin, fasid olarak satın alınan cariyenin - çünkü fasid olarak satın
alma mülkü gerektirir- haram olması muvakkatttr. Bunlara cinsi yakınlıkta
bulunan kimseye kazfeden şahsa hadvurulur. Fakat fasid olarak nikâh edilen
kaimin haram olması muvakkat değildir. Çünkü fasid nikâhla mülk sabit îlmaz.
Bundan dolayı fasid nikâhla evlenip cinsi yakınlıkta bulunan kimsenin ihsanı
düşer ve kendisine kazfeden kimseye had vurulmaz. Fetih.
METİN
Kazfeden kimse bir
şahsa yapmış olduğu kazfini ikrar edip kendisine kazfettiği şahsın isterse küfür
halinde olsun zina ettiğine dair dört şahit getirse yahut kendisine kazfedilen
şahıs -yukarıda geçtiği gibi - dört mecliste zina ettiğini ikrar etse kendisine
zina haddi vurulur. Kendisine kazfedilen şahsın ihsanı düştüğü için kazfeden
kimseye had vurulmaz. Bu meseleyi beyanda Molla Hüsrev, metnin «ev ekarra
bizzina: Kendisine kazfedilen şahıs zina ettiğini ikrar etse» ifadesi yerine «ev
ikrarihi bizzina» ifadesini zikretmiştir. Buna göre mânâsı; «kazfeden kimse
kendisine kazfte bulunduğu şahsın zinayı ikrar ettiğine şahit getirse, had
vurulur» demek olur.
Halbuki Bahır'da
yazılmıştır ki; ikrar üzere şahit getirmek asla muteber olmaz ve kendisine
itimad edilmez. Çünkü kendisine kazfedilen şahıs zina ettiğini inkâr ederse,
getirilen şahit hükümsüz olur. Eğer ikrar ederse, ikrarıyla beraber şahit Kabul
edilmez: Ancak Eşbah'ın beyânına göre; yedi yerde ikrarla beraber şahit kabul
edilir. Halbuki bu mesele o yedi yerden değildir. Bundan dolayı musannif ibareyi
değiştirmiştir.
Yani: izah edilen
surette haddi gerektiren zinaya şehadet tehir olunup tekaadüm-i zamandan sonra
olmazsa kendisine kazfedilen şahsa zina haddi vurulur. Kazfeden kimse yaptığı
zina isnadını o anda isbat için delilden aciz olup şahitlerinin şehir içinde
bulunduklarını iddia edip onları getirebilmesi hususunda kendisine mühlet
verilmesini isterse, o gün mahkeme dağılmadan şahitlerini getirmesi için müsaade
edilir, fakat şahitlerini araması için kendisinden kefil alınmaz, bilâkis
hapsolunup kendisine «şahitlerini getirecek adam gönder» denilir. Kazfeden, kazf
iddiasını şahitlerle isbattan aciz olursa, kendisine kazf haddi vurulur.
Kazfeden kimse kendisine kazfettiği şahsın dediği gibi olduğuna dair dört fâsık
şahit getirirse, kazfeden kimseden, kendisine kazfedilen şahıstan ve şahitlerden
had düşer.
Cinsleri bir olan
cinayetler için bir had kifayet eder. Fakat yukarda beyân olunduğu üzere zina,
içki ve kazf hadleri gibi cinsleri ayrı olursa, bir had kifayet etmeyip her biri
için had vurulur. Musannifin bu meseleyi mutlak surette zikretmesi, kendisine
kazfedilenlerin bir kaç kişi veya bir kişi olmasına, kazf in bir günde veya bir
kaç günde, bir cümle veya ayrı ayrı cümlelerle yapılmasına, hadlerin hepsinin
veya bir kısmının dâva ve talep edilmesine şâmil olduğu gibi şunlara da
şâmildir: Bir kimseye kazf için had vurulup bir kamçı vurulması baki kaldıktan
sonra o mecliste diğer bir şahsa kazfte bulunsa, kalan bir kamçı vurularak
birinci had tamamlanır da tedahülden dolayı ikinci kazf için bir şey lâzım
olmaz.
Bir köle bir şahsa
kazfte bulunsa, âzâd edildikten sonra başka bir şahsa daha kazfte bulunsa,
kendisine köle haddi vurulur. Eğer kendisine kazfolunan ikinci şahıs had
esnasında veya had tamam olduktan sonra had talebinde bulunursa, kırk ikisi için
vurulmuş olduğundan had seksene tamamlanır. Fetih.
Zeylaî'nin
hırsızlık bahsinde zikredilmiştir ki; bir kimse, bir şahsa kazfte bulunup
kendisine had vurulduktan sonra tekrar o şahsa kazfte bulunsa, ikinci için had
vurulmaz. Çünkü maksud olan, kazfeden kimsenin yalanını ortaya koyup kendisine
kazfedilen şahıstan ân gidermek; birinci hadle hâsıl olmuştur. Bundan anlaşılan:
Bir kimse bir şahsa «ey zina eden» deyip kendisine had vurulduktan sonra yine o
şahsa «ey zina eden kadının oğlu» dese ve o şahsın anası da ölmüş bulunup o
şahıs had talebinde bulunsa, o kimseye ikinci defa had vurulur. Nitekim kemal
erbabına gizli değildir.
Musannifin izah
edilen meseleyi had ile takyid etmesi, taziri gerektiren lâfızların teaddüdüyle
müteaddit olmasını ifade eder. Çünkü tazir kul hakkıdır.
FER'Î MESELE: Bir
kaadı bir kimseyi zina ederken veya içki içerken görse, istihsanen o kimseye had
vurmaz, imam Muhammed bunları kazf haddine ve kısasa kıyas ederek «kaadı ona had
vurur» demiştir. Fakat imam Muhammed'e «kaadı hâdis-i şerifle hadleri defetmeye
memur olduğu halde bu hadleri tatbik ederse, kendisine töhmet lâhik olun» diye
cevap verilmiştir.
İZAH
«Kendisine
kazfedilen şahsın ihsanı düştüğü için kazfeden kimseye had vurulmaz ilh...» Bu
ifadenin burada zikredilmesi yerinde değildir. Çünkü 'söz kendisine kazfedilene
had vurulması hakkındadır. Yoksa kazfedene had vurulması hakkında değildir.
Yukarıda Fetih'ten
naklen beyân edilmiştir ki; zina kâfirden de tahakkuk eder, fakat onun hakkında
recm değil celd haddi icra edilir. Müslüman olmasıyla da had düşmez. Bunu, Sarih
de ihsan şartlarını zikrederken açıklamıştır. Bu ifade tamamen mevzu harici
değildir. Nasıl mevzu harici olabilir ki; bâb kendisine kazfedilene had
vurulması hakkında değil kazfedene had vurulması hakkındadır. Aynı zamanda
kendisine kazfedilene had vurulduğunda kazfedenden had düşer.
«Yedi yerde ikrarla
beraber şahit kabul edilir ilh...» Yedi yer şunlardır :
1 - Vârislerden
biri ölü üzerinde borç bulunduğunu ikrar etse borçla hükmedildiğinde diğer
vârislerin hakkına tecavüz olacağı için ikrarıyla beraber şahit getirmesi de
lâzımdır.
2 - Bir vasinin
vesayetini bir müddeâ aleyh (aleyhinde dâva açılan) ikrar ederken vasîye
vesayetine dair şahit getirmesi lâzımdır.
3 - Müddeâ aleyh
vekâleti ikrar ederken vekil zararı defetmek için vekâletini isbat eder.
4 - İstihkaakta
aleyhine hak dâva edilen kimsenin ikrarıyla beraber satıcısına dönmek mümkün
olsun diye istihkaaka şahit getirilmesi lâzımdır.
5 - Bir çocuğun
babasından çocuktan dolayı bir şey dâva edilip babası da dâva olunan şeyi ikrar
etse, onun ikrarıyla dâva edilen şey sabit olmaz, şahit getirilmesi lâzımdır.
6 - Bir vâris musa
- leh (kendisine vasiyet olunan kimse) için olan şeyi ikrarıyla beraber şahit
getirmesi lâzımdır.
7 - Bir kimse bir
hayvanı bir şahsa kiraya verip sonra yine o hayvanı başka bir şahsa da kiraya
verse, birinci kiralayan şahıs kiracının aleyhine şahit getirse, her ne kadar
ikinci kiralayan şahıs hazır olup ikrar etse de yine getirilen şahitler kabul
edilir.
«Kazfeden kimse
yaptığı zina isnadını o anda isbat için delilden aciz olup ilh...» Eğer tezkiye
olunmamış iki şahit getirse veya bir şahit getirip ikinci şahidin şehir içinde
bulunduğunu İddia etse, şahidlerin tezkiye edilmesi veya diğer şahidin
getirilmesi için kaadı kazfedeni üç gün hapseder. Nitekim bunu babın evvelinde
beyân ettik.
«Kendisinden kefil
alınmaz ilh...» Çünkü kaadıya göre; kazf haddinin vâcib olmasının sebebi
açıktır. Bu itibarla kaadı kendisine kazfedilenden bir an önce ân defetmek için
kazf haddini tehir etmez. O günün mahkemesi dağılıncaya kadar tehir etmesinde
bir beis yoktur. İmameyn (Rh.A.)'e göre; kazfedilenden kefil alınır. Bundan
dolayı had ve kısas dâvasında suçlu hapsedilir. Fakat had ve kısasın bizzat
kendileri için suçludan kefil alınmaz.
Ebû Bekir-i Râzî
«imam-ı Azam (Rh.A.) «kazfedenden kefil alınmaz» ifadesiyle «kaadı kazfedeni
kefil vermesi için cebretmez» mânâsını murad etmiştir» demiştir. Ama kazfeden
kendiliğinden kefil verirse, bir beis yoktur. Çünkü kazfedenin nefsini teslim
etmesi kendisi üzerine haktır. Nefse kefil olan kimseden de ancak bu kadarı
istenir. Fetih.
«Had düşer ilh...»
Çünkü fasığın kendisinde bir nevi kusur bulunsa bile şehadeti eda ve tahammüle
ehildir. Bundan dolayı biz Hanefilerce fâsığın şehadetiyle verilen hüküm
geçerlidir. Binaenaleyh fâsıkların şehadetiyle zina şüphesi sabit olup
kendilerinden ve kazfedenden had düşer. Keza: Zinanın sübutunda şahitlerin
adaleti şart olduğu için kendisine kazfedilen şahısdan da had düşer. Eğer
şahitler âmâ yahut köle yahut kazf için had vurulmuş yahut üç şahit olurlarsa
kendilerine kazf için had vurulur. Kendileri şehadete ehil veya nisab miktarı
(dört şahit) olmadıkları için aleyhine şahitlik yaptıkları şahsa zina haddi
vurulmaz. Nitekim zina üzerine şehadet babında geçmiştir.
Ben derim ki:
Bundan anlaşılan kazfeden kimseye de had vurulmasıdır. Çünkü şahitler kazf
yoluyla değil şehadet etmek üzere konuştukları için kendilerine had vurulduğu
takdirde kazf eden kimseye had evleviyetle vurulur. Ben bunu açık olarak
görmedim.
«Cinsleri bir olan
cinayetler için bir had kifayet eder ilh...» Musannif «bir kimse bir kaç
şahsakazfte bulunsa, yalnız bir had vurulur» diye ifade etmiştir. Bir kimse, bir
şahsa kazfedip bundan dolayı had vurulduktan sonra tekrar başka bir şahsa kazfte
bulunacak olsa. hakkında ittifakla tekrar kazf haddi lâzım gelir. Fakat birinci
şahsa tekrar kazfte bulunacak olsa, kazf haddi vurulmaz. Fetih. Bahır.
«Bir sözle ilh...»
Meselâ: Bir kimse, bir cemaate bir cümleyle «siz zânisiniz» dese, kendisine
yalnız bir had vurulur. Nehir.
«Bir kamçı
vurulması baki kaldıktan sonra ilh...» Bu ifade «birinci had tamam olduktan
sonra tekrar başka bir şahsa kazfte bulunursa, kendisine tekrar had vurulur»
kavlinden ihtirazdır.
«Tedahülden dolayı
ilh...» Kazf haddinde tedahül cereyan eder. Yani bir kaç tane kazften dolayı
yalnız bir had vurulur. Bunda kaide: Birinci hadden bir kamçı kalsa bile bu
esnada kendisine had vurulan kimse başka bir şahsa kazfte bulunacak olsa birinci
had tamamlanır, ikinci kazf için kendisine had vurulmaz. Cevhere.
Ben derim ki:
İkinci kazf için ayrıca had vurulmaması kendisine kazfedilen şahıslar hazır
bulundukları takdirdedir. Bahir ile Nehir'de böyle zikredilmiştir. Çünkü Muhit
ile Tebyin'de zikredilmiştir ki; zina veya içki için haddin bir kısmı
vurulduktan sonra kaçan kimse tekrar zina etse veya içki içse yeni baştan had
vurulur. Eğer kazf haddinin bir kısmı vurulduktan sonra kaçan kimse başka bir
şahsa kazfte bulunacak olsa, kendilerine kazfedilen bu iki şahıs beraber hazır
olurlarsa veya birinci şahıs hazır olursa, birinci haddin geri kalan kısmı
tamamlanır, ikinci kazf için bir şey lâzım gelmez. Eğer kendisine kazfedilen
ikinci şahıs yalnız hazır olursa, yeni baştan ikinci kazf haddi vurulur ve
birinci şahıs dâva etmediği için birinci hadden kalan kısım düşer. Çünkü bu
şahsın haddin kalan kısmının vurulmasını dâva etmemesi ilk baştan affetmek
gibidir. Nitekim kazf haddi ilk baştan ancak kendisine kazfedilen şahsın
istemesiyle vurulur. Haddin kalan kısmı da aynı şeklide kendisine kazfedilen
şahsın istemesiyle ikmal olunur. Bana zahir olan budur.
Velhasıl; kendisine
kazfedilen birinci şahıs yalnız olarak veya ikinci şahısla beraber haddin
vurulmasını taleb ederse, birinci haddin kalan kısmının vurulmasıyla iktifa
edilir. Eğer ikinci şahıs yalnız olarak kazf haddinin vurulmasını taleb ederse,
zina ve içki haddi gibi yeni baştan had vurulur.
Bu izahla malum
oldu ki; birinci haddin kalan kısmının tamamlanması ancak birinci şahsın hazır
almasıyladır. Tedahül, bazan ikinci haddin birinci haddin kalan kısmına dahil
olmasıyla, bazan da birinci haddin kalan kısmının ikinci hadde dahil olmasıyla
olur. Bu da ikinci kazf için yeni baştan had vurulduğundadır.
«Çünkü maksud olan
ilh...» Bahır'da zikredilmiştir ki; bunda olan kemal erbabına gizli değildir.
Zira birinci hadle kazfeden şahsın gelecekte vereceği haberde yalan olduğu
ortayaçıkmayıp kendisine had vurulmazdan önce geçmiş zamandaki vermiş olduğu
haberde yalancı olduğu ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı Fetih'te «bir kimse, bir
şahsa kazfedip bundan dolayı kendisine had vurulduktan sonra tekrar aynı zinayla
kazfte bulunsa şöyle ki: «Ben o şahsa nisbet etmiş olduğum zina dâvasında
duruyorum» dese Zeylaî'de zikredildiği gibi kendisine ikinci defa had vurulmaz.
Ama o şahsa başka bir zinayla kazfte bulunsa kendisine ikinci defa had vurulur»
diye zikredilmiştir.
Fakat Zahiriyye'de
zikredilmiştir ki; bir kimse bir şahsa kazfedip bundan dolayı kendisine had
vurulduktan sonra aynı şahsa kazfte bulunacak olsa kendisine ikinci defa had
vurulmaz. Bunda asıl olan «Ebû Bekrete, Muğire'nin zina ettiğine şahitlikte
bulunmuş. Hz. Ömer (R.A.) zina şahitlerinin adedi noksan olduğu için Ebû
Bekrete'ye kazf haddi vurmuş, bundan sonra Ebû Bekrete toplantı yerlerinde
«Muğire'nin zâni olduğuna şehadet ederim» diyormuş. Hz. Ömer (R.A.) Ebû
Bekrete'ye ikinci defa had vurmak istediğinde Hz. Ali (R.A.). Hz. Ömer (R.A.)'i
men etmiş. Hz. Ömer (R.A.) Hz. Ali (R.A.)'nin kavline dönmüş ve mesele icmâ
olmuştur.» diye rivayet edilendir. Bundan malum oldu ki; mezhebin muhtar kavline
göre; Zeylaî'nin zikrettiği gibi; bîr kimse bir, şahsa kazfte bulunup bundan
dolayı kendisine had vurulduktan sonra kazfeden kimse gerek aynı sözünde israr
ederek kazfte bulunsun, gerekse aynı şahsa başka zina ile kazfte bulunsun ikinci
defa had vurulmaz. Zahiriyye'nin ibaresi burada son bulmuştur.
Bahır ile Nehir'de
de «o kimseye tekrar had vurulmaz» diye zikredilmiştir. Fakat Fetih'de
zikredilen buna muhaliftir. Bana öyle geliyor ki; doğru olan Fetih'de
zikredilmiş olandır. Çünkü o kimse, başka bir şahsa kazfte bulunduğunda
kendisine tekrar had vurulduğu gibi aynı şahsa birinci zina İsnadında başka bir
zina isnadında bulunursa, yine kendisine tekrar had vurulur. Zira o kimsenin
ikinci yapmış olduğu kazfte yalan olduğu ortaya çıkmamıştır, Ama kazfeden kimse,
had vurulduktan sonra yine aynı kazf sözünde israr etse veya mutlak surette
kazfte bulunsa bu, birinci kazf üzerine hamledileceği için kendisine tekrar had
vurulmaz. Çünkü kazften dolayı kendisine had vurulan kimse, kazfettiği sözünde
doğru olduğunu belirtmek için sözünü tekrarlayabilir. Nitekim Ebû Bekrete,
«Muğire'nin zâni olduğuna şehadet ederim» ifadesiyle başka bîr zina murad
etmemiştir. Bununla malum oldu ki; Zahiriyye'de zikredilen, Fetih'de zikredilene
muhalif değildir.
«Diye cevap
verilmiştir ilh...» Yani bir kaadı bir kimseyi zina ederken veya içki içerken
görse, istihsanen o kimseye had vurmaz.
İmam Muhammed «bu
hadleri kazf haddine ve kısasa kıyas ederek, kaadı ona had vurur» demiştir. Zina
ve içki haddi ile kazf ve kısas arasındaki fark istihsanen şöyle açıklanır: Bu
zina veya içki Maddinin muayyen bir dâva ve talep edeni yoktur. Bu itibarla
ibtidaen buhaddi istifa ve icra etmek kaadıya aittir. Şahit hakkında
Peygamberimiz (S.A.V.)'in :
«Kim ki bir ayıbı
görüp onu setrederse diri diri gömülen kızı diriltmiş gibi olur.» hâdis-i
şerifinin gereğince kaadı setr ile hadleri defetmeye memurdur. Binaenaleyh kaadı
memur olduğu şeyi bırakıp haddin istifa ve icrasını murad ederse, had vurmuş
olduğu kimseye buğz ve düşmanlık ettiği töhmeti kendisine lâhik olur. Bu yüzden
bu hadleri icra etmesi kaadıya caiz olmaz. Fakat kazf haddiyle kısas böyle
olmayıp kazf haddinde kendisine kazfedilen şahıs kısasta ise öldürülenin velisi
dâva ve talep etmektedir. Hatta denilmiştir ki; hakkında kötü söz söylenilen zât
için kötü söz söyleyen kimseyi tazir etmek kısas gibi olduğundan bunda kaadı
için bir töhmet yoktur. Binaenaleyh kaadı için kendisiyle Allah arasında olan
şeyi istifa ve icra etmesi caizdir. Çünkü hüküm kısasın istifa ve-icrası için
şart olmayıp suçlunun imkan vermesi için şarttır. Nitekim zina üzerine şehadet
babından önce geçmiştir. Bu mahallin takriri hususunda bana zahir olan budur.