KASEME (ALLAH'IMIN ADI İLE YEMİN ETMEKTİR).
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
M
E T i N
Bir
adam kendi evinde ölü olarak
bulunsa; Ebu Hanife'ye göre diyeti varislerinin akilesi üzerinedir.
İmamayn'e
ve İmam Züfer'e göre ise hiçbirşey gerekmez. Fetva İmameyn'in görüşüne
göre verilir.
Molla
Hüsrev de, Sadru'-Şeria'nın tercihine
uyarak aynı şeyi söylemiş. Musannıf
da onlara
uymuştur. İbnu Kemâl ise bunların hepsine muhalefet ederek şöyle demiştir: «İmameyn'in delilleri
şudur;
bina yaralama esnasında onun elinde
idi. Buna göre adam sanki kendi kendini öldürmüş
gibidir
ve kanı heder olur. İmam'ın
delili ise şudur: Kasâme ancak maktulün ortaya çıkması ile vacip
olur.
Maktul ortaya çıktığı zaman da ev
varislerindir. O zaman onun diyeti varislerin akilesi
üzerinedir.
Akile, vârislere vacip olan diyeti onlardan hafifletmek için yüklenirler,
denilemez.
Varisler için, varisler üzerine bir şey yüklemek de mümkün değildir. Zira burada diyetin varislerin
akilesi üzerine vacip olması, varisler için değil belki maktul içindir. Hatta alınan diyetten maktulün
borçları
ödenir ve varsa vasiyetleri yerine
getirilir. Daha sonra da geriye
kalanda varisler ona halef
olur.
Bu
mesele, bunak ile çocuğun meselelerinin benzeridir ki; çocuk babasını öldürse diyeti akilesi
üzerine
gerekir ve o diyet çocuğa miras olur. Dikkatli ol!
Eğer
maktul malum olan kimseler için vakfedilmiş olan bir yerde veya bir evde bulunsa onun
kasâme ve diyeti, mal kendilerine vakfedilen kimseler üzerinedir. Çünkü vakfedilen yeri yönetmek
onlara
aittir. Şayet o yer veya ev bir mescit için vakfedilmişse bunun hükmü mescitte bulunan
cesedin
hükmü gibidir. Zeylai, Dürer,
Sirâciye ve diğerleri. Biz bunu daha önce beyan etmiştik.
Ben
derimki ki: «Burada Musannıfın kendilerine vakfedilen kişileri malum diye kayıtlaması malum
olmayanların
hükmün dışına çıkmaları içindir. Bu da şöyle olur. eğer bir mülk fakirlere ve
miskinlere vakfedilirse o zaman zahir olan diyetin hazineden
verilmesidir. Zira o zaman o vakıf
müslümanların
maslahatları için hazırlanan şeyler cümlesinden olur. Büyük camie
benzer.
Musannıf
bunu bir bahis olarak
zikretmiştir.
Hiç
kimsenin mülkü olmayan bir kırdaki
askeri bir karargahta bir ceset bulunsa şayet küçük veya
büyük bir çadırda bulunursa kasâme ve diyeti onda oturanlaradır. Çadırların dışında bulunursa
bakılır,
eğer orada kabile kabile oturuyorlarsa, ceset hangi kabile içinde bulunursa kasâme ve diyet
o
kabile üzerinedir. Şayet iki
kabile arasında bulunursa onun hükmü daha önce geçtiği gibi iki köy
arasında
bulunanınki
gibidir.
Eğer
oraya beraberce karışık bir şekilde yerleşseler o zaman kasâme ve diyet askerlerin hepsi
üzerinedir.
Şayet
askerler düşmanla savaşmışlarsa ne kasâme ne de diyet gerekmez. Mülteka.
Askerin
konakladığı yer birisinin mülkü
ise o zaman kasâme ve diyet icmâ ile malikin üzerinedir.
Çünkü
askerler orada geçici olarak oturmaktadırlar ve onlar kasame ve diyette malike ortak
olmazlar.
Dürer.
Ancak
Müttekâ'da Ebu Yusuf'un buna
muhalefet ettiği söylenmiştir. Dikkatli ol!
Orada
denilmiştir ki: «Yetimlere ait bir köyde bir maktul bulunsa o yetimler için kasâme yoktur.
Kasâme
onların akîlesi üzerinedir. Çünkü çocuklar yemin etmeye ehil değildirler. Eğer o yetimler
arasında
yetişkin bir kimse olursa kasâme ve diyet onadır. Çünkü o yemine ehildir. Velvâliciye.
FER'İ
MESELELER:
Bir
çocuğun veya bunağın evinde bir
ceset bulunsa onun kasâme ve diyeti onların âkileleri
üzerinedir.
Eğer
bir zimminin evinde bulunursa zimmi
altı kere yemin eder ve malından
diyetini
verir.
Şayet
zimmilerin kendi aralarında
dayanışmaları varsa o zaman onun
diyeti akilesi üzerinedir.
Birisi
bir mahalleden geçerken ona bir ok veya taş isabet etse ve okun veya taşın nereden geldiği
bilinmese,
kasâme ve diyeti o mahalle halkı
üzerinedir. Sirâciye.
Haniye'de denilmektedir ki: Bir hayvan öldürülmüş olarak bulunsa onda hiçbir şey yoktur. Mükateb,
müdebber
veya ümmü'l-veled öldürülmüş
olarak bir mahallede bulunsa kasâme ve kıymeti üç sene
içerisinde o mahalle halkı tarafından ödenir.
Bir
köle efendisinin evinde ölü olarak
bulunsa kanı heder olur. Ancak borçlu ise o zaman
efendisinin
alacaklılarına kıymeti kadarını peşinen ödemesi gerekir. Fakat köle mükateb olursa o
zaman
efendisinin kıymeti miktarını vadeli
olarak ödemesi gerekir.
Efendi,
ticaretle izinli kölesinin evinde öldürülmüş olarak bulunsa, köle ister borçlu olsun isterse
olmasın
diyeti efendinin akilesi
üzerinedir.
Hür
bir adam babasının evinde öldürülmüş
olarak bulunsa veya bir cariye efendisinin yada bir
kadın
kocasının evinde öldürülmüş olarak
bulunsa kasâme ve diyet akile üzerinedir ve evlat
mirastan
mahrum edilmez.
İ
Z A H
«Bir
adam evinde ölü olarak bulunsa
ilh...» Bu hüküm hür hakkındadır. Eğer mükateb bir köle kendi
evinde
öldürülmüş olarak bulunursa ittifak
ile kanı hederdir. Çünkü onun
öldürüldüğü ortaya çıktığı
anda
o ev hükmen kendi mülküdür. Zira
kitabeti karşılıyacak kadar malı olduğu halde ölürse kitabet
akdi
fesih olmaz. O zaman, sanki o evde kendini öldürmüş gibi kabul edilir, ve kanı heder olur.
İnâye ve Gûrerû'l-Efkâr. Sonra, bu hükmün bu şekilde olması onu hırsızların öldürmediği bilindiği
takdirdedir.
Zira Bedayi'in cenazeler
bahsinin şehitlerin hükümleri babında denilmektedir
ki.Geceleyin şehirde bir odama hırsızlar inseler ve onu silahla veya başka birşeyle öldürseler, o
şehittir.
Çünkü maktûl geriye mal olarak bir bedel bırakmamıştır.
Bahr'da
da aynı bahiste şöyle denilmektedir. «Bununla bilinir ki, bir adamı hırsızlar evinde
öldürseler
ve mevcut olmadıklarından dolayı onlardan hangisinin öldürdüğü de bilinmese o zaman
hiç
kimse üzerine kasâme ve diyet gerekmez.» Zira kasâme ve diyet ancak katil bilinmediği zaman
vaciptir.
Halbuki kaçtıklarından dolayı ispat
edilemese bile burada onun katlinin hırsızlar olduğu
biliniyor. Bu iyi bilinsin zira halk bundan
habersizdir.
Ben
derim ki: Bu mevzu hırsızların bir
adamı evinin haricinde öldürmelerini de kapsar. Düşün.
«Diyeti varislerinin âkitesi üzerinedir.» Bazı alimler tarafından da. öldürülen kişinin âkilesi ile
varislerin
akilesi ayrı oldukları takdirde
diyetin öldürülen kişinin akilesi
üzerine olduğu
söylenmiştir. Ama Mebsut'tan naklen
Kifâye'de belirtildiğine göre birinci
görüş daha sahihtir.
İnâye'de denilmiştir ki: «İmam Muhammed Asıl adlı eserinde kasâmeyi zikretmemiştir. Ulemadan
bazısı
kasâmenin vacip olmadığını bazısı da olduğunu söylemişlerdir. Musannıf
yani Hidaye sahibi
ise
ikinci görüşü benimsemiştir.»
«İmameyn'e
ilh...» Bu da İmam'dan bir rivayettir. İtkânî.
«Sadru'ş-Şeria'nın tercihine uyarak ilh...» Zira Sadruş-Şeria şöyle demiştir: «Doğru olan İmameyn'in
görüşüdür,
zira ev onun katli ortaya çıktığı zaman 'kendi elindeydi. Bu durumda sanki kendini
öldürmüş
gibi kabul edilir ve kanı heder
olur. Ev her ne kadar varislerin
olsa bile âkile diyeti ancak
varislere
hafiflik olması için
yüklenir.»
Remli
de şöyle der: «Hâvî el-Kudsî'de imameyn'in görüşünü alırız,
demektedir.»
«İbnu
Kemâl ise bunların hepsine muhatefet ederek ilh...» Zira İbnu Kemâl metninde imam'ın
görüşünü
kesin bir dille ifade etmiştir. İbnu Kemâl Sadru'ş-Şeria'nın söylediklerinden hiç
bahsetmemiş
aksine onun istinad ettiği şeyi «sadece düşerek öldüğü söylenemez» sözüyle
reddetmiştir.
Aynı şekilde İmam'ın delilinin İmameyn'in delilini nakzedecek tarzda sonraya
bırakmak
konusunda Hidaye ve şerhlerine uymuştur. Bununla birlikte imam'ın delili karşı vârid olan
itirazları
da reddetmiştir. Nasıl reddetmesin ki? Zira bütün metinler İmam'ın görüşüne
uygundur.
«Varislere bir şey yüklemek mümkün değildir» Yani aslına bakınca... Zira âkilenin ödemesi gereken
şeyler
başlangıçta onlara icap ettirme
yoluyla değil belki varislerin yüklerini yüklenme yoluyladır.
Çünkü
asıl olan onun varislere yüklenmesidir. Nitekim bunu da «Ancak yüklenirler..» sözüyle ifade
etmiştir.
Bazı
âlimler tarafından da daha başlangıçta akileye vacip olduğu söylenmiştir. Bu da sahih olan
görüşün
hilâfınadır. Nitekim cinayetler
bahsinin «iki fill» faslında bunu söylemiştik.
«Vacip
olması varisler için değil ilh...» Bu söz, «denilemez» sözünün cevabıdır. Ve bu sözde.
Şârihin
daha önce zikrettiği «Maktûl kendi için diyet vermediğine göre kuvvetli şüpheden
dolayı
onun
dışında birisi de onun yerine evleviyetle vermez denilebilir.» sözüne cevap
vardır.
Denilir
ki: Asıl olan diyetin maktulün kendisine yüklenmesi olunca onun yerine nasıl diyet verilir?
Demekki
asla şüphe
yoktur.
«Hatta
alınan diyetten maktulün borçları ödenir» Yani ödenmesi vacip olan diyetten onun borcu
ödenir.
İtkânî'de âkilenin, ister varis olsunlar ister olmasınlar daha genel bir ifade olduğunu
söyleyerek cevap vermiştir. O zaman varislerin dışındaki akileye vacip olan âkileden olan varislere
de
vaciptir. Böyle olmasının sebebi, bize göre kişinin akilesinin kendi divânından
olmasıdır.
«Dikkatli
ol» Yani Sadru'ş-Şeria ile diğerleri arasındaki muhalefet hususunda uyanık ol. Bu da
zahirdir.
«Kendilerine
vakfedilen kimseler» Zahir olan şu ki: Onların diyetlerini de âkile yüklenir.
Düşün.
«Bunun
hükmü mescitte bulunan cesedin
hükmü gibidir» O zaman bir mahalle mescidine ait
vakfında
bulunanla büyük bir caminin vakfında bulunanın hükmü mescit ve
camide bulunanın
hükmü
gibidir. Bunların hükümleri de
daha önce geçti. Remli
«Musannıf
bunu bir bahis olarak zikretmiştir» Remli de bunu ikrar ederek demiştir ki: Kitapların
mefhumlarının
bir hüccet olduğu takarrur etmiştir.
«Bir
kırdaki askeri bir karargâhta bulunsa» Musannıfın bu ifadesi Hidaye'nin «kırda ikamet eden bîr
askeri
karargâhta» sözünden daha güzeldir, çünkü karargâh zaten askerin konakladığı yere
denir.
«Onda
oturanlar üzerinedir» Çünkü evde
olduğu gibi, çadırlar askerin elindedir. Zeylaî.
«Eğer
çadırların dışında bulununla ilh...» Zeylaî'nin ibaresi şöyledir:
Eğer
menkul çadırların dışında bulunursa bakılır, şayet askerler ayrı ayrı kabile kabile
konaklamışlarsa maktul hangi kabile içinde bulunursa kasâme ve diyet o kabile üzerinedir... Buna
göre
«dışından» murad karargâhın dışı değil çadırların dışıdır. Zira onların dışarda veya içerde
olmasına
bakılmaz.
O
zaman şârih'in Minah ve Dürer'e
uyarak «karargâhın dışında
oturanlar» sözüne itiraz edilir.
Düşün.
«O
kabile üzerinedir ilh...» Zira onlar muhtelif yerlerde kabile kabile konakladıkları için o yerler
şehirlerdeki mahalleler gibi olur.
Zeylaî.
«Daha
önce geçtiği gibi iki köy arasında bulunanınki gibidir» Yani daha yakın olanı üzerinedir. Eğer
yakınlıkta
eşit iseler her ikisi üzerinedir.
Zeylaî.
«Askerlerin hepsi üzerinedir» Yani çadırların dışında bulunan bir maktulün diyeti askerlerin hepsi
üzerinedir.
Zeylaî.
«Ne
kasâme ne de diyet vardır». Çünkü
zâhir olan şudur ki;
müslümanları temize çıkarmak için.
düşmanın
öldürdüğü kabul edilir. Gecen mesele bunun hilafınadır. O da şudur: Müslümanlar
kabilecilik yaparak dövüşseler ve birisinin
öldürülmesi ile de ayrılsalar...
Çünkü bu meselede
müslümanları
temize çıkarma yönü yoktur. O zaman maktulün hali müşkil kalır ki o zaman kasâme
ve
diyeti dövüşün geçtiği yerin halkına icap ettiririz. Çünkü müşkil olan yerde nass katlin o yer
halkına
izafe edilmesi yolunda vârid olmuştur. İhtimal olduğu
zaman da vârid olan nassın hükmüyle
amel
etmek daha evlâdır. Bunu İnaye ifade
etmiştir.
«Şu
kadar var ki Mültekâ'da ilh...» Bu söz Şârih'in «icmâ ile» sözü üzerine istidraktir. Hidaye'de de
Mültekâ'daki
gibidir. Bu da İmam Ebû Yusuf'tan naklen daha önce geçen «mahalle ve binada
oturanlar
da mülk sahiplerine diyette
ortaktırlar» hükmüne uygundur. Dürer'dekine istinaden de
Ebû
Yusufun bu mesele ile geçen meselenin ayrı olduklarını belirtmesi gerekir. Bu farkı do Zeylaî
zikretmiştir
ki, askerin orada konaklaması, tekrar yola çıkmak içindir. Buna da itibar edilmez. Evde
konaklamak ise oraya yerleşmek içindir ki buna itibar edilir.
«Orada
ilh...» Zamirin mercune bak. Zira ben bu meseleyi ne Dürer'de ne de Mültekâ'da gördüm.
«Kasâme
onların âkilesi üzerinedir» Aynı şekilde diyet de onlaradır. Bu da açıktır. T.
«Onun
üzerinedir» Yani kasâme ve diyet. T. Hindiye'den. Zahir olan şudur
ki; diyeti onun yerine
âkilesi yüklenir. Hepsi mi onun üzerinedir yoksa müşterek evde olduğu gibi adam başına mı taksim
edilir?
Bu mesele araştırılsın.
Sonra
ben Kâfî'nin şerhinden naklen Gâyetûl'l-Beyan'da kasâmenin yetişkin olan üzerine olduğunu
ve
yemin ehlinden olduğu için yeminin ona tekrar ettirileceğini, diyetin de her iki durumda onlara
en
yakın olan kabile üzerine olduğunu gördüm. Bunun tamamı
oradadır.
«Onda
hiçbirşey yoktur» Yani ne ödenecek birşey ne de kasâme vardır. Zira kıyasın hilâfına nass
insanın
öldürülmesi hususunda varid olmuştur
ki bunun dışındakiler ona kıyas
edilemez.
«Efendisinin
evinde ilh...» Ama köle efendisinden başkasının mülkünde bulunsa o zaman kasâme
ve
diyet mülk sahibine vacip olur.
Şurunbilâliye.
öldürülmüş
olarak bulunan kölenin kıymeti
Şârihin de daha önce belirttiği gibi
üç sene içinde alınır.
«Efendisinin
alacaklılarına kıymeti mikdarını ilh...» Yani efendisi kendi malından öder. Çünkü
alacaklıların hakkı kölenin maliyetine müteallıktır. Onu sanki kendi helâk etmiş gibi kabul ederiz.
Velvaliciye.
«Efendisinin,
kıymeti kadarını ilh...» Yani âkilesi üzerine değildir.
Hâniye.
«Vadeli
olarak ilh...» Yani üç sene içerisinde... Ve ondan kitabet bedeli ödenerek hürriyetine
hükmedilir,
artan da vârislerine miras olur. Haniye.
«Efendinin
âkilesi üzerinedir» Yani ev sahibinin âkilesi üzerinedir. Haniye'nin ibaresi şöyledir: O
zaman
onda kasâme ve diyet âkile üzerinedir. Zâhir olan şudur ki, «Diyet âkile üzerinedir» sözü
yeni
bir cümledir. Kasâme ise ev sahibi üzerinedir. Ancak âkilesinin orada bulunduğuna
hamledilirse o zaman kasâme hem ev sahibi hem de âkile üzerinedir. Velvâliciye'de şöyle
denilmektedir: Kişi babasının veya kardeşinin evinde öldürülmüş olarak bulunsa baba veya kardeş
her
ne kadar varis olsalar bile diyet onların âkileleri üzerinedir. Allah en iyisini
bilendir.