İCAZETİN İTLAFA VE FİİLLERE KATILMASI BAHSİ
«İcâzet
itlafa katılmaz ilh...» Bu hükümden Hamevî'nin zikrettiği istisnâ edilmiştir. Hamevî'nın
zikrettiği
şudur: «Buluntu bir şeyin sahibi
gelse, bulan kimse buluntuyu sadaka
olarak vermiş olsa.
mâlik
onun sadaka vermesine icazet verse, başlangıçtan izin vermiş gibi olur. Buradaki izin de
mâlikten
değil, şâriden hâsıl olmuştur. Bundan dolayı icazet,
buluntunun sadaka verilen kimsenin
elınde
mevcut olup olmamasına bağlı
bulunmaz. Ama fuzûlinin satışına icâzet vermes't bunun
aksinedir. Yani bunda icazet, satılan malın müşteri elinde mevcut olmasına
bağlıdır.»
«Eşbâh,
Bezzâziye'ye isnadla ilh...» Yani dava
kitabından. Birî'de Bezzâziye'den
naklen şöyle bir
şey
vardır: «Ölen kimsenin varislerinden birisi, diğer varislerin bulunmadığı bir sırada terekeden bir
ziyafet verse, sonra diğerleri gelerek icazet verseler, daha sonra kendisine bağlı olan bir şey
olmadığı
için icazet ona ulaşmaz.»
«İmâdiye'den
ilh...» Musannıfın İmâdiye'den naklettiğini Fusûleyn sahibi yirmidördüncü faslın
sonunda,
«geçmiş tasarrufla kendisine ulaşan bir icazetle nâfizdirler» bahsinde zikretmiştir. Oraya
başvurunuz.
«İcazet
fiillere ulaşır ilh...» Câmiü'l-Fusûleyn'de şöyle denilmektedir: «Bir kimse borcunu başka
birisiyle
alacaklısına gönderse, bu kimse alacaklının yanına gitse ve haber verse, o
da razı olarak
«sen
onunla bana bir şey al.» dese, sonra o mal helâk olsa, bazı âlimlere göre o borçlunun
malından
gider. Bazılarına göre ise, alacaklıdan gider. Sağlam olan görüş de budur. Çünkü
alacaklının diğer kimsenin kabzına razı olması, sanki ona işin başında para verip mal alması için
izin
vermesi gibidir. İşte bu açıklama icazetin fiillere ulaşmasının geçerli olduğuna işaret
etmektedir.
Sağlam olan da ancak bu görüştür.»
«Musannıf
sözlerine devamla, demiştir ilh...» Musannıfın oğlu Şeyh Sait de, «İcâzet ancak teleften
başka
fiiller irâde edilirse, fiillere ulaşır. Bu da bütün meşayihin nakli ile amel etmektir. Ama bunu
itlafa
da hamletmek mümkündür» demiştir.
Hamevî
de şöyle demiştir: «Bazı fiillerdir ki yok etmektir, bazıları da vardır ki icazettir. O zaman
meşayihin
sözü yok etmeyen fiillere
yorumlanır.» Ebussuud, Eşbâh üzerine.
Ben
derim ki: Bezzâziye'de şöyle bir şey zikredilmiştir: «Terzi kumaşı bozsa kumaş sahibi de o
kumaşın
fesadını bildiği halde alıp giyse, artık onun bozmasını terziye
tazmin ettiremez.»
:!
Tatârhânîye'de
de, «Bu terzi meselesine kıyasla birçok mesele bilinir.» denilmiştir. Düşünülsün.
«Mâlik
olmaz ilh...» Tatarhâniye'de şöyle denilmektedir: «Musannıf kırmakla odunun kıymetinin
artması
meselesini zikretmemiştir. Uygun olan odur ki, gasbettiği odunu kırmakla fiyatı fazlalaşsa
bile
yine ona mâlik olmamasıdır.»
«Mâlikin
o ücret» yemesi helâldir ilh...» Bunda ücretin ecr-i misil miktarı kadar olup olmaması
arasında
bir fark yoktur. Eşbâh üzerine
Ebussuud.
«Testereyi
mâlikten izin istemeden kaynattırsa,
mâlikîn hakkı kesilir ilh...» Çünkü âriyet alan onda
bir
sanat icra
etmiştir.
«Ariyet alanın mâlike kırılmış haldeki testerenin kıymetini vermesi gerekir ilh...» Çünkü kullandığı
sırada
kırılmıştır. O zaman ona zamin değildir. Şerh-i Vehbâniye.
Vehbâniye
şârihi bunu şu nazmın şerhinde
söylemiştir: «Kumaştaki yırtığı, yırtan dikse, o zaman
kumaştaki
noksanlığı tazmin eder. Bu da ikisinin arasındaki farktır.» Şurunbulâliye.
«Onun
çıkmasıyla damın bir yeri yıkılsa ilh...» Burada «yıkılsa» ile kayda bağlanmasının sebebi
şudur:
Başkasının evini kendi evinden
ayırmak için, ev sahibinden ve sultandan izinsiz olarak
yıkmış
olsa, zamin olur. Ama günahkâr olmaz.
Bunun örneği çölde arkadaşında ekmek olduğu
halde
aç kalsa, onu zorla alır, sonra da tazmin eder. Ona bir günah da yoktur.
Tatarhâniye.
Bu
ifadenin açık anlamı, eğer sultanın emri ile yıksa, zamin olmaz. Şeyh Hayreddin diyor ki: «Bunun
delili
şudur: Sultanın genel bir velâyeti vardır ki, genel zararı kaldırmak için onun izni geçerlidir.»
Ben
derim ki; Acık olan odur ki, bir diğerinin yıkılmaya yüz tutmuş olsa dahi evini yıkan zamin
olur.
Zira
bunun mislini şârih «batması yakın gemi» meselesinde zikretmiştir.
«Ancak onun izni ile girebilir ilh...» Musannıf burada «ev» ile kaydetmiştir. Zira Tatarhâniye'de
şöyle
bir
şey vardır: «Birisi diğerinin yerinden geçmek veya o yere inmek istese, eğer o yerin duvarı veya
duvara
benzer bir perdesi varsa, oraya inemez ve geçemez. Zira o duvar veya perde, mülk sahibinin
razı
olmadığını gösterir. Yok eğer duvar
veya perde yoksa, onun
geçmesinde veya inmesinde bir
sakınca yoktur.»
Kübrâ
adlı eserde «Bu geçme veya inme meselesinde geçerli olan halkın adetidir» denilmiştir.