CAİZ OLAN VE CEVAZINDA İHTİLAF EDİLEN İCARELER (KİRALAMALAR)
METİN
Dükkân
veya evi, içinde ne yapacağını
açıklamadan kiralamak sahihtir. Çünkü bu âdet olana
hamledilir.
Buralarda kimin oturacağını beyan etmeden kiralamak da sahihtir.
Kiracı
kiraladığı dükkân veya evde bir başkasını ücretli veya ücretsiz olarak oturtabilir. Nitekim
bunun
izahı gelecektir.
Kiracı,
dükkân ve evde istediği işi yapabilir. Oraya çivi çakabilir, hayvanını bağlayabilir, odununu
koyabilir, duvarı ile istincâ edebilir. Eğer zarar vermiyorsa sarnıç yapabilir. Zarar verse bile el
değirmeni
ile unu öğütebilir. Fetva da bu
kaville verilir. Kınye.
Ancak,
kiracı; demirci, çamaşırcı veya değirmenci ise, malikin rızası olmadan veya bunları yapmayı
kiralama sözleşmesinde şart koşmadan kiraladığı yerde işleri yapamaz. Bu işler, binaya zarar
verdiği
için malikin rızasına bağlıdırlar.
Kiralayan
ile kiracı bu işlerin şart kılınıp kılınmadığında ihtilaf etseler, akdin aslını inkârda olduğu
gibi
mal sahibi'nin sözü kabul edilir. Bu ihtilafta her ikisi de delil ikame ederlerse, kiracının delili
kabul
edilir. Çünkü kiracı ziyadeyi isbat etmektedir.
Hülasa
Hülâsa'da
şöyle denilmiştir: «Adam bir binayı çamaşırcılık yapmak üzere kiralamışsa, eğer ikisinin
verdiği
zarar eşitse, orada demircilik de yapabilir. Kiracı orada hakkı olmayan bir şey yaparsa, ücret
vermesi
lazımdır. Eğer o işten dolayı bina
yıkılırsa binaya zamin olur, ücret vermez. Çünkü ücret ile
dıman
bir arada
bulunmazlar.
Kiracı
kiraladığı yerde kendisi oturabildiği
gibi ücretle veya ücretsiz olarak bir başkasını da
oturtabilir.
Kullanana göre değişiklik arzetmeyen bütün durum aynıdır. Bu meselede «Falan kimse
oturacaktın»
şeklindeki bir kayıt, kulanışda fark olmadığı için geçersizdir. Fakat kullanana göre
farklılık
arzeden şeyin hükmü böyle değildir. Hükmü ileride gelecektir.
Kiracı
kiraladığı malı kira bedelinden daha fazlaya bir başkasına kiraya verirse, bu fazlalığı iki
mesele
hariç tasadduk eder. Bunlardan birisi kiraladığı malı kira bedelinden başka bir cins malla
kiraya
vermesi, diğeri de kiraladığı mala bir şey eklemesi veya onu onarması halidir.
Kiracının
kiraladığı malı tekrar sahibine kiraya vermesi sahih değildir. Bu
kiralama esah olan kavle
göre
münfesihtir. Bahır. Cevhere'ye isnadla. Bunun hilafının daha doğru olduğu
ileride gelecektir.
Dikkatli
ol.
Bir
tarlayı, ne ekeceğini beyan ederek veya. «Ben dilediğimi ekerim» sözleriyle kiralamak münazaa
olmayacağı
için sahihtir. Fakat ne ekeceğini beyan etmeden veya, «Ben dilediğimi ekerim.»
demeden
kiralamak ekeceği şey meçhul olduğundan dolayı fasittir.
Fakat bu şekilde kiralanan
tarlaya
tohumu serpmekle cehalet ortadan
kalktığından dolayı fesad zail clur.
Konuşulan ücreti
vermek
gerekir. Sulama hakkı ve yol da kiraya
aittir.
Kiracı,
kiraladığı tarlayı; birisi baharda, birisi de güzde olmak üzere iki defa ekebilir.
Kiracının
ekmek için kiraladığı tarlaya, sulama veya su kanalı açmaya muhtaç olduğu için o anda
ekin
ekmesi mümkün değilse bakılır: Eğer kiralama süresi içinde ziraat yapması mümkün olursa
kıra
sözleşmesi geçerlidir. Yoksa kira sözleşmesi geçerli değildir. Bunun tamamı
Kınye'dedir.
İçersinde
başkasının ekini olan tarlayı kiralasa eğer ekin bir hakka binaen ekilmişse hasad vakti
gelmedikçe o kiralama geçerli değildir. Vakti gelince adam, ekinini kaldırıp tarlayı teslim etmekte
emrolunur.
Adam ekini biçip tarlayı teslim ederse kiralama geçerli hale gelir. Fetva da böyle verilir.
Bezzâziye.
Fakat
içerisinde başkasının ekini olan tarlayı, geleceğe izafe ederek kiraya verse, o zaman mutlaka
sahihtir.
Eğer
tarladaki ekin, haksız bir şekilde ekilmişse kiralama geçerlidir. Çünkü ekin ister yetişkin
olsun,
ister olmasın, sahibinin ekini cebren tarladan kaldırtarak tarlayı teslim etmesi mümkündür.
Feteva-î
Kari'l-Hidaye.
Vehbaniye'de
şöyle denilmektedir: «Başkasının emtiasıyla meşgul olan binayı icare vermek
sahihtir.
İcareden sonra emtianın sahibine binayı boşaltması emredilir. Kira süresi de binanın
teslimi
ile başlar.»
Eşbah'ta
da «Birisi bir tarafı dolu. bir tarafı boş bir binayı kiralasa, kira yalnız boş olan kısımda
geçerlidir.» denilir. Tafsilat çeşitli meseleler bahsinde gelecektir.
İZAH
«Ne
yapacağını beyan etmeden ilh...» Yani dükkân ve ev gibi yerlerde. Orayı ne için kullanacağını
söylemeden kiralasa geçerlidir. Çünkü adet olan orada oturmaktır. Oturmakta ise fark yoktur.
Minah.
«Oraya
bir diğerini oturtabilir ilh...»
Yani yalnız kendisinin oturması, şart kılınmış olsa da.
şeriyyüddin. Bu hüküm. ev ve dükkânlar
içindir. T. Hizmet için icarladığı kölede de durum aynıdır.
Yani
köleyi de bir başka-sına kiraya verebilir. Ama elbise ve binek veya yük için kiralanan hayvan
böyle değildir. Kullanan kişinin değişmesiyle kullanışın değiştiği her şeyde hüküm böyledir.
Minah'da
da böyle denilmiştir.
«Hayvanını bağlayabilir ilh...» Yani kiraladığı evin hayvan bağlamaya ait olan yerine bağlar.
Çünkü
insanların
oturacağı yere bağlanırsa oraya
zarar verir. Nitekim Gayetü'l-Beyan'da da böyle
denilmektedir.
Sâyhânî
de; «Kiraladığı evin su kuyusundan da faydalanır. Eğer kuyu
bozulursa, onu onarması için
zorlanamaz.
Orada tandır da yapabilir. Yapılan
tandırdan evin bir yeri yansa,
zamin değildir.» der.
Ben
derim ki: Tandırı uygun olmayan yerde. mesela kolayca yanabilecek, ağaç gibi bir şeyin yanına
yaparsa,
yandığı takdirde zamindir.
Makdisî.
«Odununu
kırabilir ilh...» Bu sözün. kendinden önceki ve sonraki kısım alınarak «Kırıldığı yerin
zarar
görmeyeceği ve altında su mecrası
bulunmayan yerde kırabilir.» şeklinde kayıtlanması
gerekirdi.
Ben
Zeylaî'nin şöyle dediğini
gördüm: «Bu sözden, yemek pişirmek
için gerekli odunu kırabileceği
anlaşılmalıdır. Fakat âdet dışı ve kırıldığında eve zarar verecek şekilde bir odunu, mal sahibinden
izin
alınmadan kırması caiz değildir. Çivi çakmanın da bu izah üzere anlaşılması gerekir.
«Zarar
verse bile el değirmeni i(e ununu öğütebilir. Fetva da bu kaville
verilir. Kınye ilh...» Ben
Kınye'de bu meseleyi görmedim. Fakat daha önceki bu mesele ise Hûlâsaya nisbetle Bahır'da
zikredilmiştir. Musannıf Minâh'ta ona, şarih de her ikisine tabi olmuştur. Ancak bu ifadede bir
düşme
var. Zira benim Hülasa'da gördüğüm
ifade şöyledir «Eğer zarar vermiyorsa el değirmeni
kullanmaya
mani olunmaz; Ama zarar veriyorsa,
mani olunur. Fetva da bu kavil
üzerinedir.» Bunun
benzeri
Zahîre'den naklen Şurunbulâliye'de de mevcuttur.
«Binaya
zarar verdiği için ilh...» Zeylaî şöyle der: «Bunun özeti şudur: Binayı tahrib
eden veya ona
zarar
veren, hiçbir şeyi bina sahibinin izni olmadan yapamaz. Ama binaya zarar vermeyen her şeyi
de
kayıtsız şartsız akitle yapma hakkına sahiptir.»
«Mâlikin
rızasına bağlıdır ilh...» Yani mâlikin rızasına veya sözleşmedeki şorta bağlıdır. Ebussuud,
Hamevî'den
naklen şöyle demiştir: «Bundan
anlaşılıyor ki, oturulan ev, vakıf olduğu takdirde
mütevelli
razı olsa bile adam eve zarar
verecek şeyleri yapamaz.»
«Aktin aslını inkâr ettiğinde olduğu gibi ilh...» Zira söz mal sahibinindir. Aynı şekilde akitten bir nevi
inkâr
ettiğinde de yine söz onundur.
T.
«Hakkı
olmayan bir şey yaparsa ilh...» Yâni icâre müddeti bittiği halde. Ama icare
müddetinin bir
kısmı
geçmiş olsa, onun ücreti düşer mi, yoksa vermesi gerekli midir? bu araştırılmalıdır. T.
Makdisî'den.
Üstâdımız
bir kısmını tamamına kıyas ederek ücretin verilmesi gerektiğini söylemiştir.
«Ücret
vermez ilh...» Yani zamin olduğu
şeyde ayrıca birde kira ücreti vermez. Nihaye. Ama avluya
gelince,
uygun olan onun karşılığında ücret
vermesidir. Zahire'de de böyledir.
Sâyihanî.
«Kullanışta
ihtilaf olan şeyin hükmü bunun
hilafınadır ilh...» Binmek ve giymek gibi.
«Başka
cinsten bir mal ile iIh...» Yani kira ücretinin cinsinden olmayan bir mal karşılığı olursa yine
icarladığı
şeyle birlikte kendi malından başka bir şey de ekleyerek kiraya verse daha fazla ücretle
icare
akti yapılması caizdir. Dolayısıyla ücretin fazlası onun için helal olur. Hülasa'da da böyledir.
«Onda
bir onarım yapsa ilh...» Yani evi badana etse veya oluklarını
tamir etse, Değeri olan her iş
bunun
gibidir. Zira, almış olduğu fazla
ücret, yaptığı tamire karşılık tutulur. Mebsut'ta da böyle
denilir.
Binayı temizlemek onarım değildir.
Su yolu açması halinde, Hassaf.
«Ücretin fazlası helal
olur»
demiştir. Ebu Ali en-Nesefî de, «Ashabınız bu hususta farklı görüştedir» der. Fakat ekin
ekmeyi
kolaylaştırsa bile toprağı aktarmak fazla ücreti helal kılmaz.
İki
odayı tek pazarlıkla kiralasa ve birisinde bir ilâve yapsa ve her ikisini de fazla ücretle kiraya
verebilir.
Ama odaları ayrı pazarlıkla kiralamışsa, ancak ilave yaptığı odayı fazlasına verebilir,
diğerini
veremez. Hülasa.
Özetle.
«Malı
kendi sahibine kiraya vermesi sahih değildir ilh...» Cevherede belirtildiği üzere, kabızdan
evvel de, kabızdan sonra da caiz değildir. Tercih edilen görüşe göre araya üçüncü bir adam da
girse
kiracının malı sahibine kiraya vermesi yine sahih değildir. bu görüş,
İmam Muhammed'den
rivayet edilmiştir. Fetva da bu görüşle verilir.
Bezzaziye.
«Kiracı
malı yine mal sahibine kiraya verirse esah olan kavle göre bu icare münfesihtir ilh...» Yâni
birinci
kirâ sözleşmesi esah kavle göre münfesih olur. İkinci (kiracının mal sahibine kiralaması) ise,
zaten
ittifakla münfesihtir.
«İleride
gelecektir ilh...» Yani, Kitabu'l-İcârenin çeşitli meseleler bahsinde. Şarih orada «esah kavil»
ile
«sahih kavil» arasındaki uyuşmayı zikredecektir.
Araziye
ne ekeceğini söylemese cehâletten
dolayı ilh...» Yani karşılığı olan
bir akitte münâzaaya
götüren
cehaleti. Zira bazı ekinler tarlaya zarar. bozıları da fayda verir.
«Onu
ekmekle sahih hale gelir...» Yani istihsanen. Çünkü malı kullanmakla üzerine akit yapılan şey
malum
olmuştur. Böylece sanki cehalet hiç
yokmuş sayılır. Zeylaî'den kısaltarak.
Allâme
Makdisî de şöyle der: Uygun olan bu kavli mal sahibinin müstecirin ne ekeceğini bilmesi ve
ona
razı olması ve elbise icarında da elbiseyi kimin giyeceğini bilmesi ile kayıtlamaktır. Aksi halde
rızâ
çıkması mümkündür.» T. Muhtasaran.
«Kiracı,
su ve yol hakkına sahiptir îlh...» Yani kira sözleşmesinde su ve yol hakkı şart kılınmasa bile
bunlara
hakkı vardır. Satış akdi ise bunun aksinedir. Çünkü kira sözleşmesi, menfaat için yapılır.
Menfaat
de ancak su ve yol ile mümkündür. O halde, su hakkı ve yol, tabiî olarak kira sözleşmesine
girer.
Satışa gelince, ondan kasıt, mülkiyettir, derhal faydalanmak değildir. Hattâ sıpanın ve çorak
toprağın
satışı caiz olduğu halde icareleri caiz değildir. Minah. (Çünkü bunlarla hemen
yararlanılamaz.)
«İki
defa ekebilir ilh...» Kınye'de şöyle denilir: «Tarlayı. dilediğini ekmek üzere bir seneliğine
kiralarsa, o zaman bahar ve güz ekini olmak üzere iki defa ekebilir.» Görülüyor ki, iki defa ekmek
ancak
iki defa ekmeye müsait bir zaman için yapılan kiralamada farzedilir. Fakat yukanda mutlak
olarak
zikredilmiştir. T. Bunun tamamı
Kınye'dedir.
Kınye'de şöyle denilmiştir: «Tarlayı kışın dokuz aylığına
icarlasa, ve kışın oraya bir şey ekilmesi
mümkün
olmasa o zaman, müddet içersinde ekilmesi mümkün olan şeyi eker. Ama eğer toprağın
çorak
olması gibi bir sebeple o tarladan faydalanmak kesinlikle mümkün değilse, o zaman o
kiralama fasittir. Kışın yapılan icare meselesine gelince, bunda vereceği ücret yalnız faydalanma
müddetinin
değil, müddetin hepsinin karşılığıdır. Bazı alimler ise ücret, sadece faydalanma
müddetinin
karşılığıdır demişlerdir.»
Ben
derim ki: Şârih, icârenin feshi babında Cevhere'den naklen şöyle diyecektir: «Eğer su ancak
tarlanın
bir kısmını sulayacak kadar gelirse, kiracı dilerse kiralananın tümünü fesheder, dilerse
feshetmeyerek
ancak suladığı miktarın ücretini verir.»
«Başkasının ekini ile ilh...» Yani tarlada kiracıdan başkasının ekini varsa. Ama ekin kiracının
kendisine
ait ise, bu kiranın sıhhatine mani olmaz. Burada «başkası»ndan maksat müstecirin
dışındaki
-tarla sahibi de dahil- kimselerdir. Eğer ekin tarla sahibinin ise, bunun caiz olmasının şeri
hilesi
şudur: Evvela tarladaki ekini malûm bir fiyatla kiracıya satar.
Kiralayan parayı, kiracı da ekini
kabzeder.
Sonra da tarlayı kiraya verir. Nitekim As'dan naklen Hülâsa'da da böyle denilmiştir. İcare
aktinde,
evvel müsakat akti yapmanın hükmü de böyledir. Nitekim biz bunu yerinde inceledik.
«Ekin
haklı olarak ekilmişse ilh...» Yani fasid bile olsa icâre ile olması ve Hassaf'ın tercih ettiği
görüşe
göre; vakıf arazisinin ecr-i mislinden aşağı bir fiyatla kiralamışsa gasıb sayılmaz. Ecr-i misil
vermesi
lazımdır.»
Kâriü'l-Hidâye'nin
Fetevâ'sında şöyle denilmiştir: Fasit bir icare ite bir tarla kiralayan kiracı oraya
ekin
ektiği takdirde o ekin tarladan söktürülmez, yetişip hasat edilene kadar tarlada kalır. Fasit bir
akitle
yapılan müsâkat da bunun gibidir.»
T.
İleride
geleceği üzere mustair( iyreti olan) da bu meselelerde kiracı gibidir. Buna göre mustairin
ekini
de ecr-i misil vermesi şartıyla yetişip hasat edilene kadar tarlada bırakılır. '
«Geleceğe izafe ederek kiralarsa müstesna ilh...» Yani ekinin hasat edileceği ve tarlanın boşalacağı
bir
zamana izafe ederek kiraya verse bu icare mutlak olarak caizdir. Yani ister tarladaki ekin bir
hakka
binaen ekilmiş olsun, ister olmasın, ister hasat edilsin, ister edilmesin.
«Cebren
ilh...» Yani cebir yoluyla ekin sahibinin ekinini kaldırması ve tarlayı teslim etmesi
sağlanabilir.
«Çeşitli
meseleler bahsinde gelecektir ilh...» Yani Kitabu'l-İcârenin çeşitli meseleler bahsinde. Yine
gelecektir ki, Eşbah'taki ifadenin «Eğer adam bir arazi kiralasa ve bu arazinin bir kısmı boş. bir
kısmı
da ekili olsa, ekili olan kısmı işgal edenden boşaltmak da o yere zarar verirse.» şeklinde
anlaşılması Vehbaniyedeki ifadeye aykırı değildir.
METİN
Bir
yeri ağaç dikmek veya bina yapmak için kiralamak sahihtir. Aynı şekilde tuğla pişirmek. çömlek
yapmak,
hayvanların gündüz istirahat etmesi ve gecelemesi için icarlamak da sahihtir. Ekin ekme
imkânı
ister olsun ister olmasın, tarlanın teslimi ile de ücret vermek vacib olur.
Bahır.
Anılan
hususlarda kira süresi dolduğu zaman kiracı ağacı söker veya binayı kaldırır ve tarlayı boş
olarak
teslim eder. Çünkü ikisinin de ekin gibi sonu yoktur. Ancak tarla sahibi, araziyi onlarla
birlikte
ve onlarsız olarak değerlendirerek aralarındaki farkı zamin olmak suretiyle, tarladaki bina
veya ağacın sökülmüş haldeki kıymetini borçlanır ve ona malik
olursa o zaman bunların sökülmesi
emredilmez. İhtiyar. Bunda da her iki tarafın menfaati vardır.
Bahır'da
şöyle denilmiştir: «Bu istisna,
(yani «zamin olursa» sözü) sökmenin
kiracıya gerekli
oluşundan
istisnadır. O halde bu ifade ediyor ki, tarla sahibi kiracıya onların kıymetini vermeye razı
olursa
artık sökmeye lüzum yoktur. Şu kadar var ki, eğer sökme toprağa zarar veriyorsa, kiracı
istemese de onlara sahip olur. Zarar vermiyorsa, kiracının
rızası ile temellük edebilir.»
Kiralayan,
kira süresi bittikten sonra ağaç veya binanın tarlada kalmasına razı olursa, o zaman,
bina
ve ağaçlar kiracının, yer de
kiralayanın olur. Bu durumda da ağaç
ve binanın sökülmesi
gerekmez.
Eğer bu terk, ücretle olursa, kiralama olur. Eğer ücretsiz olursa, iare olmuş olur. Bu
durumda
tarla sahibi ile kiracı bu yeri üçüncü bir şahsa kiraya verebilirler. Alınan ücreti. tarlanın
binasız
kıymeti ve binanın arazisiz kıymetine göre aralarında taksim eder ve hisselerini alırlar.
Mücteba.
Kınye'nin vakıf bahsinde şöyle denilmiştir:
«Kiracı vakıfa ait bir arsada vakıf nazırının iznini
almadan
bir bina yapsa, icare müddeti bittikten sonra o binayı kaldırmak vakıf binasına zarar
verirse.
vakıf nazın, yapılan binanın kıymetini yapana vermeye zorlanır.
ilh...»
Birisi
bir vakıf arazisini kiralasa ve orada ağaç dikse veya bina yapsa. icare müddeti bitince vakfa
zarar
vermiyorsa, kıracı araziyi elinde tutarak ondan
faydalanır. Yerin, kendilerine
vakfedildiği
kimseler bunların kalmasını değil, sökülmesini isterlerse onların böyle bir hakları yoktur. Kınye'de
de
böyledir.»
Bahır'da
şöyle denilir: Bununla muhteker arazi
meselesi de anlaşılmış oluyor. (Muhteker arazı:
Kalıcı
bir şekilde ağaç dikmek veya binâ yapmak üzere kiralanan arazidir.) Bu mesele Hassâf'ın
vakıflar
bahsinde de nakledilmiştir.
Yonca
ekmenin hükmü de -sonu olmadığı için-
ağaç gibidir. İcare müddeti bittikten sonra o da
sökülür.
Burada yoncadan maksat. yonca ve bunun gibi kökü devamlı olarak
yerde kalan bitkilerdir
ki,
onların yaprak veya çiçekleri toplanır satılır. Havuç, turp ve patlıcan gibi malum
bir sonu olan
bitkilere
gelince, uygun olan bunların da ekin
gibi kabul edilme-sidir. Bunlar, icare müddeti bittikten
sonra
ecr-i misliyle sonuna kadar
kiracının elinde bırakılır. Bunu musannıf Kenz'in haşıyelerinde
araştırmış ve Hâniye'nin muamele bahsindeki ibare ile takviye etmiştir.
Ben
derim ki: Burada musannıfın zikretmediği bir şey kaldı. O da, kamış gibi belirli bir sonu olan
fakat
uzun zaman bekleyen bitkilerdir ki,
bunun hükmü do ağacın hükmü gibidir
Nitekim İbni
Çelebi'nin
Feteva'sında da böyledir. Hıfzedilsin.
Kira
süresi bittiğinde ekin yetişmemişse.
her iki tarafın hakkına riâyeten ecr-i misliyle ekin hasat
zamanına
kadar tarlada bırakılır. Çünkü ekinin sonu vardır. Fakat ekin yetişmeden kiralayan veya
kiracıdan
birisinin ölümü halinde kira sözleşmesi akdi münfesih de olsa, ekin, yukarıda-ki
meselenin
aksine sözleşme sırasında konuşulan ücrette (ecr-i misille değil) hasat zamanına kadar
tarlada
bırakılır. Zira kira süresi kaldığı müddetçe onu olduğu gibi bırakmak daha iyidir. Ama kira
süresi
bittikten sonra hasat olmamışsa, o zaman ecr-i misille kalır. Bu meselede mustair de kiracı
gibidir.
O halde ariyet olan (ölmüşse) tarla
mustairin elinde ekin yetişene
kadar ecr-i misille kalır.
Gasıba
gelince, o zulmettiği için onu mutlaka söküp teslim etmesi emredilir.
Fukahanın,
«Tarla, ecr-i misille kiracının elinde kalır.» sözünden maksat ya Kâdı'nın hükmüyle veya
tarafların
kendi akidleri ile müstecirin elinde kalmasıdır. Çünkü ücret ya kâdı'nın hükmü ile veya
akit
ile gerekli olur. Nitekim Kınye'de de böyledir. Hıfzedilsin. Bahır.
İZAH
«İstirahat
ve gecelemesi için ilh...» Bahır sahibi bundan bahsetmiş, Turî de ona uymuştur. Bir yerin
adı
geçen işler için kiralanmasının sıhhati üzerine Şihab-ı şiblî ve Hanutî de fetva
vermişlerdir.
Bununla
kastedilen şudur. İster ekimi mümkün olsun ister olmasın, su her tarafına ulaşsın veya
ulaşmasın, kiralanan yerin kullanma imkânının olması, ücreti gerekli kılar. Bahir sahibi bu sebeble
«onun
sıhhatinde şüphe yoktur. Çünkü adam orayı sırf ziraat için kiralamadığı için suyun
ulaşmaması kira aktinin feshine sebeb olamaz.» demektedir.
Eşbah'ın
vakıf bahsinde de bu icarenin sıhhatinin illeti üzermde uzun uzadıya durulmuştur. Hamevî
de,
«Böyle bir icare hususunda bazı
alimler tevakkuf etmişlerdir.»
diyerek bu mesele üzerinde uzun
uzun
durmuştur. Eşbah ve Hamevî'ye
müracaat
edilsin,
«İster
ekme imkânı olsun, ister olmasın ilh...» Eğer sadece ziraat için icarlanmıyorsa, böyle bir
yerin
icaresi de sahihtir. Ama eğer ekin için icarlamışsa mutlaka ekme imkânı bulunmalıdır. Nitekim
yukarıda
geçti, ileride'de gelecektir. Dikkatli ol.
«Müddet
bittiği zaman ağaç veya binayı kaldırır ilh...» Ama eğer ağaçta
meyve varsa yetişinceye
kadar
arazi, ecr-i misille müstecirin elinde bırakılır. T.
«Boş
olarak teslim eder ilh...» Kiracının o yeri, bina veya ağacı söktükten sonra düzeltmesi gerekir.
Zira
orayı tahrib eden odur. T. Hamevî'den.
«İkisinin
de belirli sonu yoktur ilh...» Yani
bina ve ağacın. Zira her ikisinin de bilinen bir sonu
yoktur.
Ama ekin böyle değildir. Nitekim
aşağıda gelecektir.
«Yıkılmış
halindeki ilh...» Yani sökülmeye müstahak şeklindeki kıymetini verir. Çünkü onun kıymeti,
sökülmüşün
kıymetinden daha azdır. Gasb
bahsinde de böyledir. Kuhistanî.
Şurunbulaliye'de
de şöyle denilir: «Ağaç veya binanın sahibine onları sökmesi emredilir. Biz, niçin
«sökülmeye
müstahak çeklindeki kıymetine»
şeklinde tefsir ettik? Çünkü sökülmüş bir şeyin
kıymeti,
sökülmesi emredilen bir şeyin
kıymetinden daha fazladır. Zira onun sökülmesi için birtakım
zahmetler
vardır.» Kifaye'de de böyledir.
«Tarlayı
bina veya ağaçla birlikte ilh...» Yani, sökülmeye müstehak kıymetiyle. İşte bununla Aynînin
gasb
bahsinde, «Bu onun sökülmüş şeklindeki kıymetinin dımanı değil, sökülmemiş şekildeki
kıymetinin
dımanıdır. Zira onun sökülmüş haldeki kıymeti, bina ve ağacın sökülüp
yere
konulduktan
sonra takdir edilen kıymetidir.»
kavliyle yaptığı itiraz def
olunmaktadır.
Sanıyorum
ki, Aynî bunu bina veya ağacın tarlada kalmaya müstahak şekildeki kıymeti şeklinde
anlamıştır.
Halbuki maksat ne bu ne de ikinci zikrettiğidir. Aksine maksad, şerhin yukarıda
zikrettiğidir.
Düşün.
«İkisinin
hakkına da riayet vardır ilh...» Zira biz, «Kiralayana, kira süresi bittikten sonra yeri teslim
alması,
kiracıya da bina veya ağacın sökülmeye müstahak haldeki kıymetinin verilmesi icab eder.»
dedik.
«Bahır'da
ilh...» Bu durumda sözün ifade ettiği şudur: Yer ister bina ve ağacın sökülmesinden zarar
görsün.
ister görmesin. Kiralayan, kiracıyı
zorluyarak bina veya ağaca sahip
olabilir. Halbuki,
durum
hiç de öyle değildir. Yani kiralayan ancak ağaç veya binanın sökülmesi, tarlaya bir nakıse ve
zarar
getiriyorsa zorla temellük edebilir.
Bundan ötürü de, Zeylaî ve Hidaye'nin şerhlerinde, bazı
alimler,
«sökmek zararlı ise, kiralayanın zarara uğramaması için istimlak hakkı vardır: Burada
kiracıya
da hiç bir zarar yoktur. Zira söz sökülmeye müstahak olan hakkındadır. Kıymet onun yerine
kaim
olmaktadır. Eğer onların sökümüyle, tarla zarar görmüyorsa.
kiralayan ağaç ve binayı ancak
kıracının
rızası ile istimlak edebilir. Zirâ her ikisi de mülkün sübûtunda ve birinin diğerine
tercih
edilmemesinde eşittirler.» demişlerdir.
Bilindi
ki; Bahır sahibinin; istisnanın merciini beyandan sonra «Zeylaî ve başkalarının yaptıkları gibi
bu
yoruma ihtiyaç yoktur» demesi açık değildir. Bununla birlikte Bahır sahibi ikinci defa o yoruma
mecbur
kaldığı için tafsili zikretmiştir. Nitekim bizim şarihimiz de «Şu kadar var ki» sözü ile Bahır
sahibi
gibi yapmıştır. Dikkatli ol.
Bu
izaha bu babtan evvel, «Fetvalar da olan hükümler şerhteki, hatta metinlerdeki hükümlere
muhaliftir.»
sözüyle işaret edilmiştir. Biz de
orada musannıftan naklen şahsa ait «mülke ve vakfa
şamil
olur.»
demiştik.
«Ağaç ve bina tarlada ücretle kalırsa ilh...» Yani onların tarlada kalması için yeniden icare akti
yapılır.
T.
«Muir
ile müstair ilh...» Bu söz «aksi halde iare olur» sözüne bağlıdır. Zira, eğer kiracının elinde
ücretle
terkedilmiş olsa, artık toprak sahibine bir hak kalmaz.
«İlaahirihi ilh...» Kınye'deki ifadenin tamamı şöyledir: «Kiracının kiraladığı vakıf araziye, eğer tarlaya
zarar
vermiyorsa, mütevellinin sarâhaten izni olmasa dahi, ağaç ve bağ dikmesi caizdir. Ama su
havuzu
kazması caiz değildir. Mütevellinin
izin vermesi, ancak vakfa fazladan
bir hayır getirmesi
halinde
helâldir. Bu da eğer orada tamire karar verme hakkı olmadığı takdirdedir. Ama eğer
mütevellinin
böyle bir karar hakkı varsa, o zaman havuz yapmak, ağaç dikmek ve vakıf toprağından
duvar
yapmak caizdir. Çünkü bu gibi şeylerde delâleten izin mevcuttur. »
Bahır.
«Vakıf
arazisini kiralasa ve oraya ağaç dikse...» Musannıfın burada vakıf kaydını koyması;
Hayriye'de Havi-i Zahidî'den onun da Esrar'dan naklettikleri şu söz içindir: «Vakıf arazisinin aksine
birisinin
mülkünü kiralamış olsa, malik, eğer tarladaki ağaç veya binanın kalmasını istemezse de
mutlaka
sökülmesini arzu ederse kiracı onu elinde tutamaz. Ağacın kıymeti arazinin kıymetinden
fazla
değilse, kiracıyı onları sökmeye
mecbur eder. Ama ağaçların kıymeti tarlanın kıymetinden
fazla
olursa o zaman kiracı mâlike, yerin kıymetini öder, ağaçlar ve yer, kiracının olur. Ama eğer
yerin
kıymeti ağaçların kıymetinden fazla ise, o zaman tarla sahibi, dikilen ağaçların» kıymetini öder
ve
tarla ile birlikte ağaçlar da onun olur.» Ariyede de hüküm
böyledir.
«Kınye'de böyle denilmiştir ilh...» Bu ifade ile musannıfın işaret ettiklerinin hepsine işaret
edilmiştir.
Feteva-i Hayriye sahibi de. «Sen de biliyorsun ki şeriat, bilhassa insanların işledikleri
zararı
yasaklar. Tarladaki ağaç veya binayı sökmekte de halka zarar vardır.» diyerek musannıfın
dediği
ile fetvâ vermiştir. Resulullah (s.a.v.): «Zarar vermek ve zarara zararla mukabele etmek
yoktur.»
buyurmuştur.
Hamidiye'de
de bu şekilde fetva verilmiştir. Ancak Hayriye'nin başka bir yerinde de bunun hilafına,
«Ağaçlar sökülür, tarla, yer vakıf nazırına teslim
edilir. Nitekim bütün metin sahipleri böyle
demişlerdir.» denilerek fetva verilmiştir.
Ben
diyorum ki: Metinlere zıt olan yerde onlara muhalif olan
görüşle fetva vermek nasıl caizdir?
Üstelik
bu da Kınye'nin sözündendir. İbnû Vehban ve başkalarının dedikleri gibi; diğerlerine zıt
olduğu
takdirde, Kınye'deki ile amel
edilmez. Metinlerdeki hükmü şarihler ve fetâvâ sahipleri de
ikrar
etmişlerdir. Ancak onlar mucirin
müstecire cebrederek, tarladaki bina ve ağaçları istimlak
etmesi
konusunda ihtilaf etmişlerdir. Zira bu meselede şerhlerdeki fetevâ sahiplerinin ittifak
ettikleri
kavil üzerine takdim edilmiştir. O zaman hepsinin üzerinde ittifak ettikleri görüşü takdim
etmek
daha evlâdır. Keşke musannıf bunu
metinde zikretmeseydi.
Ebussuud'un
Miskin haşiyesinde, «Kınye'deki ifade kıracının elinde kalmasının şart koşulması
halinde
farzedilir» sözü ve metinde
geçen, «Ağacın devamlı kalması şart kılınmadığında mal
sahibinin
rızası şarttır» ifadesi, ihtilâfı ortadan kaldırmaz. Zira metinlerdeki ifade mutlak ve onların
mefhumları
da hüccettir. Üstelik denilebilir ki, ağacın ecr-i misille tarlada kalmasının şart koşulması
akdi
ifsad eder. Zira bu her ne kadar onun vakfı istila etmesine sebeb olmasa da, yinede müstecirin
onda
menfaati vardır. Zamanımızda
görüldüğü gibi kiracının onda
menfaati vardır. Zamanımızda
görüldüğü
gibi kiracının ondaki tasarrufu
mülkündeki tasarruf gibidir. Kiracı; az ve değersiz bir
ücretle
o araziyi kiralayarak kendisinden daha fazlasının alınmasının da zulüm ve bühtan olduğunu
iddia
eder hole gelir. Bunun menşei ise. -Allah onların gözlerini kör
etsin- vakıf nazırlarıdır. Zira
onlar,
«hizmet» ismi vererek rüşvete tamah
ederek vakıflara bu fenalıkları
yapmaktadırlar.
Şunu
da ilave edebiliriz ki, Kınye'deki
ifade. ileride geleceği üzere Hassaf'ın zikrettiği ile takviye
edilerek olsa ve metinlere, şerhlere ve fetavalara karşı murazı olabilmesi farzedilse bile yine de
onunla
fetva verilmez. Zira yukarıda geçti ki; alimlerin ihtilaf ettikleri meselelerde, vakfa en faydalı
olan
görüşte fetva verilir. Bu esasa binâen alimler kira süresi içinde ecr-i mislin artması halinde,
kiralamanın feshi ile hükmeden kavlin daha sahih olduğunu söylemişlerdir. Bunların hepsinde,
zamanımızda
uygulama hep bu esasın aksine olmaktadır. Hattâ Kadı'lar, vakıf aleyhine kendi
mezheplerinde
bile hile bulamadıkları yerde. diğer bir mezhebe baş vuruyorlar. İşte bundan dolayı
iş,
vakıfları istila haline geldi. Camilerin yıkılması, medreselerin ve alimlerin yok olması, vakıftan
faydalanacak müstahıkların ve vâkıfların çocuklarının fakir düşmesinin sebebi de budur. Hatta halk
arasında
birisi, vakıfların bu durumunu
konuştuğu zaman onun sözünü çirkin
bir söz kabul
ediyorlar. Saydıklarımız eski bir beladır.
Allame
Kınalızade' özetle şöyle demiştir: «Vakıf arazisi üzerinde bina yapmak ve ağaç dikmek
meselesi memleketlerde özellikle Dimişk (Şam) do çokca vaki olmaktadır. Zira orada meyve
bahçeleri
çoktur, ekserisi de vakıftır. O ağaçları toprağı kiralayan müstecirler dikmiş ve kendilerine
mürk
edinmişlerdir. Çoğunun kirası da ecr-i misilden çok azdır. Bu azlık ya başlangıçtan itıbarendir
veya talipleri çoğaldığı için sonradan olmuştur. Şehirlerdeki vakıf dükkânlarının durumu da aynıdır.
Mütevelli
veya Kadı onların icarlarını ecr-i misle yükseltme talebinde
bulunduklarında kiracılar
zalim
oldukları halde kendilerinin zulme uğradıkları havasına girerler. Bu, şarihin şu sözüne
benzer:
«Sen muhibbini şikâyet edersin. Zalim olduğu halde o da şikâyet eder. Kendi sesi atıcıları
sağır
ettiği halde, onların gürültücü
olduğunu söyleyen yay gibi...»
Bazı
yetkili ve ileri gelenler, fiyatların yükselmesinin halk içinde fit-neyi tahrik edeceğini, doğru
olanın
işleri olduğu gibi bırakmak olduğunu, işlerin en kötüsünün sonradan çıkanlar olduğunu
zannederek
bu vakıf kiracılarına yardım
ediyorlar. Halbuki bilmezler ki; en
büyük kötülük şeriatı
uygulamamaktır. Yine hiç bilmezler ki, ümmet bozulduğu zaman sünneti ihya etmek cihadın en
faziletlisi
ve Allah'a yaklaşmanın en iyi yoludur. O halde âdil, alim her Kadı'nın ve zalim olmayan
güvenilir
vakıf nazırlarının üzerine düşen, vakıfların hakkını korumaktır. Şöyle ki, eğer ağaç ve bina
söküldüğü
günde daha çok kira getirecekse ya kira sözleşmesini feshetmeli ve bunlar sökülmeli ya
da
kira yükseltîlmelidir. Çünkü ağacı
veya binayı sökmek yere çok az zarar
verir. Çok defa ağaç ve
binayı vakıftan kaldırmak vakfa daha faydalıdır ve vakfa rağbeti
artırır.