10 Ekim 2012

İCARE KİTABI...BEŞİNCİ BÖLÜM


MUHTEKER YER VE İSTİHKARIN MANASI
«Muhteker yer ilh...» Hayriye'de şöyle denilir: «İstihkâr; bir toprağı, üzerinde yapılan binanın ve
dikilen ağacın veya ikisinden birisinin orada uzun zaman kalması için icarlamaktır.
«Hassaf'ın vakıflar bahsinden nakledilmiştir ilh...» Bu cümleden maksat da Kınye'deki meseleyi
takviyedir. O halde, bu söz, metinlerin ifadesini tahsis etmektir. İlleti de şudur: Sökmekte bir fayda
olmadığı için her iki tarafa zarar vermeden menfaatlerini gözetme ve riayet etme imkânının mümkün
oluşudur. Zira eğer bina ve ağaç sökülmüş olsa, o tarla daha fazla ücretle kiraya verilemez. Buna
göre: eğer kiracı ölmüş olsa, varisleri murislerinin kiraya verdiği araziyi ellerinde tutma hakkına
sahiptirler. Ama eğer kiracı veya varisinin müflis olması, muamelesinin kötü olması vakfa zorla
sahip olmasından endişe edilmesi gibi bir sebeple vakfa zarar gelmesinden korkulursa kendilerine
vakf edilen kimseleri, o yeri, adı ve vasfı geçen kiracının elinde bırakmaya zorlanamazlar. Remli,
özetle.
Remlî. Feteva'sında, muhtekire, arazi hususunda, ecîrin Dımanı babından hemen önce bunun


aksine fetva vererek şöyle demiştir: «Alimlerin ifadelerinin mutlak oluşundan anlaşıldığına göre,
vakıf nazırı binayı kaldırmayı ve yeri boş olarak teslim etmeyi kiracıdan talep etme hakkına sahiptir.
Aşikârdır ki, zarar şimdi muhakkaktır. İs'afta da serahaten şöyle denilmektedir: «Eğer kiracının
vakfa bir zarar vereceğinden korkulursa, Kadı kiralamayı iptal eder ve malı onun elinden alır.»
Artık nasıl olur da kira süresi bittikten sonra ona kiraya verilir?!!!
«Yonca ekmenin hükmü ilh...» Bu mesele de metinlerin meselelerindendir. Musannıf, bu mesele ile
bundan evvelki mesele arasını Kınye'nin ibaresi ile ayırmıştır. Musannıfın «ağaç gibidir» sözünün
manası, mal sahibinin ağacın kıymetini borçlanması hariç, icare verilen araziye dikilen ağacın
kaldırılmasının hükmü gibidir. İşte bununla açığa çıktı ki şârihin «müddet geçtikten sonra yonca vs.
kaldırılır.» kavli sahih bir tefricdir. Kınye'deki ifade üzerine tefric değildir. Sen anla.
«Veya çiçekleri ilh...» Evlâ olan semeresi diye tabir etmesiydi. Zira semeresi deseydi hem çiçeğe,
hem de başkalarına şamil olurdu. T.
«Turp da olduğu gibi ilh...» Çünkü turp ve havuç kökü uzun zaman yerde kalıp semere veren
bitkilerden değildir. Onlar tek bir kere sökülürler, sonra da yerlerinde onlardan bir şey kalmaz.
«Haniye'nin muamelesi ilh...» Muameleden maksat, müsakattır. Hindiye'de şöyle denilmiştir: «Birisi
diğerine yonca gibi kökü birkaç sene yerde kalacak bir bitki ekmesi için bir yer verse. veya
üzerinde böyle bir bitkinin kökü olan bir yeri icarlarsa, icare müddetini de konuşmasalar, bakılır:
Eğer o bitki, ilk bitiş vakti ve kesilmesinin sonu için belli bir zaman olmayan bitkilerden ise, bu
muamele fasittir. Ama eğer kesilme vakti belli ise, caizdir. Kira sözleşmesi de meyveli ağaçta
olduğu gibi birinci kesimin üzerine vaki olur.» T.
«Ben derim ki ilh...» Bazı memleketlerde patlıcan da bu kabildendir. Sayıhanî.
«Tarlada bırakılan ekin gibi olması uygundur ilh...» Yani ya Kadı'nın hükmüyle veya mucirin
rızasıyla bırakılır. Nitekim ileride gelecektir.
«Her iki tarafın hakkına da riayeten ilh...» Kiralayanın hakkına riayet, ecr-ı misli vermek, kiracının
hakkına riayet ise, ekinin yetişinceye kadar tarlada bırakılması ile olur.
«Birisinin ölümü bunun hilafına ilh...» Bu mesele ile önceki mesele arasındaki fark, şarihin ileride
işaret edeceği gibi şudur: Kiralama süresinin bitiminde, üzerinde anlaşacakları bir hüküm
kalmamaktadır. Çünkü sürenin bitimi ile akit sona ermektedir. O halde. yani bir zaman tayinine
ihtiyaç vardır. Ama kira süresinin bitiminden evvel böyle değildir. Çünkü onların akit sırasında
anlaştıkları müddetin bir kısmı daha geridedir. Bu sürenin hükmü ortadan kalkmamıştır. Bunun için
de ikinci bir süre tesbitine ihtiyaç yoktur. İtkanî.
«Kira sözleşmesi münfesih olsa dahi ilh...» Bu kavil Cevâhirü'l-Feteva'nın beşinci babındaki şu
söze muhaliftir. «İki kiracı bir adamdan bir yer kiralasalar, sonra kiracılardan birisi ölse ekin tarlada
olduğu takdirde onun ölümü ile kira akti iptal olmaz. O tarla ecr-i misille değil, akitte konuşulan
ücretle varislerine bırakılır. Sahih olan da bu kavildir. Ama süresi dolan icâre yle değildir. ilh...
şârihin kiralananın iptali babında Minye'den naklen zikredeceği, «Tarla ekin yetişinceye kadar akitte
konuşulan ücretle onların elinde kalır.» kavli de bunun benzeridir. Düşün.
Sonra ben Bidâye'de şöyle gördüm: «Akitte konuşulan ücretin vacib oluşu istihsandır. Kıyas ise
ecr-i mislin vacib olmasını gerektirir. Çünkü akit hakikaten münfesih olmuştur. Ancak biz bu akti
hükmen devam ediyor kabul ettik. Hükmen ikba edilen akit ise şüpheli akte benzemektedir. Şüpheli
akit olunca do ecr-i misil gerekir. Süre bittiktten sonra ondan faydalandığı takdirde ecr-i misil lazım
geldiği gibi burada da ecr-i misil lazımdır.»
0 halde Cevahirü'l-Feteva'daki, «Ölümle akıt münfesih olmaz.» sözü ile şarihin Münye'den naklettiği
«akit kalır.» sözünün manâsı; akit hakikaten değil, hükmen baki kalır olmaktadır.
TENBİH : Mucir ile müstecir, tarlada bakla ekili olduğu halde icare aktini feshetseler, bazı alimler
tarafından tarlada bırakılmayacağı söylenmiştir. Diğer bazı alimler ise, baklanın tarlada
bırakılabileceğine kail olmuşlardır. Zahire.
Bezzâziye'de sadece birinci görüş verilmiştir. Çünkü müstecir fesih cihetine giderek tarlanın
teslimine razı olmuştur.
«Ekin yetişinceye kadar ecr-i misille kalır ilh...» İster ona bir vakit tayin edilsin, ister edilmesin. Bu
sözde tarlayı ekin için iyreti aldığına, işaret vardır. Ariyet bahsinde geçtiği gibi, toprağın binâ veya
ağaç dikmek için istiare edilmesi sahihtir. Tarlayı ariyeten veren kişi dilediği zaman geri almak ve
ağaç binayı söktürmek hakkına sahiptir. Ancak, torla veya binanın sökülmesi tarlaya zarar verdiği


takdirde bunlar sökülmüş haldeki kıymetleri ile mülk sahibine terkedilir. Eğer tarlayı iyreti verdiği
zaman ariye müddetini tayin ve tesbit etmişse, müstaire söküm sebebiyle meydana gelen
noksanlığı öder. Bu meseleyi daha önce anlatmıştık.
«Mitlaka ilh...» Yani ektiği ekin yetişmese dahi ekinini kaldırması emredilir. T.
«Ücret vacib değildir ilh...» Bu kavil, sonra gelen alimlerin istisna ettikleri vakıf, gelir için
hazırlanmış bir mal ve yetim malının dışındaki mülklerle ilgilidir. Zira süre bitip de ekin yetişene
kadar tarlada bırakıldığı zaman süreden fazla olan zaman için mutlak olarak ecr-i misille hükmedilir.
Şurunbulaliye.
METİN
Hayvanın binmek ve yük taşımak, elbisenin de giymek için kiralanması sahihtir. Ama hayvanın sırf
yedekte çekilmek üzere kiralanması ve binmek için değil de, sırf halkın «falan kimsenin de atı var»
demeleri için kapının önüne bağlamak üzere kiralanması sahih değildir. Evini veya dükkânını
süslemek için elbise veya kumaş kiralamak da caiz değildir. Zira yukarıda ifade ettiğimiz üzere
bunlar maldan kasdedilen menfaatlerden değildir. Mallar bu şekilde kiralandığında icare akti fasit
olduğu için ücret yoktur.
Namaz kılmak için bir ev, koklamak için esans, okumak üzere kitap -velev şiir kitabı veya musannıf
olsun- kiralamak da sahih değildir. Şerhu Vehbâniye.
Birisi kimin bineceğini veya giyeceğini kaydetmeden bir binek veya bir elbise kiralasa, dilediğini
bindirebilir, dilediğine giydirebilir. İlk binen veya ilk giyen, akit yapılan kimse olarak teayyün eder.
Adam kimin giyeceğini veya bineceğini beyan etmeden kiraladığında cehaletten ötürü kiralama
geçersiz olur. Ama kendisinin binmesi veya bir diğerini bindirmesi halinde binen kimse taayyün
ettiği için batıl kiralama sahih kiralamaya dönüşür.
Bineği veya elbiseyi falan kimse binecek veya giyecek diye kayıtlayarak kiralasa, sonrada tayin
ettiği kimseden başkasını bindirse veya başkasına giydirse, bunlar telef olduğu takdirde
kıymetlerini öder. Kiralanan malı teslim edecek olursa da ücret gerekmez. (Zira gasıb olduğu için
menfaati zamin değildir.) Ama dükkân bunun hilafınadır. Çünkü kiraladığı dükkâna bir demirci
oturtsa o zaman dükkânı teslim edince ücret vermesi hükmedilir. Hem de demircilik dükkâna bir
zarar veremez. Çünkü ücret dımanla birlikte gerekmez. Gaye'de de böyle denilmiştir.
Çadır gibi kullanana göre farklılık gösteren şeylerin hükmü de elbise ve hayvanın hükmü gibidir.
Ama kullananın farklılığı ile kullanılışı değişmeyen nesnelerde kullanacak kişiyi kayıtlamak batıldır.
Meselâ, bir binayı birisinin oturması şartıyla kiralasa, o adamı değil de bir başkasını oturtması da
caizdir. Bölümün başında geçtiği üzere kullanışı şahsa göre farklı olmayan mallarda takyid faydalı
değildir.
Hayvanı, yükleyeceği yükün çeşit ve miktarını tayin ederek kiralarsa meselâ beş ölçek buğday
yükleyeceğim diye tutsa aynı ölçüde olmak kaydıyla buğday ağırlığındaki veya daha hafif olan
başka bir malı yükleyebilir. Ama tuz gibi daha ağır bir nesneyi yükleyemez.
Bunda asıl kaide şudur: Yapılan akitle takdir edilen bir menfaati hak eden kimse o menfaatte veya
onun misli yada ondan aşağısı ile menfaatlenme hakkına sahiptir. Ama ondan fazlası ile
faydalanması caiz değildir. İşte, buğday yüklemek üzere kiraladığı hayvana buğday ağrılığında
-esah kavle göre- pamuk yüklemesi caiz olmaz. Arpa yüklemesi ise caizdir.
Kendisi binmek üzere icarladığı hayvanın terkisine kendi kendine tutunabilen bir başkasını daha
bindirse ve hayvan da telef olsa, hayvanın yarısını öder. Burada ağırlığa itibar edilmez. Zira insan
tartılacak bir şey değildir. Eğer hayvanın iki kişiyi taşımaya gücü yetiyorsa hüküm böyledir. Ama
eğer hayvanın iki kişiyi taşımaya gücü yetmiyorsa her halükârda hayvanın tamamına zamindir.
Nitekim ata binen adamın, omuzuna bir başkasını bindirdiğinde, at ikisini taşıyabilse bile atın
tamamına zamin olur. Çünkü yükün hepsi aynı noktaya toplanmaktadır.
Kitabın yazıldığı tarih gözönüne alınmalıdır.
Eğer terkisine aldığı kimse kendi başına duramayan bir çocuk ise, hayvan öldüğü takdirde çocuğun
ağırlığı miktarında zamin olur. Fazla-dan yüklenen şey, devenin yavrusu gibi hayvan sahibinin
mülkü de olsa. hayvana başka bir şey yüklendiğinde de durum aynıdır.
«Ağırlığı miktarında» sözünden maksat, çocuğun tartılarak ağırlığının tesbit edilmesi değildir. Onun
yükü ne kadar fazlalaştırdığını bilirkişilerden sormaktır.
Adam yük yüklenecek yere binerse hayvanın tamamına zamin olur. Ata binen adam üzerine her


zaman giydiğinden daha fazla elbise giyse. halk o kadar elbise giyiyor olsa bile, giydiği fazlalık
miktarınca hayvan zamin olur. Mücteba.
Gitmek için kiraladığı yere ulaştıktan sonra hayvan ölse kendisi bindiği için ücretin tamamını
vermesi gerekir, başkasını bindirdiği için de hayvanın kıymetinin yansını öder. Hayvanı kiralayan
onun kıymetini ödedikten sonra terkisine aldığı adamdan bir şey alamaz. Ama terkisine binen adam
kiracıdan kiralamış ve hayvanın kıymetini ödemişse birinci müstecirden verdiğini alır. Eğer
müstecir değilse, hiç bir şey alamaz.
Musannıfin «helak» ile kayıtlamasından anlaşılıyor ki, eğer hayvan ölmezse, o zaman yalnız akitte
konuşulan ücreti verir. Musannıfın «terkisine alması» ile kayıtlamasının sebebi de, eğer adamı
eyere oturarak kendisi terkiye binmişse, gasıb olduğu için ücret vermesinin gerekmediğine
işarettir. Bu durumda hayvan ölürse ücret vermez, gasıb olduğu için yalnız hayvanın kıymetini öder.
Bahır. Gayetü'l-Beyan'dan.
Siracü'l-Vehbac'ta Müşkil adlı kitaptan naklen yukarıdakine muhalif bir ibare vardır. Her iki kavil de
fukuhanın kavli olduğundan fetva zamanında düşünmek lazımdır. Halbuki Eşbah ve diğer muteber
kitaplarda da «ücretle tazminatın bir araya gelmeyeceği» söylenmiştir.
İZAH
«Hayvanın binek ve yük taşımak ilh...» Şu kadar var ki: hayvanı yük taşımak için kiralasa, binek
olarak da kullanabilir. Ama aksi caiz değildir. O halde eğer üzerine yük yüklemiş olsa, ücret
vermesi lazım değildir. Çünkü binmeye de yükleme denilir. Zira, «onunla birlikte başkasını da
yükledi.» denilebilir. Ama bunun aksi söylenemez. Bahır, Hülâsa'dan özetle.
Yine Bahır'da İmaadiye'den naklen şöyle denilmektedir: «Bir yerden evine buğday taşımak için bir
tam günlüğüne bir hayvan kiralasa, hayvana buğdayı yüklese ve evine bırakıp dönerken her
defasında hayvana binse; Razî, «Eğer hayvan helâk olursa, zamin olur.» demiştir. Çünkü kendisi
binmek için değil, buğdayı taşımak için icarlamıştır. Ebüleys ise, «İstihsana göre zamin olmaz.»
demiştir. Çünkü adet öyle caridir. O halde sarahaten olmasa bile delaleten binmesine izin vardır.»
Velhasıl fakihler kişinin yük taşımak için kiraladığı hayvana binebileceği hususunda ittifak
etmişlerdir. Şu kadarı vâr ki, Razî; binmeyi ve yüklemeyi birlikte yapmama kaydını koymuştur, Fakih
Ebülleys ise bunu umumileştirmiştir. Yani, «yük taşımadığı zaman hayvana binebilir de» demiştir.
«Elbisenin de giymek için ilh...» Elbisenin kiralanmasında, giymese dahi -mesken de olduğu gibi-
giyebilme imkânının olması kâfidir. Hayvanda ise, yükleme veya binme imkânının verilmesi ücret
için kâfi değildir. Hadiye'de ki, «Adam belli bir yere gitmek için bir hayvan kiralasa, şehirde onu
evinde tutsa, ücret vermesi gerekmez. Ama helak olduğu takdirde o hayvan zamindir.» Sözü bunu
ifade etmektedir. Bahır. Özetle.
«Binmek için değil ilh...» Bunun mefhumu açıkça zikredilmemiştir. Bunun mefhumu ifade ediyor ki,
hayvanı hem binmek, hem de yanında çekmek için kiralasa, bînmeye itibarla kiralama sahihtir.
Binmenin dışındaki şey de binmeye tabidir. Araştırılsın. T.
Ben diyorum ki: Hülasa ve Tatarhûniye'de bu meselenin benzerleri serdedildikten sonra. «Bu
şekilde kiralamak fasittir. Onun ücret vermesi de gerekmez. Ancak hayvanı yanında çekmek için
kiralayan kimse, bazen de faydalanmak maksadını taşıyorsa o zaman sahih olur.» denilmiştir.
Bunun zahiri şudur: Halyle olunca odam binmeyi ve benzerini anmasa dahi ücret vermesi
lâzımdır. O halde hem binmek ve hem de yanında çekmek için kiralarsa ücret vermesi hayda hayda
gereklidir. Bu, ücretin vacip olması yönündendir. Akdin sıhhatine gelince; o, menfaatin beyanına
bağlıdır. Yani menfaati beyan ederse sahihtir.
«Namaz kılmak için bir ev ilh...» Haniye'de şöyle denilmiştir: «Bir kimse bir müslümandan namaz
kılmak için bir oda kiralasa» İbni Vehban;
«müslüman'dan kelimesi ile kâfiri hükmün dışında tutmuştur. İbni Şıhne de, «Uygun olan, bunun
mefhûmunun terkedilmesidir. Çünkü burada namaz için bir oda kiralamanın caiz olmamasının
sebebi, sürenin belli olmayışındadır.
Ama eğer süre bilinirse, sahihtir. Aynı şekilde, eğer menfaat kasdedilmiyor denilse bile yine
sahihtir.» demiştir.» Özetle.
Ben derim ki: Tatarhaniye'de şöyle bir ifade vardır. «Bir zımmî, diğer blr zımmiden ibadet etmek
üzere bir oda kiralasa, bizim hukukumuza göre caiz değildir. Yine bir zımmi bir müslümandan
ibadet etmek için bir kilise kiralasa, yine caiz değildir. Ama şehir dışında olursa caizdir. Bir
müslümanın diğer bir müslümandan mescit yapıp namaz kılmak üzere bir yer kiralaması, Hanefi


fukahasının kavline göre caiz değildir. Yine zımmi bir kimseye kendilerine ibâdet ettirmesi için
kiralarsa, caiz değildir.» Özetle.
Tatarhaniye'nin bu ifadesinde açıkça «müslüman» kelimesinin, kâfiri hükmün dışında tutmak için
bir kayıt olmadığı görülüyor. Kiralamanın caiz olmamasının sebebi de Haniye'de zikredilen sürenin
belli olmayışı değildir. Tatarhaniye'nin ifadesi, binayı, namaz kılmak için kiralamanın -vakti açıklasa
bile- caiz olmadığını gösteriyor.
«Okumak üzere kitap ilh...» Zira okumak; Kur'anı okumak gibi sevapsa veya şarkı okumak gibi
ma'sıyetse, bunun üzerine kira caiz değildir. Bu kitap şiir veya edebî bir kitap gibi okunması mubah
olanlardan ise, zaten icareden evvelde onu okumak mübahtır. öyleyse onu kiralamak caiz değildir.
Eğer kira aktedilmişse, o akit, onun taşınması ve yapraklarının çevrilmesi için aktedilmiş olma
gerekir. Halbuki bunlar için icare aktedilemez. Akitte, yaprakların çevrilmesi açıkça zikredilmiş olsa
bile yine caiz değildir. Çünkü kiralık olarak alanın yaprakları çevirmesinde bir menfaati yoktur.
Velvarliciye.
«Kaydetmeden ilh...» Bu söz herhangi bir ilâvede bulunmadan sadece «binmek» ve «giymek»
sözleri gibi mutlak anlama gelebileceği gibi «Dilediğimi bindiririm ve giydiririm» demesi gibi genel
anlama da gelebilir. Burada kasdedilen de budur. Nitekim Şârihin, sonraki. «beyan etmese de»
sözüyle muradı da birinci kavildir. Şu kadar var ki, her iki tabirde de kapalılık vardır.
0 zaman, mutlak ile genel arasındaki fark şudur: Mutlak zikredildiği zaman, -meselâ- iki şahısın
bineceği iki ayrı cins gibi olmaktadır. O zaman da üzerinde akit yapılan şey meçhul olur. Ama, «Ben
dilediğimi bindiririm, dilediğime giydiririm.» genel ifadesinde ise mâlik, binmek noktasında hasıl
olacak miktara razı olmuş olmaktadır. O halde üzerinde akit yapılan şey de malûm olmaktadır. Bu
manayı Bahır'da ifade etmiştir.
«Ne yükleyeceğini söylemese icâre fasittir ilh...» Kimin bineceğini açıklamadığında nasıl fasit
oluyorsa, ne yükleyeceğini açıklamadığında da akit fasit olur. Zira Bezzaziye'de şöyle denilir. «Yük
için bir hayvan kiralasa, ama ne yükleyeceğini söylemese, icare akti fasit olur.»
Hâniye'de de şöyle denilir: «Adam un öğütmek üzere günlüğü bir dirhemden bir hayvan kiralasa ve
arpa veya benzeri şeylerden ne öğüteceğini de beyan etse, Kudurî'deki ifadeye göre. «Ne miktar
öğüteceğini açıklamasa dahi o akit caizdir.» Haherzade de ise; «Her gün ne miktar öğüteceğini de
beyan etmesi lazımdır.» denilir. Fetva da bu kavil üzerinedir.»
«Fakat kendisinin binmesi veya bir diğerini bindirmesi halinde binen kimse taayyün ettiği için fasit
icare sahih icare haline döner ilh...» ister kendisi binsin, ister başkasını bindirsin farketmez.
İstihsanen akitte konuşulan ücreti vermesi gerekir. Zira sonundaki tayin, başındaki tayin gibi kabul
edilerek cehalet ortadan kalkmıştır. Hayvanın, binmekle helak olması halinde de kiracı zamin olmaz.
Çünkü hayvanı kullanmada mal sahibine muhalefet etmemiştir. Zeylâî. Özetle.
«Binecek olanı veya giyecek olanı söyler de buna muhalefet ederse zamin olur. ilh...» Çünkü hakka
tecavüz etmiş olmaktadır. Zira binmek ve giymekte insanlar birbirinden farklıdır. Nice hafif ve
bilgisiz adam var ki hayvana ağır fakat bilgili adamdan daha çok zarar verir.
«Teslim etse bile ilh...» Zira şarta uymadığında gâsıb sayılır. Fukahanın istisna ettikleri hariç
gasbedilen şeyin menafii tazmin edilmez. T.
«Demircilik dükkâna bir zarar vermez. ilh...» Yani her ne kadar zarar verecek durumda olsa da fiilen
zarar vermez.
«Tazminatla ücret bir arada bulunmaz. ilh...» Şârihin bu sözü yukarıdaki «kiracının ücret vermesi
gerekmez.» sözünün gerekçesidir, şu kadar var ki ücretin gerekmemesi helâk olması halinde has
bir hükümdür. Eğer hayvan helak olmazsa, ücret gerekir. Bunun gerekçesi ise yukarıda geçti.
«Kullanana göre kullanışı değişen şeylerin hükmü de elbise ve hayvanın hükmü gibidir ilh...» Yani
kiralayan ile akit esnasında konuştukları kayda uymadığı takdirde helâk olduğunda zamindir. Bahir.
«Çadır gibi ilh...» Dürer'de şöyle denilir: «Çadırı kiralamış olsa ve başka birisine kiraya verse veya
iare etse, o da çadırı kurarak içinde otursa İmam Ebû Yusuf'a göre ilk kiracı sorumlu olur. Çünkü
yerini seçmek, kazıklarını çakmak ve çadırı kurmak bakımından insanlar birbirinden farklıdır. İmam
Muhammed'e göre ise zamin olmaz. Çünkü çadır oturmak içindir. O halde o da binâ gibidir.»
Dürer'in, İmam Ebu Yusuf'a göre ilk kiracı zamin olur.» sözü hakkında Ebussuud şöyle der:
«Kendim kullanacağım diye kiralarsa, başkasına verdiği için zamin olur.» Hamevî.
Şeyhimizin Miftah'tan naklettiğine göre. İmam-ı azama göre de kendisi kullanmak için kiraladığı


çadırı bir diğerine kiraya verse veya iare etse, zamin olur.
Tatarhâniye'de şöyle denilir: «Bir aylığına, evinde kurmak üzere beş dirheme yuvarlak bir çadır
kiralasa kuracak yeri zikretmese bile caizdir. Ama o çadırı güneşte veya yağmurda kursa, ve çadıra
bir zarar gelse, onu öder, ücret vermesi gerekir. Eğer aynı şehirde başka bir arsada kurmuş olsa,
yine zamin olmaz. Ama çadırı şehir dışına çıkartarak orada kurarsa. -gasıb olduğundan- ister helâk
olsun, ister olmasın ücret yoktur. Mekke'de gölgelik olarak kurmak üzere bir çadır kiralasa kendisi
de başkası da ondan istifade edebilir. Çünkü gölgelenmek herkes için aynıdır. Ama kiraladığı
çadırın ipleri kopsa direkleri kırılsa ve kurmaya da gücü yetmese ücret vermesi gerekmez. Çadırdan
faydalanma miktarı konusunda kiralayan ile kiracı ihtilaf etseler kiracının sözü kabul edilir. Ama
eğer faydalanmanın kendisinde ihtilâf ederlerse, -değirmen meselesinde olduğu gibi- duruma göre
hükmedilir.» Bu bahsin tamamı Tatarhâniye' dedir.
«Birisinin oturması şartıyla kiraladığı evde bir başkasını oturtması da caizdir ilh...» Yani o
birisinden başkasını.
Zeylaî'de, İcare Bölümünün başında şöyle denilmektedir: «Kiracı bir adamın oturması için kiraladığı
eve onu münferiden oturtabileceği gibi onunla birlikte bir başkasını da oturtabilir. Zira evde
oturanların çoğalması eve zarar vermez. Hatta evin sağlam kalmasına da yardımcı olur. Çünkü
meskenler boş kaldıkları zaman harab olurlar.»
Yukarıda takdim ettiğimiz üzere kiracı birisinin oturmasını şart kılsa bile o eve bir başkasını
oturtma hakkına da sahiptir.
Bazı alimler tarafından bir adamın oturması. bir cemaatin oturması gibi değildir demekte iseler de,
fukahadan nakledilen hükümlere muarızdır.
Şu kadar var ki, fukahanın: «Bir başkasını da oturtabilir» sözleri «kiraladığı evin diğer bölümlerinde
oturtabileceği anlamına gelir» denilebilir. Çünkü adam kiralanan evin bir bölümünde otursa, diğer
bölümü boş bıraksa, eve zarar gelir. Zira evi tahrip edecek yağmur sularından ve benzerlerinden
haberi olmaz. Teemmül et
«Buğday yığını gibl ilh...» Kürr, altmış ölçek ve sekiz meküktür. Bu mekûk 1.5 sa'dır. Buna göre
kürr; 12 vesk olmaktadır, Mısbah. Bu miktar, Bağdat ve Kûfelilere göredir. Hamevî.
«Kiracının buğdayın mislini yükleme hakkı vardır. ilh...» Yani ağırlıkta eşit olması şartıyla zarar
vermek de onun mislini.
Dürerdeki; «ağırlıkta eşit bite olsalar» sözü, Şurunbulali de «Ağırlıkta eşitseler» manasına
alınmıştır.
«Takdir edilen ilh...» Yani muayyen bir miktar. Bu hükmün altına toprağı ekmek de girer. Meselâ,
«Bir tür tohum ekeceğim» diye tohumun türünü tayin etse, toprağa zarar bakımından onun misli
veya ondan daha hafif başka bir tohumu da ekebîlir. Nitekim Bahır'da da böyledir.
«Onun misli ilh...» Yani kendi buğdayının yerine başkasının buğdayını da yükleyebilir.
Bahır'da şöyle denilmiştir. Meselâ, buğday yerine arpayı örnek verenler yanılmıştır. Çünkü buna
göre beş ölçek arpa yüklemek üzere kiraladığı hayvana beş ölçek buğday yükleyebilmesi gerekir.
Halbuki hüküm böyle değildir. Çünkü buğday, ağırlık bakımından arpadan çok fazladır
«Ondan aşağısı ilh...» Mesela buğday yerine arpa yüklemesi gibi. Zira arpa tartıda buğdaydan daha
hafiftir.
«Esah kavle göre arpa değil ilh...» Yani kiraladığı hayvana bir miktar buğday yükleyeceğini beyan
etse, onun mislinde arpa yüklemesi caizdir. Helâk olduğu takdirde de istihsanen zamin değildir
Esah olan kavil de budur. Zira hayvan bakımından arpa ve buğdayın ölçüleri eşit olduğu takdirde
arpanın zararı buğdaydan daha azdır. Zira arpa hayvanın sırtında buğdayın kapladığı yerden daha
çok yer kaplar. Onun için yayılma sebebiyle buğdaydan hafif olur.
Fakat buğday ağırlığında pamuk yüklemesi böyle değildir. Zira, pamuk hayvanın sırtında daha çok
yer kapladığı halde onda hararet olduğu için hayvana zararı buğdaydan daha fazla olur. Hayvana
buğday yerine aynı ağırlıkta saman veya otun yüklenilmesi nasıl caiz değilse, pamuk yüklemesi de
caiz değildir. Buğday ağırlığında demir veya tuz yüklemek de caiz değildir. Zira onların ağırlığı
hayvanın sırtında bir yere toplandığı için hayvana zararlı olur.
Bu meselenin özeti şudur; Ağırlıkları aynı olduğu halde birisinin zararı bir yönden diğerinden hafif
olsa bite başka bir yönden diğerinden fazla olursa, zararı fazla olan öbürünün yerine yüklenemez.
Zeylaî de böyle ifade etmiştir.


Ben diyorum kl; Zeylaî bu yönlerden, zamin olunan kısmı zikretmemiştir. Bedayî'de ki ifadenin özeti
şudur: Dımanı gerektiren anlaşmazlık ya cinsde ya miktarda veya vasıftadır. Cinsteki anlaşmazlık
meselâ beş ölçek arpa yüklemek üzere kiraladığı hayvana beş ölçek buğday yüklemiş olsa, hayvan
helak olduğu takdirde hayvanın kıymetinin tamamına zamindir. Çünkü buğday başka bir cinstir ve
arpadan daha ağırdır. Bu durumda kiracı gasıp olduğundan dolayı ücret vermez, yalnız hayvanın
kıymetini öder. Çünkü ücretle zamin bir arada olmaz.
Miktardaki ihtilaf ise şöyledir: Meselâ on ölçek buğday yüklemek üzere kiraladığı hayvana onbir
ölçek yüklemîş olsa, hayvana bir zarar gelmediği takdirde yalnız akitte konuşulan ücreti verir. Eğer
hayvan ölürse hayvanın takdir edilen kıymetinin onbirde birini verir.
Vasıftaki ihtilafa gelince: Mesela, yüz kilo pamuk yüklemek üzere kiraladığı hayvana yüz kilo veya
daha hafif demir yüklemiş olsa, hayvan öldüğü takdirde kıymetine zamindir. Çünkü gelen zarar
ağırlık yönünden değildir. O halde demir yüklemeye de izinli değildir. Yukarıda zikrettiğimiz
sebebten ötürü ücret de vermez. Bu bahsin tamamı ileride gelecektir.
«Hayvanın terkisine bir başkasını daha bindirse ilh...» Yani binicinin arkasına bir başkası daha
binse. Musannıf bu sözüyle kiracının, başka birini eyere oturması halini hükmün dışında
bırakmıştır. O husustaki söz ileride gelecektir.
«Yarısına zamindir ilh...» İster ağır, ister hafif olsun. İtkanî. Zira, bunların birisinin binmesine izin
vardır ama diğerinin binmesine yoktur. Binen adamın ücret vermesi lazımdır. Çünkü üzerine akit
yapılan işi fazlasıyla elde etmiştir. Şu kadarı var ki, o fazlalık akitsiz olarak elde edildiği için ona
ücret vermek gerekmez. Bedayî.
«Ağırlığa itibar edilmez ilh...» Yani tartı bakımından fazla olan miktara zamin olunmaz. Bu mesele;
iki adam arasında üçte bir oranla ortak olan duvar meselesine benzer. Ki, bir adam ortaklardan
birine haber vermek suretiyle duvarın üzerine çıksa ve duvardan birisinin üzerine bir tuğla düşerek
adamı öldürse, kendisine haber verilen kişiye diyetin yarısı gerekir. Duvardaki hissesi yarıdan az
bile olsa hüküm böyledir. Çünkü adamın ölümü o tuğlanın ağırlığı ile değil, yaralaması ile olmuştur.
Çünkü dımân yönünden az yara do çok yara gibidir. Meselâ, birisi diğerini bir yerinden yaralasa,
diğer birisi de aynı adamı başka iki yerinden yaralasa ve adam aldığı yaralardan ötürü ölse,
yaralayanlar diyeti yarı yarıya verirler. Bedayî.
«Her halükârda ilh...» Yani adam terkide kendisini tutamıyorsa bile. T.
«Aynı noktaya toplanmasından ilh...» Çünkü yükün aynı noktada toplanması hayvan için daha
meşakkatlidir. Zeylaî.
«Kendi başına duramayan bir çocuk ise ilh... » Atın terkisinde kendisini tutamayan büyük de, çocuk
gibi midir? Araştırılsın.
«Çocuğun ağırlığı miktarında zamin olur ilh...» Bu kavli Zeylaî ve İtkanî de zikretmişlerdir. Halbuki
bu, geçen gerekçeye de muhaliftir. Onun için düşünmelidir. Bu hüküm illeti şudur: Mademki kendi
başına duramıyor, o halde bir yük gibi itibar edilir. İtkanî.
Bu sebebe kıyasla atın terkisinde kendi başına duramayan bir büyüğün de çocuk gibi olduğu
ylenebilir.
«Fazladan başka birşey yüklediğinde zamin olduğu gibi ilh...» Zira yük yüklenecek yere binmediği
için fazla olan yük miktarınca zamin olur.
«Maksat, çocuğun ağırlığının tartılarak tesbit edilmesi değildir ilh...» Bu söz zımmen, «Fazlalığın
miktarı o ziyadenin ve adamın tartılmasından sonra bilinir. Bu durumda da önde geçen, «adam
tartılmaz» sözüne zıt düşer» şeklinde varid olacak bir soruya cevaptır.
«Fazla elbise giyse ilh...» Yani, eğer akit esnâsında giydiği elbiseden çok elbise giymişse ve onun
giyinmesi de halkın adeten giymeyeceği kadar çoksa hayvanın tamamını zamin olur. Mücteba'dan
yle anlaşılır.
«Kendisî bindiği için ilh...» Musannıf bu ve bundan sonraki sözüyle Bahır'da söylenene işaret
etmiştir.
Burada, tazminatla ücretin toplandığı söylenemez. Zira biz diyoruz ki; tazminat başkasının
binmesinden, ücret de kendisinin binmesinden dolayıdır. Bunun izahı ileride gelecektir.
«Başkasını bindirdiği hoyvan helâk olursa yan kıymetini öder ilh... » Yani «başkası» terkide kendi
kendine durabilen bir kimse ise. Yok eğer kendi başına duramıyorsa. yukarıda açıkça belirtildiği
üzere hayvanın kıymetinin yarısına değil, ancak diğer adamın ağırlığına tekabül eden miktarı tazmin


eder.
«Hayvanı kiralayan onu tazmin ettikten sonra bu parayı terikedekinden isteyemez ilh...» Çünkü
müstecir dıman ile o hayvana malik olmuştur. O zaman terkiye binen adam onun hayvanına, izni ile
binmiş olmaktadır. Dolayısıyla ondan bir şey alamaz. Terkiye binen adam ister icarla, ister iareten
binsin farketmez. Rahmeî.
«Ama terkisine binen adam öderse ilh...» Parasını müstecirden alır. Zira müstecir onu muavaza
aktinin zımnında aldatmıştır. Ama eğer kiraya veren olursa, rücu edemez. Zira aralarında bir akit
yoktur. Hayvanın salim olması hususunda bir garanti vermemiştir.
«Eğer kiracı değilse ilh...» Yani eğer terkiye binen terkiyi icarlamamışsa ödediği parayı müstecirden
isteyemez.
«Hayvan salim kalırsa ilh...» Yani geçen suretlerin hepsinde. T.
«Bu meseleyi Bahr sahibi Gayetü'l-Beyan'dan nakletmiştir ilh...»
Gayetü'l-Beyan'ın ifadesi aynen şöytedir: «Adam eğer bir başkasını terkisine alırsa, yabancı
kiracıya tabi olmuş gibi olur. Ama eğer kiraladığı hayvanın eyeri üzerine oturtursa, gasıb olur.
Dolayısıyla ücret vermesi de gerekmez. Çünkü kendisi hayvanı bırakmış onu hakkı olmayan birisine
vermiştir. O halde hayvan helâk olduğunda hayvanı öder. Ücret ile dıman da bir arada olmaz.»
Gayetü'l-Beyan sahibi bu yazdıklarını İstıcâbî'nin Kâfî şerhine isnad etmiştir.
«Siracü'l-Vehbaç'ta bunun aksi vardır. ilh...» Zira Sirâc sahibi şöyle demiştir: «Onunla birlikte birisi
terkiye binse sözü, söz gelişiylenmiştir. Çünkü âdet, kiracının asil olmasıdır. Tâbii değil. Zira
kiracı kendisi terkiye binse, başkasını da eyere bindirse, hüküm yine değişmez.» Çünkü kiracı
odur.» Yani hayvan iki kişiyi taşıyabiliyorsa, helâk olduğunda ücreti ile birlikte yarısını tazmin eder.
Nitekim yukarıda Bedayî'den naklen de geçti. Ama eğer hayvanın gücü iki kişiyi taşımaya
yetmiyorsa, o zaman kıymetinin hepsini tazmin etmek gerekir.
Gayetü'l-Beyan'da bu kavlin birinci kavle mukabil bir görüş sayılması ve «Ücret vermesi vacib
değildir.» kavlinin de açıklıkla belirtilmesi onun muhalefet ettiğinin sarih ifadesidir.
«Fetva esnâsında dikkat edilmelidir ilh...» Bu söz meseledeki karışıklığa işaret etmektedir. O halde,
delili zahir olmadan o kaville fetva vermeye kalkışmak uygun değildir.
«Eşbah ve diğer muteber kitaplarda ilh...» Sözü Siracü'l-Vehhac'ta ki sözün meseleden uzak
olduğunu ve fetva anında acele etmemenin sebebini beyan etmektedir. Zira Sirâc'taki kavil mezkûr
kaideye muhaliftir.
«Ücretle tazminatın bir araya gelemeyeceği ilh...» Burada kiracı gasıb olunca, kirayandan kendi
mülküne zamin olmuş olmaktadır. Biz terkiye kendiliğinden binen adama ücret lâzımdır» dediğimiz
zaman tazminatla ücretin bir araya toplanması lazım gelir. Çünkü adam kendi maliki olduğu bir
şeye ücret vermiş olmaktadır. Adamın kendiliğinden binmesi ile kiracının bindirmesi arasındaki
fark şudur: Kiracının bindirmesi meselesinde, hayvanı elinden ç^kardığı için gasıp olmaktadır. Bu
durumda, yukarıda geçtiği gibi kıymetinin hepsini vermesi gerekir. Adamın onun terkisine
kendiliğinden binmesi meselesinde ise, adam müstecire tabi olmaktadır. Onun kendiliğinden
binmesi halinde müstecire ücreti gerekli kılmak mümkün değildir. Bunun illetini zikrettik.
Ama müstecir eyere kendisi binse, mezun olduğu bir işi yapmıştır. Başkasını terkisine bindirmekle
de kiraladığı hayvanı bir diğeriyle meşgul ettiğinden izne muhalefet etmiş olur. O zaman kendisi
binmekle meşgul ettiği bir şeye dıman sebebiyle malik olamaz. Akitte konuşulan ücretin hepsi de
bunun binmesinin karşılığıdır. Ancak müstecir bir diğerinin binmesiyle hayvanı meşgul ettiğinden
dolayı zamindir. Başkasının binmesi karşılığında da tazminatın düşmesini gerektirecek bir ücret
yoktur. Nihaye'ye müracaat ederseniz, burada anlattıklarımızı açıkça görürsünüz.
METİN
Muayyen bir miktar yük yüklemek için bir hayvan kiralasa ve hayvana konuşulan miktardan daha
fazla yük yüklese de hayvan ölse, hayvanın kıymetinin kararlaştırılan miktardan fazla olan ağırlığa
tekabül eden kısmını öder. Bu müstecirin o fazla yükü bizzat kendisinin yüklemesi halindedir.
Ama o fazlalığa hayvan sahibi kendi eliyle yüklemişse, kiracıya dıman gerekmez. Çünkü yükleyen
bizzat mal sahibidir. İmadiye.
Eğer yükü hayvana mal sahibi ile müstecir birlikte yüklemişlerse, o zaman fazla olan yükün
yarısının tazminatı müstecire aittir. Mal sahibinin hissesine düşen heder olur. Mücteba.


Hayvana iki çuval buğday yüklenecek olsa da müstecir ile mal sahibi birer çuval olarak, ister
birlikte, ister peşpeşe, hayvanın üzerine koysalar ve hayvan helak olsa müstecire dıman yoktur.
Yani müstecirin yüklediği yük akitle hak ettiği sayılır. Gayetü'I-Beyan.
Gâyetü'l-Beyân'ın ibaresi şunu ifade etmektedir: Müstecir çuvalı is-ter önce, ister sonra koysun,
dıman müstecire ait değildir. En uygun olan da budur. Bundan dolayı Hülâsa'daki muhalif görüşe
karşı buna itimad ettik. Musannıfın şerhinde de böyledir.
Ben derim ki: Hülâsa'da kavil; metinin bazı nüshalarındakı «Müstecir evvel. mal sahibi de sonra
yüklerse, -hayvan helak olduğu takdirde- müstecir zamin değildir. Ama eğer evvela mal sahibi,
sonra müstecir yüklerse. hayvan helak olduğu takdirde müstecir hayvanın kıymetinin yarısına
zamin olur.» Kavlidir. Dikkatli ol.
Bu hüküm, hayvanın gücünün yüklenen yükü taşımaya yetmesi halindedir. Ama eğer yüklenen
yükü taşımaya gücü yetmiyorsa, müstecir hayvanın kıymetinin hepsine zamindir. Zeylaî. Bu
durumda müstecirin. akitte konuşulan ücreti vermesi de gerekir. Ücretin gerekli oluşu yükü
yüklemesinden, dıman ise, fazla yük yüklemesinden dolayıdır. Gayetü'l-Beyan.
Gayetü'l-Beyan sahibi burada «fazla» kelimesi ile bu fazlalığın konuşulan yükün cinsinden olan
fazlalık olduğunu ifade etmektedir. Eğer o fazlalık konuşulan yükün cinsinden olmazsa, mesela
sadece konuşulduğu kadar buğday yüklese, sonra da fazla olarak buğdaydan başka bir şey
yüklese, o zaman hayvanın kıymetinin tamamına zamin olur. Bahr.
Müstecir fazla yük yüklediği halde hayvana bir zarar gelmese ulema bu fazlalığın ücreti hususunda
bir şey söylememiştir. Zira o fazlalığı müstecirde yüklemiş olsa yalnız ecr-i mislin verilmesinin
vacib olduğu açıktır. Zira bize göre gasbedilen malın menfaati tazmin edilmez.
Bu izahtan, hacıların Mekke'ye gitmek için icarladıkları hayvanların hükümleri de anlaşılmış
olmaktadır.
Kiraladığı hayvan kiracının vurması veya dizginlerini sertçe çekmesi yüzünden ölürse, zamin olur.
Çünkü kirada izin selâmetle kayıtlıdır. Hattâ baba veya vasî terbiye için çocuğa vursalar da çocuk
ölse diyetini öderler. Çünkü çocuk azarlamak veya kulağını çekmekle de terbiye edilebilir.
İmameyn, «Baba veya vasî çocuğu adet olan şekilde döverlerse, çocuk öldüğü takdirde zamin
olmazlar» demişlerdir.
Gayetü'l-Beyan'da Tetimme'den naklen esah kavle göre İmam-ı Azamın kendi görüşünden
İmameynin görüşüne rücu ettiği söylenmektedir.
Kiracı hayvanı önünde sürerken ölürse ittifaken dıman gerekmez.
Hidaye'nin zahirine göre müstecir kiraladığı hayvana vurabilir. Zira örfen vurmaya izin vardır.
Kişinin kendi hayvanını dövmesine gelince; Kınye'de Ebu Hanife'den naklen «Hayvanını asla
dövemez.» denilmiştir.
Terbiye için gerekenden fazla dövmesi halinde adam mahkemeye verilir.
Adam kiraladığı hayvandan eyeri kaldırarak semer vursa da hayvan ölse, zamin olur. O hayvana
semerin misli ister vurulsun ister vurulmasın farketmez.
Bir kimse kiraladığı eşeğe, adeten eşeklere vurulmayacak bir eyer vursa, eşek öldüğü takdirde
bütün kıymetine zamin olur. Fakat eşeklere vurulan eyerin benzerini vursa veya palanı kaldırıp eyer
vursa, zamin olmaz. Ancak, eyer palandan daha ağırsa, o zaman fazlası kadarını zamin olur. İbnî
Kemal.
Adam gemsiz olarak kiraladığı eşeğe eşeklere takılması adet olmayan bir gem taksa, eşek öldüğü
takdirde kıymetinin tamamına zamin olur. Kiraladığı eşeğin gemini değiştirse hüküm yine böyledir.
Çünkü eşeğin durumu gem takılmak veya takılmamakla değişmez. (Yani gem eşeğin hareketine
tesir etmez) Gayetü'l-Beyan.
Adam kiraladığı hayvanla malikîn tayin ettiği yoldan gitmeyîp de uzaklığı bozukluğu veya tehlikesi
sebebiyle halkın kullonmadığı bir başka yoldan gitse, öldüğü takdirde hayvana zamindir. İbni Kemal
Mal sahibi hayvanı karodan götürmesini şart koştuğu halde müstecir onu bir gemiye yüklese -halk
bu yoldan ister gitsin ister gitmesin mutlaka zamindir. Çünkü deniz yolu tehlikelidir. Eğer kara
yoluyla kayıtlamamışsa, deniz yoluyla gittiğinde hayvan helak olduğu takdirde müstecir zamin
olmaz. Akit anında konuşulan şarta muhalefet ettiği halde, hayvan akitte konuşulan yere ulaşırsa
vermesi gerekir. Çünkü maksat hâsıl olmuştur.


İZAH
«Konuşulan miktardan daha fazla yük yüklese ilh...» İleride geleceği üzere Musannıf bu sözüyle
konuşulan miktardan fazla olanın onun cinsinden olduğuna işaret etmektedir.
«Fakat olan ağırlığa tekabül eden kısmına zamindir ilh...» Musannıf bu sözüyle tazminatın o fazlalık
karşılığında, ücretin de yükü yüklemesi karşılığına verileceğini işaret etmiştir. O halde bu durumda
ücretle tazminat bir araya toplanmış olmamaktadır. Nitekim bu meselenin benzeri yukarıda
geçmiştir. Bunu Bahır da ifade etmiştir. Bundan sonra da yine işaret edilecektir".
«İmadiye ilh...» Bahır'da ifade edildiğine göre İmadiye'nin ibaresi şöyledir: Bir kimse her birisine
yüz batman yük vurmak için birkaç deve kiralasa ve yüz batman yerine yüzelli batman yük
hazırlamış olsa, develerin sahibi de hayvanları getirdiğinde müstecir ona hazırladığı yüklerin her
birisinin yüzer batman olduğunu söylese, deveci de o yükleri yükleyip istediği yere götürse ve
develerin bazıları ölseler müstecir öten develere zamin değildir. Zira yükü yükleyen develerin
sahibidir. Ona, düşen, «Evvelce bu yükleri tartmandı» denilir.»
«Yarısının tazminatı müstecire aittir ilh...» Yani hayvanın kıymetinden o ziyadeliğe tekabül edenin
yansını müstecirin vermesi gerekir.
Metindeki hükmü, Minâh, Muhit'ten nakletmiştir. Sonra da Hülasa'dan naklen «Müstecirin, hayvanın
kıymetinin dörtte birisini ödemesi lazımdır.» demiştir. Hülasa'dan nakledilenin aynısı Zahire'den
naklen Tatarhaniye'de, Tetimme'den naklen de Şurunbulaliye'de mevcuttur.
Doğrusu, fazlalık, şart koşulana eşitse, buradaki yarıdan maksat dörtte birdir. Zira Bezzaziye'de
şöyle bir ifade vardır: «0n ölçek yüklemek üzere bir hayvan kiralasa ve sahibiyle birlikte hayvana
yirmi ölçek yükleseler, hayvan helâk olduğu takdirde hayvanın kıymetinin dörtte birini öder. Zira
yükün yansını yüklemeye mezûn, diğer yarısında ise mezun olmadığı yarı da ikiye bölündüğünde
dörtte bir eder.»
«Bunun ifâde ettiği ilh...» Eğer Gayetü'l-Beyan'da «peşpeşe» kelimesi ile ifade edilseydi o zaman
metindeki manayı ifade ederdi. Oysa Gayetü'l-Beyan»da «ikisi birlikte koysalar» denilmiş ve bu da
Tetimmetü'l-Fetevâ'ya isnad edilmiştir. Zahire'den naklen Tatarhaniye'de de böyle denilmiş ve daha
sonra şu söz eklenmiştir: «Eğer müstecir evvel yüklerse hüküm yine böyledir.» O halde Gaye'deki
ifade, Hülâsa'dakine muhalif değildir. Sadece Hülâsa'da Gâye'nin ibâresinden anlaşılmayan diğer
bir mesele ilave edilmiştir. O mesele de metnin yazarının tafsilatıyla anlattığı meseledir. Eğer
«peşpeşe» ibaresinin Gayetü'l-Beyan'da da olduğu farzedilirse, o ibarenin mefhumu olurdu.
Hülasa'daki ifade ise sarahaten söylenmiştir. Bundan nasıl yüz çevrilebilir?!..
Nitekim fukaha; «Hülâsa sahibi, itimad edilecek kişilerin en büyüklerindendir.» O halde nakle
uyarak onun dediğine dönmek gerekir.» demişlerdir. Allah daha iyisini bilir.
«Ücretin gerekli oluşu yükü yüklemesinden dolayı ilh...» Bu söz «ücret ile dıman bir arada
toplanmaz» denilerek yapılacak itiraza zımnen bir cevaptır.
«Sonra ayrıca fazla olarak buğdaydan başka birşey yüklese ilh...» Tatarhaniye'de bu ibare, «Eğer o
yükü konuşulan yerde yüklerse» sözüyle kayıtlanmıştır. O halde konuşulan yerde değil de başka bir
yerde yüklese, yalnız fazlalığa tekabül eden kıymete zamin olur. Bunun aynısı Camiü'l-FusuIeyn'de
de vardır.
Yine Câmiü'l-Fusuleyn'd'e şöyle denilmektedir: «Bu mesele şunun aksinedir: Eğer adam on ölçek
buğday öğütmek üzere bir öküz kiralasa fakat onbir ölçek öğütse veya bir dönüm tarla sürmek için
kiralasa fakat birbuçuk dönüm sürse de. öküz ölse, öküzün kıymetinin tamamına zamin olur. Zira
öğütmek veya sürmek peyder pey olur. O halde bir dönümü sürdüğü. veya on ölçeği öğüttüğü
zaman akit bitmiştir. Buna göre müstecir, fazla olan kısımda her yönden akte muhalefet etmiştir, o
halde öküzün kıymetinin tamamına zamin olur. Yük ise defaten yüklendiğinden. onun bir kısmı
zaten hakkıdır. Hakkı olana zamin olmaz, ancak fazla yüklediğine zamindir.»
«Bununla, Mekke yolunda kiracılık yapanların hükümleri de bilinmektedir ilh...» Yâni, konuşulan
yükten fazla yük vurulsa ve hayvan zarar görmese, her ne kadar fazlayı yüklemek câiz değilse de
yalnız akitte konuşulan ücret verilir. Fazla yüklemek ancak mal sahibinin rızası ile câiz olur. Bundan
ötürü fukaha, «Uygun olan; mûcirin yükleyeceği yükün tamamını görmesidir.» demişlerdir. Bahır.
İşte dolayı alimlerden birinin kendisinden bir kitap götürmesini isteyen arkadaşına «Deveciden izin
aldıktan sonra alayım» dediği rivayet edilmiştir. Bu hüküm, yüklenecek yükün tayin edilmiş olma
halindedir.
Musannıf, «çeşitli meseleler» bahsinde şöyle diyecektir: «Yük yüklemek ve iki adamın binmesi için


bir deveyi Mekke'ye kadar kiralamak sahihtir. Deveyi bu şekilde kiralayan adam deveye mutad olan
yükü yükleyebilir. Ama devecinin yükü görmesi daha iyidir.»

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...