10 Ekim 2012

İCARE KİTABI..ALTINCI BÖLÜM


FER'İ BİR MESELE: Minah'ta Haniye'de naklen şöyle denilmektedir: «Hayvan sahibî, kiraya verdiği
hayvana kiracının yükü ile birlikte kendi eşyasını da yükleme hakkına sahip değildir. Fakat yüklerde
gideceği yere varırlarsa kira ücretinden bir şey eksiltilmez. Ama ev sahibi kiraya verdiği evin bir
kısmını işgal etse, kira bedeli onun işgal ettiği yer kadar eksilir.» özetle.
«Kullanma izni selâmetle kayıtlıdır ilh...» Kiracı malı, ona zarar vermeden kullanabilir. Zira, hayvanı
sürmek ona vurmadan da mümkündür. Hayvana vurmak ancak daha hızlı yürümesi içindir.
«Baba veya vasi çocuğu döverse zamin olurlar ilh...» Yani diyetini zamin olur, ve keffaret öder. Ama
Kadı'nın hadd veya tazirinden dolayı birisi ölse, Kadı zamin değildir. Çünkü dımdn yapılması
gereken bir hükmün yerine getirilmesi halinde vacib değildir. T. Hamevî'den.
«Çocuk azarlamak veya kulağını çekmekle de terbiye edilebllir ilh...» Terbiye çocuğu dövmeden,
azarlamak ve kulağını çekmekle de mümkün olduğu için zamin olur.
«Sahibeyn Mütearıf şekilde döverlerse zamin olmazlar dediler ilh...» Yani baba ve vasi mutad olan
şekilde döverlerse zamin olmazlar. Zira mutad dövme çocuğun terbiyesi içindir. Baba veya
vasisinin çocuğu dövmesi, öğretmenin dövmesi gibidir. Hatta bunların dövmesi daha da uygundur.
Çünkü öğretmen dövme hakkını bunlardan alır.
İmam Ebû Hanife ile imameyn arasındaki ihtilaf, kirâlanan hayvanın dövülmesi ve geminin sertçe
çekilmesi meselesinde caridir. Zira (sahibeyne göre) bu mutlak akitle elde edilen bir haktır. Yalnız
hizmeti için tutulan köleyi dövmek. çocuk veya hayvanı dövmek gibi değildir. Kölenin
dövülmesinde alimlerin icmaı iIe döven zamin olur. İmameynin köle ile farklı bir hüküm
koymalarının sebebi; anlayışı olduğu için kölenin dövülmesinde bir zaruret olmamasıdır. Köle için
emretmek veya yasaklamak kâfidir.
Musannıf hayvanın dövülmesi veya dizgininin sertçe çekilmesi meselesinde mutlak bir ifade
kullanmıştır. Bu ifade, «Eğer dövmek veya dizginini sertçe çekmenin sahibinden izin alınmaması
halindedir,» şeklinde yorumlanır. Eğer bunlar için izin almışsa ve mutâd olan yerlere vurmuşsa,
öldüğünde icmaen zamin olmaz. Nitekim Tatarhaniye'de de böyledir.
«Gayetü'l-Beyân'da Tetimme'den naklen ilh...» Bu kavlin zahirine göre; İmam-ı Azam çocuk
meselesinde İmameynin görüşüne rücû etmiştir. Hayvan meselesinde değil. Uygun olan da böyle
olmasıdır. Zira metin sahipleri, İmamın hayvan meselesindeki kavlini zikretmişlerdir. Eğer imam;
Hayvan meselesinde de görüşünden rücu etmiş olsaydı metin sahipleri bu ihtilaftan
bahsetmezlerdi. Zira müctehidin rücu ettiği bir görüş, artık onun mezhebi olamaz. Bununla birlikte
musannıf da, «Kitabu'l-Cinâyetde» İmamın çocuk meselesi hakkında kevli üzerine yürümüş ve
İmamın bu görüşünden rücu etmesini, «kıyl (denilirki)» sözüyle tabir etmiştir. Bunun açıklaması,
İnşallah «Kitabu'l-Cinâyet» de gelecektir.
«Hayvanı önünde sürdüğü sırada ittifaken zamin değildir ilh...» Yanı mutad olan sevk (sürme) ile
zamin olmaz. Zira Tatarhaniye'de; «Hayvanı acımasız bir şekilde sürerse alimlerin icmaı ile
zamindir.» denilmiştir.
«Hidaye'nin zahirlne göre müstecirin dövme hakkı vardır ilh...» Bahır sahibi de böyle demiştir.
Herhalde Bahır sahibi bu kavli, Hidaye sahibinin, «İmama göre müstecirin zamin olması dövme
izninin hayvana zarar vermemesi ile kayıtlanmasındandır.» gerekçesinden almıştır. O halde bu söz,
müstecirin hayvanın zarar görmemesi şartıyla izinli olduğunu ifade ediyor.
Mirac'u-d Diraye'de, «Resulullah (s.a.v.)ın, Câbir'in devesini elindeki üvendere ile dürttüğü ve
vurduğu sahih sabittir. Ebubekir Sıddık da devesine elindeki bastonla dürterdi.» denilmiştir.
Mirac-u'd Diraye sahibi daha sonra da şöyle der «Peygamber (s.a.v.) in bu fiili, dövmenin mubah
olduğuna delâlet eder. Ama tazminatın olmadığına delalet etmez. Zira tazminatın gerekmemesi
hayvanın sâlimen teslimi şartı ile kayıtlıdır.»
Velhasıl, terbiye için mutad bir şekilde mal sahibinin veya başkasının -bu başkası müstecir
olmayabilir de- hayvanı dövmesi mübahtır. Teemmül et.
«Ama kendi hayvanını dövmeye gelince ilh...» Kınye sahibi şöyle demiştir: «İmamAzama göre
kendi mülkü de olsa hayvanı asla dövemez. Evcil hayvanların hepsinin hükmü böyledir.» Kınye
sahibi daha sonra da, Hayvanı terbiye edecek miktarda döven kimse mahkeme edilemez. Ama daha
fazla döverse, fazlasından dolayı muhakeme edilir.» demektedir. Bahır'da da böyledir.
Ben derim ki: İmâm Ebu Hanife'nin «Hayvanını asla dövemez.» sözünden murad, terbiye için de


olsa hayvanı dövmenin uygun olmadığıdır. Terbiye için mutad şekilde dövmek mübah olsa bile bu
mübahlık, önceki sözümüzü nefyetmez. Buna da Kınye sahibinin, «Hayvanı terbiye edecek miktarda
döven kimse mahkeme edilmez.» Kavli delalet etmektedir.
Tahtâvî, Hamevi'nin Kenz şerhinden şunu nakletmiştir: «Fakihler, «Sebebsiz yere hayvanı döven
adam muhakeme edilir. Bu muhakeme, yasak olan bir şeyi yapan kişinin işlediği fiilin tasvib
edilmediğini göstermek için yapılır.» demişlerdir. Hayvanı döveni, herkes mahkemeye verebilir.
Hayvanı bir sebebden dolayı döven adam ancak yüzüne vurduğu zaman muhakeme edilir. Çünkü
bir sebebe binâen de olsa yüzüne vurmak men edilir. İşte bu yazdığımız İmam Muhammed'in
Mebsût'taki «Sebebsiz yere hayvana vuran adam ancak yüzüne vurmuşsa muhakeme edilir.»
sözünün manâsıdır.
«Eyeri kaldırarak semer vursa da hayvan ölse, zamin olur ilh...» Hamevî ve Şıblî yalnız eyeri
kaldırılmasının tazminatı mucib olduğunu ifade etmişlerdir.
Cevhere'de de şöyle denilir: «Bir odam eyerle binmek üzere bir hayvan kiralasa ona eyersiz
binemez, binmek üzere kiraladığı hayvana eşyasını yükleyemez. Üzerinde uzanamaz, yaslanamaz.
Ancak örf ve adette olduğu şekilde biner.» T. Özetle. Burada bir mesele kaldı. Bir atı çıplak olarak
kiralasa ve ona eyer vursa, Hakim'in Kâfî'sinde «Hayvan telet olduğu takdirde zamin olur.»
denilmiştir.
İsbicabî de şerhinde. Eğer kiraladığı hayvan eşekse ve o eşeğe de adeten eyer vurulmuyorsa zamin
olur. Ama eğer adeten emsallerine eyer vuruluyorsa. zamin değildir.» demiştir.
Kudurî de şöyle der: «Mezhebimizin fakihleri bu mesele hakkında ayrıntılı bilgiler vererek şöyle
demişlerdir: Bir kimse şehir dışında binmek üzere çıplak bir hayvanı kiralasa, eyer vurduğunda
zamin değildir. Aynı şekilde Eşraftan olan bir kimse şehir içinde binmek üzere icarladığı hayvana
eyer vurursa yine zamin değildir. Ama eşraftan değilse zamin olur.» Fakat kıymetinin hepsini mi?
Yoksa fazlalığa tekabül eden kısmına mı? zamin olduğunda ihtilâf etmişlerdir.»
Kâdîhan, Câmi şerhinde birinci görüşün, yani kıymetinin hepsine zamin olacağı görüşünün sahih
olduğunu söylemiştir. Gayetü'l-Beyân sahibi de özetle, uygun olan, ikinci görüşün daha sahih
olmasıdır. Zira eyer, hayvanın üzerine yüklenen fazla yük gibidir. Yükte nasıl fazlasına zamin ise,
burada da eyerin miktarına zamindir.» demiştir.
Ben derim ki: Gayetü'l-Beyân sahibinin sözünde bir yanlışlık olsa gerek. Zira yukarıda geçtiği üzere
adam hayvanın sırtına bindiğinde binilecek yeri değil de yük yüklenecek yere binse, onun
kıymetinin hepsine zamindir. Bunu da bizzat İtkanî nakletmiştir. Düşün.
Bahır'da şöyle denilir: «Mezhebin görüşü Kâfi'deki görüştür. Çünkü acıktır ki o,
zahirü'er-Rivayetdir.»
«O semerin misli ister vurulsun, ister vurulmasın semer vurmak ilh...»
Çünkü semerle eyerin cinsleri ayrıdır. Zira semer yük için, eyer ise binmek için kullanılır. Ayrıca
birisinin, hayvanın sırtında kapladığı yeri de diğeri kaplamaz. O halde eyer ile semer arasındaki fark
buğdayla demir arasındaki fark gibi olur. Zeylâî.
«Eşeğe bir eyer vursa ilh...» İbni Kemal, «Hayvanın sırtındaki eyeri kaldırıp bir başka eyerle
eyerlese ve ikinci vurulan eyer âdeten o eşeğe vurulacak şekilde değilse zamin olur.» demiştir.
«Bütün kıymetine zamin olur ilh...» Yani Camiü's-Sağır'in rivayetinde İmam-ı Azama göre, Asl'ın
rivayetinde ise, kıymetten fazlalığa tekabül eden miktara zâmindir. Asl'daki rivayet İmameynin
kavlidir. Bu hüküm, eğer eşek, vurulan semerin benzeriyle semerlemiyorsa böyledir. Ama eşek o
semerle veya onun benzeriyle semerlenmiyorsa, bütün imamlara göre kıymetinin hepsine zamindir.
Hakaik'te de böyledir. İbn-i Kemal.
Şurunbulalî, fetvanın İmameyn'in kavli üzerine olduğunu nakletmiştir.
Zeylaî şöyle der: «Fukahâ, İmameynin, fazlalığa tekâbül eden miktara zamin olduğu görüşü
üzerinde tartışmışlardır. İmameynin kavli, Ebu Hanife'den naktedilen iki rivayetten birisidir.
Fakihlerden bazıları, o fazlalığın semerin sırtta kapladığı yer ölçülerek takdir edileceğini
ylemişlerdir. Buna göre hatta eğer hayvanın sırtında iki karışlık semer ise dört karışlık yer
tutuyorsa, o zaman onun oranına göre zamin olur. Bazı alimler ise eyer ve semerin ağırlıklarına
itibar edileceğini söylemişlerdir.»
«Eşeğin gemini değiştirse ilh...» Şarihin bu kavli, sebepten anlaşıldığına göre metinin mefhumu ile
hüküm vermektir. Şarih de burada Bahır ve Minah'a uymuştur. Gayetü'l-Beyan'da ki ibare de


yledir. Kerhî de; «Eğer kiraladığı hayvanın başında gem yoksa ve gem taksa, eğer o eşeğin
benzerleri böyle bir gemle gemleniyorsa, tazminat yoktur. Gemini değiştirdiğinde de hüküm
yledir. Zira eşeğe o gem vurulmuş bu gem vurulmuş farketmez ve gemle de telef olmaz. O halde
eşeğe gem vurmak tazminatı gerektirmez,» demiştir.
«Sahibinin tayin ettiği yoldan ilh...» Sahipten maksat Hidaye sahibinin zikrettiğine göre yüklenen
yiyecek maddesinin sahibi. Gaye sahibine göre ise hayvanın sahibidir. Eğer malik böyle bir yol
tayin etmemişse dıman yoktur. Bahır.
«Halkın kullanmadığı diğer bir yol ilh...» (Mal sahibinin tayin ettiği yol olmasa bile) eğer halkın
gittiği bir yoldan gitse. Kudurî'nin zahirine göre iki yol arasında fark varsa zamin olur, fark
yoksa.zamin olmaz. Bahır.
Zeylâî, bu hükmü; «Yollar arasında farklılık yoksa. zaten tayin sahih değildir. Çünkü tayin etmekte
bir fayda yoktur» şeklinde gerekçe göstererek Kâfi ve Hidâyeden nakletmektedir.
«Menzile ulaştıktan sonra ilh...» Yânî deveci, yüklediği emtiayı yerine ulaştırırsa.
«Maksat hasıl olmuştur ilh...» Zira yolların cinsi birdir. Mal sahibinin isteğine muhâlefetin hükmü
ancak farklılığın eseri olan helâk ile ortaya çıkar. Farklı yoldan gittiği halde hayvan bir zarar
görmese farklılık mâna itibariyle değil, sûreten kalır. O halde konuşulan ücreti vermesi gerekir.
İtkanî.
METİN
Birisi buğday ekmek üzere kiraladığı bir tarlaya yonca ekse, yoncanın tarlaya verdiği zarar
ölçüsünde tazminat verir. Çünkü yonca tarlaya buğdaydan daha çok zarar verir. Müstecir, zamin
olduğu için icare ücreti de vermez. Çünkü şarta muhalefet ettiği için gâsıbolmaktadır. Ancak ileride
geleceği gibi istisnâ edilen bazı şeyler vardır ki bunlarda gâsıb olsa da ücret vermesi gerekir.
Musannıf burada tarlaya daha çok zarar veren şeyi konu edinmiştir. (ki bu, yoncadır) Çünkü kiracı
eğer daha az zarar veren bir şey ekseydı zamin olmaz ücret vermesi icabederdi.
Birisi terziye gömlek dikmesi için bir kumaş verse, terzi de gömlek yerine kaftan diksey kumaşın
kıymetini öder. Ama kumaş sahibi isterse, kaftanı alıp-akitte konuşulan ücreti geçmemek kaydıyla-
ecr-i misil de verebilir. Nitekim fâsit icârenin hükmü budur, Adam terziye kaftan dikmesi için bir
kumaş verse, o da pantolon dikse, bunun hükmü de esah kavle göre yine aynıdır.
Dürer sahibinin «kaftan» ile kayıtlaması hükmün ona mahsus olmasından dolayı değil, söz gelişidir.
Birisi boyacıya kırmızıya boyaması için bir kumaş verse, o da sarıya boyasa, boyacı kumaşı boyasız
halindeki kıymeti ile öder. Malik dilerse kumaşı alır ve boyanın kumaşın değerinde meydana
getirdiği kıymeti verir. Ayrıca ücret vermez.
Boyacı aldığı kumaşı kötü bir boya ile boyasa, eğer kötülük fazla değilse zamin değildir. Ama
boyacılar nazarında fahiş bir kötülükte ise, o zaman kumaşın boyanmamış haldeki kıymetini öder.
Hülasa.
FER'İ MESELELER:
Bir kimse terziye bir kumaş getirerek: «Eni şu kadar, boyu şu kadar ve yeni şu kadar olmak üzere
biçip dik» dese, terzi söylenilen ölçülerden eksik olarak biçip dikse; eğer bu eksiklik bir parmak
kadar olursa, affedilir. Ama bir parmaktan fazla ise kumaşı telef etmiş sayılacağından kıymetini
öder.
Bir kimse terziye kumaşı getirerek, «Eğer bana gömlek için yeterse bir dirheme biç ve dik.» dese,
terzi kumaşı biçtikten sonra. «Kumaş buna yetmez» dese, kumaşı öder.
Adam terziye getirip «Bu bana gömlek olur mu?» dese, o da «olur» cevabını verse, malik «öyleyse
kes.» dese ve terzi kesse, sonra da kumaşın yetmediğini söylese zamin değildir.
Deveci bir kırda konaklasa, taşıdığı mal hırsızlar tarafından çalınıncaya veya yağmur sebebiyle telef
oluncaya kadar oradan kalkmasa; eğer orada hırsızlık ve yağmur çok oluyorsa, zamindir. Hülasa.
Eşbah'ta şöyle denilir: «Birisi çarşıda malını satması için diğerinden yardım istese, adam yardım
ettikten sonra ücreti isterse; bu hususta oranın örfüne bakılır. (Eğer oranın halkı o tür işleri ücret ile
yaptırıyorsa, ecr-i misil verilir. Ücret vermiyorlarsa, onun da bir şey vermesi gerekmez) Birisi
dükkânında yardım etmesi için diğerini çağırsa, yine hüküm böyledir.»
Dürer'de de şöyle denilmiştir: «Adam, oğlunu veya kölesini sanat öğrenmesi için ustanın muayyen
.bir ücret vermesi şartıyla bir müddet için bir dokumacının yanına bıraksa, bu akit caizdir. Ama


adam ustanın para vermesini şart koşmadan bırakır da, usta onlara sanatı öğrettikten sonra usta ve
köle sahibi birbirlerinden ücret isteseler bu hususta memleketin örfüne göre amel edilir.» Eğer
orada sanatı öğretmesine karşılık ustaya ücret vermek adet ise, ustaya ücret verilmesine, ustanın
çırağına ücret vermesi adetse o zaman da ustanın çocuk veya köleye ücret vermesine hükmedilir.»
Yine Dürer'de, «Adam bir yere gitmek için bir hayvan kiralasa, oraya vardıktan sonra daha ileri bir
yere gitse ve sonra konuşulan yere dönse, hayvan helâk olduğu takdirde esah kavle göre mutlaka
zamindir. Nitekim ariyede de hüküm böyledir. Bu «mutlaka zamindir» kavli, İmameyn'in kavlidir.
Mecmaü'l-Feteva'da belirtildiğine göre, Ebû Hanife de bu görüşe dönmüştür.»
Mecmaü'l-Feteva'da şöyle denilmiştir: «Kervancılar bir yere götürmek üzere aldıkları yükü yerine
götürmekten aciz kalıp teslim aldıkları yere geri getirseler, ücret alamazlar. Uygun olan, deveciyi,
malı götürmesi gereken yere götürmeye zorlamaktır.
Yine Mecmau'l-Feteva'da, «Adam birisine boyaması için ibrişim verse. sonra vazgeçerek geri
istese, o da vermese, helâk olduğu takdirde zamin değildir.» denilir.
Yine aynı eserde şöyle denilir: «Fakih Zahiru'd-din'e, «Bir adam diğerini, tarlada çalışması için
tutsa, adam dışaya çıksa, fakat yağmur yağdığı için çalışmasa ücret alır mı, almaz mı?» diye
sorulunca. «alamaz.» cevabım vermiştir.»
«Bir adam belirli bir yükü taşımak üzere bir hayvan tutsa, hayvan hastalandığı için konuşulan yükü
vurmayıp ondan daha az yüklese; ücretten yüklemediği yükün miktarını geri isteyebilir mi?» diye
sorulunca «hayır, çünkü ona razı olmuştur.» demiştir.
«Birisi bir değirmen kiralasa, komşuları, binanın zayıf olduğu gerekçesiyle un öğütmesine mani
olsalar, hakim de değirmeni çalıştırmamaya hükmetse, değirmeni çalıştırmadığı müddetin hissesini
ücretten düşebilir mi? diye sorulunca, «Fiilen değirmenin çalışmasını durdurmadıkları müddetçe,
ücretten düşemez» demiştir.
«Birisi bir seneliğine bir hamam kiralasa, hamam su bastığı için bir müddet çalışmasa, ücretin
hepsini vermesi gerekir mi?» diye sorulunca da «Ancak faydalandığı müddet için ücret vermesi
gerekir.» demiştir.
Vehbaniye'de şöyle denilmektedir: «Adamın, kiraladığı binanın bir kısmı yıkılsa, sonra sahibi binayı
tamir ettirse; tamir için geçen müddet için yıkılan kısmın hissesinden ücret düşer. Binâyı kiracı
tamir ettiği takdirde mal sahibi ile kiracı sarfedilenin mikdârı hususunda anlaşmazlığa düşseler
önce mal sahibinin sözü kabul edilir.»
Ben derim ki: Vehbâniye'nin nazmının ifadesinden anlaşılıyor ki, bina sahibi kiracıya binayı
yapmasını emretse kiracı bu emir sebebiyle bina içın sarfettiğini alır. Ancak, kiracı tandır, tuvalet ve
su oluğu yaparsa, harcadığını mal sahibinden alamaz. Bunların parasını alabilmesi için, ücretlerini
mal sahibinin vereceği şart koşulmuş olmalıdır.
Eğer bina tümüyle harab olursa ücretin tamamı düşer. Fakat icâre akti; müstecir, mal sahibinin
huzurunda feshedene kadar münfesih olmaz. Esah olan kavil budur.
(Eğer önceden feshedilmemişse) yıkılan bina yeniden yapılırsa artık kiracıya akdi feshedip etmeme
muhayyerliğı yoktur.
Kiracı yıkılan binanın arsasına çaıdır kurarak otursa, ücret gerekmez. İbni Şıhne.
Ben derim ki: İbni Şıhne'nin «ücret gerekli değildir» sözüne itiraz edilir. Herhalde İbni Şıhne'nin bu
sözünden maksat, icâre aktinde konuşulan ücretin gerekli olmamasıdır. Ama arsanın ecr-i mislini
veya konuşulan ücretten arsaya düşen hisseyi vermesinin lüzumuna bir mani yoktur. Düşün.
İcârenin feshi babında bunu belirten ifadeler gelecektir. Allah daha iyisini bilir.
Birisi bir hamam kiralasa ve hamamın yıllık kirasından tatil dolayısıyla kapalı olacağı iki ayın
ücretinin düşülmesini şart koşsa, icare fasid olur. Ama eğer tatil müddetinin ücretten düşülmesini
şart koşsa icâre fasit olur. Eğer tatil müddetinin ücretten düşülmesini şart koşmuşsa sahihtir.
Bezzaziye.
Zamanımızda, hapishane ücreti ile hapishane görevlisinin ücreti alacaklıya gerekir.
Hizanetü'l-Feteva.
Birisi bir evi kiralasa ve ev sahibi ortada olmadığı için kiralama süresi dolduktan sonra bir sene
daha evde otursa, bu bir sene için ücret vermez. Çünkü o adam orada icare yoluyla oturmamıştır.
İcare müddeti bittiğinde kiracı gaib olsa ve ev kiracının karısının elinde kalsa, hüküm yine böyledir.
Çünkü kadın orada kiraya oturmamıştır.


Birisi evini aylığı şu kadara kiraya verse, ay bitince her ikisinin de kirayı fesih hakkı vardır. Ama ay
bitmeden kiracı hanımı ile malını evde bırakıp kaybolsa ev sahibi kadınla kira sözleşmesini
feshedemez. Çünkü kadın sözleşmeye taraf değildir. Bu durumda sözleşmesini feshetmenin çaresi
şudur: Ay tamamlanmadan ev sahibi evini başka birine kiraya verir, ay bitince de birinci akit
münfesih, ikinci akit geçerli olur. O zaman kadın evi boşaltıp ikinci kiracıya teslim eder. Haniye.
İZAH
«Buğday ekmek için kiraladığı tarlaya yonca ekse ilh...» Salatalık, karpuz, kavun, patlıcan ve
benzeri şeyleri ekmesi de yonca gibidir. Semerkandî'den.
«Çünkü yonca tarlaya buğdaydan daha çok zarar verir ilh...» Zira onun kökleri yayılır, suya da daha
çok ihtiyacı vardır. Bu durumda kiracı, akit esnasında konuşulanla aynı cinsten olmamasının yanı
sıra, ondan daha zararlısını ekerek şarta muhalefet etmiştir. O halde bütün noksanlığı ödemesi
gerekir.
Ama binmek üzere kiraladığı hayvanın terkisine bir başkasını bindirse veya yük için tuttuğu
hayvana fazla yük yüklese, fazlalık miktarınca zamin olur. Çünkü o hayvan sadece fazlalıkla değil,
hakkı olan binmesi ve yükü ile hakkı olmayan yükten dolayı telef olmuştur. Bu sebeble cins bir
olduğundan dolayı sadece haksız olduğu miktar kadarıyla zamindir. Zeylaî. Özetle.
«İcare ücreti de vermez. ilh...» Ben diyorum ki, lâyık olan bu sözün bir kayıtla kayıtlı olan bütün
icare meselelerine raci olmasıdır. Zira kayıtlamak o kayda muhalefet edildiği zaman bir mana ifade
eder. Turî.
«Çünkü gasıb olmaktadır ilh...» Akitteki kayda muhalefet ettiği için gasıb olmuş ve menfaati de
gasb yoluyla elde etmiştir. Gasbla elde edilen menfaate de ücret yoktur. Zeylaî.
«İstisna edilen bazı şeyler hariç ilh...» Minah'ta şöyle denilmiştir: «Ben diyorum ki; burada
zikredilen, ücretin gerekli olmaması ve tarlaya verilen zarar miktarında zamin olunması önceki
alimlerin mezhebidir. Sonrakilerin mezhebine gelince, vakıf arazisini, yetimin mülkünü ve han gibi
gelir için hazırlanan bir şeyi gasbeden kişiye ecr-i misil gerekir.» .
«Kumaş sahibi kaftanı alıp ilh...» Bu zahirü'r-rivayeye göredir. Zira kaftan da bir yönden gömleğe
benzer. Çünkü Türkler kaftanı gömlek gibi kullanırlar.
Hasan b. Ziyâd'ın rivayetine göre ise kaftanı almayarak kumaşın kıymetini tazmin ettirir.
«Ecr-i mısil de verir ilh...» Zira terzi işi değiştirdiği için kumaş sahibi de ona verilecek ücreti
değiştirir. Nitekim adam ince bir kumaş dokuması için dokumacıya iplik verse, dokumacı da kalın
bir kumaş dokusa veya bunun aksi olsa, yine konuşulan ücret değil, ameli değiştirdiği için ecr-i
misil verir. İtkanî.
Gelecek babın sonunda, yapılacak işle ortaya çıkan anlaşmazlığın hükmü gelecektir.
«Bunun da hükmü yine böyledir ilh...» Hüküm, muhayyerliktir. Zira. menfaatleri birdir. O da vücudu
örtmek, sıcaktan ve soğuktan korumaktır. Ayrıca dikişte de muvafakat mevcuttur.
«Esah kavle göre ilh...» Bazı alimler tarafından da «Muhayyerlik hakkı olmadan tazmin ettirir. Çünkü
hem menfaatte. hem de şeklinde farklılık vardır» denilmiştir. Onun için «esah olan kavle göre»
kaydı konulmuştur.
«Dürer'in kayıtlaması ilh...» Yani Dürer «kaftan dikmek» sözüyle kayıtlamıştır. Bütün metinlerde
imam Muhammed'in Camiü's-Sağır'dekı lafzına uyularak böyle kayıtlanmıştır. Şu kadarı var ki,
Hidâye ve Mültekâ'da bu ibareden sonra «Şalvar dikse sözü eklenmiştir. Yapılan bu ilave, ifade
ediyor ki. burada kayıt, hükmün sadece gömleğe ait olduğunu ifa-de için değil söz gelişi
ylenmiştir.
«Kumaşın boyanmamış haldeki kıymeti kadar zamin olur. ilh...» Yani kumaş sahibi kumaşı boyacıya
boyasız olarak vermişse, böyle yapar.
«Zamin değildir ilh...» Yani eğer boyama fazlaca kötü değilse zahir olan, boyacının ecr-i misil
almasıdır. T.
Ben derim ki: Musannıfın gelecek olan; «Eğer bu eksiklik bir parmak kadar olursa, affedilir.»
sözünün zahiri de buna delâlet eder. Şu kadar var ki, Bezzaziye'de Muhitten naklen şöyle
denilmektedir: «Adam, kumaşı, safranla boyaması için verse, boyayı iyice yedir.» dese, boyacı da
boyayı iyice yedirmese, adam ya kumaşın kıymetini alır veya kumaşı o haliyle alır ve akitte
konuşulan ücretten fazla olmamak şartıyla ecr-i misil verir.» Teemmül et.


«Parmak kadar veya daha azı affedilir. ilh...» Bezzaziye'de belirtildiği üzere terzi ücretini de alır.
Çünkü farklılık azdır ve o kadar eksiklikten korumak da çok zordur.
«Bu bana gömlek çıkarmı?» dediğinde, «çıkar» der, sonra sahibinin emri ile kumaşı keserde
gömlek çıkmazsa zamin değildir ilh...» Çünkü kumaşı sahibinin izni ile kesmiştir. Birincisinde ise
yine mal sâhibinin izni ile ama yetmesi şartıyla kesmiştir. Birinci durumda terzi «evet» dese,
malikde «Öyle ise kes» dese terzi yine zamin olurdu. Çünkü kumaş sahibi şarta bağlamıştır.
Fusuleyn.
Yine Fusûleyn'de şöyle denilmiştir: «Adam dikmesi için terziye bir kumaş verse o da bozuk bir
gömlek dikse, kumaş sahibi gömleğin bozuk olduğunu bildiği halde giyse, artık kumaşı tazmin
ettiremez. Zira onun giymesi bu bozukluğa razı olmaktır.»
İşte bu nakilden birçok meselenin hükmü açığa çıkmaktadır.
«İtibar onların adetinedir...» Yani esnafın adetinedir. Eğer bunu ücretle yapıyorlarsa ecr-i misil
gerekir. Değilse gerekmez.
«O bölgenin örfüne itibar edilir...» Eğer örf ustanın lehine şahitlik ediyorsa o sanatı öğretmenin
ecr-i misline olmakla hükmedilir. Köle sahibine şahitlik ediyorsa ustanın, kölenin ecr-i mislini
vermekle hükmedilir.
«Esah kavle göre mutlak olarak zamin olur ilh...» Yanı yalnız gitmek için veya gidiş geliş için
kiralarsa. Bazı alimler tarafından da, «eğer hayvanı yalnız gitmek için kiralarsa zamin olur. Zira tayin
edilen yere ulaştıktan sonra akit sona erer.» denilmiştir.
«Ariyede de böyledir ilh...» Ama mûda (emanet bırakılan mal) bunun hilafınadır. Çünkü vedîa da
müda (emanetçi)a bırakmaktaki asıl maksat malı korumaktır. O zaman, döndükten sonra mal
maksada uygun hale döner. İcâre ve iârede ise malı korumakla da memurdur ama, kullanmaya da
hakkı vardır. Kullanma sona erdiğinde artık kiracı naib değildir. Hidaye.
«Malı eski yerine getirirlerse ücret alamazlar ilh...» Çünkü işi bozmuşlardır. Bu sözün zahirine göre
müstecir istediği miktarda ücret alamaz. Buna da musannıfın yukarıda geçen. «Birisi diğerini bir
mektup veya bir paketi birisine ulaştırması için icarlasa...» sözü de delâlet eder. Oraya müracaat
ediniz.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...