FER'İ
BİR MESELE: Minah'ta Haniye'de
naklen şöyle denilmektedir:
«Hayvan sahibî, kiraya verdiği
hayvana kiracının yükü ile birlikte kendi eşyasını da yükleme hakkına sahip değildir. Fakat yüklerde
gideceği
yere varırlarsa kira ücretinden bir
şey eksiltilmez. Ama ev sahibi kiraya verdiği evin bir
kısmını
işgal etse, kira bedeli onun işgal ettiği yer kadar eksilir.» özetle.
«Kullanma
izni selâmetle kayıtlıdır ilh...» Kiracı malı, ona zarar vermeden kullanabilir. Zira, hayvanı
sürmek
ona vurmadan da mümkündür. Hayvana vurmak ancak daha hızlı yürümesi
içindir.
«Baba
veya vasi çocuğu döverse zamin
olurlar ilh...» Yani diyetini zamin
olur, ve keffaret öder. Ama
Kadı'nın
hadd veya tazirinden dolayı birisi
ölse, Kadı zamin değildir. Çünkü dımdn yapılması
gereken
bir hükmün yerine getirilmesi halinde vacib değildir. T. Hamevî'den.
«Çocuk
azarlamak veya kulağını çekmekle de terbiye edilebllir ilh...» Terbiye çocuğu dövmeden,
azarlamak ve kulağını çekmekle de mümkün olduğu için zamin
olur.
«Sahibeyn
Mütearıf şekilde döverlerse zamin
olmazlar dediler ilh...» Yani baba ve vasi mutad olan
şekilde
döverlerse zamin olmazlar. Zira mutad dövme çocuğun terbiyesi
içindir. Baba veya
vasisinin
çocuğu dövmesi, öğretmenin dövmesi gibidir. Hatta bunların dövmesi daha da uygundur.
Çünkü
öğretmen dövme hakkını bunlardan alır.
İmam
Ebû Hanife ile imameyn arasındaki
ihtilaf, kirâlanan hayvanın dövülmesi ve geminin sertçe
çekilmesi meselesinde caridir. Zira (sahibeyne göre) bu mutlak akitle elde edilen bir haktır. Yalnız
hizmeti
için tutulan köleyi dövmek. çocuk veya hayvanı dövmek gibi değildir. Kölenin
dövülmesinde
alimlerin icmaı iIe döven zamin olur.
İmameynin köle ile farklı bir hüküm
koymalarının sebebi; anlayışı olduğu için kölenin dövülmesinde bir zaruret olmamasıdır. Köle için
emretmek
veya yasaklamak kâfidir.
Musannıf
hayvanın dövülmesi veya dizgininin sertçe çekilmesi meselesinde mutlak bir ifade
kullanmıştır.
Bu ifade, «Eğer dövmek veya dizginini sertçe çekmenin sahibinden izin alınmaması
halindedir,»
şeklinde yorumlanır. Eğer bunlar
için izin almışsa ve mutâd olan yerlere vurmuşsa,
öldüğünde
icmaen zamin olmaz. Nitekim Tatarhaniye'de de böyledir.
«Gayetü'l-Beyân'da Tetimme'den naklen ilh...» Bu kavlin zahirine göre; İmam-ı Azam çocuk
meselesinde İmameynin görüşüne rücû etmiştir.
Hayvan meselesinde değil. Uygun olan da böyle
olmasıdır.
Zira metin sahipleri, İmamın hayvan meselesindeki kavlini zikretmişlerdir. Eğer imam;
Hayvan meselesinde de görüşünden rücu etmiş olsaydı metin sahipleri bu ihtilaftan
bahsetmezlerdi. Zira müctehidin rücu ettiği bir görüş, artık onun mezhebi olamaz. Bununla birlikte
musannıf
da, «Kitabu'l-Cinâyetde» İmamın çocuk meselesi hakkında kevli üzerine yürümüş ve
İmamın
bu görüşünden rücu etmesini, «kıyl (denilirki)» sözüyle tabir etmiştir. Bunun açıklaması,
İnşallah
«Kitabu'l-Cinâyet» de gelecektir.
«Hayvanı önünde sürdüğü sırada ittifaken zamin değildir ilh...» Yanı mutad olan sevk (sürme) ile
zamin
olmaz. Zira Tatarhaniye'de; «Hayvanı acımasız bir şekilde sürerse alimlerin icmaı ile
zamindir.»
denilmiştir.
«Hidaye'nin
zahirlne göre müstecirin dövme hakkı
vardır ilh...» Bahır sahibi de böyle
demiştir.
Herhalde
Bahır sahibi bu kavli, Hidaye
sahibinin, «İmama göre
müstecirin zamin olması dövme
izninin
hayvana zarar vermemesi ile kayıtlanmasındandır.» gerekçesinden almıştır. O halde bu söz,
müstecirin
hayvanın zarar görmemesi şartıyla izinli olduğunu ifade ediyor.
Mirac'u-d
Diraye'de, «Resulullah (s.a.v.)ın,
Câbir'in devesini elindeki üvendere
ile dürttüğü ve
vurduğu
sahih sabittir. Ebubekir Sıddık da
devesine elindeki bastonla
dürterdi.» denilmiştir.
Mirac-u'd
Diraye sahibi daha sonra da şöyle der «Peygamber (s.a.v.) in bu fiili, dövmenin
mubah
olduğuna
delâlet eder. Ama tazminatın olmadığına delalet etmez. Zira tazminatın gerekmemesi
hayvanın sâlimen teslimi şartı ile kayıtlıdır.»
Velhasıl, terbiye için mutad bir şekilde mal sahibinin veya başkasının -bu
başkası müstecir
olmayabilir
de- hayvanı dövmesi mübahtır. Teemmül et.
«Ama kendi hayvanını dövmeye gelince ilh...» Kınye sahibi şöyle demiştir:
«İmam-ı Azama göre
kendi
mülkü de olsa hayvanı asla dövemez. Evcil hayvanların hepsinin hükmü böyledir.»
Kınye
sahibi
daha sonra da, Hayvanı terbiye edecek miktarda döven kimse mahkeme edilemez. Ama daha
fazla
döverse, fazlasından dolayı muhakeme edilir.» demektedir. Bahır'da da böyledir.
Ben
derim ki: İmâm Ebu Hanife'nin «Hayvanını asla dövemez.» sözünden murad, terbiye için
de
olsa
hayvanı dövmenin uygun olmadığıdır. Terbiye için mutad
şekilde dövmek mübah olsa bile bu
mübahlık,
önceki sözümüzü nefyetmez. Buna da
Kınye sahibinin, «Hayvanı terbiye edecek miktarda
döven
kimse mahkeme edilmez.» Kavli delalet
etmektedir.
Tahtâvî,
Hamevi'nin Kenz şerhinden şunu nakletmiştir: «Fakihler, «Sebebsiz yere hayvanı döven
adam
muhakeme edilir. Bu muhakeme, yasak olan bir şeyi yapan kişinin işlediği fiilin tasvib
edilmediğini
göstermek için yapılır.» demişlerdir. Hayvanı döveni, herkes mahkemeye verebilir.
Hayvanı bir sebebden dolayı döven adam ancak yüzüne vurduğu zaman muhakeme edilir. Çünkü
bir
sebebe binâen de olsa yüzüne vurmak men edilir. İşte bu yazdığımız İmam Muhammed'in
Mebsût'taki
«Sebebsiz yere hayvana vuran adam ancak yüzüne vurmuşsa muhakeme edilir.»
sözünün
manâsıdır.
«Eyeri
kaldırarak semer vursa da hayvan ölse, zamin olur ilh...» Hamevî ve Şıblî yalnız eyeri
kaldırılmasının tazminatı mucib olduğunu ifade etmişlerdir.
Cevhere'de
de şöyle denilir: «Bir odam eyerle binmek üzere bir hayvan kiralasa ona eyersiz
binemez,
binmek üzere kiraladığı hayvana eşyasını yükleyemez. Üzerinde uzanamaz, yaslanamaz.
Ancak
örf ve adette olduğu şekilde biner.»
T. Özetle. Burada bir mesele kaldı. Bir atı çıplak olarak
kiralasa ve ona eyer vursa, Hakim'in Kâfî'sinde «Hayvan telet olduğu takdirde zamin olur.»
denilmiştir.
İsbicabî
de şerhinde. Eğer kiraladığı hayvan eşekse ve o eşeğe de adeten eyer vurulmuyorsa zamin
olur.
Ama eğer adeten emsallerine eyer vuruluyorsa. zamin değildir.» demiştir.
Kudurî
de şöyle der: «Mezhebimizin fakihleri bu mesele hakkında ayrıntılı bilgiler vererek şöyle
demişlerdir: Bir kimse şehir dışında binmek üzere çıplak bir hayvanı kiralasa, eyer vurduğunda
zamin
değildir. Aynı şekilde Eşraftan olan bir kimse şehir içinde binmek üzere icarladığı hayvana
eyer vurursa yine zamin değildir. Ama eşraftan değilse zamin olur.» Fakat kıymetinin hepsini mi?
Yoksa
fazlalığa tekabül eden kısmına mı? zamin olduğunda ihtilâf etmişlerdir.»
Kâdîhan,
Câmi şerhinde birinci görüşün, yani kıymetinin hepsine zamin olacağı görüşünün sahih
olduğunu
söylemiştir. Gayetü'l-Beyân sahibi de özetle, uygun olan, ikinci görüşün daha
sahih
olmasıdır.
Zira eyer, hayvanın üzerine yüklenen fazla yük gibidir. Yükte nasıl fazlasına zamin ise,
burada
da eyerin miktarına zamindir.»
demiştir.
Ben
derim ki: Gayetü'l-Beyân sahibinin sözünde bir yanlışlık olsa gerek. Zira yukarıda geçtiği üzere
adam
hayvanın sırtına bindiğinde binilecek yeri değil de yük yüklenecek yere binse, onun
kıymetinin
hepsine zamindir. Bunu da bizzat İtkanî nakletmiştir. Düşün.
Bahır'da
şöyle denilir: «Mezhebin görüşü
Kâfi'deki görüştür. Çünkü acıktır
ki o,
zahirü'er-Rivayetdir.»
«O
semerin misli ister vurulsun, ister vurulmasın semer
vurmak ilh...»
Çünkü
semerle eyerin cinsleri ayrıdır. Zira semer yük için, eyer ise
binmek için kullanılır. Ayrıca
birisinin,
hayvanın sırtında kapladığı yeri de diğeri kaplamaz. O halde eyer ile semer arasındaki fark
buğdayla demir arasındaki fark gibi olur.
Zeylâî.
«Eşeğe
bir eyer vursa ilh...» İbni Kemal, «Hayvanın sırtındaki eyeri kaldırıp bir
başka eyerle
eyerlese ve ikinci vurulan eyer âdeten o eşeğe vurulacak şekilde değilse zamin olur.» demiştir.
«Bütün
kıymetine zamin olur ilh...» Yani Camiü's-Sağır'in rivayetinde İmam-ı Azama göre, Asl'ın
rivayetinde ise, kıymetten fazlalığa tekabül eden miktara zâmindir. Asl'daki rivayet İmameynin
kavlidir.
Bu hüküm, eğer eşek, vurulan semerin
benzeriyle semerlemiyorsa böyledir. Ama eşek o
semerle veya onun benzeriyle semerlenmiyorsa, bütün
imamlara göre kıymetinin hepsine
zamindir.
Hakaik'te de böyledir. İbn-i Kemal.
Şurunbulalî,
fetvanın İmameyn'in kavli üzerine olduğunu nakletmiştir.
Zeylaî şöyle der: «Fukahâ, İmameynin, fazlalığa tekâbül eden miktara zamin olduğu görüşü
üzerinde
tartışmışlardır. İmameynin kavli, Ebu Hanife'den naktedilen iki rivayetten birisidir.
Fakihlerden
bazıları, o fazlalığın semerin sırtta kapladığı yer ölçülerek takdir edileceğini
söylemişlerdir. Buna göre hatta eğer hayvanın sırtında iki karışlık semer ise dört karışlık yer
tutuyorsa, o zaman onun oranına göre zamin olur. Bazı alimler ise eyer ve semerin ağırlıklarına
itibar
edileceğini
söylemişlerdir.»
«Eşeğin
gemini değiştirse ilh...» Şarihin bu kavli, sebepten anlaşıldığına göre metinin mefhumu ile
hüküm
vermektir. Şarih de burada Bahır ve
Minah'a uymuştur. Gayetü'l-Beyan'da ki ibare de
böyledir. Kerhî de; «Eğer kiraladığı hayvanın başında gem yoksa ve gem taksa, eğer o eşeğin
benzerleri
böyle bir gemle gemleniyorsa, tazminat yoktur. Gemini
değiştirdiğinde de hüküm
böyledir. Zira eşeğe o gem vurulmuş bu gem vurulmuş
farketmez ve gemle de telef
olmaz. O halde
eşeğe
gem vurmak tazminatı
gerektirmez,»
demiştir.
«Sahibinin
tayin ettiği yoldan ilh...» Sahipten maksat Hidaye sahibinin zikrettiğine göre yüklenen
yiyecek maddesinin sahibi. Gaye sahibine göre ise hayvanın sahibidir. Eğer malik böyle bir yol
tayin etmemişse dıman yoktur.
Bahır.
«Halkın
kullanmadığı diğer bir yol ilh...» (Mal sahibinin tayin ettiği yol olmasa bile) eğer halkın
gittiği
bir yoldan gitse. Kudurî'nin zahirine göre iki yol arasında fark varsa zamin olur, fark
yoksa.zamin
olmaz. Bahır.
Zeylâî, bu hükmü; «Yollar arasında farklılık yoksa. zaten tayin sahih değildir. Çünkü tayin etmekte
bir
fayda yoktur» şeklinde gerekçe göstererek Kâfi ve Hidâyeden nakletmektedir.
«Menzile
ulaştıktan sonra ilh...» Yânî deveci, yüklediği emtiayı yerine ulaştırırsa.
«Maksat
hasıl olmuştur ilh...» Zira yolların cinsi birdir. Mal sahibinin isteğine muhâlefetin hükmü
ancak
farklılığın eseri olan helâk ile ortaya çıkar. Farklı yoldan gittiği halde hayvan bir zarar
görmese
farklılık mâna itibariyle değil, sûreten kalır. O halde konuşulan ücreti vermesi gerekir.
İtkanî.
METİN
Birisi
buğday ekmek üzere kiraladığı bir
tarlaya yonca ekse, yoncanın tarlaya verdiği zarar
ölçüsünde
tazminat verir. Çünkü yonca tarlaya
buğdaydan daha çok zarar verir. Müstecir, zamin
olduğu
için icare ücreti de vermez. Çünkü
şarta muhalefet ettiği için gâsıbolmaktadır. Ancak ileride
geleceği
gibi istisnâ edilen bazı şeyler vardır ki bunlarda gâsıb olsa da ücret vermesi gerekir.
Musannıf
burada tarlaya daha çok zarar veren
şeyi konu edinmiştir. (ki bu, yoncadır) Çünkü kiracı
eğer
daha az zarar veren bir şey ekseydı
zamin olmaz ücret vermesi icabederdi.
Birisi
terziye gömlek dikmesi için bir
kumaş verse, terzi de gömlek yerine kaftan diksey kumaşın
kıymetini
öder. Ama kumaş sahibi isterse, kaftanı alıp-akitte konuşulan ücreti geçmemek kaydıyla-
ecr-i
misil de verebilir. Nitekim fâsit icârenin hükmü budur, Adam terziye kaftan dikmesi için bir
kumaş
verse, o da pantolon dikse, bunun
hükmü de esah kavle göre yine aynıdır.
Dürer
sahibinin «kaftan» ile kayıtlaması hükmün ona mahsus olmasından dolayı değil, söz
gelişidir.
Birisi
boyacıya kırmızıya boyaması için bir kumaş verse, o da sarıya boyasa, boyacı kumaşı boyasız
halindeki
kıymeti ile öder. Malik dilerse kumaşı alır ve boyanın kumaşın değerinde meydana
getirdiği
kıymeti verir. Ayrıca ücret vermez.
Boyacı aldığı kumaşı kötü bir boya ile boyasa, eğer
kötülük fazla değilse zamin değildir. Ama
boyacılar nazarında fahiş bir kötülükte ise, o zaman kumaşın boyanmamış haldeki kıymetini öder.
Hülasa.
FER'İ
MESELELER:
Bir
kimse terziye bir kumaş getirerek: «Eni şu kadar, boyu şu kadar ve yeni şu kadar olmak üzere
biçip
dik» dese, terzi söylenilen ölçülerden eksik olarak biçip dikse; eğer bu eksiklik bir parmak
kadar
olursa, affedilir. Ama bir parmaktan
fazla ise kumaşı telef etmiş sayılacağından kıymetini
öder.
Bir
kimse terziye kumaşı getirerek, «Eğer bana gömlek için yeterse bir dirheme biç ve dik.» dese,
terzi
kumaşı biçtikten sonra. «Kumaş buna yetmez» dese, kumaşı öder.
Adam
terziye getirip «Bu bana gömlek olur
mu?» dese, o da «olur»
cevabını verse, malik «öyleyse
kes.»
dese ve terzi kesse, sonra da kumaşın yetmediğini söylese zamin değildir.
Deveci
bir kırda konaklasa, taşıdığı mal hırsızlar tarafından çalınıncaya veya yağmur sebebiyle telef
oluncaya
kadar oradan kalkmasa; eğer orada hırsızlık ve yağmur çok oluyorsa, zamindir. Hülasa.
Eşbah'ta
şöyle denilir: «Birisi çarşıda malını satması için diğerinden yardım istese, adam yardım
ettikten
sonra ücreti isterse; bu hususta oranın örfüne bakılır. (Eğer oranın halkı o tür işleri ücret ile
yaptırıyorsa, ecr-i misil verilir. Ücret vermiyorlarsa,
onun da bir şey vermesi gerekmez) Birisi
dükkânında
yardım etmesi için diğerini
çağırsa, yine hüküm böyledir.»
Dürer'de
de şöyle denilmiştir: «Adam, oğlunu veya kölesini sanat öğrenmesi için ustanın muayyen
.bir
ücret vermesi şartıyla bir müddet için bir dokumacının yanına bıraksa, bu akit caizdir. Ama
adam
ustanın para vermesini şart koşmadan bırakır da, usta onlara sanatı öğrettikten sonra usta ve
köle
sahibi birbirlerinden ücret isteseler bu hususta memleketin örfüne göre amel edilir.» Eğer
orada
sanatı öğretmesine karşılık ustaya ücret vermek adet ise, ustaya ücret verilmesine, ustanın
çırağına
ücret vermesi adetse o zaman da ustanın çocuk veya köleye ücret vermesine hükmedilir.»
Yine
Dürer'de, «Adam bir yere gitmek
için bir hayvan kiralasa, oraya vardıktan sonra daha ileri bir
yere
gitse ve sonra konuşulan yere dönse,
hayvan helâk olduğu takdirde esah kavle göre mutlaka
zamindir.
Nitekim ariyede de hüküm böyledir. Bu «mutlaka zamindir» kavli, İmameyn'in kavlidir.
Mecmaü'l-Feteva'da
belirtildiğine göre, Ebû Hanife
de bu görüşe
dönmüştür.»
Mecmaü'l-Feteva'da
şöyle denilmiştir: «Kervancılar bir
yere götürmek üzere aldıkları yükü yerine
götürmekten
aciz kalıp teslim aldıkları yere geri getirseler, ücret alamazlar. Uygun olan, deveciyi,
malı
götürmesi gereken yere götürmeye zorlamaktır.
Yine
Mecmau'l-Feteva'da, «Adam birisine boyaması için ibrişim verse. sonra vazgeçerek geri
istese,
o da vermese, helâk olduğu takdirde zamin değildir.» denilir.
Yine
aynı eserde şöyle denilir: «Fakih Zahiru'd-din'e, «Bir adam diğerini, tarlada çalışması için
tutsa,
adam dışarıya çıksa, fakat yağmur yağdığı için çalışmasa ücret alır mı, almaz mı?» diye
sorulunca.
«alamaz.» cevabım vermiştir.»
«Bir
adam belirli bir yükü taşımak üzere
bir hayvan tutsa, hayvan hastalandığı için konuşulan yükü
vurmayıp ondan daha az yüklese; ücretten yüklemediği yükün miktarını geri isteyebilir mi?» diye
sorulunca
«hayır, çünkü ona razı olmuştur.»
demiştir.
«Birisi
bir değirmen kiralasa, komşuları, binanın zayıf olduğu gerekçesiyle un öğütmesine mani
olsalar,
hakim de değirmeni çalıştırmamaya hükmetse, değirmeni çalıştırmadığı müddetin hissesini
ücretten
düşebilir mi? diye sorulunca, «Fiilen değirmenin çalışmasını durdurmadıkları müddetçe,
ücretten
düşemez»
demiştir.
«Birisi
bir seneliğine bir hamam kiralasa, hamam su bastığı için bir müddet çalışmasa, ücretin
hepsini
vermesi gerekir mi?» diye sorulunca
da «Ancak faydalandığı müddet
için ücret vermesi
gerekir.» demiştir.
Vehbaniye'de
şöyle denilmektedir: «Adamın, kiraladığı binanın
bir kısmı yıkılsa, sonra sahibi binayı
tamir
ettirse; tamir için geçen müddet için yıkılan kısmın hissesinden ücret düşer. Binâyı kiracı
tamir
ettiği takdirde mal sahibi ile kiracı sarfedilenin mikdârı hususunda anlaşmazlığa düşseler
önce
mal sahibinin sözü kabul edilir.»
Ben
derim ki: Vehbâniye'nin nazmının
ifadesinden anlaşılıyor ki, bina
sahibi kiracıya binayı
yapmasını
emretse kiracı bu emir sebebiyle bina içın sarfettiğini alır. Ancak, kiracı tandır, tuvalet ve
su
oluğu yaparsa, harcadığını mal
sahibinden alamaz. Bunların parasını alabilmesi için, ücretlerini
mal
sahibinin vereceği şart koşulmuş olmalıdır.
Eğer
bina tümüyle harab olursa ücretin
tamamı düşer. Fakat icâre akti; müstecir, mal sahibinin
huzurunda
feshedene kadar münfesih olmaz. Esah olan kavil budur.
(Eğer
önceden feshedilmemişse) yıkılan bina yeniden yapılırsa artık kiracıya akdi feshedip etmeme
muhayyerliğı yoktur.
Kiracı
yıkılan binanın arsasına çaıdır kurarak otursa, ücret gerekmez. İbni Şıhne.
Ben
derim ki: İbni Şıhne'nin «ücret gerekli değildir» sözüne itiraz edilir. Herhalde İbni Şıhne'nin bu
sözünden
maksat, icâre aktinde konuşulan ücretin gerekli olmamasıdır. Ama arsanın ecr-i mislini
veya konuşulan ücretten arsaya düşen hisseyi vermesinin lüzumuna bir mani yoktur. Düşün.
İcârenin
feshi babında bunu belirten ifadeler gelecektir. Allah daha iyisini bilir.
Birisi
bir hamam kiralasa ve hamamın yıllık kirasından tatil
dolayısıyla kapalı olacağı iki ayın
ücretinin
düşülmesini şart koşsa, icare fasid olur. Ama eğer tatil müddetinin
ücretten düşülmesini
şart
koşsa icâre fasit olur. Eğer tatil müddetinin ücretten düşülmesini şart koşmuşsa sahihtir.
Bezzaziye.
Zamanımızda,
hapishane ücreti ile hapishane görevlisinin ücreti alacaklıya gerekir.
Hizanetü'l-Feteva.
Birisi
bir evi kiralasa ve ev sahibi ortada
olmadığı için kiralama süresi dolduktan sonra bir sene
daha
evde otursa, bu bir sene için ücret
vermez. Çünkü o adam orada icare yoluyla oturmamıştır.
İcare
müddeti bittiğinde kiracı gaib olsa ve ev kiracının karısının elinde kalsa, hüküm yine böyledir.
Çünkü
kadın orada kiraya
oturmamıştır.
Birisi
evini aylığı şu kadara kiraya verse, ay bitince her ikisinin de kirayı fesih hakkı vardır. Ama ay
bitmeden
kiracı hanımı ile malını evde bırakıp kaybolsa ev sahibi kadınla kira sözleşmesini
feshedemez.
Çünkü kadın sözleşmeye taraf değildir. Bu durumda sözleşmesini feshetmenin çaresi
şudur:
Ay tamamlanmadan ev sahibi evini başka birine kiraya verir, ay bitince de birinci akit
münfesih,
ikinci akit geçerli olur. O zaman kadın evi boşaltıp ikinci kiracıya teslim eder. Haniye.
İZAH
«Buğday ekmek için kiraladığı tarlaya yonca ekse ilh...» Salatalık, karpuz, kavun, patlıcan ve
benzeri
şeyleri ekmesi de yonca gibidir.
Semerkandî'den.
«Çünkü
yonca tarlaya buğdaydan daha çok zarar verir ilh...» Zira onun kökleri yayılır, suya da daha
çok
ihtiyacı vardır. Bu durumda kiracı, akit esnasında konuşulanla aynı cinsten olmamasının yanı
sıra,
ondan daha zararlısını ekerek şarta muhalefet etmiştir. O halde bütün noksanlığı ödemesi
gerekir.
Ama
binmek üzere kiraladığı hayvanın terkisine bir başkasını bindirse veya yük için tuttuğu
hayvana fazla yük yüklese, fazlalık miktarınca zamin olur. Çünkü o hayvan sadece fazlalıkla değil,
hakkı
olan binmesi ve yükü ile hakkı olmayan yükten dolayı telef olmuştur. Bu sebeble
cins bir
olduğundan
dolayı sadece haksız olduğu miktar kadarıyla zamindir. Zeylaî.
Özetle.
«İcare
ücreti de vermez. ilh...» Ben diyorum ki, lâyık olan bu sözün bir kayıtla kayıtlı olan bütün
icare
meselelerine raci olmasıdır. Zira kayıtlamak o kayda muhalefet edildiği zaman bir mana ifade
eder.
Turî.
«Çünkü
gasıb olmaktadır ilh...» Akitteki
kayda muhalefet ettiği için gasıb olmuş ve menfaati de
gasb
yoluyla elde etmiştir. Gasbla elde edilen menfaate de ücret yoktur. Zeylaî.
«İstisna
edilen bazı şeyler hariç ilh...» Minah'ta şöyle denilmiştir: «Ben diyorum ki; burada
zikredilen,
ücretin gerekli olmaması ve tarlaya verilen zarar
miktarında zamin olunması önceki
alimlerin
mezhebidir. Sonrakilerin mezhebine gelince, vakıf arazisini, yetimin mülkünü ve han gibi
gelir
için hazırlanan bir şeyi gasbeden kişiye ecr-i misil gerekir.» .
«Kumaş
sahibi kaftanı alıp ilh...» Bu zahirü'r-rivayeye göredir. Zira kaftan da bir yönden gömleğe
benzer.
Çünkü Türkler kaftanı gömlek gibi kullanırlar.
Hasan
b. Ziyâd'ın rivayetine göre ise kaftanı almayarak kumaşın kıymetini tazmin
ettirir.
«Ecr-i
mısil de verir ilh...» Zira terzi işi değiştirdiği için kumaş sahibi de ona verilecek ücreti
değiştirir.
Nitekim adam ince bir kumaş dokuması için dokumacıya iplik verse, dokumacı da kalın
bir
kumaş dokusa veya bunun aksi olsa, yine konuşulan ücret değil, ameli değiştirdiği için ecr-i
misil
verir. İtkanî.
Gelecek babın sonunda, yapılacak işle ortaya çıkan anlaşmazlığın hükmü gelecektir.
«Bunun
da hükmü yine böyledir ilh...» Hüküm, muhayyerliktir. Zira. menfaatleri birdir. O da vücudu
örtmek,
sıcaktan ve soğuktan korumaktır.
Ayrıca dikişte de muvafakat
mevcuttur.
«Esah
kavle göre ilh...» Bazı alimler tarafından da «Muhayyerlik hakkı olmadan tazmin ettirir. Çünkü
hem
menfaatte. hem de şeklinde farklılık vardır» denilmiştir. Onun için «esah olan kavle göre»
kaydı
konulmuştur.
«Dürer'in
kayıtlaması ilh...» Yani Dürer
«kaftan dikmek» sözüyle
kayıtlamıştır. Bütün metinlerde
imam
Muhammed'in Camiü's-Sağır'dekı lafzına uyularak böyle kayıtlanmıştır. Şu kadarı var ki,
Hidâye ve Mültekâ'da bu ibareden sonra «Şalvar dikse sözü eklenmiştir. Yapılan bu ilave, ifade
ediyor ki. burada kayıt, hükmün sadece gömleğe ait olduğunu ifa-de için değil söz gelişi
söylenmiştir.
«Kumaşın
boyanmamış haldeki kıymeti kadar zamin olur. ilh...» Yani kumaş sahibi kumaşı boyacıya
boyasız olarak vermişse, böyle yapar.
«Zamin
değildir ilh...» Yani eğer boyama fazlaca kötü değilse zahir olan, boyacının ecr-i misil
almasıdır. T.
Ben
derim ki: Musannıfın gelecek olan; «Eğer bu eksiklik bir parmak kadar olursa, affedilir.»
sözünün
zahiri de buna delâlet eder. Şu kadar var ki, Bezzaziye'de Muhitten naklen şöyle
denilmektedir: «Adam, kumaşı, safranla boyaması için verse, boyayı iyice yedir.» dese, boyacı da
boyayı iyice yedirmese, adam ya kumaşın kıymetini alır veya kumaşı o haliyle alır ve akitte
konuşulan
ücretten fazla olmamak şartıyla ecr-i misil verir.» Teemmül et.
«Parmak kadar veya daha azı affedilir. ilh...» Bezzaziye'de belirtildiği üzere terzi ücretini de alır.
Çünkü
farklılık azdır ve o kadar eksiklikten korumak da çok zordur.
«Bu
bana gömlek çıkarmı?» dediğinde, «çıkar» der, sonra sahibinin emri ile kumaşı keserde
gömlek
çıkmazsa zamin değildir ilh...» Çünkü kumaşı sahibinin izni ile kesmiştir. Birincisinde ise
yine
mal sâhibinin izni ile ama yetmesi şartıyla kesmiştir. Birinci durumda terzi «evet» dese,
malikde
«Öyle ise kes» dese terzi yine zamin olurdu. Çünkü kumaş
sahibi şarta bağlamıştır.
Fusuleyn.
Yine
Fusûleyn'de şöyle denilmiştir: «Adam dikmesi için terziye bir kumaş verse o da bozuk
bir
gömlek
dikse, kumaş sahibi gömleğin bozuk olduğunu
bildiği halde giyse, artık
kumaşı tazmin
ettiremez.
Zira onun giymesi bu bozukluğa razı olmaktır.»
İşte
bu nakilden birçok meselenin hükmü açığa çıkmaktadır.
«İtibar
onların adetinedir...» Yani esnafın adetinedir. Eğer bunu ücretle yapıyorlarsa ecr-i misil
gerekir.
Değilse gerekmez.
«O
bölgenin örfüne itibar edilir...»
Eğer örf ustanın lehine şahitlik ediyorsa o sanatı öğretmenin
ecr-i
misline olmakla hükmedilir. Köle sahibine şahitlik ediyorsa ustanın, kölenin ecr-i mislini
vermekle
hükmedilir.
«Esah
kavle göre mutlak olarak zamin olur ilh...» Yanı yalnız gitmek için veya gidiş geliş için
kiralarsa. Bazı alimler tarafından da, «eğer hayvanı yalnız gitmek için kiralarsa zamin olur. Zira tayin
edilen
yere ulaştıktan sonra akit sona
erer.» denilmiştir.
«Ariyede de böyledir ilh...» Ama mûda (emanet bırakılan mal) bunun hilafınadır. Çünkü vedîa da
müda
(emanetçi)a bırakmaktaki asıl maksat malı korumaktır. O zaman, döndükten sonra mal
maksada uygun hale döner. İcâre ve iârede ise malı korumakla da memurdur ama, kullanmaya da
hakkı
vardır. Kullanma sona erdiğinde
artık kiracı naib değildir. Hidaye.
«Malı
eski yerine getirirlerse ücret alamazlar ilh...» Çünkü işi bozmuşlardır. Bu sözün zahirine göre
müstecir
istediği miktarda ücret alamaz. Buna da musannıfın yukarıda geçen. «Birisi diğerini bir
mektup
veya bir paketi birisine ulaştırması için icarlasa...» sözü de delâlet eder. Oraya müracaat
ediniz.