FER'Î
BİR MESELE:
Bir
kimsenin diğerinin 10 dirhemi olsa, o da onu ödese, alan kimse onun bir danik (2 kırat) fazla
olduğunu
görse, onu alacaklıya veya malı satana hibe etmiş olsa, bakılır: Eğer dirhemler sağlam
ise
ve parçala-mak ona zarar verirse o sahih olur. Çünkü taksimi mümkün olmayan bir müşâ'dır.
Yine
altın ve gümüş paraların, meselâ, bir beşibirlik altının bi-razın» birisine hibe etmiş olsa, eğer
kesip
parçalamak o hibe edilen kıs-mı vermek beşibirlik altına zarar veriyorsa, hiç kesip
parçalamadan onun bir kısmını hibe etmek geçerlidir. Yok eğer kesip parçalamak zarar ver-miyorsa
taksim
etmeden onun bir kısmını hibe etmek geçerli değildir. Bezzâziyye.
«Dürer'in
açık ifadesine göre evet, yeterlidir ilh...» Ben derim ki: Hâniye'de bu mesele açıklıkla
zikredilerek şöyle denilmiştir: «Eğer adam tarlayı değil yalnız tarladaki ekini, ağacı değil yalnız
üzerindeki
hurmayı hibe etse ve hibe ettiği kişiye de ekini hasat yapmaya veya ağaçtaki hurmaları
toplamaya
izin verse, hibe edilen şahıs da bunları aynen yap-sa, bu hibe caizdir. Çünkü mal
sahibinin
izni ile hibe ettiği şeyi kabzetmek,
ister hibe ettiği mecliste, ister ondan sonra olsun
geçerlidir.»
Hâmidiye'de,
Çâmiü'l-Fetâvâ'dan naklen, «Birisi,
diğerine tarladaki ekini veya ağaçtaki hurmayı
veya kılıç kabzasındaki sonradan takılan ziy-neti veya bir binadaki bir odayla bir diğer adamın
üzerindeki
dinarlarını veya bir yığın buğdaydan beş ölçek hibe etmiş olsa ve hibe ettiği kişiye de
hasat
yapmayı veya hurmaları toplamayı, kılıcın kabzasındaki süs eşyayı çıkarmayı, bir diğer
adamın
üzerindeki alacağını kabzetmeyi veya bir yığın buğdaydan hibe ettiği beş ölçeğin
ölçülmesine izin verse, o da yapsa, bu hibe
istihsânen geçerlidir.» denilmiştir.
«Asla geçerli değildir ilh...» Yani her ne kadar bu saydıklarımızı his-seleri ayırarak teslim etse yine
geçerli
değildir.
«Çünkü
bunlar madumdurlar ilh...» Yani
hükmen madumdurlar. Me-selâ; hayvanın karnındaki
cenini
hibe etmiş olsa ve «Doğumundan sonra
sana teslim ederim» dese, caiz değildir. Çünkü o
ceninin
varlığı ihtima-lidir. O halde o
madum gibidir.
Minâh.
«Yeni
bir akitle ilh...» Bunun yeni bir
akitle olmasının sebebi şudur: Zira buğday, başka bir hale
dönüşerek
un olmuştur. Bu dönüşümden son-ra bu
gasb bahsinde açıklandığı üzere ayn
olmaktadır.
Yani bunun ge-çerli olmaması, teslimi mümkün olmamasından değil, başka bir ayn
ol-masındandır.
Muşa (hisseli) ise bunun aksinedir. Çünkü o, her zaman mülkiyete zıd'dır. O halde
engel
ortadan kalktığında onun hibesi
caiz olur.
Minâh.
METİN
Eğer
hibe edilen şey, hibe olunan kişinin
elinde ise, -gasp veya emaneten elde etmiş olsa, yeniden
bir
kabz olmasa bile- ona hibe edil-diği zaman, «Kabul ettim» demesiyle o şeye mâlik olur. Çünkü o
zaman,
o kendi nefsine âmil olmaktadır. Bunda asıl kaide şudur: iki kabz bir cinsten olursa, biri
diğerinin
yerine kâim olmuş olur. Ama kabz şekil-leri birbirine zid olursa üstün olan, ednâ planın
yerine
kâim olur. Aksi olmaz. Yani ednâ olan üstün olanın yerine kâim
olmaz.
Çocuğun
üzerinde genel bir velayeti olan kişinin kabzıyla hibe ta-mamlanır. Çocuğun
üzerinde
genel
velayeti olan kişi onu geçindiren kişi-dir. O halde baba olmadığı zaman kardeş, amca
gibilerinin
çocuk on-ların aileleri içerisinde ise, kabulü ile akit tamamlanır ve sahih
olur.
Eğer
hibe edilen şey -biliniyorsa ve kabul edilen velinin veya ema-netçinin elinde ise. Zira velinin
kabzı
çocuğun kabzının yerine geçer. Bunda bir kimsenin kendi başına yapabileceği her akitte
yalnız
icab yeterlidir. Eğer çocuğa bir
yabancı bir şey hibe ederse, çocuğun velisi-nin kabzıyla hibe
tamamlanır.
Veli
de sayacağımız şu dört kişiden birisidir: Baba, sonra babanın varisi sonra dede, sonra da
dedenin
varisi, Çocuk bunların evlerinde
ol-masa dahi bunların kabzetmesi yine yeterlidir. Bunlar
olmadığı
takdirde amca veya kardeş gibi onu ailesi içerisinde barındıran kişinin çocuğa hi-be
edilen
şeyi kabzıyla yine hibe tamamlanır.
Çocuğa
hibe edilen şeyi annesinin veya çocuk sokakta bulunmuş ise onu bulup bakan adamın
kabzı
eğer çocuk onların evlerinde
de-ğilse, kabz tamamlanmaz ve hibe geçerli olmaz. Çünkü
bunların
ço-cuğun üzerinde velayeti yoktur.
İZAH
«Kabul
ettim ilh...» Burada kabul nassan şart kılınmıştır. Çünkü «ka-bul» kelimesi olmadığı takdirde
o
mal onun eline onun rızası
olmadan geçmiş olmaktadır. Çünkü burada mal daha önceden elinde
olduğundan
kabza ihtiyacı yoktur. O halde
ekindeki şeyin ona hibe edildiği zaman, o bizzat sözlü
olarak,
«kabul ettim» demezse o hibe caiz olmaz. Zira o halde onda zarar olduğu zannedilir. Ama
hibe
edilen şey onun elinde de-ğilse, ona hibe eden kişi, onun kabzını emretse yukarıdaki
meselenin
ak-sine kabzettiğinde hibe geçerli olur.
Zira
hibe edilen kimsenin, kabz olduğu takdirde, sözlü olarak, «ka-bul ettim» demesi şart değildir.
Çünkü
o kabza teşebbüs ettiği an onun kabzı
kabul ve onun rızası ile de mülk eline geçtiğinden ona
mâlik
olmuş bulunur. T. Özet olarak.
İşte
bu yazdığımız açıklama, Musannıfın
«o zaman o, kendi nefsine şâmildir» sözünün
mânâsıdır.
«Yeniden
bir kabz olması bile ilh...» Yani o hibe edilen şeyin bulun-duğu yere dönüp yeniden
oradan
kabz etmesine gerek yoktur. Kûhistânî.
«Bir
diğerinin ilh...» Meselâ; mâlikin yanında emanet olan şeyi emanetçiye, ariyet olarak vermesi
yeni
bir kabzdır. Çünkü vedîa ve ariyedeki kabz emanetendir. Bunların birisinin kabzı diğerinin
yerine
geçer. Yu-karıda açıklandığı gibi.
«Ednânın
yerine ilh...» O halde fasit satım
akdindeki mebiin veya gasbolunan şeyin kabzı, geçerli
bir
satışla satılan mebîin kabzının yerine geçer. Emaneten kabz bunların yerine geçmez. Minâh.
«Aksi olmaz ilh...» Meselâ emanet (vedia) kabzı ile hibe kabzı bir cinstendir, Çünkü her ikisi de
emanet
kabzıdır. Ama vedîa kabzı ile sa-tın alma kabzı biribirlerine zıttırlar. Çünkü satın alma
kabzında
alınan şeyin semenine zamin
olunmaktadır. O halde emanet olarak kabzolunan bir şey
satın
alma kabzının yerine geçmez. Muhit
adlı eserde olduğu gibi. Tahâvî'nin
şerhinde bunun misli
aynen bulunmaktadır. Şu kadarı var ki, bir cinsten olanı iki kabzdan üstün olanın ednâ olan yerine
kâim
olması mutlak değildir. Çünkü birisi diğer bir şeyle yükümlü olduğu takdir-de, meselâ satış,
semenle
rehin de deyni ile tazminlidirler
ki, bunların kabzı, vacip olan kabzın yerine geçmez.
Mustasfâ
adlı eserde de oldu-ğu gibi. Onun
misli Zahidî'de de vardır. Şu halde mâlik emanetçiye
yanındaki
emaneti satmış olsa, yeni bir kabz gerekir. Çünkü birinci kabzı emanet kabzı idi. İkinci
kabzı
ise satış ile yapılan kabzdır. Satış ile ya-pılan kabz semen ile tazminli olduğu için ikisi aynı
cinsten
değildir. Bu bahsin tamamı İmâdiye'dedlr. Kûhistânî.
«Çocuğun
üzerinde ilh...» Çocuk eğer baliğ ise, velisinin yanında bulunsa bile kendisinin
kabzetmesi
şarttır.
Tatarhâniye.
«Genel
bir velayeti ilh...» Yani çocuğun malında tasarruf hakkı olmazsa dahi yine
kabzedebilir.
«Akit ilh...» Yani yalnız icâbla. Nitekim sarih de buna işaret etmektedir. Hâmiş'te de böyledir. Eğer
çocuğa
hibe edileni bildirir veya çocuğa
hibe edilen şeyin hibe edildiğine dair şahit gösterirse bu
da
böyledir, Şahit göstermesinin sebebi ise, öldükten sonra inkârdan korunması içindir. O halde
bildirme
gereklidir. Çünkü bildirme kabz yerinedir. Bezzâziyye.
Tatarhâniye'de
de şöyle denilmiştir: «Kölesini bir ihtiyaç için gön-derse veya Dârû'l-İslâm'da kölesi
kaçsa, gönderdiği veya kaçan köleyi oğluna hibe etmiş olsa, hibe geçerli olur. O halde baba
ölünceye
kadar köle dönmez ise köle, babanın malında miras olmaz.»
«Hibe
edilen şey ilh...» Musannıfın bunu söylemesi, sanıyorum ki, «Ben malımdan o şeyi çocuğuma
hibe
ettim» demesi ve benzerinden
kaçınılması içindir.
«Biliniyorsa
ilh...» İmam Muhammed şöyle der: «Bir kimsenin küçük oğluna hibe ettiği şeye şahit
gösterir
o şey de biliniyorsa hibe geçerlidir. Çünkü asıl maksat çocuğuna hibe ettiği şeyi
bildirmektir.
Yoksa şahit göstermek, gerekli olan bir şart değildir. Zira hibe ilânla tamamlanır.»
Tatarhâniye.
«Emanetçinin
elinde ilh...» Veya ariyet alanın elinde ise yine kabz gerçekleşir. Ancak gasbedicinin
veya rehinin alanın yahut fasit bir satın alma ile müşterinin elinde olması kabz yerine geçmez.
Bezzâziyye.
Sâyıhânî
de şöyle der: «Hibe ettiği birşey gasbedilmiş veya kiraya verilmiş ise, kira akdi ise, akdin
bitimi
ile, gasb ise gasbedilenin geri dönmesiyle benzerlerinde tamamlandığı gibi bunlarda da hibe
tamam
olur.»
«Kendi
başına yapabileceği her akitte ilh...» Meselâ kendi malını baliğ olmayan çocuğuna satması
gibi.
Ki, bunda yalnız Icab yeterlidir. Tatarhâniye.
«Babanın
vasisi ilh...» Sonra velî, sonra
hâkim ve hâkimin vasisi.
Ni-tekim «Mezun» bahsinde
gelecektir. Vekâletten hemen önce husûmet bahsinde geçtiği üzere babanın vasisi de baba gibidir.
Anne
de vasî gi-bidir. Eğer çocuk onların
yanında ise, çocuğa yapılan hibeyi kabzetmeye anne
mâliktir.
Burada annenin vasîliği çocuğun
babası, dedesi ve on-ların vasilerinin olmadığı
durumlardadır.
Sadr
da şöyle der: «Annenin kabzı için babanın olmayışı şart de-ğildir.» Başka bir yerde de bir kişi
hakkında
şöyle zikretmiştir: «Eğer'baba küçük kızını birisi ile evlendirse, o koca küçük kıza yapılan
hibeyi kabzetme hakkına sahiptir. Ama zifaftan önce bulûğdan sonra kocasının karısına yapılan
hibeyi kabzetmesi caiz değildir.»
Tecrid'de
de baba hayatta olmadığı takdirde
baliğ olmayan zevceye yapılan hibenin kocası
tarafından
kabzedilmesinin caiz olduğu yazılıdır.
Baba
ve vasisi, dede ve vasisi gaip olsalar ve onlardan hiçbir ha-ber olmasa, çocuğa yapılan hibeyi
ona
velayet eden kişinin kabzetmesi caizdir. Bu dört kişiden birisinin mevcut olduğu yerde başka
birisi
ço-cuğa yapılan hibeyi kabzedemez. Çocuk ister o kimsenin yanında olsun, ister olmasın ve o
kimse
çocuğun ister yakın akrabası olsun, ister ya-bancı
olsun.
Bu
dört kimseden hiçbirisi olmazsa, çocuk kimin evinde ise, onun çocuk adına kabzı caizdir.
Çocuğun,
yanında bulunmadığı kimsenin kab-zı ise caiz değildir. Bezzâziyye.
Bahır'da,
«Burada, bulunmaktan maksat hazır olmaktır.» denilmiştir.
Gâyetü'l-Beyân'da da şöyle denir: «Anne ve çocuğu yanında bulun-duran kişi
babanın huzurunda
çocuğa
yapılan hibeyi kabza mâlik de-ğildirler. Bazı meşâyih de, baba hazır bile olsa, çocuğu
yanında
bulun-duran -koca gibi- kimsenin
kabzının caiz olduğunu
söylemişlerdir. İşte bundan
kaçınmak içinde metinde, «sahih görüş» tabirini kullanmıştır.»
Küçük
yaştaki kızın kocası varsa,
babasının huzurunda dahi ona yapılan
hibeyi kabzedebilir. Ama
anne
ile çocuğu yanında bulunduran ko-cadan başka bir kimse bunun aksinedir. Çünkü bunlar
ancak
sahih gö-rüşe göre babanın
ölümünden sonra veya hiçbir haber almayan bir tarzda gâib
olduktan
sonra kabza mâliktirler. Çünkü bunların tasarrufu ba-banın havalesi ile değil zaruretten
dolayıdır. Babanın huzurunda ise zaruret yoktur. Cevhere.
Bu
dört kişiden hangisi kaybolursa
velayet derecesi bakımından on-dan sonra gelenin kabzetmesi
caizdir.
Çünkü o hibenin kabzını gaip ola-nın gelişine tehir etmek çocuğun menfaatini yok etmektir.
O
halde ço-cuğun menfaatini yok etmektir. O halde çocuğun velayeti, gaip olan
ve-liden sonra
derecesine göre intikâl eder. Nikâhta olduğu gibi.
Bu
dört kişiden birisi hazır olduğunda
bir başkasının kabzetmesi,
çocuk,
kabzeden kimsenin yanında olsa dahi veya kabzeden kişi çocuğun kardeş, amca, anne grbi
neseb
bakımından yakın akrabası olsa da-hi caiz değildir. Bedâyî.
Özetle.
Babanın
huzurunda, çocuğu yanında barındıran kişinin çocuğa ya-pılan hibeyi kabzetmesine
gelince,
bazı âlimler tarafından o kabzın caiz olmadığı söylenmiştir. Bazı âlimler de, «kabzın caiz
olduğunu
söylemiş-lerdir. Fetva da bununla verilir.
Müştemilü'l-Ahkâm.
Bu
konuda doğru olan caiz olmasıdır.
Hibe edilen kişi, çocuk yaşta bir kız olduğunda babasının
huzurunda
kocasının kabzının caiz olduğu
gibi. Haniye. Fetva da bu kabzın caiz olması üzerinedir.
İstirûşini.
Fakat
bildin ki, Hidâye ve Cevhere adlı eserler babının huzurunda çocuğu yanında
bulunduran
kimsenin
kabzetmesi caiz olmadığının geçer-li olduğu üzerindedirler. Bedâyî adlı eserin müellifi de
bu
âdem-i ceva-zın kesin olduğunu söylemiştir.
Kâdıhân
ve diğer fetâvâ sahipleri ise bu
görüşün aksini sahih gör-müşlerdir.
Yani babasının
huzurunda
çocuğu yanında bulunduran kişi-nin kabzının geçerli olduğunu söylemişlerdir. Sen de
Kâdıhân
ve diğer fetâvâ sahiplerinin zikrettiği görüş üzere ol. Kâdıhân'ın caiz gördüğün-den
dönülmez.
Zira o fakihtir. Bilhassa bu meseledeki çocuğun menfaati gözönüne alınmıştır. Fetva
sırasında
düşün.
Bu
bir fetva vakası olduğu için bu meselede çok nakil yaptım. Bu nakillerin bazılarını da Molla Ali
Türkmânî'nin
hattından naklettim. Ona güvenerek
dayanıyorum. Çünkü onun sikâlığı sabittir. Allah
ona
rahmet etsin.
«Bunlar
olmadığı takdirde ilh...» Hiç haber alınmayan uzak bir yerde oldukları takdirde, amcası gibi
veli
olacak bir hısımının unların ye-rine
kabzetmesiyle hibe akdi tamam
olur.
METİN
Bu
çocuk eğer mümeyyiz ise, malın kazanılmasını anlıyorsa, babası hazır olsa dahi onun kendi
nefsi
için kabzı geçerlidir ve hibe tamam olur. Müctebâ. Çünkü çocuk zarar ihtimali olmayan, sırf
menfaat
olan şeyde baliğler gibidir. Hatta ona iş görmeyecek kör bir köle hibe edilmiş olsa, ki ona
menfaati
olmadığı gibi külfette getirse, onun kabulü geçerli ol-maz. Eşbâh.
Ben
derim ki: Bercendî isimli kitapta, «Babının huzurunda çocuğu yanında
bulunduran kişinin ona
hibe
edileni kabzetmesi hususunda fakihler arasında ihtilâf vardır. Bazı âlimler tarafından bu kabzın
caiz
ol-madığı söylenmiştir. Doğru olan da ancak caiz olmasıdır.» denilmiştir.
Kûhistânî'nin
açık ifadesi ise onun caizdir diyen görüşü tercih
etti-ğini, gösteriyor. Kûhistânî bu
tercihi
Fahrü'l-İslâm ve diğerlerine de
isnad etmiştir. Ancak, Musannıfın
Hülâsa adlı esere isnad
edip
dayandı-ğını söylediği,
Kûhistânî'nin tercihinin aksinedir. Yani bu kabzın caiz ol-mamasıdır. Şu
kadar
var ki, Musannıfın, «vasi babasının
huzurunda ol-sun» görüşü yukarıda geçen, «annesi ve bir
yabancı»
ifadelerine bağla-nırsa Musannifin metni de caiz olduğu ihtimalini taşır.
Mümeyyiz çocuğun hibeyi kabulü geçerli olduğu
gibi reddi de geçer-lidir. Sirâciye.
Sirâciye
kitabında, «Çocuğun hasenatı
kendisinedir. Anne ve baba-sına da ona dini terbiye
vermelerine
karşılık ecir ve sevab vardır. Anne ve babasına çocuğa hibe edilen yenilecek bir şey ise
onu
yemeleri mu-bahtır. Bazı âlimler de mubah olmadığını söylemişlerdir.» denilmiştir.
Sirâciye'nin
bu sözleri, çocuğa hibe edilen
yenilmeyecek bir şey ise anne ve babasına onu almanın
mubah
olmadığını ifade etmektedir. An-cak
ihtiyaç olması halinde mubahtır.
Çocuğun
sünnetinde çocuğun yanına bırakılan hediyeler, eğer elbi-se ve oyuncak gibi çocuğa
uygun ise, çocuğundur. Fakat eğer hediye-ler çocuğa uygun değilse,
bakılır: Eğer hediye eden
babanın
akraba ve tanıdıklarından ise babasınındır. Annenin akraba ve
tanıdıklarından ise
annenindir.
Hediyeyi getiren ister, «Bu hediye çocuğundur» desin, ister
demesin.
Fakat
hediye eden kişi, «Ben bunu babaya
veya anneye hediye et-tim» derse geçerli söz onundur.
Düğünde
gelinin odasına getirilen hediyeler
de bunun gibidir. Hü-lâsa.
Hülâsa'da
şöyle denilir: «Çocuğuna veya talebesine elbise yapsa, sonra başkasına vermek istese,
veremez.
Ancak elbiseyi yaptığı zaman, «Bu ariyettir» derse, başkasına verebilir.»
Müctebâ
isimli kitapta da, «Giymekle
elbiseye mâlik olunur. Ama yorgan, yastık gibi bir şeyi birisi
üstüne
veya başının altına alsa, elbi-senin aksine bunlara mâlik olunmaz.» denilmiştir.
Hâniye'de şöyle denilir: «Sevgi bakımından bazı çocukların diğerle-rine tercih edilmesinin zararı
yoktur.
Çünkü bu kalb işidir. Yine yapılan
ihsanlarda da zarar vermeyi kasdetmiyoruz. Bazı
çocukların
diğerlerine tercih edilmesinde bir mahzur yoktur. Ebû Yusuf'a göre,
çocuklar eğer zarara
uğruyorlarsa o zaman aralarında eşit davranmak gerekir. Kıza da oğul gibi eşit şekilde verilmelidir.
Fetva
da Ebû Yûsuf'un görüşü üze-rinedir. Ancak sağlıkta malın hepsinin bir çocuğa hibe edilmesi
caizdir.
Fakat baba günahkâr olur.»
Yine
Hâniye'de, «Çocuğun malından karşılıklı olsa bile, bir şeyin hi-be edilmesi caiz değildir. Çünkü
hibe
başlangıçta teberrudur. Baba ço-cuğunun malını teberru edemez.» denilmiştir.
Yine
Hâniye'de, «Çocuğa hibe edileni hibe eden kimsenin hibesinden dönmemesi için hâkim
satabilir.» denilir.
İZAH
«Annesi ilh...» Metindeki Musannıfın, «velev babasının huzurunda, sözü ile daha önce gecen,
«annesi
ve ecnebi» ifadelerinin bağlanması caizdir.
«Reddi
de geçerlidir ilh...» Çocuğun velisinin kabul etmemesinin hükmüne bakılsın. Acık olan
velinin
reddinin geçerli olmamasıdır. Hatta
velinin reddinden sonra çocuk kabul etmiş olsa, kabulü
geçerlidir. T.
«Çocuğa
hibe edilen ilh...» Tatarhâniye'de, İmam Muhammed'den nassen şöyle denilir: «Anne ve
babanın
çocuğa hediye edilen şeyden yemeleri mubahtır.»
Zahire
kitabında da, «Buhara meşaylhinln ekserisi çocuğa hibe edi-len şeyden anne ve babanın
yemesinin
mubah olmadığı görüşündedirler. Fetâvâyı Semerkand'da da, «Eğer çocuğa meyve
hediye edilirse, o mey-veden anne ve babasının da yemesi arzu edilirse, onların yemesi helâldir. Şu
kadarı
var ki, hediyenin çocuğa yapılması, hediyenin küçük görül-mesi içindir.» denilmiştir.» denir.
Ben
derim ki: Fetâvâyı Semerkand'ın sözü ile yukarıdaki görüşler arasında uygunlug hâsıl olur. Bu
da
karinelerle ortaya çıkar. O
görüşe göre burada yenilen bir şeyle
yenilmeyen bir şey arasında fark
yoktur.
Belki yenilmeyen bir şeyde bu daha
açıktır.
Düşün.
«İfade
etmektedir ilh...» Bunun aslı Bahır sahibinindir. Minâh sahibi de ona tabi olmuştur.
«İhtiyaç olması halinde ilh...» Tatarhâniye'de şöyle denir: «Babası eğer çocuğunun malına
muhtaçsa
bakılır: Eğer baba ile evlâdın ikisi de şehirde iseler, babası da fakirliğinden dolayı onun
malına
muhtaçsa, çocuğun malından yiyebilir. Ama eğer şehir değil, bir sahrada iseler yenilecek
birşey
olmadığından babası çocuğun malına
muhtaç ise, ço-cuğun malını
piyasadaki kıymeti ile
yer.»
«Söz
onundur ilh...» Çünkü temlik eden
odur.
«Gelin
odasına ilh...» Yani hediye eden ya erkeğin veya kadının akrabalarındandır veya hediye
eden,
«Ben bunu damada veya geline hedi-ye ediyorum» der. Tatarhâniye'de olduğu
gibi.
Fetâvâ-yı Hayriye'de, düğünde diğerleri tarafından gönderilen he-diyeler karz hükmünde midir,
yoksa
değil midir? diye sorulmuş ve
şöy-le cevap verilmiştir: Bu
meselede yaşadıkları bölgenin
örfü
muteberdir. Örfe göre karşılıklı olarak gönderiliyorsa onun karşılığını aynen vermek gerekir.
Eğer
misliyattan ise misli verilir,
kıymet takdir edilen (kıymetli bir eşya ise) kıymeti verilir. Eğer örf
bunun
aksine ise, yani onu karşılık
beklemeden hibe yoluyla veriyorlarsa, onun hükmü de diğer
hükümleriyle
birlikte hibe gibidir. O halde
helak edilirse o hibe geri alınamaz. Çünkü bunda asıl
şudur:
«Örfen maruf olan birşey, şartla
maruf olan gibidir.»
Ben
derim ki: Bizim memleketimizde örf ortaktır. Evet, bazı köylerde düğünde gönderileni karz
addederler.
Hatta düğünlerde köyün katibini
getirerek hediye edilenleri ve hediyeleri yazdırırlar.
Hediye edilen kişi de birisi düğün yaptığında deftere müracaat ederek onun hediye ettiği de-ğerde
birşey
hediye eder.
«Çocuğuna
ilh...» Eğer çocuğu küçükse, Büyük çocuğa gelince ona teslim etmek gerekir.
Câmiü'l-Fetâva'da
da olduğu gibi. Talebeye gelince, o da büyükse büyük çocuk gibi, ona da teslim
etmek
gerekir.
Hibe
eden kişi hibesinden dönme hakkına sahihtir. Ama hibe ettiği kişi bir yabancı ise dönmek
tahrimen
mekruhtur.
«Veremez ilh...» Sarihin, «veremez» sözünü bu kerahet üzerine hamletmek mümkündür. Sâyıhâni.
«Talebesine ilh...» Talebe meselesini, elbise ona verildikten sonraya farzedilir. Tatarhâniye'de, «Bir
kimse
öğrencilerine bir şey almış olsa, öğrenci bunu ona onu geri vererek kaçsa, eğer aldığı sırada
ariyet
ol-duğunu beyan etmişse, onu bir başkasına verebilir.» denilmiştir.
«Fetva
da Ebû Yûsuf'un görüşü üzerinedir ilh...» Yâni Ebû Yûsuf'un görüşü ki kızla oğluna eşit
olarak
vermek, İmam Muhammed'in sözü gibi
erkeğe iki kıza bir vermekten daha efdaldir. Remli.
«Karşılıklı olsa bile ilh...» İmam Muhammed, babanın çocuğun ma-lından bir şeyi karşılıklı olarak
hibe
etmesini caiz görmüştür. Nitekim gelecek babın sonunda bu husus zikredilecektir.
Bu
hususta Mecmâ'da şöyle denilir:
«İmam Muhammed, müsavi bir
karşılıkla babanın küçük
çocuğunun
malından birşey hibe etmesi caizdir demiştir.»
Müteferrikât
konusunun hemen önünde açıklaması gelecektir.
Ebû
Mutî'den kendisine, «Benim
bağıma gir, üzüm al.» denilen kim-senin bağdan ne kadar üzüm
alabileceği sorulunca, «Bir tek saikım ala-bilir.» diye cevap vermiştir. İtabiyye'de, «Tercih edilen de
ancak
budur» denilmiş, Ebulleys de, «Böyle bir durumda bir insanın
doyabileceği ka-dar üzüm
alabilir» demiştir. Tatarhâniye.
Tatarhâniye'de,
Tetirhme'den naklen, «Ömer Nesefi'ye şu sorulmuş-tur: Bir baba çocuklarına,
«Falan
yerdeki arazimi alın, aranızda taksim edin» dese ve babanın maksadı da onlara temlik etmek
olsa,
onlar araziyi aralarında taksim etseler ve taksim üzerinde anlaşsalar, babalarının bu sözü ile
mülkiyet
onlara sabit olur mu. yoksa babanın onlara, «Ben bu araziyi size temlik ettim» veya tekrar
tekrar.
«İfraz edilen hisseyi sa-na temlik ettim» demesi mi gerekir? Ömer Nesefî, «Babanın,
«Aranızda taksim edin» sözüyle mülkiyet sabit olun» demiştir. Bu mesele Hasan'dan da sorulunca,
o
da, «Mülkiyet onlara aralarındaki
taksimle sabit olur» demiştir» denilir.
Nasırî'nin,
Tecnîs'inde, «Birisi küçük oğluna bir bina hibe etmiş olsa sonra da o bina ile diğer bir
bina
almış olsa ikinci aldığı da küçük oğlunundur. Yalnız İmam Züfer buna muhalefet etmiştir. Eğer
oğluna
bir miktar mal verse, oğlu o malda
tasarrufta bulunsa, o mal temlike delâ-let edecek bir
kârine
varsa çocuğun olur.»
denilmiştir.
Fâkih'ten.
«Bir kadın kocasının üzerinde kalan mehrini küçük oğlu-na hibe etse, baba da çocuğun
yerine
kabul etse» diye sorulunca, «Ben bu
meselede susuyorum» cevabını vererek, «Bununla
birlikte
cevaz ihti-mali de vardır. Meselâ
birisinin diğerinin yanında vedîa
(emanet) olan kölesi olsa,
köle
kaosa, kölenin sahibi onu emanetçinin oğluna hibe etse caizdir» demiştir.
Fakih'e
mesele ikinci kez sorulunca da, «Caiz değildir» diye cevap vermiştir. Fakih
İbulleys de,
«Biz.
caiz olmadığına dair olan bu görüşü tu-tarız»
demiştir.
İtabiyye'de, «Tercih edilen de, «caiz değildir» sözüdür» denilir. Tatarhâniye.
METİN
Küçük
yaştaki, baliğ olmayan kadının kocası, zifaftan sonra kadına hibe edileni kabzetse, kadının
babası
huzurda olsa bile, kocanın kabzı sağlam görüşe göre doğrudur. Çünkü kocası o anda onun
yerine
kâim-dir. Babanın kabzı, kadının mümeyyiz olduğu halde kabzetmesi gibi ge-çerlidir.
Baliğ
olan bir kadına yapılan hibenin kabzı
kocasına değil bizzat kendisine aittir.
Küçük
yaştaki kadına zifaftan önce edilen
hibeyi kocasının kabzı geçerli
değildir. Çünkü henüz
üzerinde
velayeti yoktur.
İki
kişi bir adama ortak oldukları bir binayı hibe etseler, sahihtir. Çünkü bunda şüyu (ortaklık)
yoktur.
Bunun aksine bir kişi iki baliğ kim-seye bir binayı hibe etmiş olsa, taksimi kabul olan
birşeyde
şüyu oldu-ğundan Ebû Hanîfe'ye göre
sahih değildir. Fakat bir kişi iki kişiye bir bi-nadan
taksimi
kabil olmayan bir odayı hibe etse ittifakla sahih
olur.
Yukarıda.
«İki baliğ kimse» diye sınırlamamızın hikmeti şudur: Eğer bir kimse bir binasını biri baliğ
diğeri
baliğ olmayan iki kimseye hibe ederse, küçük olan büyüğünün yanında otursa veya biri
büyük diğeri küçük iki oğluna hibe etse ittifakla caiz değildir.
Biz
burada, «hibe» ile sınırladık. Çünkü iki kişiden birşeyi rehin al-mak kiralamak ittifakla caizdir.
Bir
kimse on dirhemi iki fakire hibe veya tasadduk etse. geçerli olur. Çünkü fakire hibe etmek
sadakadır. Sadakadan maksat da yalnız Allah rızasıdır. Allah rızasında da şüyu (ortaklık) yoktur,
çünkü
birdir.
Bir
kimse on dirhemini iki zengine hibe veya tasadduk etse, geçerli değildir. Çünkü zengine sadaka
da
vermiş olsa hibe sayılır. O halde şüyu olduğundan bu hibe geçerli değildir. Yani ona mâlik
olamaz
Ne za-man ki; onu taksim eder, hisselerini ayrı ayrı teslim ederse, o zaman ge-çerli olur.
FER'Î
MESELELER:
Birisi
iki kişiye bir dirhem hibe etse,
eğer hibe edilen dirhem sağ-lam para ise, hibesi de geçerlidir.
Eğer
mağşuş (gümüş-bakır karışımı) ise geçerli olmaz. Çünkü bunun taksimi edilmesi mümkündür.
Taksim
edilebilen dirhem ise mal hükmündedir.
Elinde
iki dirhem olan birisi diğerine, «İki dirhemden birini sana hi-be ettim» veya «her iki dirhemin
de
yarısını hibe ettim» dese, eğer dir-hemler eşit iseler hibe caiz değildir. Eğer muhtelif iseler o
zaman
caizdir. Çünkü o halde taksimi kabil olmayan muşa (ortaklık) hükmündedir.
Bun-dan dolayı
eğer
o iki dirhemin üçte birini hibe etmiş olsa mutlaka caiz-dir.
Kendi
binası ile komşusu arasındaki duvarını hibe etmesi caiz-dir. Bir binadan bir odayı hibe etmek
de
caizdir. İşte bu delâlet ediyor ki, hibe eden kimsenin binasının tavanı hibe ettiği duvarın
üzerindedir.
Binanın duvarları ile müşterek
oluşu ve o binadan bir odanın hibe
edil-mesi hibenin
sıhhatine
engel değildir.
Müçtebâ.
İZAH
«Binayı
ilh...» Burada binadan maksat,
taksimi kabil olmayan binadır.
«Bunun
aksine ilh...» Yani bir kimsenin iki kimseye hibe etmesi. Hâmiş'te «Birisi bir adama iki
elbise
yererek, «Bu ikisinden istediğin
sa-na, diğeri de senin falan oğluna» dese, eğer baba ile oğlu
birbirlerinden
ayrılmadan önce vermişse bu hibe
caizdir. Ayrıldıktan sonra ise caiz değildir. Çünkü
ikisi
de baliğdirler. Baba baliğ olan oğlunun yerine
kabz-edemez»
denilmiştir.
Birisinin
diğeri üzerinde nakit bin kuruşu olsa, bin kuruş da geliri olsa ve «Ben ikisinden birisini
sana
hibe ettim» dese, bu hibe caizdir. Ancak, beyan etmek, hibe edene, o öldükten sonra da
vârislerine
aittir. Bezzâziyye.
«İki
baliğ kimseye ilh...» Yani fakir
olmayan iki baliğ kişiye. O zaman geçerli değildir. Ama eğer bu
iki
kimse fakir olurlarsa, vermiş olduğu sadaka olacağından geçerlidir. İleride de gelecektir.
«Taksimi kabil olan ilh...» Kûhistânî'ye
bakınız.
«İki
baliğ kimse» diye sınırlamamız ilh...» Bahr'ın ifadesi böyledir. Musannif da Bahra
tâbi olmuştur.
Bu
ifadenin açık şekli ise, eğer hibe ettiği kişiler çocuk ve onun yanında iseler, İmameyn'e göre bu
hibe
ca-izdir. Bezzâziyye'de de bu şekil hibenin caiz olduğuna delâlet edecek bir ifade vardır.
Ben
derim ki: Uygun olan bu kaydın olmamasıdır. Zira
hibe edilen kişilerin ikisi de baliğ veya her
ikisi
de küçük olsalar veya biri büyük biri küçük olmuş olsa, Ebû Hanîfe'ye göre, hiçbir fark yoktur.
Çünkü
İmam-ı Azam mutlak şekilde ifade etmiştir. O halde, onun mutlak zikret-mesi, her ikisi de
baliğ
olsalar, her ikisi de küçük olsalar, veya biri bü-yük diğeri küçük olsa, aralarında bir fark
olmadığım
ifade eder. Ancak, birinci veya ikinci meselede İmameyn Ebû Hanîfe'ye muhalefet
etmişler-dir.
Remli.
«Küçük
büyüğün yanında olsa ilh...» Bunun doğrusu, «Küçük hibe edenin yanında olsa»dır.
Nitekim
Bahir ve diğer kitapların ifadesi
de buna delâlet eder.
«İki
oğluna ilh...» Hâniye'de şöyle denilir: «İki oğluna bir binayı hibe etse, oğullardan birisi küçük ve
babasının
yanında olsa, bütün âlimlere göre bu
hibe fasittir. Ama bunun aksine iki büyük oğluna
hibe
ederek bi-nayı onlara teslim etse, hibe caiz olur. Zira hibe ve kabz vakitlerinde şüyu yoktur.
Ama
hibe ettiğinde hibe ettiği
oğullarından birisi küçük olursa, hibe ettiği en küçük çocuğuna hibe
ettiği
hissede kabz anında şüyu imkânı
vardır. Onun için de caiz değildir»
Düşünülsün.
Bundan
anlaşılıyor ki, bu açıklama
İmameyn'in görüşü üzerinedir. İmam Ebû Hanîfe'ye göre ise,
hibenin
fesadı bakımından baliğ olanlarla baliğ olmayanlar arasında bir fark yoktur. Onun içinde
hibe
fasittir.
«Caiz
değildir ilh...» Bunun hilesi ise, önce hibe ettiği binayı büyü-ğe teslim etmesi, sonra da
ikisine
hibe etmesidir. Bezzâziyye.
Bezzâziyye'nin bu ifadesine göre, baba eğer iki baliğ olmayan ço-cuğuna hibe ederse,
bunlardan
herhangi
birisinin kabzetmede öncelik hakkı bulunmadığı için hibe geçerli olur. İki çocuğun
velisinin
bir oldu-ğu durumlarda, onun kabzında şüyu bulunmadığı için kabzı geçerli olur. Bunu
Haniye'nin, «Benim şu binam küçük çocuklarıma» demesi geçer-sizdir. Çünkü bu hibedir.
Çocuklarını
tek tek açıklayana kadar hibe bâ-tıl olur.» sözü de teyid eder.
Hâniye'nin bu sözü ifade ediyor ki, «Benim binam küçük çocukları-ma» dediğinde kimlere olduğunu
beyan ederse, geçerli olur.
Ankaravî'de,
Bezzâziyye'den naklen şunu gördüm: «Bir küçük ile bir büyüğe hibe edildiği zaman, o
hibenin
geçerli olması için, hibe edilen bi-nayı önce büyüğe teslim ettikten sonra
ikisine hibe
etmelidir.»
Hizâne'de
geçen, «Bir kimsenin iki küçük çocuğuna bir binayı sada-ka olarak vermesi caiz değildir»
ifadesinin
hükmü, bizim açıklamalarımı-za aykırı düşmez. Çünkü Hızâne'deki ifade metin ve
sertlerde
olan ifa-delere zıttır. Sâyıhânî. Yâni, bir kimsenin tam velayet yetkisine sahip ol-duğu
birisine
hibe etmesi halinde, hibe mücerret akitle tamam olur.
«İttifakla
ilh...» Çünkü kabzda bir ayrılık yoktur.
«Sadakadır ilh...» Bizim bu babtan sonra metinde gelecek, «sada-ka da hibe gibidir» meselesine,
bakınız.
Açıklama oradadır.
Muzmarat'da,
«Eğer. «Bu binayı ikinize hibe
ettim» dese. hibe edi-len kişilerin ikisi de fakir
olurlarsa,
mezhep âlimlerinin icmaı ile hibe sahihtir.» denilmiştir. Tatarhâniye.
Şu
kadarı var ki bundan sonra da şöyle
denilmiştir: «Asıl'da bir bina-nın iki kişiye hibe edilmesi
caiz
değildir. Sadaka da böyledir.» O halde onun, «Sadaka da böyledir» sözü, sadaka iki zengine
verilse
hibe gibi-dir demektir. En açık olan bu meselede iki rivayet vardır.
Bahır'da
şöyle denilir: «Önce zikrettiği
fark Hidâye'de geçerli kabul edilmiştir.»
«İki
zengine hibe veya tosadduk etse, ilh...» Bu Ebû Hanîfe'nin sö-züdür. İmam Muhammed ve Ebû
Yûsuf'a
göre sadaka da caiz değildir. Ancak sadaka konusunda Ebû Hanîfe'den iki rivayet vardır.
Haniye.
«Mâlik
olamaz ilh...» Yukarıda geçtiği gibi fetva verilen görüşe göre
fasit hibe de kabzla temellük
edilir.
İşte bu görüş bizim aşağıda tercih edildiğini belirttiğimiz görüşe binaendir.
«Eşit
durumda iseler ilh.. » Yâni tartıda da, sağlamlıkta da eşit ise-ler.
«Caizdir
ilh...» Bu görüş Hâniye'de olana
zıttır. Zira Haniye de açık-lama şu
sözün üzerine
verilmiştir:
«İkisinin de yarısını sana hibe ettim.»
Haniye sahibi sonra da, «Hibe eden adam hibe ettiğine, «ikisinden birisini hibe ettim» dese, ister o
dirhemlerin
ikisi şartı ve sağlamlıkta eşit, ister muhalif olsunlar, caiz değildir» demiştir.
«Üçte
birini hibe etmiş olsa ilh...» Bu görüş ifade ediyor ki, Musan-nıfın yukarıda, «ikisinin yarısını
hibe
ettim» sözünden maksat, ikisinden biri demektir. Yoksa her birinin ayrı ayrı yarısı demek
değildir.
Yoksa o zaman, «iki dirhemin yarısı» sözü ile, «üçtebir» sözünün arasında şüyûda bir fark
yoktur.
Ama Musannifin, «ikisinin yarısı» sözünü onlardan birisi olarak hamletsek yine geçerli
olmaz.
Çünkü, «onlardan birisi» meçhul bir ifadedir.
«Mutlaka
ilh...» Yani o iki dirhem ister birbirlerine eşit, ister muha-lif olsunlar. Minâh.
«Duvarını
hibe etmesi caizdir ilh...» Zahire'de. «Arsayı değil üze-rindeki binayı hibe etmek caizdir»
denilmiştir.
Fetâvâ'da da, İmam Muhammed'den naklen, «Birisi tarladaki ekini hibe etmiş olsa. hibe
olu-nan
şeyi biçip teslim edene kadar kabzı
tamam olmaz. Satın almakta ise satıcı, sattığı şeyle
müşteriyi
başbaşa bırakırsa, o, kabz olmuştur.» denilmiştir. Tatarhâniye'nin Müteferrikât bahsi.
Biz
bunun
benzerini Remlî'nin, Fusûleyn
haşiyesinden naklen takdim etmiştik.