09 Ekim 2012

HİBE KİTABI...FER'Î BİR MESELE:


FER'Î BİR MESELE:
Bir kimsenin diğerinin 10 dirhemi olsa, o da onu ödese, alan kimse onun bir danik (2 kırat) fazla
olduğunu görse, onu alacaklıya veya malı satana hibe etmiş olsa, bakılır: Eğer dirhemler sağlam
ise ve parçala-mak ona zarar verirse o sahih olur. Çünkü taksimi mümkün olmayan bir müşâ'dır.
Yine altın ve gümüş paraların, meselâ, bir beşibirlik altının bi-razın» birisine hibe etmiş olsa, eğer
kesip parçalamak o hibe edilen kıs-mı vermek beşibirlik altına zarar veriyorsa, hiç kesip
parçalamadan onun bir kısmını hibe etmek geçerlidir. Yok eğer kesip parçalamak zarar ver-miyorsa
taksim etmeden onun bir kısmını hibe etmek geçerli değildir. Bezzâziyye.


«Dürer'in açık ifadesine göre evet, yeterlidir ilh...» Ben derim ki: Hâniye'de bu mesele açıklıkla
zikredilerek şöyle denilmiştir: «Eğer adam tarlayı değil yalnız tarladaki ekini, ağacı değil yalnız
üzerindeki hurmayı hibe etse ve hibe ettiği kişiye de ekini hasat yapmaya veya ağaçtaki hurmaları
toplamaya izin verse, hibe edilen şahıs da bunları aynen yap-sa, bu hibe caizdir. Çünkü mal
sahibinin izni ile hibe ettiği şeyi kabzetmek, ister hibe ettiği mecliste, ister ondan sonra olsun
geçerlidir.»
Hâmidiye'de, Çâmiü'l-Fetâvâ'dan naklen, «Birisi, diğerine tarladaki ekini veya ağaçtaki hurmayı
veya kılıç kabzasındaki sonradan takılan ziy-neti veya bir binadaki bir odayla bir diğer adamın
üzerindeki dinarlarını veya bir yığın buğdaydan beş ölçek hibe etmiş olsa ve hibe ettiği kişiye de
hasat yapmayı veya hurmaları toplamayı, kılıcın kabzasındaki süs eşyayı çıkarmayı, bir diğer
adamın üzerindeki alacağını kabzetmeyi veya bir yığın buğdaydan hibe ettiği beş ölçeğin
ölçülmesine izin verse, o da yapsa, bu hibe istihsânen geçerlidir.» denilmiştir.
«Asla geçerli değildir ilh...» Yani her ne kadar bu saydıklarımızı his-seleri ayırarak teslim etse yine
geçerli değildir.
«Çünkü bunlar madumdurlar ilh...» Yani hükmen madumdurlar. Me-selâ; hayvanın karnındaki
cenini hibe etmiş olsa ve «Doğumundan sonra sana teslim ederim» dese, caiz değildir. Çünkü o
ceninin varlığı ihtima-lidir. O halde o madum gibidir. Minâh.
«Yeni bir akitle ilh...» Bunun yeni bir akitle olmasının sebebi şudur: Zira buğday, başka bir hale
dönüşerek un olmuştur. Bu dönüşümden son-ra bu gasb bahsinde açıklandığı üzere ayn
olmaktadır. Yani bunun ge-çerli olmaması, teslimi mümkün olmamasından değil, başka bir ayn
ol-masındandır. Muşa (hisseli) ise bunun aksinedir. Çünkü o, her zaman mülkiyete zıd'dır. O halde
engel ortadan kalktığında onun hibesi caiz olur. Minâh.
METİN
Eğer hibe edilen şey, hibe olunan kişinin elinde ise, -gasp veya emaneten elde etmiş olsa, yeniden
bir kabz olmasa bile- ona hibe edil-diği zaman, «Kabul ettim» demesiyle o şeye mâlik olur. Çünkü o
zaman, o kendi nefsine âmil olmaktadır. Bunda asıl kaide şudur: iki kabz bir cinsten olursa, biri
diğerinin yerine kâim olmuş olur. Ama kabz şekil-leri birbirine zid olursa üstün olan, ednâ planın
yerine kâim olur. Aksi olmaz. Yani ednâ olan üstün olanın yerine kâim olmaz.
Çocuğun üzerinde genel bir velayeti olan kişinin kabzıyla hibe ta-mamlanır. Çocuğun üzerinde
genel velayeti olan kişi onu geçindiren kişi-dir. O halde baba olmadığı zaman kardeş, amca
gibilerinin çocuk on-ların aileleri içerisinde ise, kabulü ile akit tamamlanır ve sahih olur.
Eğer hibe edilen şey -biliniyorsa ve kabul edilen velinin veya ema-netçinin elinde ise. Zira velinin
kabzı çocuğun kabzının yerine geçer. Bunda bir kimsenin kendi başına yapabileceği her akitte
yalnız icab yeterlidir. Eğer çocuğa bir yabancı bir şey hibe ederse, çocuğun velisi-nin kabzıyla hibe
tamamlanır.
Veli de sayacağımız şu dört kişiden birisidir: Baba, sonra babanın varisi sonra dede, sonra da
dedenin varisi, Çocuk bunların evlerinde ol-masa dahi bunların kabzetmesi yine yeterlidir. Bunlar
olmadığı takdirde amca veya kardeş gibi onu ailesi içerisinde barındıran kişinin çocuğa hi-be
edilen şeyi kabzıyla yine hibe tamamlanır.
Çocuğa hibe edilen şeyi annesinin veya çocuk sokakta bulunmuş ise onu bulup bakan adamın
kabzı eğer çocuk onların evlerinde de-ğilse, kabz tamamlanmaz ve hibe geçerli olmaz. Çünkü
bunların ço-cuğun üzerinde velayeti yoktur.
İZAH
«Kabul ettim ilh...» Burada kabul nassan şart kılınmıştır. Çünkü «ka-bul» kelimesi olmadığı takdirde
o mal onun eline onun rızası olmadan geçmiş olmaktadır. Çünkü burada mal daha önceden elinde
olduğundan kabza ihtiyacı yoktur. O halde ekindeki şeyin ona hibe edildiği zaman, o bizzat sözlü
olarak, «kabul ettim» demezse o hibe caiz olmaz. Zira o halde onda zarar olduğu zannedilir. Ama
hibe edilen şey onun elinde de-ğilse, ona hibe eden kişi, onun kabzını emretse yukarıdaki
meselenin ak-sine kabzettiğinde hibe geçerli olur.
Zira hibe edilen kimsenin, kabz olduğu takdirde, sözlü olarak, «ka-bul ettim» demesi şart değildir.
Çünkü o kabza teşebbüs ettiği an onun kabzı kabul ve onun rızası ile de mülk eline geçtiğinden ona
mâlik olmuş bulunur. T. Özet olarak.
İşte bu yazdığımız açıklama, Musannıfın «o zaman o, kendi nefsine şâmildir» sözünün mânâsıdır.


«Yeniden bir kabz olması bile ilh...» Yani o hibe edilen şeyin bulun-duğu yere dönüp yeniden
oradan kabz etmesine gerek yoktur. Kûhistânî.
«Bir diğerinin ilh...» Meselâ; mâlikin yanında emanet olan şeyi emanetçiye, ariyet olarak vermesi
yeni bir kabzdır. Çünkü vedîa ve ariyedeki kabz emanetendir. Bunların birisinin kabzı diğerinin
yerine geçer. Yu-karıda açıklandığı gibi.
«Ednânın yerine ilh...» O halde fasit satım akdindeki mebiin veya gasbolunan şeyin kabzı, geçerli
bir satışla satılan mebîin kabzının yerine geçer. Emaneten kabz bunların yerine geçmez. Minâh.
«Aksi olmaz ilh...» Meselâ emanet (vedia) kabzı ile hibe kabzı bir cinstendir, Çünkü her ikisi de
emanet kabzıdır. Ama vedîa kabzı ile sa-tın alma kabzı biribirlerine zıttırlar. Çünkü satın alma
kabzında alınan şeyin semenine zamin olunmaktadır. O halde emanet olarak kabzolunan bir şey
satın alma kabzının yerine geçmez. Muhit adlı eserde olduğu gibi. Tahâvî'nin şerhinde bunun misli
aynen bulunmaktadır. Şu kadarı var ki, bir cinsten olanı iki kabzdan üstün olanın ednâ olan yerine
kâim olması mutlak değildir. Çünkü birisi diğer bir şeyle yükümlü olduğu takdir-de, meselâ satış,
semenle rehin de deyni ile tazminlidirler ki, bunların kabzı, vacip olan kabzın yerine geçmez.
Mustasfâ adlı eserde de oldu-ğu gibi. Onun misli Zahidî'de de vardır. Şu halde mâlik emanetçiye
yanındaki emaneti satmış olsa, yeni bir kabz gerekir. Çünkü birinci kabzı emanet kabzı idi. İkinci
kabzı ise satış ile yapılan kabzdır. Satış ile ya-pılan kabz semen ile tazminli olduğu için ikisi aynı
cinsten değildir. Bu bahsin tamamı İmâdiye'dedlr. Kûhistânî.
«Çocuğun üzerinde ilh...» Çocuk eğer baliğ ise, velisinin yanında bulunsa bile kendisinin
kabzetmesi şarttır. Tatarhâniye.
«Genel bir velayeti ilh...» Yani çocuğun malında tasarruf hakkı olmazsa dahi yine kabzedebilir.
«Akit ilh...» Yani yalnız icâbla. Nitekim sarih de buna işaret etmektedir. Hâmiş'te de böyledir. Eğer
çocuğa hibe edileni bildirir veya çocuğa hibe edilen şeyin hibe edildiğine dair şahit gösterirse bu
da böyledir, Şahit göstermesinin sebebi ise, öldükten sonra inkârdan korunması içindir. O halde
bildirme gereklidir. Çünkü bildirme kabz yerinedir. Bezzâziyye.
Tatarhâniye'de de şöyle denilmiştir: «Kölesini bir ihtiyaç için gön-derse veya Dârû'l-İslâm'da kölesi
kaçsa, gönderdiği veya kaçan köleyi oğluna hibe etmiş olsa, hibe geçerli olur. O halde baba
ölünceye kadar köle dönmez ise köle, babanın malında miras olmaz.»
«Hibe edilen şey ilh...» Musannıfın bunu söylemesi, sanıyorum ki, «Ben malımdan o şeyi çocuğuma
hibe ettim» demesi ve benzerinden kaçınılması içindir.
«Biliniyorsa ilh...» İmam Muhammed şöyle der: «Bir kimsenin küçük oğluna hibe ettiği şeye şahit
gösterir o şey de biliniyorsa hibe geçerlidir. Çünkü asıl maksat çocuğuna hibe ettiği şeyi
bildirmektir. Yoksa şahit göstermek, gerekli olan bir şart değildir. Zira hibe ilânla tamamlanır.»
Tatarhâniye.
«Emanetçinin elinde ilh...» Veya ariyet alanın elinde ise yine kabz gerçekleşir. Ancak gasbedicinin
veya rehinin alanın yahut fasit bir satın alma ile müşterinin elinde olması kabz yerine geçmez.
Bezzâziyye.
Sâyıhânî de şöyle der: «Hibe ettiği birşey gasbedilmiş veya kiraya verilmiş ise, kira akdi ise, akdin
bitimi ile, gasb ise gasbedilenin geri dönmesiyle benzerlerinde tamamlandığı gibi bunlarda da hibe
tamam olur.»
«Kendi başına yapabileceği her akitte ilh...» Meselâ kendi malını baliğ olmayan çocuğuna satması
gibi. Ki, bunda yalnız Icab yeterlidir. Tatarhâniye.
«Babanın vasisi ilh...» Sonra velî, sonra hâkim ve hâkimin vasisi. Ni-tekim «Mezun» bahsinde
gelecektir. Vekâletten hemen önce husûmet bahsinde geçtiği üzere babanın vasisi de baba gibidir.
Anne de vasî gi-bidir. Eğer çocuk onların yanında ise, çocuğa yapılan hibeyi kabzetmeye anne
mâliktir. Burada annenin vasîliği çocuğun babası, dedesi ve on-ların vasilerinin olmadığı
durumlardadır.
Sadr da şöyle der: «Annenin kabzı için babanın olmayışı şart de-ğildir.» Başka bir yerde de bir kişi
hakkında şöyle zikretmiştir: «Eğer'baba küçük kızını birisi ile evlendirse, o koca küçük kıza yapılan
hibeyi kabzetme hakkına sahiptir. Ama zifaftan önce bulûğdan sonra kocasının karısına yapılan
hibeyi kabzetmesi caiz değildir
Tecrid'de de baba hayatta olmadığı takdirde baliğ olmayan zevceye yapılan hibenin kocası
tarafından kabzedilmesinin caiz olduğu yazılıdır.


Baba ve vasisi, dede ve vasisi gaip olsalar ve onlardan hiçbir ha-ber olmasa, çocuğa yapılan hibeyi
ona velayet eden kişinin kabzetmesi caizdir. Bu dört kişiden birisinin mevcut olduğu yerde başka
birisi ço-cuğa yapılan hibeyi kabzedemez. Çocuk ister o kimsenin yanında olsun, ister olmasın ve o
kimse çocuğun ister yakın akrabası olsun, ister ya-bancı olsun.
Bu dört kimseden hiçbirisi olmazsa, çocuk kimin evinde ise, onun çocuk adına kabzı caizdir.
Çocuğun, yanında bulunmadığı kimsenin kab-zı ise caiz değildir. Bezzâziyye.
Bahır'da, «Burada, bulunmaktan maksat hazır olmaktır.» denilmiştir.
Gâyetü'l-Beyân'da da şöyle denir: «Anne ve çocuğu yanında bulun-duran kişi babanın huzurunda
çocuğa yapılan hibeyi kabza mâlik de-ğildirler. Bazı meşâyih de, baba hazır bile olsa, çocuğu
yanında bulun-duran -koca gibi- kimsenin kabzının caiz olduğunu söylemişlerdir. İşte bundan
kaçınmak içinde metinde, «sahih görüş» tabirini kullanmıştır.»
Küçük yaştaki kızın kocası varsa, babasının huzurunda dahi ona yapılan hibeyi kabzedebilir. Ama
anne ile çocuğu yanında bulunduran ko-cadan başka bir kimse bunun aksinedir. Çünkü bunlar
ancak sahih gö-rüşe göre babanın ölümünden sonra veya hiçbir haber almayan bir tarzda gâib
olduktan sonra kabza mâliktirler. Çünkü bunların tasarrufu ba-banın havalesi ile değil zaruretten
dolayıdır. Babanın huzurunda ise zaruret yoktur. Cevhere.
Bu dört kişiden hangisi kaybolursa velayet derecesi bakımından on-dan sonra gelenin kabzetmesi
caizdir. Çünkü o hibenin kabzını gaip ola-nın gelişine tehir etmek çocuğun menfaatini yok etmektir.
O halde ço-cuğun menfaatini yok etmektir. O halde çocuğun velayeti, gaip olan ve-liden sonra
derecesine göre intikâl eder. Nikâhta olduğu gibi.
Bu dört kişiden birisi hazır olduğunda bir başkasının kabzetmesi,
çocuk, kabzeden kimsenin yanında olsa dahi veya kabzeden kişi çocuğun kardeş, amca, anne grbi
neseb bakımından yakın akrabası olsa da-hi caiz değildir. Bedâyî. Özetle.
Babanın huzurunda, çocuğu yanında barındıran kişinin çocuğa ya-pılan hibeyi kabzetmesine
gelince, bazı âlimler tarafından o kabzın caiz olmadığı söylenmiştir. Bazı âlimler de, «kabzın caiz
olduğunu söylemiş-lerdir. Fetva da bununla verilir. Müştemilü'l-Ahkâm.
Bu konuda doğru olan caiz olmasıdır. Hibe edilen kişi, çocuk yaşta bir kız olduğunda babasının
huzurunda kocasının kabzının caiz olduğu gibi. Haniye. Fetva da bu kabzın caiz olması üzerinedir.
İstirûşini.
Fakat bildin ki, Hidâye ve Cevhere adlı eserler babının huzurunda çocuğu yanında bulunduran
kimsenin kabzetmesi caiz olmadığının geçer-li olduğu üzerindedirler. Bedâyî adlı eserin müellifi de
bu âdem-i ceva-zın kesin olduğunu söylemiştir.
Kâdıhân ve diğer fetâvâ sahipleri ise bu görüşün aksini sahih gör-müşlerdir. Yani babasının
huzurunda çocuğu yanında bulunduran kişi-nin kabzının geçerli olduğunu söylemişlerdir. Sen de
Kâdıhân ve diğer fetâvâ sahiplerinin zikrettiği görüş üzere ol. Kâdıhân'ın caiz gördüğün-den
dönülmez. Zira o fakihtir. Bilhassa bu meseledeki çocuğun menfaati gözönüne alınmıştır. Fetva
sırasında düşün.
Bu bir fetva vakası olduğu için bu meselede çok nakil yaptım. Bu nakillerin bazılarını da Molla Ali
Türkmânî'nin hattından naklettim. Ona güvenerek dayanıyorum. Çünkü onun sikâlığı sabittir. Allah
ona rah­met etsin.
«Bunlar olmadığı takdirde ilh...» Hiç haber alınmayan uzak bir yerde oldukları takdirde, amcası gibi
veli olacak bir hısımının unların ye-rine kabzetmesiyle hibe akdi tamam olur.
METİN
Bu çocuk eğer mümeyyiz ise, malın kazanılmasını anlıyorsa, babası hazır olsa dahi onun kendi
nefsi için kabzı geçerlidir ve hibe tamam olur. Müctebâ. Çünkü çocuk zarar ihtimali olmayan, sırf
menfaat olan şeyde baliğler gibidir. Hatta ona iş görmeyecek kör bir köle hibe edilmiş olsa, ki ona
menfaati olmadığı gibi külfette getirse, onun kabulü geçerli ol-maz. Eşbâh.
Ben derim ki: Bercendî isimli kitapta, «Babının huzurunda çocuğu yanında bulunduran kişinin ona
hibe edileni kabzetmesi hususunda fakihler arasında ihtilâf vardır. Bazı âlimler tarafından bu kabzın
caiz ol-madığı söylenmiştir. Doğru olan da ancak caiz olmasıdır.» denilmiştir.
Kûhistânî'nin açık ifadesi ise onun caizdir diyen görüşü tercih etti-ğini, gösteriyor. Kûhistânî bu
tercihi Fahrü'l-İslâm ve diğerlerine de isnad etmiştir. Ancak, Musannıfın Hülâsa adlı esere isnad
edip dayandı-ğını söylediği, Kûhistânî'nin tercihinin aksinedir. Yani bu kabzın caiz ol-mamasıdır. Şu


kadar var ki, Musannıfın, «vasi babasının huzurunda ol-sun» görüşü yukarıda geçen, «annesi ve bir
yabancı» ifadelerine bağla-nırsa Musannifin metni de caiz olduğu ihtimalini taşır.
Mümeyyiz çocuğun hibeyi kabulü geçerli olduğu gibi reddi de geçer-lidir. Sirâciye.
Sirâciye kitabında, «Çocuğun hasenatı kendisinedir. Anne ve baba-sına da ona dini terbiye
vermelerine karşılık ecir ve sevab vardır. Anne ve babasına çocuğa hibe edilen yenilecek bir şey ise
onu yemeleri mu-bahtır. Bazı âlimler de mubah olmadığını ylemişlerdir.» denilmiştir.
Sirâciye'nin bu sözleri, çocuğa hibe edilen yenilmeyecek bir şey ise anne ve babasına onu almanın
mubah olmadığını ifade etmektedir. An-cak ihtiyaç olması halinde mubahtır.
Çocuğun sünnetinde çocuğun yanına bırakılan hediyeler, eğer elbi-se ve oyuncak gibi çocuğa
uygun ise, çocuğundur. Fakat eğer hediye-ler çocuğa uygun değilse, bakılır: Eğer hediye eden
babanın akraba ve tanıdıklarından ise babasınındır. Annenin akraba ve tanıdıklarından ise
annenindir. Hediyeyi getiren ister, «Bu hediye çocuğundur» desin, ister demesin.
Fakat hediye eden kişi, «Ben bunu babaya veya anneye hediye et-tim» derse geçerli söz onundur.
Düğünde gelinin odasına getirilen hediyeler de bunun gibidir. Hü-lâsa.
Hülâsa'da şöyle denilir: «Çocuğuna veya talebesine elbise yapsa, sonra başkasına vermek istese,
veremez. Ancak elbiseyi yaptığı zaman, «Bu ariyettir» derse, başkasına verebilir.»
Müctebâ isimli kitapta da, «Giymekle elbiseye mâlik olunur. Ama yorgan, yastık gibi bir şeyi birisi
üstüne veya başının altına alsa, elbi-senin aksine bunlara mâlik olunmaz.» denilmiştir.
Hâniye'de şöyle denilir: «Sevgi bakımından bazı çocukların diğerle-rine tercih edilmesinin zararı
yoktur. Çünkü bu kalb işidir. Yine yapılan ihsanlarda da zarar vermeyi kasdetmiyoruz. Bazı
çocukların diğerlerine tercih edilmesinde bir mahzur yoktur. Ebû Yusuf'a göre, çocuklar eğer zarara
uğruyorlarsa o zaman aralarında eşit davranmak gerekir. Kıza da oğul gibi eşit şekilde verilmelidir.
Fetva da Ebû Yûsuf'un görüşü üze-rinedir. Ancak sağlıkta malın hepsinin bir çocuğa hibe edilmesi
caizdir. Fakat baba günahkâr olur.»
Yine Hâniye'de, «Çocuğun malından karşılıklı olsa bile, bir şeyin hi-be edilmesi caiz değildir. Çünkü
hibe başlangıçta teberrudur. Baba ço-cuğunun malını teberru edemez.» denilmiştir.
Yine Hâniye'de, «Çocuğa hibe edileni hibe eden kimsenin hibesinden dönmemesi için hâkim
satabilir.» denilir.
İZAH
«Annesi ilh...» Metindeki Musannıfın, «velev babasının huzurunda, sözü ile daha önce gecen,
«annesi ve ecnebi» ifadelerinin bağlanması caizdir.
«Reddi de geçerlidir ilh...» Çocuğun velisinin kabul etmemesinin hükmüne bakılsın. Acık olan
velinin reddinin geçerli olmamasıdır. Hatta velinin reddinden sonra çocuk kabul etmiş olsa, kabulü
geçerlidir. T.
«Çocuğa hibe edilen ilh...» Tatarhâniye'de, İmam Muhammed'den nassen şöyle denilir: «Anne ve
babanın çocuğa hediye edilen şeyden yemeleri mubahtır.»
Zahire kitabında da, «Buhara meşaylhinln ekserisi çocuğa hibe edi-len şeyden anne ve babanın
yemesinin mubah olmadığı görüşündedirler. Fetâvâyı Semerkand'da da, «Eğer çocuğa meyve
hediye edilirse, o mey-veden anne ve babasının da yemesi arzu edilirse, onların yemesi helâldir. Şu
kadarı var ki, hediyenin çocuğa yapılması, hediyenin küçük görül-mesi içindir.» denilmiştir.» denir.
Ben derim ki: Fetâvâyı Semerkand'ın sözü ile yukarıdaki görüşler arasında uygunlug hâsıl olur. Bu
da karinelerle ortaya çıkar. O görüşe göre burada yenilen bir şeyle yenilmeyen bir şey arasında fark
yoktur. Belki yenilmeyen bir şeyde bu daha açıktır. Düşün.
«İfade etmektedir ilh...» Bunun aslı Bahır sahibinindir. Minâh sahibi de ona tabi olmuştur.
«İhtiyaç olması halinde ilh...» Tatarhâniye'de şöyle denir: «Babası eğer çocuğunun malına
muhtaçsa bakılır: Eğer baba ile evlâdın ikisi de şehirde iseler, babası da fakirliğinden dolayı onun
malına muhtaçsa, çocuğun malından yiyebilir. Ama eğer şehir değil, bir sahrada iseler yenilecek
birşey olmadığından babası çocuğun malına muhtaç ise, ço-cuğun malını piyasadaki kıymeti ile
yer.»
«Söz onundur ilh...» Çünkü temlik eden odur.
«Gelin odasına ilh...» Yani hediye eden ya erkeğin veya kadının akrabalarındandır veya hediye


eden, «Ben bunu damada veya geline hedi-ye ediyorum» der. Tatarhâniye'de olduğu gibi.
Fetâvâ-yı Hayriye'de, düğünde diğerleri tarafından gönderilen he-diyeler karz hükmünde midir,
yoksa değil midir? diye sorulmuş ve şöy-le cevap verilmiştir: Bu meselede yaşadıkları bölgenin
örfü muteberdir. Örfe göre karşılıklı olarak gönderiliyorsa onun karşılığını aynen vermek gerekir.
Eğer misliyattan ise misli verilir, kıymet takdir edilen (kıymetli bir eşya ise) kıymeti verilir. Eğer örf
bunun aksine ise, yani onu karşılık beklemeden hibe yoluyla veriyorlarsa, onun hükmü de diğer
hükümleriyle birlikte hibe gibidir. O halde helak edilirse o hibe geri alınamaz. Çünkü bunda asıl
şudur: «Örfen maruf olan birşey, şartla maruf olan gibidir
Ben derim ki: Bizim memleketimizde örf ortaktır. Evet, bazı köylerde düğünde gönderileni karz
addederler. Hatta düğünlerde köyün katibini getirerek hediye edilenleri ve hediyeleri yazdırırlar.
Hediye edilen kişi de birisi düğün yaptığında deftere müracaat ederek onun hediye ettiği de-ğerde
birşey hediye eder.
«Çocuğuna ilh...» Eğer çocuğu küçükse, Büyük çocuğa gelince ona teslim etmek gerekir.
Câmiü'l-Fetâva'da da olduğu gibi. Talebeye gelince, o da büyükse büyük çocuk gibi, ona da teslim
etmek gerekir.
Hibe eden kişi hibesinden dönme hakkına sahihtir. Ama hibe ettiği kişi bir yabancı ise dönmek
tahrimen mekruhtur.
«Veremez ilh...» Sarihin, «veremez» sözünü bu kerahet üzerine hamletmek mümkündür. Sâyıhâni.
«Talebesine ilh...» Talebe meselesini, elbise ona verildikten sonra­ya farzedilir. Tatarhâniye'de, «Bir
kimse öğrencilerine bir şey almış olsa, öğrenci bunu ona onu geri vererek kaçsa, eğer aldığı sırada
ariyet ol-duğunu beyan etmişse, onu bir başkasına verebilir.» denilmiştir.
«Fetva da Ebû Yûsuf'un görüşü üzerinedir ilh...» Yâni Ebû Yûsuf'un görüşü ki kızla oğluna eşit
olarak vermek, İmam Muhammed'in sözü gibi erkeğe iki kıza bir vermekten daha efdaldir. Remli.
«Karşılıklı olsa bile ilh...» İmam Muhammed, babanın çocuğun ma-lından bir şeyi karşılıklı olarak
hibe etmesini caiz görmüştür. Nitekim gelecek babın sonunda bu husus zikredilecektir.
Bu hususta Mecmâ'da şöyle denilir: «İmam Muhammed, müsavi bir karşılıkla babanın küçük
çocuğunun malından birşey hibe etmesi caizdir demiştir.»
Müteferrikât konusunun hemen önünde açıklaması gelecektir.
Ebû Mutî'den kendisine, «Benim bağıma gir, üzüm al.» denilen kim-senin bağdan ne kadar üzüm
alabileceği sorulunca, «Bir tek saikım ala-bilir.» diye cevap vermiştir. İtabiyye'de, «Tercih edilen de
ancak budur» denilmiş, Ebulleys de, «Böyle bir durumda bir insanın doyabileceği ka-dar üzüm
alabilir» demiştir. Tatarhâniye.
Tatarhâniye'de, Tetirhme'den naklen, «Ömer Nesefi'ye şu sorulmuş-tur: Bir baba çocuklarına,
«Falan yerdeki arazimi alın, aranızda taksim edin» dese ve babanın maksadı da onlara temlik etmek
olsa, onlar araziyi aralarında taksim etseler ve taksim üzerinde anlaşsalar, babalarının bu sözü ile
mülkiyet onlara sabit olur mu. yoksa babanın onlara, «Ben bu araziyi size temlik ettim» veya tekrar
tekrar. «İfraz edilen hisseyi sa-na temlik ettim» demesi mi gerekir? Ömer Nesefî, «Babanın,
«Aranızda taksim edin» sözüyle mülkiyet sabit olun» demiştir. Bu mesele Hasan'dan da sorulunca,
o da, «Mülkiyet onlara aralarındaki taksimle sabit olur» demiştir» denilir.
Nasırî'nin, Tecnîs'inde, «Birisi küçük oğluna bir bina hibe etmiş olsa sonra da o bina ile diğer bir
bina almış olsa ikinci aldığı da küçük oğlunundur. Yalnız İmam Züfer buna muhalefet etmiştir. Eğer
oğluna bir miktar mal verse, oğlu o malda tasarrufta bulunsa, o mal temlike delâ-let edecek bir
kârine varsa çocuğun olur.» denilmiştir.
Fâkih'ten. «Bir kadın kocasının üzerinde kalan mehrini küçük oğlu-na hibe etse, baba da çocuğun
yerine kabul etse» diye sorulunca, «Ben bu meselede susuyorum» cevabını vererek, «Bununla
birlikte cevaz ihti-mali de vardır. Meselâ birisinin diğerinin yanında vedîa (emanet) olan kölesi olsa,
köle kaosa, kölenin sahibi onu emanetçinin oğluna hibe etse caizdir» demiştir.
Fakih'e mesele ikinci kez sorulunca da, «Caiz değildir» diye cevap vermiştir. Fakih İbulleys de,
«Biz. caiz olmadığına dair olan bu görüşü tu-tarız» demiştir.
İtabiyye'de, «Tercih edilen de, «caiz değildir» sözüdür» denilir. Tatarhâniye.
METİN
Küçük yaştaki, baliğ olmayan kadının kocası, zifaftan sonra kadına hibe edileni kabzetse, kadının


babası huzurda olsa bile, kocanın kabzı sağlam görüşe göre doğrudur. Çünkü kocası o anda onun
yerine kâim-dir. Babanın kabzı, kadının mümeyyiz olduğu halde kabzetmesi gibi ge-çerlidir.
Baliğ olan bir kadına yapılan hibenin kabzı kocasına değil bizzat kendisine aittir.
Küçük yaştaki kadına zifaftan önce edilen hibeyi kocasının kabzı geçerli değildir. Çünkü henüz
üzerinde velayeti yoktur.
İki kişi bir adama ortak oldukları bir binayı hibe etseler, sahihtir. Çünkü bunda şüyu (ortaklık)
yoktur. Bunun aksine bir kişi iki baliğ kim-seye bir binayı hibe etmiş olsa, taksimi kabul olan
birşeyde şüyu oldu-ğundan Ebû Hanîfe'ye göre sahih değildir. Fakat bir kişi iki kişiye bir bi-nadan
taksimi kabil olmayan bir odayı hibe etse ittifakla sahih olur.
Yukarıda. «İki baliğ kimse» diye sınırlamamızın hikmeti şudur: Eğer bir kimse bir binasını biri baliğ
diğeri baliğ olmayan iki kimseye hibe ederse, küçük olan büyüğünün yanında otursa veya biri
yük diğeri küçük iki oğluna hibe etse ittifakla caiz değildir.
Biz burada, «hibe» ile sınırladık. Çünkü iki kişiden birşeyi rehin al-mak kiralamak ittifakla caizdir.
Bir kimse on dirhemi iki fakire hibe veya tasadduk etse. geçerli olur. Çünkü fakire hibe etmek
sadakadır. Sadakadan maksat da yalnız Allah rızasıdır. Allah rızasında da şüyu (ortaklık) yoktur,
çünkü birdir.
Bir kimse on dirhemini iki zengine hibe veya tasadduk etse, geçerli değildir. Çünkü zengine sadaka
da vermiş olsa hibe sayılır. O halde şüyu olduğundan bu hibe geçerli değildir. Yani ona mâlik
olamaz Ne za-man ki; onu taksim eder, hisselerini ayrı ayrı teslim ederse, o zaman ge-çerli olur.
FER'Î MESELELER:
Birisi iki kişiye bir dirhem hibe etse, eğer hibe edilen dirhem sağ-lam para ise, hibesi de geçerlidir.
Eğer mağşuş (gümüş-bakır karışımı) ise geçerli olmaz. Çünkü bunun taksimi edilmesi mümkündür.
Taksim edi­lebilen dirhem ise mal hükmündedir.
Elinde iki dirhem olan birisi diğerine, «İki dirhemden birini sana hi-be ettim» veya «her iki dirhemin
de yarısını hibe ettim» dese, eğer dir-hemler eşit iseler hibe caiz değildir. Eğer muhtelif iseler o
zaman caizdir. Çünkü o halde taksimi kabil olmayan muşa (ortaklık) hükmündedir. Bun-dan dolayı
eğer o iki dirhemin üçte birini hibe etmiş olsa mutlaka caiz-dir.
Kendi binası ile komşusu arasındaki duvarını hibe etmesi caiz-dir. Bir binadan bir odayı hibe etmek
de caizdir. İşte bu delâlet ediyor ki, hibe eden kimsenin binasının tavanı hibe ettiği duvarın
üzerindedir. Binanın duvarları ile müşterek oluşu ve o binadan bir odanın hibe edil-mesi hibenin
sıhhatine engel değildir. Müçtebâ.
İZAH
«Binayı ilh...» Burada binadan maksat, taksimi kabil olmayan binadır.
«Bunun aksine ilh...» Yani bir kimsenin iki kimseye hibe etmesi. Hâmiş'te «Birisi bir adama iki
elbise yererek, «Bu ikisinden istediğin sa-na, diğeri de senin falan oğluna» dese, eğer baba ile oğlu
birbirlerinden ayrılmadan önce vermişse bu hibe caizdir. Ayrıldıktan sonra ise caiz değildir. Çünkü
ikisi de baliğdirler. Baba baliğ olan oğlunun yerine kabz-edemez» denilmiştir.
Birisinin diğeri üzerinde nakit bin kuruşu olsa, bin kuruş da geliri olsa ve «Ben ikisinden birisini
sana hibe ettim» dese, bu hibe caizdir. Ancak, beyan etmek, hibe edene, o öldükten sonra da
vârislerine aittir. Bezzâziyye.
«İki baliğ kimseye ilh...» Yani fakir olmayan iki baliğ kişiye. O zaman geçerli değildir. Ama eğer bu
iki kimse fakir olurlarsa, vermiş olduğu sadaka olacağından geçerlidir. İleride de gelecektir.
«Taksimi kabil olan ilh...» Kûhistânî'ye bakınız.
«İki baliğ kimse» diye sınırlamamız ilh...» Bahr'ın ifadesi böyledir. Musannif da Bahra tâbi olmuştur.
Bu ifadenin açık şekli ise, eğer hibe ettiği kişiler çocuk ve onun yanında iseler, İmameyn'e göre bu
hibe ca-izdir. Bezzâziyye'de de bu şekil hibenin caiz olduğuna delâlet edecek bir ifade vardır.
Ben derim ki: Uygun olan bu kaydın olmamasıdır. Zira hibe edilen kişilerin ikisi de baliğ veya her
ikisi de küçük olsalar veya biri büyük biri küçük olmuş olsa, Ebû Hanîfe'ye göre, hiçbir fark yoktur.
Çünkü İmam-ı Azam mutlak şekilde ifade etmiştir. O halde, onun mutlak zikret-mesi, her ikisi de
baliğ olsalar, her ikisi de küçük olsalar, veya biri bü-yük diğeri küçük olsa, aralarında bir fark
olmadığım ifade eder. Ancak, birinci veya ikinci meselede İmameyn Ebû Hanîfe'ye muhalefet
etmişler-dir. Remli.


«Küçük büyüğün yanında olsa ilh...» Bunun doğrusu, «Küçük hibe edenin yanında olsa»dır.
Nitekim Bahir ve diğer kitapların ifadesi de buna delâlet eder.
«İki oğluna ilh...» Hâniye'de şöyle denilir: «İki oğluna bir binayı hibe etse, oğullardan birisi küçük ve
babasının yanında olsa, bütün âlimlere göre bu hibe fasittir. Ama bunun aksine iki büyük oğluna
hibe ederek bi-nayı onlara teslim etse, hibe caiz olur. Zira hibe ve kabz vakitlerinde şüyu yoktur.
Ama hibe ettiğinde hibe ettiği oğullarından birisi küçük olursa, hibe ettiği en küçük çocuğuna hibe
ettiği hissede kabz anında şüyu imkânı vardır. Onun için de caiz değildir» Düşünülsün.
Bundan anlaşılıyor ki, bu açıklama İmameyn'in görüşü üzerinedir. İmam Ebû Hanîfe'ye göre ise,
hibenin fesadı bakımından baliğ olanlarla baliğ olmayanlar arasında bir fark yoktur. Onun içinde
hibe fasittir.
«Caiz değildir ilh...» Bunun hilesi ise, önce hibe ettiği binayı büyü-ğe teslim etmesi, sonra da
ikisine hibe etmesidir. Bezzâziyye.
Bezzâziyye'nin bu ifadesine göre, baba eğer iki baliğ olmayan ço-cuğuna hibe ederse, bunlardan
herhangi birisinin kabzetmede öncelik hakkı bulunmadığı için hibe geçerli olur. İki çocuğun
velisinin bir oldu-ğu durumlarda, onun kabzında şüyu bulunmadığı için kabzı geçerli olur. Bunu
Haniye'nin, «Benim şu binam küçük çocuklarıma» demesi geçer-sizdir. Çünkü bu hibedir.
Çocuklarını tek tek açıklayana kadar hibe bâ-tıl olur.» sözü de teyid eder.
Hâniye'nin bu sözü ifade ediyor ki, «Benim binam küçük çocukları-ma» dediğinde kimlere olduğunu
beyan ederse, geçerli olur.
Ankaravî'de, Bezzâziyye'den naklen şunu gördüm: «Bir küçük ile bir yüğe hibe edildiği zaman, o
hibenin geçerli olması için, hibe edilen bi-nayı önce büyüğe teslim ettikten sonra ikisine hibe
etmelidir.»
Hizâne'de geçen, «Bir kimsenin iki küçük çocuğuna bir binayı sada-ka olarak vermesi caiz değildir»
ifadesinin hükmü, bizim açıklamalarımı-za aykırı düşmez. Çünkü Hızâne'deki ifade metin ve
sertlerde olan ifa-delere zıttır. Sâyıhânî. Yâni, bir kimsenin tam velayet yetkisine sahip ol-duğu
birisine hibe etmesi halinde, hibe mücerret akitle tamam olur.
«İttifakla ilh...» Çünkü kabzda bir ayrılık yoktur.
«Sadakadır ilh...» Bizim bu babtan sonra metinde gelecek, «sada-ka da hibe gibidir» meselesine,
bakınız. Açıklama oradadır.
Muzmarat'da, «Eğer. «Bu binayı ikinize hibe ettim» dese. hibe edi-len kişilerin ikisi de fakir
olurlarsa, mezhep âlimlerinin icmaı ile hibe sahihtir.» denilmiştir. Tatarhâniye.
Şu kadarı var ki bundan sonra da şöyle denilmiştir: «Asıl'da bir bina-nın iki kişiye hibe edilmesi
caiz değildir. Sadaka da böyledir.» O halde onun, «Sadaka da böyledir» sözü, sadaka iki zengine
verilse hibe gibi-dir demektir. En açık olan bu meselede iki rivayet vardır.
Bahır'da şöyle denilir: «Önce zikrettiği fark Hidâye'de geçerli kabul edilmiştir.»
«İki zengine hibe veya tosadduk etse, ilh...» Bu Ebû Hanîfe'nin sö-züdür. İmam Muhammed ve Ebû
Yûsuf'a göre sadaka da caiz değildir. Ancak sadaka konusunda Ebû Hanîfe'den iki rivayet vardır.
Haniye.
«Mâlik olamaz ilh...» Yukarıda geçtiği gibi fetva verilen görüşe göre fasit hibe de kabzla temellük
edilir. İşte bu görüş bizim aşağıda tercih edildiğini belirttiğimiz görüşe binaendir.
«Eşit durumda iseler ilh.. » Yâni tartıda da, sağlamlıkta da eşit ise-ler.
«Caizdir ilh...» Bu görüş Hâniye'de olana zıttır. Zira Haniye de açık-lama şu sözün üzerine
verilmiştir: «İkisinin de yarısını sana hibe ettim.»
Haniye sahibi sonra da, «Hibe eden adam hibe ettiğine, «ikisinden birisini hibe ettim» dese, ister o
dirhemlerin ikisi şartı ve sağlamlıkta eşit, ister muhalif olsunlar, caiz değildir» demiştir.
«Üçte birini hibe etmiş olsa ilh...» Bu görüş ifade ediyor ki, Musan-nıfın yukarıda, «ikisinin yarısını
hibe ettim» sözünden maksat, ikisinden biri demektir. Yoksa her birinin ayrı ayrı yarısı demek
değildir. Yoksa o zaman, «iki dirhemin yarısı» sözü ile, «üçtebir» sözünün arasında şüyûda bir fark
yoktur. Ama Musannifin, «ikisinin yarısı» sözünü onlardan birisi olarak hamletsek yine geçerli
olmaz. Çünkü, «onlardan birisi» meç­hul bir ifadedir.
«Mutlaka ilh...» Yani o iki dirhem ister birbirlerine eşit, ister muha-lif olsunlar. Minâh.
«Duvarını hibe etmesi caizdir ilh...» Zahire'de. «Arsayı değil üze-rindeki binayı hibe etmek caizdir»


denilmiştir. Fetâvâ'da da, İmam Muhammed'den naklen, «Birisi tarladaki ekini hibe etmiş olsa. hibe
olu-nan şeyi biçip teslim edene kadar kabzı tamam olmaz. Satın almakta ise satıcı, sattığı şeyle
müşteriyi başbaşa bırakırsa, o, kabz olmuştur.» denilmiştir. Tatarhâniye'nin Müteferrikât bahsi. Biz
bunun benzerini Remlî'nin, Fusûleyn haşiyesinden naklen takdim etmiştik.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...