09 Ekim 2012

HASTANIN İKRARI BABI..BİRİNCİ BÖLÜM


HASTANIN İKRARI BABI
METİN
Bu hastalıktan kasıt, son ölüm hastalığıdır. Yalnız bunun tarifi, has-tanın boşaması bahsinde
geçmiştir. Vasiyetler bahsinde de gelecektir.
Hz. Ömer'in uygulamasına göre hasta, varislerden olmayan birisine borçlu olduğunu ikrar ederse,
borcun malın tamamından alınması gere-kir. Hastanın ikrarı borç değil, bir mal olsa bu da yine borç
gibidir.
Ancak, ikrar ettiği borç veya malı hastalığında temellük ettiği bili-nirse, o zaman malın tamamından
değil, üçte birinden alınır. Musannıf bunu Muin isimli kitabında da zikretmiştir.
İrs, ikrardan sonraya tehir edilir. Sağlığındaki mutlak borç ile de-lil veya hâkimin muayenesi gibi
bilinen bir sebeble ikrarda bulunanın hastalığı sırasında sarfedilen birşey, ölüm hastalığındaki
ikrardan önde gelir. Velevki, ikrar ettiği şey vedia olsun.
İmam Şafiî'ye göre ise, hepsi eşittir.
Bilinen sebeb, müşahede edilen bir nikâh gibi teberru edilmeyen bir şeydir. Eğer nikâh, mehr-i misil
ile ise, geçerlidir. Eğer mehr-i misilden fazla bir mehirle evlenmişse, nikâh caiz olsa da ziyadelik
bâtıldır. İnâye.
Yine, şahitler huzurunda yapılan satışla itilâf da ikrardır. Ölüm has-tası olan bir kimse borçlarının
bir kısmını ödemek, bir kısmını da ver-memek gibi bir hakka sahip değildir. Velevki, ödemiş olduğu
mehri ve icare ücreti gibi olsun. Çünkü borçların hepsi onun elindeki mala taalluk eder. Onlardan
salim olmaz. Ancak iki meselede değil.
Müstesna olan meseleler şunlardır: Hastalığı sırasında karz olarak aldığı birşeyi ödemesi ve yine
hasta iken satın aldığı birşeyin bedelini nakit olarak ödemesi bunlardandır. Bürhan'da olduğu gibi.
Hastalığındaki ödünç para alması ve hastalığında aldığı şeyin be-deli ikrarı ile değil, delille
biliniyorsa, müstesnadır.
Ama hastalığında vereceği mehir ve ölüme kadar ödemediği borç yukarıdakilerin aksinedir.
Bunlarda diğer borçlarla eşîttir. Ancak eğer, satılan şey, satıcının elinde değilse, eşit olurlar. Ama
eğer satıcının elin-de ise satıcı o zaman diğer varislerle eşit değil, mebîin bedelini almaya daha
haklıdır.
Hasta önce bir borcu, sonra da diğer bir borcu ikrar etse, eğer o borçların ikisi de hastalık ve sağlık
gibi durumlarda eşit iseler, o zaman onların ödemesi de eşittir. Ama eğer önce bir borç olduğunu,
sonra da bir vedia olduğunu ikrar etse, veya bunun aksine önce vediayı, son-ra borcu ikrar etse,
eğer borç ile vedianın sıhhat ve hastalık durumları eşit ise, o zaman vediayı vermek her iki şekilde
de daha uygundur.
Eğer akrabası değilse borçlu olan hastanın borçlusunu ibra etmesi caiz değildir. Ama borçlu varisi
ise, mutlaka caiz olmaz. Hasta, başka birisine ister borçlu olsun, ister olmasın, sonuç değişmez.
Bunun sıh-hatinin, hilesi şudur: Hastanın «Benim onun üzerinde hiçbir hakkım yok-tur.» demesidir.



Nitekim bunu Musannif, «Benim şu isteğim üzerinde hiçbir şeyim yoktur.» demesi, -ki bu söz hem
varisi hem de başkasını içine alır- diyâneten değil, kazaen sahihtir.» sözüyle de ifade etmiştir,
Bununla ahiretteki değil dünyadaki mutalebe kalkar. Hâvi. Ancak bu sözü ile mehirden kaçınamaz.
Bezzâziyye.
Çünkü, mehrin üzerinde olduğu açıktır. Ama kızın hastalığındaki, «Falan şey babamın veya
annemindir, benim onda hakkım yoktur.» sözü veya «O ariyet olarak benim yanımda idi.» sözü
geçerlidir. Kocasının bu 'konudaki davası da dinlenmez. Nitekim bu Eşbâh'ta da açıklanmıştır.
İZAH
«Yalnız ilh...» Hindiyye'de şöyle denilmiştir: «Ölüm hastalığı, bir kimsenin ihtiyaçlarını karşılamak
için bile dışarıya çıkamayacağı hasta-lıktır. Sağlam olan görüş de budur.»
İsmâiliye'de de şöyle denilir: «Bir kimse hastadır ama, bazan soka-ğa çıkar kendi işlerini görür. Bu
hastalık ölüm hastalığı değildir.yle bir hastanın hastalığında yaptığı teberrular malının üçte
birinden değil, tamamından ödenir. Böyle bir hasta varisine birşey satsa veya hibe etse, diğer
varislerin icazet vermeleri gerekmez.»
«Malın mamamından alınması gerekir ilh...» Şu kadarı var ki, ala-caklı yemin eder. Nitekim Tahkim
babından hemen önce de bu mesele geçti. Bunun misli Eşbâh'ın Kaza bahsinde mevcuttur.
Asi adlı kitapta da şöyle denilmektedir: «Kişi hastalığında varis ol-mayan birisine borçlu olduğunu
ikrar etse, bu borcu bütün malını kap-sasa dahi, caizdir. Ama eğer, hastalığında varislerden bir
tanesine borç-lu olduğunu ikrar ederse, bu ikrarı geçersizdir. Ancak, diğer varisler de lehine ikrar
yapılan varisi tasdik ederlerse, ikrar bâtıl değildir.»
Câmiu'l-Kebîr ve başkasının özet olan muteber kitaplarının hepsinde yledir. Şu kadarı var ki,
Fusûl-i Imâdiye'de şöyle bir ifade vardır: «Has-tanın varisine ikrarı, ne hikâye ve ne de başlangıç
bakımından caiz de-ğildir. Bir yabancıya ise malının hepsinden hikâye olarak ikrarı caizdir.
Başlangıç bakımından da üçte birinde caizdir.»
Ben derim ki: Fusûl-i İmâdiye'de geçen ifade meşayihin mutlak zik-rettiğine aykırıdır. Bunların
arasını birleştirmeye ihtiyaç vardır. Uygun olan, meşayihin mutlak zikrettiği ile Fusûl-i İmâdiye'de
zikredilen ifa-denin arasını şöyle birleştirmektir: Başlangıçtan maksat, şekli ikrar şek-linde olandır.
O da gerçekte temlikin başlangıcıdır. Yani herhangi bir yolla, hastanın ikrar ettiği şey hastanın
mülkü olduğu bilinmelidir.
Hasta, kendisine müdahale edilmemesi veya varislerin hased ederek bir eziyette bulunmamaları
için verdiğini ikrar suretinde söylemiş ola-bilir. Nitekim böyle şeyler de vakidir. İnsan bir fakire
birşey verdiği za-man halkın arasında ona karz olarak vermiş gibi verir. Yalnız kalınca da ona hibe
eder. Hikâye olarak ikrar da, gerçek ikrar sayılır. İşte bu farkla yüzyılımızın araştırıcı âlimlerinden
bazıları cevap vermişlerdir. Bu âlim de Allâme Makdisî'dir. Nitekim Remlî'nin Fusûleyn haşiyesinde
de böyledir.
Ben derim ki: Bizim zikrettiğimiz farkın sıhhatine Kınye adlı eserin sahibinin açıkça zikrettiği de
şehadet eder. Hasta olmayan bir kimse babasının zilyedliğinde olan bir kölenin falan' kimsenin
olduğunu ikrar etse, sonra da baba ölse. ikrar eden oğul hasta olsa, o zaman o köle oğulun malının
üçte birinden çıkarılmasına itibar edilir. Çünkü onun ikrarı oğulun ölmesi veya ölmemesi ile bâtıl
olur veya babanın ölüp ölmemesi ile geçerli kılınır. Çünkü bu tereddütlü bir ikrardır. O zaman
hastalıkta yapılan ibtidai bir ikrara benzer. Üstadımız, «Bu ifade, «Hasta elindeki bir malı bir
ecnebiye ikrar etse, onun ikrarı, hastalığı zamanında temlik etmediği bilinirse malının hepsi
hakkında geçerli olduğuna has gibidir. Ama eğer onu hastalık halinde temlik ettiği bilinirse onun
ikrarı ancak malının üçte biri hakkında geçerli olur.» dedikten sonra, «Bu ifade ma-na bakımından
daha güzeldir.» demiştir.
Ben derim ki: Üstad, «Mana bakımından daha güzeldir» demiştir. Zira, rivayet bakımından
Câmiü'l-Kebir'in muhtasarlarındaki fakihlerin zikrettiklerine aykırıdır, o halde, hastanın varisinden
başkasına ikrarı mutlaka geçerlidir. Velevki, ikrarı malının hepsini içine alsın. Allah daha iyisini bilir.
Muînü'l-Müfti.
Şeyhlerimizin şeyhi Molla Ali de uzun bir ifadeden sonra şöyle demektedir: «Bize metin ve
şerhlerde yazıyla ulaşan, hastanın yabancıya ikrarı geçerlidir. Velevki malının hepsini içine alsın.
Bu ikrar da ister deyn ile, ister ayn ile olsun. Metinler çoğunlukla zahiri rivayet üzere gi-derler.
Bahır'da Fevaid kazaları, babında şöyle denilmektedir: «Tercihte, ihtilâf edilirse, metinlerdeki
mutlak ifadeler diğer ifadelere tercih edilir.»



«Ziyadelik bâtıldır ilh...» Yani eğer varisler caiz görmezlerse ziyadelik bâtıl olur, demektir. Çünkü o
ziyadelik, varis olan zevcesine vasiyettir. Bu vasiyet de varislerin iznine bağlıdır.
«Bir hakka sahip değildir ilh...» Yani hasta için bu hak yoldur. Bu ifade ediyor ki, sıhhatli olan bir
kişi, borçların bir bölümünü ödeyip de bir bölümünü ödemese bu geçerlidir. Nitekim Nihâye'nin
Hicir bahsinde de geçmiştir. Serh-i Mültekâ.
«Onlardan salif olmaz ilh...» Yani sağlığındaki alacaklıları onun vereceği mehirle kira ücretine
ortaktırlar. Çünkü nikâh ve oturduğu bina dan meydana gelen şeyler ona elverişli değildir. Bunlar,
sağlığındaki borç ettiği kimselerin hakkına taallûk eder. O zaman eğer ölüm hastalığındaki mehirle
kira ücretini ödemiş olsa, alacaklıların hakkını ibtal etmis olur. Ama bundan sonra gelecek olan
bunun aksinedir. Zira elinde hâsıl olan hakten ödediği kadardır. Alacaklıların hakkı ise, terekenin iki
mesele sureti ile değil terekenin manası ile tallûk eder. Ona ödediği naktin nısfı kadar hâsıl olduğu
zaman artık o alacaklıların hakkını fevtetmiş sayılmaz. Kifâye.
«Önce bir borcu ikrar etse ilh...» Bir varise borçlu olsa, onun da kabzını ikrar etse, o ikrarı caiz
değildir. İster o borç sağlığında olsun, ister hastalığında ve ister hastanın üzerinde borç olsun, ister
olmasın. K. T. N. T.
Kadın kocasının mehrinin kabzını ikrar etse, sonra onun zevcesi ve-ya iddetlisi olarak ölse, o
kadının ikrarı caiz değildir. Eğer ikrar etme-se, yani koca kadını duhûldan önce boşasa, kadının
ikrarı caizdir. C. G. Fusûleyn. Kadı Abdülcebbâr Ülâtâcirin.
Bir hasta ölüm hastalığında, «Dünyada benim hiçbir şeyim yoktur.» dedikten sonra ölse, varisleri
karısı ve kızını müteveffanın terekesinden hiçbir şey bilmediklerine dair yemin teklif edebilirler.
Esrar. Necmeddin.
Kadın kocasını ölüm hastalığında mehrinden ibra etmiş olsa, bu di-ğer varislerin icazetine bağlı
bulunur. Fetâv-yi Silbî. Hâmidiye. Hâmiş'te de böyledir.
«Vediayı vermek her iki şekilde de daha uygundur, ilh...» Zira ve-diayı ikrar ettiğinde, o vedianın
onun terekesinden olmadığı anlaşılmış olmaktadır. Sonra deyn ile ikrar etmesi, terekeden olmayan
birşeyle meşgul olmadığından vediayı vermek daha uygun olur. Bezzâziyye.
«Borçlusunu ibra etmesi ilh...» Musannif burada hastayı borçlulukla takyid etmiştir. Bundan
maksadı, borçlu olmayan kimseden kaçınmak içindir. Zira hasta haklarından yabancı birisini ibra
etse, terekesinin üçte birinden geçerli olur. Cevhere'de olduğu gibi. Sâyıhânî.
BİR SONUÇ: Birisi hastalığında birşeyi ikrar etse, sonra da, «Ben onu sıhhatli olduğum sırada da
ylemiştim.» dese, onun bu ikrarı has-talıktaki ikrarı gibidir. Eşbâh.
Bezzâziyye'de, Mültekâ'dan naklen şöyle denilmiştir: «Hastalığında, «Ben kölemi falan kimseye
satmış ve parasını da sağlığımda almıştım.» dese, müşteri bu ikrarı tasdik etse, hasta olan ikrarda
bulunanın sözü, sa-tışta tasdik edilir. Semenin kabzında ise, ancak malının üçte birinden tasdik
edilir.»
Nûru'l-Ayn'da, Hülâsa'dan, ondan önce de Hâniye'den şu nakledil-miştir: «Hasta, falan kimseyi
sağlığında borcundan ibra ettiğini ikrar et-se, caiz değildir. Çünkü ölüm hastalığındaki hasta
alacaklarını hastalı-ğında ibraya mâlik değildir. Bunun gibi, geçmişte ibre ettiğini söylemesi de yine
geçerli değildir. Ama, bir şeyi kabzettiğini ikrar etmesi bunun ak-sinedir. Çünkü hastalığında da
birşeyi kabzedebilir. O halde, onun kabz ile ikrarı sahihtir.» Daha sonra bu meselede iki rivayet
olduğu söylene-rek şöyle denilmektedir: «Bunlardan birisinin sehv olması gerekir. Açık olan,
Hâniye'deki ifadenin daha sağlam olduğudur.»
«Akrabası değilse ilh...» Ancak, varis o yabancıya kefil olsa da yine caiz değildir. Çünkü kefil, asilin
berâetiyle borçtan kurtulur. Câmiü'l-Fusûleyn.
Ama hastalığında borçludan alacağını tamamen aldığını söylese, sö-zü tasdik edilir. Nitekim bu
mesele Velvâliciye'de de ayrıntılı olarak geç-miştir.
«Mutiaka caiz değildir ilh...» Bu borçlu, ikrarda bulunana ister asa-leten borçlu olsun, ister
kefâleten. İbranın ikrarı caiz olmadığı gibi onu kabzetmek, onu başkasına havale etmek de caiz
olmaz. Fusûleyn.
Hâmiş'te de şöyle denilmiştir: «Hasta, karısı Hind'de hiçbir hakkı olmadığını söyleyerek bütün şer'i
haklardan onun zimmetini ibra ettiğini ikrar etse, sonra ölse, Hind'in zilliyetinde onun birçok malı
olsa, Hind'in zimmetinde borç da olsa, varisler hastanın tekrar ve ibrasına icazet vermeseler, onun
ikrar ve ibrası geçerli olmaz.» Hâmidiye.



«Hem vârisi ilh...» Bu mesele Câmiü'l-Fusûleyn'de açıkça zikredil-miştir. Zira, Fusûleyn sahibi şöyle
demektedir: «Hastanın varislerden birisi üzerinde alacağı olsa, onu ibra etse, caiz değildir. Ama,
«Benim sende hiçbir şeyim yoktur.» dese ve sonra ölse, kazaen -diyâneten de-ğil- bu ikrarı caizdir.»
Uygun olan, şöyle denilmesiydi: Diğer varis de ikrarda bulunanın ik-rarında yalancı olduğunu iddia
etse, lehine ikrar yapılan ikrarda buluna-nın ikrarında yalancı olmadığına dair yemin teklif edebilir.
Bu da Ebû Yusuf'un kendisiyle fetva verilen görüşü üzeredir. Nitekim bu mesele, İs-tisna babından
hemen önce geçmiştir.
Bezzâziyye'de şöyle denilmiştir: «Ölen kimsenin yanında birçok ve-dia ve borç olduğu iddia edilse,
istekte bulunan gizlice az bir mal üze-rine sulh yapsa, ama dışa karşı davalıda hiçbir hak
olmadığını ikrar etse, bu da davacının hastalığında olsa, sonra davacı ölse, varis, murisinin falan
kimse üzerinde çok malı olduğuna dair delil getirse, murisin borçlu ve yanında birçok vedia
olduğunun iddia edilmesinin kendisini miras-tan mahrum bırakmak maksadına matuf olduğunu
ylese, varisin da-vası dinlenmez. Ama davalı, davacının varisi olsa, zikredilen aralarında aynen
cereyan etse, diğer varisler de babalarının bu ikrarla kendilerini mirastan mahrum etmeyi
kasdettiğine delil getirseler, onların davası din-lenir.»
Uygun olan, bizim meselemizde de yle olmasıdır. Şu kadarı var ki, Eşbâh'ta bizim meselemizle
Bezzâziyye'de zikredilen iki meselenin ayrı olduğu söylenmiştir. Çünkü Bezzâziyye'deki meselede
dava, ikrar-dan önce gelmiş, ikrarla birlikte de az bir mal üzerine sulh yapılmıştır. işte bundan ötürü
bu meseleye töhmet girmektedir. Halbuki bizim sözü­müz, töhmete delâlet edecek bir kârine
olmayan bir mesele üzerinedir.
Ben derim ki: Zamanımızda birçok ikrar yapan, varislerini tereke-den mahrum etmek için
varislerden bir tanesine borçlu olduğunu ikrar etmektedir. Buna da çok açık karineler delâlet
etmektedir. İşte bundan ötürü onların murislerinin yalancı olduğu şeklindeki davaları dinlenir ve
onların lehine ikrar yapılan üzerine hakkın kâim olması için delilleri de kabul edilir. Bundan ötürü
Sâyıhânî, «Metinde geçen ifadeden anla-şılan, ikrar ve ibradır. Bunların her ikisi de varis için sahih
değildir. Bü-tün metin ve şerhlerde de yledir.» demiştir.
O halde bu ikrar ve ibraya itibar edilmez. Zira itibar edildiği takdirde, diğer varisler hile ile mirastan
düşürülmüş olur.
«Kazaen sahihtir, ilh...» Bu mesele Dava bahsinden önce fer'î meselelerde geçmişti.
«Eşbâh'ta da bahsedilmiştir ilh...» Ben derim ki, Eşbâh sahibine, asrının âlimleri karşı çıkarak
metinde geçen meselenin geçerli olmadığı-na dair fetva vermişlerdir. Ona karşı çıkanlar arsında
İbni Abdülâli, Makdiî, Musannıfın kardeşi, Hâmutî ve Remlî de vardır. Hâmevî de Eşbâh sahibinin
ylediğine, geçen âlimlerden naklen bir reddiye yazmıştır.
Remli'nin zikrettiğinin özeti şudur: «Ben derim ki, onun «Onun üze-rinde bir şey yoktur.» kavli, asıl
olan zimmetin borçtan hali olmasına uygundur. Yalnız bu ikrar değildir. Belki bu. Zeyd'in zilliyetinde
olan bir şeyin Zeyd'in olduğunu itiraf etmek gibi olur. O zaman da burada töh-met kalmaz. Bunun
misli, kızın, «Babam üzerinde annesinin terekesinden birsey yoktur» ve kadının, «Kocam üzerinde
mehirden hiçbir hakkım yok-tur.» sözleridir. Ama buradaki mesele yukarıda naklettiklerimin
aksine-dir. Zira o kızın elinde olan bir şeyde ikrar etmesi seksiz varisin mülkü olduğunu ikrar
etmektir. Çünkü mülkiyete delâlet edecek en uzak de-lil zilliyettir. Öyleyse töhmet nasıl yok olur ve
ikrar nasıl geçerli olur? Bütün nakiller de şunu açıkça söylerler ki, ikrarda bulunanın şeyi ik-rar
etmesi, deyn ile ikrar etmesi gibidir. O zaman, sağlam sonuç sahih kavle göre, mehirde de sahih
değildir. Bununla beraber asıl da zimme-tin beraetidir. Artık ikrar nasıl sahih olur ki, mülk zilliyet ile
müşahede edilmektedir. Ama şöyle olursa geçerli olur: Eğer kızın babasının mül-kü olduğunu ikrar
ettiği emtia babının elinde olur. Bu ikrarın sahih ol-duğunda ihtilâf yoktur.»
METİN
Hasta yalnız varisine veya bir yabancı ile birlikte bir mal veya deyn ikrar ederse, bu ikrarı bâtıl olur.
İmam Şafiî buna muhalefet etmiştir. Bu husustaki delil, «Varise vasiyet ve deyn ile ikrar yoktur.»
hadisidir.
Ancak diğer varisler onun ikrarını tasdik ederlerse veya başka bir varisi yok ise ikrarı geçerlidir.
Ancak başka hiçbir mirasçısı olmadığı halde zevcesine veya zevcesinin ona ikrar etmeleri
geçerlidir. Ama bu ikisinden başka varis varsa, bunlar zevi'lerhâmdan da olsa, belirli his-seye veya
red yoluyla terekeye varis olurlar. O zaman artık vasiyete ih-tiyaç, kalmaz. Şurunbulâlîye.
Şurunbulâli'nin, Vehbâniye şerhinde şöyle denilmektedir: «Varisi ol-mayan bir kimse birşeyi



vakfettiğini ikrar etse, eğer vakfettiği köprü gi-bi amme hizmetine tahsis edilecek birşey ise sultan
veya naibinin tas-diki ile o ikrarı geçerlidir. Yine vakfı da geçerlidir.» Burada Tarsusî'nin zanna
düştüğü konusunda görüş ayrılığı vardır.
Hastanın varisi üzerindeki deyni kabzettiğini veya kasbedileni veya rehin ettiğini veya varisinin
kölesi veya mükâtebi üzerindeki deynini kabzettiği ikrarı da sahih değildir. Çünkü, köleye verilen
şey onun efen-disine ulaşır.
Hasta böyle ikrar etse, sonra iyileşse, sonra ölse, bu yapmış olduğu ikrarların hepsi geçerli olur.
Çünkü ikrar ettiği hastalık, ölüm hastalığı değildir. İhtiyar.
Lehine ikrar yapılan ölse, sonra da ikrarda bulunan ölse, lehine ik-rar yapılanın mirasçıları aynı
zamanda hastanın da varisleri ise, ikrarda bulunanın yabancıya olan ikrarı gibi bu ikrarı da caizdir.
Bahır. Seyrefiye' den naklen bunun açıklaması ileride gelecektir.
Hastanın, varisinin kendisinde bir vediası olduğunu ve o vediayı telâk ettiğini ikrar etmesi caizdir.
Bunun şekli şöyle olur: «Şu varisimin bende bir vediası vardı, onu istihlâk ettim.» Cevhere.
Sonuç olarak, ölüm hastasının bir mirasçı lehine yapacağı ikrar, diğer varislerin icazetine bağlıdır.
Ancak Eşbâh'ta zikredilen üç me-sele müstesnadır.
1) Bir şeyin emânet olduğunu ikrar etmesi.
2) Anne ve babası üzerinde hiçbir hakkının bulunmadığını ikrar et-mesi,
3) Belli bir malın anne veya babasına ait olduğunu ve kendi ya-nında vedîa olarak bulunduğunu
ikrar etmesi bunlardandır. Ancak bu sonuncunun geçerli olması için, malın anne veya babasını
mülkü olma-dığına dair kârine bulunmamalıdır.
Bu konunun tamamı Eşbâh'tadır.
Ölüm hastalığında varisine birşey ikrar etse, derhal teslim edilme-sini emreder. Eğer teslim
etmeden ölürse, onun ikrarı reddedilir. Bezzâziyye.
Kınye'de şöyle denilmiştir: «Hastanın tasarrufları geçerlidir. Bunlar ancak onun ölümünden sonra
bozulabilir.» Buradaki varisten maksat, ikrar tarihindeki veraset değil, ölümden sonraki verasettir.
O halde, bir kimse kardeşine birşey ikrar etmiş olsa, sonra da bir oğlu olmuş bulun-sa, ölümden
sonra kardeşi varis olamayacağı için ikrarı geçerlidir.
Ancak, ölüm sırasında evlenmek veya muvâlât akti yapmak gibi yeni bir sebeble ikrarı caizdir.
Meselâ, bir kimse yabancı bir kadına bir şey ikrar etse, sonra onunla evlense, o ikrarı geçerlidir.
Ama bunun ak-sine küfür gibi, bir nedenle onun verasetinden menedilen bir kardeşine birşey ikrar
etmiş olsa, o kardeşinin yeniden müslüman olmasıyla o en-gel ortadan kalksa, ona yapmış olduğu
ikrar geçerli olmaz. Çünkü onun mirasçılığı yeni bir sebeple değil, eski bir sebeble idi.
Yabancı bir kadına ölüm hastalığında birşeyi hibe etmesi veya ona birşey vasiyet etmesi, sonra
onunla evlenmesi halinde o hibe ve vasi­yeti geçerli olmaz. Çünkü vasiyet ölümden sonra temliktir.
Adı geçen kadın ise ölümden sonra mirasçıdır.
Bir kimse ölüm hastalığında, «Ölen kızım üzerinde on dirhem ala-cağım vardı, onu tamamen
almıştım.» diye ikrar etse, oğlu da bunu in-kâr etse, babanın ikrarı geçerlidir. Çünkü ölen kimse
varis değildir. Nitekim adam, ölüm hastalığında karısına borcu olduğunu ikrar etse, son-ra da karısı
ondan önce ölse, adam da varis kalmış olsa, adamın ikrarı geçerlidir. Âlimlerden Bedîüddin bu
ikrarın geçerli olmadığını ylemiş-tir.
Bir kimse ölüm hastalığında bir varisine ve bir yabancıya borcu ol-duğunu ikrar etse, bu ikrarı
geçerli değildir. İmam Muhammed buna kar-şı çıkmıştır. İmâdiye.
Nesebi meçhul olan, bir yabancıya birşey ikrar etse, sonra o yaban-cının kendi oğlu olduğunu ikrar
etse, yabancı da onu tasdik etse, onun nesebi hâmile kalma vaktine dayanılarak sabit olur. Eğer
nesebi sabit olursa, ikrarı bâtıl olur. Ama eğer hamile kalma vaktine dayanılarak ne-sebi sabit
olmazsa, yani, oğlu olduğunu ikrar ettiğinde onu tekzib eder-se veya ikrardan sonra nesebi başka
birisine sabit olsa, ikrarı geçerli olur. Bunları Şurunbulâli, Yenabî'ye dayanarak söylemiştir.
Bir kimse, ölüm hastalığında üç boşama ile boşadığı kadına birşey ikrar etse, o kadına mirastan
veya alacaktan hangi meblâğ daha az ise, bu ikrar hükmüyle verilir. Terekeye ortak olmaması için
miras hükmüyle verilmez. Kadın iddeti içinde olur ve onu kocası kendi arzusu ile boşamışsa hüküm
yledir. Eğer kadının iddeti dolmuş bulunursa, ona ikrar edi-len şey, töhmet bulunmadığı için ona
verilir.



Ancak, koca karısını, onun isteği üzerine değil, kendi isteği ile boşamışsa iddette ise, o kadına
onun mirasından isabet eden verilir. An-cak ikrarı geçerli değildir. Çünkü kadın o zaman varistir. Bu
meseleyi meşayihin çoğu bu babta zikretmemişlerdir. Çünkü talâk babında bu mesele acıktır.
Doğduğu veya yaşadığı yerde nesebi bilinmeyen bir çocuğa birşey ikrar etse, o çocuğun onun oğlu
olma ihtimali kuvvetli olsa, sonra o çocuğun kendi oğlu olduğunu ikrar etse, çocuk mümeyyiz ise
ve onu tasdik ederse, -eğer mümeyyiz değilse zaten tasdikine gerek yoktur- o zaman onun nesebi
sabit olur. İkrarda bulunan hasta bile olsa, hüküm yledir. Çocuk diğer varislere verasette ortak
olur.
Eğer bu şartlar olmazsa, o zaman ikrarda bulunan mal üzerinde hak iddia edileceği için sorumlu
tutulur. Nitekim, bir kimse, başkasının ken-di kardeşi olduğunu ikrar edince de sorumlu olur.
Yenâbiye'den nak-len. Şurunbulüliye'de de böyledir.
İZAH
«Yabancı île birlikte ilh...» Nûru'l-Ayn'da şöyle denilmiştir: «Varis-le bir yabancıya müştereken
borçlu olduğunu ikrar etse, Ebû Hanîfe ile Ebû Yusuf'a göre o borcun ortaklığında ister ikrarda
bulunanı tekzib, is-ter tasdik etsinler, ikrar geçersizdir. İmam Muhammed'e göre ise, yaban-cının
hissesinde ikrar caizdir. Eğer yabancı, varisin ortak olduğunu in-kâr ederse yine hüküm böyledir.
Bunun aksi ise, İmam Muhamed ta-rafından zikredilmemiştir. Bunun aksinin geçen ihtilâf üzerine
olduğunu söylemek caizdir. Doğru olan, İmam Muhammed'in görüşüne göre de caiz olmamasıdır.
Nitekim Ebû Hanîfe ile Ebû Yusuf'un görüşleri de böy-ledir.
«Vârisler tasdik ederlerse ilh...» Yani ölümünden sonra varisler tas­dik ederse ikrar geçerli olur.
Ölümden önceki icazetlerine itibar edil-mez. Hidâye sahibi her ne kadar bunun zıddına işaret
etmişse de sonuç değişmez. Hizanetü'l-Müftîyyîn.
Ta'miye'de şöyle denilmiştir: «Vârisler, hastanın sağlığında varisle-rinden birisine bir mal ikrarını
tasdik ederlerse, hastanın ölümünden son-ra varislerin tasdikine ihtiyaç kalmaz.» Ta'miye bunu
Miskin'in haşiyesi-ne dayandırarak şöyle demiştir: «O halde icazet tasdik gibi değildir.»
Sarih de, Fuzulî babında: «Hastanın varislerine sattığı varislerin ica-zetine bağlı olur« demiştir.
Hülâsa'da şöyle denilmiştir: «Hastanın hastalığında varise birşey satması geçerli değildir. Ancak
varisleri icazet verirlerse, geçerli olur. Sağlam olan görüş de ancak budur. İmameyn'e göre caizdir.
Şu kadarı var ki, eğer o satışta bir aldatma veya müsamahalı davranma varsa, alıcı malı geri
vermekle satış bedelini tamamlama konusunda muhayyer-dir.» Sâyıhânî.
«Zevcesine ilh...» Yani başka vârisi yoksa, ölüm hastası olan ko-canın kendi karısına vasiyeti
geçerlidir. Şurunbulâliye'de olduğu gibi.
«Bu ikisinden başkasında ilh...» Bir kimse ölüm hastası iken zilyedliğindeki bir yerin vakıf olduğunu
ikrar etse. bakılır: Eğer kendi ta-rafından vakfedildiğini ikrar ederse, sülüs üçte birden sayılır.
Nitekim hasta, kölesinin azadını ikrar etse veya bir başkasına tasadduk ettiğini ikrar etse, bunlar da
üçte birden sayılır.
Eğer başka bir kimse tarafından vakfedildiğini ikrar ederse, o veya onun varisleri tasdik ederlerse,
caiz olur.
Ama yerin vakıf olduğunun ikrar ettiği halde onun kendisi tarafın-dan mı, başkası tarafından mı
vakfedildiğini söylemezse, o zaman o yer terekenin üçte birinden sayılır. İbni Şıhne. Hâmiş'te de
yledir.
«Tarsusî'nin zannettiği ilh...» Tarsusî şöyle demiştir: «Sultan tasdik etse bile yine üçte birden
sayılır.» H. Hâmiş'te de böyledir.
«Deyni kabzettiğini ilh...» Hâniye'de şöyle denilmiştir: «Hastanın ölüm hastalığında varisindeki
alacağını veya varisinin kefilinde olan ala-cağının kabzını ikrar etmesi geçerli değildir. Ama, bir
yabancının alaca-ğını tamamen kabzettiğini ikrar etmesi geçerlidir.»
Bunda asıl kaide şudur: Eğer yabancıya deyni sağlığında verdiği sabit olursa, hastalığında onu
kabzettiğine dair ikrarı caizdir. Velevki, onun üzerinde belli bir borç olsun. Kabzını ikrar ettiği ister
malın seme-ni olsun, ister mehir veya bir sulh bedeli olsun, sonuç değişmez.
Ama eğer bu deyn hastalık sırasında olmuşsa ve üzerinde de belli bir borç varsa veya şahitler
önünde o deyn vacib olmuşsa, o zaman bakılır: Eğer kabzını ikrar ettiği deyn bir malın semeni ise,
onun ikrarı sağlığındaki alacakları hakkında caiz değildir. Nitekim Sâyıhânî. bunun benzerini
Bedâyi'den nakletmiştir.



Ama eğer, kabzını ikrar ettiği deyn, sattığı bir malın semeni değil-se, üzerinde belli bir borç da olsa,
ikrarı caizdir. Câmiü'l-Fusûleyn.
Câmiü'l-Fusûleyn'de şöyle denilir: «Bir kimse hastalığında bir şeyi kıymetinden yüksek bir fiyatla
satsa ve semenini kabzettiğini ikrar etse, onun ikrarı tasdik edilmez. Ebû Yusuf'a göre alıcıya: «Ya
satışı boz ve-ya malın kıymetini bir defa daha öde» denilir. İmam Muhammed'e göre ise, müşteri
kıymeti kadarını öder veya satım akdini bozar.»
BİR UYGULAMA MESELESİ:
Hasta, varisine veya başkasına bir borcu olduğunu ikrar etse, son-ra iyileşse, onun o borcu, sağlık
zamanındaki borcu gibidir.
Bir kimse varisine birşey vasiyet etse, sonra iyileşse, onun vasiyeti geçersiz olur. Câmiü'l-Fusûleyn.
Tatarhâniye'de, Natıfî'nin Vâkıât adlı eserinden naklen şöyle denil-miştir: «Bir kadın kocasına zarar
vermek maksadıyle malının bir bölümü-nün oğlunun veya kardeşinin olduğuna şahitler edinse,
veya bir şahıs diğer çocuklarına zarar vermek maksadıyla malının bir bölümünün bazı çocuklarına
ait olduğuna şahit tutsa, şahitler de bunu bilseler, onlara düşen görev, şahitlik yapmamalarıdır.»
Allâme Birî.
Buna kıyasla uygun olan şudur ki, hâkim de eğer bunu biliyorsa, hükmetmemesidir. Ebussuud'un
Eşbâh ve Nezâir üzerindeki haşiyelerin-de de böyledir.
«Hastanın da varisleri ise ilh...» Meselâ bir kimse, oğlunun oğluna birşey ikrar etse, sonra da lehine
ikrar yapılan kimse ölse, işte bu, le-hine ikrar yapılanın varisi olan babası, hastanın da varislerinden
oldu-ğu için bu ikrar caizdir.
«Şekli şöyledir ilh...» Bu mesele, Velvâliciye'de açıklanmış, ama bu şekiller beyan edilmemiştir.
Eşbâh'ta da bu belirtilmiştir.
Câmiü'l-Fusûleyn, bu meselenin şeklini yazmıştır: «Babasına, ba-basının hastalığında veya
sağlığında şahitler huzurunda vedia olarak bin dirhem verse babası ölüm sırasında o vedianın
helak olduğunu ik-rar etse, tasdik olunur. Zira, sükût etse ve ölse, ne yaptığı da bilinmese, o vedia
onun malından olur. Bunu telef etmesindeki ikrarı daha uy-gundur.»
Sonuç olarak, burada ikrarın dayanağı mutlak bir vedia değil, bili-nen bir vedianın istihlâki ile
ilgilidir.
«Sonuç olarak ilh...» Bu açıklama Eşbâh'a muhalefet vardır. Eşbâh'ın ifadesi şöyledir: «Varise
birşey ikrar etmek, ister malla, ister nakit pa-ra ile ilgili olsun, ister ondan kabz olsun, ister onu ibra
olsun, diğer va-rislerin icazetine bağlıdır. Ancak üç mesele müstesnadır. 1. Bilinen bir vedianın
telef olduğunu ikrar etmek, 2. Yanında olan vedianın kabzını ikrar etmek, 3. Vekâletiyle varisinin
borçludan kabzettiğini ikrar etmek. Camiin telhisinde de böyledir. Uygun olan, emânetlerin, ne türlü
olursa olsun, şirket veya ariyet malı bile olsa, ikrarını da yukarıdaki ikinci me-seleye ilhak etmektir.
Bunların hepsinde varislerin bazısını bazısına ter-cih etmek söz konusu değildir.» T.
Fetâvâ-yı İsmaili'de şöyle denilmiştir: «Bir kimse ölüm hastalığın-da, yanındaki emtianın kendi
kızına ait olduğunu, kendisinin onda bir hakkı olmadığını ikrar etse ve şer'an kızının o mallarda hak
sahibi oldu-ğunu söylese, bu mallar da onun zilliyetinde ve onun mülkiyeti de açık olsa,
hastalığında da ölse, bunun bu ikrarı bâtıl olur mu? El-Cevap: Araş-tırıcı âlimlerin güvendiği görüşe
göre evet, bâtıldır.»
Hâmidiye'de deşöyle bir ifade vardır: «Bir kimse hastalığında karısı Hind'in yanında hiçbir hakkı
olmadığını ikrar etse ve hanımının zimmeti-ni bütün şer'î haklardan ibra etse, o hastalığının
sonucunda ölse, karısı ile başka varisleri de olsa, Hind'in zilliyetinde de onun birçok malı olsa,
bununla beraber adamın Hind'de alacağı da olsa, varisler bu ikrara icazet vermeseler, bu ikrar
geçerli olur mu? El-Cevap: Hâl böyle ise bu ikrar geçerli değildir.»
«Şu şey ilh...» Bahır'ın Kaza kitabının müteferrik meseleler bahsin-de şöyle denilir: «Bir kimse,
«Falan kimse üzerinde benim hiçbir şeyim yoktur.» dese, sonra da onda malı olduğunu iddia
ederek ona yemin tek­lif etmek istese, o kimse yemin etmez. Ebû Yûsuf'a göre örfe uyarak yemin
eder. Dava kitabının sonunda çeşitli meseleler bahsinde, «Fetva Ebû Yusuf'un kavli üzeredir.»
denilmiştir. Harezm uleması da bunu ter-cih etmişlerdir. Şu kadarı var ki, fakihler, «O malı ikrarda
bulunanın va-risi iddia ederse.» meselesinde iki görüşe ayrılmışlardır. Bezzâziyye'de bu
görüşlerden hiçbirisi tercih edilmemiştir. Sadrı Şehîd, yemin teklif etme konusunda, «Hâkimin
reyine başvurulur» demiştir. Fethü'l-Kedîr'de İbnü'l-Hümâm, Sadrı Şehîd'in bu sözünü şöyle tefsir
etmiştir: «Hâkim, olayın özelliğine göre ictihad eder. Hâkimin gâlib zannına göre ikrar ettiği zaman



kabzetmemişse, hasım yemin eder. Eğer ikrar ettiği zaman kabzettiğine kanaat getirirse, yemin
teklif etmez. Bu görüş ancak da-valarda uzman olan hâkimler içindir.»
TAMAMLAMA: Tatarhâniye'de, Hülâsa'dan naklen şöyle denilmiştir: «Hasta, «Halktaki bütün
alacaklarımı tamamen aldım.» diye ikrar etse, bu ikrarı geçerli değildir. Yine, «Bütün borçluları ibra
ettim.» diye ikrarda bulunsa, bu ikrarı da geçerli değildir. Ancak, «Falan kimsenin kabilesin-den
olan kimselerde olan alacaklarımı ibra ettim.» diye ikrar etse, ikra-rı da ibrası da geçerli olur.»
«Eski bir sebeble ilh...» Yani ikrar sırasında mevcut olan bir sebeble. Eğer hem ikrar, hem de ölüm
sırasında varis olan birisine ikrar etmiş ise, o varis bu arada onun verasetinden çıkmış olsa, Ebû
Yusuf'a göre ikrarı geçersiz olur. İmam Muhammed'e göre ise, geçersiz olmaz. Nûru'l-Ayn.
Kâdıhân'dan.
Câmiü'l-Fusûleyn'de şöyle denilir: «Köle olan oğluna birşey ikrar etse, sonra oğlu azad edilse, baba
da ölse, o ikrarı caizdir. Çünkü o ik-rar köle için değil, kölenin efendisi içindir. Bunun aksine köle
olan oğ-luna birşey vasiyet etse, sonra oğlu azad edilmiş olsa, o vasiyet bâtıl olur. Çünkü o zaman
o vasiyet oğul için yapılmış olur ki, oğul için va-siyet bâtıldır.» Bunun açıklaması Minâh'tadır.
Vasiyet bahsinde yazdık-larımıza bakınız.
«Ölen kimse varis değildir ilh...» Metindeki bu cümle ifade ediyor ki, o kız eğer hayatta olsa idi varis
olurdu. Varise de ikrar etmek geçerli olmazdı.
Hâniye'de şöyle denilmiştir: «Öldüğü hastalığında hastanın varisin-de ve varisinin kefilinde, -o
kefalet onun sağlığında yapılmış olsa bile- bulunan borcu aldığını ikrar etse, bu ikrarı geçerli
değildir. Varisine teberruen o alacağını bir yabancının kendisine ödediğini ikrar etmesi de yine
geçerli değildir. Bir kimse birisini muayyen bir şeyin satışı için vekil tayin etse vekil o malı
müvekkilin oğluna satsa, müvekkil semeni oğ-lundan kabzettiğini veya vekilinin ondan kabzettiğini
ikrar ederse, tasdik edilmez. Hasta olan vekil ve müvekkil sağlam ise, vekil müşteriden se-meni
kabzettiğini ikrar etse. müvekkil de onu inkâr etse, vekil tasdik edilir. Eğer müşteri, vekilin varisi
ise, müvekkil ve vekilin her ikisi de hasta iseler, vekil semeni kabzettiğini ikrar etse, sözü tasdik
edilmez. Çünkü vekilin hastalığı halinde varisine kabzla ikrarı, ikrarının geçersiz olması için
yeterlidir. İkisinin hastalığı ise ikrarın geçersiz olması için daha uygundur.»
Hastanın bütün terekesini ihata edecek meblâğda borcu olsa, o da bir vedianın veya ariyetin veya
varisinin yanındaki mudarebe malının kabzını ikrar etse, ikrarı geçerlidir. Zira eğer varis, emaneti
hasta olan murisine geri verdiğini iddia etse, muris de onu yalanlasa, varisin sözü kabul edilir.
Nûru'l-Ayn. Vasiyet kitabının baş tarafından.
BİR UYGULAMA MESELESİ:
Bir kimse ölüm hastalığında bir yabancıya bir köle satsa, yabancı da o köleyi satıcının varisine
satsa veya hibe etse, eğer o yabancı kabzettikten sonra satmış ise, geçerlidir. Çünkü varis,
murisinden değil, o köleyi yabancıdan temellük etmiştir. Bezzaziyye.
BİR UYGULAMAYA MESELESİ:
Karısına mehr-i misil kadar mehirle ikrarda bulunmak, duhûldan son-ra da olsa, geçerlidir. Çünkü
bunda töhmet yoktur. İmam Zâhirüddîn şöyle demiştir: «Bazı âiimier, «Adaletlere göre, kadınlar
mehirden bir bölümünü almadıkça kendisini kocasına teslim etmez. Kabzettiğini iti-raf edene kadar,
o miktarla da hükmedilmez.» demişlerdir.
Doğru olan, kadının mehrini tam olarak alması ise de erkeğin ikra-rı emsal mehir miktarının
tamamına kadar tasdik edilir. Bezzâziyye.
Yine Bezzâziyye'de şöyle denilmiştir: «Kendisine bir çocuk bıraka-rak ölen karısına, hastalığı
sırasında emsal, mehir kadar ikrarda bu-lunsa, bu ikrarda bulunanın diğer varisleri de olsa, varisler
onu bu ik-rarında tasdik etmezler. Kadı İmam, «Onun ikrarı geçerli değildir.» de-miştir.»
Bezzâziyye'den yapılan bu nakil, yukarıda geçenle çelişmez. Çün-kü kadının ölümünden sonraki
ikrarda galib olan, kadının varislerinin veya vasisinin kadının mehrini tam olarak almalarıdır. Ama
birinci ise, bunun tam aksinedir. Orada kadın hayattadır.
BİR UYGULAMA MESELESİ :
Sirâciye'den naklen Tatarhâniye'de şöyle denilir: «Bir kimsenin, «Bu ev ortak malıdır veya ben bu
eve ortağım» demesi, o evin yarısını, bir başkasına ikrardır.»
İtâbiye adlı eserde de: «Mutlak ortaklık ifadesini kullansa, Ebû Yu-suf'a göre yarı yarıya ikrardır.
İmam Muhammed'e göre ise, mutlak or-taklık sözünden sonra ikrarda bulunanın, o ortaklığı



açıklamasına bağ-lıdır. O halde, bu evde ortaklık vardır dedikten sonra ara vermeden, «Üç-te
ikisinde» dese, onun ikrarı tasdik edilir. Yine, ortaklık sözünden son-ra, «Benimle onun
arasındadır.» veya «Benimle onundur.» dese, yarısını diğerine ikrar etmiş sayılır.» denilmiştir.
«Yaşadığı yerde ilh...» Bu söz, diğer bir görüşün hikâyesidir. Hevâşi-i Yakûbîye'de şöyle
denilmiştir: «Nesebi meçhul olan, Ekmelüddin'in Şerhi Telhisü-l Câmi'deki ifadesine dayanılarak
nesebi bilinmeyenden maksat, kendi ülkesinde babası bilinmeyendir. Üstün görüşe göre, ne-sebi
bilinmeyenden maksat doğum yeri, yaşadığı memlekette nesebinin bilinmemesidir. Kınye'de
olduğu gibi. Çünkü, Batıda yaşayan bir kimse, Doğuya gittikten sonra başından bir olay geçse, o
zaman onun batıdaki nesebinin araştırılması gerekir. Bunun da çok güç olduğu herkesçe
bi­linmektedir.»
METİN
Ölüm hastası, yukarıda gecen üç şartla, bir başkasının babası, an-nesi veya oğlu olduğunu ikrar
etse, bu ikrar dede ve ninelere kadar yük­selse bile geçerlidir.
Makdisî'de şöyle denilir: «Zeylâi'nin görüşüne dayanılarak bunda bir görüş vardır. Şöyle ki, eğer
dedesi veya oğuldan torunu olduğunu ikrar etse, geçerli değildir. Çünkü, bu ikrarlarında nesebi bir
diğeri üzerine hami vardır.»
Bir hastanın nikâhlısı olmayan, başkasının da iddetlisi bulunmayan bir kadının kendi karısı
olduğunu ikrar etmesi, karılarının sayısı dörtten aşağı ve mukarrünleh olan kadının baldızı
olmaması şartı ile geçerlidir.
Hastanın, başka bir efendisi olduğu sabit değilse, bir adamın efen-disi olduğunu ikrar etmesi
geçerlidir.
Kadının hastalığında bir diğerinin babası, annesi, kocası veya efen-disi olduğunu ikrar etmesi de
geçerlidir. Çünkü bunda asıl kaide şudur: «İnsanın hakkında değil, kendisi üzerine ikrarı bir
delildir.»
Ben derim ki: Anne hakkındaki ikrarın, baba gibi geçerli olması, âlimlerin çoğunluğunun üzerinde
durdukları meşhur görüştür. İmam İtabî, Ferâiz adlı eserinde, «Anne hakkında ikrar etmek geçerli
değildir.» de-miştir. Dâv-i Sirâc isimli eserde de yledir. Çünkü neseb, annelere değil, babalara
isnad edilir. Ancak İtabî ve Dâv-i Sirâc'ın zikrettiklerin-de şöyle bir görüş vardır: Onlar kocalığı
başkasına yüklemektedirler. Bu da geçerli değildir.
Şu kadarı var ki, doğru olan, annesi olduğunu ikrar etmesi de ba-bası olduğunu ikrar etmesi gibi
geçerlidir. Çünkü her ikisi de asıldır. As-lı ikrar ise geçerlidir. O halde anneyi ikrar da babayı ikrar
gibidir.
Kadının, «Şu benim oğlumdur.» diye ikrar etmesi halinde kocası ona itiraz ederse, bir kadının veya
ebenin çocuğun tayini hususunda şehâdetleri ile, geçerlidir. Ama çocuğun nesebi zaten yatağında
doğduğu kadın ile sabit olmaktadır. Şümnî.
Doğumu ikrar edilen böyle bir kadının doğumunu isbatı. Nesebin sübutu konusunda geçtiği gibi,
tam bir delille veya varsa kocasının tasdiki ile sabit olur.
Evli olmayan, iddet de beklemeyen bir kadının ise, «Şu benim oğlumdur.» diye ikrar etmesi
geçerlidir. Ama kadın evli bir kadın ise ve ço-cuğun başka bir erkekten olduğunu iddia ederse,
tasdik edilir.
Ben derim ki: Şöyle birşey kaldı: Eğer kadının o kocadan başka bir kocası olduğu bilinmiyorsa, bu
mesele hakkında ben birşey görmedim.
Adı geçen kimselerin, ikrarında kadını tasdik etmeleri gerekir. An-cak bunların tasdiki eğer çocuk
meramını anlatamıyorsa gereklidir.
Kadının oğlu olduğunu ikrar ettiği kimse başka birisinin kölesi ise, ikrarının tasdik edilmesi için,
çocuğun efendisinin kadını tasdik etmesi gerekir. Çünkü hak onundur.
İkrarda bulunanın ölümünden sonra lehine ikrar yapılanın onu tas-dik etmesi geçerlidir. Çünkü
neseb ve iddet, ölümünden sonra devam eder. Ancak, kadın kocasını ikrar ettikten sonra ölürse,
ondan sonra kocası onun karısı olduğu tasdik ederse, Ebû Hanîfe'ye göre kocanın tasdiki ge-çerli
olmaz. Çünkü kocanın ölümü üzerine nikâh her bakımdan sona er-miştir. Hatta, kocanın karısını
yıkaması da caiz değildir. Ama bunun ak-si mümkündür. Yani koca ölürse, kadın kocasını
yıkayabilir. Çünkü ka-dının iddeti olduğu için nikâh bağları kopmamıştır.
Bir kimse, nesebi başkasına yükleyecek bir neseb ikrarında bulunsa, amca, kardeş dede ve



oğuldan torunu gibi, başkası hakkındaki ikrarı geçerli değildir. Varisler tasdik ehli oldukları halde
onu tasdik etseler de sonuç değişmez. Bu ikrar, ancak delil ile geçerli olur. İki kişinin ik-rarı bu
delilden sayılır.
Bir kimsenin kendi hakkındaki ikrarı ise geçerlidir. Hatta, kendi ço-cuğu olduğunu ikrar ederse,
nafakasını vermesi, bakımından yapması ge-rekir. Eğer lehine ikrar yapılan, ikrarda bulunanı tasdik
ederse, çocuk onun varisi olur. Çünkü bunların ikrarları, kendileri için delildir. Bu hü-küm, ikrarda
bulunanın lehine ikrar yapılanın dışında yakın veya zevil erhâm ve muvâlât gibi uzak varisleri
olmamasına bağlıdır. Eğer yle bir varisi varsa, lehine ikrar yapılan, ikrarda bulunanın mirasçısı
olmaz. Çünkü nesebi sabit değildir. O halde bilinen varise hasım olamaz.
Burada lehine ikrar yapılanın mirasçı olmasına engel olacak va-risten maksat, karı ile kocanın
dışındaki varislerdir. Çünkü karı veya ko-canın varlığı, başkalarının miras almasına engel değildir.
Bunu İbni Ke-mal zikretmiştir.
İkrarda bulunan ikrarından dönme hakkına sahiptir. Çünkü ikrar bir yönüyle vasiyettir. Zeylâî.
Lehine ikrar yapılan tasdik etse bile ikrar-da bulunan ikrarından yine dönebilir. Bedâyî'de de
yledir.
Şu kadarı var ki Musannıf, Sirâciye'nin şerhlerinden, «Tasdik ile neseb sabit olur. O zaman ikrardan
dönemez.» ifadesini de nakletmiştir. O halde fetva zamanında bu noktanın araştırılması gerekir.
Babası ölen bir kimse, herhangi bir kimsenin kardeşi olduğu ikrar ederse nesebi sabit olmasa da,
lehine ikrar yapılan mirasta ona ortak olur. Zira yukarıda, şahsın yalnız kendi nefsi hakkındaki
ikrarının ge-çerli olduğu zikredilmişti. O zaman lehine ikrar yapılan ikrarda bulu-nanın hissesinin
yarısı üzerinde hak sahibi olur.
Ben derim ki: Geride bir mesele kaldı ki, ölen adamın kardeşi, bir çocuğun ölen kardeşinin oğlu
olduğunu ikrar etse, bu ikrar geçerli olur mu? Şafiî âlimlerine göre, geçerli olmaz. Zira, çocuğun
varlığı kendisi-nin mirasçı olamamasına sebep olur. Ben bu meselede bizim âlimleri-mizden açık
bir nakil görmedim. Ancak, âlimlerimizin metinlerinin açık ifadesinden anlaşılan, bu ikrarın da
geçerli olmasıdır.
Bir diğerinde, yüz dirhem alacağı olan bir kimse ölse, iki varisin-den birisi babasının alacağının
yarısını aldığını ikrar ederse, ikrarda bu-lunan borçludan hiçbir şey alamaz. Zira onun ikrarı kendi
hissesine dö-ner. Diğer kardeş de babasının yarısını aldığını bilmediğine dair yemin ettikten sonra
borçludan yarısını alır. Ekmel böyle demiştir.
Ben derim ki: Varislerden birisi, babasının alacağının hepsini aldığını ikrar etse, yine hüküm
yledir. Şu kadarı var ki, diğer varisin burada borçlunun hakkı için yemin etmesi gerekir. Zeylâî.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...