06 Ekim 2012

GANİMET VE TAKSİMİNE DAİR MESELELER BEYANINDA BÂB



METİN
Muğrîb'de zikredilmiştir ki, ganimet; kâfirlerle savaşırken onlardan zorla alınan maldır. Bu malın beşte biri beytülmâla ayrıldıktan sonra kalan kısmı gaziler arasında taksim edilir.
Fey; haraç gibi kâfirlerden harbden sonra alınan maldır. Bu fey, bütün müslümanların masraflarına sarfolunur.
İslâm hükümdarı bir beldeyi sulh yoluyla fethettiğinde hem kendisinin hem de kendisinden sonra hükümdar olacak zatların yapılan sulh şartlarına riayet etmeleri icab eder. Buna göre o belde sulh yapan kavmin elinde mülk olarak kalır.
Hükümdar bir beldeyi zorla fethedince muhayyer olup dilerse o beldeyi gaziler arasında taksim eder, dilerse o beldeyi ahalisi elinde bırakır. Kendilerinden cizye, arazilerinden de haraç alır. Gazilerin ihtiyacı bulunursa, o beldenin aralarında taksim edilmesi evlâdır. Dilerse beldenin ahalisini Çıkarır, yerlerine hariçden başkalarını getirip yerleştirir. Getirdiği kimseler kâfir iseler üzerlerine cizye ve haraç koyar, müslüman iseler üzerlerine yalnız öşür koyar.
Hükümdar esir aldığı kâfirler İslâmiyeti kabul etmezlerse muhayyer olup dilerse onları öldürür, dilerse köle olarak kullanır, dilerse müslümanlara haraç ve cizye vermek üzere kendilerin) hür ve zimmî olarak bırakır. Arap olan müşrikler İle mürtedler ehl-i zimmet olarak bırakılmaz. Nitekim yakında gelecektir.
Kâfirlere galip gelip esir edildikten sonra her ne kaçlar İslâmiyeti kabul ettikten sonra olsa bile meccanen salıverilmeleri haramdır. Çünkü gazilerin hakkı teallûk etmiştir. İmam Şafiî Allah-ü Teâlâ'nın : "Ya iyilik (karşılığında hiç bir şey almayarak âzâd) edin, yahut fidye (alın)." (Muhammed (S.A.V.) Sûresi, âyet: 4) nazm-ı celilinin gereğince esirlerin meccanen bırakılmasını caiz görmüştür.
Biz Hanefiler: İmam Şafiî'ye bu âyet-i kerîme, "Müşrikleri, nerede bulursanız öldürün." (Tevbe Sûresi, âyet: 5) âyet-i kerîmesiyle neshedilmiştir.» diye cevap veririz.
Harb bittikten sonra kâfirlerden biraz mal alıp da esirlerini salıvermek şer'an haramdır. Ama harb bitmeden önce mal karşılığında esirlerin bırakılması caizdir. Müslüman esir karşılığında caiz değildir. İmameyn'e göre caizdir, İmam-ı Azam'ın iki rivayetinden kuvvetli olanı da budur.
Kâfirlerden esir alınan kadınların ve çocukların mal karşılığında bırakılmaları caiz değildir. Kâfirlerden alınan at, kılıç da fidye karşılığında verilmez. Zaruret olursa bunların hepsinin fidye karşılığında verilmeleri caizdir.
İslâmiyeti kabul eden esir ile kâfirlerin esir aldıkları müslümanlarla değiştirilmesi caiz değildir. Ancak kendisinin müslümanlığına emniyet hâsıl olup kendi rızasıyla değiştirilmeyi kabul ederse, olur. Dürer. Şadru'ş-Şeria, Şümunni.
İZAH
"Ganimet ve taksimi babı ilh .." Musannıf cihâdı ve sulhu zikredince elde edileni beyan etmeye başladı.
"Fey ilh..." Yani harbden sonra kâfirlerden alınan maldır. Buna göre harb yapılmadan kâfirlerin İslâm hükümdarına verdikleri hediyeler fey delildir. Hindiyye'de zikredilmiştir ki, ganimet; gazilerin kuvvetiyle zorla kâfirlerden alınan maldır. Fey ise haraç ve cizye gibi harbsiz kâfirlerden alınan maldır. Ganimette beşte biri beytülmâl için ayrılır, feyde ise ayrılmaz.
Kâfirlerden hediye yahut hırsızlık yahut kapmak yahut hibe suretiyle alınan mallar ganimet olmayıp alan kimseye aid olur. Müslümanların menfaati bulunursa hükümdar kendisine verilen mal karşılığında bir sene harb yapmamak üzere kâfirlerle barış yapsa caiz olur. Hükümdarın aldığı bu mal fey ve ganimet olmaz. Fakat haraç gibi olup beytülmâla konulur. Çünkü ganimet at ve deve koşturmak suretiyle alınan malin ismidir, Fey zor yoluyla düşmandan bize gelen maldır. Anlaşma ile hükümdarın aldığı mal, rıza yoluyla alındığı için cizye ve haraç gibi beytülmâla konulur. Netice olarak savaş ve harb ile alınan mal ganimettir. Harbden sonra cizye ve haraç gibi düşmandan alınan mal feydir. Harbsiz ve zor kullanmaksızın hediye ve sulh yoluyla alınan mal ganimet ve fey değildir. Bu malın hükmü fey'in hükmü gibi olup beşte biri alınmaz. Bütün müslümanların masrafına sarfedilmek üzere beytülmâle konulur.
"İslâm hükümdarı bir beldeyi sulh yoluyla fethettiğinde ilh..." Sulhta haraç suyu ve öşür suyu nazar-ı itibare alınır. Eğer suları haraç suyu olursa haraç üzerine, eğer suları öşür suyu olursa öşür üzerine sulh yapılmış olur. Kuhistânî.
"Dilerse o beldeyi gaziler arasında taksim eder ilh..." Yani alınan ganimetin beşte biri çıkarıldıktan sonra esir edilen ahalisi köle olarak, malları da ganimet olarak gaziler arasında taksim edilir. Fetih.
"Dilerse o beldeyi ahalisi elinde bırakır ilh..." Yani canlarını bağışlar, arazilerini ve mallarını da kendilerine verir. Kendilerinden cizye alınır. Arazilerini sulayan gerek yağmur, kaynak, dere, kuyu suyu gibi öşür suyu, gerekse acemlerin (arap. olmayanlar) açtığı ırmak suyu gibi haraç suyu olsun su nazar-ı itibara alınmaksızın arazilerinden de haraç alınır. Çünkü bu haraç ilk defa kâfir üzerine konulan bir vergidir. Çanlarını ve arazilerini kendilerine karşılıksız bağışlamak mekrûhdur. Ancak arazilerinden mahsul çıkana kadar kendilerine diğer ganimet mallarından barınabilecekleri miktarda mal verilir. Esirleri mal karşılığında bırakmak caiz değildir. Çünkü harbedecek kâfirlerin para karşılığında olsa bile salıverilmesi müslümanların zararınadır. Fetih.
"Müslüman iseler üzerlerine yalnız öşür koyar ilh..." Çünkü bu, ilk defa müslümanlar üzerine konulan bir vergidir.
TENBİH: Şürunbulâlî "Et-Dürretü'l-Yetime fil'gânime" ismindeki risalesinde zikretmiştir ki, İslâm hükümdarı zorla almış olduğu bir belde hakkında muhayyerdir, demek sahabenin icma'ına muhâlifdir. Çünkü Hz. Ömer (R.A.) alınan arazileri gaziler arasında taksim etmemiş ve beşte birini beytülmâl için ayırmamıştır. Âlimlerimiz bunu nakledip ikrar etmişlerdir.
Ben derim ki: Hz. Ömer (R.A.) münasib olanı yapmıştır. Nitekim kıssadan da bilinmektedir. Yoksa muhakkak lâzım olanı yapmış değildir. Nasıl lâzım olanı yapsın ki, Peygamber Efendimiz Hayber'i fethettiğinde arazisini gaziler arasında taksim etmiştir. Bundan maltım oldu ki, İslâm hükümdarı bir yeri zorla fethettiğinde oranın arazisi hakkında muhayyer olup münasib olanı yapar.
"Dilerse onları öldürür ilh..." Yani alınan esirlerden -gerek arap olsun gerekse acem olsun- harb edenler öldürülür. Kadınlar ve çocuklar öldürülmeyip müslümanların menfaatine köle olarak kullanılır. Kuhistânî.
"Dilerse köle olarak kullanır ilh..." Esir edilmeden önce müslüman olmayan kâfirlerin esir edildikten sonra İslâmı kabul etmeleri köle olmalarına mâni olmaz.
"Meccanen salıverilmeleri haramdır ilh..." Hatta mal veya müslüman esir karşılığında bırakılmaları da caiz değildir. İhtiyaç zamanında mal karşılığında bırakılmaları caizdir. İmam Muhammed'e göre çocuğu olmayacak derecede yaşlı olursa mal karşılığında bırakılması caizdir. İmameyn'e göre müslüman esir karşılığında bırakılmaları caizdir. Diğer üç mezheb imamlarının kavilleri de böyledir. Nitekim Resûl-i Ekrem Efendimiz bir müşrikle iki müslümanı değiştirmiştir. Bir müşrik kadınla Mekkelilerin esir ettiği müslümanları değiştirmiştir. Sahih-i Müslim.
Ben derim ki: Kâfir esirlerin mal karşılığında bırakılmalarının haram olması ihtiyaç olmadığına göredir. Ama ihtiyaç olursa mal veya müslüman esir karşılığında bırakılmaları caizdir.
"Kadınların ve çocukların mal karşılığında bırakılmaları caiz değildir ilh..." Çünkü çocuklar büyüyüp müslümanlarla savaşırlar. Kadınlar ise doğurup nüfusun artmasına sebeb olurlar.
"Kendi rızasıyla değiştirilmeyi kabul ederse olur ilh..." Yani İslâmiyeti kabul eden esir kendi gönül hoşluğuyla kâfirlerin elinde bulunan bir müslümanla değiştirilmesini kabul ederse caiz olur. Çünkü başka bir insana zarar vermeksizin bir müslümanı kurtarmış olur. Fetih.
T E N B İ H :Kinye'de: "Dar-ı harbde esir bulunan erkekler, kadınlar, âlimler ve cahiller satın alınmak istendiğinde önce erkekler ile cahiller satın alınır." diye zikredilmiştir. Buna şöyle cevap verilmiştir: Bu seleften nakledilen bir delile dayanıyorsa, denilecek bir şey yoktur. Şayet bir defile dayanmıyorsa müslüman kadınların namusunu korumak için önce onların satın alınması lâzımdır.
Ben derim ki: İlme hürmeten önce âlimlerin satın alınması lâzımdır. Bezzâziye sahibi: "Faziletlerinden dolayı âlimler sonraya bırakılır. Çünkü onlar aldatılamaz, cahiller aldatılabilir." demiştir.
Bazı fukâha: "Harbde kendilerinden faydalanmak için önce erkekler satın alınır." demiştir. Önce erkeklerin alınması kendilerine muhtaç olunduğu takdirdedir. Kendilerine muhtaç olunmazsa, önce kadınların satın alınması lâzımdır. Teemmül et.
METİN
Kâfirlerden alınan esirlerin memleketlerine gönderilmesi haramdır. Bu ibare Dürer'e tâbi olarak şerhin nüshalarında sabittir. İbn-i Kemâl'e tâbi olarak metinde sabit değildir. Çünkü esirlerin bir şey alınmaksızın bırakılmaları haram olunca memleketlerine bırakılmalarının haram olması evleviyetle sabit olur. İslâm memleketine taşınması mümkün olmayan hayvanların ayaklarının kesilmesi haramdır, önce kesilir, sonra yakılır. Çünkü diri olarak yakmak ancak Allah'a mahsustur. Nitekim taşınması mümkün olmayan silâhların ve eşyaların da yakılması lâzımdır. Kâfirleri kızdırmak için demir gibi taşınması mümkün olmayan şeyleri gizli bir yere defnedilmeleri kaplarının kırılması, yağlarının dökülmesi lâzımdır.
İslâm memleketine taşınmaları mümkün olmayan çocuklar ile kadınlar açlık ve susuzluktan ölmeleri için harabe bir yerde bırakılır. Çünkü onların öldürülmesi yasaktır. Fakat onlar hayatta da bırakılmaz.
Müslümanlar dar-ı harbde kâfirlerin yüklerinde yılan veya akrep bulsalar, kendilerinden zararı defetmek için onların nesillerinin devam etmesi için akrebin kuyruğunu yılanın dişlerini çıkarırlar. Tatarhâniyye. Yine Tatarhâniyye'de zikredilmiştir ki, kâfir memleketinde müslüman kadınlar ölüp kâfirlerin kendilerine cinsî yakınlıkta bulunmalarından korkulursa ateşte yakılırlar.
Dar-ı harbde ganimet malı taksim edilmez. Ancak hükümdar ganimet malının gaziler arasında taksim edilmesinin faydalı olduğu içtihadında bulunur veya gazilerin ona ihtiyacı olursa, bu takdirde taksim sahih olur.
Hükümdarın ganimet mallarını taşıyacak vasıtası bulunmadığı takdirde bu malları gazilere sehimleri nisbetinde emanet olarak vermesi helâldir. Hükümdarın ganimet malını taşıyacak vasıtası bulunmayıp askerler de ganimet malını taşımayı kabul etmedikleri takdirde, hükümdar ganimet mallarını ücret karşılığında taşımaları için askerlere cebredebilir mi edemez mi bu hususta iki rivâyet vardır.
Ganimet malının emanet olarak taksim edilmesi mümkün olmadığı takdirde, gazilerden her biri kendi hissesini taşımaya muktedir olursa aralarında taksim edilir. Eğer her biri kendi hissesini taşımaya muktedir olmazsa, artık taşınması mümkün olmayan mallardan olmuş olur ki, bunun da hükmüyukarıda geçti.
Gerek hükümdar gerekse başkası mülk edinmek için, ganimet malını taksim edilmeden önce satamaz. Ama yenilecek şey için ganimet malından bir mikdar şey satılsa caizdir. Satılması caiz olmadığı halde ganimet malı satılmış olursa fesadı Önlemek için geri alınır. Geri alınması mümkün olmazsa ganimete konulmak üzere parası alınır. Cevhere, Haniyye.
İZAH
"Çünkü diri olarak yakmak Allah'a mahsustur ilh..." Buhâri-i Şerifde: "Şübhe yok ki, ateş ile ancak Allah-ü Teâlâ azab eder." diye vâriddir.
Osman b. Hibbân'dan rivayet edilmiştir; Demiştir ki: "Ben Ümmüdderdâ (R.A.)'nın yanında iken bir pire yakalayıp onu ateşe attım." Bunun üzerine Ümmüdderdâ dedi ki; Ben Ebudderdâ'yı şöyle derken işittim: Ben Rasûlüllah (SAV.)'ı: "Ateşle ancak ateşin sahibi (olan Allah-ü Teâlâ) azab eder." buyururken işittim. Buna, yukarıda geçtiği üzere "Savaş halinde düşmanın yakıcı maddelerle yakılması caizdir." diye itiraz edilemez. Çünkü düşmanın yakıcı maddelerle yakılmasının caiz olması başka vasıtalarla üstün gelme imkânı bulunmadığı takdirdedir.
Hayvanların kesildikten sonra yakılmasının caiz olması ölünün acı duymamasını gerektirir. Halbuki "Ölü, kemiğinin kırılmasıyla acı duyar, diye eser vardır." denilirse "Bu, insanoğluna mahsustur. Çünkü insanlar kabirlerinde ya nimetlenirler veya azab görürler. Hayvanlar ise böyle değildir. Şayet hayvanlar, kemiklerinin ve diğer âzalarının kırılma ve kesilmesiyle acı duymuş olsalar, onların kemikleri ve diğer azalarıyla faydalanılmasının caiz olmaması lâzım gelirdi." diye cevap verilir.
"Fakat onlar hayatta da bırakılmaz ilh..." Çünkü hayatta bırakıldıkları takdirde kadınlar çoğalmalarına sebeb olur. Çocuklar ise büyüyüp biz müslümanlarla harbederler. Valvalciyye. Fetih'de: "Kâfir olan esir kadınlar ile çocukların harabe bir yerde açlık ve susuzluktan ölmeleri için bırakılmaları, haklarında yasak edilmiş olan öldürülmekten daha büyük günâhtır. Ancak onları taşıyacak vasıta ve erzak bulunmadığı takdirde mecburi olarak bırakılır." diye Valvalciyye'ye itiraz edilmiştir.
Fetih sahibinin bu itirazı şaşılacak bir şeydir. Çünkü Valvalciyye: "Esir kadınlar ile çocukların açlık ve susuzluktan ölmeleri için harabe bir yerde bırakılmaları ancak İslâm memleketine taşınmaları mümkün olmadığı takdirdedir" diye açıklamıştır. Bu mesele Muhît ile Bahır'da da böyledir. Ama söz götürür. Zira Fetih sahibi esir kadınlar ile çocukların yiyeceksiz ve susuz harabe bir yerde bırakılmaları, öldürülmelerinden daha günâhtır." ifadesiyle "Onları İslâm memleketine taşımak mümkün olmadığı takdirde öldürmek için her hangi bir sebebe teşebbüs edilmeksizin oldukları yerde bırakılırlar." demek istemiştir.
"Onların nesillerinin devam etmesi için ilh..." Yani müslüman askerler dar-ı harbden döndükten sonra yılan ve akrepler çoğalıp onları soksun diye öldürülmez.
"Ateşte yakılırlar ilh..." Yani ölen müslüman kadınları kâfirlerin bulamayacağı gizli bir yere defnetmek mümkün olmadığı veya zaman uzayıp cesedleri bozulmadığı takdirde, kâfirlerin bunlara cinsî yakınlıkta bulunmalarından korkutursa cesedleri ateşte yakılır.
"Ganimet malı dar-ı harbde taksim edilmez ilh..." Hanefî mezhebinin meşhur kavline göre ganimet malı İslâm memleketine getirilmedikçe buna mücahidler mâlik olamaz. Bazı fukâhaya göre ganimet malının dar-ı harbde taksim edilmesi tahrimen mekrûhdur. Dürr-i Müntekâ.
"Gazilerin ona ihtiyacı olursa ilh..." Keza gaziler ganimet malının aralarında taksim edilmesini hükümdardan isteyip hükümdar da fitne çıkmasından korkarsa, ganimet malım dar-ı harbde gaziler arasında taksim eder. Nitekim Muhît'ten naklen Hindiyye'de de böyle zikredilmiştir.
"Bu takdirde taksim sahih olur ilh..." Dar-ı harbde ganimete gazilerin ihtiyacı bulunursa, bu takdirde ganimetin taksimi sahih olur. Yani cinsi yakınlıkta bulunma, satma, âzâd etme, miras kalma gibi hükümler sabit olur. Fakat ganimet malları, İslâm memleketine çıkarıldıktan sonra olsa bile hükümdarın içtihadı veya ihtiyaç olmaksızın taksim edilmeden önce cinsî yakınlık, satma, âzâd ve miras kalma gibi hükümler sabit olmaz. Ed-Dürrü'l-Müntekâ'da zikredilmiştir ki, ganimet malları İslâm memleketine getirildikten sonra taksim edilmeden önce hiç bir kimsenin ganimet mallarında mülkü sabit olmaz. Bundan dolayı gazilerden biri ganimet malı İslâm memleketine çıkarıldıktan sonra bir köle âzâd etse, âzâd olmaz. Ortak yoluyla olsun, mülkü olmuş olsaydı âzâd olurdu. Velhâsıl Mebsût'dan naklen Fetih'de zikredildiği gibi biz Hanefîlerce ganimet mallarım kâfirlerden almakla hak sabit olur. Bu hak islâm memleketine çıkarılmakla kuvvetlenir. Taksim edilmekle de mücahidler ganimet malına mâlik olur. Nitekim şüf'a hakkı satılmakla sabit olur. Taleb etmekle kuvvetlenir, almakla mülk tamam olur. Hak zayıf oldukça ganimet malının taksimi caiz olmaz. Bütün bu hükümler. İslâm ordusu bir beldeyi tam olarak ele geçirmediğine göredir. Eğer islâm ordusu bir beldeyi ele geçirip o belde İslâm beldesi olursa ganimet İslâm memleketine getirilmiş olur. Hak kuvvetlenir ve taksim edilmesi sahih olur.
"Emânet olarak vermesi helâldir ilh..." Yani hükümdar ganimet mallarının İslâm memleketine taşınması için gazilere sehimleri nisbetinde emânet olarak verir. Gaziler bu malları İslâm memleketine çıkardıktan sonra hükümdar onlardan alıp bir yerde toplar, sonra bu malları kendilerine kesin surette taksim eder. Cevhere.
"Bu hususta iki rivayet vardır ilh..." Fetih'de zikredilmiştir ki, dar-ı harbde hükümdar ganimeti gaziler arasında taksim ettiği- takdirde gazilerin dağılmasından korkarsa ücret karşılığında ganimet mallarını taşımaları için gazilere cebreder. Dağılmalarından korkmazsa dar-ı harbde ganimetigaziler arasında taksim eder. Çünkü ihtiyaç bulunduğu için bu taksim sahihdir. Aynı zamanda bu taksimde hem zorlamayı hem de ücreti düşürmek vardır.
"Ganimet malını taksim edilmeden önce satamaz ilh..." Yani gerek dar-ı harbde gerekse İslâm memleketine çıkarıldıktan sonra olsun satamaz. Çünkü taksim edilmeden önce ganimet malına mâlik olamaz. Fetih'de: "Taksim edilmeden önce ganimet malını gaziler satamaz, ama hükümdarın satması caizdir." diye yazılıdır.
Tahâvî'de zikredilmiştir ki, dar-ı harbde hükümdar taksim edilmeden önce ganimet malının satılmasını faydalı görürse satar. Satmada gazileri ve hayvanları yükden ve meşakkattan kurtarma vardır.
METİN
Dar-ı harbde orduya sonradan katılan yardımcı kuvvet de ganimetten, savaşanlar gibi hisse alır. Fakat dar-ı harbde savaşmayan tüccar, müslüman olan kâfir veya müslüman olan mürted ganimetten bir şey alamaz. Eğer bunlar orduyla beraber savaşırlarsa ganimetten hisse alırlar. Dar-ı harbde ganimet malı taksim edilmeden veya satılmadan önce ölen kimse için de ganimetten hisse yoktur. Ama dar-ı harbde ganimet malı taksim edildikten sonra yahut satıldıktan sonra yahut islâm memleketine ganimet malı çıkarıldıktan sonra ölürse, ganimetteki mülkü kuvvetlendiği için hissesi veresesine miras kalır. Tatarhâniyye.
Yine Tatarhâniyye'de zikredilmiştir ki, bir kimse ganimet malı taksim edildikten sonra cihâda katıldığını iddia edip şâhidle isbat etse, istihsanen ganimet malının taksimi bozulmaz. Kendisine ganimetteki hissesi mikdarı beytülmâldan mal verilir.
Bahır sahibinin: "Vakfı ganimete kıyas edip vakıfda hissesi olan bir kimse vakıf geliri toplanıp taksim edilmeden önce ölse, hakkı kuvvetlendiği için hissesi miras kalır." ifadesini Nehir sahibi reddetmiştir. Biz bunu vakıf bahsinde beyan ettik. Gaziler ganimet mallan içinde hayvan yemi, insan yiyeceği, odun, silâh ve yağ kabilinden olarak bulunan şeylerden dar-ı harbde taksim edilmeden istifade edebilirler. Fakat bunları satmaları ve kendilerine mal olmak üzere almaları caiz değildir. Musannıf Kenz sahibine tâbi olarak: "Gaziler bunlardan mutlak surette istifade ederler." dedi. Vikaye sahibi: "Silâhtan ihtiyaç halinde istifade ederler." diye kayıdladı. Hak olan da budur. Zahîriyye sahibi: "Hükümdar yasaklamadığı takdirde bunların hepsinden istifade edilir, yasakladığı takdirde istifade edilmesi mubah olmaz." demiştir. Metinleri de bununla kayıdlamak münasibdir.
Gazilerden birisi bunlardan bir şey satsa, parasını ganimete verir. Ganimet taksim edilmiş olursa, satan fakir değilse parasını tesadduk eder.
Gazilerden bir kimse av ve bal gibi kâfirlerin mâlik olmadığı bir şeyi bulsa, o şey kendisiyle diğer gaziler arasında ortak olur. Onu satması hükümdarın iznine bağlıdır. Satılan şey helâl olup veya parası daha faydalı olursa hükümdar satışa izin verir, parasını gaziler arasında taksim eder, malın kendisini almak daha faydalı ise satışı fesheder, onu ganimete katar.
Dar-ı harbden gaziler çıktıktan sonra bu gibi şeylerden hiç birisiyle faydalanmaları caiz değildir. Ancak bütün gazilerin rızalarıyla faydalanılır.
Kâfirlerden bir kimse yakalanıp esir edilmeden önce İslâm şerefiyle müşerref olsa kendi nefsini, küçük çocuklarını, yanında olan yahut müslüman veya zimmînin yanında emânet bıraktığı bütün mallarını kurtarmış olur. Eğer kendisinin İslâm şerefiyle müşerref olmadan önce küçük çocuklarıyla malı alınmış olursa, yalnız kendi nefsini kurtarmış olur. Kâfirin yanında emânet bulunan malı ganimet olur. Nitekim bir kimse dar-ı harbde İslâm şerefiyle müşerref olup sonra İslâm memleketine gelse, daha sonra müslümanlar tarafından memleketi fethedilse, küçük çocuklarından başka bütün malları ganimet olur. Küçük çocukları kendisine tâbi olduğu için ganimet olmaz. Bu müslümanın büyük çocukları, zevcesi, zevcesinin karnındaki yavrusu, gayr-i menkûl malları, müslümanlarla savaşan kölesi, cariyesi, cariyesinin karnındaki çocuğu annesine tâbi olduğu için bunların hepsi kendisine tâbi olmadığı için ganimet olur.
Emansız İslâm memleketine girip kendisini müslümanlardan birinin yakalayıp esir ettiği kâfir ve yanında bulunan mal bütün müslümanlar için ganimet olur. Gerek müslüman olmadan önce gerekse sonra yakalansın müsavidir. İmameyn'e göre yalnız yakalayanın ganimeti olur. Bundan beşte birinin beytülmâle ayrılmasında iki rivayet vardır. Kınye.
Yine Kınye'de zikredilmiştir ki, bir kimse seferde kendisine hizmet etmek için bir. şahsı kiralayıp onun atı ve silahıyla harbetse, o gazinin sehmi kiraladığı şahısla ortakdır. Ancak sehmin hepsinin kiraladığı şahsın olması için şart koşarlarsa onun olur.
İZAH
"Dar-ı harbde orduya sonradan katılan yardımcı kuvvet ilh..." Yani dar-ı harbde savaşanlara sonradan yardımcı bir kuvvet katılıp onlara yardım ederlerse, ganimette onlarla ortak olurlar. Çünkü yukarıda geçtiği üzere mücahidler taksim edilmeden önce ganimete mâlik olamazlar. Tatarhâniyye'de zikredilmiştir ki. yardımcı kuvvet üç surette ganimetten hisse alamaz.
1) Ganimet mallarının İslâm memleketine çıkarılmasıyla.
2) Ganimet mallarının dar-ı harbde taksim edilmesiyle.
3) Hükümdarın ganimet mallarını dar-ı harbde satmasıyla.
Zira yardımcı kuvvet, satılan ganimet mallarının parasında ortak olamaz.
Şürunbulâlî'de zikredilmiştir ki. İslâm ordusu dar-ı harbde bir beldeyi fethedip orayı tam ele geçirdikten sonra yardımcı kuvvet orduya katılsa, ganimette onlara ortak olamaz. Zira o belde islâm beldesi olup ganimet İslâm beldesinde korunmuş olur. İhtiyar'da da böyle zikredilmiştir.
Ben derim ki: Es-Siyerü'l-Kebir şerhinde: "Harb İslâm memleketinde olursa yardımcı kuvvete ganimetten bir şey verilmez." diye zikredilmiştir.
T E N B İ H: Bahır'da zikredilmiştir ki, bil - fiil harbe iştirak etmiş olan mücahidler ganimetten hisse alacakları gibi bunlara yardım için hazır bulunan erler ve harb sahasında bulundukları halde hastalık gibi bir sebebten dolayı harbe iştirak edememiş islâm neferleri de bundan hisse alır. Hatta ordu kumandanı dahil bunlardan hiç biri diğerinden fazla bir şey alamaz. Fetih'de de böyledir.
"İslâm memleketine ganimet malı çıkarıldıktan sonra ilh..." Ed-dürrü'l-Müntekâ'da zikredilmiştir ki, dördüncü madde olarak nefl (hükümdar tarafından harbe tergib ve teşvik için gazilere verilen fazla sehim) de ilave edilmelidir. Şöyle ki; Mücahid dar-ı harbde ölüp her ne kadar kendisi nefle mâlik olmasa bile bu nefl veresesine miras olarak kalır. Bu mesele lûgaz (bilmece) olarak sorulur: Bir kimse kendisi mâlik olmadığı halde veresesine miras olarak bıraktığı mal hangisidir?
"Nehir sahibi reddetmiştir ilh..." Şöyle ki: Dürer'de zikredilmiştir ki, imam ve müezzin vakıfdan hisselerini almadan ölseler, sıla (hediye) kabilinden olduğu için ancak almakla mâlik olacakları için hisseleri düşer. Buna göre vakfı, ganimete kıyas etmek sahih olmaz. Fakat mütaahhirin ulemanın kavilleri üzere ücret olursa düşmez. Mütevellinin elinde toplansın veya toplanmasın miras olarak kalır.
"Gaziler ilh..." Yani ganimette sehmi olan veya ganimetten bir mikdar kendisine verilen kimselerdir. Şürunbulâlî'de zikredilmiştir ki, gazilerin yanlarında bulunan köle, kadın ve çocukları da kendileri hükmünde olup taksim edilmeden önce ganimet malından kendileri için almaları caiz olan şeyi bunlar için de almaları caizdir.
"İnsan yiyeceği ilh..." Bu yiyecek gerek yenilmek için hazırlanmış olsun veya olmasın gazilerin alması caizdir. Hatta koyun, sığır gibi hayvanları kesip yemeleri caizdir. Şu kadar var ki, derilerini ganimet mallarına koyarlar.
"Vikaye sahibi ilh..." Fethü'l-Kadir'de zikredilmiştir ki, dar-ı harbde mücahidlerin ganimet malı içinde bulunan silâhı, atı, katırı kullanmaları muhtaç olmaları şartıyla caizdir. Meselâ mücahidlerden birinin atı ölür veya kılıcı kırıtırsa, taksim edilmeyen ganimet malından at veya kılıç alıp kullanır. Ama kılıcını veya atını çoğaltmak isteyip taksim edilmedik ganimet malından at veya 'kılıç alıp kullanması caiz değildir. Eğer bu şekilde alıp kullanırsa günahkâr olur. Şu kadar var kî, kullandığı at veya kılıç telef olursa ödemez.
Es-Siyerü's-Sağîr'de: "Taksim edilmedik ganimet malının içinde bulunan yenilecek maddelerden gazilerin istifade edebilmeleri için bu maddelere muhtaç olmaları şarttır." diye yazılıdır. Bu, kıyasa göredir. Es-Siyerü'l-Kebir'de: "Gazilerin taksim edilmedik ganimet malı içindeki yenilecek maddelerden istifade edebilmeleri için bunlara muhtaç olmaları şart değildir." diye zikredilmiştir. Bu ise istihsana göredir. Diğer üç mezheb imamlarının kavilleri de böyledir. Buna göre zengin ve fakir olan bütün mücahidlerin ganimet içinde bulunan yenilecek maddelerden istifade etmeleri caizdir.
Ben derim ki: Mültekâ sahibi bu kavli tercih etmiştir. Bilindiği gibi hak olan da budur. Nehir'de zikredilmiştir ki, mücahidlerin hepsi silâha ve elbiseye muhtaç olursa bu takdirde aralarında taksim edilir. Fakat kendilerine hizmet ettirmek için esirlere muhtaç olurlarsa, hizmet asıl ihtiyaçtan olmadığı için verilmez.
"Yasakladığı takdirde istifade edilmez ilh..." Velhâsıl hükümdarın taksim edilmedik ganimet malı içinde bulunan silâhdan, hayvanlardan ve ilaçtan faydalanmayı menetmesi bunlara muhtaç olunmadığı takdirdedir. Dar-ı harbde esir alınmış olan kadınlara cinsî yakınlıkta bulunmak mutlak surette yasaktır. Çünkü mücahidlere esir kadınların helâl olması mücahidlerin onlara mâlik almasıyladır. İslâm memleketine esir kadınlar getirilip taksim edilmedikçe mücahidler onlara mâlik olamazlar. Hatta bir kimse esir edilmiş cariyesini dar-ı harbde bulsa, ona cinsî yakınlıkta bulunamaz. Fakat bir kimse dar-ı harbde zevcesini yahut müdebberinî yahut ümmüveledini esir edilmiş bulup bunlara her hangi kafir cinsi yakınlıkta bulunmamış ise kendisi bunlara cinsî yakınlıkta bulunabilir. Bu mesele böylece bilinmelidir. Dürr-i Müntekâ.
Bahır'da zikredilmiştir ki, hükümdarın taksim edilmedik ganimet içinde bulunan yenilecek ve içilecek maddelerden istifade edilmesini yasakladığı takdirde bakılır: Eğer bu maddelere ihtiyaç bulunmazsa bunlardan istifade edilmesi caiz olmaz. Bu maddelere ihtiyaç hasıl olursa, hükümdarın yasağıyla amel olunmaz.
"Dar-ı harbden gaziler çıktıktan sonra ilh..." Yani taksim edilmemiş ganimet mallarının bazılarıyla dar-ı harbdeyken faydalanılması mubah iken. dar-ı harbden çıktıktan sonra faydalanılması mubah olmaz. Çünkü faydalanılmayı mubah kılan sebep ortadan kalkmıştır. Ganimet malındaki gazilerin hakkı kuvvetlenmiş olur. Hatta içlerinden ölenlerin hissesi vereselerine miras olarak intikâl eder. Dar-ı harbden çıkmadan önce almış olduğu ganimet malından elinde bir şey kalan kimse İslâm memleketine çıktıktan sonra ganimet malı taksim edilmemiş ise onu ganimet malının içine koyar. Ganimet malı taksim edilmiş ise bakılır: Eğer o kimse zengin olup kalan ganimet malı da elinde mevcud ise onu tesadduk eder. Zayi ve telef olmuşsa, onun kıymetini tesadduk eder. fakir ise onunla kendisi faydalanır. Nehir.
"Kâfirlerden bir kimse ilh..." Yani dar-ı harbde kâfirlerden bir kimse yakalanıp esir edilmeden İslâm şerefiyle müşerref olsa, küçük çocuklarındanbaşka bütün malları ganimet olur. Müste'men (pasaportlu) olarak İslâm memleketine gelen bir kâfir İslâm şerefiyle müşerref olduktan sonra memleketi müslümanlar tarafından fethedilip zaptedilse, memleketinde bırakmış olduğu küçük çocukları ve malı ganimettir. Çünkü memleketinin ayrı olması matının korunmasına, küçük çocuklarının kendisine tâbi olmasına engeldir. Bahır.
"Yakalanıp esir edilmeden ilh..." Yani dar-ı harbde bir kâfir yakalanıp esir edilmeden önce müslüman olursa kendisine, küçük çocuklarına ve mallarına dokunulmaz. Eğer yakalanıp esir edildikten sonra müslüman olursa köle olur. Çünkü bu kimse kendisinde mülk sebebi mün'akid olduktan sonra müslüman olmuştur. Bahır.
"Zevcesinin karnındaki yavrusu ilh..." Müslüman olan kâfirin zevcesinin karnındaki yavrusu da ganimet olur. Çünkü bu yavru annesinden bir parçadır. Annesinin köle olmasıyla o da köle olur. Her ne kadar bu yavru babasına tebaen müslüman ise de, annesinin karnında bulunduğu için annesine tebaen köle olur. Annesinden ayrılmış olan küçük çocuklar annesinin parçası olmaktan kurtuldukları için, babasına tebaen hür olur. Bahır. 

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...