METİN
Muğrîb'de
zikredilmiştir ki, ganimet; kâfirlerle savaşırken onlardan zorla alınan maldır.
Bu malın beşte biri beytülmâla ayrıldıktan sonra kalan kısmı gaziler arasında
taksim edilir.
Fey; haraç gibi
kâfirlerden harbden sonra alınan maldır. Bu fey, bütün müslümanların
masraflarına sarfolunur.
İslâm hükümdarı bir
beldeyi sulh yoluyla fethettiğinde hem kendisinin hem de kendisinden sonra
hükümdar olacak zatların yapılan sulh şartlarına riayet etmeleri icab eder. Buna
göre o belde sulh yapan kavmin elinde mülk olarak kalır.
Hükümdar bir
beldeyi zorla fethedince muhayyer olup dilerse o beldeyi gaziler arasında taksim
eder, dilerse o beldeyi ahalisi elinde bırakır. Kendilerinden cizye,
arazilerinden de haraç alır. Gazilerin ihtiyacı bulunursa, o beldenin aralarında
taksim edilmesi evlâdır. Dilerse beldenin ahalisini Çıkarır, yerlerine hariçden
başkalarını getirip yerleştirir. Getirdiği kimseler kâfir iseler üzerlerine
cizye ve haraç koyar, müslüman iseler üzerlerine yalnız öşür koyar.
Hükümdar esir
aldığı kâfirler İslâmiyeti kabul etmezlerse muhayyer olup dilerse onları
öldürür, dilerse köle olarak kullanır, dilerse müslümanlara haraç ve cizye
vermek üzere kendilerin) hür ve zimmî olarak bırakır. Arap olan müşrikler İle
mürtedler ehl-i zimmet olarak bırakılmaz. Nitekim yakında gelecektir.
Kâfirlere galip
gelip esir edildikten sonra her ne kaçlar İslâmiyeti kabul ettikten sonra olsa
bile meccanen salıverilmeleri haramdır. Çünkü gazilerin hakkı teallûk etmiştir.
İmam Şafiî Allah-ü Teâlâ'nın : "Ya iyilik (karşılığında hiç bir şey almayarak
âzâd) edin, yahut fidye (alın)." (Muhammed (S.A.V.) Sûresi, âyet: 4) nazm-ı
celilinin gereğince esirlerin meccanen bırakılmasını caiz görmüştür.
Biz Hanefiler: İmam
Şafiî'ye bu âyet-i kerîme, "Müşrikleri, nerede bulursanız öldürün." (Tevbe
Sûresi, âyet: 5) âyet-i kerîmesiyle neshedilmiştir.» diye cevap veririz.
Harb bittikten
sonra kâfirlerden biraz mal alıp da esirlerini salıvermek şer'an haramdır. Ama
harb bitmeden önce mal karşılığında esirlerin bırakılması caizdir. Müslüman esir
karşılığında caiz değildir. İmameyn'e göre caizdir, İmam-ı Azam'ın iki
rivayetinden kuvvetli olanı da budur.
Kâfirlerden esir
alınan kadınların ve çocukların mal karşılığında bırakılmaları caiz değildir.
Kâfirlerden alınan at, kılıç da fidye karşılığında verilmez. Zaruret olursa
bunların hepsinin fidye karşılığında verilmeleri caizdir.
İslâmiyeti kabul
eden esir ile kâfirlerin esir aldıkları müslümanlarla değiştirilmesi caiz
değildir. Ancak kendisinin müslümanlığına emniyet hâsıl olup kendi rızasıyla
değiştirilmeyi kabul ederse, olur. Dürer. Şadru'ş-Şeria, Şümunni.
İZAH
"Ganimet ve taksimi
babı ilh .." Musannıf cihâdı ve sulhu zikredince elde edileni beyan etmeye
başladı.
"Fey ilh..." Yani
harbden sonra kâfirlerden alınan maldır. Buna göre harb yapılmadan kâfirlerin
İslâm hükümdarına verdikleri hediyeler fey delildir. Hindiyye'de zikredilmiştir
ki, ganimet; gazilerin kuvvetiyle zorla kâfirlerden alınan maldır. Fey ise haraç
ve cizye gibi harbsiz kâfirlerden alınan maldır. Ganimette beşte biri beytülmâl
için ayrılır, feyde ise ayrılmaz.
Kâfirlerden hediye
yahut hırsızlık yahut kapmak yahut hibe suretiyle alınan mallar ganimet olmayıp
alan kimseye aid olur. Müslümanların menfaati bulunursa hükümdar kendisine
verilen mal karşılığında bir sene harb yapmamak üzere kâfirlerle barış yapsa
caiz olur. Hükümdarın aldığı bu mal fey ve ganimet olmaz. Fakat haraç gibi olup
beytülmâla konulur. Çünkü ganimet at ve deve koşturmak suretiyle alınan malin
ismidir, Fey zor yoluyla düşmandan bize gelen maldır. Anlaşma ile hükümdarın
aldığı mal, rıza yoluyla alındığı için cizye ve haraç gibi beytülmâla konulur.
Netice olarak savaş ve harb ile alınan mal ganimettir. Harbden sonra cizye ve
haraç gibi düşmandan alınan mal feydir. Harbsiz ve zor kullanmaksızın hediye ve
sulh yoluyla alınan mal ganimet ve fey değildir. Bu malın hükmü fey'in hükmü
gibi olup beşte biri alınmaz. Bütün müslümanların masrafına sarfedilmek üzere
beytülmâle konulur.
"İslâm hükümdarı
bir beldeyi sulh yoluyla fethettiğinde ilh..." Sulhta haraç suyu ve öşür suyu
nazar-ı itibare alınır. Eğer suları haraç suyu olursa haraç üzerine, eğer suları
öşür suyu olursa öşür üzerine sulh yapılmış olur. Kuhistânî.
"Dilerse o beldeyi
gaziler arasında taksim eder ilh..." Yani alınan ganimetin beşte biri
çıkarıldıktan sonra esir edilen ahalisi köle olarak, malları da ganimet olarak
gaziler arasında taksim edilir. Fetih.
"Dilerse o beldeyi
ahalisi elinde bırakır ilh..." Yani canlarını bağışlar, arazilerini ve mallarını
da kendilerine verir. Kendilerinden cizye alınır. Arazilerini sulayan gerek
yağmur, kaynak, dere, kuyu suyu gibi öşür suyu, gerekse acemlerin (arap.
olmayanlar) açtığı ırmak suyu gibi haraç suyu olsun su nazar-ı itibara
alınmaksızın arazilerinden de haraç alınır. Çünkü bu haraç ilk defa kâfir
üzerine konulan bir vergidir. Çanlarını ve arazilerini kendilerine karşılıksız
bağışlamak mekrûhdur. Ancak arazilerinden mahsul çıkana kadar kendilerine diğer
ganimet mallarından barınabilecekleri miktarda mal verilir. Esirleri mal
karşılığında bırakmak caiz değildir. Çünkü harbedecek kâfirlerin para
karşılığında olsa bile salıverilmesi müslümanların zararınadır. Fetih.
"Müslüman iseler
üzerlerine yalnız öşür koyar ilh..." Çünkü bu, ilk defa müslümanlar üzerine
konulan bir vergidir.
TENBİH: Şürunbulâlî
"Et-Dürretü'l-Yetime fil'gânime" ismindeki risalesinde zikretmiştir ki, İslâm
hükümdarı zorla almış olduğu bir belde hakkında muhayyerdir, demek sahabenin
icma'ına muhâlifdir. Çünkü Hz. Ömer (R.A.) alınan arazileri gaziler arasında
taksim etmemiş ve beşte birini beytülmâl için ayırmamıştır. Âlimlerimiz bunu
nakledip ikrar etmişlerdir.
Ben derim ki: Hz.
Ömer (R.A.) münasib olanı yapmıştır. Nitekim kıssadan da bilinmektedir. Yoksa
muhakkak lâzım olanı yapmış değildir. Nasıl lâzım olanı yapsın ki, Peygamber
Efendimiz Hayber'i fethettiğinde arazisini gaziler arasında taksim etmiştir.
Bundan maltım oldu ki, İslâm hükümdarı bir yeri zorla fethettiğinde oranın
arazisi hakkında muhayyer olup münasib olanı yapar.
"Dilerse onları
öldürür ilh..." Yani alınan esirlerden -gerek arap olsun gerekse acem olsun-
harb edenler öldürülür. Kadınlar ve çocuklar öldürülmeyip müslümanların
menfaatine köle olarak kullanılır. Kuhistânî.
"Dilerse köle
olarak kullanır ilh..." Esir edilmeden önce müslüman olmayan kâfirlerin esir
edildikten sonra İslâmı kabul etmeleri köle olmalarına mâni olmaz.
"Meccanen
salıverilmeleri haramdır ilh..." Hatta mal veya müslüman esir karşılığında
bırakılmaları da caiz değildir. İhtiyaç zamanında mal karşılığında bırakılmaları
caizdir. İmam Muhammed'e göre çocuğu olmayacak derecede yaşlı olursa mal
karşılığında bırakılması caizdir. İmameyn'e göre müslüman esir karşılığında
bırakılmaları caizdir. Diğer üç mezheb imamlarının kavilleri de böyledir.
Nitekim Resûl-i Ekrem Efendimiz bir müşrikle iki müslümanı değiştirmiştir. Bir
müşrik kadınla Mekkelilerin esir ettiği müslümanları değiştirmiştir. Sahih-i
Müslim.
Ben derim ki: Kâfir
esirlerin mal karşılığında bırakılmalarının haram olması ihtiyaç olmadığına
göredir. Ama ihtiyaç olursa mal veya müslüman esir karşılığında bırakılmaları
caizdir.
"Kadınların ve
çocukların mal karşılığında bırakılmaları caiz değildir ilh..." Çünkü çocuklar
büyüyüp müslümanlarla savaşırlar. Kadınlar ise doğurup nüfusun artmasına sebeb
olurlar.
"Kendi rızasıyla
değiştirilmeyi kabul ederse olur ilh..." Yani İslâmiyeti kabul eden esir kendi
gönül hoşluğuyla kâfirlerin elinde bulunan bir müslümanla değiştirilmesini kabul
ederse caiz olur. Çünkü başka bir insana zarar vermeksizin bir müslümanı
kurtarmış olur. Fetih.
T E N B İ H
:Kinye'de: "Dar-ı harbde esir bulunan erkekler, kadınlar, âlimler ve cahiller
satın alınmak istendiğinde önce erkekler ile cahiller satın alınır." diye
zikredilmiştir. Buna şöyle cevap verilmiştir: Bu seleften nakledilen bir delile
dayanıyorsa, denilecek bir şey yoktur. Şayet bir defile dayanmıyorsa müslüman
kadınların namusunu korumak için önce onların satın alınması lâzımdır.
Ben derim ki: İlme
hürmeten önce âlimlerin satın alınması lâzımdır. Bezzâziye sahibi:
"Faziletlerinden dolayı âlimler sonraya bırakılır. Çünkü onlar aldatılamaz,
cahiller aldatılabilir." demiştir.
Bazı fukâha:
"Harbde kendilerinden faydalanmak için önce erkekler satın alınır." demiştir.
Önce erkeklerin alınması kendilerine muhtaç olunduğu takdirdedir. Kendilerine
muhtaç olunmazsa, önce kadınların satın alınması lâzımdır. Teemmül et.
METİN
Kâfirlerden alınan
esirlerin memleketlerine gönderilmesi haramdır. Bu ibare Dürer'e tâbi olarak
şerhin nüshalarında sabittir. İbn-i Kemâl'e tâbi olarak metinde sabit değildir.
Çünkü esirlerin bir şey alınmaksızın bırakılmaları haram olunca memleketlerine
bırakılmalarının haram olması evleviyetle sabit olur. İslâm memleketine
taşınması mümkün olmayan hayvanların ayaklarının kesilmesi haramdır, önce
kesilir, sonra yakılır. Çünkü diri olarak yakmak ancak Allah'a mahsustur.
Nitekim taşınması mümkün olmayan silâhların ve eşyaların da yakılması lâzımdır.
Kâfirleri kızdırmak için demir gibi taşınması mümkün olmayan şeyleri gizli bir
yere defnedilmeleri kaplarının kırılması, yağlarının dökülmesi lâzımdır.
İslâm memleketine
taşınmaları mümkün olmayan çocuklar ile kadınlar açlık ve susuzluktan ölmeleri
için harabe bir yerde bırakılır. Çünkü onların öldürülmesi yasaktır. Fakat onlar
hayatta da bırakılmaz.
Müslümanlar dar-ı
harbde kâfirlerin yüklerinde yılan veya akrep bulsalar, kendilerinden zararı
defetmek için onların nesillerinin devam etmesi için akrebin kuyruğunu yılanın
dişlerini çıkarırlar. Tatarhâniyye. Yine Tatarhâniyye'de zikredilmiştir ki,
kâfir memleketinde müslüman kadınlar ölüp kâfirlerin kendilerine cinsî
yakınlıkta bulunmalarından korkulursa ateşte yakılırlar.
Dar-ı harbde
ganimet malı taksim edilmez. Ancak hükümdar ganimet malının gaziler arasında
taksim edilmesinin faydalı olduğu içtihadında bulunur veya gazilerin ona
ihtiyacı olursa, bu takdirde taksim sahih olur.
Hükümdarın ganimet
mallarını taşıyacak vasıtası bulunmadığı takdirde bu malları gazilere sehimleri
nisbetinde emanet olarak vermesi helâldir. Hükümdarın ganimet malını taşıyacak
vasıtası bulunmayıp askerler de ganimet malını taşımayı kabul etmedikleri
takdirde, hükümdar ganimet mallarını ücret karşılığında taşımaları için
askerlere cebredebilir mi edemez mi bu hususta iki rivâyet vardır.
Ganimet malının
emanet olarak taksim edilmesi mümkün olmadığı takdirde, gazilerden her biri
kendi hissesini taşımaya muktedir olursa aralarında taksim edilir. Eğer her biri
kendi hissesini taşımaya muktedir olmazsa, artık taşınması mümkün olmayan
mallardan olmuş olur ki, bunun da hükmüyukarıda geçti.
Gerek hükümdar
gerekse başkası mülk edinmek için, ganimet malını taksim edilmeden önce satamaz.
Ama yenilecek şey için ganimet malından bir mikdar şey satılsa caizdir.
Satılması caiz olmadığı halde ganimet malı satılmış olursa fesadı Önlemek için
geri alınır. Geri alınması mümkün olmazsa ganimete konulmak üzere parası alınır.
Cevhere, Haniyye.
İZAH
"Çünkü diri olarak
yakmak Allah'a mahsustur ilh..." Buhâri-i Şerifde: "Şübhe yok ki, ateş ile ancak
Allah-ü Teâlâ azab eder." diye vâriddir.
Osman b. Hibbân'dan
rivayet edilmiştir; Demiştir ki: "Ben Ümmüdderdâ (R.A.)'nın yanında iken bir
pire yakalayıp onu ateşe attım." Bunun üzerine Ümmüdderdâ dedi ki; Ben
Ebudderdâ'yı şöyle derken işittim: Ben Rasûlüllah (SAV.)'ı: "Ateşle ancak ateşin
sahibi (olan Allah-ü Teâlâ) azab eder." buyururken işittim. Buna, yukarıda
geçtiği üzere "Savaş halinde düşmanın yakıcı maddelerle yakılması caizdir." diye
itiraz edilemez. Çünkü düşmanın yakıcı maddelerle yakılmasının caiz olması başka
vasıtalarla üstün gelme imkânı bulunmadığı takdirdedir.
Hayvanların
kesildikten sonra yakılmasının caiz olması ölünün acı duymamasını gerektirir.
Halbuki "Ölü, kemiğinin kırılmasıyla acı duyar, diye eser vardır." denilirse
"Bu, insanoğluna mahsustur. Çünkü insanlar kabirlerinde ya nimetlenirler veya
azab görürler. Hayvanlar ise böyle değildir. Şayet hayvanlar, kemiklerinin ve
diğer âzalarının kırılma ve kesilmesiyle acı duymuş olsalar, onların kemikleri
ve diğer azalarıyla faydalanılmasının caiz olmaması lâzım gelirdi." diye cevap
verilir.
"Fakat onlar
hayatta da bırakılmaz ilh..." Çünkü hayatta bırakıldıkları takdirde kadınlar
çoğalmalarına sebeb olur. Çocuklar ise büyüyüp biz müslümanlarla harbederler.
Valvalciyye. Fetih'de: "Kâfir olan esir kadınlar ile çocukların harabe bir yerde
açlık ve susuzluktan ölmeleri için bırakılmaları, haklarında yasak edilmiş olan
öldürülmekten daha büyük günâhtır. Ancak onları taşıyacak vasıta ve erzak
bulunmadığı takdirde mecburi olarak bırakılır." diye Valvalciyye'ye itiraz
edilmiştir.
Fetih sahibinin bu
itirazı şaşılacak bir şeydir. Çünkü Valvalciyye: "Esir kadınlar ile çocukların
açlık ve susuzluktan ölmeleri için harabe bir yerde bırakılmaları ancak İslâm
memleketine taşınmaları mümkün olmadığı takdirdedir" diye açıklamıştır. Bu
mesele Muhît ile Bahır'da da böyledir. Ama söz götürür. Zira Fetih sahibi esir
kadınlar ile çocukların yiyeceksiz ve susuz harabe bir yerde bırakılmaları,
öldürülmelerinden daha günâhtır." ifadesiyle "Onları İslâm memleketine taşımak
mümkün olmadığı takdirde öldürmek için her hangi bir sebebe teşebbüs
edilmeksizin oldukları yerde bırakılırlar." demek istemiştir.
"Onların
nesillerinin devam etmesi için ilh..." Yani müslüman askerler dar-ı harbden
döndükten sonra yılan ve akrepler çoğalıp onları soksun diye öldürülmez.
"Ateşte yakılırlar
ilh..." Yani ölen müslüman kadınları kâfirlerin bulamayacağı gizli bir yere
defnetmek mümkün olmadığı veya zaman uzayıp cesedleri bozulmadığı takdirde,
kâfirlerin bunlara cinsî yakınlıkta bulunmalarından korkutursa cesedleri ateşte
yakılır.
"Ganimet malı dar-ı
harbde taksim edilmez ilh..." Hanefî mezhebinin meşhur kavline göre ganimet malı
İslâm memleketine getirilmedikçe buna mücahidler mâlik olamaz. Bazı fukâhaya
göre ganimet malının dar-ı harbde taksim edilmesi tahrimen mekrûhdur. Dürr-i
Müntekâ.
"Gazilerin ona
ihtiyacı olursa ilh..." Keza gaziler ganimet malının aralarında taksim
edilmesini hükümdardan isteyip hükümdar da fitne çıkmasından korkarsa, ganimet
malım dar-ı harbde gaziler arasında taksim eder. Nitekim Muhît'ten naklen
Hindiyye'de de böyle zikredilmiştir.
"Bu takdirde taksim
sahih olur ilh..." Dar-ı harbde ganimete gazilerin ihtiyacı bulunursa, bu
takdirde ganimetin taksimi sahih olur. Yani cinsi yakınlıkta bulunma, satma,
âzâd etme, miras kalma gibi hükümler sabit olur. Fakat ganimet malları, İslâm
memleketine çıkarıldıktan sonra olsa bile hükümdarın içtihadı veya ihtiyaç
olmaksızın taksim edilmeden önce cinsî yakınlık, satma, âzâd ve miras kalma gibi
hükümler sabit olmaz. Ed-Dürrü'l-Müntekâ'da zikredilmiştir ki, ganimet malları
İslâm memleketine getirildikten sonra taksim edilmeden önce hiç bir kimsenin
ganimet mallarında mülkü sabit olmaz. Bundan dolayı gazilerden biri ganimet malı
İslâm memleketine çıkarıldıktan sonra bir köle âzâd etse, âzâd olmaz. Ortak
yoluyla olsun, mülkü olmuş olsaydı âzâd olurdu. Velhâsıl Mebsût'dan naklen
Fetih'de zikredildiği gibi biz Hanefîlerce ganimet mallarım kâfirlerden almakla
hak sabit olur. Bu hak islâm memleketine çıkarılmakla kuvvetlenir. Taksim
edilmekle de mücahidler ganimet malına mâlik olur. Nitekim şüf'a hakkı
satılmakla sabit olur. Taleb etmekle kuvvetlenir, almakla mülk tamam olur. Hak
zayıf oldukça ganimet malının taksimi caiz olmaz. Bütün bu hükümler. İslâm
ordusu bir beldeyi tam olarak ele geçirmediğine göredir. Eğer islâm ordusu bir
beldeyi ele geçirip o belde İslâm beldesi olursa ganimet İslâm memleketine
getirilmiş olur. Hak kuvvetlenir ve taksim edilmesi sahih olur.
"Emânet olarak
vermesi helâldir ilh..." Yani hükümdar ganimet mallarının İslâm memleketine
taşınması için gazilere sehimleri nisbetinde emânet olarak verir. Gaziler bu
malları İslâm memleketine çıkardıktan sonra hükümdar onlardan alıp bir yerde
toplar, sonra bu malları kendilerine kesin surette taksim eder. Cevhere.
"Bu hususta iki
rivayet vardır ilh..." Fetih'de zikredilmiştir ki, dar-ı harbde hükümdar
ganimeti gaziler arasında taksim ettiği- takdirde gazilerin dağılmasından
korkarsa ücret karşılığında ganimet mallarını taşımaları için gazilere cebreder.
Dağılmalarından korkmazsa dar-ı harbde ganimetigaziler arasında taksim eder.
Çünkü ihtiyaç bulunduğu için bu taksim sahihdir. Aynı zamanda bu taksimde hem
zorlamayı hem de ücreti düşürmek vardır.
"Ganimet malını
taksim edilmeden önce satamaz ilh..." Yani gerek dar-ı harbde gerekse İslâm
memleketine çıkarıldıktan sonra olsun satamaz. Çünkü taksim edilmeden önce
ganimet malına mâlik olamaz. Fetih'de: "Taksim edilmeden önce ganimet malını
gaziler satamaz, ama hükümdarın satması caizdir." diye yazılıdır.
Tahâvî'de
zikredilmiştir ki, dar-ı harbde hükümdar taksim edilmeden önce ganimet malının
satılmasını faydalı görürse satar. Satmada gazileri ve hayvanları yükden ve
meşakkattan kurtarma vardır.
METİN
Dar-ı harbde orduya
sonradan katılan yardımcı kuvvet de ganimetten, savaşanlar gibi hisse alır.
Fakat dar-ı harbde savaşmayan tüccar, müslüman olan kâfir veya müslüman olan
mürted ganimetten bir şey alamaz. Eğer bunlar orduyla beraber savaşırlarsa
ganimetten hisse alırlar. Dar-ı harbde ganimet malı taksim edilmeden veya
satılmadan önce ölen kimse için de ganimetten hisse yoktur. Ama dar-ı harbde
ganimet malı taksim edildikten sonra yahut satıldıktan sonra yahut islâm
memleketine ganimet malı çıkarıldıktan sonra ölürse, ganimetteki mülkü
kuvvetlendiği için hissesi veresesine miras kalır. Tatarhâniyye.
Yine
Tatarhâniyye'de zikredilmiştir ki, bir kimse ganimet malı taksim edildikten
sonra cihâda katıldığını iddia edip şâhidle isbat etse, istihsanen ganimet
malının taksimi bozulmaz. Kendisine ganimetteki hissesi mikdarı beytülmâldan mal
verilir.
Bahır sahibinin:
"Vakfı ganimete kıyas edip vakıfda hissesi olan bir kimse vakıf geliri toplanıp
taksim edilmeden önce ölse, hakkı kuvvetlendiği için hissesi miras kalır."
ifadesini Nehir sahibi reddetmiştir. Biz bunu vakıf bahsinde beyan ettik.
Gaziler ganimet mallan içinde hayvan yemi, insan yiyeceği, odun, silâh ve yağ
kabilinden olarak bulunan şeylerden dar-ı harbde taksim edilmeden istifade
edebilirler. Fakat bunları satmaları ve kendilerine mal olmak üzere almaları
caiz değildir. Musannıf Kenz sahibine tâbi olarak: "Gaziler bunlardan mutlak
surette istifade ederler." dedi. Vikaye sahibi: "Silâhtan ihtiyaç halinde
istifade ederler." diye kayıdladı. Hak olan da budur. Zahîriyye sahibi:
"Hükümdar yasaklamadığı takdirde bunların hepsinden istifade edilir, yasakladığı
takdirde istifade edilmesi mubah olmaz." demiştir. Metinleri de bununla
kayıdlamak münasibdir.
Gazilerden birisi
bunlardan bir şey satsa, parasını ganimete verir. Ganimet taksim edilmiş olursa,
satan fakir değilse parasını tesadduk eder.
Gazilerden bir
kimse av ve bal gibi kâfirlerin mâlik olmadığı bir şeyi bulsa, o şey kendisiyle
diğer gaziler arasında ortak olur. Onu satması hükümdarın iznine bağlıdır.
Satılan şey helâl olup veya parası daha faydalı olursa hükümdar satışa izin
verir, parasını gaziler arasında taksim eder, malın kendisini almak daha faydalı
ise satışı fesheder, onu ganimete katar.
Dar-ı harbden
gaziler çıktıktan sonra bu gibi şeylerden hiç birisiyle faydalanmaları caiz
değildir. Ancak bütün gazilerin rızalarıyla faydalanılır.
Kâfirlerden bir
kimse yakalanıp esir edilmeden önce İslâm şerefiyle müşerref olsa kendi nefsini,
küçük çocuklarını, yanında olan yahut müslüman veya zimmînin yanında emânet
bıraktığı bütün mallarını kurtarmış olur. Eğer kendisinin İslâm şerefiyle
müşerref olmadan önce küçük çocuklarıyla malı alınmış olursa, yalnız kendi
nefsini kurtarmış olur. Kâfirin yanında emânet bulunan malı ganimet olur.
Nitekim bir kimse dar-ı harbde İslâm şerefiyle müşerref olup sonra İslâm
memleketine gelse, daha sonra müslümanlar tarafından memleketi fethedilse, küçük
çocuklarından başka bütün malları ganimet olur. Küçük çocukları kendisine tâbi
olduğu için ganimet olmaz. Bu müslümanın büyük çocukları, zevcesi, zevcesinin
karnındaki yavrusu, gayr-i menkûl malları, müslümanlarla savaşan kölesi,
cariyesi, cariyesinin karnındaki çocuğu annesine tâbi olduğu için bunların hepsi
kendisine tâbi olmadığı için ganimet olur.
Emansız İslâm
memleketine girip kendisini müslümanlardan birinin yakalayıp esir ettiği kâfir
ve yanında bulunan mal bütün müslümanlar için ganimet olur. Gerek müslüman
olmadan önce gerekse sonra yakalansın müsavidir. İmameyn'e göre yalnız
yakalayanın ganimeti olur. Bundan beşte birinin beytülmâle ayrılmasında iki
rivayet vardır. Kınye.
Yine Kınye'de
zikredilmiştir ki, bir kimse seferde kendisine hizmet etmek için bir. şahsı
kiralayıp onun atı ve silahıyla harbetse, o gazinin sehmi kiraladığı şahısla
ortakdır. Ancak sehmin hepsinin kiraladığı şahsın olması için şart koşarlarsa
onun olur.
İZAH
"Dar-ı harbde
orduya sonradan katılan yardımcı kuvvet ilh..." Yani dar-ı harbde savaşanlara
sonradan yardımcı bir kuvvet katılıp onlara yardım ederlerse, ganimette onlarla
ortak olurlar. Çünkü yukarıda geçtiği üzere mücahidler taksim edilmeden önce
ganimete mâlik olamazlar. Tatarhâniyye'de zikredilmiştir ki. yardımcı kuvvet üç
surette ganimetten hisse alamaz.
1) Ganimet
mallarının İslâm memleketine çıkarılmasıyla.
2) Ganimet
mallarının dar-ı harbde taksim edilmesiyle.
3) Hükümdarın
ganimet mallarını dar-ı harbde satmasıyla.
Zira yardımcı
kuvvet, satılan ganimet mallarının parasında ortak olamaz.
Şürunbulâlî'de
zikredilmiştir ki. İslâm ordusu dar-ı harbde bir beldeyi fethedip orayı tam ele
geçirdikten sonra yardımcı kuvvet orduya katılsa, ganimette onlara ortak olamaz.
Zira o belde islâm beldesi olup ganimet İslâm beldesinde korunmuş olur.
İhtiyar'da da böyle zikredilmiştir.
Ben derim ki:
Es-Siyerü'l-Kebir şerhinde: "Harb İslâm memleketinde olursa yardımcı kuvvete
ganimetten bir şey verilmez." diye zikredilmiştir.
T E N B İ H:
Bahır'da zikredilmiştir ki, bil - fiil harbe iştirak etmiş olan mücahidler
ganimetten hisse alacakları gibi bunlara yardım için hazır bulunan erler ve harb
sahasında bulundukları halde hastalık gibi bir sebebten dolayı harbe iştirak
edememiş islâm neferleri de bundan hisse alır. Hatta ordu kumandanı dahil
bunlardan hiç biri diğerinden fazla bir şey alamaz. Fetih'de de böyledir.
"İslâm memleketine
ganimet malı çıkarıldıktan sonra ilh..." Ed-dürrü'l-Müntekâ'da zikredilmiştir
ki, dördüncü madde olarak nefl (hükümdar tarafından harbe tergib ve teşvik için
gazilere verilen fazla sehim) de ilave edilmelidir. Şöyle ki; Mücahid dar-ı
harbde ölüp her ne kadar kendisi nefle mâlik olmasa bile bu nefl veresesine
miras olarak kalır. Bu mesele lûgaz (bilmece) olarak sorulur: Bir kimse kendisi
mâlik olmadığı halde veresesine miras olarak bıraktığı mal hangisidir?
"Nehir sahibi
reddetmiştir ilh..." Şöyle ki: Dürer'de zikredilmiştir ki, imam ve müezzin
vakıfdan hisselerini almadan ölseler, sıla (hediye) kabilinden olduğu için ancak
almakla mâlik olacakları için hisseleri düşer. Buna göre vakfı, ganimete kıyas
etmek sahih olmaz. Fakat mütaahhirin ulemanın kavilleri üzere ücret olursa
düşmez. Mütevellinin elinde toplansın veya toplanmasın miras olarak kalır.
"Gaziler ilh..."
Yani ganimette sehmi olan veya ganimetten bir mikdar kendisine verilen
kimselerdir. Şürunbulâlî'de zikredilmiştir ki, gazilerin yanlarında bulunan
köle, kadın ve çocukları da kendileri hükmünde olup taksim edilmeden önce
ganimet malından kendileri için almaları caiz olan şeyi bunlar için de almaları
caizdir.
"İnsan yiyeceği
ilh..." Bu yiyecek gerek yenilmek için hazırlanmış olsun veya olmasın gazilerin
alması caizdir. Hatta koyun, sığır gibi hayvanları kesip yemeleri caizdir. Şu
kadar var ki, derilerini ganimet mallarına koyarlar.
"Vikaye sahibi
ilh..." Fethü'l-Kadir'de zikredilmiştir ki, dar-ı harbde mücahidlerin ganimet
malı içinde bulunan silâhı, atı, katırı kullanmaları muhtaç olmaları şartıyla
caizdir. Meselâ mücahidlerden birinin atı ölür veya kılıcı kırıtırsa, taksim
edilmeyen ganimet malından at veya kılıç alıp kullanır. Ama kılıcını veya atını
çoğaltmak isteyip taksim edilmedik ganimet malından at veya 'kılıç alıp
kullanması caiz değildir. Eğer bu şekilde alıp kullanırsa günahkâr olur. Şu
kadar var kî, kullandığı at veya kılıç telef olursa ödemez.
Es-Siyerü's-Sağîr'de:
"Taksim edilmedik ganimet malının içinde bulunan yenilecek maddelerden gazilerin
istifade edebilmeleri için bu maddelere muhtaç olmaları şarttır." diye
yazılıdır. Bu, kıyasa göredir. Es-Siyerü'l-Kebir'de: "Gazilerin taksim edilmedik
ganimet malı içindeki yenilecek maddelerden istifade edebilmeleri için bunlara
muhtaç olmaları şart değildir." diye zikredilmiştir. Bu ise istihsana göredir.
Diğer üç mezheb imamlarının kavilleri de böyledir. Buna göre zengin ve fakir
olan bütün mücahidlerin ganimet içinde bulunan yenilecek maddelerden istifade
etmeleri caizdir.
Ben derim ki:
Mültekâ sahibi bu kavli tercih etmiştir. Bilindiği gibi hak olan da budur.
Nehir'de zikredilmiştir ki, mücahidlerin hepsi silâha ve elbiseye muhtaç olursa
bu takdirde aralarında taksim edilir. Fakat kendilerine hizmet ettirmek için
esirlere muhtaç olurlarsa, hizmet asıl ihtiyaçtan olmadığı için verilmez.
"Yasakladığı
takdirde istifade edilmez ilh..." Velhâsıl hükümdarın taksim edilmedik ganimet
malı içinde bulunan silâhdan, hayvanlardan ve ilaçtan faydalanmayı menetmesi
bunlara muhtaç olunmadığı takdirdedir. Dar-ı harbde esir alınmış olan kadınlara
cinsî yakınlıkta bulunmak mutlak surette yasaktır. Çünkü mücahidlere esir
kadınların helâl olması mücahidlerin onlara mâlik almasıyladır. İslâm
memleketine esir kadınlar getirilip taksim edilmedikçe mücahidler onlara mâlik
olamazlar. Hatta bir kimse esir edilmiş cariyesini dar-ı harbde bulsa, ona cinsî
yakınlıkta bulunamaz. Fakat bir kimse dar-ı harbde zevcesini yahut müdebberinî
yahut ümmüveledini esir edilmiş bulup bunlara her hangi kafir cinsi yakınlıkta
bulunmamış ise kendisi bunlara cinsî yakınlıkta bulunabilir. Bu mesele böylece
bilinmelidir. Dürr-i Müntekâ.
Bahır'da
zikredilmiştir ki, hükümdarın taksim edilmedik ganimet içinde bulunan yenilecek
ve içilecek maddelerden istifade edilmesini yasakladığı takdirde bakılır: Eğer
bu maddelere ihtiyaç bulunmazsa bunlardan istifade edilmesi caiz olmaz. Bu
maddelere ihtiyaç hasıl olursa, hükümdarın yasağıyla amel olunmaz.
"Dar-ı harbden
gaziler çıktıktan sonra ilh..." Yani taksim edilmemiş ganimet mallarının
bazılarıyla dar-ı harbdeyken faydalanılması mubah iken. dar-ı harbden çıktıktan
sonra faydalanılması mubah olmaz. Çünkü faydalanılmayı mubah kılan sebep ortadan
kalkmıştır. Ganimet malındaki gazilerin hakkı kuvvetlenmiş olur. Hatta
içlerinden ölenlerin hissesi vereselerine miras olarak intikâl eder. Dar-ı
harbden çıkmadan önce almış olduğu ganimet malından elinde bir şey kalan kimse
İslâm memleketine çıktıktan sonra ganimet malı taksim edilmemiş ise onu ganimet
malının içine koyar. Ganimet malı taksim edilmiş ise bakılır: Eğer o kimse
zengin olup kalan ganimet malı da elinde mevcud ise onu tesadduk eder. Zayi ve
telef olmuşsa, onun kıymetini tesadduk eder. fakir ise onunla kendisi
faydalanır. Nehir.
"Kâfirlerden bir
kimse ilh..." Yani dar-ı harbde kâfirlerden bir kimse yakalanıp esir edilmeden
İslâm şerefiyle müşerref olsa, küçük çocuklarındanbaşka bütün malları ganimet
olur. Müste'men (pasaportlu) olarak İslâm memleketine gelen bir kâfir İslâm
şerefiyle müşerref olduktan sonra memleketi müslümanlar tarafından fethedilip
zaptedilse, memleketinde bırakmış olduğu küçük çocukları ve malı ganimettir.
Çünkü memleketinin ayrı olması matının korunmasına, küçük çocuklarının kendisine
tâbi olmasına engeldir. Bahır.
"Yakalanıp esir
edilmeden ilh..." Yani dar-ı harbde bir kâfir yakalanıp esir edilmeden önce
müslüman olursa kendisine, küçük çocuklarına ve mallarına dokunulmaz. Eğer
yakalanıp esir edildikten sonra müslüman olursa köle olur. Çünkü bu kimse
kendisinde mülk sebebi mün'akid olduktan sonra müslüman olmuştur. Bahır.
"Zevcesinin
karnındaki yavrusu ilh..." Müslüman olan kâfirin zevcesinin karnındaki yavrusu
da ganimet olur. Çünkü bu yavru annesinden bir parçadır. Annesinin köle
olmasıyla o da köle olur. Her ne kadar bu yavru babasına tebaen müslüman ise de,
annesinin karnında bulunduğu için annesine tebaen köle olur. Annesinden ayrılmış
olan küçük çocuklar annesinin parçası olmaktan kurtuldukları için, babasına
tebaen hür olur. Bahır.