FERAİZ KİTABI İKİNCİ BÖLÜM
Nitekim bütün şerhlerde de böyledir. Hatta müslüman bir tacir veya müslüman bir esir dârü'l-harpte
ölse, onun darû'l-islâm'daki varisleri ondan miras alırlar. Sekbû'l-Enhûr'da da böyle denilmektedir.
ibnu'l-Hanbeli'nin Siraciye şerhinde şöyle denilmiştir: İtabî'nin: «Bir kimse müslüman olsa fakat,bizim ülkemize hicret etmese, memleketimizdeki aslî bir müslümandan miras alamaz. Aslî bir
müslüman da ister müstemen olsun ister olmasın darû'l-harpte müslüman olup ülkemize hicret
etmeyenden miras alamaz.» sözlerine gelince, bu sözlere âlimlerimizden biri şu sözleri ile
reddetmiştir. «Bana öyle geliyorki İtâbî'nin bu görüşü, islamın başlangıcı yani hicretin farz olduğu
zamanla ilgilidir. Nitekim Allah Teâlâ hicret eden ile etmeyen arasındaki velâyeti şu ayetle
nefyetmiştir. «...İnanıp hicret etmeyenlere, hicret edinceye kadar sizin dostluğunuz yoktur.»
Hicret eden ile etmeyen arasında velayet bulunmayınca, varislik de bulunmaz. Çünkü miras velâyete bağlıdır. Günümüzde ise bunların birbirlerine varis olmaları uygundur. Çünkü Resûlullah'ın «Fetihten sonra hicret yoktur» hadisi ile hicretin hükmü neshedilmiştir.
«İleri de de geleceği gibi ilh...» Yâni «yananlar ve boğulanlar» faslında...
«Beş veya daha fazla meselededir.» Şârih «veya daha fazla» sözünü. Müctebâ'ya uyarak, varisin
mechuliyetinin beş meselede hasredilmeyeceğine işaret etmek için eklemiştir. Çünkü beş mesele
dışında. daha başkalarının da eklenmesi mümkündür. Düşün.
Şârih, bu meselelerden ikisini zikretmiştir. Üçüncüsü şudur: Bir kişi çocuğunu gece cami avlusuna
bıraksa ve sabahleyin pişman olup çocuğunu almaya gittiğinde orada iki çocuk olduğunu görse ve
kendi çocuğunun hangisi olduğunu bilemese; bunlardan hangisinin kendi çocuğu olduğu
anlaşılmadan ölse, bu çocuklardan hiçbirisi ona mirascı olamaz, malı hazineye konulur ve
çocukların nafakaları hazineden karşılanır. Ayrıca çocuklarda birbirlerinden miras alamazlar.
Yine bu meselelerden dördüncüsü de şudur: Hür bir kadın ile bir cariye karanlık bir odada doğum
yaparak birer tane erkek çocuk doğursalar ve hür kadının çocuğu câriyeninkinden ayırdedilmese
onlardan hiçbiri hür kadından miras alamaz. Ve çocuklardan herbiri, cariyenin efendisi için çalışır.
Beşincisi de şudur: Birisinin, hür bir kadından, başka birinin de cariye olan karısından bir oğlu
olsa, her iki çocuğu da büyüyünceye kadar bir sütannesi emzirse ve hangisinin hür kadının çocuğu
olduğu bilinmese çocukların ikisi de hürdür ve herbiri kıymetinin yarısı kadar cariyenin efendisi için
çalışır. Ondan miras da alamazlar.
«Anlaşsalar ilh...» Yani o iki çocuk anlaşsalar... Çünkü miras onları aşmaz. Kim bir hisse alırsa
hakikatte ancak o varistir ve oldığı da kendi payındandır. Diğerinin aldığı da hak sahibinden hibe
olur. Zâhir olan şu ki bu, geçen meseleye câridir. T.
Ben derim ki Aksine bu geçen bütün meselelere caridir. Yukarda geçen «malının hazineye»
konulacağı hükmü de, «sulh etmedikleri takdirde hazineye konulur» şeklinde yorumlanır.
EK:
Bu durumda, mânilerin tamamı altı olmaktadır. Ulemâdan bazıları, nübüvvetin de mirasa mani olan
şeylerden olduğunu söylemişlerdir. Zira Resulûllah'ın Buhari ve Müslim'deki «Biz peygamberler
topluluğu, kimseyi varis etmeyiz. Bizim terikemiz sadakadır.» hadisi bunu göstermektedir.
Tetîmme'den naklen Eşbah'ta şöyle denilmiştir: «Her insan varis de olur, miras da bırakır. Ama
Peygamberler müstesnadır. Onlar ne varis olur ne de miras bırakırlar.»
Bazılarının, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in Hz. Hatice'den miras aldığı yolundaki sözleri sahih değildir.
Hz. Hatice malını, sağlığında iken ona hibe etmiştir.
Ben derim ki: İbn Kemâl'in ve Sekbu'l-Enhûr'un sözleri ise Peygamberlerin de miras alacaklarını
bildirmektedir. Bu bahsin tamamı Rahiku'l-Mahtum'dadır.
Ulemadan bazıları bu manilere, riddeti (dinden çıkma) de ilâve etmişlerdir. Çünkü mürted, icmâ ile,
hiç kimseden miras alamaz. Mürtedin kimseden miras alamayacağı din ihtilafından dolayı değildir.
Zira, konusunda bilindiği üzere, mürtedin dini yoktur. Buna göre mirasın mânileri sekiz olur.
Ulemadan bazıları ise dokuzuncu mâni olarakda, ilânı ilâve etmişlerdir. Duru'l-Müntekâ'da şöyle
denilmiştir: Aslında mâniler beştir: Dördü metinde zikredilenler, beşincisi de riddetdir. Bu ser'î bir
araştırma ile bilinmiştir.
Bu beş mânie ilâve edilenlere gelince, onlara mâni demek mecâzîdir. Zira, onunla mirasçı
olunmaması bir mâninin varlığından değil, şartın veya sebebin yok olmasındandır.
Bunun izahı şudur: Miras olmanın şartı varisin, mûris öldüğü zaman hayatta olmasıdır. Bu şart da,
ölüm tarihi meçhul olanda mevcut değildir. Çünkü şartın mevcudiyeti bilinmemektedir. Şekk ile
veraset sâbit olmaz. Varisin meçhuliyetine gelince o da aynıdır. Meçhul olan varis mefkûdda olduğu
gibi, hükmen ölü gibidir.
Lian yoluyla reddedilen çocuğa gelince o, babasına babasıda ondan varis alamaz, çünkü nesebi
kesiktir. Demekki onun miras alamaması, aslında sebebin bulunmamasındandır. O da, babasına
nispet edilmesidir.
Nûbûvvette şartın veya sebebin bulunmamasına gelince, bunda söylenecek hayli söz var. Bunlar
Rahiku'l-Mahtum adlı şerhimizden öğrenilebilir. âhir olan şu ki: Nübûvvetin mirasa mâni
olmamasındaki illet, nübûvvetin mûriste kâim olan bir manâ olmasıdır. Mâni ise, vâriste kâim olan
bir manadan dolayı olur. Nitekim onu manîînin tarifinde söylemiştik.
BİR EK:
Şafiîler devr-i hükmîyi de mânilerden saymışlardır. Devr-i hükmî şudur: Birisini varis kılmanın
varisin yokluğunu gerektirmesidir. Meselâ bir kişi varis olarak sadece kardeşini bırakarak ölse,
kardeş de ölen kişinin bir oğlu olduğunu ikrar etse, o çocuğun nesebi sabit olur. Ama Şafiîlere göre
vâris olamaz. Çünkü varis olacak olsa, kardeşi hacbeder, dolayısıyla kardeşin ikrârı kabul edilmez
ve çocuğun da nesebi sabit olmaz, o zaman miras alamaz. Çünkü çocuğa miras ispât etmek, onun
nefyine vesile olur. O zaman da temelden nehyedilmiş olur. Bunu ulemamız zikretmemişlerdir.
Çünkü mukirrin ikrârı yalnız kendi hakkında sahihtir. Buna göre çocuk miras alır, kardeş ise
alamaz. Ben bu bahsi nakille teyid ederek Rahiku'I-Mahtûm adlı eserimde tahkik ettim. Bu bahsin
tamamı hastanın ikrarı bâbında geçmiştir.
M E T İ N
Musannıf, mirasa mâni olan şeyleri beyan ettikten sonra, zevce (hanım) ile başlayarak ashâbı feraizi
(belirli hisse sahiplerini) açıklamaya başladı. Konuya hanımla başlamasına sebep, onun üremenin
aslı oluşudur. Zira çocuklar ondan doğar. Musannıf şöyle demiştir: Mirastan bir veya daha fazla
hanım için çocuk ile veya çocuğun oğlu ile birlikte farz olarak verilecek hisse sekizde birdir. Ama
ne kadar aşağıda olursa olsun kızın oğlu ile birlikte ise, hakkı dörtte birdir. ÖIenin çocuğu veya
çocuğun oğlu olmadığı takdirde hanıma yine dörtte bir verilir.
Demekki hanımın iki halı vardır: 1 - Kişi çocuksuz olarak ölürse hanımın hakkı dörtte bir, 2 - Çocuk
bırakarak ölürse sekizde birdir.
Bir veya daha fazla koca için, mirastan farz olarak verilen dörttebirdir. Kocanın birden fazla olması
şöyle olur: İki veya daha fazla kişiden her biri ölen bir kadının kendi nikahlı karısı olduğunu iddia
eder ve hepsi delil getirir. Kadın ise bunlardan hiçbirinin evinde değildir, ve bunlardan hiçbiri
kadınla cinsi ilişki kurmamıştır. İşte o zaman bu adamlar tek bir koca gibi kadının mirasını taksim
ederler. Çünkü aralarında tercih sebebi yoktur.
Koca karısının çocuğu ile veya karısının oğlunun çocuğu ile beraber olursa rubu alır. Karısının
çocuğu veya karısının oğlunun çocuğu olmadığı takdirde ise mirasın yarısını alır. Buna göre
kocanın iki hali vardır. yarı veya dörtte bir.
Baba ve dedenin üç hali vardır: ,
1 - Farzı mutlak ki bu altıda birdir: Bu ölen çocuğu Veya oğlunun çocuğu ile birlikte olması
durumundadır.
2 - Ta'sibi mutlak (mutlak asabe) öleni ve oğlunun çocuğu olmadığı takdirdedir.
3 - Asabelikle birlikte farz (farz meatta'sib): ölenin kızı veya oğlunun kızı ile birlik hem farz'ını
(hissesini) alır hem de asabe olur.
Ben derim ki: Eşbah'ta şöyle denilmiştir: «Onüç mesele dışında baba gibidir. Bunların beşi ferâizde
kalanları da başka konulardadır.
Musannıfın oğlu Fusuleyn'den naklen Zevâhir adlı eserinde bunlara şu meseleyi de eklemiştir:
Baba küçük çocuğunun nikah mihrini kefil olsa ve onu ödese, eğer rucû etmeyi (oğlundan almayı)
şart koşmuşsa, alabilir. Eğer şart koşmamışsa alamaz. Eğer babanın yerine başka bir veli veya vasi
olursa mutlak olarak, ((şart koşsada koşmasada) rucû eder.
«Baba yerine başka bir veli» sözü dedeyi de kapsar. Demekki dede de vasi gibi, rücûu şart
koşmasa bile rücû edebilir. Baba ise böyle değildir.
i Z A H
«Çünkü o, üremenin aslıdır». Yâni aslın ve ferlerin doğumunun aslıdır. Ekseriyetle, hepsi onun
evladıdırlar. Çünkü doğum bazen cariye edinme ilede olur. Hanım bu itlbarla anne olsada onun
zevcelik özelliği, annelik özelliğinden evveldir. Bundan dolayı da anne önce zikredilmedi. Düşün.
«Çocuk ile ilh...» Yâni ister erkek olsun ister dişi ölen kocanın çocuğu ile birlikte... Ölen kocanın
çocuğu başka bir kadından olsa bile durum aynıdır.
«Ölen bir kadının, kendi nikahlı karıları olduğunu ilh...» Ama eğer böyle bir durumda o kadın sağ
olsa adamların delilleri birbirlerini bâtıl kılarlar. O zaman kadın kendisini tekzip ettiği kişinin
yanında değilse ve adam onunla cinsi ilişki kurmamışsa, kadın erkeklerden hangisini tasdik ederse
onun karısıdır. Eğer her iki erkek de evliliklerine tarih belirtirlerse, hangisinin tarihi daha eski ise o
kadında daha müstehıktır. T.
«Delil getirir ilh...» Bahr'da «iki kişinin davası» konusunda şöyle denilmiştir: «iki kişi, bir kadının
ölümünden sonra, onun kendi nikahlısı olduğuna delil getirseler ve tarih göstermeseler veya tarih
gösterseler ama her ikisinin tarihi aynı olsa. kadının nikâhının her ikisine ait olduğuna hükmedilir
ve bunlardan herbiri kadının mehrinin yarısını verir. Kadın ölünce de bir kocanın mirasını alırlar.
Kadın bir çocuk doğurduğunda nesebi her ikisinden de sâbit olur. Dolayısıyle o çocuk her ikisinden
de tam bir evlat mirası alır. Ama adamların her ikisi, o çocuktan bir tek baba mirası alırlar.
Hülâsa'da da böyle denilmektedir.» Münyetü'l-Müfti'de de bu konuda ikrar ile zilliyete itibar
edilemez.» denilmiştir.
Bunun benzeri Camiu'l-Fusuleyn'de de vardır.
«Kadın ise bunlardan hiçbirinin evinde değildir ilh...» Bu, Ruhu'ş-şuruh'taki şu ibarenin manasıdır:
O kadın onlardan hiçbirinin zilliyetinde olmasa..» Bunun muhalif mefhumu zilliyete itibar
edileceğini gösterir. Bu ise bizim biraz evvel söylediğimizin aksinedir.
«Koca mtrasın yorısını alır.» Mirastan hakkı yarı olanların dördü Ise zlkredilmemiştir. Halbuki diğer
farz (hisse) larda olduğu gibi onları da burada zikretse idi uygun olurdu. Bunlar kız, -kızı olmadığı
zaman- oğlunun kızı, anababa bir kızkardeş, -anababa bir kızkardeş olmadığı zaman- baba bir
kızkardeştir. Bu saydığımız farz sahipleri, kendilerinin asabe yapacak varis olmadığı takdirde yarı
alırlar.
«Dede ilh...» Yâni eğer ölü ile kendisi arasında bir kadın girmemişse baba olmadığı zaman dede
baba gibidir. Bu da ceddi şahihtir. Eğer, ölüye nispetinde araya anne girmişse o, ceddi fasit olup
torunundan miras almaz, ancak zevi'l-erhâmdandır. Çünkü annenin, ölüyü dedeye nispette araya
girmesi nesebi keser. Zira nesep babalara aittir. Zeylai.
«Farzı mutlak». Yâni asabelik, takdir edilmiş olan hisseye eklenmez.
«Çocuk veya ölenin oğlunun çocuğu ile birlikte ilh...» Musannıf bunu farzı mutlak ile kayıtladı. O
halde «çocuğu» da «erkek (oğul) olarak kayıtlamalıydı. Çünkü çocuk kızı da kapsar. Ancak,
musannıf bunu, ibarenin devamından anlaşıldığı için terketmiştir.
«Kızı ile veya oğlunun kızı ile birlikte ilh...» Zira babaya farz (hisse) olarak altıda bir verilir, kızına
veya oğlunun kızına da yarım verilir. Geri kalan ise asabe olarak yine babanındır.
«Bunların beşi farâizde ilh...» Bunlar:
1 - Annesi onunla (baba ile) birlikte vâris olmaz, ama dede ile varis olur.
2 - Birisi ölse ve geride annesi ve babası ve bir de karısı kalsa :
O zaman anne hanımının hissesi çıktıktan sonra geri kalanın üçte birini alır. Şayet burada baba
yerine dede olsaydı. o zaman anne malın tamamının üçte birini alırdı. Ebû Yusuf'a göre ise anne bu
durumda da kalanın üçte birini alır.
3 - Benu'la'yan (ana baba bir erkek kardeş) ve benu'l-allat (baba bir erkek kardeş) baba ile icmâen
sakıt olurlar. Dede ile bir olduklarında ise : Ebû Hanife'ye göre sakıt olurlar ama İmameyn'e göre
olmazlar.
4 _ Mûtik'ın (azâd edenin) babası, mûtıkın oğlu ile birlikte Ebû Yusuf'a göre velânın altıda birini alır.
Dede ise bir şey alamaz. Aksine velânın hepsi oğulundur. Diğer imamlara göre ise dede velâdan
hiçbirşey alamaz.
Birisi ölse ve geride mûtıkının dedesi ile. mûtukının kardeşi kalsa; Ebû Hanife'ye göre: Mutikın
velâyeti dedeye aittir. İmameyne göre ise veli ikisinindir. Eğer bu durumda dedenin yerinde baba
olsa idi imamların ittifakı ile mirasın hepsi onun olurdu. Minah'ta şöyle denilmiştir: «Beşinci
meselenin hükmü üçüncü meselenin hükmünden çıkarılmıştır.» «Geri kalan meseleler de feraizin
dışındadırlar.»
1 - Kişi eğer «falan kişinin akrabalarına vasiyet ettim» derse baba bu vasiyete dahil olmaz. Dede ise
Zâhir-i rivayete göre dahil olur.
2 - Çocuğun fitresi zengin olan babası üzerine vaciptir, dedesine ise vacip değildir.
3 - Eğer baba âzâd edilmiş olsa çocuğun velâsı dedenin mevâlisine değil kendi mevâlisinedir.
4 - Küçük çocuk babasının müslümanlığı ile müslüman olur, ama dedesinin müslüman oluşu ile
müslüman olmaz.
5 - Bir kişi ölse ve geride küçük çocukları kalsa, bıraktığı malda velâyet babanındır. Bu durumda
baba ölenin vasisi gibidir. Dede ise bunun hilafınadır.
6 - Nikah velâyetinde; eğer küçük çocuğun kardeşi ve dedesi olsa:
Ebû Yûsuf'a göre çocuğu nikahlama velâyetinde, ikisi ortaktırlar. İmamı Azâm'ın görüşüne göre ise
çocuğun nikah velâyeti dedeye aittir. Eğer burada dede yerine baba olsaydı imamların ittifakı ile
velâyet babasına olurdu.
7 - Babası ölse çocuk yetim olur. Çocuğu yetimlikten kurtarmak için dede babanın yerine geçemez.
8 - Bir kişi ölse ve geride küçük çocukları kalsa ve malı olmasa: ölen adamın annesi ve baba
tarafından dedesi olsa küçük çocukların nafakaları üçe bölünerek ikisine ait olur; üçte biri adamın
annesine üçte ikisi de dedesine aittir. Eğer dede baba gibi olsaydı nafakanın hepsi onun üzerine
olurdu. H.
Ben derim ki: Beşinci şıkta üzerinde durulması gereken bir husus var. Çünkü «vasilerin şahadeti»
bahsinden hemen önce geçtiği üzere çocuğun malında velâyet hakkı önce babasının, sonra
babasının, vasisinin daha sonra babasının vasisinin, sonra dedenin, sonra dedenin vasisinin,
sonra hakimin, daha sonrada hakimin vasisinindir. Buna göre baba ve babanın vasisi olmadığı
takdirde dede yerine kaim oluyor. Demekki çocuğun malının velâyetinde dede babaya muhalif
değildir.
Altıncıda da Minah'tan naklen geçen hüküm cârî olur.
Sekizincide, «ölünün annesi ve dedesi olsa» sözü Eşbâh'ın bazı nüshalarındaki ifadeye uygundur.
Eşbâh'ın diğer bazı nüshalarında da çocuklara raci olan, cemi zamiri ile «çocukların anneleri ve
dedeleri olsa» şeklindedir ve doğrusu da budur. Çünkü küçük çocuğun nafakası mirası kadarıyla
en yakın akrabasının üzerinedir. Nitekim metinlerde böyledir. Yâni o çocuk öldüğü takdirde, yakın
akrabası ondan ne kadar miras alacaksa, o oranda nafaka verir. Buna göre buradaki «anneden»
maksat, çocukların anneleri olsa çocukların nafakalarının üçte birinin onun görevi olması doğru
olur. Kalanı da dedenîn vazifesidir. Çünkü çocuklar öldüğü takdirde anneleri mallarının üçte birini
alır.
Ama eğer «anne» den maksat. ölen babalarının annesi ise o zaman ona çocukların nafakalarının
altıda biri vacip olur. Çünkü onların ninesidir. Ninenin hissesi ise üçtebir değil, altıdabirdir.
Demekki zamiri «onun annesi olsa» şeklinde ölüye ircâ etmek doğru olmaz. Aksine zamirin
çocuklara ait olduğu ortaya çıkar. Bu izâhât. benim Fettâhu'l-Âlim'in «feyz»inden anladığımdır.
«Musannıfın oğlu... eklemiştir.» Ben derim kl: Yukarıdakilere şunlarda îlâve edilebilir: Çocuğun
nafakası, fakir olan dedesine vacip değildir, dedesinin müslüman olmasıyla çocuk müslüman
olmaz. Oğlu hayatta olduğu halde dede bir çocuğun kendi torunu olduğunu ikrâr etmiş olsa.
sadece onun ikrârı ile nesep sâbit olmaz. Seyyîd bunu Sirâciye şerhinde zikretmiştir. Ben de bir
diğerini daha ilâve ettim ki. o da vasîlerin şehâdetleri» bahsinden hemen önce geçti. O aynı
zamanda Hâniye'de de olan şu ifadedir. Haniye sahibi şöyle demiştir: «Ebû Hânife, vasî ile ölenin
babasını birbirlerinden ayırmıştır; Vasî ölen kişinin borcunu ödemek iç.in terikeyi satar. Ölenin
babası ise terikeyi ölenin borçlarını ödemek için değil, çocuklara ait olan borcu ödemek için satar.
Bu Hassaf'tan nakledilen bir fâizdedir, hatırda tutulsun.
İmam Muhammed ise, dedeyi baba yerine ikâme etmiştir. Fetva Hassaf'ın kavli ile verilir.
Bu meselenin özeti şudur: Küçük çocuğun dedesi, bu meselede çocuğun dedesi, bu meselede
çocuğun babasına ve babasının vasîsine benzemez. Bir de ben gördüm ki, Vehbaniye sahibi bu
meseleyi aynı bahiste zikretmiştir.
«Baba küçük çocuğunun nikâh mehrine kefil olsa ilh...» Yâni bir baba küçük oğlunun kansının
mehrine kefil olsa ve ödese...
«Eğer rûcû etmeyi şart koşmuşsa alabilir.» Akit zamanında çocuğun malı olmasa bile, rücûu şart
koşmuş ve şahitde tutmuşsa. Camiu'l-Fusuleyn'den bir de şu mesele alınmıştır: Kişi kendi
malından naklen ödeyerek çocuğuna bir şey alsa ve alırken parayı çocuğundan almaya niyet etse,
şahit tutmamışsa diyaneten rücû ederek alabilir, kazaen alamaz. Eğer çocuğuna aldığı şey elbise
veya yiyecek ise ve rücû edeceğine dair şahit tutarsa, şayet çocuğun malı varsa harcadığını
çocuktan alır. çocuğun malı yoksa alamaz. Çünkü onun giyeceği ve yiyeceği babasının vazifesidir.
Eğer aldığı şey bir köle veya çocuğa lazım olmayan birşey ise. şahit tuttuğu takdirde malı olmasa
bile rücû edebilir, şahit tutmamışsa rücû edemez.
Ben derim ki: Çocuğu evlendirmek babanın görevi değildir. Eğer baba çocuğunuevlendirse ve
hanımının mehrini ödese rücû edeceğine dair şahit tuttuğu takdirde, malı olmasa bile rücû ederek
ondan alır.
«Eğer şart koşmamışsa rücû edemez.» örf böyle olduğu için istihsanen rücû edemez.
Camiu'l-Fusuleyn.
«Mutlak olarak rücû eder». Yâni veli veya vasî rücû etmeyi şart koşmasalar bile rücû edebilirler.
Çünkü âdeten veli veya vasî küçük çocuğun zevcesinin mehrini yüklenmezler.
M E T İ N
Annenin üç hali vardır:
1 - Altıda bir: çocuğu veya oğlun çocuğu ile, yada (erkek ve kız) karışık olsalar bile, hangi yönden
olurlarsa olsunlar erkek veya kız kardeşlerden iki veya daha fazlası ile birlikte olması halidir.
2 - Yukarıda geçenlerden hiçbiri olmadığı zaman,
3 - Kalanın üçte biri: Baba ve karıkocadan biri ile birlikte olursa, onların hissesinden kalanın üçte
birini alır.
Ninenin hissesi mutlak olarak altıdabirdir. Eğer anneanne ve babaanne gibi birden fazla olurlarsa
hepsi altıda birde ortaktırlar. Ninelerin altıda birde ortak olmaları zikredilenler gibi sahih oldukları
takdirdedir. fasit nine ise ileride de geleceği gibi zevi'l-erhamdandır. Yine ninelerin ortak olması için
derece itibariyle aynı seviyede olmaları gerekir, çünkü ileride de geleceği gibi yakın, uzağı mutlak
olarak hacbeder.
Ölenin kızı ile birlikte, oğlunun bir veya daha fazla olan kızının üçte ikiyi tamamlamak için altıdabir
verilir.
Annebababir kızkardeş ile birlikte bir veya daha fazla olan bababir kızkardeşe de üçte ikiyi
tamamlamak için altıda bir verilir.
Anne bir olan bir kardeşe altıdabir, iki veya daha fazlasına da üçtebir verilir. Bunların erkekleri ve
kadınları eşittir.
Anne kendisi ile birlikte olduğunda altıdabir alacağı bir varis olmadığı zaman, üçtebir alır. Nitekim
bu yukarda geçmişti.
Yukarıda belirttiğimiz gibi anne karıkocadan herhangi birinin hissesi çıktıktan sonra kalanın üçte
birini alır. Bu da, birisi ölüp, geride zevcesi ve anababası kaldığı durumda söz konusudur. Bu
durumda ona dört' te bir verilir.
Eğer bir kadın ölse ve geride kocası ve anababası kalsa anneye altıdabir verilir. Ancak buna «...
anababası ona varis olur, anasına üçte bir vardır.» âyeti kerimesine göre, edeben «üçtebir» denilir.
Hissesi yarım olanlardan iki veya daha fazlasına üçteiki verilir ki bunlar beş sınıftır: Kız, oğulun kızı,
anababa bir kızkardeş, bababir kızkardeş ve koca. Ancak koca üçteiki almaz, çünkü o birden fazla
olmaz. Allah Teâlâ en iyisini bilendir.
i Z A H
«Çocuğu veya oğulun çocuğu ile birlikte ilh...» ister erkek olsun ister kız...
«Hangi yönden olurlarsa olsunlar ilh...» Yâni, iki veya daha fazla olan kardeşler, ister anababa bir
ister bababir isterse anabir olsunlar...
«Karışık olsalar bile ilh...» Yâni, bir veya daha fazla yönden erkek ve kadın olsalar...
«Yukarda geçenlerden hiçbiri olmadığı zaman...» Yâni çocuk oğlunun çocuğu kardeşler ve
kızkardeşler baba ve kankocadan biri olmadığı zaman...
«Kalanın üçte birini de ilh...» ilerlde de geleceği gibi bunun İçinde iki suret vardır. Tahtâvî demiştir
ki: Şârih'in, bu iki halı. yani üçte bir ile kalanın üçtebirini; musannıfın ileride zikretmesine rağmen
burada zikretmesinin sebebi, annenin bütün hallerinin birbiri arkasına zikredilmesinin evlâ
olduğuna işaret etmektir.
«Mutlak olarak.» Yâni misal verildiği gibi ister anne tarafından ninesi olsun ister baba tarafından...
«Sahih oldukları ilh...» Cedde-i sahila (sahih nine) kendisi ile ölen kişi arasında ceddi fasit (fasit
dede) olmayan ninedir. Bu da üç kısımdır: Annenin annesinin annesi gibi yalnız kadınlarla
bağlanmış olan, babanın babasının annesi gibi yalnız erkeklerle bağlanmış olan ve babanın
annesinin annesi gibi yalnız kadınlarla erkeklerle bağlanmış olandır.
Annenin babasının annesi gibi olanlar ise bunun aksinedir. Çünkü o cedde1 faside (fasit nine) dir.
«Mutlak olarak ilh...» Yâni ister yakın, ister uzak olan kadın, anne tarafından dar olsa baba
tarafından da olsa eşittir. Ve yine yakın olan kadın, babanını olmadığı yerde annenin annesinin
annesi ile varis olmuş olsun baba ile hacbedilmiş olsun eşittir.
«ileride de geleceği gibi ilh...» Yâni hacb ahlatılırken gelecektir.
«ÖIenin kızı ile birlikte oğlunun bir kızı için altıda bir vardır ilh...» Kızların altı hali vardır: Bunlardan
üçü öz kızları ve oğlunun kızlarında tahakkuk eder; bunlar, bir tanesi için üçtebir, birden fazlası için
üçte iki almaları ve kızlarla birlikte erkek vâris olması halinde de asabe olmalarıdır.
Üç halde sadece oğulun kızları içindir; birincisi musannıfın zikrettiği. ikincisi oğulun kızları iki öz
kız veya daha fazlası ile mirastan mahrum olurlar. Ancak onlarla birlikte, kendilerinden yüksek
derecede olmayan bir erkek olursa o zaman o erkek onları asabe yapar. Üçüncüsü oğulun kızları öz
oğul ile mirastan mahrum olurlar. Bunun izahı ileride gelecektir.
«Bababir kızkardeşe... altıda bir verilir ilh...» Anne bir olmayan kızkardeşlerin yedi hali vardır.
Bunların beş tanesi annebababir kızkardeşlerde ve bababir kızkardeşlerde tahakkuk eder. Bunların
üçü öz kız da geçen hallerdir. Dördüncüsü: ölenin bababir kızkardeşleri kızları ile veya oğlunun
kızları ile asabe olurlar. Beşincisi; ölenin ana baba bir kızkardeşleri, oğlu veya oğlunun oğlu yada
babası ile imamların ittifak ile mirastan düşerler. İmam Azâm'a göre dede ile de düşerler, iki hal de
bababir kızkardeşlere mahsustur.
Bunlar musannıfın zikrettiğidir. Bunlar ölenin iki veya daha fazla olan anabababir kızkardeşi ile
düşerler. Ancak kendileri ile birlikte onları asabe yapacak birisi olursa o zaman düşmezler.
Siraciye'nin bazı nüshalarında denildiğine göre bababir kızkardeşler anabababir kızkardeş asabe
olduğu takdirde düşer. Yâni anabababir kızkardeş ölenin kızları ile veya oğlunun kızları ile birlikte
olursa. baba bir kızkardeşler düşerler.
Seyyid: Zira o, bu durumda asabe olma konusunda erkek kardeş gibi ölüye daha yakındır.
«Anne bir olan bir kardeşe altıda bir verilir.» Yâni annebir erkek kardeş ile anne bir kızkardeşe
altıda bir verilir. Bunların üç hali vardır: Musannıf bunlardan ikisini zikretti, üçüncüsü de şudur:
Bunlar varisin çocukları ile yada babası ve dedesi ile mirastan düşerler. Nitekim ileride de
gelecektir.
«Kendisi ile birlikte olduğu zaman altıdabir alacağı varis olmadığı zaman ilh...» Yâni, veya kalanın
üçtebirini alacağı varis bulunmadığında...
«Karıkocadan herhangi birinin hissesi çıktıktan sonra ilh...» Yâni karının veya kocanın hissesi
çıktıktan sonra kalanın sülüsü...
«Bu durumda ona dörtte bir verilir». Çünkü hanıma dörtte bir verilir». Meselenin mahreci dörttendir,
dörtte bir zevceye verilince, üç kalır. Kalan üçün üçte biri de anneye verilir, bu aynı zamanda
dördün dörtte biridir. Geri kalan da babaya verilir.
«Anneye attıdabir verilir.» Çünkü mesele altıdan halledilir. Bunun yarısı olan üç, kocaya verilir.
Kalanın üçte biri anneye, geri kalan da babaya verilir.
«Edeben ilh...» Zira Allah Teâlâ'nın «anneye üçtebir verilir» sözün. den murad ebeveynin miras
aldığı miktarın sülüsüdür. Bu, ister malın tamamı olsun ister bazısı olsun... Bu izahın delilleri
mufassal kitaplarda zikredilmiştir. Buna göre buradaki üçtebir, aslın da malın tamamının dörtte biri
veya altıda biri de olsa. Kur'an'ın lafzı ile teberrük etmek için üçte bir demek edep gereğidir. Ayrıca
üçte bir demek âyete muhalefet şüphesinden de uzaklaştırır.
«Çünkü o birden fazla olmaz.» Bu söz hiç söylenmese daha iyi idi. Çünkü daha önce kocanın da
birden fazla olabileceği geçmişti. Denilebilir ki: O durum ne hakikaten ne de sûreten kocanın birden
fazla olmasıdır. Onlar ancak bir delil olmadan, tercih etmeyi bertaraf etmek için ortak kılınmışlardır.
Bundan dolayı da onların her ikisine de bir koca payı verilir. Binaenaleyh musannıfın Mecma'a
uyarak «ancak zevc üçteiki almaz» demesi fazladır. Düşün. Allah Teâlâ en iyisini bilendir.