ASABELER FASLI BİRİNCİ BÖLÜM
M
E T İ N
Neseb
cihetiyle olan asabeler üçtür: 1 - bi-nefsihi asabe, 2 - bigayrihi (başkası sebebiyle) asabe. 3 -
maagayrihi
(başkası ile birlikte) asabe.
Asabe
binefsihi: (Başka birisi olmadan) kendi kendine asabe olandır. Bu da, ölüye nispette
aralarına kadın girmeyen erkektir. Buna göre ikadın kendi başına asabe olamaz. başkası sebebiyle
veya bir başkası ile birlikte asabe olabilir.
Eğer
annenin çocuğu gibi erkekle ölü arasına bir kadın girerse o erkek asabe olmaz, farz sahibi
olur.
Annenin babası veya kızının oğlu da
böyledir. Zira bunlar
zevi'l-erhamdandır.
Asabe
binefsihi, farz sahiplerinden yani o cinsden artan terikeyi alır. Farz sahibi bulunmayıpta
sadece
asabe bulunduğu zaman tek cihetten malın tamamını alır.
Binefsihi
asabeler dört sınıftır: ölünün cüzü (nesli) ölünün aslı, ölünün babasının cüzü ve dedesinin
cüzü.
Asabeler, yukarda ki sırayla ölüye yakınlık durumlarına göre birbirlerine takdim edilirler. Buna göre,
asabeler de öncelik sırası şöyledir:
1
- Ölünün oğlu ve -ne kadar alt sırada
olursa olsunlar- oğlunun oğlu gibi,
cüzü,
2
- Ölünün aslı:
a
- Baba : baba bir veya daha fazla kız ile birlikte olursa hem asabe hem de farz (sehim) sahibi olur.
b
- Ne kadar yukarıda olursa olsun,
ceddi sahlh. babanın babası ilh.
Annenin
babası ise ceddi fasiddir ve zevil
erhamdandır.
3
- Babanın cüzü ki
bunlar:
a
- Anababa bir erkek kardeş.
b
- Baba bir erkek kardeş,
c-
Ana baba bir erkek kardeşin oğlu,
d
- Baba bir erkek kardeşin oğlu, bunlar nekadar aşağıda olursa olsunlar farketmez.
Dede
ne kadar yukarıda olursa olsun, erkek kardeşlerin dededen sonra gelmesi İmamı Ebû
Hanife'nin
görüşüdür ve fetvâ için muhtar olandır. Sahibeyn ve İmam şafii'ye göre ise
kardeşler
dededen
önce gelir. Bazı âlimler, müftabih olanın bu olduğunu
söylerler.
4
- Dedenin cüz'ü olanlar; bunlar
da:
a
- Ana baba bir amcası,
b
- Baba bir amcası,
c
- Ana baba bir amcasının oğulları,
d
- Baba bir amcasının
oğulları,
e
- Babasının amcası,
f
- Babasının amcasının
oğlu,
g
- Dedesinin amcası,
b
- Dedesinin amcasının oğlu
v.s.
Ne
kadar aşağı inerlerse insinler bu sıra devam
eder.
Demek
oluyorki, asabeliğin sebebi dörttür:
Oğulluk, babalık,kardeşlik,amcalık.Bunlar,derecelerinin
yakınlıkları ile tercih edildikten sonra, farklılık anında annebaba bir ve bababir olmak gibi yakınlık
kuvveti ile tercih olunurlar. Nitekim yukarda
geçti.
Buna
göre: Asabelerden anabababir olanlar, kadın da olsalar, bababir olana tercih edilirler.
Anabababir
kızkardeş kız ile birlikte, ölenin bababir erkek kardeşine takdim edilir. Zira Peygamber
(s.a.v.);
«Anne baba bir kardeşler birbirlerine varis olurlar, baba bir kardeşler ise olmazlar»
buyurmuştur.
Bu
meselenin özeti şudur: Vârisler, derece itibariyle eşit olduklarında, iki yönden yakın olan takdim
edilir.
Derece itibariyle birbirlerinden
farklı olduklarında ise en yüksek derecede olan öne alınır.
İ
Z A
H
Muğrib'te
: «Asabe; kişinin babasına olan
yakınlığıdır...» denilmiştir.
«Bigayrihi
asabe ve maagayrihi asabe». Bunların arasındaki fark ileride izah edilecektir.
«Buna
göre kadın başına asabe olamaz ilh...» Şârih, musannıfın «asabe bi-nefsihi, erkektir» sözüyle
asabe
bi'l-gayr ve asabe mea'l-gayrin tarifin dışına çıktığına işaret etmiştir. Zira bu ikisi sadece
kadınlardır.
Mûtikaya, yani köle azad eden bir kadına, gelince. o kendiliğinden asabe olsa bile, neseb yönünden
asabe
değildir. Dolayısıyla itiraz olarak öne sürülemez. Çünkü buradaki asabeden maksat, nesebe
dayanan asabelerdir. Nitekim şârihte başta buna işaret etmiştir.. İşte bundan dolayı köle azâd eden
kişi
de tariften
çıktı.
«Aralarına kadar girmeyen ilh...» Burada «girmemekten» maksat varis ile ölü arasında kadın vasıta
olmamasıdır. İster varis ile ölü arasına dede veya oğlun oğlu gibi bir erkek vasıta girsin, isterse
baba
ve öz oğul gibi hiçbir vasıta girmesin farketmez.
«...Annenin çocuğu gibi ilh...» Yâni anabir erkek kardeş gibi.. Ana bababir erkek kardeşe gelince o,
binefsihi
(kendiliğinden) asabedir. Halbuki onun ölüye nispetine anne de girmiştir. Ama burada
kasdedilen ölene, sadece anne ile intisab etmeyendir. Bu mesele ile ilgili olarak Seyyid de şöyle
demiştir:
«Babaya olan yakınlık asabeliğin istihkakında asıldır. Zira o asabeliğin ispatı için tek
başına
kafidir. Anneye yakınlık ise böyle değildir. Çünkü
anne asabeliği isbatta illet olmaya tek
başına
uygun değildir. Buna göre anneye yakınlık, asabelik hakkını elde etmede etken değildir. şu
kadar
var ki biz, anne yakınlığını fazla bir özellik gibi kabul ettik ve o vasıfla anababa bir erkek
kardeşi, bababir erkek kardeşe tercih ettik.»
Ben
derim ki: Bu, ulemadan bazılarının: «Annenin çocuğu, musannıfın varisin ölüye
nispetinde'
sözü
ile tariften çıkmıştır. Zira musannıf: varisin ölüye yakınlığında' dememiştir, çünkü kardeşine
yakınlığa
kadında dahildir ama babaya nisbetle dahil değildir, zira nesep babaya aittir. O halde,
babanın
haricinde bir vasıta ile nesep sabit olmaz» sözlerinden daha evlâdır.
Zira,
buna şu, itiraz olarak varid olur: Burada muteber olan nispet, babaya değil ölüye olan
nispettir.
O halde maksat, şer'i nesep değil yakınlıktır. Aksi halde asabe ölü, ancak baba veya dede
olduğu
takdirde söz konusu olur. O zaman
da, amca kardeş ve benzerleri asabelikten çıkarlar.
Sonra
ben, Allâme Yakûb'un bu cevabı reddettiğini ve bizim dediğimizin benzeri bir ifade ile onu
doğruluk
dairesinden çıkardığını gördüm.
Hülasa,
asabenin tarifi, asabeden muradın ne olduğunun araştırılmasından sonra bile olsa,
itirazdan
hâli değildir. Çünkü tarif yapılacak
itirazları defetmemektedir. Bunun için İbnu'l-Hâim
manzumesinde
şöyle demektedir: «Asabenin tarifi tenkitten hali
değildir. Onun için asabeyi sayarak
tarif
etmek gerekir.»
Ayrıca
musannıfın, asabe tarifini nesebe dayanan asabe ile tahsis etmesini gerektiren bir neseb
yoktur.
Allâme
Kasım Mecma'ın Feraizinin şerhinde şöyle demiştir: «Asabe, ölüye bizzat kendisi veya
sadece
erkeklerle ulaştırılan erkek veya mütıktır, (köleyi azâd edendir)»
Allâme
Kâsım tarifinde «sadece» sözünü söylemeseydi daha iyi olurdu. Çünkü o zaman
anabababir
erkek
kardeş de tarife dahil olurdu.
Fakat
burada da düşünülmesi gereken bir husus vardır.
Düşün.
«O
erkek farz sahibi olur». Yâni sadece farz sahibi olur. Yoksa onun sehim sahibi olarak varis
olması
asabe olmamasını gerektirmez. Zira baba ile dede hem mirastan sehim sahabidirler, hem de
asabedirler.
«Yâni
o cinsten ilh...» Yâni, buradaki «elif-lâm» cins içindir. Dolayısıyla çoğulluk manasını iptal
eder.
O halde bu, bir tek farz sahibi olupda, onun diğer hak sahiplerin hakkı verildikten sonra,
terikeden
kalana sahip olmasını da kapsar.
«Bir
cihette ilh...» Minah'ta
söylenilmiştir: «Farz sahibi de asabe olmadığı zaman malın hepsini
alabilir» şeklinde bir itiraz gelmemesi için «bir cihetle» sözü ile kayıtladık. Çünkü farz sahibi malın
bir
kısmını Tarz yoluyla kalan kısmını da red yoluyla alır.»
«Ölünün
cüzü ilh...» Bunların hepsinde kasdedilen, «erkeklerdir». Nitekim mevzu da odur.
«Dedesinin
cüzü ilh...» dede (ced) sözü ile, babanın babasını ve daha yukarısını kapsayan mana
kastedilmiştir. Çünkü gelecek olan, «ne kadar yukarda olursa olsun» sözü buna delalet eder.
Demekki
«babanın amcası ile dedenin amcası aşağıda gelecek dört sınıfın dışındadırlar. Sözü itiraz
olarak
iIeri
sürülemez.
«Ölüye
yakınlık durumlarına göre ilh...» Yâni önce cihet olarak en yakını sonra derece olarak en
yakını
sonra da akrabalıkta en kuvvetli olanı gelir. O halde bunların hepsi bir araya geldiğinde önce
cihetin
tercihine itibar edilir. Meselâ ölenin cüzleri olan oğlu ve oğlunun oğlu ölenin aslı olan
babasına
ve babasının babasına takdim edilir. Ölenin aslı olan babası da annebir olmayan erkek
kardeşlerine ve, bunların oğulları gibi, babasının cüzüne takdim edilir.
Kişinin
babasının cüzü, dedesinin cüzü olan bababir amcaları ve bunların oğullarına takdim edilir.
Cihet
itibari ile tercih yapıldıktan sonra
eğer, aynı cihetten olanlar birkaç
tane olursa aralarındaki
yakınlığa
göre tercihe gidilir. Meselâ ölenin oğlu, oğlunun oğluna takdim edilir. Baba, kendi
babasına,
kardeş de kendi oğluna takdim edilir. Çünkü dereceleri yakındır.
Cihet
ve yakınlıkları bir olsa o zaman da yakınlıktaki kuvvete itibar edilir.
Meselâ anabababir erkek
kardeş,
bababir erkek kardeşe takdim edilir. Aynı şekilde oğulları da
böyledir.
Bunların
hepsi, musannıfın sözünden istifade
ile söylenmiştir. Bunu Allâme El-Câberi de nazım
olarak
şöyle ifade etmiştir: «Tercih
:
Önce
cihet ile sonra yakınlık ile
bunlardan sonra da akrabalıktaki kuvvet iledir.»
«Cedd-i
sahih ilh...». Ceddi sahih ölüye nispetinde kendisi ite ölü arasında kadın girmeyen
dededir.
«Bababir
erkek kardeş...» Anabir erkek kardeşe gelince o sadece farz sahibidir. Nitekim daha önce
geçmişti.
«Bazı
âlimler fetvâınn buna göre olduğunu
söylemişlerdir». Bunu ileride de geleceği üzere, Sirâcîye
sahibi
Siraciye üzerine yazdığı şerhinde söylemiştir. Şârih bu ifadesiyle mûtemed olan görüşün.
birinci
görüş olduğuna işaret etmiştir. Bu
görüş, Ebû Bekr es-Sıddîk'ın (r.a.) mezhebidir.
«Aynı şekilde...» Yâni dedenin anabababir amcası, sonra da bababir amcası.
«Ne
kadar aşağı inerlerse insinler ilh...» Yânı babanın amcasının oğlu ile dedenin amcasının oğlu...
«Tercih
edildikten sonra ilh...» Yâni asabenin dört sınıfından her bir sınıf -kardeşlerin. onların
oğullarına
tercih edilmeleri gibi- derece yakınlığı ile tercih edildikten sonra anabababir kardeş ile
baba
bir kardeş arasında olduğu takdirde, yakınlığın kuvvetine göre tercih edilirler.
«Anabababir kızkardeş gibl ilh...» Bu misal de şu hususun düşünülmemesi gerekir: Burada söz
asabe
binefsihi hakkındadır. Anabobablr kız kardeş ise asabe maa'-gayr (başkası ile birlikte asabe)
dir.
Ancak Seyyid şöyle demiştir: Ancak «ana baba bir kızkardeş her ne kadar asabe binefsihi
değilse
de, şârihin onu burada zikretmesi asabe binefsihi ile hükümde müşterek olmasından
dolayıdır.»
«Ana baba bir erkek kardeş ilh...» Hadisin tamamı şöyledir: «Kişi ana baba bir erkek kardeşinden
miras
alabllir, bababir erkek kardeşinden ise olamaz.» Bu hadisi Tirmîzî ve İbni Mâce rivâyet
etmişlerdir.
Kâsım.
Şârihin
de ileride zikredeceği üzere anabababir erkek kardeşlere benu'l-ayan denilmesinin sebebi
şudur:
Bunlar aynı kaynaktandır. yani bir
anne ve babadandırlar.
Benû'l-allât
da bababir erkek kardeşlerdir. Bunlara benû'l-allât denilmesinin sebebi de alel etmesi
(sulanması)
dır.
Anabir
erkek kardeşlere de benû'l-ahyâf denilir. İleride de gelecektir.
Anlaşılan
şu ki hadisteki «benû'-ümm» den maksat anabababir erkek kardeş ve yalnız annebir
erkek
kardeşlerdir.
Benû'l-ayân'dan murad da birinci kısım yani anabababir erkek kardeşlerdir. Muğrib sahibinin
Muğrib'teki,
«bir kavmin ayânı onların eşrafıdır» sözü de buna delâlet eder.
Fukahanın
anabababir kardeşlere benû'1ayân demleri de bundan dolayıdır.
Seyyid demiştir ki: Burada «anneyi» zikretmekten maksat benû'l-ayânın benû'l-allâta tercih
edilmesini
açıklamaktır.
Zira
benû'l-ayânın, anneye olan
yakınlıkları ile, benû'l-allâta
üstünlükleri vardır. Bundan dolayı da
ayân olmuşlardır.
M
E T İ N
Musannıf,
asabe binefsihi (kendinden asabe olan)nın izahını bitirdikten sonra asabe bigayrihi
(başkası
sebebiyle asabe)nin izahına başladı ve şöyle dedi: Kızlar, oğul ile oğulun kızlar da oğulun
oğlu
ile asabe bigayrihi olurlar. Ne
kadar aşağı sırada olurlarsa olsunlar böyledir.
Anabababir
kızkardeşler veya bababir
kızkardeşler de erkek kardeşleri ile asabe olurlar. Buna göre,
asabebigayrihi
dört sınıf olmaktadır. Onlar da nısf
(yan hisse) ve üçte iki hisseye sahip olanlardır ki,
bunlar
kendisi gibi olanı veya daha üsttekini asabe kılan oğulu ve oğulun oğlu gibi, hükmende
olsa
erkek
kardeşleri ile asabe olurlar.
Musannıf
daha sonra, asabe maagayr (başkası ile birlikte asabe olan)a başlayarak şöyle demiştir:
Ölenin
kız kardeşleri, kızları veya oğlunun kızları ile
birlikte asabe olurlar. Çünkü ferâiz âlimleri:
«ölenin
kızkardeşlerini kızları ile birlikte asabe kılınız» demişlerdir. Buradaki iki gurupdan murad
cinstir.
Zina
mahsulü olan çocuğun ve babanın
inkâr edip. annesi ile lanetleştiği çocuğun asabesi, annenin
mevlâsıdır.
Burada «mevlâ»dan murad, hem
azâd edene hem de asabeye şâmildir. Böylece hür
asıllı
olan anneyi de içine almaktadır. Nitekim Allâme Kâsım da bunu
tafsilatlı olarak zikretmiştir.
Çünkü
bu çocukların her ikisinin de babası yoktur.
Adı
geçen çocuklar bir tek meselede birbirlerinden ayrılırlar ki o da şudur: Zina mahsulü olan
çocuk
ikiz erkek kardeşinden anne bir erkek kardeş mirası alır. Kendisi için karı kocanın
lanetleştiği
çocuk ise ikiz erkek kardeşinden, anababa-bir erkek kardeş mirası alır.
Asabelerden son sınıf asabe-i sebebiye yani mu'tık (köleyi azâd eden) ve geçen
tertip üzere mutıkın
asabe-binefsî'sidir. Çünkü Peygamber (s.a.v.):
«Velâ sebep yakınlığı gibi bir
yakınlıktır»
buyurmuştur.
Mütak
(kölelikten azâd edilmiş olan kişi) geride mevtâsının babası ile, onun oğlunu bırakarak ölse,
malının
hepsi mevlâsının oğlunundur. Ebû
Yusuf ise babanın altıda bir
olacağını
söylemiştir.
Şayet
mütak, mevlâsının dedesi ile, yine mevlâsının kardeşini vâris olarak bıraksa geçen sıraya
göre
malının hepsi
dedesinindir.
İmameyn
ise «Miras gibi. ikisi arasında taksim edilir» demişlerdir. Burada ise asabe-bigayrihi ve
asabe-maa-gayrihi
yoktur. Zira Peygamber (s.a.v.)
kadınlar hakkında «Onlar için âzâd ettiklerinin
velâsı
dışında velâ yoktur.» buyurmuştur.
Gerçi
bu hadis şâzdır ama büyük sahâbelerin sözleri ile teyid edilmektedir. Böyle olunca da meşhur
hadis
seviyesinde olur. Nitekim bunu Seyyid, tafsilâtlı olarak anlatmış, musannıf da ikrar etmiştir.
İ
Z A H
«Kızlar
ilh...» Musannıfın, «oğul» ile kayıtlamasının sebebi şudur: Kızlar oğul olmadığı takdirde
daima
farz (belirli hisse) sahibidirler. Oğlun oğlu do farz sahibi olan kadınları asabe yapmaz.
«Ne
kadar aşağı sırada olurlarsa olsunlar ilh...» Yâni oğlun kızları, oğlun oğlu v.s.
gibi...
«Erkek-kardeşleri ile ilh...» Yâni yakınlık itibariyle kızlara denk olan erkek kardeşler. Dürerü'l-Bihâr.
Tûrî
şöyle demiştir: «Keşfu'l-Gavamiz'de denilmiştir ki baba-bir erkek kardeş, ana baba-bir kız
kardeşi
asabe yapmaz. Bunda icmâ var. Çünkü
ana-baba-bir kızkardeş nesep açısından, baba-bir
erkek
kardeşten daha kuvvetlidir. Aksine kız kardeş, ana baba-bir kız kardeş hissesi alır. Baba-bir
kızkardeşi de, ana-bababir erkek-kardeş asabe yapmaz, onu hacbeder. Çünkü
ana-baba-bir
erkek-kardeş yakınlıkta baba-bir kızkardeşten, icmâ ile daha kuvvetlidir.»
Musannıf
Tuhfetu'l-Kur'ân adlı manzumesinde
şöyle demiştir: «Ölenin bababir
kızkardeşi,
anababa-bir
erkek kardeşi ile miras alamaz; bunu aklında tut ki isabet edesin.»
Yine
musannıf anılan eserin şerhinde Cevahir'den naklen şunu zikretmiştir: *Bazı âlimler
kız-kardeşin, malın yarısını alacağını zannetmişlerdir. Ama bu, itimad edilecek birşey değildir.»
«Onlarda
nısf ve üçte iki hisseye sahip
olanlardır ilh..» Yâni tek oldukları zaman sehim olarak
mirasın
yarısını birden fazla oldukları
zaman da üçte ikisini alanlardır. Bunlar da, kız, oğulun-kızı,
ana-baba-bir
kız-kardeş veya baba, bir kızkardeştir.
Bazı
âlimlerce; «Burada baba ile birlikte annenin de zikredilmesi gerekirdi. Zira baba, karı-kocadan
birisi
ile birlikte vâris olduğu
takdirde anneyi de asabe yapar»
denilmiştir.
Bu
söze cevap verilmiştir. «Annenin
kalanın üçte birisini alması, asabelik yoluyla değil, farz
yoluyladır.»
Musannıf
bu sözüyle Sirâciye ve Şerhindeki şu
hükme işaret etmiştir; kadınlardan sabit bir hissesi
olmayan
birisi, erkek kardeşi asabe olduğunda onunla asabe olmaz. Ana-baba-bir amca ve hala
veya baba-bir amca ve hala böyledir. Bu durumda malın
hepsi, halanın değil amcanın olur.
Amcaoğlu,
amca-kızı ile, ve kardeşin kızı, kardeşin oğlu ile beraber olduklarında da durum
aynıdır.
Ben
bu konuyu şu sözümle nazım halinde ifade ettim : «Hala ve amca gibi sahim sahibi olmayanı
kardeş
asabe yapmaz.»
«Hükmen
de olsa ilh...» Şârih bunu, oğlun-kızına nisbetle, kardeşin umumiliğini ifade etmek için
koymuştur. Zira oğlun-kızının asabeliği yalnız erkek kardeşi ile değildir. Zira o erkek kardeşi ile de
amcasının
oğlu ile de ve farz olmadığı takdirde kendisinden aşağıda olan birisi ile de asabe olabilir.
Nitekim
bunun açıklaması ileride gelecektir.
«Ölenin
kız-kardeşleri, kızları ile beraber ilh...» Yâni ana-baba-bir kız kardeş ile baba bir
kızkardeşler... Ana-bir kız-kardeşe gelince, erkek olduğu halde, erkek kardeşi bile asabe yapamaz.
Dolayısıyle onun, başkası ile birlikte asabe olmaması daha evlâdır.
«Çünkü
ferâiz âlimleri... demişlerdir ilh...» Siraciye ve diğer kitaplarda bu söze hadis denilmiştir.
Sekbu'l-Enhûr'da
ise «Ben bunu hadis olarak tahric edene vâkıf olamadım» denilmektedir. Ancak
bu
sözün aslı İbnu Mes'ud'un haberi
ile sabittir; O da Buhârî ve diğer hadis kitaplarının şu
meselede rivâyet ettikleridir: Birisi ölse ve geride kızı, oğlunun kızı ve kızkardeşi kalsa kızı terikenin
yarısını
oğlunun kızı altıda birini kız kardeşi de geriye kalanı
alır.
İbnu'l-Hâim,
Fusûl'ünde bunu feraizcilerin sözü kabul etmiştir. Kâdı Zekeriyyâ ve Mardîni'nin torunu
ve
diğer bazı şarihleri de ona tabi
olmuşlardır.
BİR
UYARI:
Bu
iki tür asabe arasındaki fark şudur: Asabe bigayrihi (başkası sebebiyle asabe olan) deki «gayr»
bi
nefsihi (kendiliğinden) asabe
de olur. Bu sebepten dolayı
asabelik kadına da geçer. Ama asabe
(başkası
ile birlikte asabe olan) maagayrihideki «gayr» ise kendi kendine asla asabe olmaz. Aksine
o
asabenin asabeliği o gayr ile birlikte olur. Seyyid.
Bu
söz ile, birincinin «be» ikincisinin de «maa» ile tahsis edilmelerine işaret edilmiştir.
Sekbu'l-Enhur'da
denilmiştir ki: «be» ilsâk (bağlama) içindir. Ilsâk da, ancak bağlanan ile kendisi ile
bağlanan
arasında hükümde ortaklık bulunduğu zaman tahakkuk eder. O zaman da, her ikisi de
asabelik hükmünde ortak olurlar.
Ama
«maa», «beraberlik» içindir. Beraberlik de, hükümde ortak olmasalar bile, iki şahıs arasında
tahakkuk
eder. Allah Teâlânın «Biz kardeşi Harun'u onunla birlikte vezir kıldık». Yânt onun veziri
yaptık,
âyeti böyledir.. Çünkü burada Harun nübüvette Musâ'ya ortaktır. Kudûrî'nin : «Bayram
namazını
imam ile birlikte geçiren kişi» sözü de böyledir. Yâni imam ile birlikte yetişemeyip namazı
geçirir,
demektir. Yoksa imam ile birlikte her ikisinin de namazının geçmesi değildir.
Demek
ki buna göre o, asabe olur ama o «gayr» asabe olmaz. Bediu'ddh, Sirâciye şerhinde: «Maa
bazen
şart için «ba» da sebebiyet için kullanılır» demiştir.
«Nitekim
Allâme Kâsım da bunu tafsilatlı
olarak zikretmiştir.» Yâni Kudurî'nin
Tashih'inde
Cevahir'den
naklen... O şöyledemiştir: «Eğer lanetleşilen kadın hür asıllı ise miras onların
mevlâlarınındır.
Ki bunlar da, erkek kardeşleri ve her ikisinin annelerinin diğer asabeleridir. Eğer
anne
âzâd edilmiş bir câriye ise o zaman miras onu âzâd edenindir. Azâd edenin oğlu,
kardeşi ve
babası
da, azâd eden
gibidir.
Allâme
Kâsım'ın : «Onların mevlâları içindir» sözü mûtıkı da annelerinin asabesini de kapsar.
Bunun
benzeri Cevhere'de de vardır.
Ben
derim kî: Allâme Kâsım'ın geniş olarak açıkladığı bu mesele Kenz şârihlerinin ve daha
başkalarının zikrettiklerine muhaliftir.
Zeylaî şöyle demiştir: «Hakkında lian yapılan çocuğunun asabelik yoluyla miras alması veya miras
bırakması ancak velâ veya doğum ile tasavvur edilebilir. O zaman onu veya annesini âzâd eden
yada
onu doğuran ondan asabe olarak miras alır. O da, kendi âzâd edenden veya kendisim âzâd
edeni
âzâd edeninden yahutta oğlundan asabelik suretiyle miras alır.
Kenz'in
bu ifadesi lanetleşilen kadın ve çocuğunun hür asıllı olması halinde asabe olarak miras
alamıyacağı
ve miras bırakamayacağı konusunda acıktır. Onun bir oğlu veya oğlunun oğlu
bulunması
müstesnadır.
Mi'râcu'd-Dirâye'de
şöyle denilmiştir: «Lanetleşen kadının oğlunun. anne tarafından olsa bile baba
tarafından
akrabalığı yoktur. Annesinin asabesi ona asabe olmadığı gibi cumhura göre annesi de
ona
asabe olmaz.
İbnu
Mes'ud'dan; annesinin asabesinin, ona asabe olacağına dair bir rivâyet vardır. Yine İbnu
Mesud'dan
gelen diğer bir rivayette şöyle denilmiştir: «Annesi onun
asabesidir. Zira Vâsile
İbnu'I-Eskâ
Peygamber (s.a.v.) In şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir: «Kadın, şu üç mirası alır
kendisini
azâd edenin mirasını, bulduğu çocuğun mirasını ve kendisi hakkında lanetleştiği
çocuğunun
mirasını».
Biz
deriz ki : Miras ancak nass ile sabit olur. Annenin üçte birden
anne-bir erkek kardeşin de altıda
birden
fazla miras almasına dair bir nass yoktur. Aynı şekilde anne-baba ve benzerlerinin, annenin
asabesi olarak miras almasına dair de nass yoktur. Çünkü asabelik mirasın en kuvvetlı
sebeplerindendir. Anne vasıtası ile miras almak ise mirasın en zayıf sebeplerindendir.
Dolayısıyle
mirasın
en kuvvetli sebebi olan asabeliği, anne vasıtası ile hak etmek caiz olmaz. Hadis kadının
miras
alacağına delâlet etmektedir. Miras almak ise, asabeliğe delâlet etmez. Zira kadının asabe
olarak
değil, farz ve redd yoluyla miras alması caizdir.
«Kişlnin
asabesi annesinin kavmidir» hadisine gelince : Bunun manası; mirası asabelik anlamında
istıhkak
etmektir ki bu da rahimdir. Yoksa bu, asabeliğin hakikatının ispatı hakkında değildir. Özetle.
Kudûrî'nin
şerhi Müctebâ'da şöyle denilmiştir:
«Zina mahsulü olan çocuğun ve
hakkında, karı koca
arasında
lanetleşme cereyan eden çocuğun asabesi annelerinin mevlâsıdır.» sözünün manası
-Allah daha iyi bilir- şöyledir: İbnu Mesud'un dediği gibi anne çocuğunun asabesi değildir. Annenin
asabesi de çocuğun asabesi değildir. Onun asabesi ancak -varsa- annenin mevlâsıdır.»
Hanefî
âlimlerinin kabul ettikleri görüş ise Hz. Ali ve Zeyd İbnu Sâbit'-in (r.a.) mezhepleridir.
Bunların
görüşlerinin delili de şudur: Anne zinadan olan çocuğun ve lanetleşen kadının çocuğunun
dışındakilerde asabe olmayınca, zevi'l-erham gibi, veled-i
zina ve veled-i mülaane hakkında da
asabe
olmaz.
«Çünkü
bu iki çocuktan her ikisinin de babası yoktur». Bu, metnin illetidir. İhtiyar'da buna şunlarda
ilâve
edilmiştir: «Peygamber (s.a.v),
«Kendisi ile lanetleşilen kadının
çocuğunu annesine nisbet
etmiştir.»
Buna
göre o çocuk, baba tarafından akrabası olmayan bir şahıs gibi olur. Bu durumda da annesinin
yakınlarının
ondan. onun da annesinin akrabalarından miras alması gerekir.
Bu
açıklamaya göre bir kişi ölse ve geride bir kızı, annesi ve bir de kendisi hakkında hanımı ile
anlaştığı
bir çocuk kalsa terikenin yarısı kıza, altıda biri anneye verilir. Kalanı da red yoluyla yine
onlara
verilir. Sanki onun babası yok gibi
olur.
Bu
anılanlarla birlikte koca veya hanım olsa hüküm yine aynıdır. Zira o karı veya koca kendi
hissesine düşen payı alır, geri kalanda anne ile kız orasında farz ve redd olarak taksim edilir.
Eğer
birisi ölse ve geride anne-bir erkek kardeşini ve bir de ilan yapılanın oğlu
kalsa. annesine
üçtebir,
annebir erkekkardeşine altıda bir Verilir. Geri kalan da yine bu ikisine redd yoluyla verilir.
Lian
yapılanın oğluna ise birşey yoktur.
Çünkü onun baba-cihetinden erkek
kardeşi
değildir.
Kendisi
ile lian yapılan kadının oğlu ölse
babasının sülalesi ona varis olurlar ki onlar da erkek
kardeşlerdir. Onun dedesinin yakınları yani amcaları ve amcalarının çocukları ise ondan miras
alamazlar.
Bu
izahla, diğer meselelerde açığa çıkmış olur. Bunun benzeri Minah'tadır.
Ben
derim ki: İhtiyâr'dan nakledilen bu ifade. daha önce söylediklerimi teyid etmektedir.
Zira orada
anne
için üçtebir, annesinin asabesi olduğu halde ana bir kardeşe de altıdabir verilmiştir. Eğer hür
olan
annesinin asabesi, onunda asabesi olsaydı, annesinin hissesinden sonra kalanı o alırdı.
«Ayrılırlar ilh...» İhtiyâr'da da aynen böyle denllmiştlr. Minah Sekbu'l-Enhur ve diğer kitaplarda da
buna
uyulmuştur.
Ben
derim ki: Bu da, şarihin «liân bâbı»nın sonunda kesin bir dille ifade ettiği hükme aykırıdır. Zira
şarih
orada, mulâanenin çocuğunun, annesinin çocuğundan annebir erkek-kardeş mirası olacağını
söylemişti. Bunun benzeri «Câmi» nin şehâdetleri bölümünden naklen Bahr'da da mevcuttur.
Miracu'd-Dirâye'de
şöyle denilmiş: Kendisi ile lian yapılan kadının çocuğunun, anne-bir
kardeşi
olduğu
takdirde, bize Şafiî'ye İmam Ahmed'e ve Cumhur'a göre, bunlar annebir erkek-kardeş
gibidirler.
İmam
Mâlik'e göre ise lianlaşılan kadının çocuğu diğerleri ile ana -baba bir erkek-kardeş
gibidirler.
Mi'râcu'd-Dirâye'de
bunların delilleri ve ferileri
zikredilmiştir. Oraya müracaat
et.
Mi'râcu'd-Diraye'deki
ifade sarahaten ifade etmektedir ki şârihin burada söyledikleri İmam Mâlik'in
mezhebidir.
Düşün.
«Asabelerden son sınıf asabe-i sebebiyedir ilh...» Yâni buradaki son sınıf izafidir. Zira hakikatte son
sınıf
mûtıkın asabesidir.
Bu
ifadeler asabenin ikinci kısmı olan asabe-i sebebiyyeyi beyan etmektedir.
Mûtıkın,
bigayrihi veya maa-gayrihi değil, binefsihi asabe olduğu açıktır. Onun, binefsihi asabe
olmasından
dolayı asabe bi gayrihi veya
asabe maa-gayrihiden önce
zikredileceği
zannedilir.
Musannıf
bu ibaresi ile, mûtık'ın asabeliğinin nesep yoluyla olan asabeliğin bütün kısımlarından
sonra
olduğuna işaret etmektedir.
Çünkü asabe-i nesebiye, asabe-i sebebiyeden daha kuvvetlidir.
İşte
bundan dolayı musannıf uslûbunu değiştirmektedir. Aksi halde, geçen kısma uygun düşmesi
için
«asabe-i sebebiye mevlâ'l-ıtâkadır»
demesi daha açık olurdu. Bunu Yakup ifade etmiştir.
«Yâni
mûtık ilh..» Daha önce izah ettiğimiz gibi «mevlâ'l-ıtâka» deseydi daha uygun olurdu.
«Sonra
mûtıkın asabe binefsihisidir ilh...» Musannıfın bu sözü bizim de daha önce beyan ettiğimiz
gibi,
mûtıkın asabesinin miras alamayacağını ifade etmektedir. Musannıf burada «asabe» demekle,
mûtıkın
kızı. annesi ve kızkardeşi gibi, sehim sahiplerini dışta bırakmıştır. Bu durumda bunlar miras
alamazlar, çünkü velâ asla farz sahibi olamaz. Musannıfın «asabe binefsihi» ile kayıtlaması da,
asabe
bigayrihi ve asabe maa gayrihiden kaçınmak içindir. Nitekim ileride de gelecektir. Yukarıda
beyan ettiğimiz üzere. Velânın sübûtu için gerekli şartlardan birisi de annenin hür asıllı
olmamasıdır. Eğer azâd edilenin annesi hür asıllı ise babası mutlak dahi olsa onun çocuğu
üzerinde
kimsenin velâsı yoktur.
«Geçen
sıraya göre ilh...» Mûtîkın
neseb yönünden olan binefsihi asabesi, asabe-i sebebiyesine
takdim
edilir. Yâni o, mûtıkın mûtıkına ve
onun mûtıkına v.s. takdim edilir.
Buna
göre mûtıkın oğlu öbür varislerden önce gelir. Sonra ne kadar aşağı inerse insin oğlunun
oğlu,
sonra mûtıkın babası, sonra, ne kadar yukarı çıkarsa çıksın dedesi ilh., sonra mûtıkın mûtıkı,
sonra
geçen sıraya göre onun asabesi,
sonra mûtıkın mûtıkının mûtıkı sonra da onun asabesi...
gelir.
İbnu Kemâl.
BİR
UYARI:
Bir
oğul ve bir kız. köle olan babalarını
satın alsalar ve satın aldıkları babaları da bir köle olarak
azâd
etse ve babaları öldükten sonra
babalarının azâd ettiği kölede ölse ve başka varisi olmasa
onun
malının hepsi oğulundur. Zira mûtıkın
nesep yönünden olan asabesi kızdan
öncedir. Çünkü
kız
asabe-i sebebiyedir.
Sâihânî.
Aynı
şekilde bir kız köle olan babasını satın alsa ve babası onun satın alışıyla azâd olsa, sonrada
adam
o kızı ile başka bir kızını bırakarak ölse ve geriye mal bıraksa. malın üçte ikisi farz olarak iki
kızındır.
Geri kalanı da asabe olarak birinci kıza verilir.
«...
Bir yakınlıktır ilh...» Yâni
nesepteki yakınlık gibi, velâda yakınlaştırıcıdır. Bu hadisi İbnu Cerir,
Tehzîb'de,
Abdullah bin Ebi Evfâ'nın hadisinden
sahih bir senetle tahric etmiştir.
İbnu
Ebi Hatem de İbn. Ömer'in hadisinden tashih
etmiştir.
Seyyid şöyle demiştir: Bunun manası şudur: Hürriyet insan için hayattır, zira
hürriyetle, insanları
diğer
hayvanat ve cemaattan ayırdeden
mâlikiyet sıfatı sabit olur. Kölelik
ise telef ve helâktır. Buna
göre
azâd eden, azâd edilenin ihyasına sebeptir. Bu babanın, çocuğun vücuduna sebep oluşuna
benzer.
Çocuk nasıl babasına nesep ile, babasının akrabalarına da babasına tebean mensup ise,
azâd
edilen de azâd edene ve ona tebean de akrabalarına, velâ ile mensup olur. Böyle olunca da
mlras.
nesep ile nasıl sabit olursa velâ ile de sabit olur.
Bu
söylenenler şuna da dikkat çekmektedir: Bu hadis mevlâ'l-ıtâka veya asabesinden
velâsı olan
kişinin
nesep de olduğu gibi iki taraf cihetinden varisliği gerektiren bir durum olmadan varis
olacağına
delâlet eder. Ayrıca yine işâr etmektedir ki, velâ sahibi olan kişi asabedir. Çünkü zımnen,
baba
olma haysiyeti ile, babaya benzemektedir.
Bu
hadis mevlâ'l-ıtâkanın asabelerin
sonuncusu olduğuna da delalet etmez. Bu mevzuun tamamı
-İbnu'l-Hanbelî'nin
şerhindedir.
Allâme
Kâsım'ın zikrettiği «Miras asabenindir, eğer asabe yoksa o zaman mevlânındır» hadisini
ilave
etmek daha uygundur. Bu hadisi Said İbnu Mensur Hasan'ın hadisinden rivayet
etmiştir.
«Ebû
Yusuf İse babanın altıda bir alacağını söylemiştir.» Bu, Ebû Yûsuf'un
sonraki görüşüdür.
Birinci
görüşü ise tarafeynin görüşleri
gibidir. Sonraki görüşünün illeti
şudur; velânın tamamı
mülkiyetin
eseridir. O halde velâ hakiki
mülke ilhak olunur. Şöyle ki;
mûtık geride mal bıraksa ve
varis
olarak da bir oğulu ile babası olsa malın üçte biri babasının geri kalan da oğlunundur. Mûtık
öldüğü
zaman geride velâ bıraktığında da
yine malın altıda biri velânın, geri
kalan da
oğlunundur.
Ebû
Yûsuf'un sonraki görüşe şöyle cevap verilir: Velâ mülkiyet eseri olsa bile mal değildir, ve
bedeli
mal ile karşılanması caiz olan kısas gibi, mal hükmünde de değildir. Dolayısıyla velâda,
malda
olduğu gibi, varislerin sahimleri
farziyetle câri olmaz. Aksine velâ asabelik yoluyla miras
olunan
bir sebeptir. Böyle olunca en yakına sonra da ondan sonra en yakın olana itibar edilir. Oğul
ise
asabelerin en yakınıdır. Bu meselenin tamamı Seyyid'in
şerhindedir.
«Geçen
sıraya göre ilh...» Yâni neseb cihetinden olan asabede geçen tertibe göre...
«Burada
yoktur.» Bu söz şârihin yukordaki «asabe bi
nefsihî» sözünün muhterizidir. Yâni asabe-i
sebebiye'de
sadece asabe-binefsihi vardır.
Asabe-bigayrihi ve maagayri'hi
yoktur.
«Kadınlar
için sadece âzâd ettiklerinin velâsı vardır» hadisi hakkındaki görüşler:
«Hadis»
Hadis'in lafzı Sirâciye'de belirtildiğine göre şöyledir:
«Kadınlar için sadece azâd ettiklerinin
veya onların azâd ettiklerinin yahut azâdlarını ölümüne
bağladığı kölelerin yada onların
müdebberlerinin
veya kadınların azâd ettiklerinin
yahut onların azâd ettiklerinin velâsını çekenlerin
velâları
vardır.»
Bu
hadisin manası şudur: Kadınlar için velâ hakkı ancak şu durumlarda vardır:
,
1--
Azâd ettikleri kölenin veya onların azâd ettikleri kölelerden, köle âzâd edenin,
2
- Kitâbet yaptıkları kölenin veya o
kölenin kitabet
yaptıklarının,
3
- Azadını ölümüne bağladıkları kölenin yada onların azâdını ölümlerine bağladıklarının,
4
- Kadınların azatlılarının veya azadlılarının azadlısının velâları.
Bunların
herbirinden, diğeride olan
benzerleri, hazfedilmiştir. Yani kadınlar için velâdan ancak,
azâd
ettiklerinin velâsı veya azâd ettiklerinin, azadlısının, mükatebinin ve müdebberinin velâsı
vardır.
Yada kadınların kitabet yaptıklarının (mükateplerinin) velâsı veya onların mükâteplerinin,
azatlılarının
ve müdebberlerinin velâları vardır.
Yahutta müdebberlerinin (azadını
ölümlerine
bağladıklarının) velâları veya onların müdebber, mükâtep ve azatlılarının velâları vardır.
Kadınların
müdebberlerinin velâsının sureti
şöyledir: Bir kadın kölesinin azadını kendi ölümüne
bağlasa
ve sonrada irtidad edip
dârü'l-harbe iltihak etse, kadı da onun darü'l-harbe iltihak ettiğine
ve
müdebber yaptığı kölenin
hürriyetine hükmetse; bu kadın da
sonradan müslüman olarak
dârü'l-islâma dönse ve müdebberi nesep yönünden bir
asabe bırakmadan ölse, bu kadın
müdebberinin
asabesidir. Bu müdebberin müdebberinin hükmü de aynıdır. Meselâ hâkim, kâdının
darü'l-harbe
iltihak sebebiyle müdebberinin
hürriyetine hükmetse ve o müdebber de bir köle olarak
onu
müdebber yapsa ve sonra ölse, bilahere kadın da tevbe ederek, ister kendi müdebberinin
ölümünden
önce ister sonra, darü'l-islâma dönse ve sonra ikinci müdebber geride bir nesep
yönünden
bir asabe bırakmadan ölse onun velâsı bu
kadınındır.
Biz
Kitabü'l-velâ'da bunun tasviri için, başka bir şekil takdim etmiştik.
Kadınların
azadlılarının velâ olma şekli de şöyledir: Kadının kölesi onun izni ile, sahibi tarafından
azad
edilmiş olan bir cariye ile evlense ve bir çocukları olsa, o çocuk annesine teb'an hürdür, onun
velası
da annesinin mevlâsınındır. Kölenin
sahibi olan kadın evlenen kölesini azâd ettiği takdirde
azâd
edilen köle çocuğunun velâsını
kendi mevlâsı olan kadına çeker. Hatta önce azad edilen köle,
sonra
da onun çocuğu ölse ve geride
babasını azad eden kadın kalsa o çocuğun velâsı babasını
azad
eden kadınındır.
Kadınların
azad ettiklerinin azadlısının velâ olma şekli de şöyledir: Bir kadın kölesini azad etse;
âzad
edilen bu köle bir köle satın alıp onu başka birinin azâd ettiği câriye ile evlendirse. bunlardan
dünyaya gelen çocuk hür olur. O çocuğun velâsı da annesinin mevlâsınındır. Azâd edilen köle,
satın
alıp evlendirdiği kölesini azad etse kölesini azâd etmekle azâdlısının çocuğunun velâsını önce
kendisine
sonra da kendi efendisi olan kadına çekmiş olur.
Bunlar
fukahanın bu konuda zikrettiklerinin
özetidir. Bu husustaki geniş bilgi ve velâyı çekme
şartları
Kitabu'l-Velâ'dan öğrenilebilir. Oraya müracaat
ediniz.
«Gerçi
bu hadis şazdır ama ilh...» Şâz hadis, sika bir rivanın, birçok kişinin rivayet ettiği hadise
muhalif
olarak rivayet ettiği hadistir. Bu durumda râvi tek başına bir hadis rivayet etse bakılır. eğer
rivayet ettiği hadis hıfzda ve zabtta
kendisinden daha kuvvetli olan
birinin rivayet ettiği hadise
muhalif
ise, onun tek başına rivayet ettiği
hadis şâzdır. reddedilir. Eğer
muhalif olmazsa bakılır,
şayet
hadisi rivayet eden kişi hıfz ve itkanına güvenilen kimselerden ise o hadis makbuldür, râvînin
tek
olu / şu hadise zarar vermez. Eğer tek olarak rivayet ettiği hadiste hıfz ve itkanına
güvenilen
kişilerden değil ise bakılır, şayet hâfız. zâbıt ve tek başına yaptığı rivâyeti makbul olan kimsenin
derecesinden uzak değilse o zaman rivâyet ettiği hadis hasendir,
aksi halde şâzdır. reddedilir.
Bu
söylediklerimiz İbnu's-Salâh'ın şâz hadisin tarifinde tercih ettiği
tariftir.
«Ama büyük sahabilerin sözleri ile ilh...» Hz. Ömer, Hz. Ali ve Zeyd İbnu Sabib'ten (r.a.) rivayet
edildiğine
göre onlar kadınlara, şu aşağıdaki istisnaların dışında velâ yoluyla miras vermezlerdi.
Kadınların
azâd ettiklerinin veya onların azadlılarının velâsı ve mükâteplerinin velâsı.
Bu
rivâyeti İbn Ebî Şeybe Abdurrezzak, Dârimî ve Beyhakî rivâyet etmişlerdir.
Bu
rivayeti Rezîn İbnu'l-Abd Müsned'inde şu sözlerle zikretmiştir: Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur: «Velânın mirası erkeklerin en büyüğümündür. Kadınlar ise velâ ile miras alamazlar.
ancak
azad ettiklerinin veya azâd ettiklerinin âzâd ettiğinin velâsı müstesna..» Kâsım.
«Böyle olunca meşhur hadis seviyesinde olur.» Meşhur hadis, birlnci asırda âhad olup sonra
yayılarak ikinci ve daha sonraki asırlarda mütevatir haline gelen hadistir. Birinci asır sahabe asrıdır.
Onlar
da şika oldukları için töhmet altında bulundurulamazlar. Onların şehadetleri mütevatir hadis
menzilesinde hüccettir. Hatta Cassâs «Meşhur hadis mütevatir hadisin iki kısmından biridir.»
demiştir.
Yâkub.
M
E T İ N
Müellif
ashab-ı ferâiz (sehim sahipleri) ve asabe ile ilgili meseleleri bitirdikten sonra, «hacbe
başlayarak,
şöyle demiştir: Varislerden
altısı hiçbir şekilde mirastan mahrum edilemezler. Bunlar:
baba,
anne, oğul, kız -yani ebeveyn ile çocuklar- ve karı-kocadır. Vârislerden bir gurup da bazı
hallerde
miras alırlar, bazı hallerde ise mirastan mahrum olup hacbolunurlar. Bunlar da ister asabe
ister
farz sahiplerinden olsun yukarda
sayılan altı kişinin dışındakilerdir.
Mahrum
olarak hacbedilmek iki esas üzerine bina edilir.
1
- Yukardaki altı kişinin dışında kalanlardan, ölüye yakın olanı, daha uzak olanı hacbeder. Zira
yukarda
geçtiği üzere en yakın olan en önce
gelir sonra da yakınlık sırasına göre mirasta öncelik
kazanırlar. Varislerin varis olma sebebi aynı olsun olmasın durum budur.
2
- Oğulun oğlu gibi, ölüye bir şahıs vasıtasıyla ulaşan kimse, şahısla birlikte miras alamaz. Ancak
annenin
oğulu (anne bir erkek kardeş) müstesnadır, o anne ile birlikte miras alır. Çünkü anne bir
tek
cihetle terikenin tamamını alamaz.
Kâfir
veya kâtil olan oğul gibi, mirastan mahrum olan bir varis, bize göre başka birisini asla
hacbedemez. Ama hacbedilen bir varis fukahanın ittifâkı ile, başka bir varisi hacbeder. Meselâ
babanın
annesi baba ile hacbedilir. (Babanın) annesi de annenin annesini hacbeder.
Erkek
ve kızkardeşler de böyledirler. Zira onlar baba ile hacbedilerek mirastan mahrum olurlar.
Ama
onlar, anneyi hacb-i noksan ile hacbederek hissesi'ni üçte birden altıda bire düşürürler.
Hacb-i
noksan (mirastaki hisseyi azaltan) beş kişiye mahsustur. Bunlar: Anne. oğlun
kızı, baba bir
kız
kardeş, karı ve kocadır...
Benû'l-ayân, ki bunlar ana, baba, bir erkek ve kızkardeşlerdir. Üç gurup ile mirastan düşerler.
Bunlar:
ne kadar aşağıda olursa olsun oğlun oğlu, baba -imamların ittifakı ile- ve Ebû Hanife'ye
göre
dededir. İmameyn ise: «Hz. Zeyd'in usûlüne göre dede onlarla
birlikte taksime girer»
demişlerdir. Fetvâ ise birinci görüşe göre verilir. Nitekim Ebû Hanife'nin mezhebi de
böyledir.
Hz.
Zeyd'in usûlü, geniş eserlerde tafsilatlı olarak mevcuttur.
Vehbâniye'de
şöyle denilmiştir: «Sahibeyn benû'l-ayân benû'l-allât (baba bir kardeşler) mirastan
düşürmemişlerdir. Numan (Ebû Hanife) ise düşürmüştür. Uygun görüş de olur». Fetvâ da Mültekâ
ve
Sirâcîye'de belirtildiğine göre Ebû Hanife'nin görüşü üzeredir. Siraciye'nin musannıfı Sirâcîye'ye
yazmış
olduğu şerhte fetvâ İmameyn'in görüşüne göredir.» dese de fetva İmamı Azâm'ın görüşüne
göredir.
Benû'l-alât
-ki bunlar baba bir erkek ve kız kardeşlerdir- benû'1 -ayân ile de düşerler. Bunlar ayrıca
oğul,
oğlun oğlu. baba, dede ve asabe
olduğu takdirde anababa-bir kızkardeş ile de mirastan
düşerler.
Benû'l-ahyâf da -ki bunlar ana bir erkek ve kızkardeşlerdir. Ölünün çocuğu ile ve ne kadar aşağı
inerse
insin çocuğunun oğlu ile mirastan düşerler. Bunlar babası ve dedesi ile de düşerler. Bunda
icmâ
vardır. Zira benû'l-ahyâf «kelâle» kabilindendir. Nitekim bunu Seyyid'de tafsilatlı olarak
anlatılmıştır.
Nineler
-ister baba tarafından olsun ister ana tarafından olsun- anne ile mutlak olarak düşerler.
Baba
tarafından nineler baba ile ve dede
ile düşerler. Ancak, ne kadar yukarıda olursa olsun
babanın
annesi dede ile düşmez. Zira babanın annesi, dede ile birlikte miras alır. Çünkü o dedenin
tarafından
değildir, onun zevcesidir. O halde
babasının annesi ile dedesi, ölen kişinin ana babası
gibi
olurlar.
Hangi
cihetten olursa olsun yakın olan varis uzak olanı hacbeder. Yakın olan ister varis olsun ister
hacbedilmiş olsun durum aynıdır. Nitekim bunu daha
önce anlatmıştır.