17 Ekim 2012

ASABELER FASLI BİRİNCİ BÖLÜM


ASABELER FASLI BİRİNCİ BÖLÜM

M E T İ N
Neseb cihetiyle olan asabeler üçtür: 1 - bi-nefsihi asabe, 2 - bigayrihi (başkası sebebiyle) asabe. 3 -
maagayrihi (başkası ile birlikte) asabe.
Asabe binefsihi: (Başka birisi olmadan) kendi kendine asabe olandır. Bu da, ölüye nispette
aralarına kadın girmeyen erkektir. Buna göre ikadın kendi başına asabe olamaz. başkası sebebiyle
veya bir başkası ile birlikte asabe olabilir.
Eğer annenin çocuğu gibi erkekle ölü arasına bir kadın girerse o erkek asabe olmaz, farz sahibi
olur. Annenin babası veya kızının oğlu da böyledir. Zira bunlar zevi'l-erhamdandır.
Asabe binefsihi, farz sahiplerinden yani o cinsden artan terikeyi alır. Farz sahibi bulunmayıpta
sadece asabe bulunduğu zaman tek cihetten malın tamamını alır.
Binefsihi asabeler dört sınıftır: ölünün cüzü (nesli) ölünün aslı, ölünün babasının cüzü ve dedesinin
cüzü.
Asabeler, yukarda ki sırayla ölüye yakınlık durumlarına göre birbirlerine takdim edilirler. Buna göre,
asabeler de öncelik sırası şöyledir:
1 - Ölünün oğlu ve -ne kadar alt sırada olursa olsunlar- oğlunun oğlu gibi, cüzü,
2 - Ölünün aslı:
a - Baba : baba bir veya daha fazla kız ile birlikte olursa hem asabe hem de farz (sehim) sahibi olur.
b - Ne kadar yukarıda olursa olsun, ceddi sahlh. babanın babası ilh.
Annenin babası ise ceddi fasiddir ve zevil erhamdandır.
3 - Babanın cüzü ki bunlar:
a - Anababa bir erkek kardeş.
b - Baba bir erkek kardeş,
c- Ana baba bir erkek kardeşin oğlu,
d - Baba bir erkek kardeşin oğlu, bunlar nekadar aşağıda olursa olsunlar farketmez.
Dede ne kadar yukarıda olursa olsun, erkek kardeşlerin dededen sonra gelmesi İmamı Ebû
Hanife'nin görüşüdür ve fetvâ için muhtar olandır. Sahibeyn ve İmam şafii'ye göre ise kardeşler
dededen önce gelir. Bazı âlimler, müftabih olanın bu olduğunu söylerler.
4 - Dedenin cüz'ü olanlar; bunlar da:
a - Ana baba bir amcası,
b - Baba bir amcası,
c - Ana baba bir amcasının oğulları,
d - Baba bir amcasının oğulları,
e - Babasının amcası,
f - Babasının amcasının oğlu,
g - Dedesinin amcası,
b - Dedesinin amcasının oğlu v.s.
Ne kadar aşağı inerlerse insinler bu sıra devam eder.
Demek oluyorki, asabeliğin sebebi dörttür: Oğulluk, babalık,kardeşlik,amcalık.Bunlar,derecelerinin
yakınlıkları ile tercih edildikten sonra, farklılık anında annebaba bir ve bababir olmak gibi yakınlık
kuvveti ile tercih olunurlar. Nitekim yukarda geçti.
Buna göre: Asabelerden anabababir olanlar, kadın da olsalar, bababir olana tercih edilirler.
Anabababir kızkardeş kız ile birlikte, ölenin bababir erkek kardeşine takdim edilir. Zira Peygamber
(s.a.v.); «Anne baba bir kardeşler birbirlerine varis olurlar, baba bir kardeşler ise olmazlar»
buyurmuştur.
Bu meselenin özeti şudur: Vârisler, derece itibariyle eşit olduklarında, iki yönden yakın olan takdim
edilir. Derece itibariyle birbirlerinden farklı olduklarında ise en yüksek derecede olan öne alınır.
İ Z A H



Muğrib'te : «Asabe; kişinin babasına olan yakınlığıdır...» denilmiştir.
«Bigayrihi asabe ve maagayrihi asabe». Bunların arasındaki fark ileride izah edilecektir.
«Buna göre kadın başına asabe olamaz ilh...» Şârih, musannıfın «asabe bi-nefsihi, erkektir» sözüyle
asabe bi'l-gayr ve asabe mea'l-gayrin tarifin dışına çıktığına işaret etmiştir. Zira bu ikisi sadece
kadınlardır.
Mûtikaya, yani köle azad eden bir kadına, gelince. o kendiliğinden asabe olsa bile, neseb yönünden
asabe değildir. Dolayısıyla itiraz olarak öne sürülemez. Çünkü buradaki asabeden maksat, nesebe
dayanan asabelerdir. Nitekim şârihte başta buna işaret etmiştir.. İşte bundan dolayı köle azâd eden
kişi de tariften çıktı.
«Aralarına kadar girmeyen ilh...» Burada «girmemekten» maksat varis ile ölü arasında kadın vasıta
olmamasıdır. İster varis ile ölü arasına dede veya oğlun oğlu gibi bir erkek vasıta girsin, isterse
baba ve öz oğul gibi hiçbir vasıta girmesin farketmez.
«...Annenin çocuğu gibi ilh...» Yâni anabir erkek kardeş gibi.. Ana bababir erkek kardeşe gelince o,
binefsihi (kendiliğinden) asabedir. Halbuki onun ölüye nispetine anne de girmiştir. Ama burada
kasdedilen ölene, sadece anne ile intisab etmeyendir. Bu mesele ile ilgili olarak Seyyid de şöyle
demiştir: «Babaya olan yakınlık asabeliğin istihkakında asıldır. Zira o asabeliğin ispatı için tek
başına kafidir. Anneye yakınlık ise böyle değildir. Çünkü anne asabeliği isbatta illet olmaya tek
başına uygun değildir. Buna göre anneye yakınlık, asabelik hakkını elde etmede etken değildir. şu
kadar var ki biz, anne yakınlığını fazla bir özellik gibi kabul ettik ve o vasıfla anababa bir erkek
kardeşi, bababir erkek kardeşe tercih ettik.»
Ben derim ki: Bu, ulemadan bazılarının: «Annenin çocuğu, musannıfın varisin ölüye nispetinde'
sözü ile tariften çıkmıştır. Zira musannıf: varisin ölüye yakınlığında' dememiştir, çünkü kardeşine
yakınlığa kadında dahildir ama babaya nisbetle dahil değildir, zira nesep babaya aittir. O halde,
babanın haricinde bir vasıta ile nesep sabit olmaz» sözlerinden daha evlâdır.
Zira, buna şu, itiraz olarak varid olur: Burada muteber olan nispet, babaya değil ölüye olan
nispettir. O halde maksat, şer'i nesep değil yakınlıktır. Aksi halde asabe ölü, ancak baba veya dede
olduğu takdirde söz konusu olur. O zaman da, amca kardeş ve benzerleri asabelikten çıkarlar.
Sonra ben, Allâme Yakûb'un bu cevabı reddettiğini ve bizim dediğimizin benzeri bir ifade ile onu
doğruluk dairesinden çıkardığını gördüm.
Hülasa, asabenin tarifi, asabeden muradın ne olduğunun araştırılmasından sonra bile olsa,
itirazdan hâli değildir. Çünkü tarif yapılacak itirazları defetmemektedir. Bunun için İbnu'l-Hâim
manzumesinde şöyle demektedir: «Asabenin tarifi tenkitten hali değildir. Onun için asabeyi sayarak
tarif etmek gerekir.»
Ayrıca musannıfın, asabe tarifini nesebe dayanan asabe ile tahsis etmesini gerektiren bir neseb
yoktur.
Allâme Kasım Mecma'ın Feraizinin şerhinde şöyle demiştir: «Asabe, ölüye bizzat kendisi veya
sadece erkeklerle ulaştırılan erkek veya mütıktır, (köleyi azâd edendir)»
Allâme Kâsım tarifinde «sadece» sözünü söylemeseydi daha iyi olurdu. Çünkü o zaman anabababir
erkek kardeş de tarife dahil olurdu.
Fakat burada da düşünülmesi gereken bir husus vardır. Düşün.
«O erkek farz sahibi olur». Yâni sadece farz sahibi olur. Yoksa onun sehim sahibi olarak varis
olması asabe olmamasını gerektirmez. Zira baba ile dede hem mirastan sehim sahabidirler, hem de
asabedirler.
«Yâni o cinsten ilh...» Yâni, buradaki «elif-lâm» cins içindir. Dolayısıyla çoğulluk manasını iptal
eder. O halde bu, bir tek farz sahibi olupda, onun diğer hak sahiplerin hakkı verildikten sonra,
terikeden kalana sahip olmasını da kapsar.
«Bir cihette ilh...» Minah'ta söylenilmiştir: «Farz sahibi de asabe olmadığı zaman malın hepsini
alabilir» şeklinde bir itiraz gelmemesi için «bir cihetle» sözü ile kayıtladık. Çünkü farz sahibi malın
bir kısmını Tarz yoluyla kalan kısmını da red yoluyla alır.»
«Ölünün cüzü ilh...» Bunların hepsinde kasdedilen, «erkeklerdir». Nitekim mevzu da odur.
«Dedesinin cüzü ilh...» dede (ced) sözü ile, babanın babasını ve daha yukarısını kapsayan mana
kastedilmiştir. Çünkü gelecek olan, «ne kadar yukarda olursa olsun» sözü buna delalet eder.



Demekki «babanın amcası ile dedenin amcası aşağıda gelecek dört sınıfın dışındadırlar. Sözü itiraz
olarak iIeri sürülemez.
«Ölüye yakınlık durumlarına göre ilh...» Yâni önce cihet olarak en yakını sonra derece olarak en
yakını sonra da akrabalıkta en kuvvetli olanı gelir. O halde bunların hepsi bir araya geldiğinde önce
cihetin tercihine itibar edilir. Meselâ ölenin cüzleri olan oğlu ve oğlunun oğlu ölenin aslı olan
babasına ve babasının babasına takdim edilir. Ölenin aslı olan babası da annebir olmayan erkek
kardeşlerine ve, bunların oğulları gibi, babasının cüzüne takdim edilir.
Kişinin babasının cüzü, dedesinin cüzü olan bababir amcaları ve bunların oğullarına takdim edilir.
Cihet itibari ile tercih yapıldıktan sonra eğer, aynı cihetten olanlar birkaç tane olursa aralarındaki
yakınlığa göre tercihe gidilir. Meselâ ölenin oğlu, oğlunun oğluna takdim edilir. Baba, kendi
babasına, kardeş de kendi oğluna takdim edilir. Çünkü dereceleri yakındır.
Cihet ve yakınlıkları bir olsa o zaman da yakınlıktaki kuvvete itibar edilir. Meselâ anabababir erkek
kardeş, bababir erkek kardeşe takdim edilir. Aynı şekilde oğulları da böyledir.
Bunların hepsi, musannıfın sözünden istifade ile söylenmiştir. Bunu Allâme El-Câberi de nazım
olarak şöyle ifade etmiştir: «Tercih :
Önce cihet ile sonra yakınlık ile bunlardan sonra da akrabalıktaki kuvvet iledir.»
«Cedd-i sahih ilh...». Ceddi sahih ölüye nispetinde kendisi ite ölü arasında kadın girmeyen dededir.
«Bababir erkek kardeş...» Anabir erkek kardeşe gelince o sadece farz sahibidir. Nitekim daha önce
geçmişti.
«Bazı âlimler fetvâınn buna göre olduğunu söylemişlerdir». Bunu ileride de geleceği üzere, Sirâcîye
sahibi Siraciye üzerine yazdığı şerhinde ylemiştir. Şârih bu ifadesiyle mûtemed olan görüşün.
birinci görüş olduğuna işaret etmiştir. Bu görüş, Ebû Bekr es-Sıddîk'ın (r.a.) mezhebidir.
«Aynı şekilde...» Yâni dedenin anabababir amcası, sonra da bababir amcası.
«Ne kadar aşağı inerlerse insinler ilh...» Yânı babanın amcasının oğlu ile dedenin amcasının oğlu...
«Tercih edildikten sonra ilh...» Yâni asabenin dört sınıfından her bir sınıf -kardeşlerin. onların
oğullarına tercih edilmeleri gibi- derece yakınlığı ile tercih edildikten sonra anabababir kardeş ile
baba bir kardeş arasında olduğu takdirde, yakınlığın kuvvetine göre tercih edilirler.
«Anabababir kızkardeş gibl ilh...» Bu misal de şu hususun düşünülmemesi gerekir: Burada söz
asabe binefsihi hakkındadır. Anabobablr kız kardeş ise asabe maa'-gayr (başkası ile birlikte asabe)
dir. Ancak Seyyid şöyle demiştir: Ancak «ana baba bir kızkardeş her ne kadar asabe binefsihi
değilse de, şârihin onu burada zikretmesi asabe binefsihi ile hükümde müşterek olmasından
dolayıdır.»
«Ana baba bir erkek kardeş ilh...» Hadisin tamamı şöyledir: «Kişi ana baba bir erkek kardeşinden
miras alabllir, bababir erkek kardeşinden ise olamaz.» Bu hadisi Tirmîzî ve İbni Mâce rivâyet
etmişlerdir. Kâsım.
Şârihin de ileride zikredeceği üzere anabababir erkek kardeşlere benu'l-ayan denilmesinin sebebi
şudur: Bunlar aynı kaynaktandır. yani bir anne ve babadandırlar.
Benû'l-allât da bababir erkek kardeşlerdir. Bunlara benû'l-allât denilmesinin sebebi de alel etmesi
(sulanması) dır.
Anabir erkek kardeşlere de benû'l-ahyâf denilir. İleride de gelecektir.
Anlaşılan şu ki hadisteki «benû'-ümm» den maksat anabababir erkek kardeş ve yalnız annebir
erkek kardeşlerdir.
Benû'l-ayân'dan murad da birinci kısım yani anabababir erkek kardeşlerdir. Muğrib sahibinin
Muğrib'teki, «bir kavmin ayânı onların eşrafıdır» sözü de buna delâlet eder.
Fukahanın anabababir kardeşlere benû'1ayân demleri de bundan dolayıdır.
Seyyid demiştir ki: Burada «anneyi» zikretmekten maksat benû'l-ayânın benû'l-allâta tercih
edilmesini açıklamaktır.
Zira benû'l-ayânın, anneye olan yakınlıkları ile, benû'l-allâta üstünlükleri vardır. Bundan dolayı da
ayân olmuşlardır.
M E T İ N
Musannıf, asabe binefsihi (kendinden asabe olan)nın izahını bitirdikten sonra asabe bigayrihi



(başkası sebebiyle asabe)nin izahına başladı ve şöyle dedi: Kızlar, oğul ile oğulun kızlar da oğulun
oğlu ile asabe bigayrihi olurlar. Ne kadar aşağı sırada olurlarsa olsunlar böyledir.
Anabababir kızkardeşler veya bababir kızkardeşler de erkek kardeşleri ile asabe olurlar. Buna göre,
asabebigayrihi dört sınıf olmaktadır. Onlar da nısf (yan hisse) ve üçte iki hisseye sahip olanlardır ki,
bunlar kendisi gibi olanı veya daha üsttekini asabe kılan oğulu ve oğulun oğlu gibi, hükmende olsa
erkek kardeşleri ile asabe olurlar.
Musannıf daha sonra, asabe maagayr (başkası ile birlikte asabe olan)a başlayarak şöyle demiştir:
Ölenin kız kardeşleri, kızları veya oğlunun kızları ile birlikte asabe olurlar. Çünkü ferâiz âlimleri:
«ölenin kızkardeşlerini kızları ile birlikte asabe kılınız» demişlerdir. Buradaki iki gurupdan murad
cinstir.
Zina mahsulü olan çocuğun ve babanın inkâr edip. annesi ile lanetleştiği çocuğun asabesi, annenin
mevlâsıdır. Burada «mevlâ»dan murad, hem azâd edene hem de asabeye şâmildir. Böylece hür
asıllı olan anneyi de içine almaktadır. Nitekim Allâme Kâsım da bunu tafsilatlı olarak zikretmiştir.
Çünkü bu çocukların her ikisinin de babası yoktur.
Adı geçen çocuklar bir tek meselede birbirlerinden ayrılırlar ki o da şudur: Zina mahsulü olan
çocuk ikiz erkek kardeşinden anne bir erkek kardeş mirası alır. Kendisi için karı kocanın
lanetleştiği çocuk ise ikiz erkek kardeşinden, anababa-bir erkek kardeş mirası alır.
Asabelerden son sınıf asabe-i sebebiye yani mu'tık (köleyi azâd eden) ve geçen tertip üzere mutıkın
asabe-binefsî'sidir. Çünkü Peygamber (s.a.v.): «Velâ sebep yakınlığı gibi bir yakınlıktır»
buyurmuştur.
Mütak (kölelikten azâd edilmiş olan kişi) geride mevtâsının babası ile, onun oğlunu bırakarak ölse,
malının hepsi mevlâsının oğlunundur. Ebû Yusuf ise babanın altıda bir olacağını söylemiştir.
Şayet mütak, mevlâsının dedesi ile, yine mevlâsının kardeşini vâris olarak bıraksa geçen sıraya
göre malının hepsi dedesinindir.
İmameyn ise «Miras gibi. ikisi arasında taksim edilir» demişlerdir. Burada ise asabe-bigayrihi ve
asabe-maa-gayrihi yoktur. Zira Peygamber (s.a.v.) kadınlar hakkında «Onlar için âzâd ettiklerinin
velâsı dışında velâ yoktur.» buyurmuştur.
Gerçi bu hadis şâzdır amayük sahâbelerin sözleri ile teyid edilmektedir. Böyle olunca da meşhur
hadis seviyesinde olur. Nitekim bunu Seyyid, tafsilâtlı olarak anlatmış, musannıf da ikrar etmiştir.
İ Z A H
«Kızlar ilh...» Musannıfın, «oğul» ile kayıtlamasının sebebi şudur: Kızlar oğul olmadığı takdirde
daima farz (belirli hisse) sahibidirler. Oğlun oğlu do farz sahibi olan kadınları asabe yapmaz.
«Ne kadar aşağı sırada olurlarsa olsunlar ilh...» Yâni oğlun kızları, oğlun oğlu v.s. gibi...
«Erkek-kardeşleri ile ilh...» Yâni yakınlık itibariyle kızlara denk olan erkek kardeşler. Dürerü'l-Bihâr.
Tûrî şöyle demiştir: «Keşfu'l-Gavamiz'de denilmiştir ki baba-bir erkek kardeş, ana baba-bir kız
kardeşi asabe yapmaz. Bunda icmâ var. Çünkü ana-baba-bir kızkardeş nesep açısından, baba-bir
erkek kardeşten daha kuvvetlidir. Aksine kız kardeş, ana baba-bir kız kardeş hissesi alır. Baba-bir
kızkardeşi de, ana-bababir erkek-kardeş asabe yapmaz, onu hacbeder. Çünkü ana-baba-bir
erkek-kardeş yakınlıkta baba-bir kızkardeşten, icmâ ile daha kuvvetlidir.»
Musannıf Tuhfetu'l-Kur'ân adlı manzumesinde şöyle demiştir: «Ölenin bababir kızkardeşi,
anababa-bir erkek kardeşi ile miras alamaz; bunu aklında tut ki isabet edesin.»
Yine musannıf anılan eserin şerhinde Cevahir'den naklen şunu zikretmiştir: *Bazı âlimler
kız-kardeşin, malın yarısını alacağını zannetmişlerdir. Ama bu, itimad edilecek birşey değildir.»
«Onlarda nısf ve üçte iki hisseye sahip olanlardır ilh..» Yâni tek oldukları zaman sehim olarak
mirasın yarısını birden fazla oldukları zaman da üçte ikisini alanlardır. Bunlar da, kız, oğulun-kızı,
ana-baba-bir kız-kardeş veya baba, bir kızkardeştir.
Bazı âlimlerce; «Burada baba ile birlikte annenin de zikredilmesi gerekirdi. Zira baba, karı-kocadan
birisi ile birlikte vâris olduğu takdirde anneyi de asabe yapar» denilmiştir.
Bu söze cevap verilmiştir. «Annenin kalanın üçte birisini alması, asabelik yoluyla değil, farz
yoluyladır.»
Musannıf bu sözüyle Sirâciye ve Şerhindeki şu hükme işaret etmiştir; kadınlardan sabit bir hissesi
olmayan birisi, erkek kardeşi asabe olduğunda onunla asabe olmaz. Ana-baba-bir amca ve hala



veya baba-bir amca ve hala böyledir. Bu durumda malın hepsi, halanın değil amcanın olur.
Amcaoğlu, amca-kızı ile, ve kardeşin kızı, kardeşin oğlu ile beraber olduklarında da durum aynıdır.
Ben bu konuyu şu sözümle nazım halinde ifade ettim : «Hala ve amca gibi sahim sahibi olmayanı
kardeş asabe yapmaz.»
«Hükmen de olsa ilh...» Şârih bunu, oğlun-kızına nisbetle, kardeşin umumiliğini ifade etmek için
koymuştur. Zira oğlun-kızının asabeliği yalnız erkek kardeşi ile değildir. Zira o erkek kardeşi ile de
amcasının oğlu ile de ve farz olmadığı takdirde kendisinden aşağıda olan birisi ile de asabe olabilir.
Nitekim bunun açıklaması ileride gelecektir.
«Ölenin kız-kardeşleri, kızları ile beraber ilh...» Yâni ana-baba-bir kız kardeş ile baba bir
kızkardeşler... Ana-bir kız-kardeşe gelince, erkek olduğu halde, erkek kardeşi bile asabe yapamaz.
Dolayısıyle onun, başkası ile birlikte asabe olmaması daha evlâdır.
«Çünkü ferâiz âlimleri... demişlerdir ilh...» Siraciye ve diğer kitaplarda bu söze hadis denilmiştir.
Sekbu'l-Enhûr'da ise «Ben bunu hadis olarak tahric edene vâkıf olamadım» denilmektedir. Ancak
bu sözün aslı İbnu Mes'ud'un haberi ile sabittir; O da Buhârî ve diğer hadis kitaplarının şu
meselede rivâyet ettikleridir: Birisi ölse ve geride kızı, oğlunun kızı ve kızkardeşi kalsa kızı terikenin
yarısını oğlunun kızı altıda birini kız kardeşi de geriye kalanı alır.
İbnu'l-Hâim, Fusûl'ünde bunu feraizcilerin sözü kabul etmiştir. Kâdı Zekeriyyâ ve Mardîni'nin torunu
ve diğer bazı şarihleri de ona tabi olmuşlardır.
BİR UYARI:
Bu iki tür asabe arasındaki fark şudur: Asabe bigayrihi (başkası sebebiyle asabe olan) deki «gay
bi nefsihi (kendiliğinden) asabe de olur. Bu sebepten dolayı asabelik kadına da geçer. Ama asabe
(başkası ile birlikte asabe olan) maagayrihideki «gayr» ise kendi kendine asla asabe olmaz. Aksine
o asabenin asabeliği o gayr ile birlikte olur. Seyyid.
Bu söz ile, birincinin «be» ikincisinin de «maa» ile tahsis edilmelerine işaret edilmiştir.
Sekbu'l-Enhur'da denilmiştir ki: «be» ilsâk (bağlama) içindir. Ilsâk da, ancak bağlanan ile kendisi ile
bağlanan arasında hükümde ortaklık bulunduğu zaman tahakkuk eder. O zaman da, her ikisi de
asabelik hükmünde ortak olurlar.
Ama «maa», «beraberlik» içindir. Beraberlik de, hükümde ortak olmasalar bile, iki şahıs arasında
tahakkuk eder. Allah Teâlânın «Biz kardeşi Harun'u onunla birlikte vezir kıldık». Yânt onun veziri
yaptık, âyeti böyledir.. Çünkü burada Harun nübüvette Musâ'ya ortaktır. Kudûrî'nin : «Bayram
namazını imam ile birlikte geçiren kişi» sözü de böyledir. Yâni imam ile birlikte yetişemeyip namazı
geçirir, demektir. Yoksa imam ile birlikte her ikisinin de namazının geçmesi değildir.
Demek ki buna göre o, asabe olur ama o «gayr» asabe olmaz. Bediu'ddh, Sirâciye şerhinde: «Maa
bazen şart için «ba» da sebebiyet için kullanılır» demiştir.
«Nitekim Allâme Kâsım da bunu tafsilatlı olarak zikretmiştir.» Yâni Kudurî'nin Tashih'inde
Cevahir'den naklen... O şöyledemiştir: «Eğer lanetleşilen kadın hür asıllı ise miras onların
mevlâlarınındır. Ki bunlar da, erkek kardeşleri ve her ikisinin annelerinin diğer asabeleridir. Eğer
anne âzâd edilmiş bir câriye ise o zaman miras onu âzâd edenindir. Azâd edenin oğlu, kardeşi ve
babası da, azâd eden gibidir.
Allâme Kâsım'ın : «Onların mevlâları içindir» sözü mûtıkı da annelerinin asabesini de kapsar.
Bunun benzeri Cevhere'de de vardır.
Ben derim kî: Allâme Kâsım'ın geniş olarak açıkladığı bu mesele Kenz şârihlerinin ve daha
başkalarının zikrettiklerine muhaliftir.
Zeylaî şöyle demiştir: «Hakkında lian yapılan çocuğunun asabelik yoluyla miras alması veya miras
bırakması ancak velâ veya doğum ile tasavvur edilebilir. O zaman onu veya annesini âzâd eden
yada onu doğuran ondan asabe olarak miras alır. O da, kendi âzâd edenden veya kendisim âzâd
edeni âzâd edeninden yahutta oğlundan asabelik suretiyle miras alır.
Kenz'in bu ifadesi lanetleşilen kadın ve çocuğunun hür asıllı olması halinde asabe olarak miras
alamıyacağı ve miras bırakamayacağı konusunda acıktır. Onun bir oğlu veya oğlunun oğlu
bulunması müstesnadır.
Mi'râcu'd-Dirâye'de şöyle denilmiştir: «Lanetleşen kadının oğlunun. anne tarafından olsa bile baba
tarafından akrabalığı yoktur. Annesinin asabesi ona asabe olmadığı gibi cumhura göre annesi de



ona asabe olmaz.
İbnu Mes'ud'dan; annesinin asabesinin, ona asabe olacağına dair bir rivâyet vardır. Yine İbnu
Mesud'dan gelen diğer bir rivayette şöyle denilmiştir: «Annesi onun asabesidir. Zira Vâsile
İbnu'I-Eskâ Peygamber (s.a.v.) In şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir: «Kadın, şu üç mirası alır
kendisini azâd edenin mirasını, bulduğu çocuğun mirasını ve kendisi hakkında lanetleştiği
çocuğunun mirasını».
Biz deriz ki : Miras ancak nass ile sabit olur. Annenin üçte birden anne-bir erkek kardeşin de altıda
birden fazla miras almasına dair bir nass yoktur. Aynı şekilde anne-baba ve benzerlerinin, annenin
asabesi olarak miras almasına dair de nass yoktur. Çünkü asabelik mirasın en kuvvetlı
sebeplerindendir. Anne vasıtası ile miras almak ise mirasın en zayıf sebeplerindendir. Dolayısıyle
mirasın en kuvvetli sebebi olan asabeliği, anne vasıtası ile hak etmek caiz olmaz. Hadis kadının
miras alacağına delâlet etmektedir. Miras almak ise, asabeliğe delâlet etmez. Zira kadının asabe
olarak değil, farz ve redd yoluyla miras alması caizdir.
«Kişlnin asabesi annesinin kavmidir» hadisine gelince : Bunun manası; mirası asabelik anlamında
istıhkak etmektir ki bu da rahimdir. Yoksa bu, asabeliğin hakikatının ispatı hakkında değildir. Özetle.
Kudûrî'nin şerhi Müctebâ'da şöyle denilmiştir: «Zina mahsulü olan çocuğun ve hakkında, karı koca
arasında lanetleşme cereyan eden çocuğun asabesi annelerinin mevlâsıdır.» sözünün manası
-Allah daha iyi bilir- şöyledir: İbnu Mesud'un dediği gibi anne çocuğunun asabesi değildir. Annenin
asabesi de çocuğun asabesi değildir. Onun asabesi ancak -varsa- annenin mevlâsıdır.»
Hanefî âlimlerinin kabul ettikleri görüş ise Hz. Ali ve Zeyd İbnu Sâbit'-in (r.a.) mezhepleridir.
Bunların görüşlerinin delili de şudur: Anne zinadan olan çocuğun ve lanetleşen kadının çocuğunun
dışındakilerde asabe olmayınca, zevi'l-erham gibi, veled-i zina ve veled-i mülaane hakkında da
asabe olmaz.
«Çünkü bu iki çocuktan her ikisinin de babası yoktur». Bu, metnin illetidir. İhtiyar'da buna şunlarda
ilâve edilmiştir: «Peygamber (s.a.v), «Kendisi ile lanetleşilen kadının çocuğunu annesine nisbet
etmiştir.»
Buna göre o çocuk, baba tarafından akrabası olmayan bir şahıs gibi olur. Bu durumda da annesinin
yakınlarının ondan. onun da annesinin akrabalarından miras alması gerekir.
Bu açıklamaya göre bir kişi ölse ve geride bir kızı, annesi ve bir de kendisi hakkında hanımı ile
anlaştığı bir çocuk kalsa terikenin yarısı kıza, altıda biri anneye verilir. Kalanı da red yoluyla yine
onlara verilir. Sanki onun babası yok gibi olur.
Bu anılanlarla birlikte koca veya hanım olsa hüküm yine aynıdır. Zira o karı veya koca kendi
hissesine düşen payı alır, geri kalanda anne ile kız orasında farz ve redd olarak taksim edilir.
Eğer birisi ölse ve geride anne-bir erkek kardeşini ve bir de ilan yapılanın oğlu kalsa. annesine
üçtebir, annebir erkekkardeşine altıda bir Verilir. Geri kalan da yine bu ikisine redd yoluyla verilir.
Lian yapılanın oğluna ise birşey yoktur. Çünkü onun baba-cihetinden erkek kardeşi değildir.
Kendisi ile lian yapılan kadının oğlu ölse babasının sülalesi ona varis olurlar ki onlar da erkek
kardeşlerdir. Onun dedesinin yakınları yani amcaları ve amcalarının çocukları ise ondan miras
alamazlar.
Bu izahla, diğer meselelerde açığa çıkmış olur. Bunun benzeri Minah'tadır.
Ben derim ki: İhtiyâr'dan nakledilen bu ifade. daha önce söylediklerimi teyid etmektedir. Zira orada
anne için üçtebir, annesinin asabesi olduğu halde ana bir kardeşe de altıdabir verilmiştir. Eğer hür
olan annesinin asabesi, onunda asabesi olsaydı, annesinin hissesinden sonra kalanı o alırdı.
«Ayrılırlar ilh...» İhtiyâr'da da aynen böyle denllmiştlr. Minah Sekbu'l-Enhur ve diğer kitaplarda da
buna uyulmuştur.
Ben derim ki: Bu da, şarihin «liân bâbı»nın sonunda kesin bir dille ifade ettiği hükme aykırıdır. Zira
şarih orada, mulâanenin çocuğunun, annesinin çocuğundan annebir erkek-kardeş mirası olacağı
ylemişti. Bunun benzeri «Câmi» nin şehâdetleri bölümünden naklen Bahr'da da mevcuttur.
Miracu'd-Dirâye'de şöyle denilmiş: Kendisi ile lian yapılan kadının çocuğunun, anne-bir kardeşi
olduğu takdirde, bize Şafiî'ye İmam Ahmed'e ve Cumhur'a göre, bunlar annebir erkek-kardeş
gibidirler.
İmam Mâlik'e göre ise lianlaşılan kadının çocuğu diğerleri ile ana -baba bir erkek-kardeş gibidirler.



Mi'râcu'd-Dirâye'de bunların delilleri ve ferileri zikredilmiştir. Oraya müracaat et.
Mi'râcu'd-Diraye'deki ifade sarahaten ifade etmektedir ki şârihin burada söyledikleri İmam Mâlik'in
mezhebidir. Düşün.
«Asabelerden son sınıf asabe-i sebebiyedir ilh...» Yâni buradaki son sınıf izafidir. Zira hakikatte son
sınıf mûtıkın asabesidir.
Bu ifadeler asabenin ikinci kısmı olan asabe-i sebebiyyeyi beyan etmektedir.
Mûtıkın, bigayrihi veya maa-gayrihi değil, binefsihi asabe olduğu açıktır. Onun, binefsihi asabe
olmasından dolayı asabe bi gayrihi veya asabe maa-gayrihiden önce zikredileceği zannedilir.
Musannıf bu ibaresi ile, mûtık'ın asabeliğinin nesep yoluyla olan asabeliğin bütün kısımlarından
sonra olduğuna işaret etmektedir. Çünkü asabe-i nesebiye, asabe-i sebebiyeden daha kuvvetlidir.
İşte bundan dolayı musannıf uslûbunu değiştirmektedir. Aksi halde, geçen kısma uygun düşmesi
için «asabe-i sebebiye mevlâ'l-ıtâkadır» demesi daha açık olurdu. Bunu Yakup ifade etmiştir.
«Yâni mûtık ilh..» Daha önce izah ettiğimiz gibi «mevlâ'l-ıtâka» deseydi daha uygun olurdu.
«Sonra mûtıkın asabe binefsihisidir ilh...» Musannıfın bu sözü bizim de daha önce beyan ettiğimiz
gibi, mûtıkın asabesinin miras alamayacağını ifade etmektedir. Musannıf burada «asabe» demekle,
mûtıkın kızı. annesi ve kızkardeşi gibi, sehim sahiplerini dışta bırakmıştır. Bu durumda bunlar miras
alamazlar, çünkü velâ asla farz sahibi olamaz. Musannıfın «asabe binefsihi» ile kayıtlaması da,
asabe bigayrihi ve asabe maa gayrihiden kaçınmak içindir. Nitekim ileride de gelecektir. Yukarıda
beyan ettiğimiz üzere. Velânın sübûtu için gerekli şartlardan birisi de annenin hür asıllı
olmamasıdır. Eğer azâd edilenin annesi hür asıllı ise babası mutlak dahi olsa onun çocuğu
üzerinde kimsenin velâsı yoktur.
«Geçen sıraya göre ilh...» Mûtîkın neseb yönünden olan binefsihi asabesi, asabe-i sebebiyesine
takdim edilir. Yâni o, mûtıkın mûtıkına ve onun mûtıkına v.s. takdim edilir.
Buna göre mûtıkın oğlu öbür varislerden önce gelir. Sonra ne kadar aşağı inerse insin oğlunun
oğlu, sonra mûtıkın babası, sonra, ne kadar yukarı çıkarsa çıksın dedesi ilh., sonra mûtıkın mûtıkı,
sonra geçen sıraya göre onun asabesi, sonra mûtıkın mûtıkının mûtıkı sonra da onun asabesi...
gelir. İbnu Kemâl.
BİR UYARI:
Bir oğul ve bir kız. köle olan babalarını satın alsalar ve satın aldıkları babaları da bir köle olarak
azâd etse ve babaları öldükten sonra babalarının azâd ettiği kölede ölse ve başka varisi olmasa
onun malının hepsi oğulundur. Zira mûtıkın nesep yönünden olan asabesi kızdan öncedir. Çünkü
kız asabe-i sebebiyedir. Sâihânî.
Aynı şekilde bir kız köle olan babasını satın alsa ve babası onun satın alışıyla azâd olsa, sonrada
adam o kızı ile başka bir kızını bırakarak ölse ve geriye mal bıraksa. malın üçte ikisi farz olarak iki
kızındır. Geri kalanı da asabe olarak birinci kıza verilir.
«... Bir yakınlıktır ilh...» Yâni nesepteki yakınlık gibi, velâda yakınlaştırıcıdır. Bu hadisi İbnu Cerir,
Tehzîb'de, Abdullah bin Ebi Evfâ'nın hadisinden sahih bir senetle tahric etmiştir.
İbnu Ebi Hatem de İbn. Ömer'in hadisinden tashih etmiştir.
Seyyid şöyle demiştir: Bunun manası şudur: Hürriyet insan için hayattır, zira hürriyetle, insanla
diğer hayvanat ve cemaattan ayırdeden mâlikiyet sıfatı sabit olur. Kölelik ise telef ve helâktır. Buna
göre azâd eden, azâd edilenin ihyasına sebeptir. Bu babanın, çocuğun vücuduna sebep oluşuna
benzer. Çocuk nasıl babasına nesep ile, babasının akrabalarına da babasına tebean mensup ise,
azâd edilen de azâd edene ve ona tebean de akrabalarına, velâ ile mensup olur. Böyle olunca da
mlras. nesep ile nasıl sabit olursa velâ ile de sabit olur.
Bu söylenenler şuna da dikkat çekmektedir: Bu hadis mevlâ'l-ıtâka veya asabesinden velâsı olan
kişinin nesep de olduğu gibi iki taraf cihetinden varisliği gerektiren bir durum olmadan varis
olacağına delâlet eder. Ayrıca yine işâr etmektedir ki, velâ sahibi olan kişi asabedir. Çünkü zımnen,
baba olma haysiyeti ile, babaya benzemektedir.
Bu hadis mevlâ'l-ıtâkanın asabelerin sonuncusu olduğuna da delalet etmez. Bu mevzuun tamamı
-İbnu'l-Hanbelî'nin şerhindedir.
Allâme Kâsım'ın zikrettiği «Miras asabenindir, eğer asabe yoksa o zaman mevlânındır» hadisini
ilave etmek daha uygundur. Bu hadisi Said İbnu Mensur Hasan'ın hadisinden rivayet etmiştir.



«Ebû Yusuf İse babanın altıda bir alacağını söylemiştir.» Bu, Ebû Yûsuf'un sonraki görüşüdür.
Birinci görüşü ise tarafeynin görüşleri gibidir. Sonraki görüşünün illeti şudur; velânın tama
mülkiyetin eseridir. O halde velâ hakiki mülke ilhak olunur. Şöyle ki; mûtık geride mal bıraksa ve
varis olarak da bir oğulu ile babası olsa malın üçte biri babasının geri kalan da oğlunundur. Mûtık
öldüğü zaman geride velâ bıraktığında da yine malın altıda biri velânın, geri kalan da oğlunundur.
Ebû Yûsuf'un sonraki görüşe şöyle cevap verilir: Velâ mülkiyet eseri olsa bile mal değildir, ve
bedeli mal ile karşılanması caiz olan kısas gibi, mal hükmünde de değildir. Dolayısıyla velâda,
malda olduğu gibi, varislerin sahimleri farziyetle câri olmaz. Aksine velâ asabelik yoluyla miras
olunan bir sebeptir. yle olunca en yakına sonra da ondan sonra en yakın olana itibar edilir. Oğul
ise asabelerin en yakınıdır. Bu meselenin tamamı Seyyid'in şerhindedir.
«Geçen sıraya göre ilh...» Yâni neseb cihetinden olan asabede geçen tertibe göre...
«Burada yoktur.» Bu söz şârihin yukordaki «asabe bi nefsihî» sözünün muhterizidir. Yâni asabe-i
sebebiye'de sadece asabe-binefsihi vardır. Asabe-bigayrihi ve maagayri'hi yoktur.
«Kadınlar için sadece âzâd ettiklerinin velâsı vardır» hadisi hakkındaki görüşler:
«Hadis» Hadis'in lafzı Sirâciye'de belirtildiğine göre şöyledir: «Kadınlar için sadece azâd ettiklerinin
veya onların azâd ettiklerinin yahut azâdlarını ölümüne bağladığı kölelerin yada onların
müdebberlerinin veya kadınların azâd ettiklerinin yahut onların azâd ettiklerinin velâsını çekenlerin
velâları vardır.»
Bu hadisin manası şudur: Kadınlar için velâ hakkı ancak şu durumlarda vardır: ,
1-- Azâd ettikleri kölenin veya onların azâd ettikleri kölelerden, köle âzâd edenin,
2 - Kitâbet yaptıkları kölenin veya o kölenin kitabet yaptıklarının,
3 - Azadını ölümüne bağladıkları kölenin yada onların azâdını ölümlerine bağladıklarının,
4 - Kadınların azatlılarının veya azadlılarının azadlısının velâları.
Bunların herbirinden, diğeride olan benzerleri, hazfedilmiştir. Yani kadınlar için velâdan ancak,
azâd ettiklerinin velâsı veya azâd ettiklerinin, azadlısının, mükatebinin ve müdebberinin velâsı
vardır. Yada kadınların kitabet yaptıklarının (mükateplerinin) velâsı veya onların mükâteplerinin,
azatlılarının ve müdebberlerinin velâları vardır. Yahutta müdebberlerinin (azadını ölümlerine
bağladıklarının) velâları veya onların müdebber, mükâtep ve azatlılarının velâları vardır.
Kadınların müdebberlerinin velâsının sureti şöyledir: Bir kadın kölesinin azadını kendi ölümüne
bağlasa ve sonrada irtidad edip dârü'l-harbe iltihak etse, kadı da onun darü'l-harbe iltihak ettiğine
ve müdebber yaptığı kölenin hürriyetine hükmetse; bu kadın da sonradan müslüman olarak
dârü'l-islâma dönse ve müdebberi nesep yönünden bir asabe bırakmadan ölse, bu kadın
müdebberinin asabesidir. Bu müdebberin müdebberinin hükmü de aynıdır. Meselâ hâkim, kâdının
darü'l-harbe iltihak sebebiyle müdebberinin hürriyetine hükmetse ve o müdebber de bir köle olarak
onu müdebber yapsa ve sonra ölse, bilahere kadın da tevbe ederek, ister kendi müdebberinin
ölümünden önce ister sonra, darü'l-islâma dönse ve sonra ikinci müdebber geride bir nesep
yönünden bir asabe bırakmadan ölse onun velâsı bu kadınındır.
Biz Kitabü'l-velâ'da bunun tasviri için, başka bir şekil takdim etmiştik.
Kadınların azadlılarının velâ olma şekli de şöyledir: Kadının kölesi onun izni ile, sahibi tarafından
azad edilmiş olan bir cariye ile evlense ve bir çocukları olsa, o çocuk annesine teb'an hürdür, onun
velası da annesinin mevlâsınındır. Kölenin sahibi olan kadın evlenen kölesini azâd ettiği takdirde
azâd edilen köle çocuğunun velâsını kendi mevlâsı olan kadına çeker. Hatta önce azad edilen köle,
sonra da onun çocuğu ölse ve geride babasını azad eden kadın kalsa o çocuğun velâsı babasını
azad eden kadınındır.
Kadınların azad ettiklerinin azadlısının velâ olma şekli de şöyledir: Bir kadın kölesini azad etse;
âzad edilen bu köle bir köle satın alıp onu başka birinin azâd ettiği câriye ile evlendirse. bunlardan
dünyaya gelen çocuk hür olur. O çocuğun velâsı da annesinin mevlâsınındır. Azâd edilen köle,
satın alıp evlendirdiği kölesini azad etse kölesini azâd etmekle azâdlısının çocuğunun velâsını önce
kendisine sonra da kendi efendisi olan kadına çekmiş olur.
Bunlar fukahanın bu konuda zikrettiklerinin özetidir. Bu husustaki geniş bilgi ve velâyı çekme
şartları Kitabu'l-Velâ'dan öğrenilebilir. Oraya müracaat ediniz.
«Gerçi bu hadis şazdır ama ilh...» Şâz hadis, sika bir rivanın, birçok kişinin rivayet ettiği hadise
muhalif olarak rivayet ettiği hadistir. Bu durumda râvi tek başına bir hadis rivayet etse bakılır. eğer



rivayet ettiği hadis hıfzda ve zabtta kendisinden daha kuvvetli olan birinin rivayet ettiği hadise
muhalif ise, onun tek başına rivayet ettiği hadis şâzdır. reddedilir. Eğer muhalif olmazsa bakılır,
şayet hadisi rivayet eden kişi hıfz ve itkanına güvenilen kimselerden ise o hadis makbuldür, râvînin
tek olu / şu hadise zarar vermez. Eğer tek olarak rivayet ettiği hadiste hıfz ve itkanına güvenilen
kişilerden değil ise bakılır, şayet hâfız. zâbıt ve tek başına yaptığı rivâyeti makbul olan kimsenin
derecesinden uzak değilse o zaman rivâyet ettiği hadis hasendir, aksi halde şâzdır. reddedilir.
Bu söylediklerimiz İbnu's-Salâh'ın şâz hadisin tarifinde tercih ettiği tariftir.
«Ama büyük sahabilerin sözleri ile ilh...» Hz. Ömer, Hz. Ali ve Zeyd İbnu Sabib'ten (r.a.) rivayet
edildiğine göre onlar kadınlara, şu aşağıdaki istisnaların dışında velâ yoluyla miras vermezlerdi.
Kadınların azâd ettiklerinin veya onların azadlılarının velâsı ve mükâteplerinin velâsı.
Bu rivâyeti İbn Ebî Şeybe Abdurrezzak, Dârimî ve Beyhakî rivâyet etmişlerdir.
Bu rivayeti Rezîn İbnu'l-Abd Müsned'inde şu sözlerle zikretmiştir: Rasulullah (s.a.v.) şöyle
buyurmuştur: «Velânın mirası erkeklerin en büyüğümündür. Kadınlar ise velâ ile miras alamazlar.
ancak azad ettiklerinin veya azâd ettiklerinin âzâd ettiğinin velâsı müstesna..» Kâsım.
«Böyle olunca meşhur hadis seviyesinde olur.» Meşhur hadis, birlnci asırda âhad olup sonra
yayılarak ikinci ve daha sonraki asırlarda mütevatir haline gelen hadistir. Birinci asır sahabe asrıdır.
Onlar da şika oldukları için töhmet altında bulundurulamazlar. Onların şehadetleri mütevatir hadis
menzilesinde hüccettir. Hatta Cassâs «Meşhur hadis mütevatir hadisin iki kısmından biridir.»
demiştir. Yâkub.
M E T İ N
Müellif ashab-ı ferâiz (sehim sahipleri) ve asabe ile ilgili meseleleri bitirdikten sonra, «hacbe
başlayarak, şöyle demiştir: Varislerden altısı hiçbir şekilde mirastan mahrum edilemezler. Bunlar:
baba, anne, oğul, kız -yani ebeveyn ile çocuklar- ve karı-kocadır. Vârislerden bir gurup da bazı
hallerde miras alırlar, bazı hallerde ise mirastan mahrum olup hacbolunurlar. Bunlar da ister asabe
ister farz sahiplerinden olsun yukarda sayılan altı kişinin dışındakilerdir.
Mahrum olarak hacbedilmek iki esas üzerine bina edilir.
1 - Yukardaki altı kişinin dışında kalanlardan, ölüye yakın olanı, daha uzak olanı hacbeder. Zira
yukarda geçtiği üzere en yakın olan en önce gelir sonra da yakınlık sırasına göre mirasta öncelik
kazanırlar. Varislerin varis olma sebebi aynı olsun olmasın durum budur.
2 - Oğulun oğlu gibi, ölüye bir şahıs vasıtasıyla ulaşan kimse, şahısla birlikte miras alamaz. Ancak
annenin oğulu (anne bir erkek kardeş) müstesnadır, o anne ile birlikte miras alır. Çünkü anne bir
tek cihetle terikenin tamamını alamaz.
Kâfir veya kâtil olan oğul gibi, mirastan mahrum olan bir varis, bize göre başka birisini asla
hacbedemez. Ama hacbedilen bir varis fukahanın ittifâkı ile, başka bir varisi hacbeder. Meselâ
babanın annesi baba ile hacbedilir. (Babanın) annesi de annenin annesini hacbeder.
Erkek ve kızkardeşler de yledirler. Zira onlar baba ile hacbedilerek mirastan mahrum olurlar.
Ama onlar, anneyi hacb-i noksan ile hacbederek hissesi'ni üçte birden altıda bire düşürürler.
Hacb-i noksan (mirastaki hisseyi azaltan) beş kişiye mahsustur. Bunlar: Anne. oğlun kızı, baba bir
kız kardeş, karı ve kocadır...
Benû'l-ayân, ki bunlar ana, baba, bir erkek ve kızkardeşlerdir. Üç gurup ile mirastan düşerler.
Bunlar: ne kadar aşağıda olursa olsun oğlun oğlu, baba -imamların ittifakı ile- ve Ebû Hanife'ye
göre dededir. İmameyn ise: «Hz. Zeyd'in usûlüne göre dede onlarla birlikte taksime girer»
demişlerdir. Fetvâ ise birinci görüşe göre verilir. Nitekim Ebû Hanife'nin mezhebi de böyledir.
Hz. Zeyd'in usûlü, geniş eserlerde tafsilatlı olarak mevcuttur.
Vehbâniye'de şöyle denilmiştir: «Sahibeyn benû'l-ayân benû'l-allât (baba bir kardeşler) mirastan
düşürmemişlerdir. Numan (Ebû Hanife) ise düşürmüştür. Uygun görüş de olur». Fetvâ da Mültekâ
ve Sirâcîye'de belirtildiğine göre Ebû Hanife'nin görüşü üzeredir. Siraciye'nin musannıfı Sirâcîye'ye
yazmış olduğu şerhte fetvâ İmameyn'in görüşüne göredir.» dese de fetva İmamı Azâm'ın görüşüne
göredir.
Benû'l-alât -ki bunlar baba bir erkek ve kız kardeşlerdir- benû'1 -ayân ile de düşerler. Bunlar ayrıca
oğul, oğlun oğlu. baba, dede ve asabe olduğu takdirde anababa-bir kızkardeş ile de mirastan
düşerler.



Benû'l-ahyâf da -ki bunlar ana bir erkek ve kızkardeşlerdir. Ölünün çocuğu ile ve ne kadar aşağı
inerse insin çocuğunun oğlu ile mirastan düşerler. Bunlar babası ve dedesi ile de düşerler. Bunda
icmâ vardır. Zira benû'l-ahyâf «kelâle» kabilindendir. Nitekim bunu Seyyid'de tafsilatlı olarak
anlatılmıştır.
Nineler -ister baba tarafından olsun ister ana tarafından olsun- anne ile mutlak olarak düşerler.
Baba tarafından nineler baba ile ve dede ile düşerler. Ancak, ne kadar yukarıda olursa olsun
babanın annesi dede ile düşmez. Zira babanın annesi, dede ile birlikte miras alır. Çünkü o dedenin
tarafından değildir, onun zevcesidir. O halde babasının annesi ile dedesi, ölen kişinin ana babası
gibi olurlar.
Hangi cihetten olursa olsun yakın olan varis uzak olanı hacbeder. Yakın olan ister varis olsun ister
hacbedilmiş olsun durum aynıdır. Nitekim bunu daha önce anlatmıştır.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...