16 Ekim 2012

EŞRİBE (ŞARABLAR) BAHSİ İKİNCİ BÖLÜM



EŞRİBE (ŞARABLAR) BAHSİ 

İKİNCİ BÖLÜM


METİN
İçkilerden helâl olanlar dört nevîdir: Birinci nevi hurma ve kuru üzüm nebîzidir. Eğer en az bir
şeklide pişirilmiş ise, katılaşmış olsa dahi içilmesi helâl olur. Fakat helâl olması, lehvsiz ve eğlence
maksadı olmaksızın içilmesi haline mahsustur. Eğer lehv için içerse onun azı da çoğu da haramdır.
Bir de sarhoş etmediği zaman içilmesi helâldir. Eğer sarhoş edeceği zann-ı galib ile muhtemel bir
miktar içilirse haramdır. Çünkü her içkide sarhoşluk harâmdır.
İkincisi: Kuru üzüm ve hurmadan karıştırılmışıdır. Asgarî ölçüde kaynatılsa, katılaşsa dahi lehv
(eğlence) niyeti olmadıktan sonra içilmesi helâldir.
Üçüncüsü: Bal, incir, buğday, arpa ve darı nebîzidir. İster kaynatılsın, ister kaynatılmasın lehv ve
tarab (oyun ve eğlence) olmadıkça onları içmek helâldir.
Dördüncüsü: Üzüm suyunun müsellesidir. Katılaşsa da böyledir. Müselles üzüm suyundan üçte
ikisi gidecek, üçte biri de kalacak şekilde kaynatılmış suya denir.
Onunla yemeği hazmetmek, tedavi olmak, Allah'ın taatına kuvvet kazanmak maksadını güderek
alınırsa helâldir. Eğer lehv için alınırsa icmâen harâm olur. Hakâik.
İZAH
«Hurma ve kuru üzümün nebîzi ilh...» El-Kuhistân diyor ki: «Temr (hurma) daha önce geçtiği gibi
cins ismidir. Onun kurusunu, yaşını ve salkımda olanını kapsamaktadır. Yani hurmanın her çeşidi


bu tabirin kapsamına girer. Hepsinin hükmü Ez-Zâhidî'de olduğu gibi birdir. Nebîz hurmadan, kuru
üzümden, bal, buğday veya başka danelerden elde edilen içkidir. Bu daneler suya atılır, içleri
çıkıncaya kadar suda bırakılır. Nebîz kelimesi «nebz» kökünden gelmedir. Bu da «bir yere atmak»
demektir. Nitekim buna Et-Talibe'de ve başka eserlerde işaret edilmiştir.»
Sonra Kuhistânî dedi ki: «Bununla nebîz arasındaki fark, pişirmek veya pişirmemekten ibarettir.
Nitekim nazımda dayledir.»
Ben derim ki: Zahire göre Kuhistânî'nin: «Bununla nebîz arasındaki» ibaresi kalem yanlışlığıdır.
Doğrusu «bununla nakî arasındaki fark pişirmek ve pişirmemek» şeklinde olmaydı. Çünkü
«BEYNEHÛ» kelimesindeki zamir nebîze râcî'dir. Düşün.
«En az bir şekilde pişirilmişse, ilh...» Bu, onun kıvama geleceği ana kadar pişirilmesi demektir.
Şurumbulâlî bunu Zeylaî'den nakletmiştir. Müellif bu kaydı koydu. Çünkü nebîzlerden pişirilmemişi
harâmdır ve kaynayıp katılaştığı ve köpük attığı zaman haram olduğu konusunda sahabenin icmâsı
vardır. Hurmadan edinilen nebîzin haramlığı hususunda bir çok hadis varid olduğu gibi, helâlliği
hakkında da aynı zamanda hadisler gelmiştir. Binaenaleyh haram sayılanı pişirilmemişe, helâl
sayılanı da pişirilmişe hamlettiğimiz zaman o vakit hadisler arasındaki çelişki bertaraf edilmiş olur.
Ayni. Bu hususta vârid olan hadislerin hepsi sahîhtir. Zeyiaî bunları zikretmiştir. Ve bizim hadisler
arasında muvafakat yaptığımız şekilde muvafakat yapmıştır. Zeylâî'ye müracaat et.
El-İtkânî dedi ki: «El-Kerhî sahâbe ve tâbiînden sahîh senetlerle şedid olan nebîzin helâlliği
hususunda gelen eserlerin riyetini uzun uzadıya yapmıştır. Hülâsası şudur: Rasûlullah'ın ileri
gelen ashabından Hz. Ömer, Hz. Ali, Abdullah bin Mesûd, Ebû Mes'ûd gibi Bedir Kahramanlarından
olan zatlar nebîzi helâl görürlerdi. Şa'bî. İbrahim en-Nehaî de böyle dediler. Rivâyet ediliyor ki
İmâm, bazı talebelerine dedi ki: Sünnet ve cemaatın şartlarından birisi de küpçükteki nebîzi haram
görmemektir.»
El-Mirâç'ta yer aldığına göre Ebû Hanîfe şöyle demiş: «Eğer dünya bütün varlıklarıyla bana verilse
nebîzin harâm olduğuna fetvâ vermem, çünkü bu taktirde bazı sahabenin fâsık olduğunu söylemiş
olurum. Eğer onu içmek için bana bütün dünya verilse, yine içmem. Çünkü içilmesinde herhangi bir
zaruret yoktur. İşte bu, İmâm'ın aşırı takvâsından ileri geliyor.»
Kim ki bundan daha fazlasına muttali olmak, deliller arasında uyum sağlamayı görmek istiyorsa
Gâyetu'l-Beyân ile Mirâcu'd-Dirâye'ye müracaat etsin.
«Eğer şiddetleşirse dahi ilh...» Yani köpük de atarsa demektir. Er-Remz'de dedi ki: «Köpük atmak
kaydını zikretmedi. Çünkü bu daha önce geçmişti. onunla yetinmiştir.» T.
«Lehv ve tarab (zevk ve eğlence) olmaksızın ilh...» El-Muhtâr'da dedi ki: «Tarab bir hafifliktir ki
insanoğluna hüznün veya sevincin şiddetinden isabet eder.»
Ed-Dürer'de der ki: «Bu kayıt, bu içeceklere mahsus değildir. Belki kişi su ve başka mubahları da
Lehvle, tarabla, fâsıkların içtikleri şekilde içerse harâm olur.» T.
Ben derim ki: Musannıfın hem lehv, hem tarab olmayacak, hem de sarhoşluk olmayacaktır,
kayıtlarını dördüncü neviden sonra zikretmesi en uygunu idi: Ta ki bütün bu helâl sayılan içkilerin
kaydı olsun.
«Eğer sarhoş edici olduğunu zann-ı galible sandığı bir şey içerse, harâm olur ilh...» Yani bundan
sarhoş edici miktarı içmek harâmdır. Bu da yakînen yani yüzde yüz sarhoş edeceği bilinen veya
yük bir ihtimalle bu sarhoş eder, diye sanılan bir içkidir. Yemeği fazla kaçıran ve! «Şu miktar
yemeği yesem tıka basa yemiş olurum, yemeği fazla kaçırmış olurum» diye zannedenin durumu
gibi. Tatarhâniye. Binaenaleyh harâm olan, içmesiyle sarhoşluğun meydana geleceği son bardaktır.
Nitekim En-Nihâye ve başka kitaplarda bu genişçe açıklanmıştır. İsteğiyle bu şekilde sarhoş olduğu
zaman kendisine had vurulur.
Munyetu'l-Müftî adlı kitapta denildi ki: «Dokuz bardak hurma nebîzinden içti. Onuncu bardak
başkaları tarafından boğazına döküldüğünde sarhoş olursa kendisine had vurulmaz.»
El-Hâniye'de denildi ki: «Hamrın haricinde kalan diğer içkiler -ki hurmadan, üzümden, kuru
üzümden edinilirler- sarhoş etmedikçe bunlarda had yoktur.» Sonra El-Hâniye sarhoşluğun
tarifinde dedi ki: «Fetvâ; sarhoşun, abuk-sabuk konuşan ve konuşmasının çoğu hezeyân olan kişi
olduğu şeklindedir. Bunun tamamı El-Vehbâniye Şerhi'nin Hudûd bölümündedir.»
«Bu içkilerin ikincisi hurma ve kuru üzümden karışık olan nebîzdir ilh...» Çünkü rivâyet ediliyor ki:
İbn-i Ömer bunu İbn-i Ziyâd'a içirmiştir. Bu hususta vârid olan yasaklar ya başlangıçtakinin üzerine
hamledilir yahut da pişirilmemiş kısmının üzerine hamledilir ki, deliler arasında uyum sağlansın.


Hamevî. Sonuncu şekil ile İbn-i Ömer'in yaptığıyla ve İbn-i Ömer'den: «Kuru hurmanın pişirlmemiş
nakîi haramdır» diye gelen rivayet arasında uyum sağlanmış olur. Nitekim bunu El-Hîdâye'de ifade
etmiştir.
«Kuru üzüm ve hurmadan karışık olan ilh...» Ya da El-Busr denilen salkımdan ayrılmamış hurma ile
yaş hurmanın karışığıdır. Kuhistanî.
«Asgarî miktarda pişirilirse ilh...» El-Mîrâç, El-İnâye ve başka kitaplarda da böyle kaydedildi. Fakat
El-Multeka'nın ibaresinden anlaşılan burada pişmenin şart olmayışıdır. Düşün.
Sonra bu hüküm, bu zikredilen kayıtların herhangi birisiyle beraber üzüm suyunun olmaması haline
bağlıdır. Aksi takdirde daha sonra geleceği gibi üçte ikisinin gitmesi gerekir.
«Üzüm suyundan pişirilmiş olandır ilh...» Yani aralıksız bir şekilde pişirilmiş olandır. Eğer onun
bozulması, acılık ve başka tatların oluşması ile ise denildi ki: Bu helâldir. Aksi takdirde haramdır.
Bu da fetvâda tercih edilmiştir. Bunun tamamı Hazânetü'l-Müftî'dedir. Dürrü Müntekâ.
«Yaş üzüm» kaydını koydu; çünkü kuru üzüm ve hurmalar, az pişmekle de helâl olurlar. Nitekim bu
hüküm daha önce geçti. Fakat «su» kayıt değildir. Çünkü üzüm olduğu gibi pişirilir, sonra sıkılırsa
onun pişirilmekle üçte ikisinin gitmesi gerektir. En sıhhatli görüşe göre bu böyledir. Bir rivâyette
El-Hidâye'de yer aldığına göre az bir pişirme de kâfidir.
El-Hidâye'de şu da vardır: «Eğer pişirmede yaş üzüm gibi hurma veya hurma, yaş ve kuru üzüm bir
oraya getirilirse üçte ikisi gitmedikten sonra içilmesi helâl olmaz. Çünkü kuru hurmada her ne
kadar asgarî bir pişirme kâfi ise de, yaş üzümün şırasının üçte ikisinin gitmesi zaruridir.
Binaenaleyh bu durumda yaş üzüm ihtiyaten nazar-ı itibara alınır; eğer yaş üzümün şırası ile hurma
nakîi bîr araya getirilirse de yine hüküm böyledir.»
Hidâye'de şu da vardır: «Eğer kuru hurma ve üzümün nakîi azıcık pişirilirse, sonra onun içerisine
kuru hurma ve kuru üzüm atılırsa, eğer sonradan atılan az bir şeyse -ki o kadarcıktan nebîz elde
edilmez- içilmesi helâl olur. Aksi takdirde helâl olmaz.
Yine El-Hidâye'de şu vardır: «Pişirilmek suretiyle üçte ikisi gittikten sonra su dökülüp incelse,
sonra tekrar kaynatılsa; onun hükmü El-Müselles'in hükmü gibidir. Ama su şıranın üzerine
döküldüğü zaman, sonra şıra pişirilir ve üçte ikisi giderse bu beriki gibi değildir. Çünkü su lâtif
olduğundan öncelikle gider; böylece giden, üzüm suyunun üçte ikisi değil, ilâve edilen sudur, yani
bu şekilde helâl olmaz.»
«Onunki yemeği sindirmek, tedavi veya ibadette kuvvet kazanmak kastedilirse ilh...» Bu söz
mukadder bir «yahull (helâl olur)» fiiline bağlıdır. El-Kuhistânî'de: «Eğer bu tarz bir içkiden maksat
yemeği sindirmek ise veya geceleri ibadete kuvvet bulmak, gündüzleri oruçta kuvvet kazanmak,
İslâm düşmanlarıyla savaşmakta kuvvet bulmak veya elemleri defetmek suretiyle tedavi ise, bu
âlimler arasında ihtilâf edilen noktadır.» denilmektedir.
METİN
Hamrdan başka sözü geçenlerin alış-verişi sıhhatlidir. Bu ibareden anlaşıldığına göre afyon ve kuru
esrarın da alış-verişi sıhhatlidir.
Ben derim ki: İbn Nucemy'den: «Kuru esrarın alış-verişinin caiz olup olmadığı» sorulmuş o; «Caiz
değildir» diye yazmıştır. Binaenaleyh İbn-i Nuceym'in bu: «Caiz değildir» ibaresi «helâl değildir»e
hamledilmelidir.
Musannıf dedi ki: Bu içkiler telef edildiği zaman misliyle değil de kıymetiyle tazmin edilirler. Çünkü
biz (Hanefîler) onun aynolarak mülk edinilmesini -fiili caiz ise de- menetmişizdir. Ama hıristiyanların
salîbi (haçı) böyle değildir. Zira o hıristiyan hakkında kıymetli bir mal olduğundan dolayı salîb
olarak kıymetinin tazminatı ödenir. Çünkü biz hıristiyanları dinleriyle başbaşa bırakmakla
emrolunmuşuzdur. Zeylaî.
İmâm Muhammed, bal, incir ve benzerlerinden edinilmiş içkilerin tamamını haram kılmıştır. Bunları
musannıf söyledi. İster az olsun ister çok, hepsi de İmâm Muhammed'e göre haramdır. Fetvâ da
İmâm Muhammed'in görüşüne göredir. Bunu Zeylaî ve başka âlimler ylediler. El-Vehbâniye şârihi
de bunu seçti ve o bunun hepsinden rivayet edildiğini zikrettikten sonra manzum olarak şöyle dile
getirdi:
«Bizim asrımızda had vurulur görüşü seçildi.
Danelerin sarhoş edicisinden içip de sarhoş olanın talâkı geçerlidir.
Hepsinden de bu rivayet ediliyor.


İmâm Muhammed de bunun azının dahi harâm olduğuna fetvâ verdi ve onun bu fetvâsı yazılandır.»
Ben derim ki: El-Bezzâziye'nin Talâk (Boşama) bölümünde şu ifadeleri yer almaktadır: İmâm
Muhammed: «Çoğu sarhoş eden bir nesnenin azı da haramdır ve aynı zamanda necistir» dedi.
Eğer sarhoş olursa bizim zamanımızda tercihe şayan görüşe göre o adama had vurulur.
El-Multeka'da şunu da ekledi: «Bu maddelerden yapılmış içkiden içip de sarhoş olan kimsenin
talâkının düşmesi onu haram olmasına tabidir. Hepsi İmâm Muhammed'e göre haramdır ve bununla
fetvâ verilir. İhtilâf ancak güçlenmek kastedildiği hal ile ilgilidir. Lehv kastedildiği zamanda ise
icmâen harâmdır.»
Bu bilglierin tamamı Multekâ üzerine yazdığım taliktedir.
El-Kuhistânî şunu ekledi: «Devenin sütü katılaştığı zaman İmâm Muhammed'in katında içilmesi
helâl değildir. Ama İmâm-ı Âzam ile Ebû Yusuf buna muhalefet etmişlerdir. O sütten sarhoş olacak
derecede içmek ise ihtilâfsız olarak harâmdır. Had ve Talâk ise ihtilâflıdır. Kısrakların sütü de
yledir. Katılaşırsa içilmesi helâl değildir. El-Hidâye'de helâl olması sahih kabul edilmiştir.
El-Hazâne'de İmâm-ı Âzam'ın kavli üzerine meşayihin âmmesinin katında tahrîmen mekruh olduğu
yazılmaktadır.
İZAH
«HamrdAn başka içkinin alış verişi sahihtir. ilh...» Yani İmâm-ı Âzam'a göre böyledir. Ama satışta ve
tazminatta İmâmeyn burada muhalefet etmişlerdir. Lâkin fetvâ, satış hususunda İmamın sözüne
göre, tazminat hususunda ise İmâmeyn'in yorumuna göredir. Eğer onu telef eden kişi hisbe görevi
telâkki ederek bunu yaparsa -ki bunun böyle olup olmadığı karinelerle bilinir- İmâmeyn'in görüşüyle
amel edilir. Aksi takdirde tazminatta da İmâmın kavline göre fetvâ verilir. Nitekim bu hüküm
Et-Tatarhâniye ve başka kitaplarda da yer almaktadır.
Sonra alış veriş sıhhatli olsa dahi mekruhtur. Nitekim El-Gâye'de bu hüküm yer almaktadır.
Binaenaleyh müellif için en uygun bunu mubah olan içkilerden önce zikretmekti. Ve «bunları helâl
sayan kâfir olmaz» sözünden sonra şunu demeliydi
«Onları satmak sahihtir ve tazminat vardır. ilh...» Nitekim El-Hidâye ve başka kitaplar bunu böyle
yaptı. Çünkü ihtilâf onlardadır, mubah olanlarda değildir. Ancak Muhammed'in katında böyledir.
Nitekim onun bütün bu içkilerin haram ve necis olduğunu ifade eden sözünden de bu husus açıkça
bilinecektir. Düşün.
«Bunun ifade ettiği ilh...» Yani hamrın gayrisi kaydının ifade ettiği, afyon ve haşhaşın satışının
sahih olduğu demek oluyor; ki bunda şüphe yoktur. Çünkü bunlar, hamrdan daha hafiftirler ve
haram olan içkilerin üstünde değildirler. Binaenaleyh hamrdan başka olan içkilerin alış-verişinin
sahih olması, afyon ve haşhaşın da alış-verişinin sahih olmasını ifade eder. Anla.
«Helâl olmamaya hamledilir ilh...» Çünkü günâh onların aynisiyle kaimdir. İbn Şahne: «Kuru esrar
satan bir kimse tedib edilir (azarlanır)» demiştir. Nitekim bu hüküm ileride gelecektir.
«Bu içkiler kıymetleriyle tazmin edilirler ilh...» Yani bunlardan harâm olanları kıymetleriyle tazmin
edilirler, demektir.
«Biz onların aynısını mülk edinmekten men edildik ilh...» Yani onların benzerlerini mülk edinmekten
men edildik, demektir. Bazı nüshalarda «temellük» yerine «temlîk» ibaresi kullanılmıştır.
«Her ne kadar onun fiili caiz ise de ilh...» El-İtkânî, Kitabu'l-Gasb'ta dedi ki: «Yani biz sarhoşluk
veren şeyin tazminatına hükmediyoruz. Musannıf da misille değil, kıymetle hükmediyor. Çünkü
müslüman onun mislini edinmekten men edilir. Lâkin eğer müslüman mislini alırsa caiz olur. Çünkü
kıymetlendirme ile maliyet sukût etmez (düşmez.)»
«Hıristiyanın salîbi (haçı) onun hilafınadır ilh...» Zeylaî bu ibareyi «Gasb» kitabında zikretmiştir. Bu
ibare daha önce lehvin gayrisine elverişli olan lehv âletlerinin tazminatı bahsiyle ilgilidir.
El-İtkânî Gasb Kitabı'nda dedi ki: «Davul ve benzerinin tazminatı hususunda kıymetlerini ödemek
gerekir hükmü, bu gibi şeyler için elverişli değildir. Zikrettiğimiz hıristiyanın salîbi bunun
hilâfınadır. Onun salîb olarak kıymeti vacip olur. Çünkü biz onları bu şekilde hareket etmek üzere
kabul etmişizdir. Tıpkı şarap içmelerinde olduğu gibi.»
«Onların ikisinin benzeri ilh...» Yani kuru hurma, kuru ve yaş üzüm gibi. Binaenaleyh maksat dört
içkidir ki, kendiliğinden kaynayıp şiddetleştiği zaman Şeyhaynın (Ebû Yusuf ve Muhammed'in)
katında helâldirler. Aksi takdirde bunlar da diğerleri gibi ittifakla haram olmazlar.


«Bununla fetvâ verilir ilh...» Bu İmâm Muhammed'in sözüyle demektir. İmâm Muhammed'in bu sözü
aynı zamanda Mâlik, Şâfiî ve Ahmed b. Hanbel'in de sözüdür. Çünkü Cenab-ı Peygamber:
«Her sarhoş edici haramdır ve her sarhoş edici haramdır» buyurmuştur. Hadisi Müslim rivâyet etti.
Bir de Peygamber: «Çoğu sarhoşluk verenin azı da harâmdır» buyurmuştur. İmâm Ahmed, İbn-i
Mâce ve Darekutnî hadisi rivâyet etti ve Darekutnî tashîh ettî.
«Zeylaî ve başkası zikretti ilh...» El-Multeka, El-Mevâhib, El-Kifâye, En-Nihâye, El-Mirâç,
Şerhu'l-Mecma, Şerh-u Durer-i Bihâr, El-Kuhistânî. El-Aynî gibi. Bütün bunlar dediler ki: «Bizim
zamanımızda fetvâ İmâm Muhammed'in sözüne göredir. Çünkü fesât galiptir.» Bazıları da : «Çünkü
fâsıklar bu içkiler üzerinde blr araya gelirler. Maksatları lehv ve bunları içerek sarhoş olmaktır»
sözlerini illet olarak gösterdiler.
Ben derim ki: Zahir şudur ki bütün bu müelliflerin maksadı bu içkilerin mutlak şekilde haram
olduğunu ortaya koymak ve bu kapıyı tamamen kapatmaktır. Aksi takdirde lehvin kastedildiği
zamandaki haramlıkta ihtilâf söz konusu değil; aksine ittifak vardır. Nitekim daha önce geçti ve
daha sonra da gelecektir. Yani şu zamanlarda çoğunlukla lehvin kastedildiğinden, taate kuvvet
olsun diye bir maksat pek fazla düşünülmediğinden, insanlar bu içkileri içmekten temelinden men
edildiler ve bu içkilerin içilmesi mutlak olarak men edildi. Düşün.
«El-Vehbâniye şarihi bunun hepsihden rivayet edildiğini zikretti ilh...» El-Hudûd Kitabı'nda zikrettiği
ifade şudur: «El-İmadiyye'de Sadru'l-İslâm Ebu'l- Yusr El-Pezdevî'den şunu rivâyet ettiğine göre:
Bütün Hanefî arkadaşlarımızdan gelen bir rivayeti buldu. O da; «had vaciptir» diyor. Çünkü haddin
İmâmeyn katında ancak diğer nebîzlerde vacip olması bahis konusudur. Her ne kadar o nebîzlerin
içilmesi İslâm'ın başlangıcında helâl idiyse de. Zira sarhoşluğa vesile olan her şey harâmdır.
Sarhoşluk ise fesâdın sebebidir. Binaenaleyh onun içilmesinden kaçınılması için had vacip oldu.
ylece fesâtlık ortadan kaldırıldı. İşte bu mâna diğer içkilerde de mevcuttur.»
Yani bu ibâreden önce zikredilen tanelerden edinilen sair içkilerde de bu mâna mevcuttur; demek
oluyor.
Bunun hülasası şudur: İmameyn'in nebîzleri helâl, fakat o nebîzlerden sarhoşluğu getiren bardak
ile haddi vacip kılmaları, diğer içkilerden sarhoşluk dolayısıyla haddin vacip olmasını gerektirir.
Nitekim bu İmâm Muhammed'in görüşüdür.
«Bu hepsinden rivâyet edilmiştir ilh...» Bu ibareden insan zamirin içkilerin azına da, çoğuna da raci
olduğunu vehmeder. Oysa hiç de yle değildir. O zamir, «İçkilerden sarhoşluk meydana getirende
had vardır» hükmüne racidir. Nitekim bunu daha önceden öğrenmiş bulunuyorsun. Sarhoşluk
verende haddin lâzım olması, onun azının da çoğunun da haram olmasını gerektirmez. Nitekim bu
husus açıktır.
«Daneden sarhoşluk verenden sarhoş olan bir kişinin talâkı vaki olur dediler ilh...» Şiirdeki birinci
«MİN» mevsuledir. İkınci «MİN» ise beyâniyyedir. «HAB (tane)» kelimesi cinstir. Yani «tanelerden
yapılmış sarhoşluk veren içkiden sarhoş olanın talâkının vaki olmasına hükmetmişlerdir.» demek
oluyor. Kuru üzüm, yaş üzüm ve hurmadan ibaret olan hamrın gayrisinden olanın hükmü de
yledir. Ş.
«El-Bezzâziye'nin Talâk'ında ilh...» ibaresine gelince, en uygunu burada «Talâk» kelimesini
hazfetmektir. Çünkü «Çoğu sarhoşluk verenin azı harâmdır ve necîstir» sözü Talâk Kitabı'nda değil;
Eşribe (yani içkiler) Kitabında zikredilmiştir.
«İmâm Muhammed dedi ki ilh...» ibaresine gelince, derim ki: Zahir şudur: Bu, benç (banotu) ve
afyon gibi sıvı olmayan içkilere değil de, sadece sıvı içkilere mahsus bir hükümdür. Binaenaleyh
afyon ve benç gibi içkilerin azı haram değildir. Sarhoşluk veren çoğu haramdır. İbn Hacer
«Tuhfe»sinde ve başka kitaplarında bunu açıkça belirtmiştir. Ve bu, aynı zamanda bizim
İmamlarımızın kelâmından da anlaşılıyor. Çünkü bizim İmamlarımız afyon ve benç gibi maddeleri,
her ne kadar onlarla sarhoş olmanın ittifakla harâm olduğuna hükmedilmiş ise de mubah olan
ilaçlardan saydılar. Nitekim biz bu hükmü daha sonra zikredeceğiz. Diğer taraftan bu câmid (sıvı
olmayan) içkilerin necis olduğunu söylemiş hiç kimseyi görmedik. Zaferanın benzerinin de necis
olduğunu savunan hiç kimseyi görmedik. Halbuki zaferanın çoğunu içmek sarhoşluk verir. On-lar
bunun azının yenmesini de harâm kılmadılar. Bu ise onları yiyip de sarhoş olan bir kimseye had
vurulmayacağına delâlet eder. Nitekim bu hüküm daha sonra gelecektir. Fakat sıvılar böyle değildir
Çünkü had vurulur. Gureru'l-Efkâr'daki şu ifadeler de buna delildir: «Bu içecekler, Muhammed'e ve
ona uyanlara göre hükümlerde fark olmaksızın hamr gibidirler. Bizim zamanımızda da bununla
fetvâ verilir.»


Görüldüğü gibi Gureru'l-Efkâr, ihtilâfı içkilere tahsis etmiştir. «Fark olmaksızın» sözünün
zahirinden anlaşıldığına göre; bunların necaseti, necâset-i galîzadır. Uyan.
Lâkin bu genel hükümden had istisnâ edilmiştir. Çünkü had ancak sarhoşlukla vacip olur. Ama
hamr bunun hilâfınadır. (Yani hamrda sarhoşluk olsun, olmasın had gerekir.)
Hulâsa şudur: Sarhoşluk verenin çoğunun haram olması azının da haram ve mutlaka necis
olmasını gerektirmez. Ancak sıvı içkilerde bu hüküm böyledir. Bu da sıvı içkilere has bir özellikten
ileri geliyor. Sıvı olmayanlara gelince, onlardan ancak sarhoşluk veren çok miktar haram olur. Onun
haram olması için öldürücü zehir gibi necis olması da gerekmez. Zira öldürücü zehirin içilmesi
haram, halbuki kendisi tâhirdir. İşte benim kusurlu anlayışıma göre böyle olmalıdır. Bunu
güçlendiren destekleyen ve yükselten hükmü de ileride zikredeceğiz.
«Eğer onlardan sarhoş olursa bizim zamanımızda seçkin hükme göre kendisine had vurulacaktır
ilh...» Bu sözün zâhirinden anlaşıyor ki; kendisi sebebiyle sarhoş olunmayan azın içilmesinde had
yoktur. Bu Hidâye ve başka kitapların da sözlerinin zâhiridir.
İmâm Muhammed «haramdır; içen ondan sarhoş olduğu takdirde had vurulacak, ve diğer haram
içkilerde olduğu gibi hanımını boşarsa boşaması geçerli sayılacaktır.» dedi. Bu hüküm, aynı
zamanda müellifin daha önce, «Hamrın gayrisini içen kişi, sarhoş olduğu takdirde kendisine had
tatbik edilir.» şeklinde geçen sözünün de muktezâsıdır.
«Buna göre fetvâ verilir ilh...» Yani bütün bu içkilerin haram olduklayla ve bu içkileri içip de
sarhoş olan bir kimsenin boşamasının geçerli sayılmasıyla fetvâ verilir.
En-Nehr ve El-Feth'de denildi ki: «Bununla fetvâ verilir. Çünkü her türlü içkiden sarhoş olmak
haramdır. İmâm Ebû Yûsuf ile İmâm-ı Âzam katında boşanma geçerli değildir, çünkü bu içkiler
esasında hamr gibi haram değildir, helâldirler. Fakat sarhoşluk verdikleri takdirde haram olurlar.
Bu görüş El-Hâniye'de de sahih olarak kabul edilmiştir.»
«Hilâf, ancak kuvvetli olmayı kastetmesi hali ile ilgilidir ilh...» Yani bu dört içkinin içilmesinin
mubah olup olmaması hususundaki ihtilâf hakkında demek oluyor.
El-Mirâc'da denildi ki: «Ebû Hafs El-Kebîr'den bu mesele soruldu ve o da: 'Bu dört içkiyi içmek
helâl değildir' dedi. Kendisine:
- Sen hem Ebû Hanîfe'ye hem de Ebû Yûsuf'a muhalefet ettin, denilince, cevap olarak dedi ki:
- Onlar bu içkileri boğazda tıkanıp kalan lokmaları indirmek için helâl görmüşlerdir. Halk bizim bu
zamanımızda onu fücûr ve lehv için içerler. Ebû Yûsuf'tan gelen bir rivayete göre ise; eğer kişi
sarhoş olmak için bu dört çeşitten içerse onun azı da çoğu da haramdır. Böyle bir içiş için oturması
da haramdır. Böyle bir içki içmek için meclise doğru adım atması da aynı şekilde haramdır.»
Ed-Durru'l-Munteka'da El-Kuhistânî'den nakledilerek şu hüküm de eklendi: «Sarhoşluk vermese
bile El-Muzmarat ve başka kitaplarda yer aldığına göre, o içkileri içene had tatbik edilir.»
Ben derim ki: Bu hüküm biraz önce zikrettiğimiz «had sarhoşluğa bağlıdır» hükmüne muhaliftir.
Umulur ki doğrusu, eğer sarhoşluk verirse had vurulacaktır, şeklinde olmalıdır. Düşün.
«Bunun tamamı El-Multekâ üzerinde yazmış olduğum haşiyelerdedir ilh...» sözüne gelince, orada
dedi ki: «Birçok âlim tarafından Ebû Hanîfe ile Ebû Yusuf'un sözü sahih kabul edilmiştir.
El-Muzmaratta bunun illeti şu şekilde ortaya konulmuştur: «Çünkü hamr, âhirette cennet ehline
vaat edilmiştir. öyleyse onun cinsinden teşvik olmak için numunelik olmak üzere helâl olan bir
şeyin olması gerekiyor.»
«Had ve talâk meselesi ihtilâfa binaendir ilh...» sözüne gelince; yani bu içkilerde sarhoşluk
meydana gelirse, İmâm Muhammed'e göre had vurulur, boşamalar geçerli sayılır. Ebû Hanîfe ve
Ebû Yûsuf'un katında ise böyle bir şey olmaz.
«Şiddetleştiği zaman helâl olmaz ilh...» Yani İmâmın katında böyledir. Kuhistânî.
«El-Hazâne'de onun kavline binaen meşayihin âmmesinin katında kerahet-i tahrimiye ile mekrûhtur
ilh...» ifadesindeki «Onun kavline binaen» deki zamir, İmâm-ı Âzam'a racidir. El-Hâniye ve başka
kitaplarda: «Eti yenilen hayvanların sütü helâldir. İmameyn'in katında kısrakların sütü de helâldir.
İmâm-ı Âzam katında kısrakların sütü mekruhtur. Bazıları: «Bu kerâhet tenzîhîdir» dediler.
Es-Serahsî: «Bu süt benç gibi mubahtır» dedi. Meşayihin âmmesi dediler ki: «Bu sütü içmek,
kerahet-i tahrimiye ile mekruhtur. Lâkin bu sütü içerek sarhoş olan bir kimseye had vurulmaz.
Velev aklı zâil etse dahi. Nitekim benç yemek suretiyle akıl zail olursa, haramı işlemiş olur. Fakat
bunda had yoktur.»


El-Bezzâziye'de şu hüküm de eklendi: «Âlimlerin çoğu kerâhet-i tenzîhîye olduğu fikrindedirler.» Ve
El-Bezzâziye'nin bu ibaresi, Ez-Zebaih bahsinde takdim ettiğimize uygun düşer; oraya müracaat et.
Sonra El-Hâniye'de denildi ki: «Eğer kişinin aklı beyemek ve kısrak sütünü içmekle zail olursa,
onun tasarrufatı geçerli sayılmaz. Ebû Hanîfe'den gelen bir rivayete göre ise; Eğer yemek yemeğe
başladığı zaman onun benç olduğunu biliyorsa, sarhoş olduktan sonra hanımını boşarsa bu
boşama geçerlidir. Eğer bilmiyorsa geçerli değildir. İmâmeyn'in katında mutlak bir şekilde geçerli
değildir. Yani başlangıçta ne içtiğini ister bilsin, ister bilmesin. Sahîhi olan İmâmeyn'in görüşüdür.
Eğer tatlı bir içkiyi içer, içki kendisine uygun gelmeyip de aklı zail olursa ve hanımını boşarsa İmâm
Muhammed'e göre boşama geçerli değlidir. Fetvâ da Muhammed'in görüşüne göredir.»
Bu, o içkiyi aldığı zaman masiyet kastedilmediği takdirde böyledir. Eğer masiyet kastedilirse
El-Bahr'dan aktarılan ifadede görüleceği gibi boşaması geçerli olur.
El-Vehbâniye Şerhi'nde şu hüküm yer almaktadır: «Sâhibeyn'in, yani Ebû Yûsuf ve Muhammed'in
mezhebinin sahih görüşü böyle bir içkinin içilmesinin yani kısrakların sütünün içilmesinin caiz
olmasıdır. Kişi sarhoş olursa sahihe göre ona had tatbik edilmez. Hüküm böyledir. Ancak daha
önceki hükümde de illetini belirttiğimiz gibi fâsıkların içki üzerinde topladıkları gibi toplanırlarsa
hüküm değişir.»
Yani lehv için, masiyet ve günah için içerlerse hüküm değişir. Sonra bütün bunlar El-Kuhistânî'nin
zikrettiğine muhalif düşmektedirler.
Ancak: «Kuhistânî'nin zikrettiği sertleşmiş içkiler hakkındadır. Buradaki hüküm ise sertleşmemiş
hükümler hakkındadır» denilirse, meselede uyum sağlanmış olur. El-Hidâye'nin kelâmı da bunu
iş'ar etmektedir. Zira El-Hidâye kısrakların sütünün içilmesinin helâl olmasının nedenl ile ilgili şöyle
dedi: «Çünkü onların etinin yenilmesinin kerâheti, onların hürmetinden ileri geliyor. Bir de cihad
malzemesi olduklarından dolayı, cihad arası kesilmesin, azalmasın diye etlerinin yenilmesi mekruh
görülmüştür. Binaenaleyh bu kerâhet onun sütüne sirayet etmez. Yani onun sütü helâldir.»
Veya denilir ki: «Onun sütünü eğer masiyet niyetiyle içmezse kerâhet yoktur. «Ama El-Kuhistânî'nin
kelâmı ise: «Onu masiyet niyetiyle içerse» diyedir. Nitekim bunu daha önce İbn Şahne'den takdim
ettik. Onun benzeri El-Bahr'dan da ileride gelecektir. Düşünülsün.
METİN
Kabakta, yeşil testide, katran ile sıvanmış kapta, içi oyularak çıkartılmış ağaç testide nebîz yapmak
helâldir. Bu konuda vârid olan nehy neshedilmiştir.
Hamrın tortusunu içmek ve o tortu ile taranmak mekruhtur. Çünkü onun içinde hamrın parçaları
vardır. Hamrın azı da çoğu gibidir. Nitekim daha önce geçti. Fakat o tortuyu içen bir kimseye, biz
Hanefîlere göre had vurulmaz. Ancak sarhoşluk verirse icmâen had vurulur.
Benç denilen ban otunu yemek ve haşîşe denilen kenevir yaprağını yemek harâmdır. Afyon yemek
de haramdır. Çünkü o aklı ifsâd eder, Allah'ın zikrinden ve namaz kılmaktan insanı alıkoyar.
Fakat bunların haramlığı hamrın haramlığından daha hafiftir. Binaenaleyh kim bunlardan bir şey
yerse, bu sebeple sarhoş dahi olursa kendisine had tatbik edilmez. Belki haddin altında bir ceza ile
yani tazirle cezalandırılır. Nitekim El-Cevhere'de hüküm bu şekilde yer almaktadır.
Tîb Cevizi denilen cevizi yemek de haramdır. Fakat onun haramlığı haşîşenin (esrarın)
haramlığından daha hafiftir. Bunu Musannif dedi.
El-Câmi ve başka kitaplardan nakledildi ki: «Benç (ban otu) ve haşîşe (esrar) helâldir» diyen bir
kimse zındık ve bid'atçıdır. Hatta Necmeddin Zâhidî. «Böyle diyen küfre girer, katli mubah olur»
demiştir.
Ben derim ki: Bizim şeyhimiz En-Necm El-Gazzî Eş-Şâfiî babasının büyük ve küçük günahlarla ilgili
manzumesini şerh ederken İbn Hacer El-Mekkî'den naklederek şöyle dedi:
«Bu zat açıkça bu dört İmâmın icmâsı ile Tîb Cevizi denilen cevizin haram oluşunu ve o cevizin
sarhoş edici olduğunu açıkça belirtti. Sonra şeyhimiz En-Necm dedi ki:
Yeni ortaya çıkan ve Dimeşk-i Şam'da 1015 tarihinde içilmesi âdet edinilen tütüne gelince, onu
içen: «o sarhoşluk vermez.» derse; eğer onun bu sözü doğru ise; en azından tütün içmekte bedeni
gevşetmek ve rehâvet vardır ve İmâm Ahmed'in Ümmü Seleme'den rivâyet ettiği hadisten ötürü
haramdır. Ümmü Seleme der ki:
«AIIah'ın Rasûlü: «Her sarhoş edici ve bedeni gevşeticinin içilmesini yasakladı.» Bunu bir veya iki
defa içmek yük günahlardan değildir. Veliyyülemr yani devlet başkanı onu yasaklarsa onunla


beraber kesinlikle kullanılması haram olur. Bununla beraber onu kullanmak çoğu zaman bedene
zarar verir. Evet, onun üzerinde ısrar etmek büyük bir günahtır. Tıpkı diğer küçük günahlar gibi.»
İfadesi aynen böyledir.
EI'Eşbâhta: «Asıl ibâhe veya tevakkuf etmektir» kaidesi konusunda şöyle denilmiştir: «Bunun eseri,
hali müşkül olanda ortaya çıkar. Tıpkı emri müşkül olan hayvan ile ve sıfatı -niteliği- meçhul olan
bitkide olduğu gibi.»
Ben derim ki: Bizim zamanımızda yaygınlaşan ve tütün denilen bitkinin hükmü anlaşıldı. Uyan.
Şeyhimiz El-İmâdî: «Hediyye»sinde tütünü mekruh sayarak tarîk-ı evlâ ile onu sarımsak ve çiğ
soğana ilhak etmiştir. Düşün.
Esrar (haşîşe)nin haramlığını kesin olarak ortaya koyanlardan birisi de El-Vehbâniyye'nin Şârihidir.
Hazr ve İbâha'da bu hükmü ortaya koyarak manzum olarak dedi ki:
(Şiir):
Esrarın haramlığına ve yakılmasına fetvâ verdiler.
Kaçınılsın, içilmesin diye (böyle) bir kişinin boşamasını geçerli saydılar.
Onun satıcısına tedib cezasını takrir ettikleri gibi, fâsıklığını da tespit ettiler.
Onu helâl sayanın da zındık olduğunu yazdılar.
İZAH
«(Kabak demek olan) Ed-Dubâ Adlı kitapta İlh...» Kuhistânî'ye göre bunun «dal» harfi ötreli ve «be»
harfi şeddelidir. Med ile okunur.
«Dubbâ» «Dubâeh»in cem'idir. Med ile okunur. H.
«El-Hantem, yeşil bir testidir ilh...» Kâmûs'ta da yle tefsir edilmiştir. El-Muğrib'de : «El-Hantam
yeşil ve çamurdan yapılmış kap demektir. Veya her çamurdan yapılmış kap demektir.» Ebû
Ubeyde'nin belirttiğine göre ise: El-Hantem, kırmızı küplerdir. İslâm'ın başlangıcında onlarla
Medine'ye şarap getirilirdi. Bunun tekili «Hanteme» dir.
«Bu hususta gelen yasak neshedilmiştir ilh...» Bu nesh Rasûlullah'ın şu hadisiyle olmuştur:
«Sizi Ed-Dubbâ, El-Hantam, El-Muzaffer ve En-Nakir adlı kaplarda nebîz edinmekten menetmiştim.
Bundan sonra bunlarla nebîzlerinizi yapınız. Her kaptan içiniz. Çünkü kap hiç bir şeyi ne helâl, ne
haram kılar. Fakat sakın sarhoşluk vereni içmeyiniz.»
Evet bu hadis, İmâm Mâlik ve Ahmed'den gelen bir rivâyete karşı aleyhlerinde hüccettir.
Gureru'l-Efkâr.
Şeyhu'l-İslâm, Mebsût'unda dedi ki: «özel olarak bu dört kabın yasaklanmasının nedeni şudur:
Nebîzler bu kaplarda daha bir şiddetlenir. Yani bu kapların sahipleri, haram bir şeyi içmek
tehlikesiyle karşı karşıya olduklarından dolayı yasaklanmıştır.» İnâye.
«Hamr tortusunu içmek mekruhtur ilh...» En-Nikâye de Ez-Zâhidî gibi «mekruhtur» yerine:
«haramdır» ibaresini kullanmıştır.
Kuhidtânî dedi ki: «Burada haramlık tabirinin bir çok metinlerin ibarelerinde vaki olan kerâhete
tercih edilmesinin sebebi, müellifin Hidâye'nin kelâmının delâlet ettiği maksada dikkati çekmek
istemesidir.»
«Yani dibine çöken ilh...» Bir şeyin tortusu onun dibinde kalan nesnelerdir. Kuhistânî.
«Bu tortu ile taranmak da mekruhtur ilh...» Taramayı özel olarak burada zikretmesinin nedeni, şarap
tortusunun saçları daha güzelleştirmesidir. Nihâye.
«Bizim katımızda şarap tortusunu içene sarhoş olmadıkça, had vurulmaz ilh...» İmâm Şâfii:
«Tortuyu içen haddedilir, çünkü şarabı kısmen içmiş sayılır» demiştir.
Bizim delilimiz şudur: Tortunun azı, çoğunu içmeye davet etmez. Çünkü tabiatlar ondan
uzaklaşırlar. Binaenaleyh tortu eksiktir. Hamrın dışındaki içeceklere benzemektedir. Ondan dolayı
sarhoşluk olmadıkça had olmaz. Bir de tortu üzerinde gâlip olan ağırlıktır. Bu sefer tıpkı şaraptan
fazla olarak katılan su gibi olur. Hidâye.
«Benc (banotu) yemek harâmdır ilh...» Benc, Arapça'da «şikeran» denilen bir bitkidir. Baş ağrısı
verir, insanı kaskatı kılar, aklı karıştırır. Nitekim Şeyh Davud'un Tezkire'sinde de böyle denilmiştir.
Kâmûs'ta şu hüküm de eklenmiştir: «Bunun en berbatı kırmızı olanıdır, sonra siyahı. Tehlikesi en az
olanı da beyazıdır.» Kâmûs'ta şu da yer alır: «Sebt, haftanın bir günü yani cumartesi günüdür. Çok


uyuyan kişi de demektir. «El-Musebbet» kişi hareketsiz kişi, demektir.»
Kuhistânî'de şu hüküm vardır: Benc kendir ağacının iki çeşidinden birisidir. Haramdır, çünkü aklı
izâle ediyor. Fetvâ da buna göredir. Fakat onun bir çeşidi daha var ki, afyon gibi mubahtır. Çünkü
her ne kadar o aklı karıştırırsa da onunla akıl tamamen zail olmaz. Ve Hidâye ve diğer kitaplarda
gelen «benç mubahtır» ibaresi bunun üzerine hamledilmelidir. Nitekim Şerhu'l-Lubâb'da da
yledir.»
Ben derim ki: Bu, açık (kuvvetli) bir görüş değildir. Çünkü aklı haleldâr eden bir şey de, şüphesiz
olarak caiz değildir. O halde buna nasıl mubah denebilir? Bilakis doğrusu şudur: Hidâye ve diğer
müelliflerin maksadı onun azını ve diğer benzerlerini tedavi için kullanılırsa mubahtır. Bunun
haramlığını açıkça belirtenin maksadı, onda sarhoşluk veren miktardır. Buna Gayetu'l-Beyân'ın
Şeyhûl-İslâm'ın Şerhi'nden naklettiği de delâlet eder: «Tedavi için az sakamunya ve benc yemek
mubahtır. Bundan fazlasını yemek insanı öldürür ve aklı giderirse haram olur.»
İşte bu ibare bizi açıkça tekit ediyor ve daha önce sözünü ettiğimizi destekliyor. Biz demiştik ki:
«Çoğu sarhoşluk verenin azı da harâmdır» kaidesi sıvılara mahsustur. Akıl veya bedende zarar
meydana getiren camid (sıvı olmayan) şeylerden olanlar hakkında da böyle hüküm verilir.
Bunlardan zarar veren miktarı almak haram, yararlı olan azı almak haram değildir. Çünkü bunların
haramlığı aynî yani zatlarından ötürü değil, zararlarından ötürüdür.
El-Bahr'ın Talak bahsinin başında şu hüküm yer olmaktadır: «Kimin aklı benç ve afyon ile gaib
olursa, onu eğer lehv maksadıyla veya bazı zararları kasten yapmak maksadıyla kullanmış ise,
boşaması geçerlidir. Çünkü bu masiyettir. Eğer tedavi için kullanılmışsa boşama geçerli değildir.
Çünkü masiyet yoktur. Fethu'l-Kadîr'de de böyledir. Bu ifade, benç ve afyonun tedavi için
kullanılmadıkları takdirde, haram olduklarını açıkça belirten bir hükümdür.
«El-Bezzâziye'de yer alan hüküm şöyledir: İllet yani gösterilen gerekçe bunun tedavi için değil de,
başka bir maksatla yenmesinin haram olduğunu ortaya koyuyor.»
En Nehr'de: «Bu tafsilat hakkın tâ kendisidir» denilmiştir.
Hulâsa; ondan sarhoşluk veren çoğu kullanılması mutlaka haramdır. Nitekim buna El-Gâye'nin
ifadeleri açıkça delâlet etmektedir. Azına gelince, eğer lehv için onu kullanırsa haramdır ve bu
azdan sarhoş olursa boşaması geçerlidir. Çünkü onu kullanma maksadı mahzurlu idi. Eğer tedavi
için kullanılırsa, buna rağmen bir sarhoşluk meydana gelirse, boşama geçerli olmaz. Bu eşsiz
araştırmayı ganimet bil.
Burada bir mesele kalmış bulunuyor. Bizim ilim adamlarımız arasında buna dikkat çeken kimse
görmedim. Mesele şudur: Azı haram olmayan fakat çoğu sarhoşluk veren, sıvı olmayan bir maddeyi
yemeyi alışkanlık haline getiren kimsenin hükmü nedir? İşin başında onun bu miktardan sarhoş
olması ya da olmaması göz önünde bulundurulmaksızın bunun hükmü ne olacaktır? Acaba
başkasını sarhoş ettiğine bakılarak veya alışkanlık haline getirmeden önce «sarhoş oluyordu»
deyip, öyle bir maddeyi kullanması haram olur mu diyeceğiz? Yoksa o sıvı olmayan madde tâhir ve
mubahtır, onun harâm olmasının asıl sebebi ise sarhoşluk vermektir. Daha önce böyle bir şeyi
kullandığında sarhoş olduğu için haram olmakla birlikte, şu anda yani alışkanlık sonrası sarhoş
olmadığından haram değildir denilecek ve böyle bir kimse öldürücü zehirli bir şeyi yemeyi
alışkanlık haline getirerek bundan zarar görmeyen bir kimse gibi mi değerlendirilecektir? Nitekim
yle öldürücü zehirler yediği halde zarar görmeyenleri işitmiş bulunuyoruz. Bu konu
düşünülmelidir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...