EŞRİBE (ŞARABLAR) BAHSİ
İKİNCİ BÖLÜM
METİN
İçkilerden helâl olanlar dört nevîdir: Birinci nevi hurma ve kuru
üzüm nebîzidir. Eğer en az bir
şeklide
pişirilmiş ise, katılaşmış olsa dahi içilmesi helâl olur. Fakat helâl olması, lehvsiz ve eğlence
maksadı
olmaksızın içilmesi haline mahsustur. Eğer lehv için içerse onun azı da çoğu da haramdır.
Bir
de sarhoş etmediği zaman içilmesi helâldir. Eğer sarhoş edeceği zann-ı galib ile muhtemel bir
miktar
içilirse haramdır. Çünkü her içkide sarhoşluk harâmdır.
İkincisi: Kuru üzüm ve hurmadan karıştırılmışıdır. Asgarî ölçüde kaynatılsa,
katılaşsa dahi lehv
(eğlence)
niyeti olmadıktan sonra içilmesi
helâldir.
Üçüncüsü:
Bal, incir, buğday, arpa ve darı
nebîzidir. İster kaynatılsın, ister kaynatılmasın lehv ve
tarab
(oyun ve eğlence) olmadıkça onları içmek helâldir.
Dördüncüsü:
Üzüm suyunun müsellesidir. Katılaşsa
da böyledir. Müselles üzüm suyundan üçte
ikisi
gidecek, üçte biri de kalacak şekilde kaynatılmış suya
denir.
Onunla
yemeği hazmetmek, tedavi olmak, Allah'ın taatına kuvvet kazanmak maksadını güderek
alınırsa
helâldir. Eğer lehv için alınırsa icmâen harâm olur. Hakâik.
İZAH
«Hurma
ve kuru üzümün nebîzi ilh...»
El-Kuhistân diyor ki: «Temr (hurma) daha önce geçtiği gibi
cins
ismidir. Onun kurusunu, yaşını ve
salkımda olanını kapsamaktadır. Yani hurmanın her çeşidi
bu
tabirin kapsamına girer. Hepsinin hükmü Ez-Zâhidî'de olduğu gibi birdir. Nebîz hurmadan, kuru
üzümden,
bal, buğday veya başka danelerden elde edilen içkidir. Bu daneler suya atılır, içleri
çıkıncaya
kadar suda bırakılır. Nebîz kelimesi «nebz» kökünden gelmedir. Bu da «bir yere atmak»
demektir.
Nitekim buna Et-Talibe'de ve
başka eserlerde işaret edilmiştir.»
Sonra
Kuhistânî dedi ki: «Bununla
nebîz arasındaki fark, pişirmek veya pişirmemekten ibarettir.
Nitekim
nazımda da böyledir.»
Ben
derim ki: Zahire göre Kuhistânî'nin: «Bununla nebîz arasındaki» ibaresi kalem yanlışlığıdır.
Doğrusu
«bununla nakî arasındaki fark pişirmek ve pişirmemek» şeklinde olmalıydı. Çünkü
«BEYNEHÛ»
kelimesindeki zamir nebîze râcî'dir. Düşün.
«En
az bir şekilde pişirilmişse, ilh...» Bu, onun kıvama geleceği ana kadar pişirilmesi demektir.
Şurumbulâlî
bunu Zeylaî'den nakletmiştir.
Müellif bu kaydı koydu.
Çünkü nebîzlerden pişirilmemişi
harâmdır
ve kaynayıp katılaştığı ve köpük attığı zaman haram olduğu konusunda sahabenin icmâsı
vardır.
Hurmadan edinilen nebîzin haramlığı
hususunda bir çok hadis varid olduğu gibi, helâlliği
hakkında
da aynı zamanda hadisler gelmiştir. Binaenaleyh haram sayılanı
pişirilmemişe, helâl
sayılanı
da pişirilmişe hamlettiğimiz
zaman o vakit hadisler arasındaki çelişki bertaraf edilmiş olur.
Ayni.
Bu hususta vârid olan hadislerin
hepsi sahîhtir. Zeyiaî bunları
zikretmiştir. Ve bizim hadisler
arasında
muvafakat yaptığımız şekilde muvafakat yapmıştır. Zeylâî'ye müracaat et.
El-İtkânî
dedi ki: «El-Kerhî sahâbe ve tâbiînden sahîh senetlerle şedid olan nebîzin helâlliği
hususunda
gelen eserlerin rivâyetini uzun uzadıya yapmıştır. Hülâsası şudur: Rasûlullah'ın ileri
gelen
ashabından Hz. Ömer, Hz. Ali, Abdullah bin Mesûd, Ebû Mes'ûd gibi Bedir Kahramanlarından
olan
zatlar nebîzi helâl görürlerdi. Şa'bî. İbrahim en-Nehaî de böyle dediler. Rivâyet ediliyor ki
İmâm,
bazı talebelerine dedi ki: Sünnet ve cemaatın şartlarından birisi de küpçükteki nebîzi haram
görmemektir.»
El-Mirâç'ta
yer aldığına göre Ebû Hanîfe şöyle demiş: «Eğer dünya bütün varlıklarıyla bana verilse
nebîzin
harâm olduğuna fetvâ vermem, çünkü bu taktirde bazı sahabenin fâsık olduğunu söylemiş
olurum.
Eğer onu içmek için bana bütün dünya verilse, yine içmem. Çünkü içilmesinde herhangi bir
zaruret
yoktur. İşte bu, İmâm'ın aşırı
takvâsından ileri geliyor.»
Kim
ki bundan daha fazlasına muttali
olmak, deliller arasında uyum sağlamayı görmek istiyorsa
Gâyetu'l-Beyân ile Mirâcu'd-Dirâye'ye müracaat
etsin.
«Eğer
şiddetleşirse dahi ilh...» Yani köpük de atarsa demektir. Er-Remz'de dedi ki: «Köpük atmak
kaydını
zikretmedi. Çünkü bu daha önce
geçmişti. onunla yetinmiştir.» T.
«Lehv
ve tarab (zevk ve eğlence)
olmaksızın ilh...» El-Muhtâr'da dedi ki: «Tarab bir hafifliktir ki
insanoğluna
hüznün veya sevincin şiddetinden
isabet eder.»
Ed-Dürer'de
der ki: «Bu kayıt, bu içeceklere mahsus değildir. Belki kişi su ve başka mubahları da
Lehvle,
tarabla, fâsıkların içtikleri şekilde içerse harâm olur.» T.
Ben
derim ki: Musannıfın hem lehv, hem
tarab olmayacak, hem de sarhoşluk olmayacaktır,
kayıtlarını
dördüncü neviden sonra zikretmesi en
uygunu idi: Ta ki bütün bu helâl sayılan içkilerin
kaydı
olsun.
«Eğer
sarhoş edici olduğunu zann-ı galible sandığı bir şey içerse, harâm olur ilh...» Yani bundan
sarhoş
edici miktarı içmek harâmdır. Bu da yakînen yani yüzde yüz sarhoş edeceği bilinen veya
büyük bir ihtimalle bu sarhoş eder, diye sanılan bir içkidir. Yemeği fazla kaçıran ve! «Şu miktar
yemeği
yesem tıka basa yemiş olurum, yemeği fazla kaçırmış olurum» diye zannedenin durumu
gibi.
Tatarhâniye. Binaenaleyh harâm olan, içmesiyle sarhoşluğun meydana geleceği son bardaktır.
Nitekim
En-Nihâye ve başka kitaplarda bu genişçe açıklanmıştır. İsteğiyle bu şekilde sarhoş olduğu
zaman
kendisine had
vurulur.
Munyetu'l-Müftî adlı kitapta denildi ki: «Dokuz bardak hurma nebîzinden içti. Onuncu bardak
başkaları tarafından boğazına döküldüğünde sarhoş olursa kendisine had vurulmaz.»
El-Hâniye'de denildi ki: «Hamrın haricinde kalan diğer içkiler -ki hurmadan, üzümden, kuru
üzümden
edinilirler- sarhoş etmedikçe bunlarda had yoktur.» Sonra El-Hâniye
sarhoşluğun
tarifinde
dedi ki: «Fetvâ; sarhoşun, abuk-sabuk konuşan ve konuşmasının çoğu hezeyân olan kişi
olduğu
şeklindedir. Bunun tamamı
El-Vehbâniye Şerhi'nin Hudûd bölümündedir.»
«Bu
içkilerin ikincisi hurma ve kuru üzümden karışık olan nebîzdir ilh...» Çünkü rivâyet ediliyor ki:
İbn-i
Ömer bunu İbn-i Ziyâd'a içirmiştir. Bu hususta vârid olan yasaklar ya başlangıçtakinin üzerine
hamledilir
yahut da pişirilmemiş kısmının
üzerine hamledilir ki, deliler arasında uyum sağlansın.
Hamevî.
Sonuncu şekil ile İbn-i Ömer'in
yaptığıyla ve İbn-i Ömer'den: «Kuru hurmanın pişirlmemiş
nakîi
haramdır» diye gelen rivayet arasında uyum sağlanmış olur. Nitekim bunu El-Hîdâye'de ifade
etmiştir.
«Kuru
üzüm ve hurmadan karışık olan
ilh...» Ya da El-Busr denilen salkımdan ayrılmamış hurma ile
yaş
hurmanın karışığıdır.
Kuhistanî.
«Asgarî miktarda pişirilirse ilh...» El-Mîrâç, El-İnâye ve başka kitaplarda da böyle kaydedildi. Fakat
El-Multeka'nın
ibaresinden anlaşılan burada pişmenin şart olmayışıdır.
Düşün.
Sonra
bu hüküm, bu zikredilen kayıtların
herhangi birisiyle beraber üzüm suyunun olmaması haline
bağlıdır.
Aksi takdirde daha sonra geleceği
gibi üçte ikisinin gitmesi gerekir.
«Üzüm
suyundan pişirilmiş olandır ilh...» Yani aralıksız bir şekilde pişirilmiş olandır. Eğer onun
bozulması,
acılık ve başka tatların oluşması ile ise denildi ki: Bu helâldir. Aksi takdirde haramdır.
Bu
da fetvâda tercih edilmiştir. Bunun
tamamı Hazânetü'l-Müftî'dedir. Dürrü Müntekâ.
«Yaş
üzüm» kaydını koydu; çünkü kuru
üzüm ve hurmalar, az pişmekle de helâl olurlar. Nitekim bu
hüküm
daha önce geçti. Fakat «su» kayıt değildir. Çünkü üzüm olduğu gibi
pişirilir, sonra sıkılırsa
onun
pişirilmekle üçte ikisinin gitmesi gerektir. En sıhhatli görüşe göre bu böyledir. Bir rivâyette
El-Hidâye'de yer aldığına göre az bir pişirme de kâfidir.
El-Hidâye'de şu da vardır: «Eğer pişirmede yaş üzüm gibi hurma veya hurma, yaş ve kuru üzüm bir
oraya getirilirse üçte ikisi gitmedikten sonra içilmesi helâl olmaz. Çünkü kuru hurmada her ne
kadar
asgarî bir pişirme kâfi ise de, yaş üzümün şırasının üçte ikisinin gitmesi zaruridir.
Binaenaleyh
bu durumda yaş üzüm ihtiyaten
nazar-ı itibara alınır; eğer yaş
üzümün şırası ile hurma
nakîi
bîr araya getirilirse de yine hüküm böyledir.»
Hidâye'de şu da vardır: «Eğer kuru hurma ve üzümün nakîi azıcık pişirilirse, sonra onun içerisine
kuru
hurma ve kuru üzüm atılırsa, eğer
sonradan atılan az bir şeyse -ki o kadarcıktan nebîz elde
edilmez-
içilmesi helâl olur. Aksi takdirde helâl olmaz.
Yine
El-Hidâye'de şu vardır: «Pişirilmek
suretiyle üçte ikisi gittikten sonra
su dökülüp incelse,
sonra
tekrar kaynatılsa; onun hükmü
El-Müselles'in hükmü gibidir. Ama su
şıranın üzerine
döküldüğü
zaman, sonra şıra pişirilir ve üçte ikisi giderse bu beriki gibi değildir. Çünkü su lâtif
olduğundan
öncelikle gider; böylece giden, üzüm
suyunun üçte ikisi değil, ilâve
edilen sudur, yani
bu
şekilde helâl
olmaz.»
«Onunki
yemeği sindirmek, tedavi veya ibadette kuvvet kazanmak kastedilirse ilh...» Bu söz
mukadder
bir «yahull (helâl olur)» fiiline
bağlıdır. El-Kuhistânî'de: «Eğer bu tarz bir içkiden maksat
yemeği
sindirmek ise veya geceleri ibadete
kuvvet bulmak, gündüzleri oruçta kuvvet kazanmak,
İslâm
düşmanlarıyla savaşmakta kuvvet bulmak veya elemleri defetmek suretiyle tedavi ise, bu
âlimler
arasında ihtilâf edilen noktadır.» denilmektedir.
METİN
Hamrdan
başka sözü geçenlerin alış-verişi sıhhatlidir. Bu ibareden anlaşıldığına göre afyon ve kuru
esrarın
da alış-verişi
sıhhatlidir.
Ben
derim ki: İbn Nucemy'den: «Kuru
esrarın alış-verişinin caiz olup
olmadığı» sorulmuş o; «Caiz
değildir»
diye yazmıştır. Binaenaleyh İbn-i Nuceym'in bu: «Caiz değildir» ibaresi «helâl değildir»e
hamledilmelidir.
Musannıf
dedi ki: Bu içkiler telef edildiği zaman misliyle değil de kıymetiyle tazmin edilirler. Çünkü
biz
(Hanefîler) onun aynolarak mülk edinilmesini -fiili caiz ise de- menetmişizdir. Ama hıristiyanların
salîbi
(haçı) böyle değildir. Zira o
hıristiyan hakkında kıymetli bir mal olduğundan dolayı salîb
olarak
kıymetinin tazminatı ödenir. Çünkü biz hıristiyanları dinleriyle
başbaşa bırakmakla
emrolunmuşuzdur.
Zeylaî.
İmâm
Muhammed, bal, incir ve
benzerlerinden edinilmiş içkilerin tamamını haram kılmıştır. Bunları
musannıf
söyledi. İster az olsun ister çok,
hepsi de İmâm Muhammed'e göre haramdır. Fetvâ da
İmâm
Muhammed'in görüşüne göredir. Bunu
Zeylaî ve başka âlimler söylediler. El-Vehbâniye şârihi
de
bunu seçti ve o bunun hepsinden rivayet edildiğini zikrettikten sonra manzum olarak şöyle dile
getirdi:
«Bizim
asrımızda had vurulur görüşü
seçildi.
Danelerin
sarhoş edicisinden içip de sarhoş olanın talâkı geçerlidir.
Hepsinden
de bu rivayet ediliyor.
İmâm
Muhammed de bunun azının dahi harâm
olduğuna fetvâ verdi ve onun bu fetvâsı yazılandır.»
Ben
derim ki: El-Bezzâziye'nin Talâk
(Boşama) bölümünde şu ifadeleri yer
almaktadır: İmâm
Muhammed:
«Çoğu sarhoş eden bir nesnenin azı da haramdır ve aynı zamanda necistir» dedi.
Eğer
sarhoş olursa bizim zamanımızda tercihe şayan görüşe göre o adama had vurulur.
El-Multeka'da
şunu da ekledi: «Bu maddelerden yapılmış içkiden içip de sarhoş olan kimsenin
talâkının
düşmesi onu haram olmasına tabidir. Hepsi İmâm Muhammed'e göre haramdır ve bununla
fetvâ
verilir. İhtilâf ancak güçlenmek kastedildiği hal ile ilgilidir. Lehv kastedildiği zamanda ise
icmâen
harâmdır.»
Bu
bilglierin tamamı Multekâ
üzerine yazdığım
taliktedir.
El-Kuhistânî
şunu ekledi: «Devenin sütü
katılaştığı zaman İmâm Muhammed'in katında içilmesi
helâl
değildir. Ama İmâm-ı Âzam ile Ebû Yusuf buna
muhalefet etmişlerdir. O sütten
sarhoş olacak
derecede
içmek ise ihtilâfsız olarak harâmdır. Had ve Talâk ise ihtilâflıdır. Kısrakların sütü de
böyledir. Katılaşırsa içilmesi helâl değildir. El-Hidâye'de helâl olması sahih kabul edilmiştir.
El-Hazâne'de
İmâm-ı Âzam'ın kavli üzerine meşayihin âmmesinin katında tahrîmen mekruh olduğu
yazılmaktadır.
İZAH
«HamrdAn başka içkinin alış verişi sahihtir. ilh...» Yani İmâm-ı Âzam'a göre böyledir. Ama satışta ve
tazminatta
İmâmeyn burada muhalefet etmişlerdir. Lâkin fetvâ, satış hususunda İmamın sözüne
göre,
tazminat hususunda ise İmâmeyn'in yorumuna göredir. Eğer onu telef eden kişi hisbe görevi
telâkki
ederek bunu yaparsa -ki bunun
böyle olup olmadığı karinelerle bilinir- İmâmeyn'in görüşüyle
amel
edilir. Aksi takdirde tazminatta da İmâmın kavline göre fetvâ verilir. Nitekim bu
hüküm
Et-Tatarhâniye
ve başka kitaplarda da yer almaktadır.
Sonra
alış veriş sıhhatli olsa dahi mekruhtur. Nitekim El-Gâye'de bu hüküm yer almaktadır.
Binaenaleyh
müellif için en uygun bunu mubah olan içkilerden önce zikretmekti. Ve «bunları helâl
sayan
kâfir olmaz» sözünden sonra şunu
demeliydi
«Onları
satmak sahihtir ve tazminat vardır.
ilh...» Nitekim El-Hidâye ve başka
kitaplar bunu böyle
yaptı.
Çünkü ihtilâf onlardadır, mubah
olanlarda değildir. Ancak
Muhammed'in katında böyledir.
Nitekim
onun bütün bu içkilerin haram ve
necis olduğunu ifade eden sözünden
de bu husus açıkça
bilinecektir. Düşün.
«Bunun
ifade ettiği ilh...» Yani hamrın
gayrisi kaydının ifade ettiği, afyon
ve haşhaşın satışının
sahih
olduğu demek oluyor; ki bunda şüphe yoktur. Çünkü bunlar, hamrdan daha hafiftirler ve
haram
olan içkilerin üstünde değildirler. Binaenaleyh hamrdan başka olan içkilerin alış-verişinin
sahih
olması, afyon ve haşhaşın da alış-verişinin sahih olmasını ifade eder. Anla.
«Helâl
olmamaya hamledilir ilh...» Çünkü
günâh onların aynisiyle kaimdir. İbn Şahne: «Kuru esrar
satan
bir kimse tedib edilir (azarlanır)» demiştir. Nitekim bu hüküm ileride gelecektir.
«Bu
içkiler kıymetleriyle tazmin edilirler ilh...» Yani bunlardan harâm olanları kıymetleriyle tazmin
edilirler,
demektir.
«Biz
onların aynısını mülk edinmekten men
edildik ilh...» Yani onların benzerlerini mülk edinmekten
men
edildik, demektir. Bazı nüshalarda «temellük» yerine «temlîk» ibaresi kullanılmıştır.
«Her
ne kadar onun fiili caiz ise de ilh...» El-İtkânî, Kitabu'l-Gasb'ta dedi ki: «Yani biz sarhoşluk
veren
şeyin tazminatına hükmediyoruz. Musannıf da misille değil, kıymetle hükmediyor. Çünkü
müslüman
onun mislini edinmekten men edilir. Lâkin eğer müslüman mislini alırsa caiz olur. Çünkü
kıymetlendirme
ile maliyet sukût etmez (düşmez.)»
«Hıristiyanın
salîbi (haçı) onun hilafınadır
ilh...» Zeylaî bu ibareyi «Gasb» kitabında zikretmiştir. Bu
ibare
daha önce lehvin gayrisine elverişli olan lehv âletlerinin tazminatı bahsiyle
ilgilidir.
El-İtkânî
Gasb Kitabı'nda dedi ki: «Davul ve benzerinin tazminatı hususunda
kıymetlerini ödemek
gerekir
hükmü, bu gibi şeyler için elverişli
değildir. Zikrettiğimiz hıristiyanın salîbi bunun
hilâfınadır.
Onun salîb olarak kıymeti vacip olur. Çünkü biz onları bu şekilde hareket etmek üzere
kabul
etmişizdir. Tıpkı şarap içmelerinde olduğu gibi.»
«Onların
ikisinin benzeri ilh...» Yani kuru hurma, kuru ve yaş üzüm gibi. Binaenaleyh maksat dört
içkidir
ki, kendiliğinden kaynayıp şiddetleştiği zaman Şeyhaynın (Ebû Yusuf ve Muhammed'in)
katında
helâldirler. Aksi takdirde bunlar da
diğerleri gibi ittifakla haram olmazlar.
«Bununla
fetvâ verilir ilh...» Bu İmâm Muhammed'in sözüyle demektir. İmâm Muhammed'in bu sözü
aynı zamanda Mâlik, Şâfiî ve Ahmed b. Hanbel'in de sözüdür. Çünkü Cenab-ı
Peygamber:
«Her
sarhoş edici haramdır ve her sarhoş edici haramdır» buyurmuştur. Hadisi Müslim
rivâyet etti.
Bir
de Peygamber: «Çoğu sarhoşluk verenin
azı da harâmdır» buyurmuştur. İmâm Ahmed, İbn-i
Mâce
ve Darekutnî hadisi rivâyet etti ve Darekutnî tashîh
ettî.
«Zeylaî
ve başkası zikretti ilh...» El-Multeka, El-Mevâhib, El-Kifâye, En-Nihâye, El-Mirâç,
Şerhu'l-Mecma, Şerh-u Durer-i Bihâr, El-Kuhistânî. El-Aynî gibi. Bütün bunlar dediler ki: «Bizim
zamanımızda
fetvâ İmâm Muhammed'in sözüne
göredir. Çünkü fesât galiptir.»
Bazıları da : «Çünkü
fâsıklar
bu içkiler üzerinde blr araya gelirler. Maksatları lehv ve bunları içerek sarhoş olmaktır»
sözlerini
illet olarak gösterdiler.
Ben
derim ki: Zahir şudur ki bütün bu müelliflerin maksadı bu içkilerin mutlak şekilde haram
olduğunu
ortaya koymak ve bu kapıyı tamamen kapatmaktır. Aksi takdirde lehvin kastedildiği
zamandaki
haramlıkta ihtilâf söz konusu değil; aksine ittifak vardır. Nitekim daha önce geçti ve
daha
sonra da gelecektir. Yani şu zamanlarda çoğunlukla lehvin kastedildiğinden, taate kuvvet
olsun
diye bir maksat pek fazla
düşünülmediğinden, insanlar bu
içkileri içmekten temelinden men
edildiler
ve bu içkilerin içilmesi mutlak olarak men edildi. Düşün.
«El-Vehbâniye
şarihi bunun hepsihden rivayet edildiğini zikretti ilh...» El-Hudûd Kitabı'nda zikrettiği
ifade
şudur: «El-İmadiyye'de Sadru'l-İslâm Ebu'l- Yusr El-Pezdevî'den şunu rivâyet ettiğine göre:
Bütün
Hanefî arkadaşlarımızdan gelen bir rivayeti buldu. O da; «had vaciptir» diyor. Çünkü haddin
İmâmeyn
katında ancak diğer nebîzlerde vacip
olması bahis konusudur. Her ne kadar o nebîzlerin
içilmesi İslâm'ın başlangıcında helâl idiyse de. Zira sarhoşluğa vesile olan her şey harâmdır.
Sarhoşluk
ise fesâdın sebebidir. Binaenaleyh onun içilmesinden kaçınılması için had vacip oldu.
Böylece fesâtlık ortadan kaldırıldı. İşte bu mâna diğer içkilerde de mevcuttur.»
Yani
bu ibâreden önce zikredilen tanelerden edinilen sair içkilerde de bu mâna mevcuttur; demek
oluyor.
Bunun
hülasası şudur: İmameyn'in nebîzleri
helâl, fakat o nebîzlerden sarhoşluğu getiren bardak
ile
haddi vacip kılmaları, diğer içkilerden sarhoşluk dolayısıyla haddin vacip olmasını gerektirir.
Nitekim
bu İmâm Muhammed'in
görüşüdür.
«Bu
hepsinden rivâyet edilmiştir ilh...» Bu ibareden insan zamirin içkilerin azına da, çoğuna da raci
olduğunu
vehmeder. Oysa hiç de böyle değildir. O zamir, «İçkilerden sarhoşluk meydana getirende
had
vardır» hükmüne racidir. Nitekim
bunu daha önceden öğrenmiş
bulunuyorsun. Sarhoşluk
verende
haddin lâzım olması, onun azının da
çoğunun da haram olmasını gerektirmez. Nitekim bu
husus
açıktır.
«Daneden
sarhoşluk verenden sarhoş olan bir kişinin talâkı vaki olur dediler ilh...» Şiirdeki birinci
«MİN»
mevsuledir. İkınci «MİN» ise beyâniyyedir. «HAB (tane)» kelimesi cinstir. Yani «tanelerden
yapılmış
sarhoşluk veren içkiden sarhoş olanın talâkının vaki olmasına hükmetmişlerdir.» demek
oluyor. Kuru üzüm, yaş üzüm ve hurmadan ibaret olan hamrın gayrisinden olanın hükmü de
böyledir. Ş.
«El-Bezzâziye'nin
Talâk'ında ilh...» ibaresine gelince, en uygunu burada «Talâk» kelimesini
hazfetmektir.
Çünkü «Çoğu sarhoşluk verenin azı
harâmdır ve necîstir» sözü Talâk Kitabı'nda değil;
Eşribe
(yani içkiler) Kitabında zikredilmiştir.
«İmâm
Muhammed dedi ki ilh...» ibaresine gelince, derim ki: Zahir şudur: Bu, benç (banotu) ve
afyon gibi sıvı olmayan içkilere değil de, sadece sıvı içkilere mahsus bir hükümdür. Binaenaleyh
afyon ve benç gibi içkilerin azı haram değildir. Sarhoşluk veren çoğu haramdır. İbn Hacer
«Tuhfe»sinde
ve başka kitaplarında bunu açıkça belirtmiştir. Ve bu, aynı zamanda bizim
İmamlarımızın kelâmından da anlaşılıyor. Çünkü bizim İmamlarımız afyon ve benç gibi maddeleri,
her
ne kadar onlarla sarhoş olmanın ittifakla harâm olduğuna hükmedilmiş ise de mubah olan
ilaçlardan saydılar. Nitekim biz bu hükmü daha
sonra zikredeceğiz. Diğer taraftan bu câmid (sıvı
olmayan)
içkilerin necis olduğunu söylemiş hiç kimseyi görmedik. Zaferanın benzerinin
de necis
olduğunu
savunan hiç kimseyi görmedik. Halbuki zaferanın çoğunu içmek sarhoşluk verir. On-lar
bunun
azının yenmesini de harâm kılmadılar. Bu ise onları yiyip de sarhoş olan bir kimseye had
vurulmayacağına delâlet eder. Nitekim bu hüküm daha sonra gelecektir. Fakat sıvılar böyle değildir
Çünkü
had vurulur. Gureru'l-Efkâr'daki şu
ifadeler de buna delildir: «Bu içecekler, Muhammed'e ve
ona
uyanlara göre hükümlerde fark olmaksızın hamr gibidirler. Bizim zamanımızda da bununla
fetvâ
verilir.»
Görüldüğü
gibi Gureru'l-Efkâr, ihtilâfı
içkilere tahsis etmiştir. «Fark olmaksızın» sözünün
zahirinden
anlaşıldığına göre; bunların necaseti, necâset-i galîzadır.
Uyan.
Lâkin
bu genel hükümden had istisnâ edilmiştir. Çünkü had ancak sarhoşlukla vacip olur. Ama
hamr
bunun hilâfınadır. (Yani hamrda
sarhoşluk olsun, olmasın had gerekir.)
Hulâsa
şudur: Sarhoşluk verenin çoğunun
haram olması azının da haram ve mutlaka necis
olmasını
gerektirmez. Ancak sıvı içkilerde bu
hüküm böyledir. Bu da sıvı içkilere
has bir özellikten
ileri
geliyor. Sıvı olmayanlara gelince, onlardan ancak sarhoşluk veren çok miktar haram olur. Onun
haram
olması için öldürücü zehir gibi necis olması da gerekmez. Zira öldürücü zehirin içilmesi
haram,
halbuki kendisi tâhirdir. İşte benim kusurlu anlayışıma göre böyle olmalıdır.
Bunu
güçlendiren
destekleyen ve yükselten hükmü de ileride zikredeceğiz.
«Eğer
onlardan sarhoş olursa bizim zamanımızda seçkin hükme göre kendisine had vurulacaktır
ilh...»
Bu sözün zâhirinden anlaşılıyor ki; kendisi sebebiyle sarhoş olunmayan azın
içilmesinde had
yoktur.
Bu Hidâye ve başka kitapların da sözlerinin zâhiridir.
İmâm
Muhammed «haramdır; içen ondan sarhoş olduğu takdirde had vurulacak, ve diğer haram
içkilerde olduğu gibi hanımını boşarsa boşaması geçerli sayılacaktır.» dedi. Bu hüküm, aynı
zamanda
müellifin daha önce, «Hamrın gayrisini içen kişi, sarhoş olduğu takdirde kendisine had
tatbik
edilir.» şeklinde geçen sözünün de muktezâsıdır.
«Buna
göre fetvâ verilir ilh...» Yani bütün bu içkilerin haram olduklarıyla ve bu içkileri içip de
sarhoş
olan bir kimsenin boşamasının geçerli sayılmasıyla fetvâ verilir.
En-Nehr
ve El-Feth'de denildi ki: «Bununla
fetvâ verilir. Çünkü her türlü içkiden sarhoş olmak
haramdır.
İmâm Ebû Yûsuf ile İmâm-ı Âzam
katında boşanma geçerli
değildir, çünkü bu içkiler
esasında hamr gibi haram değildir, helâldirler. Fakat sarhoşluk verdikleri takdirde haram olurlar.
Bu
görüş El-Hâniye'de de sahih olarak
kabul edilmiştir.»
«Hilâf,
ancak kuvvetli olmayı kastetmesi hali ile ilgilidir ilh...» Yani bu dört içkinin içilmesinin
mubah
olup olmaması hususundaki ihtilâf hakkında demek oluyor.
El-Mirâc'da
denildi ki: «Ebû Hafs El-Kebîr'den bu mesele soruldu ve o da: 'Bu dört içkiyi içmek
helâl
değildir' dedi.
Kendisine:
-
Sen hem Ebû Hanîfe'ye hem de Ebû Yûsuf'a muhalefet ettin, denilince, cevap olarak dedi ki:
-
Onlar bu içkileri boğazda tıkanıp kalan lokmaları indirmek için helâl görmüşlerdir. Halk bizim bu
zamanımızda
onu fücûr ve lehv için içerler. Ebû
Yûsuf'tan gelen bir rivayete göre ise; eğer kişi
sarhoş
olmak için bu dört çeşitten içerse onun azı da çoğu da haramdır. Böyle bir içiş için oturması
da
haramdır. Böyle bir içki içmek için
meclise doğru adım atması da aynı şekilde
haramdır.»
Ed-Durru'l-Munteka'da
El-Kuhistânî'den nakledilerek şu hüküm de eklendi: «Sarhoşluk vermese
bile
El-Muzmarat ve başka kitaplarda yer
aldığına göre, o içkileri içene had tatbik edilir.»
Ben
derim ki: Bu hüküm biraz önce zikrettiğimiz «had sarhoşluğa bağlıdır» hükmüne muhaliftir.
Umulur
ki doğrusu, eğer sarhoşluk
verirse had vurulacaktır, şeklinde olmalıdır. Düşün.
«Bunun
tamamı El-Multekâ üzerinde yazmış
olduğum haşiyelerdedir ilh...» sözüne gelince, orada
dedi
ki: «Birçok âlim tarafından Ebû Hanîfe ile Ebû Yusuf'un sözü sahih kabul edilmiştir.
El-Muzmaratta
bunun illeti şu şekilde ortaya
konulmuştur: «Çünkü hamr, âhirette
cennet ehline
vaat
edilmiştir. öyleyse onun
cinsinden teşvik olmak için
numunelik olmak üzere helâl olan bir
şeyin
olması gerekiyor.»
«Had
ve talâk meselesi ihtilâfa binaendir ilh...» sözüne gelince; yani bu içkilerde sarhoşluk
meydana gelirse, İmâm Muhammed'e göre had vurulur, boşamalar geçerli sayılır. Ebû Hanîfe ve
Ebû
Yûsuf'un katında ise böyle bir şey olmaz.
«Şiddetleştiği
zaman helâl olmaz ilh...» Yani İmâmın katında böyledir.
Kuhistânî.
«El-Hazâne'de onun kavline binaen meşayihin âmmesinin
katında kerahet-i tahrimiye ile mekrûhtur
ilh...»
ifadesindeki «Onun kavline binaen» deki zamir, İmâm-ı Âzam'a racidir. El-Hâniye ve
başka
kitaplarda: «Eti yenilen hayvanların sütü helâldir. İmameyn'in katında kısrakların sütü de helâldir.
İmâm-ı
Âzam katında kısrakların sütü mekruhtur. Bazıları: «Bu kerâhet tenzîhîdir» dediler.
Es-Serahsî: «Bu süt benç gibi mubahtır» dedi. Meşayihin âmmesi dediler ki: «Bu sütü içmek,
kerahet-i
tahrimiye ile mekruhtur. Lâkin bu
sütü içerek sarhoş olan bir kimseye had vurulmaz.
Velev
aklı zâil etse dahi. Nitekim benç yemek suretiyle akıl zail
olursa, haramı işlemiş olur. Fakat
bunda
had yoktur.»
El-Bezzâziye'de
şu hüküm de eklendi: «Âlimlerin çoğu
kerâhet-i tenzîhîye olduğu fikrindedirler.» Ve
El-Bezzâziye'nin
bu ibaresi, Ez-Zebaih bahsinde takdim
ettiğimize uygun düşer; oraya müracaat
et.
Sonra
El-Hâniye'de denildi ki: «Eğer
kişinin aklı benç yemek ve kısrak sütünü içmekle zail olursa,
onun
tasarrufatı geçerli sayılmaz. Ebû
Hanîfe'den gelen bir rivayete göre ise; Eğer yemek yemeğe
başladığı
zaman onun benç olduğunu biliyorsa,
sarhoş olduktan sonra hanımını
boşarsa bu
boşama
geçerlidir. Eğer bilmiyorsa geçerli değildir. İmâmeyn'in katında mutlak bir şekilde geçerli
değildir.
Yani başlangıçta ne içtiğini ister bilsin, ister bilmesin. Sahîhi olan İmâmeyn'in görüşüdür.
Eğer
tatlı bir içkiyi içer, içki kendisine uygun gelmeyip de aklı zail olursa ve hanımını boşarsa İmâm
Muhammed'e
göre boşama geçerli değlidir. Fetvâ da Muhammed'in
görüşüne
göredir.»
Bu,
o içkiyi aldığı zaman masiyet kastedilmediği takdirde böyledir. Eğer masiyet
kastedilirse
El-Bahr'dan
aktarılan ifadede görüleceği gibi boşaması geçerli olur.
El-Vehbâniye
Şerhi'nde şu hüküm yer almaktadır:
«Sâhibeyn'in, yani Ebû Yûsuf ve
Muhammed'in
mezhebinin
sahih görüşü böyle bir içkinin içilmesinin yani kısrakların sütünün içilmesinin caiz
olmasıdır.
Kişi sarhoş olursa sahihe göre ona had tatbik edilmez. Hüküm böyledir. Ancak daha
önceki
hükümde de illetini belirttiğimiz gibi fâsıkların içki üzerinde topladıkları gibi toplanırlarsa
hüküm
değişir.»
Yani
lehv için, masiyet ve günah için
içerlerse hüküm değişir. Sonra bütün bunlar El-Kuhistânî'nin
zikrettiğine
muhalif düşmektedirler.
Ancak:
«Kuhistânî'nin zikrettiği sertleşmiş içkiler hakkındadır. Buradaki hüküm ise sertleşmemiş
hükümler
hakkındadır» denilirse, meselede uyum sağlanmış olur. El-Hidâye'nin
kelâmı da bunu
iş'ar
etmektedir. Zira El-Hidâye kısrakların sütünün içilmesinin helâl olmasının nedenl ile ilgili şöyle
dedi:
«Çünkü onların etinin yenilmesinin
kerâheti, onların hürmetinden
ileri geliyor. Bir de cihad
malzemesi olduklarından dolayı, cihad arası kesilmesin, azalmasın diye etlerinin yenilmesi mekruh
görülmüştür.
Binaenaleyh bu kerâhet onun sütüne sirayet etmez. Yani onun sütü helâldir.»
Veya
denilir ki: «Onun sütünü eğer
masiyet niyetiyle içmezse kerâhet yoktur. «Ama El-Kuhistânî'nin
kelâmı
ise: «Onu masiyet niyetiyle içerse» diyedir. Nitekim bunu daha önce İbn
Şahne'den takdim
ettik.
Onun benzeri El-Bahr'dan da ileride gelecektir. Düşünülsün.
METİN
Kabakta,
yeşil testide, katran ile sıvanmış
kapta, içi oyularak çıkartılmış ağaç testide nebîz yapmak
helâldir.
Bu konuda vârid olan nehy neshedilmiştir.
Hamrın
tortusunu içmek ve o tortu ile taranmak mekruhtur. Çünkü onun içinde hamrın parçaları
vardır.
Hamrın azı da çoğu gibidir. Nitekim
daha önce geçti. Fakat o tortuyu içen bir kimseye, biz
Hanefîlere
göre had vurulmaz. Ancak sarhoşluk verirse icmâen had vurulur.
Benç
denilen ban otunu yemek ve haşîşe denilen kenevir yaprağını yemek harâmdır. Afyon yemek
de
haramdır. Çünkü o aklı ifsâd eder, Allah'ın zikrinden ve namaz
kılmaktan insanı alıkoyar.
Fakat
bunların haramlığı hamrın haramlığından daha hafiftir. Binaenaleyh kim bunlardan bir şey
yerse,
bu sebeple sarhoş dahi olursa kendisine had tatbik edilmez. Belki haddin altında bir ceza ile
yani
tazirle cezalandırılır. Nitekim El-Cevhere'de hüküm bu şekilde yer
almaktadır.
Tîb
Cevizi denilen cevizi yemek de
haramdır. Fakat onun haramlığı haşîşenin (esrarın)
haramlığından
daha hafiftir. Bunu Musannif
dedi.
El-Câmi
ve başka kitaplardan nakledildi ki: «Benç (ban otu) ve haşîşe (esrar) helâldir» diyen bir
kimse
zındık ve bid'atçıdır. Hatta
Necmeddin Zâhidî. «Böyle diyen küfre girer, katli mubah olur»
demiştir.
Ben
derim ki: Bizim şeyhimiz En-Necm
El-Gazzî Eş-Şâfiî babasının büyük ve
küçük günahlarla ilgili
manzumesini
şerh ederken İbn Hacer El-Mekkî'den naklederek şöyle dedi:
«Bu
zat açıkça bu dört İmâmın icmâsı ile Tîb Cevizi denilen cevizin haram oluşunu
ve o cevizin
sarhoş
edici olduğunu açıkça belirtti. Sonra şeyhimiz En-Necm dedi ki:
Yeni
ortaya çıkan ve Dimeşk-i Şam'da 1015 tarihinde içilmesi âdet edinilen tütüne gelince, onu
içen:
«o sarhoşluk vermez.» derse; eğer onun bu sözü doğru ise; en azından tütün içmekte bedeni
gevşetmek
ve rehâvet vardır ve İmâm Ahmed'in Ümmü Seleme'den rivâyet ettiği hadisten ötürü
haramdır.
Ümmü Seleme der ki:
«AIIah'ın Rasûlü: «Her sarhoş edici ve bedeni gevşeticinin içilmesini yasakladı.» Bunu bir veya iki
defa
içmek büyük günahlardan değildir. Veliyyülemr yani devlet başkanı onu yasaklarsa onunla
beraber
kesinlikle kullanılması haram olur. Bununla beraber onu kullanmak çoğu zaman bedene
zarar
verir. Evet, onun üzerinde ısrar
etmek büyük bir günahtır. Tıpkı diğer küçük günahlar gibi.»
İfadesi
aynen böyledir.
EI'Eşbâhta: «Asıl ibâhe veya tevakkuf etmektir» kaidesi konusunda şöyle denilmiştir: «Bunun eseri,
hali
müşkül olanda ortaya çıkar. Tıpkı emri müşkül olan hayvan ile ve sıfatı -niteliği- meçhul olan
bitkide
olduğu gibi.»
Ben
derim ki: Bizim zamanımızda yaygınlaşan ve tütün denilen bitkinin hükmü
anlaşıldı.
Uyan.
Şeyhimiz
El-İmâdî: «Hediyye»sinde tütünü
mekruh sayarak tarîk-ı evlâ ile onu sarımsak ve çiğ
soğana
ilhak etmiştir.
Düşün.
Esrar
(haşîşe)nin haramlığını kesin olarak ortaya koyanlardan birisi de El-Vehbâniyye'nin Şârihidir.
Hazr
ve İbâha'da bu hükmü ortaya koyarak
manzum olarak dedi ki:
(Şiir):
Esrarın
haramlığına ve yakılmasına fetvâ verdiler.
Kaçınılsın,
içilmesin diye (böyle) bir kişinin boşamasını geçerli saydılar.
Onun
satıcısına tedib cezasını takrir ettikleri gibi, fâsıklığını da tespit ettiler.
Onu
helâl sayanın da zındık olduğunu
yazdılar.
İZAH
«(Kabak
demek olan) Ed-Dubâ Adlı kitapta İlh...» Kuhistânî'ye göre bunun «dal» harfi
ötreli ve «be»
harfi
şeddelidir. Med ile
okunur.
«Dubbâ»
«Dubâeh»in cem'idir. Med ile okunur. H.
«El-Hantem,
yeşil bir testidir ilh...» Kâmûs'ta
da böyle tefsir edilmiştir. El-Muğrib'de : «El-Hantam
yeşil
ve çamurdan yapılmış kap demektir.
Veya her çamurdan yapılmış kap demektir.» Ebû
Ubeyde'nin belirttiğine göre ise: El-Hantem, kırmızı küplerdir. İslâm'ın başlangıcında onlarla
Medine'ye
şarap getirilirdi. Bunun tekili
«Hanteme» dir.
«Bu
hususta gelen yasak neshedilmiştir
ilh...» Bu nesh Rasûlullah'ın şu hadisiyle
olmuştur:
«Sizi
Ed-Dubbâ, El-Hantam, El-Muzaffer ve
En-Nakir adlı kaplarda nebîz edinmekten menetmiştim.
Bundan
sonra bunlarla nebîzlerinizi yapınız.
Her kaptan içiniz. Çünkü kap
hiç bir şeyi ne helâl, ne
haram
kılar. Fakat sakın sarhoşluk vereni içmeyiniz.»
Evet
bu hadis, İmâm Mâlik ve Ahmed'den gelen bir rivâyete karşı aleyhlerinde hüccettir.
Gureru'l-Efkâr.
Şeyhu'l-İslâm, Mebsût'unda dedi ki: «özel olarak bu dört kabın yasaklanmasının nedeni şudur:
Nebîzler
bu kaplarda daha bir şiddetlenir. Yani bu kapların sahipleri, haram bir şeyi içmek
tehlikesiyle
karşı karşıya olduklarından dolayı
yasaklanmıştır.» İnâye.
«Hamr
tortusunu içmek mekruhtur
ilh...» En-Nikâye de Ez-Zâhidî gibi
«mekruhtur» yerine:
«haramdır»
ibaresini kullanmıştır.
Kuhidtânî
dedi ki: «Burada haramlık tabirinin bir çok metinlerin ibarelerinde vaki olan kerâhete
tercih
edilmesinin sebebi, müellifin Hidâye'nin kelâmının delâlet ettiği maksada dikkati çekmek
istemesidir.»
«Yani
dibine çöken ilh...» Bir şeyin tortusu onun dibinde kalan nesnelerdir. Kuhistânî.
«Bu
tortu ile taranmak da mekruhtur
ilh...» Taramayı özel olarak
burada zikretmesinin nedeni, şarap
tortusunun
saçları daha güzelleştirmesidir. Nihâye.
«Bizim
katımızda şarap tortusunu içene sarhoş olmadıkça, had vurulmaz ilh...» İmâm Şâfii:
«Tortuyu içen haddedilir, çünkü şarabı kısmen içmiş sayılır»
demiştir.
Bizim
delilimiz şudur: Tortunun azı, çoğunu
içmeye davet etmez. Çünkü tabiatlar ondan
uzaklaşırlar. Binaenaleyh tortu eksiktir. Hamrın dışındaki içeceklere benzemektedir. Ondan dolayı
sarhoşluk
olmadıkça had olmaz. Bir de tortu üzerinde gâlip olan ağırlıktır. Bu sefer tıpkı şaraptan
fazla
olarak katılan su gibi olur. Hidâye.
«Benc
(banotu) yemek harâmdır ilh...» Benc, Arapça'da «şikeran» denilen bir bitkidir. Baş ağrısı
verir,
insanı kaskatı kılar, aklı karıştırır. Nitekim Şeyh Davud'un Tezkire'sinde de böyle denilmiştir.
Kâmûs'ta
şu hüküm de eklenmiştir: «Bunun en berbatı kırmızı olanıdır, sonra siyahı. Tehlikesi en az
olanı
da beyazıdır.» Kâmûs'ta şu da yer alır: «Sebt, haftanın bir günü yani cumartesi
günüdür. Çok
uyuyan kişi de demektir. «El-Musebbet» kişi hareketsiz kişi, demektir.»
Kuhistânî'de
şu hüküm vardır: Benc kendir ağacının iki çeşidinden birisidir. Haramdır, çünkü aklı
izâle
ediyor. Fetvâ da buna göredir. Fakat onun bir çeşidi daha var ki, afyon gibi mubahtır. Çünkü
her
ne kadar o aklı karıştırırsa da onunla akıl tamamen zail olmaz. Ve Hidâye ve diğer kitaplarda
gelen
«benç mubahtır» ibaresi bunun üzerine hamledilmelidir. Nitekim Şerhu'l-Lubâb'da da
böyledir.»
Ben
derim ki: Bu, açık (kuvvetli) bir
görüş değildir. Çünkü aklı haleldâr
eden bir şey de, şüphesiz
olarak
caiz değildir. O halde buna nasıl mubah denebilir? Bilakis doğrusu şudur: Hidâye ve diğer
müelliflerin
maksadı onun azını ve diğer benzerlerini tedavi için kullanılırsa mubahtır. Bunun
haramlığını
açıkça belirtenin maksadı, onda sarhoşluk veren miktardır. Buna Gayetu'l-Beyân'ın
Şeyhûl-İslâm'ın Şerhi'nden naklettiği de delâlet eder: «Tedavi için az sakamunya ve benc yemek
mubahtır.
Bundan fazlasını yemek insanı öldürür ve aklı giderirse haram olur.»
İşte
bu ibare bizi açıkça tekit ediyor ve daha önce sözünü ettiğimizi destekliyor. Biz demiştik ki:
«Çoğu
sarhoşluk verenin azı da
harâmdır» kaidesi sıvılara mahsustur. Akıl veya bedende zarar
meydana getiren camid (sıvı olmayan) şeylerden olanlar hakkında da böyle hüküm verilir.
Bunlardan
zarar veren miktarı almak haram, yararlı olan azı almak haram değildir. Çünkü bunların
haramlığı
aynî yani zatlarından ötürü
değil, zararlarından ötürüdür.
El-Bahr'ın
Talak bahsinin başında şu hüküm yer olmaktadır: «Kimin aklı benç ve afyon ile gaib
olursa,
onu eğer lehv maksadıyla veya bazı zararları kasten yapmak maksadıyla kullanmış ise,
boşaması
geçerlidir. Çünkü bu masiyettir. Eğer tedavi için
kullanılmışsa boşama geçerli değildir.
Çünkü
masiyet yoktur. Fethu'l-Kadîr'de de
böyledir. Bu ifade, benç ve afyonun tedavi için
kullanılmadıkları takdirde, haram olduklarını açıkça belirten bir hükümdür.
«El-Bezzâziye'de
yer alan hüküm şöyledir: İllet yani gösterilen gerekçe bunun tedavi için değil de,
başka
bir maksatla yenmesinin haram olduğunu ortaya koyuyor.»
En
Nehr'de: «Bu tafsilat hakkın tâ kendisidir» denilmiştir.
Hulâsa;
ondan sarhoşluk veren çoğu kullanılması mutlaka haramdır. Nitekim buna El-Gâye'nin
ifadeleri
açıkça delâlet etmektedir. Azına gelince, eğer lehv için onu kullanırsa haramdır ve bu
azdan
sarhoş olursa boşaması geçerlidir. Çünkü onu kullanma maksadı mahzurlu idi. Eğer tedavi
için
kullanılırsa, buna rağmen bir sarhoşluk meydana gelirse, boşama geçerli olmaz. Bu eşsiz
araştırmayı
ganimet bil.
Burada
bir mesele kalmış bulunuyor. Bizim ilim adamlarımız arasında buna dikkat çeken kimse
görmedim.
Mesele şudur: Azı haram olmayan fakat çoğu sarhoşluk veren, sıvı olmayan bir maddeyi
yemeyi
alışkanlık haline getiren kimsenin hükmü nedir? İşin başında onun bu miktardan sarhoş
olması
ya da olmaması göz önünde bulundurulmaksızın bunun hükmü ne olacaktır? Acaba
başkasını sarhoş ettiğine bakılarak veya alışkanlık haline getirmeden önce «sarhoş oluyordu»
deyip, öyle bir maddeyi kullanması haram olur mu diyeceğiz? Yoksa o sıvı
olmayan madde tâhir ve
mubahtır,
onun harâm olmasının asıl sebebi ise sarhoşluk vermektir. Daha önce böyle bir şeyi
kullandığında
sarhoş olduğu için haram olmakla birlikte, şu anda yani alışkanlık sonrası sarhoş
olmadığından
haram değildir denilecek ve böyle bir kimse öldürücü zehirli bir şeyi yemeyi
alışkanlık haline getirerek bundan zarar görmeyen bir kimse gibi mi değerlendirilecektir? Nitekim
böyle öldürücü zehirler yediği halde zarar görmeyenleri işitmiş bulunuyoruz. Bu
konu
düşünülmelidir.