16 Ekim 2012

EŞRİBE (ŞARABLAR) BAHSİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM


EŞRİBE (ŞARABLAR) BAHSİ

 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Evet, Şâfiîler açıkça: «İbret insanların galibine nazaran aklı gaib edenedir, adete değildir»
demişlerdir.
«Haşîşe kenevir yaprağıdır ilh...» İbnu'l-Baytâr dedi ki: «Hindistan kınnabı (keneviri)nin bir nevi
vardır, ona «haşîşe» deniliyor. İnsanı cidden sarhoş eder. Bir dirhem kadar azıcık bir miktar aldığı
zaman insanı sarhoş eder. Hatta ondan çok alan bir kimseyi o akılsızlık hududuna vardırır. Bir
kavim bunu kullandı, akılları karıştı. Hatta çoğu zaman onları öldürdü. Hatta İbn-i Hacer bazı
âlimlerden naklediyor ki: Haşîşe'yi yemekte 120 dînî ve dünyevi zarar vardır. İbn-i Teymiye'den
nakledildiğine göre: «Kim ki haşîşe helâldir, derse o kâfir olur.» Dedi ki: «Onun mezhebinin ehli
onu o şekilde kabul etmiştir.»
Onun benzeri bizde de gelecektir.
«Afyon ilh...» Afyon, haşhaşın özüdür. İnsanı kederlendirir. Eğer insan buna devam ederse iki
şehvetini de düşürür. İki dirhem kadar alındığı takdirde insanı öldürür. Arka arkaya dört günden


fazla afyon yediği takdirde, onu âdet edinmiş olur. Ve ondan sonra terk ederse ölüme götürebilir.
Çünkü o, iç organların torbalarında küçücük delikler açar ki ondan başkası o delikleri kapatmaz.
Dâvûd'un Tezkire'sinde böyle yer almaktadır.
«Çünkü o aklı ifsâd edicidir ilh...» O aklı öyle ifsâd eder ki, kişi onu aldığı zaman rüyâ görür, hayal
görür, aklı tamamen fâsid olur. Cevhere.
«Sarhoşluk verirse dahi ilh...» Çünkü Şeriat yenilen maddelerden değil de içilen şeylerden
sarhoşluk veren şey dolayısıyla haddi vâcip kılmıştır. İtkânî.
«Cevhere'de böyledir, ilh...» sözüne gelince, bu işaret, «benç va benzerleri harâmdır» ibaresine
racidir.
«Tîb Cevizi de haramdır, ilh...» Anber ve zaferan da bunun gibidir. Nitekim İbn-i Hacer Mekkî'nin
Ez-Zevâzîr'inde de böyle yer almaktadır. İbn-i Hacer dedi ki: «Bunların tümü sarhoş edicidirler.
Burada onların (âlimlerin), sarhoş edici'den maksatları aklı örtmektir. Yani şiddetli bir neşe ile
birlikte olmasına gerek yoktur. Çünkü bu tür neşe, sıvı sarhoş edici maddelerin özelliklerindendir.
Binaenaleyh bunlara: «mukaddire» yani «bedeni gevşetici, dondurucu» demek buna ters düşmez.
Binaenaleyh hamr için gelen vaîd (tehdit)ler, o futuret verenlerin de hakkında varid olmuş oluyor.
Çünkü ikisi de Şârî'in kastettiği manada aklı izale etmekte ortaktırlar.»
Ben derim ki: Pamuk çiçeği de bunun gibidir. Çünkü o da kuvvetli bir şekilde neşe veriyor. O kadar
ki insan sarhoşluk mertebesine varıyor. Nitekim Tezkire'de bu hüküm yer almaktadır. İşte bunların
tamamı ve benzerlerinin sarhoşluk verici miktarının kullanılması haramdır. Ama azı, daha önce de
takdir ettiğimiz gibi, haram değildir. Anla.
Benc, afyon ve başka maddelerden terkip edilerek meydana getirilen Berş de bunun gibidir. belki
bundan daha ileridedir. Et-Tezkire'de Davud-i Antâki dedi ki: «Bunu daimi bir şekilde alan bir
kişinin bedeni ve aklı ifsâd olur. İki şehveti de düşer, rengi bozulur. Kuvvetleri eksilir ve beden
halsiz düşer. Şu anda ondan bir çok zararlar meydana gelmiştir.»
«Bunu musannıf dedi ilh...» Musannıf'ın ibaresi şöyledir: «Haramlık noktasında Tîb Cevizi denilen
ceviz de esrar gibidir. Şafiî âlimlerinden bir çoğu onun harâm olduğuna fetvâ vermişlerdir.
Mekke'de mücâvir bulunan İbn-i Hacer Heytemî de bunu açıkça fetvâlarında belirtmiştir. Şeyh
Kemaleddin bin Ebî Şerîf bu hususta yazmış olduğu Risâle'de bunu söylemiştir. Bizim mezhep
mensuplarından Aksarâyî de bunun haram olduğuna fetvâ vermiştir. Ben onun fetvâsını mübarek
hattıyla gördüm. Fakat o bunun haramlığı, esrarın haramlığından daha hafiftir, AIIah hakikati daha
iyi bilir.»
Ben derim ki: Şarih bunun dört mezhebe göre haram olduğunu ileride zikredecektir.
«El Cami'den» kasıt Câmiu'l-Fetâvâ'dır.
«O zındık ve bid'atçıdır ilh...» El-Bahr'da denildi ki: «Âlimler onun boşamasının da bu durumda
geçerli olduğunda ittifak etmişlerdir. Yani esrar yiyen bir kimsenin boşaması geçerli olur. Bu hem
Şâfiî, hem de Hanefî âlimlerinin fetvâsıdır. Çünkü onlar haşhaşın haram olduğuna dair fetvâ
vermişler, «onu satana tedip edilecektir» demişlerdir. Hatta şunu da dediler: «Onun helâl olduğunu
yleyen bir kimse zındıktır. Nitekim bu hüküm El-Mubteğâ'da yer almıştır. Muhakkik İbn Hümân
Fethu'l-Hadîr'de ona tabi olmuştur.»
«Hatta Mecmu'ddin Ez-Zâhidî dedi ki ilh...» Bunu musannıf faziletli bazı kişilerin el yazmalarından
nakletmiştir. Fakat Er-Remlî, Necmuddin Ez-Zâhidî'nin bu görüşünü reddetmiştir. Buna iltifat
edilmez, güvenilmez. Çünkü küfür, ancak kesin meselelerin birisini inkârla oluşur. Halbuki esrarın
kesin delille haram olduğu söz konusu değildir. Özetle.
Ben derim ki: Bunu daha önce metinde geçen ifadeler desteklemektedir. Metinde şöyle geçmişti:
Bu haram olan dört çeşit içkinin haramlığı hamrın haramlığından daha hafiftir. Binaenaleyh bunları
helâl gören bir kimse kâfir olmaz.
Evet, bu sebeple böyle bir kişi hakkında «zındık» diye hüküm vermek de müşküldür. Fetih, Bahr ve
başka kitaplarda aksi kabul edilmesine rağmen böyledir. Zındık ise öldürülür, tevbesi kabul
olunmaz. Lakin ben İbn-i Hacer'in Zevâcir'inde şunu gördüm : «El-Karâfî ve İbn Teymiye esrarın
haram olduğunda icmâ olduğunu hikâye ettiler. İbn Hacer dedi ki:
«Binaenaleyh kim ki onun helâl görürse küfre girmiş olur.» Ve yine dedi ki:
«Dört İmâm bu esrar hakkında bir şey söylememişlerdir. Çünkü bu onların zamanında yoktu. Bu
ancak altıncı yüzyılın sonunda ve yedinci yüzyılın başında ve İslâm memleketini Tatarların istilâ


ettiği zamanda ortaya çıktı.» İfadesi aynen böyledir. Düşünülsün.
«Tütün ilh...» Derim ki: Âlimlerin tütün hakkındaki fikirleri karmakarışıktır. Bazıları mekrûh, bazıları
haram bazıları da mubâh olduğunu söylemişlerdir. Bu hususta müstakil kitaplar da yazılmıştır.
Şurunbulâli'nin Vehbâniye Şerhi'nde şu hüküm yer almaktadır: «Tütünü satmak ve içmek
yasaklanır. Onu oruçlu iken içen bir kimsenin orucu kesinlikle bozulur.»
Efendimiz Abdulgani En-Nablusî'nin muhterem pederi allame Şeyh İsmail Nablûsî,
Şerhu'd-Durer'de: «Koca hanımını sarımsak ve soğan yemekten ve ağzı kokutan, her şeyden men
edebilir» naklini yaptıktan sonra dedi ki: «Bu kaidenin muhtevası onu tütün içmekten de men
edebileceğidir. Çünkü o da ağzı kokutur. Hele koca tütün içmiyorsa. Allah bizi tütünden muhafaza
eylesin. Onu içmenin men edilmesini meşayihimizin şeyhi El-Mesîrî ve başkası da fetvaları ile
uygun görmüşlerdir.»
yük âlim Şeyh Aliyyu'l-Echûrî El-Mâlikî tütünün helâl olduğuna dair bir risale yazmıştır. O
Risale'de: «Kendisine güvenilir dört mezhebin İmamlarından olan bazı kimseler onun helâl
olduğuna dair fetvâ vermişlerdir.» diyor.
Ben derim ki: Onun helâl olduğuna dair Abdulgani En-Nablûsî hazretleri de bir risale yazmıştır. Ona
«Es-Sulh Beyn'l-İhvânfî İbâhat-i Şurbi'd-Duhân» adını vermiştir. Ve çok güzel olan teliflerinin bir
çoğunda da bu bahse dokunmuştur. Onun haram veya mekrûh olduğunu söyleyenlerin başına
kıyameti koparmıştır: «Çünkü haram veya mekrûhluk Şer'î iki hükümdür. Onların delilleri lâzımdır.
Tütün meselesindeyle bir delil yoktur; ve çünkü onun sarhoşluk verici veya gevşetici bir zara
tespit edilmemiştir. Başka bir zararı da tespit edilmemiştir. Belki onun bir çok yararı tespit
edilmiştir. Binaenaleyh o: «eşyada aslolan ibâhadır» kaidesinin kapsamına giriyor. Eğer onun bir
kısım insana zarar verdiği farzediliyorsa, bundan, onun herkese haram olması gerekmez. Çünkü bal
da safrası gâlip olan kişilere zarar verir. Hatta çoğu zaman onları hasta düşürür. Halbuki katî nass
ile balın şifa olduğu sabit olmuştur. İhtiyat Allah'a iftira edip de delil gerektiren hurmiyet veya
kerâhet hükmünü vermekte değildir. Belki asıl olan ibâhadır. Rasul-ü Ekrem Şeriatı tebliğ eden
olmasına rağmen, «kötülüklerin annesi» olan hamrın haram olduğunu katî nass ininceye kadar,
ylememiştir. Öyle ise insanoğluna en uygun olan sigara, tütün kendisine sorulduğunda ister
tütün içenlerden olsun, ister bu zayıf kul ve aile efradının her ferdi gibi içmeyenlerden olsun, «o
mubahtır» demek uygundur. Fakat onun kokusu tabiatlar bakımından kerih görülüyor. Binaenaleyh
o Şer'an değil, tab'an mekruhtur.»
Ve böylece sözü uzun uzadıya sürüp gidiyor. İşte bu hükmü aynı zamanda burada şarihin kelâmı da
vermektedir. Çünkü şeyhi En-Necm'in ibaresinden sonra hemen Eşbâh'ın ve bir de şeyhi
El-İmâdî'nin kelâmını getirdi. Her ne kadar Ed-Durru'l Muntekâ'da : «Kesinlikle haramdır» denilmiş
ise de. Fakat onun haramlığı zatından dolayı değildir. Belki bu hususta sultanın yasağı yani sultan
onu kullanmayı yasaklamış olduğundandır. Bunun hakkında kelâm ileride gelecektir.
«O gevşeticidir ilh...» Kâmûs'ta: «FETERA CİSMUHÛ FUTURAN (cismi gevşedi), yani mafsalları
yumuşadı ve zayıf düştü» demektir. Gurab vezninde olan Futâr kelimesi gevşemenin başlangıcıdır.
«O harâmdır ilh...» Bu Şâfiîlerden nakledilene muhaliftir. Çünkü onlar: «Karının sigara nafakası
kocaya vâciptir» demişlerdir. Ebussuûd.
Binaenaleyh onlar İbn-i Hacer'in görüşünü zayıf olarak zikrettiler. Mezhep onun herhangi bir başka
sebep olmaksızın kerâhet-i tenzihiye ile mekruh olduğudur. Ve zikretmişlerdir ki: «O, kocanın
boynuna ancak kadın tütün içmeyi âdet edinmişse vâcip olur. Eğer kadının tütünü terk etmesi
kendisine zarar vermiyorsa vacip olur. O zaman meyveler kabilindedir. Ama kadın onu terk ettiği
zaman zarar görecekse o tedavi kabilindendir ve kocaya lâzım gelmez.» T.
«Veliyyulemrin yasaklamasıyla beraber kesinlikle o harâm olur ilh...» Abdulgani En-Nablûsî dedi ki:
«Keşke bilseydim, Veliyyulemr'in iki emrinden hangisi tutulur? Acaba halka tütünü terk etmesini
gerektiren emri mi yoksa tütünden vergi alma emri mi? Çünkü vergi almak şeklindeki dolaylı emri,
hakikatte onu kullanmaya dair olan bir emirdir. Bununla beraber veliyyulemrlerden maksat, âyet-i
celîlede, en sıhhatli görüşlere göre âlimlerdir. Nitekim bu durumu El-Aynî, Şerhu'l-Kenz'in : «Çeşitli
meseleler»in sonunda zikretmiştir. Bir de müsaderelerde ısrar eden. Beytulmal'ı zayi eden, hakim
ve başkalarını rüşveti almak, zulüm yapmak üzere terk eden zâlim sultanların yasakları Şer'î bir
hükmü sabit kılar mı? Halbuki âlimler dediler ki: «Bizim zamanımızdaki sultanlara 'âdil' diyen bir
kimse küfre girmiş olur.» Abdulganiy En-Neblûsî'nin ibaresi özetle burada sona erdi.
Ben derim ki: Bizim zamanımızdaki umerânın emirleri vücûb ifade etmez. Çünkü fakihler
Muteferrikatü'l-Kadâ'da (yani Kazâ Kitabı'nın sonunda yer alan çeşitli konularda) metinlerin Hakim


sana hükmettiği bir resmi veya bir kesmeyi veya bir darbı emrederse, onların sözüne göre onu
işleyebilirsin. Çünkü veliyyulemre itaat vaciptir. Şarih orada: «İmâm Muhammed böyle bir hükmü
icra etmekten hâkimin hüccetini görünceye kadar müslümanları menetmiştir.» demiştir. İmâm
'Muhammed'in bu görüşü bizim zamanımızda güzel görülmüş ve bununla fetvâ verilmektedir. İlah...
yük âlim El-Bîrî, Eşbâh'a yaptığı şerhinin sonlarında şunu zikrediyor: «İmâmetin (İslâm Devlet
Başkanının) şartları arasında âdil, bâliğ, emîn, muttakî, kan dökmekte, zina ve mallar hususunda
kendisine güvenilir olması şartları vardır. Zâhid, mütevazı, siyaset yerine siyaset sahibi olması
gerekir. Bütün bunlardan sonra ehl-i hal vel akd zikredilen niteliklere sahip olan bir kimseye biat
edecek olursa itaati farz olur. Hazânetu'l-Ekmel'de de böyledir.
Cevâhir Şerhi'nde şöyle denilmektedir. Şeriatın mubâh gördüğü konularda İmama itaat etmek
vâciptir. Bu ise, faydası ammeye dokunan konularda olur. Cihâd Bahsi'nde masiyet olmadığı
sürece emrin itaat etmek gereğini de fukahâ açıkça belirtmişlerdir.
Tatarhaniye'de de şu ifadeler yer almaktadır:
«Emîr askere bir şeyi emrettiği zaman askerden birisi ona isyan ederse hemen onu cezaya
çarptırmaz. Belki ona nasihat eder. Eğer o özürsüz olarak tekrar ona isyan ederse, o zaman cezaya
çarptırır, edeplendirilir.» Özetle.
El-Bîrî Tatarhâniye'nin bu ibaresinden şu hükmü çıkarıyor: «Tâûn ve benzeri bir sebepten ötürü,
emîr birkaç gün oruç tutulmasını emrederse onun emrini yerine getirmek vâcip olur.»
Ben derim ki: Hazânetu'l-Fetâvâ'nın ibaresinden açıkça şu hüküm anlaşılmaktadır: Ancak İmamet
şartlarının kendinde bulunduğu bir kimsenin itaatı lüzumludur.
Ve Tatarhâniye'deki bu hüküm, Arifi Billah Abdulgani En-Nablûsî'nin kelâmını teyit eder. Fakat
El-Hamevî, Haşiyesi'nde bu şartların aranması Veliyyiemrin iş başına getirilmesinin sıhhatliliğine
değil, günahın ref'i için gerektiğine delâlet eden ifadeler vardır. Oraya müracaat et.
«Çünkü insan bedenine zarar verebilir ilh...» Gerçek şudur ki, bu, kullananların değişmesiyle
değişen bir hükümdür. T.
«Asıl olan ibâha veya tevakkuftur ilh...» Şâfiî ve Hanefîlerin cumhuru katında birinci görüş, tercih
edilen görüştür. Nitekim bunu İbnu'l-Hemâm «Tahrîru'l-Usûl» eserinde açıkça belirtmiştir.
«Ondan bitkilerin hükmü anlaşılıyor ilh...» Bitkilerin hükmü, seçilen fetvâya binaen mubâhlıktır.
Veya onlar hakkında tevakkuf edilecektir. Müellifin bu ibaresinde tütünün sarhoş edici veya
gevşetici veya zarar verici olduğunun kabul edilmediğine işaret vardır. Aksi takdirde onu zikredilen
kaidenin kapsamına sokmak sıhhatli olamaz. Bunun için «uyan» diye emir vermiştir.
«Şeyhimiz El-İmâdî «Hediye»sinde bunu kerih görmüştür ilh...» Ben derim ki: El-İmadî'nin
kelâmında açıkça görülen tahrimen mekruh olduğu ve onu daimi bir şekilde kullananın fâsık
olduğudur. Çünkü o El-Cemaa faslında dedi ki: «Faiz yemekle veya haramlardan bir şey işlemekle
veya bizim zamanımızda bir bid'a olarak ortaya çıkan duhan (tütün) gibi mekruh bidatlardan bir şey
üzerinde ısrarla devam etmekle meşhur olan bir İmama namazda uymak mekruhtur. Hele sultan
«bu iş işlenmesin» diye emir vermişse (bilhassa mekruhtur.)»
Efendimiz Abdulganî En-Nablûsî 'El-Hediye Şerhi'nde bu görüşü, hulasasını daha önce takdim
ettiğimiz bir şekilde reddetmiştir. Binaenaleyh Şâirin bunu sarımsak ve soğan gibi görmesi,
tartışılır bir hükümdür. Çünkü bu, El-İmâdî'nin kelâmına uygun değildir. Evet, onu zikredilenlere
yani sarımsak ve soğana ilhak etmek, insafın ta kendisidir. Ebussuud Efendi dedi ki: «Böylece
kerâhet, tenzihiye olur. Kerâhet-i tenzihiye ile mekruh olan bir şey, ibâhe ile bir araya gelir.»
T. dedi ki: «Ebussuudun fetvasından anlaşıyor ki, bu soğan ve sarımsağın mescitte kerahet-i
tahrimiye ile mekruh olması, sarımsak ve soğan hakkında varid olan nehiyden ötürüdür. Tütün ise
bunların ikisine ilhak edilmiştir. Zahir şudur ki; onun kullanılması kıraat halinde mekruhtur. Çünkü
onu kullanmak Allah Kitabı'nın tazmini halleder etmektir.»
Esrarın haram olduğunu kesin ifade edenlerden birisi de El-Vehbâniye şârihidir ilh...» Âlimlerin
bunun üzerinde icmâ ettiğini önceden bildin.
BİR EK :
Müellif kahvenin hükmünden söz etmedi. Halbuki bazı fakihler kahveyi haram saymışlardır. Fakat
Tebyînu'l-Mehârim ile Musannıfın Fetâvası'nda ve El-Eşbâh'ın Remlî tarafından yazılan Haşiyesi'nde
olduğu gibi; bu haramlığın açıklanabilir bir tarafı görülmemektedir. Şarihin şeyhi En-Necmu'l-Gazzî,
Tarîh'inde El-Aydaros diye bilinmekte olan Ebû Bekr b. Abdullah Eş-Şazelî'nin hayatı bahsinde dedi


ki: «Bu zat, yani Aydaros, ilk kahve kullanan kişidir. O seyahat ederken (kahve) ağacını görmüş,
onun meyvelerinden yemeye başlamış, o meyvelerde dimağı kurutma uykuyu giderme, bedene
ibadet gücünü artırma özelliğini görünce onu kendisine yiyecek maddesi kıldı ve dervişlerine onu
kullanmalarını tavsiye etti. Sonra da kahve her yana yayıldı.»
Âlimler onuncu asrın başında kahve hususunda ihtilâf etmişlerdir. Bir cemaat «haramdır» demiş ve
bu cemaat katında kahvenin zarar verici olduğu görüşü kuvvet bulmuştur. Bu cemaatin
sonuncularından birisi Şam diyarında şeyhimiz El-İtâvî'nin babası, birisi de El-Kutb bin Sultan
El-Hanefî'dir. Mısır'da ise Ahmed bin Ahmed bin Abdulhak Es-Senbâtî'dir. Senbatî denilen bu zat,
bu hususta babasının izinden gitmiştir. Çoğu da kahvenin mubah olduğunu söylemişlerdir. Ve
onlardan sonra da bu noktada icmâ sağlanmıştır. Kahveye eklenen diğer haram maddelere gelince,
onların haramlığında şüphe yoktur.» Özetle.
BİR HÂTİME:
İbn Hacer El-Mekkî'den afyon gibi bir şey yemeye müptela olanın hali sorulmuş ve bu kişi öyle
müptela olmuş ki, eğer afyon veya benzerini almazsa helâk olacaktır. Bunun durumu nedir? diye
sorulmuştur. Cevap olarak demiş ki: «Eğer helâk olacağı kesinlikle biliniyorsa ona afyon kullanmak
helâldir. Hatta canının çıkmaması mecburiyetinden ötürü vacip olur. Tıpkı mecbur kalan, hiç bir
yiyecek maddesi bulamayan bir kişinin murdar etten yemesi gibi. Bu müptela kişiye tedricî bir
şekilde yavaş yavaş azaltmak suretiyle mide alışkanlığı zail olup bu kötü alışkanlığına son vermeye
çalışması vâciptir. Eğer bunu ayni halinde bırakırsa günahkâr ve fâsık olur.» Özetle.
Er-Remlî dedi ki: «Bizim kaidelerimiz buna muhalif değildir.»
PRATİK BİR MESELE:
Hazr ve İbâha konusunda Tatarhâniye'den nakledilerek denildi ki: «Bedeni kemiren hastalıklı azayı
kesmek için insan aklını gideren bir şeyi içirmekte beis yoktur.»
Ben derim ki: Bunu hamrın gayrisiyle sınırlandırmak uygundur. Yani hamrın haricinde başka bir
şeyi içirmekte beis yoktur. Fakat ibârenin zâhirinden anlaşıyor ki, bu sıvılardan olmayan benç
(banotu) ve benzerleri ile kayıtlanmaz. Fakat Şâfiîler bununla da kaydetmiştir. Yani bençle
olmayacaktır, demişlerdir. Allah hakikati daha iyi bilir.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...