16 Ekim 2012

EŞRİBE (ŞARABLAR) BAHSİ BİRİNCİ BÖLÜM


EŞRİBE BAHSİ
M E T İ N
«Eşribe» kelimesi «şarâb»ın çoğuludur. «Şarâb» lügat bakımından içilen her sıvı maddeye denir.
İstılah bakımından ise sarhoş eden nesnedir. Şarabın haram olanı dört çeşittir:
Birincisi : Hamrdır. Hamr üzüm suyunun pişmemişidir. Bu üzüm suyu kabarır, katılaşır ve köpük
tutarsa hamr olur. İmameynin katında köpük atması şart değildir. İç mezheb sahibi de bununla
hükmetmiştir. Ebû Hafs El-Kebîr bu görüşü kabul etmiştir. Ve bu görüş -Eş-Şurunbulâliye'de
El-Mevâhib'den naklen belirtildiği gibi- daha kuvvetlidir. İleride bunu ifade eden de gelecektir. Hamr
bozan mecâz olarak üzüm suyundan başkasına da ıtlâk olunur.
Müellif bunları söyledikten sonra hamra ait on hüküm sıralamaya başladı ve şöyle dedi:
Hamr'ın azı da çoğu da icmâ' ile harâmdır. Liaynihi yani bizzat kendisi haramdır.
Cenab-ı Hakk'ın: «Hamr, kumar, fal okları...» (Mâide, 90) âyeti celilesinde hamr'ın harâm olduğuna
dair on delil vardır. Bu deliller El-Mucteba ve başka kitaplarda genişçe izah edilmişlerdir.
Hamr tıpkı sidik gibi necaset-i galîzadır. Onu helâl sayan kâfir olur.
Müslüman için onun kıymetli olması söz konusu değildir. Fakat en sıhhatli görüşe göre maliyeti
düşmez.
Onunla menfaatlenmek haramdır. Velev ki hayvanlara içirsin, onunla çamur yapsın, oyalanmak için
ona baksın veya onu bir tedavide, yağlamada, yemekte veya başka yerlerde kullansın. Ancak sirke
yapmak için kullanılması veya susuzluktan korktuğu için zaruret miktarı kullanılması müstesnâdır.
Eğer zaruret miktarından fazla içer, sarhoş olursa had vurulur. Müctebâ.
Hamrın satışı caiz değildir. Çünkü Müslim'de şu hadis yer olmaktadır: «Onun içilmesini harâm kılan
Allah onun satışını da haram kılmıştır.»
Hamrı içene sarhoş olmasa dahi had vurulur. Hamr'dan başka içkileri içen ise, sarhoş olduğu
takdirde had vurulur.
Hamrda pişirmek herhangi bir etki yapmaz. Ancak pişirilmiş hamrı içen bir kimse sarhoş olmadıkça
kendisine had vurulmaz. Çünkü had, Zeylaî'nin de zikrettiği gibi pişmemiş hamra ait bir özelliktir.
Musannıf bu görüşü takviye etmiş. El-Kınye ve El-Muctebâ'daki görüşleri zayıf saymıştır. Sonra İbn
Vebân'dan nakledildi ki: «El-Kınye sahibinin söylediğine -kaidelere muhalif olduğundan dolayı,
başkasından gelen bir nakil ile desteklenmezse- iltifât edilmez.»
Bu konuda İbn Şahne'nin deyledikleri vardır.
Hamrla tedavi mutemet kavle göre caiz değildir. Bunu müellif söyledi.
Ben derim ki: Hamrı şırınga ile dübüre akıtmak veya tenasül uzvuna akıtmak dahi olsa yine helâl
değildir. Nihâye.
Hamrı -İmâm Şâfiî'nin hilâfına- bir şey atmak suretiyle dahi olsa sirkeye çevirmek câiz değildir.
İZAH
Bu konuyu sulamadan sonra zikretti. Çünkü «eşribe» ile «şirb» kelimesi lafzan ve mana olarak ay
damardan gelen iki koldurlar Şirb (sulama) bahsini daha önce zikretti. Çünkü ölü arazilerin ihyâsına
uygundur. Bunun tamamı El-İnâye ve El-Minah'ta zikredilmiştir.
El-Kühistânî dedi ki: «Şarapların asılları üzüm, hurma ve kuru üzüm gibi meyvelerden; buğday,
darı, mısır gibi hububattan; şeker, paluze ve bal gibi tatlılardan; deve ve kısrakların sütü gibi
sütlerden meydana gelir. Üzümden edinilen şarap beş veya altı çeşittir. Meyveden edinilen şarap
cinsi ise üç, kuru üzümden iki ve diğerlerinden ise birer çeşittir. Bunların her birisinin de çiğ ve
pişirilmiş olmak üzere iki çeşidi vardır.»
«Her içilen sıvıya şarap denir ilh...» sözüne gelince; «eşribe» kelimesi «şirb» kökünden alınmıştır;
ister su, ister sudan başka içilenler olsun, ister helâl olsun, ister olmasın, her içilen şey demektir.
Kühistânî.
Müellif «o» derken hamr kelimesi için müennes (dişi) zamirini kullandı. Çünkü «hamr» kelimesi
semaen müennestir. Kâmûs sahibi: «Bazen bu kelime için lafza bakılarak müzekker zamir de
kullanılır.» diyor.
«Niyy kelimesi «nun»un esresi ve «yâ» harfinin şeddesiyledir ilh...» sözüne gelince; bu, aslın
hilâfınadır. Çünkü Kâmûs'ta «hemze» bâbında ve El-Kühistânî'de: «Niyy kelimesi «nun»un esresi,


«yâ» hemzenin sükunuyladır» deniliyor. El-Muğrib adlı lügat kitabında «kalb ve idğam üzerine «yâ»
harfi şeddeli de olabilir» denilmektedir.
Bunun benzeri İbnu'l-Esîr'in Nihâye adlı eserinde de vardır. El-Azmiye adlı eserde «ibdâl ve idğâm
meşhur değildir» denilmektedir. El-Makdisî, «Bu kelimenin avamca bir kelime olduğunu»
kaydediyor.
«Kaynadığı zaman ilh...» Yani altı yükseldiği zaman. Zira «Galâ» kelimesi esasen yükseltme,
yükselme manasına gelir. Nitekim El-Makâyîs'te bu böyle yer almaktadır.
Müellifin «şiddetleştiği» tabirine gelince, yani sarhoş edecek şekilde kuvvetleştiği demektir.
Kühistânî.
«Yani köpük atarsa ilh...» Yani köpük kalmayıp berraklaşır ve saflaşırsa demektir. Kühistânî.
«İmameyn'in görüşü daha kuvvetlidir ilh...» sözüne gelince, buna El-Mahbûbi, En-Nesefî ve
başkaları da itibar etmişlerdir. Tashih-u Kâsım.
Gayetu'l-Beyân'da denildi ki: «Avam-ı nâsın cesaretini defetmek için ben de İmameyn'in sözüne
yapışırım. Çünkü avam bu «köpük atmazdan önce helâl olduğunu» bildikleri zaman fesada
düşeceklerdir.»
En-Nihâye ve başka eserlerde şu hüküm vardır: «Denildi ki: içilmesinin haram olması hususunda
sadece katılaşmaya dikkat edilir, haddi vurmak meselesinde de ihtiyatî olarak köpük atmaya dikkat
edilir.»
«Bunu ifade eden gelecektir ilh...» sözünden maksadı: «Köpürüp şiddetlendiği zaman hepsi
haramdır.» ibaresi gelecektir, demektir. H.
«Hamr bazen mecazen başka şeylere de ıtlâk olunur ilh...» El-Minah'ta denildi ki: «Bu isim (yani
hamr) lügatçilerin icmâsıyla şaraba tahsis edilmiştir. Biz: «Her sarhoş edici hamrdır, çünkü aklın
karışması manasına gelen muhâmerâttan iştikâk olunmuştur» diyemeyiz. Çünkü lügatte kıyas câri
olmaz. Binaenaleyh, içinde su karar bulduğundan ötürü testiye 'karûre' denilmez. Allah Rasûlü'nün:
«Her sarhoş edici hamr ve her sarhoş edici harâmdır» ve yine: «Kesinlikle buğdaydan bir hamr,
arpadan bir hamr vardır. Kesinlikle kuru üzümden bir hamr vardır. Kesinlikle baldan bir hamr
vardır» sözüne gelince onun cevabı şudur: Hamr hakikaten bu zikredilenlere ve başka şeylere de
ıtlâk olunur. Bunların her birisinin ayrı isimleri vardır. Meselâ: musellese, bâzuk, munassaf ve
benzeri gibi. Binaenaleyh bunlara «hamr» demek mecazîdir. Hadis de buna hamledilir. El-Minah'tan
özetle.
Veya bu hadis, hükmün beyânı içindir. Çünkü Rasûl-ü Ekrem hükmün beyânı için gönderilmiştir,
hakikatlerin beyânı için değil.
«Onun azı da çoğu da icmâen haramdır ilh...» Yani azının da çoğunun da içilmesi haramdır. Evet
«içilme»yi takrîr ediyoruz, onlardan yararlanmanın, tedavinin haram olması şeklinde gelen hüküm
mükerrer olmasın diye. H.
Müellif bununla Mutezileden bazılarının: «Haram, sarhoş eden çok miktardır. Sarhoş etmeyen azı
haram değildir» şeklindeki görüşlerinin dışında kâlmak istemiştir. Kühistânî.
El-Hidâye'de denildi ki: «Bunu söylemek küfürdür. Çünkü Kitab'ı inkâr etmektir. Zira Kitap hamra
«rics» demiş, rics ise bizzat kendisi haram o!an şeydir. Rasûl-ü Ekrem'in hamrı haram kıldığı ise,
Sünnette mütevatir olarak gelmiştir ve bu hususta ümmetin icmâsı da vardır. Bir de onun azı onun
çoğuna insanı davet eder ve bu da hamrın özelliklerindendir.»
«Ayniyle haramdır ilh...» Yani hamr sarhoşluk vermesi şartıyla haram değildir, onun tek damla
dahi haramdır. Nitekim bu hüküm daha önceki ifadelerden anlaşılmıştır. Fakat o bâtıl kavli reddin
tekidi için tekrarlanmıştır.
«Âyette hamrın haram olduğuna dair on delil vardır ilh» sözüne gelince; bunlar şudur: (1) Cenâb-ı
Hak hamrı kumar ile birlikte ele almış ye kumara atfetmiş, (2) ona «necis» demiş. (3) onu şeytanın
amellerinden saymış, (4) ondan sakınılmasını emretmiş, (5) kurtuluşu ondan sakınmaya bağlamış,
(6) şeytanın onunla düşmanlığı ilkâ etme özelliği ile nitelemiş. (7) buğzu yerleştirmeyi, (8) Allah'ın
zikrinden menetmeyi hep ona bağlamıştır. (9) Namazdan menetme özelliğini de ona bağlamış ve
(10) tehdidi ilân eden istifham (soru) sigasıyla belîğ bir yasaklama getîrmiş" tir. H.
«O, galîz bir necasettir ilh...» Çünkü Cenab-ı Hak onu «rics» diye adlandırmıştır. Binaenaleyh o
sidik ve akıtılmış kan gibidir. İtkânî.
«Onu helâl gören kâfir olur» sözüne gelince, çünkü bu kişi kesin delili inkâr ediyor, demektir.


Hidâye.
«Müslüman hakkında onun kıymetlendirilmesi sakıt olmuştur ilh...» Müslümanın şarabını telef eden
veya gasp eden zâmin olmaz. Onun satışı câiz değildir. Çünkü Cenab-ı Hak onu necis kıldığından,
onun değerini düşürmüştür. Kıymetlendirme ise onun değerine işaret eder. Allah'ın Rasûlü
buyurdular:
«Onun içilmesini kesinlikle haram kılan, onun alış verişini ve onun bedelini yemeyi de haram
kılmıştır.» Hidâye.
Onu telef etme halinde tazminatının gerekmemesi, onun telef edilmesinin mubah olduğuna delâlet
etmez. Ancak bu hususta fakîhler ihtilâf etmiştir. Bazıları :«telef edilmesi mubahtır» derken bazıları
da «ancak sahih bir garaz için telef edilirse mubah olur» demişlerdir. Meselâ, hamr, içkicinin
yanındadır. Kalırsa içmesinden korkulursa o zaman telef edilir. Salih bir kişinin yanında ise, onu
telef etmek mubâh değildir. Çünkü o salih kişi onu sirkeye çevirir. İnâye.
En-Nihâye ve başka eserler Mecdu'l-Eimme'den naklederek «Sahih ikinci görüştür» dediler.
Ebussuûd dedi ki: «Zahire göre bu hilâf, onun maliyetinin sukûtu konusundaki hilâf üzerine tefrî
edilmiştir. Binaenaleyh «o maldır» diyenler; -ki en sıhhatlisi de budur- «onu itlâf etmek ancak
sıhhatli bir nedenden ötürü mubah olabilir» derler.» Bu güzel bir açıklamadır.
«Müslüman hakkında ilh...» Şarap zımmî hakkında domuz gibi kıymetlidir. Hatta zımmînın domuzu
da şarabı da satması sıhhatlidir. Eğer domuz ve şarabını İmamdan veya İmamın memurundan
başkası telef ederse, onların kıymetini zımmîye ödemek mecburiyetindedir. Nitekim Gasp bahsinde
bu geçti.
«Onun maliyeti en sıhhatli görüşe göre düşmez. ilh...» Çünkü mal tabiatın kendisine meylettiği bir
şeydir. Onda vermek ve menetmek söz konusudur. Binaenaleyh o mal olur, fakat bizim dediğimiz
nedenler dolayısıyla kıymetli değildir. İtkânî.
«Onu hayvanları sulamak için dahi kullanamaz ilh...» Bazı âlimler dediler ki: «Eğer hayvanı şaraba
doğru çekerse onda bir beis yoktur. Fakat şarabı hayvana doğru naklederse mekruhtur.»
ylece hamrı sirkete çevirmek isteyen hakkında da dediler ki: «Sirkeyi hamrın yanına götürmek
uygundur. Eğer aksi yapılırsa yani hamr sirkenin yanına götürülürse mehruhtur.» Sahih budur.
Tatarhâniye.
«Onu çamurda kullanmak da haramdır ilh...» Yani toprağı çamur yapmak istediğinde su yerine
hamrın kullanılması haramdır.
«Başka yerlerde kullanılması da haramdır ilh...» Kadın saçlarının berraklığı artsın diye onunla
saçını tarıyorsa veya onunla sürme yapıyorsa veya onu enfiyesine koyarsa demektir. Tatarhâniye.
Onunla şırınga ile dübürüne veya tenasül uzvuna akıtmak da bu türdendir. El-İtkânî dedi ki: «Çünkü
bu hamrla menfaatlenmektir. Oysa hamrla menfaatlenmek haramdır. Ancak bunları yapana,
içmediğinden dolayı had tatbik edilmez.»
«Susama korkusundan da içebilir ilh...» Yani kendisinin susuzluktan helâk olacağından korkuyorsa
ve hamrdan başka da o susuzluğu giderici bir içki de bulamıyorsa o zaman kullanabilir.
«Eğer fazla içer, sarhoş olursa had tatbik edilir ilh...» Bir defa susuzluğunu giderdikten sonra ikinci
içişte de had vurulur. Müctebâ. Böylece bu ibâre ifade etti ki, fazlalıkta sarhoşluk kayyoktur. Yani
fazlalık ister sarhoş etsin, ister etmesin zaruretten fazla olan miktar haddi gerektirir. El-Hâniye adlı
eserde: «Eğer susuzluğunu giderecek noktaya kadardan biraz da fazla içerse, sarhoş olmazsa,
fakîhler dediler ki: «Kendisine had vurulması gerekir.» Nitekim zaruret hali olmaksızın bu miktarı
içen bir kimseye de sarhoş olmasa dahi had uygulanır.»
«Bunu içene had vurulur ilh...» Gâyetu'l-Beyân adlı eserde Şerhu't-Tahâvî'den nakledilerek şöyle
denildi. «Eğer şarabı suya katarsa, şayet su, daha az veya şaraba eşit ise, kendisine had vurulur.
Eğer su daha fazla ise kendisine had vurulmaz, ancak sarhoş olursa had vurulur.»
Ez-Zahîre, El-Kudûrî'den naklediyor: «Su şaraptan daha fazla olur, şarabın tadını ve kokusunu
giderirse onu içmekte had yoktur.» Bunları söyledikten sonra şöyle devam edildi: «Şarabın içine
ekmek doğrayıp yerse, eğer tadını ve rengini alırsa had olunur. Eğer rengi olmayan cinsten ise,
tadını bulursa had olunur.»
«Pişirmek onda etki yapmaz ilh...» Yani haramlığını pişirmek ortadan kaldıramaz, demektir. Bu
anlama istisnâ da karine teşkil etmektedir.


«Ancak pişirilmişini içen bir kişi, sarhoş olmadıkça kendisine had tatbik edilmez ilh...» Bunu
El-İnâye, Şeyhu'l-İslâm'dan nakletmiştir. Fakat El-Kifâye ve El-Mi'râç'ta Şemsu'l-Eimme Es-Serahsî
dedi ki: «Bundan ister az, ister çok içen bir kimse nass ile had olunur.»
El-Kühistânî Et-Tetimme'den naklederek: «Fetvâ buna göredir» dedi. İşte buradan hamrın
artıklarından akan terin hükmü anlaşılmış oldu. Binaenaleyh El-Kühistanî'nin araştırdığı gibi, onun
azının içiminden ötürü haddin oluşunda hilâfın cereyan etmesi uygundur.
Hamrın artıklarından meydana gelen terin necasetine gelince, hamr gibi o da nesacet-i galîzadır.
Fakat hamrın haramlığı gibi değildir. Çünkü burada ihtilâf olduğundan helâl gören tekfir edilmez.
Eş-Şurunbulâlî'nin araştırarak: «Sarhoşluk vermedikçe onda had yoktur» sözü işte müftâbihin
hilâfına binaendir. Nitekim bu El-Kühistânî'nin sözünden anlaşılmaktadır, Düşün.
«Musannıf da bunu destekledi ilh. » sözüne gelince; musannıf dedi ki: «Pişirmek hamrda etki
yapamaz.» Çünkü pişirmek, haramlığın sübûtunu menetmek içindir. Sabit olduktan sonra onu
kaldırmak için değildir. Ancak fakîhlerin dediğine binaen kişi bundan sarhoş oluncaya kadar
içmedikçe had vurulmaz. Çünkü had pişirilmemiş şarabın özelliğidir. Bunun nedenini daha önce
zikrettik. Binaenaleyh pişirilmişe had sirayet etmez, yani: «pişirilmiş için de har vardır» denilmez.
Bu kaideyi Tebyînu'l-Kenz hilâftan söz etmeksizin zikretti. Ve kendisine güvenilecek zâhir de budur
ve bununla sen El-Kunye'deki: «Şarap pişirilirse onun acılığı giderilse, helâl olur.» şeklindeki
hükmün zayıf olduğunu da açıkça görürsün.
Bunun gibi El-Muctebâ'nın Serahsî Şerhi'nde naklettiği: «Eğer şarabın içine şeker veya benzeri tatlı
şeyler atarlarsa, dolayısıyla şarap tatlılaşırsa helâl olur. Şarabın acılığı zâil olmakla da şarap helâl
olur. İmameyn'in katında acılığın gitmesi ile helâl olur.» hükmünün de zayıf olduğunu anlamış
olursun.
Ben derim ki: Musannıfın: «Bu, zâhirin ta kendisidir» sözü, pişirilmenin sabit olan haramlığı
kaldırmadığına işaret olduğunu açıkça anlıyorsun. Çünkü Zeylaî'nin Et-Tebyîn'de ihtilâf
zikretmeksizin söylediği de budur. Müellifin sözü haddin yokluğuna işaret değildir. Çünkü «dediler»
lafzı ihtilâflı bir meselede zikredilir. Nitekim bunu açıkça belirtmişlerdir. Bununla beraber müellifin:
«onların dediklerine binaen» sözü zâhiriyle, bunu kabul etmekten uzak olduğunu ve bu işin zayıf
olduğunu ifade eder. Çünkü kendisiyle fetvâ verilen tam bunun hilâfıdır. Nitekim daha önce bunu
takdim ettik. Bir de El-Kınye ve El-Muctebâ'daki hükümlerin zafiyetini ortaya koyan, zikredilen ilk
husustur. Onun zayıf olduğuna işaret edilen ikinci görüş değildir. Düşün.
«Burada İbn-i Şıhne'nin bir sözü vardır ilh...» ibaresine gelince; yani bu zafiyet hükmünde onun bir
açıklaması var. Zira o şöyle dedl: «El-Kınye sahibinin maksadı şaraptan şaraplık vasıfları olan
acılık, sarhoş edicilik zail olduğu zaman helâl olur. Çünkü aynın inkılâbı (değişimi) burada tahakkuk
eder. Sirke olduğu zaman helâl olması gibi. El-Mebsut'un maksadı ise pişirilmekle helâl olmaz
şeklindedir. Çünkü şaraplık vasıfları üzerindedir. Çünkü mubah oluşunu gerektirecek değişme ve
istihâle mevcut değildir. Ateşin helâlliği ispat etmekte hiç bir etkisi olmadığı, etkileyicinin değişme
oluşuna da ters düşmez. Çünkü sıcaklığın herhangi bir özelliği yoktur.»
Ben derim ki: Eş-Şurunbulâlî -Allah daha iyisini bilir- şu nedeni gözetmiştir: Hamr, ancak zatından
ötürü harâm olmuştur. Biz pişirmekle aynın inkılâp etmesini (değişmesini) kabul etmiyoruz. Bu
bakımdan eğer ondan bir damla câri olmayan veya onun hükmünde bulunan suya düşerse, onu
necis eder. İsterse o damla, suda yok olsun, suya dönüşsün. Aynı şekilde eğer bir damla pişirilmiş
şarap, yemek çanağına düşerse onu necis eder. İsterse o damla yemeğe dönüşsün. Tıpkı çanağa
bir damla sidik düşmüş gibi olur.
Bunun sirkeye inkılâp etmesiyle (dönüşmesiyle) temizlenmesine gelince, bu müçtehidin açık
ifadesiyle sabittir. Müctehit de bunu hadisin ıtlâkından almıştır. (Hadis şudur): «Katık olarak sirke
ne güzel bir katıktır!» Düşünülsün.
Belki de bu fer'i mesele, daha önce Mutezileden bazılarının: «Hamrdan haram olan sarhoş edici
miktarıdır» diye naklettiğimize binaen ortaya konulmuştur. Bunun böyle olduğuna El-Kınye'de,
Mutezilenin meşayihinden birisi olan Kadı Abdulcebbâr'dan nakledilmesi de delâlet eder. Sonra
İbn-i Şıhne bunu İbn-i Vehbân'dan naklediyor. Nitekim ben de böyle düşünüyorum. Lâkin orada bir
kritik yaparak «İtizalin yanı Mutezili görüşün bu meselede herhangi bir müdahalesi yoktur» dedi.
Ben derim ki: İbn-i Şıhne daha önce: «Mutezile haramlığı sarhoş ediciliğe bağlıyor» diye takdim
ettiğimiz hükme muttali olmamış gibidir. İşte umulur ki bunun bu ittilasızlığı Kınye sahibinin
dediğine itimat edilmemesinin nedenidir. Çünkü kendi akidesini kabul eden âlimlerin -bu meselede
olsun, Zebâih ve benzerlerinde olsun- görüşlerini naklediyor; öbürlerini ihmal ediyor. Allah hakikati


daha iyi bilir.
«Mutemede binâen böyledir ilh...» Çünkü biz Hazr ve İbâha konusunda: «mezhebe göre haram
olanla tedavi caiz değildir» şeklindeki hükmü takdim ettik.
«Şarabın içine bir şey atmak suretiyle sirke yapmak caizdir ilh...» sözüne gelince, bu daha evlâdır.
Hidâye.
Ben derim ki: Her ne kadar şarabı dökmekte telef etmek bahis konusu ise de öyle yapmak vacip
değildir. Çünkü şarap kıymetlendirilecek bir şey değildir. Ve daha önce belirttiğimiz gibi şarabı
döken bir kimse zâmin olmaz. (tazminatını ödemez.) Eş-Şurunbulâlî tetkik ederek dedi ki: «Şarabı
bir şey atmak suretiyle sirkeye çevirmek vâciptir. Çünkü şarap da maldır.» Düşün.
«Ona birşey atmak suretiyle dahi olursa ilh...» Tuz, su, balık gibi onun yanında ateş yakmakla da,
güneşte bırakmakla da sirkeye çevirmenin hükmü böyledir.
Fakat sahih şudur ki; eğer güneş şarabın üzerine nakletmeksizin düşerse. meselâ evin tavanı
kalkmışsa helâl olur. Eğer sirkeyi şaraba katarsa, şarap da ekşirse helâl olur. Şarap sirkeden daha
fazla olsa dahi böyledir. Şarap az bir şey ekşirse İmâm-ı Âzâm katında sirke olamaz. Ancak acılığın
tamamı bertaraf edildiği takdirde sirke olur. İmâmeynin katında ise az bir ekşime ile sirkeye
dönüşmüş olur. Nitekim bu Muzmerât'ta da böyledir.
Eğer bir fare şıranın içine düşerse ve parçalanmazdan önce leşi şıranın içinden çıkarılıp atılırsa, o
şıra şarap oluncaya kadar bırakılırsa, sonra da kendiliğinden sirkeye dönüşürse veya kişi bir şey
atmak suretiyle onu sirkeye dönüştürürse helâl olur. Es-Sirâciye'de olduğu gibi, bazıları bununla
fetvâ vermişlerdir.
Eğer bir damla şarap bir testi suyun içine damlarsa, sonra o su bir sirke küpüne dökülürse, onu
ifsâd etmez. Fetvâ da bunun üzerinedir. Bu meselenin tamamı El-Kuhistânî'dedir.
Hamr, sirke olduğu zaman onun hizasında olan kabın her tarafı tâhir olur. Hizasından yukarı olan
kısımlar ise, bazı âlimler: «O da tebean tâhir olur» demişler, bazıları da: «tâhir olmaz» demişlerdir.
Çünkü orada kurumuş hamr vardır. Ancak sirke ile yıkanırsa, sonra aynı anda sirkeye dönüşürse
tâhir olur. Hidâye.
Fetvâ birinci görüşe göredir. Hâniye.
METİN
Hâram olan nevilerin ikincisi, tılâ'dır. Tılâ (üzüm şırası)'dır. Üçte ikisinden az miktarı gidinceye
kadar pişirilir. Ve böylece sarhoş edici olur. Musannıf bu nev'a «Tılâ» değil, «Bâzîk» denmesini
daha doğru bulmuştur.
Tılâ'ya gelince, o, musannıfın şu kavli ile belirtilmektedir: «Tılâ, üzüm suyundan üçte ikisi gidinceye
ve üçte biri kalıncaya dek kaynatılandır.» Böylece sarhoş edici olur. Doğrusu da budur. Nitekim
El-Muhît ve başka kitapların sahipleri bunu kabul etmişlerdir. Yani bu ismi vermekte bunu kabul
etmişler; hükmü değil... Çünkü üçte ikisi gidenin ve El-Muhît'te «Et-Tılâ diye isimlerin helâl olduğu
sabittir. Çünkü sahabenin büyükleri bundan içmişlerdir. Nitekim Eş-Şurunbulâlî'de de bu yer
almaktadır. Eş-Şurunbulâlî der ki: «Buna Tılâ isminin verilmesinin nedeni Hz. Ömer'in: «Bu amma
da devenin tılâsına benzer» demesidir. Tılâ uyuz devenin yağlanmasında kullanılan katran
demektir.»
Birinci tefsire binaen tılânın necaseti müellifin de dediği gibi hamr gibidir. Fetvâ da buna göre
verilir.
Haram olan içki nevilerinin üçüncüsü sekerdir. Seker, hurmanın suyunun pişmemiş ve şiddetleştiği
ve köpük aktığı zamanki halidir.
Dördüncü türe gelince, o kuru üzüm Nakî'ıdır. Kuru üzüm nakî'ı, kuru üzüm suyunun çiğ olanıdır.
Bunun da haram olması kendiliğinden galeyan ettikten sonra köpük atmasıdır.
Hamrdan sonra zikredilen bu üç çeşit de köpürdüğü ve katılaştığında haram olurlar. Aksi takdirde
ittifakla haram değildirler. Eğer köpük atarlarsa ittifakla haramdırlar. Kelâmının zahiri de budur.
Binaenaleyh diğer metinlere gelince. o burada İmâmeyn'in kavlini seçmiştir. Bunu El-Burcundî dedi.
Evet, El-Kuhistânî dedi ki: «Burada kaydı terk etti. Çünkü daha önce zikrettiği kaydı esas almıştır.»
Uyan.
Müellif seker ile nakî'ın necâset hükümlerini açıklamadı. Onun kelâmından anlaşıldığına göre bu iki
maddenin necaseti hafiftir. Bu aynı zamanda Serahsî'nin de seçtiği görüştür. El-Hidâye'de bunların


necasetlerinin galize oldukları görüşü seçilmiştir.
Bu üç çeşidin haramlığı hamrın haramlığından daha hafiftir. Binaenaleyh: «Bunlar helâldir» diyen
bir kişi küfre girmez. Çünkü bunların haram oluşları içtihâtla sâbit olmuştur.
İZAH
«Pişirilir ilh...» Bu kaydı şunun için getirdi. Çünkü üçte ikisi tamamen giderse ve bu takdirde tatlı
olursa, herkesin katında onun içilmesi helâldir. Gâleyan eder, şiddetleşirse, sarhoş etmedikten
sonra, İmâm-ı Azam ve Ebû Yûsuf'un katında içilmesi helâldir. Fakat İmâm Muhammed burada
muhâlefet etmiştir. Şerh-u Miskîn. İleride de gelecektir.
«Sarhoş edici olur ilh...» Yani galeyan ederek, şiddetlenerek, katılaşarak ve köpük atarak. Bu
takdirde onun azını da çoğunu da içmek haram olur. Fakat tatlı kaldıkça onu içmek helâldir. İtkânî.
Fakat bu kaydın burada zikredilmesi zarurî değildir. Çünkü musannıfın: «galeyân edip katılaştığı
zaman hepsi haramdır» sözünde bu zaten gelecektir.
«Ona El-Bâzik denir ilh...» El-Bâzik, «zâl»ın kesresiyle veya fethasıyls «El-Bâzak» okunabilir.
Nitekim Kâmûs'ta da bu yer almaktadır. Buna aynı zamanda «El-Munassaf» denir. Çünkü
«El-Munassaf»ın manası «yarısı gitmiş» demektir. «El-Bâzik» ise «yarısından azı gitmiş» demektir.
İkisinde de hüküm birdir. Nitekim bu durum El-Gâye ve başka kitaplarda da yer almaktadır.
«Ve sarhoş edici olsa ilh...» Yani katılaşıp tatlılığı ortadan kalkmakla sarhoş edici olsa; böylesinden
çok içilirse sarhoş eder.
«Hükümde değil, isimde böyledir ilh...» Musannıfın sözleri şiddetli bir şeklide insanı vehme
düşürdüğünden şârih gereken itinayı gösterdi. Çünkü onun kelâmı haram olan içkiler hususundadır
ve o içkilerden birisi de Tılâ'dır. Tılâ'yı evvelâ bir tefsirle açıkladı, sonra başka bir tefsirle açıkladı,
ve ikinci tefsirin doğru olduğuna hükmetti. İnsan «harâm olan ikinci manadır, birincisi değil» diye
vehmedebilir. Halbuki durum tam aksinedir. Binaenaleyh Bâzik ve Munassaf ittifakla harâmdırlar.
Tılâ ise helâldir. Tılâ kaynatılmak suretiyle üçte ikisi gitmiş olandır. Aynı zamanda ona «Müselles»
de denir. Ancak İmâm Muhammed'in katında helâl değildir. Nitekim bu hüküm ileride gelecektir.
Binaenaleyh Ebû Yûsuf ile İmâm-ı Âzam'ın katında ancak sarhoşluğu gerçekleştiren son bardağı
harâmdır. Nitekim bunun açıklaması ileride gelecektir.
ylece şârih, musannıfın Tılâ'dan maksadının üçte ikisi pişirilmek suretiyle giden nesne
olduğuna, birincisinin haram, ikincisinin helâl olduğuna dikkat çekti.
Eş-Şurunbulâli bu konuda araştırma yaparak: «Tılâ bir çok şeylere isim olarak zikredilir. Onlardan
birisi El-Bâzik, birisi El-Munassaf birisi El-Müselles'tir. Hatta üzüm şırasından pişirilmiş her
nesneye de Tılâ denilir.» demektedir.
Ben derim ki: El-Muğrib adlı lügat kitabında 'Tılâ', develeri yağlamakta kullanılan katran ve benzeri
maddelerdir. Ve aynı zamanda içkilerden katılaşan her içkiye de teşbih yoluyla Tılâ denir. Hatta
El-Müselles'e yani üçte ikisi giden içkiye de Tılâ denilmekte olduğu» belirtilmektedir.
«Birinci tefsire göre ilh...» İkinci tefsire binaen o tâhirdir, çünkü içilmesi helâldir. İmâm Muhammed
katında ileride geleceği gibi necistir.
«Bununla fetvâ verilir ilh...» Bu sözü El-Kuhistânî, El-Kirmânî ve başkasına nispet etmiştir.
«O hurma suyunun çiğ kısmına denir ilh...» Bu, hurmadan elde edilen üç çeşit içkiden birisidir.
İkincisine «nebîz» denir. Nebîz asgarî seviyede pişirilmiş hurma suyudur. Bu helâldir.
Üçüncüsüne «El-Fadîğ» denilir. Bu, salkım halindeki yaş hurma suyunun kaynatılmamışıdır.
«El-Fadğ» kökünden türemiştir. Çünkü bu kırmak manasınadır. Bu hurma hoşafına «El-Fadîğ»
demenin nedeni, hurmanın kırılıp bir küpe konularak üzerine sıcak su dökülmek suretiyle tadının
çıkmasının sağlanmasıdır. Onun hükmü «seker»in hükmü gibidir. Bu hususu En-Nihâye müellifi
ifade etmektedir. Binaenaleyh eğer musannıf «üçüncüsü hurma suyunun pişirilmemişidir.» deseydi
hem Es-Seker, hem de El-Fadiğ kısımlarını kapsardı. Çünkü «temr (hurma)», ism-i cinstir. Her çeşit
hurmayı kapsar. Nitekim bu durum El-Kuhistânî'deyle yer almıştır. Düşün.
«Şiddetlendiği, (katılaştığı ve kalınlaştığı) zaman ilh...» sözüne gelince; bu kaydın burada
zikredilmesi de daha önceki kayıt gibi lüzumsuzdur. Çünkü musannıfın kelâmında bu gelecektir.
«Kuru üzümün nakî'i ilh...» El-Muğrib: «Nakî demek, kuru üzümün şırasının çıkması için testiye,
kaba atılması demektir» diyor. İbnu'l-Esîr dedi ki: «Nakî kuru üzümden veya başka maddelerden
pişmeksizin edinilen şaraptır.» Es-Sıhâh ve El-Esâs adlı kitaplarda da buna işaret edildi. Öyleyse
müellif için burada en uygunu «Busr, rutab, temr (hurma) ve zebîb (kuru üzüm) nakîi» demek idi.


Kuhistânî'den özetle. Lâkin El-İtkâni ifade etti ki: «Rutabın (yaş hurmanın) suya daldırılmaya ihtiyacı
yoktur. Çünkü nakî kurudur, su ile yumuşasın diye suya atılır. İşte bunun için musannıf «y
hurma» manasına gelen Er-Rutab'ı ayrı ve tek başına zikretti.» Düşün.
«Galeyandan sonra köpük atma şartıyla ilh...» Daha önceki kayıtta olduğu gibi, bu ibareden sonra
gelen ibare de bu kaydı gereksiz kılmaktadır.
«Galeyân edip katılaştığı zaman ilh...» Yani tatlılığı gidiyor sarhoş edici oluyor, demektir. İsterse
İmâm Ebû Hanîfe'nin görüşünün aksine olarak köpük atmasa dahi.
«Eğer galeyân ve katılaşma olmazsa ittifakla haram olmaz» Yani içinde tatlılık kalmış ise haram
olmaz demektir.
«Eğer köpük atarsa ittifakta haram olur ilh...» Yani azı da, çoğu da haram olur. Fakat haddi ancak
sarhoşluk verdiği zaman gerektirir. Nitekim bu hüküm El-Multekâ'dayle yer almış bulunmaktadır.
«Onun kelâmının zahiridir ilh...» Zira o «köpük olacak» demedi.
«O burada onların ikisinin kavlini seçmiştir ilh...» Yani köpük atmak koşmamak suretiyle demektir.
«Kaydı terk etti» sözüyle «köpük atma» kaydına işaret etmiştir.
«Çünkü o daha öncekini kabul etmiştir ilh...» Yani burada bunu açıkça belirletmedi. Çünkü daha
önce hamrın tarifinde takdim ettiğine dayalı olarak bunu yaptı.
«Onun sözünden anlaşılan ilh...» Çünkü o açıkça «El-Bâzik'in necaseti hamr gibidir» dedi; fakat
El-Bâzik'tan sonra gelen Nakî ile Seker hakkında sükût etti. Bu bakımdan «Müellif daha öncekine
itimat ederek bunu terketmiştir» demek uzak bir ihtimal oluyor. Düşün.
«Hidâye'de necaset-i galîze olduğu görüşünü seçmiştir ilh...» Bu tartışılır. Çünkü Hidâye'nin ibaresi
şudur: «Onun necaseti bir rivayete göre hafîfe, başka birisine göre galîzadır.»
Onun Ed-Dürrü'l-Muntekâ'daki ibaresi buradaki ibaresinden daha güzeldir. Zira orada dedi ki:
«Serahsînin seçtiği görüşe göre Es-Seker ile En-Nakî'deki necâset «hafîfe» dir. Hidâye'de: «bir
rivayette galize olduğu belirtilmiştir» ifadesine rağmen böyledir.»
Onun necâsetler bahsindeki ibaresi de şöyledir: «Diğer içkiler hususunda hem galîze, hem hafîfe,
hem de tâhir olmak rivayetleri vardır. El-Bahr'da «Galîze», En-Nehr'de ortası yani «hafîfe» tercih
edilmiştir.»
«Onların haramlığı» Yani El-Bâzik, Et-Tılâ, Es-Seker ve En-Nakî'in haramlılıkları demektir.
«Çünkü onların haram olmaları içtihatladır ilh...» Hatta El-Evzâî Et-Tılâ ve En-Nakî'in helâl olduğunu
yledi. Şerik de ikincisinin yani Es-Seker'in mubah olduğunu söyledi. Çünkü Cenâb-ı Hak bizim
üzerimize: «Ondan Seker ve güzel rızık edinirsiniz» (Nahl, 67) diye minnet etmektedir. Şerîk'e cevap
olarak denilir ki: «Bu bütün içkilerin mubah olduğu devrededir.» Bunun tamamı El-Hidâye'dedir. Bu
hamrın tam hilafınadır. Çünkü hamrın haramlığına dair deliller kesindir. Onun için onu helâl sayan
küfre girmiş oluyor.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...