BAKMA VE DOKUNMA FASLI
METİN
Erkek
diğer erkeğe, göbek altı ile diz kapakları arasındaki hudud hariç, bakabilir. Şehvet hududuna
varan
bir genç oğlanın bedenine de
bakabilir. Müctebâ. O genç oğlan yüzü güzel ve tüysüz olsa
bile.
Bu, na-maz bahsinde geçmişti.
Metinde
iki defa geçen er-Raçul (erkek) kelimesi, ikisinin de aynı ki-şiyi ifade ihtimalini doğurduğu
için
ikincisinin «racul» şeklinde yazılması daha evlâ olurdu. Bundan sonra gelen meselede de
durum
bu şekilde-dir.
Kuhistânî.
Bana
göre burada îfadenin bulunduğu yer böyle bir anlamaya mey-dan vermez. Dikkat edilsin.
Ez-Zâhidî'den
nakledilmiştir ki; bir erkek izni olmak şartıyla diğer bir erkeğin avret yerlerine
bakmakla günahkâr olmaz.
Derim
ki: Buna dikkat edilmelidir. Hatta Ez-Zâhidî'nin lafzı şöyledir: «Açık olmadığı halde
başkasının görülmesi caiz olmayan uzuvlarına bak-mak insanı günahkâr etmez.» tarzın dadır. Bu iyi
bilinsin!...
Ancak kişi göbek ile diz kapaklarının altında kalan yerlere bakamaz. Göbek görü-nebilir,
fakat
diz kapağı
görünemez.
Kişi,
hanımının ve kendisine cinsî ilişki helâl olan cariyesinin tena-sül uzvuna
bakabilir. Ateşperest
olan
cariyesi, kendisiyle kitabet akdi
veya kendisiyle başkası arasında ortak olan cariye, başkasının
nikâhın-da
bulunan cariyesi, süt veya sıhriyet yoluyla kendisine mahrem olan cariyesi bu hükmün
dışındadır.
Evet, bunların hükmü ecnebi bir
kadının hükmü gibidir. Yani
bedenlerine bakmak
haramdır.
Onlara bakamaz. Müctebâ.
Bu
mesele ön ve arkası yırtılarak
birlesen bir cariye hususunda
müşküldür. Zira kişi bu cariye ile
cinsî
ilişki kurmak yetkisine sahib de-ğildir ve ona bakamaz da. Kuhistanî.
Ben
derim ki: Burada galib duruma göre hareket edilir, denmiştir.
Şehvetle
veya şehvet olmaksızın hanımının ve helâl olan cariyesinin tenasül uzvuna bakabilir. Fakat
evlâ
olan bakmamaktır. Çünkü bu,
unut-kanlığa yol açar.
Mahremi
olan yani kendisine sonsuza dek
haram olan bir kadının başına, yüzüne, göğsüne,
baldırlarına
ve bazularına, şehvetten emin
ise, bakabilir. Mahremden maksad, ebediyyen kendisine
nikâhı
helâl olma-yan kadındır. Bu
mahremiyet isterse neseble, isterse
-zina dahil- başka bir
sebeble
olsun. Eğer kişi hem kendisinin hem de kadının şehvetinden emin ise ona bakabilir. Bunu
el-Hidâye'de
zikretmiştir.
Kim
ki: «Şehvetinin emniyeti sözüyle ancak kişinin kendi şehveti kastedilmiştir» derse, o manada
kusur
yapmış olur. İbn-i Kemâl.
Eğer
şehvetten emin değilse bakamaz. İster şehvetten emin olsun ister olmasın, kişi mahremi olan
bir
kadının sırtına ve karnına bakamaz. Burada İmam Şafiî'ye aykırılık vardır. Kişi aynı zamanda
mahreminin
bal-dırlarına da bakamaz. Bunun aslı şu âyettir:
«Onlar
ziynetlerini ancak kocalarına gösterebilirler» (Nur, 31)
İşte
bu zikredilen mahaller ziynet yerleridir. Ama sırt ve benzeri yer-ler ziynet yerleri değildir.
Başkasına ait olan cariyenin, ister mudebbere, ister ümmü veled ol-sun, hükmü böyledir. Yani
mahreminin
neresine bakabiliyorsa bahis konusu cariyenin de o yerlerine bakabilir. Erkek olsun,
kadın
olsun bakıl-ması helâl olan yerlere dokunulması da helâldir. Eğer kişi kendisinin ve cariyenin
şehvetinden
emin oldukça... Çünkü Cenab-ı
Peygamber, Hz. Fâtıma'nın başını
öperdi. Ve O: «Kim ki
annesinin
ayağını öperse sanki cennet kapısının eşiğini öpmüştün) buyurdu.
Eğer
şehvetten emin değilse veya içinde şüphe varsa bakması da, ellemesi de helâl değildir. İbn
Sultan'ın
Keşfu'l-Hakaik'i ve
El-Mücteba.
Ancak
bir ecnebi kadının bakılması helâl olan yerlerine elini dokunduramaz. Kadının yüzünü ve
ellerini
ellemesi helâl değildir. Şehvetten emin olsa dahi... Çünkü bu daha ağır bir ayıptır. Bunun
için
bununla ni-kâh hürmeti sabit olur.
Bu hüküm genç kadınlar hakkındadır.
Şehvet
uyandırmayan ihtiyar kadınların elini sıkmakta onların eline dokunmakta bir beis yoktur.
Şehvetten
emin olduğu zaman onun elini ellemekte de bir beis yoktur. Ne zadan dokunmak caizse o
zaman
yol-culuğa götürmesi de caiz olur.
Eğer kendi nefsinden ve ondan
emin ise onunla tek
başına
bir yerde bulunabilir. Aksi takdirde duramaz. El-Eş-bâh adlı kitabta: «Ecnebi bir kadınla
yapayalnız,
başbaşa kalmak haram-dır. Ancak kadın borçlu ise, borcunu ödemekten kaçarak bir
harebeye
girmişse ancak o harabede onu bekleyebilir. Veya kadın çirkin bir
ihtiyarsa, veya perdeli
ise
onunla beraber durabilir» hükmü yer almaktadır.
Mahrem
olan bir kimse ile bir yerde başbaşa kalmak mubahtır. An-cak, sütten kız kızkardeşler ve
genç
kainvalide müstesnadır.
es-Şurunbulâlî'ye
adlı kitapta el-Cevhere adlı kitaba
atıf ederek şöyle denildi: Aksıran veya selâm
veren
ihtiyar bir kadın hariç kişi ecnebi bir kadınla konuşamaz. Aksıran kadına dua eder, selâmı
cevaplandırır.
Aksi takdirde, yani ihtiyar değilse bunu da
yapamaz.
Bununla
anlaşıldı ki el-Kuhistaninin: «Kişinin muhtaç olmadığı bir şeyle onunla konuşur»
ibaresindeki «la» harfi fazladır. Dikkat!..
Kişinin
bakılması helâl olan yeri ellemesi helâldir. Onu satın almak istediği zaman, bu takdirde
şehvetinden
korksa bile, elleyebilir. Çünkü
bunda zaruret vardır. Bazıları
«bizim zamanımızda
elleyemez»
demişler-dir. El-İhtiyâr'da bu kesinlik kazanmaktadır. Yani kesinlikle elleyemez
denilmektedir.
Ekmek
yaptırmak için iş gücünü
kiralayacağı zaman ayaklarına ve kollarına da bakabilir
demişlerdir. Tatarhâniye.
İZAH
«Elleme» ibaresi burada fazladan getirilmiş, çünkü musannif bun-dan söz etmiştir. Başlıkta bunun
zikredilmemesi .ihtiyaç anında müraca-at edilsin diye yerinin bilinmesi kabilinden zikredilmesi daha
evlâ
ise de kusur sayılmaz.
T.
«Erkek erkeğin ilh...» El-İnâye'de ve başka kitaplarda «insan uzvu-na bakma meseleleri dörttür.»
denilmektedir.
1
- Erkeğin kadına, bakması,
2
- Kadının erkeğe bakması,
3
- Erkeğin erkeğe,
4
- Kadının Kadına bakması.
Birinci
kısım dört bölümden
ibarettir:
A)
Erkeğin yabancı hür kadına bakması,
B)
Erkeğin kendine helâl olan hanımına ve cariyesine
bakması,
C)
Mahremi olan kadınlara bakması,
D)
Başkasının cariyesine bakması.
Anla!
«Şehvet
haddine varmış ilh...» demek,
murâhik olmuş demektir. Bu-rada onda olan şehvetin haddi
kastedilmektedir. T.
Ben
derim ki: «Namazın şartları» bahsinde nassı şu olan bir ibare getirdi: «Es-Sirâc'ta çok küçük
olan,
erkek çocuk için ayıp yoktur. İştah çektikten sonra ön ve arka ayıp yerlerin görünmesi
haramdır.
Sonra on yaşına varınca avreti galizlesin Ondan sonra da baliğ gibi olur.»
El-Eşbâh
adlı kitab'ta: «Erkek çocuk onbeş yaşına kadar kadınların bulunduğu yere girebilir»
diyor.
Dikkat!..
«Güzel
yüzlü tüysüz dahi olsa ilh...» El-Hindiye adlı kitapta şu
hü-küm yer almaktadır: «Erkek çocuk
erkeklik çağına vardığında eğer par-lak yüzlü değilse onun hükmü erkeklerin, eğer parlak yüzlü ise
onun
hük-mü kadınların hükmüdür. O
tepesinden tırnağına kadar avrettir,
ona şehvetle bakmak
helâl
değildir. Onunla başbaşa kalmak, şehvetsiz ona bak-mak ise zararsızdır. Bunun için ona peçe
takılması emredilmedi. El-Mültekat adlı kitapta da böyle denilmektedir. Bu kitab
mahremiyeti
gerek-tiren
şehveti zikretmedi. Acaba o kalbin meyli midir? Yoksa tenasül uz-vunun
harekete
geçmesi
midir? Bu yazılsın.» T.
Ben
derim ki: Sarih nikâh babının muharremât faslında şunu söyle-di: «Evlenme hürmetini
gerektiren
bakmada ve dokunmada şehvetin
hu-dudu, aletin harekete geçmesi veya hareketli ise
hareketinin
artmasıdır. Bununla fetva verilir.
Bir kadın veya kalbi harekete geçiren veya
hareket-liliği
artan bir ihtiyarın benzeri hakkında
da bu fetva verilir.»
El-Kuhistânî
bunu bizim imamlarımızdan naklettikten sonra dedi ki: «Âlimlerin umumisi dediler: Bu
şehvetin
haddi kalb ile meyletmek, boy-nuna sarılmayı arzu etmektir.
Bazıları da onunla harama
aldırış
etmek-sizin cinsel ilişki kurmayı kastetmektir, dediler. Nitekim bir mısrada bu şekilde ifade
edilmiştir: «Kadınlar hususunda ise bunun hududu, sadece kalbî iştahtır.»
El-Kuhistânî
bu fasılda şunu söyledi: «Kadına
bakmanın helâl olması için şart: O kadına ve o kişiye
bakmanın
helâl olması için yakîn yoluyla şehvetten emin olmaktır. Yani o kadına veya o kişiye
yaklaşmak için ne-fisle bir meyi olmayacaktır. Onun veya o kişiyi ellemeye, bakışla beraber böyle
bir
meyil olmamalıdır. Öyle ki güzel yüz ile çok meta arasındaki tefrikayı idrak edecektir.
Binaenaleyh
öpmeye olan meyi haram edici şehvetin üstünde bir durumdur. Onun için
selef lutîler
yani
gulamparalar bir çok sınıftır, derler:
A)Bir
sınıf vardır ki sadece bakarlar,
B)Bir
başka sınıf el sıkarlar,
C)Bir
sınıf vardır ki o kötü fiili icra
ederler.
Bunda,
buna işaret vardır ki, kişi onda
şehvetin olduğunu biliyor, zannediyor veya şüphe ediyorsa,
El-Muhît
ve başka kitaplarda yer al-dığına göre, nazar haram olmuş oluyor.»
Ben
derim ki: Hülâsası şudur: Sadece nazar ve o yüzü güzel say-mak, onu çirkin yüze üstün kılmak,
tıpkı
büyük ve çok olan metaın gü-zel kabul edilmesi gibidir. Bunda herhangi bir beis yoktur. Çünkü
insan
tabiatı bundan hali değildir. Hatta
bu küçük yaşta bile bulunur.
Mesela mümeyyiz küçük
çocuk,
güzel yüzlerle çirkinlerden daha
fazla ülfet eder. Ona daha fazla rağbeti vardır. Onu daha
fazla
sever. Ayriyeten bu du-rum hayvanlarda da mevcuttur. Güzel bir kadına meyleden ve
bahsini
onun
üzerine koyan bir deveden bahsedildi Bana ki; deve o güzel ka-dını gördükçe onun üzerine
başını
koyar, başka insanların yanına
gitmezmiş. İşte devenin bu yaptığı şey şehvet nazarı değildir.
Şehvet
an-cak bu meyilden sonra onun yakınlığına veya ona meyletmeye, bol ve güzel metaa oton
meylinden daha fazla olarak yakınlık meyli göstermek-tir.
Veya sakallı bir insana olan meylinden
fazla
meyil göstermektir. Çün-kü sakallı
bir insana meyi, sadece istihsânîdir. Onda beraber bir
lezzet
veya kalbin o sakallıya doğru hareketi bahis konusu değildir. Tıpkı oğ-luna veya güzel yüzlü
kardeşine meylinde olduğu gibi. Bu meylin üstün-de öpmek, boynuna veya kendisine sarılmak
yahut
da kendisiyle yatmak meyli
gelmektedir. Bu meyi tenasül uzvunun hareketi olmaksızın da
olsa
böyledir. Nikahlanma hürmetinde şart
koşulmasına gelince, umulur ki bu ihtiyat içindir. Allah
daha
iyisini bilir.
Gizli
değildir ki en ihtiyatlı durum,
kayıtsız şartsız bakmamaktır. Ta-tarhâniye'de dedi ki:
«Muhammed
bin Hasan güzel yüzlü idi. Ebû
Hânife ders esnasında onu daima
arkasında
oturtuyordu. Veya bir direğin arkasında oturmasını istiyordu. Takvasının
kemaline rağmen gözün
hainliiğnden
korkardı.»
Bizim
namazın şartları bahsinde yazdıklarımıza müracaat et.
«Erkeğin
erkeğe bakması» sözündeki ifadelerde birincisi ikincisinin aynı olduğu hususunda vehm
olmasın
sözüne gelince, ikinci kelime de birincisi gibi ma'rifedir. Aynı kelime ma'rife olarak tekrar
edilirse
ikinci-sinden birincisinin kastedildiği anlaşılır. Fakat bu kaide küllî değildir. Zira Cenab-ı
Hâk,
Kur'ân'da: «Sana da, (ey Muhammed) önündeki kitabtan olanı doğrulayıcı olarak kitabı
(Kur'ân'ı)
hak olarak indirdik.» (el-Mâide-48) buyurmaktadır. Yani bu
âyette El-Kitab kelimesi ma'rife
olarak
tekrar edilmişse de ikincisiyle birincinin aynısı kastedilmemiştir. Zira birincisi Kur'ân,
ikincisi
Tevrat, İncil ve diğer semavî
kitablardır. Mümkündür ki şöyle
denilsin: Birinci ve i-kinci
kelimedeki elif-lâm'lar cins içindir. Cins için olan eliflâm'larla marife olan nekîrenin hükmündedir.
Ez-Zahîre
ve diğer kitaplarda yer aldığına göre: «Kadının sırtında elbise varsa, ve eğer elbise
bedene
bitişik ve bedeni gösterecek nitelik-te ince olmazsa elbise altında onun bedenini dikkatle
zihinde
tasavvurda beis yoktur. Eğer
bitişik veya ince olursa: kişiye en uygunu gözünü bu bakıştan
alıkoymasıdır.»
Et-Tebyîn adlı kitapta dedi ki: «Kadının sırtında elbise varsa ve o el-bise de altındaki beden hacmini
göstermiyorsa
onun bedenini süzmek-te, teemmül
etmekte beis yoktur. Eğer hacmi gösteren
nitelikte
ise o za-man kadının vücuduna
bakılmaz. Çünkü Cenab-ı Peygamber:
«Kim ki arkadan bir
kadına
bakar, elbisesini görürse, kemiklerinin hacmi kendi-sine görünecek derecede onu süzerse
Cennet
kokusunu koklayamaz» buyurmuştur. Bir de kadının
elbisesi vücudun vasıflarını
göstermedikçe bakan, kadının içinde bulunduğu bir çadıra bakmak gibidir. Elbise, için-deki bedeni
aksettiriyorsa
o vakit kadının azalarına bakmış
oluyor de-mektir.»
Derim
ki: Bunun ifade ettiği manâ şudur: Azanın hacmini gösterecek tarzda elbise giymek
memnudur.
Velev ki o elbise, içindeki bedeni gös-termeyecek tarzda kalın olsa dahi. Hacm kelimesi
konusunda
El-Muğrib şunları söyler: «Gebe bir kadını elledim. Karnındaki çocuğun hacmini
bul-dum»
denilir.» «Cariyenin göğsü üzerinde memeler hacimlendiler, yani yüceldiler.» denilir.
Hacmin
hakikati o yücelirse, irtifa gösterirse demektir. Kemiklerin hacmi görününceye kadar sözü
de
böyledir.»
Bu
tefsire göre bedenle bitişik,
vücuddaki azaların hacmini göste-ren elbise beden üzerinde dahi
olsa
başkasının avretine bakmak helâl değildir. «Hacmi vasıflandırmıyorsa» sözü de bu manâ
üzerine
hamledil-sin.
Düşünülsün.
«Diz
kapağı da avrettir ilh...» Yani
görülmesi caiz olmayan uzuvlar-dandır. Çünkü Darakutnî «Göbek
altından
diz kapağına kadar avrettir»
rivayetini yapmaktadır.
El-Hidâye'de de geçtiği gibi Rukbe (dizkapağı) baldır ile dizin üstün-deki kalça kemiklerinin
birleştiği
noktadır. El-Burcundî'de «Göbeğin
al-tından maksad, göbekten geçmekte olan çizginin
altıdır.
Bu çizgi be-den çevresi etrafında
dolanır. Öyle ki her tarafta onun
uzaklığı eşittir.»
diyor.
El-Hidâye'de şu hüküm yer almaktadır: «Göbek, Ebû Esmat ve Şa-fiî'nin hilâfına rağmen avret
sayılmaz.
Fakat dizkapağı Şafiî'nin hilâfı-na
rağmen avrettir. Kalın baldır, yani
uyluk, Zahirîlerin
hilâfına
rağmen avrettir. Göbeğin altından
tenasül uzvunun etrafındaki kılların
bitim nok-tasına
kadar
olan kısım İbnü'l-Fadl'ın hilafına rağmen avrettir. İbn Fadl bu hususta adete
güvenmiş, hass
ile
adete itibar edilmez hükmü ise apa-çıktır. Dizkapağının avret olması hükmü baldıra nazaran
daha
hafiftir. Baldırdaki avret hükmü
kabul ve düburdeki avret hükmünden daha ha-fiftir. Öyle ki diz
kapağını
açan bir kimseye yumuşakça «kapat» diye nasihat edilir. Baldırını açan bir kimse ondan
biraz
daha şiddetli bir şekilde uyarılır. Ön ve arkasını yani kabul
ve dübürünü açan bir kimse ise
eğer
bunda ısrar ederse dövülmek suretiyle edeblendirilir.» Özetle.
«Kişi
hanımına ve cariyesine ilh... O, onlara onlar da tepeden tırnağa kadar, şehvetle dahi olsa
bütün
bedenine bakabilir. Çünkü
bakış, helâl olan cinsî ilişkiden daha hafiftir. Madem ki aralarında,
cinsî
ilişki cereyan ediyor, bakış da olabilir.
Kuhistânî.
«Helâl»
kelimesi Hidâye'de olduğu gibi cariyenin vasfı yani helâl olan cariyenin kaydıdır. Çünkü
mecusî
olan câriye helâl değildir. Fakat en ev-lâsı, bu kaydın nikâhlısına
da ait olmasıdır. Çünkü
El-Kuhistânî'de
«Kişi zihâr ile kendisinden ayrılan kadının tenasül uzvuna bakamaz»
denilmek-tedir.
Bu da Ebû Hânife ve Ebû Yûsuf'un
dediğine binaendir. Onun tüy-lerine, saçarına,
sırt
ve göğsüne bakabilir. Kadıhân'da
böyle yer aldığını görüyoruz.
Hayızlı kadına gelince kocasına
peştemal
altındaki kısımlara yaklaşmak haramdır. Sarih hayız bahsinde şunları söyledi: «Peştemal
al-tındaki
kısımlara bakmak, araları ellemek helâl midir, değil midir? Burada tereddüt
vardır.»
«Nikâh
bağı yoluyla cinsi ilişki kurduğu kadın ilh...» Onun anası ve-ya kızı ile cinsi ilişki haramdır.!.T
El-Müctebâ'nın
metninde geçmekte olan «Onun hükmü ecnebi hük-mü gibidir ilh...» ibaresinden
ecnebi
cariye kastedilmektedir. Çünkü El-İnâye sahibi: «Kendisine helâl olan cariyesinin bütün
bedenine
bakar kay-dı şu noktadan ileri
geliyor» dedikten sonra şunları ilâve
eder: «Mecusîye olan
cariyesinin
hükmü ve sütten kardeşi olan cariyenin hükmü bakış hususunda başkasının cariyesinin
hükmü
gibidir. Çünkü bütün bedene bakmak
ancak cinsi ilişkinin helâl olması şartıyla caizdir,
helâldir.
İlişki yok olduktan sonra bakmak da yok oluyor demektir.»
«Kendisine
cinsi ilişi helâl olan cariyenin bütün bedenine bakmak kaydı ön ve arka organları
birleşen
bir cariye için müşkülleşir ilh...»
Çünkü
bu cariye ite cinsi ilişki kurmak,
helâl değildir. Ancak ön yoldan cinsi ilişki kurduğu takdirde
arka
yola karışmayacaktır, kanaatini
taşıyor-sa o zaman helâldir. Eğer bu
hususta şüphede ise
onunla
cinsi ilişki ku-ramaz. Nitekim bu kaide El-Hindiye'de yer almaktadır.
«Onu
terk etmek evlâdır ilh...»
El-Hidâye'de «En uygun olanı kişi-nin hanımına, hanımının da kişinin
avret
yerlerine bakmamasıdır.» deni-liyor. Çünkü Resul-ü Ekrem:
«Herhangi biriniz ailesiyle cinsî
ilişki
kur-duğu zaman gücü yettiği kadar
gizlensin. Erkekler develer
gibi soyun-masınlar»
buyurmuştur. Bir de avrete bakmak, unutkanlığı gerektirir. Bu hususta eserler vardır.
İbn
Ömer (Allah ikisinden de razı olsun) derdi ki: «Bakmak, bak-mamaktan daha evlâdır. Çünkü
bakmak,
lezzet manâsını tahsil hususun-da daha elverişlidir.»
Lâkin
bu eserin şerhinde Aynî, bu sözlerin İbn Ömer'den ne sıhhatli, ne de zayıf bir senedle sabit
olmadığını
kaydetmektedir.
Ebû
Yûsuf'tan gelen rivayete göre şöyle
denilmektedir: Ebû Hânife'den
sordum: -Kişi hanımının
tenasül
uzvunu elliyor. Hanım da koca-sının tenasül uzvunu elliyor ki daha
fazla harekete geçsin.
Acaba
bunda herhangi bir beis var
mıdır?
Ebû
Hânife : «Hayır, herhangi bir beis olmaması bir yana ümid ederim ki ecirleri daha da büyür,»
buyurmuştur. Zahire.
«Tenasül
uzvuna bakmak unutkanlık getirir
ilh...» Gözü de zayıf düşürür. T.
BİR
UYARI:
Daha
önce kişi helâl olan cariyesine bakabilir. Cariye de kişinin bü-tün bedenine
bakabilir,
demiştik.
Molla Miskin dedi ki: «Cariye sahibi olan bir kadının cariyesinin bütün bedenine
bakması,
cariyesinin
de onun bü-tün bedenine bakması
hükmü ise malum
değildir.»
Molla
Miskin'i açıklayan Ebussuud, bunun,
musannifin «kadın kadı-na» ibaresinden istifade
edilerek söylendiğini zikretmektedir.
Ben
derim ki; Zahire göre bu öyledir.
Zira bu hususta kadın erkek gibi olsaydı kesinlikle bunu
nasseder, belirtirlerdi. Bir de fakihler; «Baş-kasının ziynet yerlerinden başka yerlerine bakmanın
helâlliği
cinsî iliş-kinin helâl olmasına bağlıdır» demişlerdir. Nitekim bu husus daha önce geçmiştir.
El-İnâye
ve En-Nihâye adlı eserde İstibrâ konusunun biraz önünde şu hüküm yer almaktadır:
«Kadınların
hepsi, bazılarının diğerine bakmasının helâlliği hususunda eşittirler.»
«Kişinin
sebeb dolayısıyla nikâhlanması ebediyyen helâl olmayan ilh...» Süt ve musaharet
gibi.
«O
sebeb zina da olsa ilh...» Nesebten gelmeyen sebebler süt ve musaharet ve
zina gibi
sebeblerdir. Yani bir kadını annesiyle, ninesi, kızı veya torunuyla zina etmesinden dolayı kendisine
helâl
değilse o kadı-nın ancak başına, yüzüne, göğsüne, baldırlarına, bazularına, eğer şehveten
emin
ise bakabilir.
Zeylâî der ki: «O kadının ecnebi bir kadın gibi olması gerekir denil-miştir. Lakin hakikate itibar
etmek
yönünden birinci görüş daha sıhhat-lidir.
Çünkü o kadın ebediyyen ona
haramdır.»
«Onu
yalnız birincisinden ibaret kabul
eden ilh...» İbn Kemâl, iba-resinde Tacu'l-Şerîa ve musannıfa
tariz
ediyor. Yani «Onların şehveti sadece
erkek taarfından nazarı
itibara almaları husurludur» der.
«Kişi
kadının sırt ve karnına bakamaz ilh...» demek sırt ve kar-na tabi olan iki böğrüne, ön ve arka
organlarına,
arka deliği kapsayan iki kenara ve diz kapaklarına bakamaz demektir. Kuhistânî.
«O
söylenenler ziynet yerleridir ilh...» sözüne gelince, bununla işaret edilir ki âyette ziynetin kendisi
kastedilmemiştir. Ziynetin takıldığı mahal kastedilmiştir. Çünkü ziynete bakmak
mutlak şekilde
helâldir.
O halde ziynetten bakmak ziynetin takıldığı yerlerdir. Baş tac'ın, yüz sürmenin, boyun ve
göğüs
ise gerdanlıkların yeridir. Kulak
küpenin mahallidir. Bo-zu
«dümlüç» denilen bilezik yeridir
Kol
bileziğin yeridir. Elayası yüzük ve
kınanın mahallidir. Baldır
halhal denilen ayak bileziğinin,
ayak
kepçesi kınanın yeridir. Zeylâî.
Saç
aks'ın yeridir. Yani saçları bir araya getirip bağlamakta kulla-nılan sicimler veya kadının
saçlarına eklemekte olduğu siyah iplerin ye-ridir. Muğrib.
«Öldükten
sonra azati edilmesi şart koşulmuş veya Ümmü Veled ol-sa bile ilh...» Kendisiyle akt-i
kitabet
edilen cariye, yarısı azad edilen yarısı azad edilmeyen cariye de İmâmın katında mudebbere
ve
ümmü veled cariyeler gibidir. Kühistâni.
«Erkek ona mahremine baktığı gibi bakar ilh...» Çünkü onlar efen-dilerinin ihtiyaçları için çalışırlar,
efendisinin
misafirlerine hizmet eder-ler. Bu esnada sırtlarında hizmet elbiseleri vardır. O
cariyelerin
ecnebi-ler hususunda ev haricindeki
halleri tıpkı kadının ev içindeki yakın ak-rabaları
hakkındaki haline benzer. Hz. Ömer bir cariyenin başında örtü gördüğünde onu kamçısıyla atar ve
«Ey
deffar, bu örtüyü kendinden
at.Sen hür kadınlara kendini benzetmek mi istiyorsun?» derdi. Hz.
Ömer'in
konuşmasında geçen «deffar» kelimesi koku veren, kirli paslı manâsını ifade eder.
«Ecnebiye
olan bir kadının yüz ve elleri ellenmez ilh...» Tabii bu ec-nebiye cariyeden başkasıdır.
Et-Tatarhâniye'de
Câmiu'l-Cevâmı" adlı kitabtan şu nakil
yapılmaktadır: «Cariyenin efendisinin
bedenini
ellemesi, saçlarını yağlaması ve iştahı çekmedikçe onun bedenini ovalamasında beis
yoktur.
Ancak göbeği ile diz kapakları arasına dokunamaz.»
«Yüzünü
ellemek caiz değildir ilh...» Ecnebi kadınını yüzüne bakmak caiz olmakla birlikte şehvetten
emin
olsa bile el ve yüzünü elleyemez.
«Çünkü
bu daha galizdir ve bununla
musaharat hürmeti sabit olur ilh...»
Bu ellemenin bakmaktan
daha
galiz olduğu içindir. Maksad «elle-mek şehvetle olursa» demektir. Böylece mahrem ve
cariyeleri
kapsamak-tadır. Hatta kişi halasının veya cariyesinin bedenini şehvetle ellerse, ki-şiye o
halanın
veya cariyenin kızı haram
olur.
«İştah
çekmeyen ihtiyar kadına gelince ilh...» sözü üzerine; «böyle bir kadının elinin tutulmasının
haram
olmaması için, kişinin de aynı şekilde iştah çekmeyecek halde olması gerekir»
denilmektedir. Kuhistânî bunu El-Kirmânî'den rivayet etmiştir.
Zahire
sahibi dedi ki: «Eğer kadın acuze ve iştah çekmeyecek yaş-taysa onun elini sıkmakta veya
ellemekte herhangi bir beis yoktur. Erkek nefsinden ve kadından emin olduğu
tarzda bir ihtiyarsa
onun
da hükmü budur. O zaman kadının
elini musafaha etmesinde beis yoktur. Eğer nef-sinden ve
kadından
emin değilse bundan sakınmalıdır. Sonra İmam Muhammed; Kadın acuze ise kadının
ellenmesini erkek için mubah gör-müştür. Erkek benzeri cima etmez halde olma şartını nazarı
itibara
alma-mıştır. Dokunan kadın olduğu zaman da bu meselede de bu şartı ileri . sürmemiştir.
Eğer
ikisi de yaşlı ve benzerleri cinsi
ilişkide bulunmayan halde iseler onların müsafahalarından
herhangi
bir beis yoktur. Fetva anında buna dikkat edilsin.»
«Onu
beraberinde sefere götürmesi caizdir ilh...]» Bu ancak mahrem olan ve başkasının cariyesi
hususundadır.
İmam Muhammed «Başkası-nın cariyesiyle halvete çekilmek, onu sefere götürmek»
hususunu
zikretmemiştir. Meşâyih bunun helâl
olup olmadığı hususunda ihtilâf
etmiştir. Bu iki
görüştür.
Yani götürür görüşü de götürmez görüşü de tashih edil-mişlerdir. T.
Ben
derim ki: «Bu hüküm onların zamanında idi. Bunun nedeni sarih ileride İbn Kemâl'de naklen
zikredecektir ki: «Mahremsiz bizim zamanı-mızda fesad ehli galib olduğu için bir cariye sefere
götürülmez.
Bununla fetva verilir. Düşün.
«Hürr
bir ecnebi ile halvet haramdır
ilh...» Çünkü cariyedeki ihtilâfı
daha önce öğrendin. Sarihin
«haramdır»
ibaresi yerine El-Kınye'de: «Tahrim kerahetiyle mekruhtur ibaresi yer almaktadır. Ebû
Yûsuf'tan
gelen rivayete göre haram değil, mekruhtur.»
«Şevhâ
yani çirkin bir acuze olursa ilh... sözüne gelince, El-Kınye'de şöyle denilmiştir: «Acuze bir
kadının
mahremi olmayan birisiyle sefere çıkamayacağı hususunda icmâ ettiler. Binaenaleyh genç
veya ihtiyar bir kişi ile başbaşa da kalamaz.» İhtiyarların elini sıkabilir. Eş-Şifâ'da El-Kermînî'den
gelen
bir rivayete göre «Çirkin bir ihtiyar kadın ve benzeri çımadan kesilmiş bir ihtiyar erkek,
mahremler
menzilesindedir.» Yani bir-birlerine mahrem sayılırlar. Zira ilk etabta hatıra gelen şudur
ki,
onlar ecnebilere nisbeten mahremler menzilesindedirler. Muhtemel ki bu iba-reden maksat şu
olsun:
Bu kişi o çirkin acuze ile beraber mahremler gibidir. Her iki ihtimali Zâhîre'den yaptığımız
nakil
desteklemektedir. Sa-rihin bunu kayıtsız, şartsız
belirtmesi tartışılır. Düşün.
«Veya
bir hail ile ilh...» El-Kınye'de
denildi ki: «Bir erkek bir evde bir kadın da başka bir evde ve her
evin
ayrı bir kilidi varsa, fakat evlerin cümle kapısı birse, ikisini birleştiren bir başka ev olmadıktan
sonra
ke-rahet yoktur.» Bu hüküm için El-Kınye üç kitaba işaret etti. Bundan son-ra da başka bir
kitaba
atfen şöyle dedi: «Bu tarzda bir evde
durmak halvet sayılır. Böyle bir
halvet helâl değildir.»
Sonra
başka bir kitaba işaret ederek: «Eğer kişi bâin bir şekilde ha-nımını boşarsa, onun bir
odasından
başka meskeni yoksa, kendisiyle ka-dın arasında bir perde gerer.» Çünkü perde
olmadığı
takdirde ecnebi ka-dın ile arasında halvet meydana gelmiş olur. Halbuki beraberinde bir
mahrem
de yoktur. İşte bu onların dediklerinin sıhhatli oluşuna delâlet eder.» Çünkü aynı evin iki
odası
bir perde gibidir, hatta
perdeden de daha
evlâdır.
Onun
«perde ile iktifa edilir» sözü kocanın fasık olmaması şartına bağlıdır. Eğer koca fasık İse,
onunla
talakı baine ile boşadığı kadın ara-sında güvenilir bir kadın perde olur. O güvenilir kadın da
el-İhdad
konu-sunda zikredildiğine göre
koca saldırganlık yapmak istediği zaman ona mani olacak
kudret
ve güce sahib olacaktır.
El-Bahr
sahibi El-Kınye'de söylenenin benzerini burada araştırma ko-nusu yapmak şöyle dedi:
«Eğer
ecnebi bir kadın iddet çekmiyorsa onun hakkında da böyle demek
mümkündür. Ancak bunun
hilâfına
bir nakl mevcut ise o zaman bu
hükümden
vazgeçilir.»
El-Fetih'te:
«Kadının kocası öldüğü zaman onun varisleri arasında kadına mahrem olmayan varsa
yine
bu perde hükmü gereğidir.» denil-mektedir.
Ben
derim ki: Kınye'nin: «Onların beraberinde mahrem yoksa» sözü ifade ediyor ki; eğer
beraberinde
mahrem varsa halvet bahis konusu
değildir. Bundan oluşarak meydana gelen şudur:
Haram
olan halvet, perde germekle
ortadan kalkar. Mahremin veya güçlü bir kadının varlığıy-la da
ortadan
kalkar. Acaba başka bir kadının ecnebi kişinin varlığıyla da kalkar mı? İşte bunu görmedim.
Lâkin
İmametü'l Bahr adlı kitapta El-İsbîcâbî'den nakledildiğine göre; «Bir odada beraberlerinde bir
kişi
veya ha-nımı, cariyesi, kızkardeşi gibi bir mahremi olmadığı halde kadınlara 'imam olması
mekruhtur.
Eğer onlardan birisi olursa kerahet ortadan kalkar. Mescidde bu şekilde onlara imamet
yapması
mekruh değildir.» Bahsi ge-çenlere mahrem denilmesi tağlîb yoluyladır. Bahr.
Zahir
şudur ki, kerahetin nedeni halvettir. Ve bunun ifade ettiği de sudur
ki, başka bir kişinin
varlığıyla o halvet, o kerahet ortadan kalkmaz. Lâkin şunu da ifade ediyor ki başka bir kadının
bulunması
da keraheti ortadan kaldırmaz. Böylece buradaki hüküm «güvenilir bir kadınla iktifa
edilir»
şeklinde geçen hükme ters düşer.
Sonra
Münyetu'l-Müftî'de nassı şu olan bir ibare gördüm: «Başka bir kadın beraberinde olsa dahi
ecnebi
bir kadınla başbaşa kalmak, kerâhet-i tahrimiye ite mekruhtur.»
Bana
görünür ki onların «güvenilir
kadın»dan maksadları benzeriyle cinsî ilişki kurulmayan bir
acuze
olacaktır, bununla beraber kendisi ve boşanan kadından şerri defedecek kudrette olacaktır.
Düşünülsün.
«Ancak süt yoluyla gelen kızkardeşi müstesnadır ilh...» demesine ge-lince, El-Kınye'de denildi ki:
«El-Kâdî
Es-Sadru'ş-Şehîd'in İstihsân'ında şu vardır: Süt kardeşle süt kardeşin halvete çekilmemesi
gerekir.
Çünkü bu durumda galib olan cimaın meydana
gelmesidir.»
Allâme
El-Birî ifade etti ki «gerekir» manâsını ifade eden «yenbeğî» burada vücub manâsını
ifade
eder.
Yani süt kardeşin süt kızkardeşle baş-başa kalmaması vacibtir.
«Genç
kayınvalde ilh...» sözüne gelince, el-Kınye'de «Kadın öldü, kocası ve annesi kaldı. Damad ile
kayınvalide fitneden korkmadıkları takdirde bir evde oturabilirler. Eğer 'kayınvalide genç ise
komşular
da ikisi hakkında fitneden korkuyorlarsa onu damadından
uzaklaştırma yet-kisine
sahiptirler.»
Kişinin
dünürleri, İmam Muhammed'in
ihtiyarına binaen hanımının mahremleridir. Mesele burada
ölen
kadının annesi hakkında farzedilmiştir. İllet ifade eder ki onun kızı ve benzerleri için de hüküm
böyledir. Ni-tekim durum gizli değildir.
«Eğer
aksıran kadın acuze değilse ilh...» gençse onu teşmit edemez. Yani o «Elhamdülillah» dese
kendisi
«Yerkamukillâh» diyemez. Diliyle onun selâmını reddedemez. El-Hâniye'de denildi ki:
«Kadınla
karşılaşan kişinin hükmü de böyledir. Onlar bir araya geldiklerinde evvela kişi
selâm verir.
Ecnebi
bir kadın selâm verdiğinde, eğer acuze ise kişi onun selâ-mına işiteceği bir sesle diliyle
cevap
verebilir. Eğer genç ise onun
selâ-mını nefsinde reddeder. Kişi ecnebi bir kadına selam
verdiği
zaman hü-küm böyledir. Yani
buraca cevap aksinedir. Ez-Zâhîre adlı kitapta: «Kişi aksırdığı,
kadın
da ona yerhamukellah dediği zaman,
eğer kadın acuze, ihtiyar ise «yehdina ve
yehdikümüllâh»
diyecektir, aksi takdirde onun ce-vabını nefsinde verecektir» denilmektedir.
El-Hülâsa'da
olduğu gibi ka-dın aksırırsa da durum
böyledir.
«Bununla
açıklandı ki Kuhistânî'nin naklindeki la fazladır ilh...» ibaresine gelince, Kuhistânî bu
nakli
El-Mebsût'un Bey' Bölümünden yapmaktadır. El-Kınye'de bir esere işaret ederek «Ecnebi bir
kadınla
be-raber mubah kelâm caizdir» şeklindeki nakli bu ihtimali uzak saydırmak-tadır.
El-Müctebâ
da başka bir kitaba işaret ederek: «Hadiste delil vardır ki muhtaç olmadığı şeyleri
kadınlarla beraber konuşmakta beis yoktur» denilmektedir. Halbuki bu malayaniye dalmaktan
değildir.
Bu ancak için-de günah olan bir konuşmada olur. Zahire göre bu başka bir sözdür veya
acuz
bir kadın üzerine hamledilir. Düşün.
Namazın
şartları bahsinde geçti ki, kadının sesi racihe göre avret-tir. Bu husustaki konuşma orada
geçmiştir,
oraya müracaat et.
«Zaruret
için ilh...» ibaresine gelince, bu zaruret kadının bedeninin yumuşaklığını bilmektir. Bu
da
sıhhatli
bir hedeftir. Binaenaleyh onu
elle-mek helâldir.
İtkanî.
«Bizim
zamanımızdaki ilh...» ifadesine gelince, umulur ki bu kaydın nedeni şudur: Şer bizim
zamanımızda
yayılmıştır. Bedeni ellemek çoğu kez ellemenin üstünde olan felâkete yol açabilir.
Ama
selef zamanında mesele böyle değildi.
El-İhtiyâr'da dedi ki: Cinsî ilişkiden ibaret olan istimtaa yol açtığı için kadının bedeninin ellenmesi
haram
kılınmıştır.»
<
«El-İhtiyâr'da
bu kesin olarak söylenmiştir ilh...» sözüne gelince. El-Hâniye ve El-Mukteğâ'da da
böyledir. Ve el-Mubteğa bunu el-Hidâye ve başka kitablarda meşayihine nisbet etmiştir. Dürrü
Müntekâ.
El-İtkânî,
El-Camiussağir'in Fahru'l-İslâm tarafından yazılmış şerhin-den şunu nakletti:
«İmam
Muhammed'den geldiğine göre gene bir erkeğe kadının be-denini ellemesi mekruhtur.
Çünkü
bakışta kifayet vardır, yani bakış kâ-fidir.»
Ebû
Hânife «Onun bedenini bilmek
zaruretinden dolayı ellemekte» bir
beis
görmemiştir.
METİN
Şehvet
hududuna varan bir cariye diz kapakları ile göbek arasını setreten bir entari ile olduğu halde
satışa
arzedilemez. Çünkü onun sırtı vekarnı
avrettir.
Kâfire
dahi olsa ecnebi bir kadının ancak yüzüne ve İki eline bakıla-bilir. Müctebâ, Bu do zaruretten
dolayı caizdir. Bazıları ekmek pişirmek için ücretle tutulacaksa ayak ve ziralarına da bakabilir.
Tatarhâniye.
Hür
kadının kölesi ecnebi bir erkek gibidir. Ancak yüzüne ve elle-rine bakılabilir. Evet, izni
alınmaksızın onun 'evine girip çıkabilir, bu hu-susta icmâ vardır. Fakat kölesi ile icmaen sefere
çıkamaz. İmam Şafiî ve İmam Mâlik katında «mahremi gibi ona bakabilir.» hükmü sabittir.
Eğer
kişi şehvetten korkar veya şehvetin varlığından şüphe ederse ecnebi kadının yüzüne bakmak
da
yasaktır. Binaenaleyh bakmanın he-lâl olması şehvetin yokluğuyla kayıtlıdır. Aksi takdirde
şehvet
varsa bak-mak haramdır. Bu hüküm selef zamanında idi. Bizim zamanımıza gelince, genç
kadının
yüz ve ellerine bakılması mutlaka yasaktır. Kuhistânî ve
başkası.
Kadı
ve şahid gibi ihtiyaçtan dolayı
kadını ellemek değil de ona bakılması caiz olur. Veya kadının
aleyhinde
şahitlik yapılmak için ona bakılabilir. En sıhhatli görüşe göre şahadeti tahammül için
yapamaz.
Kadını
nikahlamak veya satın almak isteyen ona bakabilir. Birinci niyette oldu mu şehveti defetmek
maksadıyla
değil sünnet niyetiyle şeh-vet dahi
olsa bakar.
Kadını
tedavi etmek için doktor hastalık
yerine zaruret miktarı ba-kabilir.
Zira zaruretler miktarınca
takdir
edilir.
Ebenin
bakışı, sünnetçinin bakışı da böyledir. Bir kadına başka ka-dınlara tedavi etmeyi öğretmek
uygundur. Çünkü cinsin cinse bakması daha hafiftir.
İZAH
«Şehvet
hududuna varmış bir cariye ilh...» Yani cimaa elverişli hale gelmiş ise. Yedi veya dokuz
gibi
senelere itibar yoktur. Nitekim bu
du-rumu Ez-Zey!âİ ve başka âlimler «İmamet» konusunda
tashih
etmişlerdir. Musannifin Dürer'e
tabi olarak üzerinde yürüdüğü konuya gelince, o, İmam
Muhammed'den
rivayet edilmiştir. Bu, El-Kenz, El-Mültekâ ve Mühtasaru'l-Kudurî
ve başkalarında
üzerinde
yürümenin hilafidir. El-Hidâye' de sahibi dedi ki: Cariye hayza girdikten sonra bir tek
elbise
İçinde onu satışa arzetmek memnudur.» Bu ibarenin manâsı kadın baliğa olduktan sonra
demektir.
İmam Muhammed'e göre kadın iştah kesici bir hale gel-diği ve onun benzeri cimaa
elverişli
oldu mu, o kadın baliğa bir kadın gibidir. Bir tek izar içinde satışa arzedilmez. Çünkü iştah
mevcuttur.
Dü-şün.
«Kadının
iki avucuna bakar ilh...» ibaresine gelince... Namazın şart-ları bahsinde geçti ki elin sırtı
mezhebe
binaen avrettir. Fakat burada bu
fetvaya dokunanı
görmedim.
«Ayağına da bakabilir denildi ilh...» ibaresine gelince; bu da nama-zın şartları bahsinde geçti ki, en
muteber
görüşe göre iki ayak avret değildir.
Fakat burada rivayet ve tashih ihtilâfı vardır.
El-İhtiyâr
adlı
kitabta, «Ayak namaz dışında avret, namazda değildir.» şeklinde tashih edil-miştir. El-Munye
Şerhinde
«Mutlak manâda ayağın avret olması»
yönü tercih edilmiştir ve bu tercih El-Bahr'da
olduğu
gibi bir çok hadisle tak-viye edilmiştir.
«Kadın,
nefsini, ekmek pişirmek için ücretle verirse ilh...» ibaresine gelince, yani ekmek pişirmenin
benzeri
olan yemek pişirme, elbiseleri yıkama aynı durumu
gerektirir.
El-İtkânî
dedi ki: «Ebû Yûsuf'tan gelen rivayete göre hizmet yapan kadının kollarına bakmak onun
ihtiyaçtan dolayı zaman zaman görünen
dirseklerine bakmak mubahtır. Tabii bu da nefsini yemek
pişirmeğe,
ek-mek imaline ücret mukabili vermişse
böyledir.»
Bu
ibareden insanın zihnine gelen şudur: Nazarın caiz olması bu eş-yaları ücretle yaptığı vakte
mahsus
değildir. Fakat birinci ibare bunun tam tersini ifade eder. Zeylâî'nin ibaresi maksadı daha
iyi sergiler. O ibare şudur: «Ebû Yûsuf'dan gelen rivayete göre kadının zira'larına yani kollarına
bakmak
mubahtır.» Çünkü bu kollar şu işleri yaptığı zaman adet bakımından ortaya çıkarlar. Anla.
«Onun
kölesi ona nisbeten ecnebi bir erkek gibidir ilh...» ibaresinin nedeni şudur: Çünkü
ecnebiden
olduğu gibi onun fitnesinden de
korku-lur. Hatta bunun fitnesi
ecnebininkinden daha
fazladır.
Çünkü bu daha fazla kadınla içli-dışlıdır. Haramlığı belirten nasslar mutlaktır. Çenâb-ı
Hâkk'in
«Veya sağ ellerinin mülk edindiği» ibaresine gelince erkek köle-ler değil de burada
cariyeler
kastedilmiştir. Bu tevili Hasen ve
İbn Çübeyr söyledi. İhtiyar. Bunun tamamı uzun uzun
kitaplarda
vardır.
«Hülâsa
ilh...» İki mesele de Hülâsa'da yer almıştır. Hülâsa'da oldu-ğu gibi bu iki mesele
El-Hâniye'de de zikredilmiştir.
«Eğer
şehvetten korkarsa ilh...» sözüne gelince, biz şehvetin hudu-dunu faslın başında
belirttik.
«Şehvetin
olmayışına bağlıdır ilh...» sözüne gelince; Tatarhâniye'de dendi ki: «El-Kerhî'nin
Şerhi'nde
ecnebi bir hür kadının yüzüne bakmak haram değildir. Fakat ihtiyaç olmaksızın bakmak
mekruhtur»
hükmü yer almaktadır. Bunun zahiri
şehvetsiz de olursa kerahettir.
«Aksi takdirde haramdır ilh...» Yani şehvetle olursa haramdır.
«Bizim
zamanımıza gelince genç kadın bundan menedilir ilh...» sö-züne gelince, genç kadının avret
olduğu
için değildir bu. Belki burada fitne
korkusu vardır, bu hüküm bundan
dolayıdır. Namazın
Şartları
bah-sinde
geçmiştir.
«En
sıhhatlisinde hüküm böyledir ilh...»
sözüne gelince; çünkü iştah uyandırmayan kadın olabilir.
Binaenaleyh
burada bir zaruret yoktur ama eda hali bunun tam tersinedir. Hidâye.
Bundan
anlaşılıyor ki; hilaf şehvet korkusu
bahis konusu olduğu zamandır, mutlak
değildir. Uyan.
«Şehvetle
dahi baksa ilh...» sözü ise bütün hükümlere racidir. Bunu tavzih için açıkça söyledi. Aksi
takdirde
musannifin şehvetle olan nazar
hakkındaki sözü istihsai iktiza eder.
«Sünnet
niyetiyle olursa» sözüne gelince, bu sözü de hepsine kayıt yapmak daha evlâdır. Tabii
mecazî
bir şekilde böyle olur. Ta ki
birinci ve ikincide kaydın ihmal
edilmesi lazım gelmez. Zeylaî ve
başkasının söyledikleri için: Şahidin ve kadının boynuna vacib olan sehadet ile hük-mü
kastetmeleridir. Çirkinden kaçınmak için şehvetlerini yerine getir-mek
kastedilmemelidir.
Eğer
bir kişi bir kadınla evlenmek istiyorsa o kadına bakmasında beis yoktur. Ona karşı iştah
korkusu
olsa dahi bakmak caizdir. Çünkü Resul-ü Ekrem, Mugîre bin Şube'ye bir kadına talib
olduğu
zaman «ona bak» emrini vermiştir.
«Ona bak, çünkü bakış, ikinizin arasını ıslah et-meye
daha
uygundur.» buyurur. Hadisi Tirmizî ve başka muhaddisler ri-vayet etmişlerdir. Bir de maksad
şehveti
yerine getirmek değil sünneti ikâme etmektir. Hadisteki «yu'd'mu» fiili ed veya el-îdâm
kökünden
geli-yor ki onun manâsı ıslâh
aralarını bulmak demektir. İtkanî.
BİR
UYARI: Satın almak için şehvette ellemenin caizliği hususunda hilaf bulunduğu daha önce
geçmiştir.
Sarihin
«Ellemek böyle değildir.» sözünün
zahiri nikâh için de olsa ellenemez. Zeylaî bunu açıkça
söyleyerek şöyle dedi: «Kişi için kadının yüz ve ellerine dokunmak caiz değildir, şehvetten emin
olsa
dahi. Çünkü haramlık mevcut, zaruret
ve buluğ bahis konusu
değildir.»
Bunun
benzeri Gayetu'l-Beyân adlı eserde yer almaktadır. Oysa bu-nu El-Aktâ' Şerhi'nden
naklederek «Ellemek bakmaktan daha galizdir» illetiyle illetlendirmiştir. Binaenaleyh ihtiyaç
olmaksızın
ellemek menedilmiştir. Zuraru'l-Bihâr adlı kitab ile şerhinde şu ibare yer almaktadır:
«Ka-dı,
şahid, kadını isteyen kişiler için kadının bedenini ellemek helâl de-ğildir.» El-Mültekâ ibaresi
onun
helâl olduğunu insana iham ettirir.
Onun için sarih «şehvetle beraber nikâh için ellemeye
gelince,
bunu caiz gören kimseyi görmedim, belki onu hakim gibi kılmışlar, o elleyemez. Velev ki
emin
olsa dahi. Bu ezberlensin ve musannifin kelâmı
yazılsın.»
Burada
şu hüküm kaldı: Eğer istenilen kadının tüysüz bir oğlu var-sa, isteyene «çocuk ve
annesi
güzellikte
eşittir» haberi geldiyse, sadece «kadına bakar» tahsisinin zahirinden anlaşılır ki isteyici
için
o çocuğa bakmak helâl değildir, eğer şehvetten korkarsa. İstenilen kadının kızı da oğlu gibidir.
İstihsânın
«ihtiyaç için olduğu takdirde»
kayıtlanmasının ne-deni şunu ifade ediyor: Eğer kadına bir
defa
bakmakla iktifa edilirse ikinci, üçüncü, dördüncü defalar bakmak haram olur. Çünkü kadına
bak-mak
zaruret dolayısıyla mubah kılınmıştır. Bir defayla iktifa edildi mi, bir defa ancak helâl olur.
Gureru'l-Efkâr'daki ibarenin zahiri, kadının iki eline bakmanın da caiz olmasıdır. Onların kelâmından
belirleniyor
ki, eğer isteyici erkek için
kadına bakma imkânı yoksa kadın gibi bir elçiyi göndermesi
caizdir
ki o elçi gelsin, onun güzelliklerini kendisine anlat-sın. Velev ki yüz ile ellerden başka
azaların
güzellikleri olsa dahi. Acaba şehvet korkusuyla beraber istenilen kadında isteyici erkeğe
bakabilir
mi? Ben bu mesele hakkında bir beis görmedim. Fakat zahir şudur ki baka-bilir. Çünkü
ikisi
de bahsi geçen hadisteki illette müşterektir. Hatta bu hususta kadın daha evlâdır. Çünkü erkek
razı
olmadığı bir kadından ay-rılma
imkânına sahihtir, ama kadın buna sahib değildir.
«Sünnet
edenin bakışı da böyledir ilh...»
sözüne gelince, El-Hidâye ve
el-Hâniye adlı kitablarda bu
husus
kesin olarak belirtilmiştir. Bazıları da kendini sünnet ettirmesi zaruri değildir. Çünkü kendi
kendini
sünnet etmeye imkânı olmadığı
takdirde kendisini sünnet etmesi için bir cariye-yi satın
alabileceği gibi bir kadınla da evlenmesi mümkündür. Bu hüküm ilerde gelecektir. El-Hidâye'de
«kadın
sünnetçi» de zikredilmiştir. Çünkü hitan erkeklerin sünnetidir ve fıtratın cümlesinden
sayılır.
Onu
terketmek mümkün değildir. Hitan
kadınlar hakkında da bir şereftir. Ni-tekim bu hüküm
El-Kifâye'de de yer almıştır. Bunun giib kişiye önden vurmuş olduğu sondaj yerine bakması da
caizdir.
Çünkü bu bir nevi te-davidir. Hastalık bahsinde arkadan şırınga, pompa vurmak da caizdir.
Fahiş
bir zayıflık için de böyle yapılması, Ebû Yûsuf'tan gelen bir riva-yete göre, caizdir. Çünkü
zayıflık hastalığın işaretidir. Hidâye. Zira za-yıflığın sonucu humma yani
sıtma ve sel denilen
hastalıktır.
Eğer
zaruretten dolayı değil de zahiri
bir menfaat için yanicinsi ilişkiye kuvveti yetsin diye ön ve
arkadan
şırınga yapılırsa bizimkatı-mızda,
ez Zâhire adlı eserde de yer aldığı gibi helâl değildir.
«Uygun odur ki kadın tedavisini bilsin ve öğrensin ilh...» ibaresine gelince, el-Hidâye ve
el-Hâniye'de
böyle ıtlak olunmuştur. El-Cevhere'de
müellif
dedi ki: «Tenasül uzvu hariç hastalık kadının bedeninin diğer or-ganlarında olduğu zaman
tedavi
edildiği anda o bedene bakmak caizdir. Çünkü zaruret yeridir. Eğer tenasül uzvunun yerinde
ise
en uygunu ka-dının onun tedavisini öğrenmesidir. Eğer bunu bilen bir kadın yoksa ve hasta
kadının
ölümünden korkulur veya ona tahammül edemeyeceği bir hastalığın isabet edeceğinden
endişe
edilirse o zaman kadının hastalık yeri hariç bütün bedeni örtülecek, sonra erkek doktor onu
tedavi
edecek, gücü yettiği kadar güzünü kapatacak, yaralı yerden başka mahallere
bak-mayacaktır.»
Bunu düşün. Zahire göre «Yenbeği»
kelimesi burada vücub manâsını ifade
ediyor.
METİN
Müslüman
bir kadın diğer bir kadının bedeninden erkeğin diğer bir erkeğin bedeninde baktığı
noktalara
bakabilir. Denilmiştir ki, erkeğin mahremine baktığı gibi bakabilir. Birinci görüş daha
sıhhatlidir.
Sirâc.
Böylece kadın erkeğin bedeninde bir erkeğin diğer erkeğin bedenine bakabildiği gibi bakabilir. Eğer
şehvetten
emin ise. Eğer emin değilse, korkarsa ve şüphede ise istihsanen bakması haram olur.
Tıpkı
erkek gi-bi. İki fasılda da tashih edilmiş görüş budur. Tatarhâniye, El-Muzmarat'
tan.
Zımmi
bir kadın en sıhhatli görüşe göre ecnebi bir erkek gibidir. Müslüman bir kadının bedenine
bakamaz.
Müctebâ.
Her
aza ki ona ayrılmazdan önce
bakmak caiz değildir; koparılıp ayrıldıktan sonra da ona bakmak
caiz
olmaz. Velev ki kişinin ölümünden sonra koparılırsa. Mesela tenasül uzvunun etrafındaki
tüyler, kadının saç-ları, ölü ve hür olan bir kadının kol ve baldır kemikleri gibi. Kadının eli değil de
ayaklarının tırnakları gibi. Müctebâ. Burada nazar vardır. Burada ecnebi bir kadının üst elbisesine
şehvetle
bakmak haramdır. El-İhtiyâr' da şu
hüküm yer almaktadır: Onun saçma bir
insanın saçını
eklemek haramdır, isterse onun isterse başkasının saçı olsun. Çünkü Cenabı-
Pey-gamber:
«Allah saç ekleyene, ekletene, ben yapana, yaptırana, dişlerinin ba-sını inceltene, buna razı olana,
yüzünden
tüyleri aldırana, yüzündeki tüy-ler aldırıldığı takdirde buna rıza gösteren lanet etmiştir.»
diye buyurmuş-tur.
İğdiş
edilmiş, tenasül uzvu kesilmiş ve huşa olan bir kimse ecnebi bir kadına bakmakta tenasül
uzvu
olan bir kimse gibidir. Bazıları
«te-nasül uzvu kesilmiş, suyu kurumuş
bir kimsenin
bakmasında beis yok-tur» demişlerdir. Fakat El-Kübrâ'da «Bunu caiz gösteren fakihler diyanet ve
tecrübelerinin
azlığından böyle yapmışlardır» demişlerdir.
İZAH
«Sirâc
ilh...» Yukardaki hüküm Sirac'ta olduğu gibi El-Hidâye'de de yer almıştır.
«Kadın
da bakar ilh...» El-Hunsâ kitabında «Kadının ecnebi erkeğe bakması erkeğin mahremlerine
bakması
mesabesindedir. Çünkü cinsin hilâfına bakmak daha galizdir» denilmektedir. Hidâye.
Metinler
birincisi üzerinedir ve buna
güvenilir.
«İstihsânen
haramdır ilh...» sözüne gelince. Tatarhâniye'de. Muzmarât'tan
nakledilen şudur: «Kadın
bilse
ki kadına bir şehvet veya şüphe düşecektir, şüphenin manâsı iki zannın eşit olmasıdır. Bu
takdirde
ben isterim ki gözünü kapatsın. Asılda İmam Muhammed böyle zikretti. Zik-rettiği İmam
Muhammed
kadının ecnebi erkeğe bakması ve aksinde gö-zün kapatılmasının müstahab olmasıdır.
Şöyle dedi: «Erkek böyle bir ba-kıştan sakınsın. Bu, haramlığın delilidir.» İki faslın hepsinde de
sahih
olan budur. Onu hulasatan
zikretmiş oluyoruz. Bunun benzeri ez-Zâhire' de*de yer
almaktadır... Bunu T. el-Hindiye'den
nakletti.
Tatarhâniye'nin
nüshasındaki sarihin hattı onun
üzerindedir, istihbab yerinde istihsan
kullanılmıştır. Zahire bakılırsa bu ibare tahrif edilmiştir. Nitekim kelâmın siyakı da buna delâlet
ediyor. Böylece bu Ez-Zâhire ve el-Hindiye'dekine muvafık olur.
Binaenaleyh
sarihin istihsanen haramdır» sözüne
gelince, sarihi bu söze tahrif düşürmüştür.
Düşün.
Sonra
Sahîh'in mukabili üzerinde farkın ayrılığı vechi vardır. Nitekim el-Hidâye'de bu böyle yer
almıştır.
Şüphesiz kadınlar üzerinde şehvet galibtir. Galib olan şehvet itibar yönünden yüzde yüz
olan
gibidir. Binae-naleyh erkek de iştihâ ederse şehvet iki tarafta da mevcut demektir. Fa-kat kadın
iştihâ
ettiği zaman durum böyle değildir. Çünkü hakikaten ve itibaren şehvet erkek tarafında
mevcut
değildir. Binaenaleyh şehvet bir tarafta olmuş oluyor. İki tarafta mevcut olan harama sirayet
etmek
hususunda bir tarafta mevcut
olandan daha kuvvetlidir.
«Zimmi
cariye ecnebi kişi gibidir Hür ve müslüman olan kadının be-denine bakamaz ilh...»
Gâyetu'l-Beyân adlı kitabta denildi ki: Cenab-ı Hâkk'ın «veya kadınlarına» tabiri müslüman ve hür
kadınlar
demektir.» Çünkü imanlı bir kadın müşrik veya kitabi bir kadın önünde elbisesini
çıkaramaz. El-İnâye ve başka kitablarda bunu İbn Abbâs'tan
naklettiler. Bu mesur yani rivayetle
sabit
olan bir tefsirdir. Abdulganî en-Nablûsî' nin Hediyetu'l-İbn'il-İmâd üzerindeki şerhinde, babası
Eş-Şeyh
İsmail'in Ed-dürer ve'l-Gurer üzerindeki şerhinden naklederek şöyle dedi:
«Müslüman
bir kadın için hristiyan, yahudi veya müşrik bir kadının önünde soyunmak helâl
değildir.
Ancak bu gayr-i müslim kadın onun ca-riyesi ise mesele değişir. Nitekim bu durum
Es-Sirâc'ta vardır. Bir de Nisabu'l-İktisab'ta vardır. Salih bir kadın için uygun değildir ki facrr bir
kadın
ona baksın. Çünkü facir kadın gider onu erkekler yanında sıfatlan-dırır. Binaenaleyh salih bir
kadın
cilbabını ve peştemalını bunların
yanın-da çıkaramaz. Nitekim Es-Sirâç'ta bu hüküm yer
almaktadır.»
«Hürre
okm bir kadının ölümünden sonra
kol kemiği ilh...» ibaresine gelince; bu el ve yüz kemiğini
çıkarmış oluyor. Yani hayatta bunlara bak-mak helâl idi. ölümden sonra da bakmak helâldir. «Hürre
bir
kadın» de-di, çünkü cariyenin kol
kemiğine hayattayken bile bakmak helâldir. Ama cariyenin bel
kemiği
gibi bakılması hayattayken haram olan kemikler ha-riçtir.
UYARILAR:
1
- Bazı Şâfiîler, «Eğer cariyenin saçı kesilirse, sonra da o cariye azad edilirse o saça bakmak
haram
değildir» demişlerdir. Çünkü azadlık cariyeden ayrılan parçaya geçmez. Böyle bir fetvayı
bizim
imamlar ara-sında görmedim. Şunu da görmedim: «Eğer hürr ve ecnebi olan kadın-dan bir
parça
ayrılırsa sonra kişi o kadınla evlenirse o parçaya bakması haram olur mu?. Onların zikrettiği
nedene
binaen haram
olur.
Deniliyor
ki kadınla muttasıl olan her şey
kişiye helâl olduğu zaman kadından ayrılmış parçaların da
onun
için helâl olması daha evlâdır. Herne kadar helâl olma zamanından önce ayrılmış ise de. Allah
hakikati
daha iyi bilir.
2
- Kişi ecnebi bir kadına aynada veya suda bakarsa bunun hak-kındaki hükmün ne olduğunu
görmedim.
Fakîhler sarahaten musaharat haramlığı konusunda «Musaharat haremliği kadının
tenasül
uzvunu aynada veya suda görmekle sabit olmaz. Çünkü görünen aynısı değildir,
mi-saldir»
demişlerdir. Eğer kişi camdan veya kadının içinde bulunduğu bir,; sudan bakarsa burada hüküm
değişiktir.
Çünkü göz su ve camı geçer; Onların içindekini görür. Bu kaidenin ifade ettiği manâ
şudur:
Ecnebi
bir kadına aynı veya sudan bakmak haram değildir. Ancak farklı olarak nazar ve benzeri
şeylerle
nikâh haramlığı meydana gelebilmesi
için şartlarında şiddet gözetilmiştir. Çünkü orada
aslolan
he-lâlliktir. Ama bakış bunun tam
hilâfınadır. Zira bakışın yasaklanması fit-ne ve şehvet
'korkusundan
ileri gelmektedir. Bu ise burada mevcuttur. Şâfiîlerden İbn-i Hacer'in Fetvâsı'nda
gördüm:
Orada Şâfiîler arasında da bir ihtilaf olduğu zikredilmiştir. Fa'kat bizim dediğimizde
haramlığın
oluşmasını tercih etti. Allah hakikati daha iyi bilir.
3
- Safîlerden bazılarına göre helâl olmayana bakmak haram olduğu gibi onu düşünmek de
haramdır.
Çünkü Cenab-ı Hâk «Allah'ın bazınızı diğerinin üzerine üstün kıldığı şeyleri temenni
etmeyiniz»
buyur-muştur. Âyet bakmayı olduğu gibi temenniyi de menetmiştir. dediler. Al-lâme İbn-i
Hacer,
et-Tuhfe adlı kitabında: «Ecnebi bir hanımın güzelliklerim düşünerek hanımıyla ilişki kuran
ve
hayalinde sanki o ecnebi kadınla cin-si ilişki kurmuş gibi tasarlayan bir kimse bu kabilden
değildir»
diyor. Celaleddin Suyutî ve
Takiyuddun Sübkî'nin aralarında bulunduğu bir cema-atten
böyle bir düşüncenin helâl olduğu nakledilmektedir. Çünkü Çenab-ı Peygamber bir hadisinde:
«Şüphesiz
Allah benim ümmetim için nefisle-rinin peyda ettiğinden vaz geçmiştir» buyurmaktadır.
Kişinin
böyle bir şeyi hayal etmesi o
kadınla zina etmeyi azmetmesini
gerektirmez. Öyle ki kadını
elde
ettiği takdirde zina etmeye ısrar
ediyorsa günahkâr olur. Buradaki olay
ilişki kurduğu hanımını
o
ecnebi kadın farzetmesi, saymasıdır. Bazıları böyle bir şeyin yapılmasının mekruh olması daha
uygundur, derler. Bu görüş «kerahet delilsiz olmaz» kaidesiyle reddedilmiştir. İbnu'l-Hâc el-Mâlikî
şöyle dedi: «Böyle bir düşünce haramdır. Çünkü bu zina-nın bir çeşididir. Nitekim bizim alimlerimiz
de
böyle demişlerdir.» Nite-kim bizim alimler: «Bir testi alıp ondan su içen bir kimse gözünün
önünde
onu şarap sayıp içerse o su hayam olur» demişlerdir. İbn Hâc'cın bu gö-rüşü delille
reddedilmiştir: Bu görüş gayet, uzaktır ve bunu
destekleyen bir delil de yoktur. Bunu hülâsa olarak
naklettim.
Bizim katımızda bu meseleyi inceleyeni görmedim. Ancak Ed-Dürer'de musannif
dedi ki:
«Ki-şi
suyu veya mubah olan başka meşrubatı içtiği zaman fâsıklar gibi coş-kunlukla taşkınlıkla
içerse
haram olur.»
Bizim
mezhebimizin kaidelerine en yakın olanı bunun helâl olma-masıdır. Çünkü o ecnebi kadının
huzurundaymış gibi düşünmek, onunla cinsî ilişki kurulmuş gibi tahayyül edilmesi heyeti üzerine
işleyen
bir masiyeti tasvir etmektir.
İçki meselesinin benzeridir bu.
Sonra
Tebyînu'l-Mehârîm kitabının sahibi ve âlimlerimizden olan ki-şi, gördüm ki, İbnu'l-Hâc
Mâliki'nin
yukardaki ibaresini naklediyor. Bu
ibareyi kabul ediyor ve sonunda
Resulullâh'dan şu
hadisi
naklediyor: «Bir suyu sarhoşluk veren bir
içki mahiyetinde içerse bu su kendisi için haram
olur.»
Eğer
desen ki: Oruçlu bir kimse ecnebi bir «kadını düşünüp menisi akarsa orucu bozulmaz, kaidesi
böyle bir düşüncenin mubah olduğunu ifade etmektedir. Cevap olarak derim ki:
Biz
bunu teslim etmiyoruz. Çünkü o kişi ecnebi bir kadının fecrine bakarak menisi akarsa yine
orucu
bozulmaz. Halbuki böyle bir bakış it-tifakla
haramdır.
«Kadının
ayak tırnaklarına bakmak da haramdır ilh...» kavline gelin-ce, burada hür kadın kast
edilmiştir.
Ölü olması şart değildir. Bu hüküm ayağın daha önce
geçtiği gibi avret olmasına
binaendir.
«Ecnebi
bir kadının manto gibi dış elbisesine şehvetle bakmak da haramdır ilh...» Daha önce Zahire
ve
başka kitablardan naklettik ki ka-dının bir elbisesi varsa, o elbisenin altında, onun bedenini
süzmekte
bir beis yoktur. Fakat elbise
bitişik, daracık ve altındaki bedeni dışarıya aktarmayacak
şekildeyse
böyledir. Çünkü kişi bu takdirde sadece elbise ve kamete bakmış oluyor. Bu, tıpkı
kadının
içinde bulunduğu bir çadıra bak-mak gibidir.
Eğer
bedeninin çizgilerini dışarıya gösteriyorsa, organlarına bakıyor demektir. Buradaki ifadeden
«şehvetsiz
olmak»la takyid ettiği anlaşılır.
Eğer şehvetle bakarsa mutlaka haramdır. İllet ise Allahu
a'lem
fitne kor-kusu olmalıdır. Çünkü
şehvetle kadının dış elbisesine veya sırtındaki el-biselere
bakıp
onun bedeninin uzunluğunu, benzerini
düşünmek, kişiyi onunla konuşmaya çeker, o da kişiyi
başka
bir harekete götürür. Muh-temeldir
ki buradaki neden, zaruret olmaksızın helâl olmayan bir
şeyden
lezzet almak olsun.
Dikkat
edilsin; acaba şehvetle nakşedilen bir resme, bir surete bak-mak haram mıdır? İşte burada
tereddüt
yeridir. Yani bu tereddüdler olan bir meseledir. Bunun hükmünü görmedim. Tetkik edilsin.
«İsterse saçına eklediği saç kendi saçı olsun, isterse başkasının sa-çı olsun ilh...» Tezvîr yani
kandırma
aldatma söz konusu olduğu için bu fiil haramdır. Nitekim gelecek hükümde de bu ortaya
çıkacaktır. Başka-sının saçını saçına eklemek insanın bir cüzünden menfaatlenmek de var-dır.
Fakat
et-Tatarhâniye'de, kadın başkasının
saçını saçına eklerse bu mekruhtur, hükmü yer
almaktadır. Ruhsatlı ademoğullarının saçı olmayan saç hususundadır. Kadın örgülerini artırmak
için
başka bir insan saçı de-ğil, bir madde alıp ekler. Bu Ebû Yûsuf'tan da rivayet edilmiştir. Bunda
ruhsat
vardır. El-Hâniye'de şu hükmü yer
almaktadır: «Kadın örgü ve perçemlerine deve tüyünden
bir
şeyi kılarsa bu zararsızdır,
beis yoktur.»
«Allah vâsileye lanet etmiştir ilh...» Vasile; o kadındır ki; tüyünü baş-kasının tüyünü eklemiş veya
tüyü başkasının tüyüne eklenmiştir, kandır-maca bir tarzda. Mustevsile o kadındır ki, kendi isteği ile
tüyüne tüy ek-lenmiştir. El Vasime o kadındır ki; yüzü ve kollarında derk yapar.
El-Mustevşime
o kadındır ki yüz ve kollarına derk yapılır ki kendisi de bunu istemiştir. El-Vaşire o
kadındır
'ki, dişleri inceltilir, uçları sivril-tilir ve keskinleştirilir. Bunu acuze, ihtiyar kadın genç
kadınlara
benze-mek için yapar. el-Mustevşire o
kadındır ki, emriyle onun dişine bu
tat-bikat yapılır.
Bunlar
İhtiyâr'dan nakledilmiştir. Bunun benzeri İbnu'l-Esir'in Nihâye'sinde de vardır.
İbn Esir
sonunda
şunu da ekler: Hz. Âise'den ge-len
rivayete göre Vasile sizin kastettiğiniz değildir. Kadının
saçtan
soyun-masında boynuzlarından
birisini siyah yünle bağlamasında herhangi bir beis yoktur.
Vasile
odur ki gençliğinde zani, yaşlandığında da saçını baş-ka bir şeyle ekliyor, bağlıyor.
«Nâmise
ilh...» Nâmise kelimesi tüylerini yolmak suretiyle sıyıran kadın demektir. Ecnebilere güzel
görünsün
diye bu işi yaptığı takdirde bu
lanet vardır. Aksi takdirde eğer yüzünde kocasının nefretini
gerektiren
tüy varsa onu izale etmekte, sıyırmakta «haramlılık vardır» hükmü uzak olur. Çünkü
güzelleşmek maksadıyla süslenmek kadınlara matluptur. Ancak zaruretin gerektirmediği bir şeye
halledilirse o.zaman olur. Çünkü onları cımbızla yolmakta eziyyet vardır.
Tebyinu'l-Mehârim adlı kitabta şu hüküm yer almaktadır: «Yüzden tüylerin sıyrılması haramdır.
Ancak
kadın için sakal veya bıyıklar biterse onu sıyırması haram
olmaz. Hatta bu, mustahabtır»
Et-Tatarhâniye'de
el-Muzmarattan nakledilerek şöyle
denildi: «Muhanneslere
benzemedik-ten sonra
kişi
kirpiklerini ve yüzündeki tüyleri
alabilir.»
Bunun
benzeri El-Müçtebâ'da da vardır
vardır. Düşün.
Metinde
bahsi geçen «el-Hâsiyy» iki yumurtalığı çıkarılmış kişi de-mektir. El-Mecbûb, hem
yumurtalıkları, hem de tenasül uzvu kesilmiş in-san demektir. «Muhannes» o kimsedir ki kadınların
elbiselerini giyinir ve cinsi ilişki bakımından 'kendisini kadınlara benzetir. Kendi isteğiyle yumuşak
konuşur.
Kuhistânî. Yani başkasına nefsine musallat olma im-kânını
verir.
Azasında
yumuşaklık ve kırıklık olup kadına
iştahı çekmeyen muhannese gelince, bazı meşayihimiz
böyle bir kimsenin kadınlarla beraber bırakılmasını ruhsatlı görmüştür. Delil olarak şu âyeti ileri
sürmüşlerdir: «Ya da erkeklerden yana ihtiyacı olmayan arzusuz veya ihtilafsız
hizmet-metçilerden... (Nur, 31) bazıları : «O, kadınları iştahı çekmeyen muhannestir» demişlerdir.
Bazıları,
«Suyu kurumuş, tenasül uzvu kesilmiş kişidir» demiştir. Bazıları: «Ondan maksad
kadınlara
ne yapacağını bilmeyen eb-lehtir» demiştir. Böyle bir eblehin gayesi karnını doyurmaktır.
Yaşlı
bir ihtiyar ise şehveti de ölmüş ise
karnını doyurmaktan başka1 bir hedefi
yok demektir. En
sıhhatlisi
bu âyet hakkında şöyle dememizdir:
Bu ayetin «Evittâbiîn» tabiri
müteşâbihtir.
«Müminlere
söyle, gözlerini haram
bakış-lardan tutsun» kısmı ise muhkemdir. Biz buna yapışırız.
İnâye.
«Fahal
gibidir ilh...» Yani iğdiş edilmiş kişi bazan cima eder. Hatta «o cima yönünden daha
şiddetlidir»
demişler. Çünkü onun menisi hızlı şekilde değil, damla damla gelir. Ondan olan
çocuğun
nesebi de sabit-tir. Zekeri kesilmiş (mecbub) ise bazan oğmakla sevicilik yapar menisi
gelir.
Muhannes ise fâsık bir failidir. Kuhistânî ibaresine eklemeler ya-pılmak suretiyle.
METİN
Cariyesinden izin almaksızın azletmesi caizdir. Hürr hanımından ve-ya cariyesinin mevlasından
ancak
izin alarak azl caiz olur.
Bazıları
zamanın fâsid olduğundan ötürü izin
almaksızın da azl yapmak caizdir demistir. Bu durumu
İbn
Sultan zikretmiştir.
İZAH
«Azletmesi caizdir ilh...» «Azl», hanımı veya cariyesiyle cima ediyor-ken meninin akış
zamanı
geldiğinde
tenasül uzvunu çekip meniyi dışarı-ya
akıtmaktır.
«Hür
hanımından veya cariyesinin
mevtasından ilh...» Hür bir
kadın-dan izin almak suretiyle
ancak
kocası
bunu yapabilir. Nikâhlı bir câriye
de böyledir. Fakat Gâyetu'l-Beyân adlı eserde «Herkesin
ittifakla
cariye-nin mevlâsı için izin vardır» dediklerinden sarih, «Ve cariyenin mevlasından izin
almak,» kaydını burada eklemiştir. Çünkü Câmiussağîr'de yer aldığı gibi zahiri rivayette câriye
mevtasından
izin almakta hilaf yoktur. İki imama göre ise izin sadece hür kadın için gereklidir.»
Sonra
bu baliğe bir kadın hakkında verilir. Küçük kadın ise kocası kendisinden izin almadan azl
yapabilir.
Nitekim bu durum Köle Nikâhı bahsinde geçmiştir.
«İzinsiz
de caizdir denildi ilh...» El-Hindiye'de Kitâb'ın cevabının
za-hirinden anlaşılıyor ki, 'kist
izinsiz
bunu yapamaz. Fakat burada yapabilir, geçti. Nitekim bu durum El-Kübra'da da böyledir.
Kişi
hanımını azil-den men edebilir. Kerderî'n'in el-Vecâzi'nde hüküm böyledir.
Ez-Zâhîre'de
sadece sarihin söylediği kaydedilmiştir. Köle nikâhın-da el-Hâniye ve başka kitablara
tabi
olarak bu kaide üzerinde yürünmüştür. Biz orada En-Nehr'den bir bahis takdim ettik ki
kadınların
yap-tığı gibi kadın rahminin ağzını
kapatabilir. Bu da El-Bahr'daki «Kocası-nın iznini
almadan
böyle yaparsa haramdır» hükmüne muhalif olarak böy-le yer almıştır. Lakin bu
El-Kübrâ'daki
kaideye de muhaliftir. Ancak bunu fesad korkusunun olmaması üzerine hamledersek
olur.
Düşün.
Ez-Zâhîre'de
kadın rahmine girmiş olan meniyi atmak isterse bu hu-susta söyle demişlerdir: Eğer
ruhun
üfürülmesi müddeti üzerinden geç-mişse onun atılması mubah değildir. Bundan önce ise
meşayih,
mubah olup olmadığı hususunda ihtilâf etmiştir. Ruhun üfürülmesi yüzyirmi gün-le
hadiste
kaydedilmiştir. El-Hâniye'de denildi ki: «Ben bu hükme kail de-ğilim. Çünkü o yumurta
avlanılan
hayvanın esasıdır. En azından bu me-niyi atan bir kadın, özürsüz ise günahkâr olur.»
Tamamı
«Ölü Yerlerin İhyâsı» bahsinden önce
gelecektir. Allah hakikati daha iyi bilir.