ALIŞ-VERİŞ
FASLI
METİN
İnsan
pisliğini hiç bir şey »katılmaksızın satmak mekruhtur. Tezek satmak mekruh olmadığı gibi
caizdir.
Fakat İmam Şafiî burada muhale-fet etmiştir. İnsan pisliği toprakla veya kumla 'karıştırılır
veya toprak ve kum maddesi fazla ise sahiha göre satılması sıhhatlidir. Nitekim onun karışımından
intifa
etmenin de sıhhatli oluşu gibi.
Hatta katıksız insan pisliğinden de intifa edilebilir,
menfaatlenilebilir. Mesela gübre olardık kullanılır. Nitekim Zeylâî ve 'başka alimler bunu tashih
etmişlerdir.
Bu, Hidâye'nin tashihine ters düşmektedir. Zira tashihde ihtilâf vardır. El-Mültekâ'da yer
alan
hüküm şudur: «İnsan pisliğinden yararlanmak hük-münde satmak gibidir». Anla.
Kâfir
üzerinde bulunan bir borcu kâfirin
şarap satmaktan aldığı pa-radan alınabilir. Çünkü kâfirin
sarab
satması sahihtir. Ama müslüman üzerindeki borç şarap parasından ödenmez. Çünkü
müslümanın
şarap satması bâtıldır. Ancak şarabı bir zimmîyi vekil ederek sattırırsa o zaman mesele
değişir.
Ebû Hânîfe katında 'böyledir.
Şaraptan gelen paradan borç
ödenir. İmameyne göre değildir.
Bu
görüşe göre eğer bir müslüman
ölse, bir müslümanın satmış olduğu şarabın parasını tereke
olarak
bıra-kırsa varislerine bu parayı almak helâl değildir. Nitekim Zeylâî bunu de-taylı olarak ele
almıştır.
El-Eşbâh'ta: «Haramlık intikal eder. Bu da ancak ilimle beraber olur. Ancak varis için değildir. Mal
sahibi
onu bildiği zaman olur.» denilmek-tedir.
Derim
ki: Fasit alışveriş konusunda bu geçti. Fakat el-Müctebâ'da yer alan hüküm şöyledir:
Kişi,
kesbî
haram olduğu halde öldü. Onun
mi-rası
helâldir.
Evet,
bunu dedikten sonra bunun hangi kitabta yer aldığını işaret etmiştir. Ve: «Biz bu rivayeti
almayız,
o, varisler üzerinde mutlaka ha-ramdır» dedi.
Uyan.
İZAH
«İnsan
pisliğin birşey katılmaksızın
mekruhtur ilh...» Fakat alışveri-şin bâtıl olmasını gerektirmez.
Fakat
musannifin «insan gübresinin karışığının satışı sıhhatlidir» de-mesinden anlaşılıyor ki, onun
katıksızının
satışı bâtıldır. El-Kuhistânî bu-nu açıkça söylemiştir.El-Hidâye'de de buna işaret vardır.
Ed-Durru'l-Müntekâ'da
bunu El-Burcundî de ve o da El-Hizâne'den rivayet etmişlerdir. Ve dedi ki:
«İnsanoğlundan
ayrılan her şeyin alış verişi de böyledir. Me-sela tüyleri, tırnakları gibi. Bunların
alışverişi
de bâtıldır. Çünkü bunlar insanın bir parçasıdır. Onun için bunları toprağa gömmek
vacibtir.
Ni-tekim bu durum Timurtâşî ile başka
kitablarda yer
almıştır.
«Tezeğin
alışverişi caizdir. Yani zibil ilh...» Hayvan gübresinin satışı sahihtir. Zibil, insan
dışkısından
başka diğer canlıların tüm dışkılarını kapsamaktadır. Şurunbulâliye.
«Toprak
ve kum insan dışkısından fazla ise onun alış verişi caiz olur ilh...» El-Muhît, El-Kâfî ve
Ez-Zâhîriye'de
böyle denilmektedir. El-Hidâye, El-İhtiyâr ve el-Muhît adlı eserlerde toprakla
karışıksa, ister toprak fazla olsun ister olmasın, alışverişi mutlaka sıhhatlidir diye
kaydetmektedirler.
«Mutlak» burada da kayıtlının
veya iki rivayet üzerine veya ruhsat ve istihsan
üzerine
hamledilecektir. Fakat el-Attâbî'nin Ziyâdât'ında şu hüküm vardır:
«Mutlak, ıtlakı üzerinde
cereyan
edip bırakılır. Ancak kayıtlanma-sının delili açıkça veya delâleten ortada olursa
kayıtlandırılır.»
Bunu ka-ide olarak ezberle. Çünkü bu, fakih bir kimse için zarurî bir kaidedir.
Kuhistânî.
«Sahihe
göre ilh...» El-İslah metninin ibaresi şöyledir: «İnsan dışkısı toprak ve kumla karışık ise
sahihde
onun alış verişi sıhhatli
olur».
Sarihin
ibaresi şöyledir: «El-Hidâye'de
dedi: Bu, İmam Muhammed'den
rivayet edilmiştir ve sahih
olan
da budur.» Anla.
«El-Multeka'da
İnsan dışkısından yararlanmak da hükmen alış verişi gibidir denildi ilh...» Zahire
göre
müellif, el-Multeka'dan bu
nakli katıksız insan dışkısından yararlanmanın tashihi, onun alış
verişinin
de caiz olu-şunun tashihidir hükmüne
işaret etmek için yapmıştır. Müellifin «anla» ibaresi
de
buna dikkat çekmektedir.
«Bir
kâfir içki satar parasını alır, onunla boynunda bulunan müslümanın borcunu eda ederse bu
caizdir,
ilh...» Çünkü kâfirin içki satması caiz bir alış veriştir. Çünkü içki onun nazarında kıymetli bir
maldır.
Binaenaleyh onun parasını mülketmiş olur. Bu paradan alacaklının alacağını alması helal
olur.
Ama müslüman böyle değildir. Çünkü
onun nezdinde içkinin kıymeti yoktur. Böylece içkinin
parası
satınalanın mülkünde kalmış, de-mektir.
«Bir
müslüman satmış ise ilh...» ibaresini Zeylaî'nin «onu satmış ise» ibaresi yerine koydu. Ki
ibaresi: «İsterse o kişiyi satan ölen bir müslüman olsun, isterse onun vekaletinde başka bir
müslüman
olsun, hükmünü kap-sasın.»
«Zeylainin
açıkladığı gibi ilh...» Bu içki bedeli olan mal gasbedilmis mal gibidir» dedi. En-Nihâye'de
dedi
ki:
«Bizim
mesayihimizden bazısı «Şarkıcı bir kadının kazancı gasbedilen bir mal gibidir. Ondan almak
helal
olmaz»
dediler.»
«Buna
binaen dediler ki: Eğer bazik denilen bir nevi içkiden veya zu-lüm veya rüşvetten o malı
kasbettiği
halde kişi ölürse varisler böyle bir mirastan kaçınmalıdırlar. Ondan birşey alamazlar.
Böyle yapmaları onlar için en uygunudur. O mallan eğer sahiplerini bilirlerse mal sahihlerine iade
edeceklerdir. Eğer bilmiyorlarsa o malları sadaka olarak verecekler-dir. Zira (şu kaide vardır) pis
kazancın
yolu sahibine geri vermek mümkün
olmadığı takdirde onu tasadduk
etmek, sadaka olarak
vermektir.»
Fakat
el-Hindiye'de El-Muhteka'dan, o da Muhammed'den rivayet et-miştir ki; «Ağıtçı bir kadının
kazancı
davul ve mizmar çalanın kazancı, eğer şartsız alırsa ve parayı veren de kendi rızasıyla
vermişse
helâldir.» Bunun benzeri El-Mevâhib
adlı (c)serde de yer almaktadır.
Et-Tatarhâniye'-de
Dilencinin
derlediği mal habistir» hükmü yer
almaktadır.
«El-Eşbâh'ta
îlh...» Şeyh Abdulvahab eş-Şa'rânî «El-Minen» kitabın-da şöyle yazar: «Bazı
Hanefilerden
«Haram iki zimmete sirayet etmez» şeklindeki nakilin manasını Eş-Şihâb bin
Şelebî'den
sordum. Dediler ki: «Bu, bilinmediği duruma hamledilmektedîr. Kim ki haraç kesen,
yoldan
gecen vergi alıp, sonra başkasına vererek sonra da ondan alıyor görürse; o mal o gören
için
haram
olur.»
Ez-Zahîre'de
Şöyle denilmektedir: «Ebu Cafer'den
«Sultanın emriyle haram olan
vergilerden «mal
kasbeden
bir kimsenin durumu» soruldu: Onun malını bu durumu bilen bir kimse için yemek helâl
olur
mu?
Cevap
olarak: «Dini hususunda benim
katında en sevimlisi yememesidir.
Fakat hükmen eğer gasb
veya rüşvet olmazsa caiz olur, yani yenebilir.» dedi.»
El-Hâniye'de der ki: «Bir kadının kocası zulüm (gasb) arazisindedir. Onun geliri gasb değildir. Veya
aslı
helâl olmayan malından bir kisve
veya bir yemek satın alsa, o kadın bu maldan yiyebilir mi?
sorusuna
o kadın bu hususta genişlik içinde'dir. Günah kocasının boynunadır.» Hamevî.
«Bilmekle beraber haram intikal eder ilh...» denilmiştir. Bilmek olmaz-sa Tatarhâniye'de şu hüküm
yer
almaktadır: Adam bir cariye veya bir el-bise satın alır. Bu da satanın malı değildir. Cariye ile
ilişki
kurdu veya elbiseyi giydi. Sonra onun malı olmadığını öğrendi. Bu kişi hakkında İmam
Muhammed'in
şu rivayeti
vardır:
«Cinsi
ilişki de elbiseyi giymek de haramdır. Ancak müşteriden bu ha-ram
düşürülmüştür.»
Ebu
Yusuf'a göre bu meselede, cinsi ilişki helaldir. Hatta kişi o iliş-kiden ötürü ecir de alır. Eğer kişi
cariye
ile evlenir, onunla cinsi ilişki
ku-rarsa sonra başkasının nikâhında olduğu ortaya çıkarsa
durum
bunun tam hilâfınadır.
«Ancak mal sahibini biliyorsa ilh...» O zaman varise vacib olan, o malı sahibine geri vermektir.
«Bu
mal, varisler için mutlaka haramdır ilh...» sözüne gelince, yani isterse varisler malın sahiblerini
bilsinler,
isterse bilmesinler mal kendi-leri için haramdır. Eğer bilirlerse o malları sahiblerine geri
verirler.
Aksi takdirde daha önce de Zeylaî'den naklettiğimize göre onu tasadduk eder-ler.
Ben
derim ki: Bu, biraz önce ez-Zahire ve el-Hâniye'den naklettikleri-mizle çatışmaz. Çünkü yemek
veya elbise haram malın aynısı değildir. Çünkü haram mal ile adam bir şeyi satın alırsa Gasb
Kitabında
gecen tafsilata binaen yenmesi helâl
olur. Fakat bunu miras olarak bırakırsa mesele
değişir.
Zira o haram malın aynısıdır. Her ne kadar kabzetmek. malına karıştırmak suretiyle onu
mülk
ederse de -İmamın katında- yine onu tazmin etmezden önce onda tasarruf etmesi helâl olmaz.
Onun
varis-leri için de hüküm böyledir. Sonra zahire göre o malın varisler için haram olması
dinendir,
hükmen değildir. Binaenaleyh kasırın vasisi için böyle bir mirası tasadduk etmek olmaz.
Kasır
kişi baliğ olduğu zaman onu.
tazmin eder.
Düşün.
«Uyanık ol ilh...» Bununla, Eşbâh'ta yer alan ifadenin zayıflığına işaret etmiştir.
T.
METİN
Mushafı
süslemek caizdir. Çünkü bu, mushaf için tazimdir. Nitekim mescidlerdeki nakışların caiz
oluşu
gibi. Mushafı ta'şir etmek yani
üşür-lerini belirtmek, noktalamak, irabını açığa çıkarmak da
caizdir.
Böyle yap-makla cidden okuyucular için şefkat ve kolaylık oluşur, bilhassa
yaban-cılar için
yani
Arapça bilmeyenler için bu kolaylık daha çoktur.^Bu kaide-ye binaen surelerin
isimlerini
Mushafın
kenarına yazmak, ayet sayılarını yazmak, vakf alametleri ve benzerlerini yazmakta
herhangi
bir beis yoktur. Böyle yapmak güzel bir bidattir. Dürer ve
Kinye.
Kinye'de, ahbâr ve benzerlerinin kâğıtlarını mushafta, tefsir ve fı-kıhta kullanmakta beis yoktur.
Ama
yıldızlar ve edebiyat
kitablarında kullanmak mekruhtur denilmektedir.
Mushafı
küçültmek, ince bir kalemle onu yazmak «keraheti tenzihiye de mekruhtur. Herhangi bir
şeyi
bir fıkıh veya benzeri ilimleri muhtevi kâ-ğıda sarmak caiz değildir. Tıb .kitablarına sarmak
caizdir.
Zimmi
bir kimsenin mescide, hangisi olursa olsun, girmesi caizdir, imam Malik «hangi mescide
olursa
olsun girmesi mekruhtur» demiştir, imam Muhammed. İmam Şafii ve İmam Ahmed «Mescid-i
Haram'a
girmesi mekruhtur» demişlerdir. Biz deriz ki: Nehy burada teklifi değil tekvinidir. Fakîhler
yolcunun
cünub olarak mescidden geçmesini caiz görmüşlerdir. Durum böyle iken «onlar
yaklaşmasın haccetmesin, umre yapmasın» ibaresinin manası yani çıplak olarak, bu senenin
haccından
sonra hacca veya umreye gelmesin demektir. Bu sene hicretin 9. senesidir. Resul-ü
Ek-rem,
Hz. Ebû Bekr Sıddîk emir kılmış ve Hz. Ali de Berâet (Tevbe) suresini ilan etmekle memur
edilmiştir.
Hz. Ali: «Dikkat edilsin, bu
seneden sonra herhangi bir müşrik hacca gelemez, herhangi
bir
çıplak tavaf edemez.» buyurmuştur. Hadisi Müslim ve Buhâri ve başka muhaddisler rivayet
et-mişlerdir.
Bu hıfzedilsin. Ben derim ki: El-Cizye faslında! geçeni de
unutma.
İZAH
«Mushafı
süslemek caizdir, ilh...» Ebû Yusuf'un hilâfına Kur'ân altın ve
gümüşle süslenebilir.
Nitekim
bu hüküm daha önce
geçti.
«Nitekim
mescid nakşında bu böyledir, ilh...» Ama mescid mihrablarına bu nakışlar yapılmaz. Yani
buraları
'kireç ve altın suyu ile sıvanır. Bu
da vakıf malından olmamalıdır. Eğer
vakıf malından
olursa
mütevelli zamin olur. Ancak vakfeden onun benzerini yaparsa o vakit tazmin
etmekten
kurtulur.
Nitekim bu durum Vitir ve nevafil namazları bahsinin he-men önünde geçmiştir. Bazıları
«Kıble
duvarlarını nakşetmek mekruhtur»
dediler.
Eğer
zararı yoksa mescidin içinde kuyu kazılması caiz olur. Çünkü her yönden faidesi vardır. Kazan
bir
kimse kazdığını zamin olamaz. Fetva da bu veçhiledir. Müellif
el-Hindiye'den alarak bunu ifade
etmiştir.
«Kur'ân'ın
ta'şîri ilh...» yani on âyetin bitiminden onların işaretini koy-makta beis yoktur İnâye.
«Yani
onun i'rabını belirtmek ilh...» noktalandırmanın tefsiridir. El-Kâmûs'ta. «Harfî noktalandırdı
yani
i'rablaştırdı» denilmektedir. Malumdur ki noktalandırma ile i'râb ortaya çıkmaz. Ancak şekille
çrkar.
Sanki onlar bunu kapsayanı kastetmişler. Bu noktayı ifade
ettim.
«Bununla
kolaylık oluşur ilh...» ibaresi İbn
Mes'ût'tan: «Kur'ân'ı başka işaretlerden ayn tutunuz»
rivayetine işarettir. Bu durum onların zamanı-na mahsustur. Zaman ve mekânın değişmesiyle çok
şeyler
değişir. Nite-kim Zeylaî ve benzerleri bu hususu tafsil etmişlerdir.
«Buna
binaen sûrelerin isimlerini âyetlerin sayısını, vakıf alametlerini ve benzerlerini kovmakta da
beis
yoktur ilh...» Benzerleri de secde
ala-metleri, tecvid işaretleridir.
«Haberlerin
kâğıtlarını mushafa kapak yapmak veya Mushaf için kullanmakta beis yoktur. İlh...»
Zahire
göre haberlerden maksad hadisler de-ğil, tarihlerdir.
«Mushafı
küçültmek tenzihen mekruhtur
ilh...» Yani hacmini küçült-mek. Mushafı en güzel hatla
yazmak,
en açık hatla, en güzel en beyaz yaprak üzerine, en kalın bir kalem ve en parlak bir
mürekkeble yazmak, satırların arasını açmak, harfleri gösterişli, Mushafı heybetli eylemek
uy-gundur. Kınye.
«Fıkıh
ve benzerlerini muhtevi kâğıda
birşey sarmak caiz değildir
ilh...» Fıkhın benzerinden
maksad,
el-Minah'da denildiği-gibi -iki bunun benzeri El-Hindiye'de de yer almaktadır- herhangi bir
şeyi
içinde fıkıh bahisleri yazılı bir kağıda sarmak caiz değildir. Kelâm kitaplarıyla da en uygunu'
bunu
yapmamaktır. Fakat tıp kitabında böyle şeyleri sarmak
caizdir. Eğer sargıda kullanılan kâğıtta
Allah
ve Resulullahın ismi olursa onu
silmek caizdir.
Yazının
bir kısmını tükürükle silmek de caizdir. Tükürükle Allah ismini silinmesi hakkındaki yasak
varid
olmuştur. Kur'an'ın yazısını tü-kürükle silmek acaba Allah ismi gibi midir, başkası gibi mi?
yorumu
açık-lanmamıştır.
T.
«Zimminin
mescide girmesi ilh...» El-Eşbâh'da yer aldığına göre cünüb bile
olsa girmesi caiz olur.
El-Hindiye'de et-Tetimme'den naklen şöyle denilmektedir: «Müslüman bir kişi için havraya veya
kiliseye
girmek mek-ruhtur. Kerahet oraları
şeytanların toplantı yerleri olduğundan
ileri
gel-mektedir.
Yoksa müslümanın buralara girmeye hakkı yoktur, demek
değil-dir.» ,
Dikkat
et, acaba kendisine emân verilen veya savaşçı bir memleketin temsilcisi, elçisi olarak
gelenler
bunun gibi midir? Onların Allah
Resulünün Sakîf'ten gelen gurubu camide
konuklandırması olayıyla caiz olduğuna delil olmasının muktezası, bunun caiz olmasıdır. Yazılsın T.
Mutlak
olarak ilh...» Yani İmam Azam'a göre; İster Mescid-i Haram, ister diğer mescidler olsun,
zimminin
oraya girmesi caizdir.
.
Zimmî
Mescidi Harama giremez» deyip de «Sakın onlar Mescidi Haram'a yaklaşmasınlar» âyetini
delil
gösterenlere deriz ki: «Buradaki nehy tekim değil
tekvinidir.»
Müellif
bu cevabı Es-Sadiye'nin haşiyelerinden almıştır.
«Tekvini»
kelimesi «kadim bir sıfat olan takvine nisbettir.
Maturidîlere göre; fiili sıfatların hepsi bu
sıfata
bağlanır. Öyleyse «yaklaşmasınlar»ın manası. Allah onlarda yaklaşmayı yaratmaz, demektir.
Tekvini
emrin mi-sâli, «İkiniz isteyerek
veya istemeyerek geliniz» mealindeki âyettir. Teklifi emrin
misli
ise, ki buna bazen de «tedvini emir» deniliyor. «Namazı
kılınız» âyetidir. İkisinin arasındaki
fark
aklen birincisinde yapmama bahis
konu-su olmamasıdır. Ama ikincisi onun hilâfınadır.
T.
Bunun
hulasası şudur: O, nehy suretinde
menfî bir haberdir. Düşün.
«Teklifi
değildir ilh...» sözüne gelince, «Bu kâfirler farzlara muhatab değildirler» kaidesine binâen
denilmiştir.
«Yolcunun
cünüb olarak mescidden geçmesi caiz görülmüştür ilh...» sözüne gelince, eğer: «Kâfir
cünubluktan
hali değildir, mescidi ondan uzak tutmak vacibtir.» hükmüne dair Şafiî delilini
zikretseydi
daha güzel olurdu. Onun kelâmının
hülasası şudur: Bu delil (yani Şafii'nin delili) tamam
de-ğildir.
Çünkü fakîhler cünüb olduğu halde
yolcunun mescidden geçmesini caiz
görmüşlerdir.
T.
«La
yekrabû»nun manası, yani «Hac Umre bu seneden sonra, çıplak olarak yapılamaz» sözüne
gelince; bu, tekvini ibaresinin üzerine tefridir ve açıktır. Çünkü o günden sonra çıplak olarak hac ve
umreleri
nakledilmemiştir. Nitekim cahiliyette çıplak olarak bu işi yaparlardı.
El-Hidâye'de denildi ki: «Bizim delilimiz Resulullah'tan rivayet edilen şu haberdir: Kâfir oldukları
halde
Sakîf Heyetini misafir etti. Çünkü neca-set ve pislik onların inançlarında vardır. İnançtaki
pislik
camii telvîse sira-yet etmez. Ayet istilâ edip despotça davranış yönünden hazır
olmaya
hamledimektedlr. Veya çıplak oldukları halde ziyaret edici olduklarına hamledilmektedir. Nitekim
cahiliye
adetleri böyle 'idi.»
Yani
burada yasaklanan şey camie girmek
değildir. Bunun böyle ol-madığına Sahih-i Buhâride yer
alan
hadis delâlet etmektedir. Bu hadis Ahmed bin Abdurrahman bin Avf'ın Ebû Hureyre'den rivayet
ettiği
Hadis-tir. Şöyle ki:
«Ebu
Bekr Sıddık beni Haccetül Veda'dan önceki haçta, Resulullah tarafından emir seçildiği haçta,
bir
cemaatle beraber gönderdi ve şunu
ilan ettik: «Dikkat edilsin, bu seneden sonra herhangi bir
müşrik
hacca gelemez, herhangi bir çıplak Kâbeyi zirayet edemez.» İtkanî.
«Hz.
Ali bu sûreyi ilan etti ilh...»
ibaresi gördüğümüz nüshaların ço-ğunda vardır. Fakat bu nüshada
«O
devesinin üzerinde Berâ (Tevbe)
Sû-resini ilan etti» ibaresi yer
almaktadır. Ve T.nin üzerinde
şerh
yazdığı nüsha da budur. Ve dedi ki,
«Devenin üstünde Berae Sûresi'nin
başından kırkıncı
âyete kadar olan âyetleri ilân eden Hz. Ali'dir.
Resulü Ekrem hac emiri seçilen Ebû Bekr Sıddîk'tan
sonra
Hz. Ali'yi gönderdi ve o da
gelerek Ebu Bekre iltihak etti. Bunun hikmeti: Emredenin
Resulullah'ın
ailesinden bi-risi olması gereği dolayısıyladır.»
«Cizye faslında geçeni de unutma ilh...» ibaresine gelince, orada de-di ki: «Onun Mescid-i Haram'a
girmesine
gelince es-Siyer el-Kebir'de bu-nun
men edildiği zikredilmiştir.»
«El-Camiussağir'de bu yoktur. Es-Siyerul-Kebir İmam Muhammed'in son telifidir. Zahire göre İmam
Muhammed
bu kitabında karar kıldığı hük-münü beyan etmiştir.»
Ben
derim ki: Bunun neticesi şudur: es-Siyeru'l-Kebir'de yer alan hü-küm İmam Muhammed'in
üzerinde
reyinin istikrar bulduğu görüşüdür. Onun için sarih onu biraz önce İmam Şafii ve İmam
Ahmed'le
beraber zik-retti. Metin sahihlerinin burada zikrettikleri ise İmam Azam'ın sözüne
binaendir.
Çünkü çoğu kez metinlerin durumu
böyledir. Bunu düşün.
Sarih,
El-Cizye'de de zikretti ki onlar,
yani müşrikler, zimmiler, Mekke ve
Medine'de yerleşmekten
de
menedilirler. Çünkü Mekke ve Medine
Arap arazisindendir. Allah'ın Resulü «Arap arazisinde iki
din
bir araya gelmez» buyurdu. Eğer kâfir ticaret için Mekke ve Medineye gelirse caizdir. Fakat
»kameti
uzatmamalıdır.
METİN
Hasta
zimmiyi ziyaret icmaen caizdir. Hasta Mecusî'nin ziyaretinde iki görüş
vardır.
En
sıhhatli görüşe göre fâsık bir kimsenin ziyareti caizdir. Çünkü fâsık, müslümandır. Ve çünkü
ziyaret de müslümanların haklarındandır.
Kedi
dahil olmak üzere bütün hayvanları iğdiş yapmak caizdir. İnsan-ları iğdiş yapmaya gelince bu
haramdır.
Bazıları «atın iğdiş edilmesi de haramdın» demiştir. Bunu menfaatle kayıtlandırdılar. Aksi
takdirde
haram olur.
Merkebi
kısrak üzerine çekmek bunun aksi gibi, yani atı dişi merkeb üzerine çekmek caizdir.
Tedavi
için erkek için dahi olsa, tahir bir şeyle hükme caizdir. Fakat necis bir şeyle hükme yapmak
caiz
değildir. Böylece her tedavi ancak ta-hir bir şeyle caiz olur.
En-Nihaye'de: «Müslüman bir doktor haramde şifa vardır dese o ha-ramın yerine geçen bir tedbir
yani
ilaç da bulunmazsa haram ile tedavi olmak caizdir.» denilmiştir.
El-Bezzâziye'de
şu hüküm yer olmaktadır: Resulullah'ın «Cenab-ı Hak sizin şifanızı size haram
kıldığı
şeylerde kılmamıştır» hadisinin manası şifa bilindiği anda haramlık kalkar. Demektir. Bunun
delili
de boğaza tıkanan lokmayı aşırmak ve susuzluğu gidermek için haram olan şeyi içmenin caiz
olmasıdır.
Bunu daha önce de
söyledik.
Hakimin
maaşının Beytulmal'den (devlet bütçesinden) verilmesi
caiz-dir. Şu şartla ki beytulmal
helâl
ve hak ile derlenmiş olmalıdır. Aksi tak-dirde helâl olamaz.
«Rızkı»
dediği şey, tâ ki hakime ve aile
efradına her zamanda ne ka-dar yetiyorsa o kadar takdir
edilsin,
demektir. Hakim zengin dahi olsa, rızkı beytulmalden verilir. Bu da eğer hakim maaşı şart
koşmamışsa böy-ledir. Eğer şart koşmuşsa ücret gibi olur ki bu, haramdır. Çünkü kaza yani hüküm
vermek
taattır. Diğer taatler gibi maaş
karşılığı olamaz.
Ben
derim ki: Acaba muteahhirî'nin görüşü burada uygulanır mı?
Yazılsın.
Cariyenin, ümmülveledin, mükâtebin, bir kısmı cariye bir kısmı azad edilmişin mahremsiz sefere
çıkmaları caizdir. Fokat bu hüküm onların zamanındaki hükümdür. Bizim zamanımızdaki hükme
gelince,
caiz değil-dir. Çünkü fesad ehli çoğalmıştır. Buna göre fetva verilir. İbni
Kemal.
Küçük
çocuk için gerekenin satınalınması. satılması, kardeş amca,-anne, onu yerde bulup
besleyene,
eğer yanında yani himayesinde ise
caiz-dir. Aksi takdirde caiz olmaz. Çocuğun annesine
sadece
icar edilme?'* caizdir. Eğer çocuk annesinin yanında ise... Çocuğu yerde
bulan de t-ı*
sıhhatli
görüşe göre böyledir. Musannif bunu Şerh'ulmecma'a nisbet edi-yor. Fakat ben bu kitabta
'böyle bir ibareyi görmedim. Metin olarak onun tam tersi gelecektir. Uyan.
İkincinin
katında amca 'için de böyledir. Amma üçüncüye gelince bu-rada
ihtilaf.edilmiştir. Eğer
küçük
çocuk nefsini ücretle verirse caiz ol-maz. Ancak işi bitirdiği zaman caiz olur. Çünkü bu
katıksız
bir yarardır. Ve 'belirtilen ücreti hak eder. Batanın, dedenin, kadının, çocuğu icara ver-mesi
sıhhatlidir.
Velev ki ecri misilsiz olsa bile. Sahiha göre caizdir. Nite-kim bu husus Dürer'den de
anlaşılmaktadır. Dikkat et.
İZAH
«Hasta
zimmiyi ziyaret ilh...» Bir müslüman ister nasranî veya yahudi olsun hasta zimmiyi ziyaret
edebilir.
Çünkü bu onlar hakkında bir çeşit iyiliktir. Onlara iyilik hususunda
bize yasak yoktur. Bir
de
sıhhatli bir yo^ dan- geliyor ki
Resulü Ekrem komşusu olan hasta bir yahudiyi ziyaret et-miştir.
Hidâye.
«Mecusî'nin
ziyareti konusunda iki görüş vardır
ilh...» El-İnâye'de de-nildi: Mecusinin ziyaretinde
meşâyihin
ihtilâfı vardır. Bazıları «olur» de-miştir. «Çünkü onlar da zimmet ehlidirler». Bu görüş
İmam
Muhammed'-den rivayet edilmektedir. Bazıları «Onlar yahudi ve hristryanlardan daha çok
İslâm'a
uzaktırlar. Görmez misin, onların kestiği helâl değildir. Kadın-larının nikâh edilmesi de helâl
değildir.»
demişlerdir.
Ben
defim ki: Metnin zahiri Multeka ve
başka kitablar birinciyi seç-mektir. Çünkü «iyadetuhu»
kelimesindeki zamir zimmiye raçidir. Metinde «yahudi veya hristiyamn ziyareti» demedi. Nitekim
el-Kudurî
şöyie yazıyor: «En Nevâdir'de bir
komşu yahudi veya mecusi vardır. Oğlu veya bir yakını
ölmüştür.
Ona taziye vermek gerekir. Taziye veren «Allah sana ondan daha hayırlısını halef olarak
versin,
Allah seni ıslah eylesin» diyecektir. Bunun manası
«Allah seni İslâmla ıslâh etsin» demektir.
Yani
İslâmı sana rızık olarak versin, Müslüman bir çocuğu sana rızık olarak versin demek-tir»
Kifâye.
«Fasık
bir kimsenin, hasta ziyareti caizdir ilh...» Bu onunla ihtilâl etme hükmünün gayrisidir.
El-Multekat'da
şöyle der: «Meşhur ve önder olan bir
kimse için bâtıl ve şer ehlinden bir 'kişi ile
zaruret
miktarında fazla ihtilaf mekruhtur. Çünkü onunla fazla ihtilâl eden bilinmemiş bir ki-şiyse
onunla
müdaraat eder. Ta ki günah olmaksızın nefsinden onun zul-münü defetsin.
Binaenaleyh
böyle bir ihtilatta beis yoktur.»
BİR
UYARI: Hasta ziyareti bahsinde
mekruh olan, hastaya ağır
gele-ceğini bildiğin halde onu
ziyaret
etmendir.
Binaenaleyh böyle bir durumda ziyaret etme. Zira denilmiştir ki «Sıkıcı insanla oturmak
ruhun
sıtmasıdır» «Senin bu şiddetli hal üzerinde olduğunu bilmezdin dememelidir. Ona has-talığı
kolaylaştır,
kalbini hoşlaştır ve «Seni iyi
gördüm» diye tevili! söz şöyle. Ona Allah'ın rahmetine
daha
fazla ümid bağlayıcı şekilde ve korku ile karışık sözler şöyle. Onun rızası olmadan «lini başına
koyma. Ancak taleb ederse bunu yap. Huzuruna girdiğin zaman
«Kendini nasıl buluyor-sun» diye
sor.
Çünkü seleften böyle gelmiştir. Ona «Vasiyette bulun» de-me. Çünkü böyle bir söz
cahillerin
amellerindendir. Müctebâ. T.