16 Ekim 2012

ALIŞ-VERİŞ FASLI BİRİNCİ BÖLÜM


ALIŞ-VERİŞ FASLI

METİN
İnsan pisliğini hiç bir şey »katılmaksızın satmak mekruhtur. Tezek satmak mekruh olmadığı gibi
caizdir. Fakat İmam Şafiî burada muhale-fet etmiştir. İnsan pisliği toprakla veya kumla 'karıştırılır
veya toprak ve kum maddesi fazla ise sahiha göre satılması sıhhatlidir. Nitekim onun karışımından
intifa etmenin de sıhhatli oluşu gibi. Hatta katıksız insan pisliğinden de intifa edilebilir,
menfaatlenilebilir. Mesela gübre olardık kullanılır. Nitekim Zeylâî ve 'başka alimler bunu tashih
etmişlerdir. Bu, Hidâye'nin tashihine ters düşmektedir. Zira tashihde ihtilâf vardır. El-Mültekâ'da yer
alan hüküm şudur: «İnsan pisliğinden yararlanmak hük-münde satmak gibidir». Anla.
Kâfir üzerinde bulunan bir borcu kâfirin şarap satmaktan aldığı pa-radan alınabilir. Çünkü kâfirin
sarab satması sahihtir. Ama müslüman üzerindeki borç şarap parasından ödenmez. Çünkü
müslümanın şarap satması bâtıldır. Ancak şarabı bir zimmîyi vekil ederek sattırırsa o zaman mesele
değişir. Ebû Hânîfe katında 'böyledir. Şaraptan gelen paradan borç ödenir. İmameyne göre değildir.
Bu görüşe göre eğer bir müslüman ölse, bir müslümanın satmış olduğu şarabın parasını tereke
olarak bıra-kırsa varislerine bu parayı almak helâl değildir. Nitekim Zeylâî bunu de-taylı olarak ele
almıştır.
El-Eşbâh'ta: «Haramlık intikal eder. Bu da ancak ilimle beraber olur. Ancak varis için değildir. Mal
sahibi onu bildiği zaman olur.» denilmek-tedir.
Derim ki: Fasit alışveriş konusunda bu geçti. Fakat el-Müctebâ'da yer alan hüküm şöyledir: Kişi,
kesbî haram olduğu halde öldü. Onun mi-rası helâldir.
Evet, bunu dedikten sonra bunun hangi kitabta yer aldığını işaret etmiştir. Ve: «Biz bu rivayeti
almayız, o, varisler üzerinde mutlaka ha-ramdır» dedi. Uyan.
İZAH
«İnsan pisliğin birşey katılmaksızın mekruhtur ilh...» Fakat alışveri-şin bâtıl olmasını gerektirmez.
Fakat musannifin «insan gübresinin karışığının satışı sıhhatlidir» de-mesinden anlaşılıyor ki, onun
katıksızının satışı bâtıldır. El-Kuhistânî bu-nu açıkça söylemiştir.El-Hidâye'de de buna işaret vardır.
Ed-Durru'l-Müntekâ'da bunu El-Burcundî de ve o da El-Hizâne'den rivayet etmişlerdir. Ve dedi ki:
«İnsanoğlundan ayrılan her şeyin alış verişi de böyledir. Me-sela tüyleri, tırnakları gibi. Bunların
alışverişi de bâtıldır. Çünkü bunlar insanın bir parçasıdır. Onun için bunları toprağa gömmek
vacibtir. Ni-tekim bu durum Timurtâşî ile başka kitablarda yer almıştır.
«Tezeğin alışverişi caizdir. Yani zibil ilh...» Hayvan gübresinin satışı sahihtir. Zibil, insan
dışkısından başka diğer canlıların tüm dışkılarını kapsamaktadır. Şurunbulâliye.
«Toprak ve kum insan dışkısından fazla ise onun alış verişi caiz olur ilh...» El-Muhît, El-Kâfî ve
Ez-Zâhîriye'de böyle denilmektedir. El-Hidâye, El-İhtiyâr ve el-Muhît adlı eserlerde toprakla
karışıksa, ister toprak fazla olsun ister olmasın, alışverişi mutlaka sıhhatlidir diye
kaydetmektedirler. «Mutlak» burada da kayıtlının veya iki rivayet üzerine veya ruhsat ve istihsan
üzerine hamledilecektir. Fakat el-Attâbî'nin Ziyâdât'ında şu hüküm vardır: «Mutlak, ıtlakı üzerinde
cereyan edip bırakılır. Ancak kayıtlanma-sının delili açıkça veya delâleten ortada olursa
kayıtlandırılır.» Bunu ka-ide olarak ezberle. Çünkü bu, fakih bir kimse için zarurî bir kaidedir.
Kuhistânî.
«Sahihe göre ilh...» El-İslah metninin ibaresi şöyledir: «İnsan dışkısı toprak ve kumla karışık ise
sahihde onun alış verişi sıhhatli olur».
Sarihin ibaresi şöyledir: «El-Hidâye'de dedi: Bu, İmam Muhammed'den rivayet edilmiştir ve sahih
olan da budur.» Anla.
«El-Multeka'da İnsan dışkısından yararlanmak da hükmen alış verişi gibidir denildi ilh...» Zahire
göre müellif, el-Multeka'dan bu nakli katıksız insan dışkısından yararlanmanın tashihi, onun alış
verişinin de caiz olu-şunun tashihidir hükmüne işaret etmek için yapmıştır. Müellifin «anla» ibaresi
de buna dikkat çekmektedir.
«Bir kâfir içki satar parasını alır, onunla boynunda bulunan müslümanın borcunu eda ederse bu
caizdir, ilh...» Çünkü kâfirin içki satması caiz bir alış veriştir. Çünkü içki onun nazarında kıymetli bir
maldır. Binaenaleyh onun parasını mülketmiş olur. Bu paradan alacaklının alacağını alması helal
olur. Ama müslüman böyle değildir. Çünkü onun nezdinde içkinin kıymeti yoktur. Böylece içkinin
parası satınalanın mülkünde kalmış, de-mektir.



«Bir müslüman satmış ise ilh...» ibaresini Zeylaî'nin «onu satmış ise» ibaresi yerine koydu. Ki
ibaresi: «İsterse o kişiyi satan ölen bir müslüman olsun, isterse onun vekaletinde başka bir
müslüman olsun, hükmünü kap-sasın.»
«Zeylainin açıkladığı gibi ilh...» Bu içki bedeli olan mal gasbedilmis mal gibidir» dedi. En-Nihâye'de
dedi ki:
«Bizim mesayihimizden bazısı «Şarkıcı bir kadının kazancı gasbedilen bir mal gibidir. Ondan almak
helal olmaz» dediler.»
«Buna binaen dediler ki: Eğer bazik denilen bir nevi içkiden veya zu-lüm veya rüşvetten o malı
kasbettiği halde kişi ölürse varisler böyle bir mirastan kaçınmalıdırlar. Ondan birşey alamazlar.
yle yapmaları onlar için en uygunudur. O mallan eğer sahiplerini bilirlerse mal sahihlerine iade
edeceklerdir. Eğer bilmiyorlarsa o malları sadaka olarak verecekler-dir. Zira (şu kaide vardır) pis
kazancın yolu sahibine geri vermek mümkün olmadığı takdirde onu tasadduk etmek, sadaka olarak
vermektir.»
Fakat el-Hindiye'de El-Muhteka'dan, o da Muhammed'den rivayet et-miştir ki; «Ağıtçı bir kadının
kazancı davul ve mizmar çalanın kazancı, eğer şartsız alırsa ve parayı veren de kendi rızasıyla
vermişse helâldir.» Bunun benzeri El-Mevâhib adlı (c)serde de yer almaktadır. Et-Tatarhâniye'-de
Dilencinin derlediği mal habistir» hükmü yer almaktadır.
«El-Eşbâh'ta îlh...» Şeyh Abdulvahab eş-Şa'rânî «El-Minen» kitabın-da şöyle yazar: «Bazı
Hanefilerden «Haram iki zimmete sirayet etmez» şeklindeki nakilin manasını Eş-Şihâb bin
Şelebî'den sordum. Dediler ki: «Bu, bilinmediği duruma hamledilmektedîr. Kim ki haraç kesen,
yoldan gecen vergi alıp, sonra başkasına vererek sonra da ondan alıyor görürse; o mal o gören için
haram olur.»
Ez-Zahîre'de Şöyle denilmektedir: «Ebu Cafer'den «Sultanın emriyle haram olan vergilerden «mal
kasbeden bir kimsenin durumu» soruldu: Onun malını bu durumu bilen bir kimse için yemek helâl
olur mu?
Cevap olarak: «Dini hususunda benim katında en sevimlisi yememesidir. Fakat hükmen eğer gasb
veya rüşvet olmazsa caiz olur, yani yenebilir.» dedi.»
El-Hâniye'de der ki: «Bir kadının kocası zulüm (gasb) arazisindedir. Onun geliri gasb değildir. Veya
aslı helâl olmayan malından bir kisve veya bir yemek satın alsa, o kadın bu maldan yiyebilir mi?
sorusuna o kadın bu hususta genişlik içinde'dir. Günah kocasının boynunadır.» Hamevî.
«Bilmekle beraber haram intikal eder ilh...» denilmiştir. Bilmek olmaz-sa Tatarhâniye'de şu hüküm
yer almaktadır: Adam bir cariye veya bir el-bise satın alır. Bu da satanın malı değildir. Cariye ile
ilişki kurdu veya elbiseyi giydi. Sonra onun malı olmadığını öğrendi. Bu kişi hakkında İmam
Muhammed'in şu rivayeti vardır:
«Cinsi ilişki de elbiseyi giymek de haramdır. Ancak müşteriden bu ha-ram düşürülmüştür.»
Ebu Yusuf'a göre bu meselede, cinsi ilişki helaldir. Hatta kişi o iliş-kiden ötürü ecir de alır. Eğer kişi
cariye ile evlenir, onunla cinsi ilişki ku-rarsa sonra başkasının nikâhında olduğu ortaya çıkarsa
durum bunun tam hilâfınadır.
«Ancak mal sahibini biliyorsa ilh...» O zaman varise vacib olan, o malı sahibine geri vermektir.
«Bu mal, varisler için mutlaka haramdır ilh...» sözüne gelince, yani isterse varisler malın sahiblerini
bilsinler, isterse bilmesinler mal kendi-leri için haramdır. Eğer bilirlerse o malları sahiblerine geri
verirler. Aksi takdirde daha önce de Zeylaî'den naklettiğimize göre onu tasadduk eder-ler.
Ben derim ki: Bu, biraz önce ez-Zahire ve el-Hâniye'den naklettikleri-mizle çatışmaz. Çünkü yemek
veya elbise haram malın aynısı değildir. Çünkü haram mal ile adam bir şeyi satın alırsa Gasb
Kitabında gecen tafsilata binaen yenmesi helâl olur. Fakat bunu miras olarak bırakırsa mesele
değişir. Zira o haram malın aynısıdır. Her ne kadar kabzetmek. malına karıştırmak suretiyle onu
mülk ederse de -İmamın katında- yine onu tazmin etmezden önce onda tasarruf etmesi helâl olmaz.
Onun varis-leri için de hüküm yledir. Sonra zahire göre o malın varisler için haram olması
dinendir, hükmen değildir. Binaenaleyh kasırın vasisi için böyle bir mirası tasadduk etmek olmaz.
Kasır kişi baliğ olduğu zaman onu. tazmin eder. Düşün.
«Uyanık ol ilh...» Bununla, Eşbâh'ta yer alan ifadenin zayıflığına işaret etmiştir. T.
METİN
Mushafı süslemek caizdir. Çünkü bu, mushaf için tazimdir. Nitekim mescidlerdeki nakışların caiz



oluşu gibi. Mushafı ta'şir etmek yani üşür-lerini belirtmek, noktalamak, irabını açığa çıkarmak da
caizdir. Böyle yap-makla cidden okuyucular için şefkat ve kolaylık oluşur, bilhassa yaban-cılar için
yani Arapça bilmeyenler için bu kolaylık daha çoktur.^Bu kaide-ye binaen surelerin isimlerini
Mushafın kenarına yazmak, ayet sayılarını yazmak, vakf alametleri ve benzerlerini yazmakta
herhangi bir beis yok­tur. Böyle yapmak güzel bir bidattir. Dürer ve Kinye.
Kinye'de, ahbâr ve benzerlerinin kâğıtlarını mushafta, tefsir ve fı-kıhta kullanmakta beis yoktur.
Ama yıldızlar ve edebiyat kitablarında kullanmak mekruhtur denilmektedir.
Mushafı küçültmek, ince bir kalemle onu yazmak «keraheti tenzihiye de mekruhtur. Herhangi bir
şeyi bir fıkıh veya benzeri ilimleri muhtevi kâ-ğıda sarmak caiz değildir. Tıb .kitablarına sarmak
caizdir.
Zimmi bir kimsenin mescide, hangisi olursa olsun, girmesi caizdir, imam Malik «hangi mescide
olursa olsun girmesi mekruhtur» demiştir, imam Muhammed. İmam Şafii ve İmam Ahmed «Mescid-i
Haram'a girmesi mekruhtur» demişlerdir. Biz deriz ki: Nehy burada teklifi değil tekvinidir. Fakîhler
yolcunun cünub olarak mescidden geçmesini caiz görmüşlerdir. Durum böyle iken «onlar
yaklaşmasın haccetmesin, umre yapmasın» ibaresinin manası yani çıplak olarak, bu senenin
haccından sonra hacca veya umreye gelmesin demektir. Bu sene hicretin 9. senesidir. Resul-ü
Ek-rem, Hz. Ebû Bekr Sıddîk emir kılmış ve Hz. Ali de Berâet (Tevbe) suresini ilan etmekle memur
edilmiştir. Hz. Ali: «Dikkat edilsin, bu seneden sonra herhangi bir müşrik hacca gelemez, herhangi
bir çıplak tavaf edemez.» buyurmuştur. Hadisi Müslim ve Buhâri ve başka muhaddisler rivayet
et-mişlerdir. Bu hıfzedilsin. Ben derim ki: El-Cizye faslında! geçeni de unutma.
İZAH
«Mushafı süslemek caizdir, ilh...» Ebû Yusuf'un hilâfına Kur'ân altın ve gümüşle süslenebilir.
Nitekim bu hüküm daha önce geçti.
«Nitekim mescid nakşında bu böyledir, ilh...» Ama mescid mihrablarına bu nakışlar yapılmaz. Yani
buraları 'kireç ve altın suyu ile sıvanır. Bu da vakıf malından olmamalıdır. Eğer vakıf malından
olursa mütevelli zamin olur. Ancak vakfeden onun benzerini yaparsa o vakit tazmin et­mekten
kurtulur. Nitekim bu durum Vitir ve nevafil namazları bahsinin he-men önünde geçmiştir. Bazıları
«Kıble duvarlarını nakşetmek mekruhtur» dediler.
Eğer zararı yoksa mescidin içinde kuyu kazılması caiz olur. Çünkü her yönden faidesi vardır. Kazan
bir kimse kazdığını zamin olamaz. Fetva da bu veçhiledir. Müellif el-Hindiye'den alarak bunu ifade
etmiştir.
«Kur'ân'ın ta'şîri ilh...» yani on âyetin bitiminden onların işaretini koy-makta beis yoktur İnâye.
«Yani onun i'rabını belirtmek ilh...» noktalandırmanın tefsiridir. El-Kâmûs'ta. «Harfî noktalandırdı
yani i'rablaştırdı» denilmektedir. Malumdur ki noktalandırma ile i'râb ortaya çıkmaz. Ancak şekille
çrkar. Sanki onlar bunu kapsayanı kastetmişler. Bu noktayı ifade ettim.
«Bununla kolaylık oluşur ilh...» ibaresi İbn Mes'ût'tan: «Kur'ân'ı başka işaretlerden ayn tutunuz»
rivayetine işarettir. Bu durum onların zamanı-na mahsustur. Zaman ve mekânın değişmesiyle çok
şeyler değişir. Nite-kim Zeylaî ve benzerleri bu hususu tafsil etmişlerdir.
«Buna binaen sûrelerin isimlerini âyetlerin sayısını, vakıf alametlerini ve benzerlerini kovmakta da
beis yoktur ilh...» Benzerleri de secde ala-metleri, tecvid işaretleridir.
«Haberlerin kâğıtlarını mushafa kapak yapmak veya Mushaf için kullanmakta beis yoktur. İlh...»
Zahire göre haberlerden maksad hadisler de-ğil, tarihlerdir.
«Mushafı küçültmek tenzihen mekruhtur ilh...» Yani hacmini küçült-mek. Mushafı en güzel hatla
yazmak, en açık hatla, en güzel en beyaz yaprak üzerine, en kalın bir kalem ve en parlak bir
mürekkeble yazmak, satırların arasını açmak, harfleri gösterişli, Mushafı heybetli eylemek
uy-gundur. Kınye.
«Fıkıh ve benzerlerini muhtevi kâğıda birşey sarmak caiz değildir ilh...» Fıkhın benzerinden
maksad, el-Minah'da denildiği-gibi -iki bunun benzeri El-Hindiye'de de yer almaktadır- herhangi bir
şeyi içinde fıkıh bahisleri yazılı bir kağıda sarmak caiz değildir. Kelâm kitaplarıyla da en uygunu'
bunu yapmamaktır. Fakat tıp kitabında böyle şeyleri sarmak caizdir. Eğer sargıda kullanılan kâğıtta
Allah ve Resulullahın ismi olursa onu silmek caizdir.
Yazının bir kısmını tükürükle silmek de caizdir. Tükürükle Allah ismini silinmesi hakkındaki yasak
varid olmuştur. Kur'an'ın yazısını tü-kürükle silmek acaba Allah ismi gibi midir, başkası gibi mi?



yorumu açık-lanmamıştır. T.
«Zimminin mescide girmesi ilh...» El-Eşbâh'da yer aldığına göre cünüb bile olsa girmesi caiz olur.
El-Hindiye'de et-Tetimme'den naklen şöyle denilmektedir: «Müslüman bir kişi için havraya veya
kiliseye girmek mek-ruhtur. Kerahet oraları şeytanların toplantı yerleri olduğundan ileri
gel-mektedir. Yoksa müslümanın buralara girmeye hakkı yoktur, demek değil-dir.» ,
Dikkat et, acaba kendisine emân verilen veya savaşçı bir memleketin temsilcisi, elçisi olarak
gelenler bunun gibi midir? Onların Allah Resulünün Sakîf'ten gelen gurubu camide
konuklandırması olayıyla caiz olduğuna delil olmasının muktezası, bunun caiz olmasıdır. Yazılsın T.
Mutlak olarak ilh...» Yani İmam Azam'a göre; İster Mescid-i Haram, ister diğer mescidler olsun,
zimminin oraya girmesi caizdir. .
Zimmî Mescidi Harama giremez» deyip de «Sakın onlar Mescidi Haram'a yaklaşmasınlar» âyetini
delil gösterenlere deriz ki: «Buradaki nehy tekim değil tekvinidir.»
Müellif bu cevabı Es-Sadiye'nin haşiyelerinden almıştır.
«Tekvini» kelimesi «kadim bir sıfat olan takvine nisbettir. Maturidîlere göre; fiili sıfatların hepsi bu
sıfata bağlanır. Öyleyse «yaklaşmasınlar»ın manası. Allah onlarda yaklaşmayı yaratmaz, demektir.
Tekvini emrin mi-sâli, «İkiniz isteyerek veya istemeyerek geliniz» mealindeki âyettir. Teklifi emrin
misli ise, ki buna bazen de «tedvini emir» deniliyor. «Namazı kılınız» âyetidir. İkisinin arasındaki
fark aklen birincisinde yapmama bahis konu-su olmamasıdır. Ama ikincisi onun hilâfınadır. T.
Bunun hulasası şudur: O, nehy suretinde menfî bir haberdir. Düşün.
«Teklifi değildir ilh...» sözüne gelince, «Bu kâfirler farzlara muhatab değildirler» kaidesine binâen
denilmiştir.
«Yolcunun cünüb olarak mescidden geçmesi caiz görülmüştür ilh...» sözüne gelince, eğer: «Kâfir
cünubluktan hali değildir, mescidi ondan uzak tutmak vacibtir.» hükmüne dair Şafiî delilini
zikretseydi daha güzel olurdu. Onun kelâmının hülasası şudur: Bu delil (yani Şafii'nin delili) tamam
de-ğildir. Çünkü fakîhler cünüb olduğu halde yolcunun mescidden geçmesini caiz görmüşlerdir. T.
«La yekrabû»nun manası, yani «Hac Umre bu seneden sonra, çıplak olarak yapılamaz» sözüne
gelince; bu, tekvini ibaresinin üzerine tefridir ve açıktır. Çünkü o günden sonra çıplak olarak hac ve
umreleri nakledilmemiştir. Nitekim cahiliyette çıplak olarak bu işi yaparlardı.
El-Hidâye'de denildi ki: «Bizim delilimiz Resulullah'tan rivayet edilen şu haberdir: Kâfir oldukları
halde Sakîf Heyetini misafir etti. Çünkü neca-set ve pislik onların inançlarında vardır. İnançtaki
pislik camii telvîse sira-yet etmez. Ayet istilâ edip despotça davranış yönünden hazır olmaya
hamledimektedlr. Veya çıplak oldukları halde ziyaret edici olduklarına hamledilmektedir. Nitekim
cahiliye adetleri böyle 'idi.»
Yani burada yasaklanan şey camie girmek değildir. Bunun böyle ol-madığına Sahih-i Buhâride yer
alan hadis delâlet etmektedir. Bu hadis Ahmed bin Abdurrahman bin Avf'ın Ebû Hureyre'den rivayet
ettiği Hadis-tir. Şöyle ki:
«Ebu Bekr Sıddık beni Haccetül Veda'dan önceki haçta, Resulullah tarafından emir seçildiği haçta,
bir cemaatle beraber gönderdi ve şunu ilan ettik: «Dikkat edilsin, bu seneden sonra herhangi bir
müşrik hacca gelemez, herhangi bir çıplak Kâbeyi zirayet edemez.» İtkanî.
«Hz. Ali bu sûreyi ilan etti ilh...» ibaresi gördüğümüz nüshaların ço-ğunda vardır. Fakat bu nüshada
«O devesinin üzerinde Berâ (Tevbe) Sû-resini ilan etti» ibaresi yer almaktadır. Ve T.nin üzerinde
şerh yazdığı nüsha da budur. Ve dedi ki, «Devenin üstünde Berae Sûresi'nin başından kırkıncı
âyete kadar olan âyetleri ilân eden Hz. Ali'dir. Resulü Ekrem hac emiri seçilen Ebû Bekr Sıddîk'tan
sonra Hz. Ali'yi gönderdi ve o da gelerek Ebu Bekre iltihak etti. Bunun hikmeti: Emredenin
Resulullah'ın ailesinden bi-risi olması gereği dolayısıyladır.»
«Cizye faslında geçeni de unutma ilh...» ibaresine gelince, orada de-di ki: «Onun Mescid-i Haram'a
girmesine gelince es-Siyer el-Kebir'de bu-nun men edildiği zikredilmiştir.»
«El-Camiussağir'de bu yoktur. Es-Siyerul-Kebir İmam Muhammed'in son telifidir. Zahire göre İmam
Muhammed bu kitabında karar kıldığı hük-münü beyan etmiştir.»
Ben derim ki: Bunun neticesi şudur: es-Siyeru'l-Kebir'de yer alan hü-küm İmam Muhammed'in
üzerinde reyinin istikrar bulduğu görüşüdür. Onun için sarih onu biraz önce İmam Şafii ve İmam
Ahmed'le beraber zik-retti. Metin sahihlerinin burada zikrettikleri ise İmam Azam'ın sözüne
binaendir. Çünkü çoğu kez metinlerin durumu böyledir. Bunu düşün.



Sarih, El-Cizye'de de zikretti ki onlar, yani müşrikler, zimmiler, Mekke ve Medine'de yerleşmekten
de menedilirler. Çünkü Mekke ve Medine Arap arazisindendir. Allah'ın Resulü «Arap arazisinde iki
din bir araya gelmez» buyurdu. Eğer kâfir ticaret için Mekke ve Medineye gelirse caizdir. Fakat
»kameti uzatmamalıdır.
METİN
Hasta zimmiyi ziyaret icmaen caizdir. Hasta Mecusî'nin ziyaretinde iki görüş vardır.
En sıhhatli görüşe göre fâsık bir kimsenin ziyareti caizdir. Çünkü fâsık, müslümandır. Ve çünkü
ziyaret de müslümanların haklarındandır.
Kedi dahil olmak üzere bütün hayvanları iğdiş yapmak caizdir. İnsan-ları iğdiş yapmaya gelince bu
haramdır. Bazıları «atın iğdiş edilmesi de haramdın» demiştir. Bunu menfaatle kayıtlandırdılar. Aksi
takdirde haram olur.
Merkebi kısrak üzerine çekmek bunun aksi gibi, yani atı dişi merkeb üzerine çekmek caizdir.
Tedavi için erkek için dahi olsa, tahir bir şeyle hükme caizdir. Fakat necis bir şeyle hükme yapmak
caiz değildir.ylece her tedavi ancak ta-hir bir şeyle caiz olur.
En-Nihaye'de: «Müslüman bir doktor haramde şifa vardır dese o ha-ramın yerine geçen bir tedbir
yani ilaç da bulunmazsa haram ile tedavi olmak caizdir.» denilmiştir.
El-Bezzâziye'de şu hüküm yer olmaktadır: Resulullah'ın «Cenab-ı Hak sizin şifanızı size haram
kıldığı şeylerde kılmamıştır» hadisinin manası şifa bilindiği anda haramlık kalkar. Demektir. Bunun
delili de boğaza tıkanan lokmayı aşırmak ve susuzluğu gidermek için haram olan şeyi içmenin caiz
olmasıdır. Bunu daha önce de söyledik.
Hakimin maaşının Beytulmal'den (devlet bütçesinden) verilmesi caiz-dir. Şu şartla ki beytulmal
helâl ve hak ile derlenmiş olmalıdır. Aksi tak-dirde helâl olamaz.
«Rızkı» dediği şey, tâ ki hakime ve aile efradına her zamanda ne ka-dar yetiyorsa o kadar takdir
edilsin, demektir. Hakim zengin dahi olsa, rızkı beytulmalden verilir. Bu da eğer hakim maaşı şart
koşmamışsa böy-ledir. Eğer şart koşmuşsa ücret gibi olur ki bu, haramdır. Çünkü kaza yani hüküm
vermek taattır. Diğer taatler gibi maaş karşılığı olamaz.
Ben derim ki: Acaba muteahhirî'nin görüşü burada uygulanır mı? Yazılsın.
Cariyenin, ümmülveledin, mükâtebin, bir kısmı cariye bir kısmı azad edilmişin mahremsiz sefere
çıkmaları caizdir. Fokat bu hüküm onların zamanındaki hükümdür. Bizim zamanımızdaki hükme
gelince, caiz değil-dir. Çünkü fesad ehli çoğalmıştır. Buna göre fetva verilir. İbni Kemal.
Küçük çocuk için gerekenin satınalınması. satılması, kardeş amca,-anne, onu yerde bulup
besleyene, eğer yanında yani himayesinde ise caiz-dir. Aksi takdirde caiz olmaz. Çocuğun annesine
sadece icar edilme?'* caizdir. Eğer çocuk annesinin yanında ise... Çocuğu yerde bulan de t-ı*
sıhhatli görüşe göreyledir. Musannif bunu Şerh'ulmecma'a nisbet edi-yor. Fakat ben bu kitabta
'böyle bir ibareyi görmedim. Metin olarak onun tam tersi gelecektir. Uyan.
İkincinin katında amca 'için de böyledir. Amma üçüncüye gelince bu-rada ihtilaf.edilmiştir. Eğer
küçük çocuk nefsini ücretle verirse caiz ol-maz. Ancak işi bitirdiği zaman caiz olur. Çünkü bu
katıksız bir yarardır. Ve 'belirtilen ücreti hak eder. Batanın, dedenin, kadının, çocuğu icara ver-mesi
sıhhatlidir. Velev ki ecri misilsiz olsa bile. Sahiha göre caizdir. Nite-kim bu husus Dürer'den de
anlaşılmaktadır. Dikkat et.
İZAH
«Hasta zimmiyi ziyaret ilh...» Bir müslüman ister nasranî veya yahudi olsun hasta zimmiyi ziyaret
edebilir. Çünkü bu onlar hakkında bir çeşit iyiliktir. Onlara iyilik hususunda bize yasak yoktur. Bir
de sıhhatli bir yo^ dan- geliyor ki Resulü Ekrem komşusu olan hasta bir yahudiyi ziyaret et-miştir.
Hidâye.
«Mecusî'nin ziyareti konusunda iki görüş vardır ilh...» El-İnâye'de de-nildi: Mecusinin ziyaretinde
meşâyihin ihtilâfı vardır. Bazıları «olur» de-miştir. «Çünkü onlar da zimmet ehlidirler». Bu görüş
İmam Muhammed'-den rivayet edilmektedir. Bazıları «Onlar yahudi ve hristryanlardan daha çok
İslâm'a uzaktırlar. Görmez misin, onların kestiği helâl değildir. Kadın-larının nikâh edilmesi de helâl
değildir.» demişlerdir.
Ben defim ki: Metnin zahiri Multeka ve başka kitablar birinciyi seç-mektir. Çünkü «iyadetuhu»
kelimesindeki zamir zimmiye raçidir. Metinde «yahudi veya hristiyamn ziyareti» demedi. Nitekim



el-Kudurî şöyie yazıyor: «En Nevâdir'de bir komşu yahudi veya mecusi vardır. Oğlu veya bir yakını
ölmüştür. Ona taziye vermek gerekir. Taziye veren «Allah sana ondan daha hayırlısını halef olarak
versin, Allah seni ıslah eylesin» diyecektir. Bunun manası «Allah seni İslâmla ıslâh etsin» demektir.
Yani İslâmı sana rızık olarak versin, Müslüman bir çocuğu sana rızık olarak versin demek-tir»
Kifâye.
«Fasık bir kimsenin, hasta ziyareti caizdir ilh...» Bu onunla ihtilâl etme hükmünün gayrisidir.
El-Multekat'da şöyle der: «Meşhur ve önder olan bir kimse için bâtıl ve şer ehlinden bir 'kişi ile
zaruret miktarında fazla ihtilaf mekruhtur. Çünkü onunla fazla ihtilâl eden bilinmemiş bir ki-şiyse
onunla müdaraat eder. Ta ki günah olmaksızın nefsinden onun zul-münü defetsin. Binaenaleyh
yle bir ihtilatta beis yoktur.»
BİR UYARI: Hasta ziyareti bahsinde mekruh olan, hastaya ağır gele-ceğini bildiğin halde onu ziyaret
etmendir. Binaenaleyh böyle bir durumda ziyaret etme. Zira denilmiştir ki «Sıkıcı insanla oturmak
ruhun sıtmasıdır» «Senin bu şiddetli hal üzerinde olduğunu bilmezdin dememelidir. Ona has-talığı
kolaylaştır, kalbini hoşlaştır ve «Seni iyi gördüm» diye tevili! söz şöyle. Ona Allah'ın rahmetine
daha fazla ümid bağlayıcı şekilde ve korku ile karışık sözler şöyle. Onun rızası olmadan «lini başına
koyma. Ancak taleb ederse bunu yap. Huzuruna girdiğin zaman «Kendini nasıl buluyor-sun» diye
sor. Çünkü seleften böyle gelmiştir. Ona «Vasiyette bulun» de-me. Çünkü böyle bir söz cahillerin
amellerindendir. Müctebâ. T.

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...