31 Temmuz 2012

GÖNÜLDEN SÜZÜLENLER

Sesinin tanıdık bir yerinde düğümlendi sözlerim. Yetmedi dudağımdaki sözlerin büyüklüğü. Acizliğimi bertaraf edememişken seni anlatmaya yeltenen tüm sözcüklerimin katli vacip’liğine soyundum. Çoğul yanımdan senin en tenha yerine yordum kendimi. Ve topuklu ayaklarının altına uzanmış acılarımın terk edişine bir adak adadım. Sevinçler doğurdum sancısız. Umutlar ektim topraksız saksısız ama ben seni sevdikçe hep çiçeklendim. Hayata ve sevdaya.. El yazısı mektupların içinde saklı yüreğimin izlerinden yürü ve hiç uzaklaşma yüreğimden. Soluğumun en sıcak haline nefesinin hoşluğunu ve serinliğini bırak. Uzasın saçların bir gece sarılır gibi. Bırak içindeki telaşı. Yıldızlar ayak uçlarında intihara meyl’etsin. Sen içindeki damarlara bir cümle miktarı huzur boşluğu bırak. Ya da adının sağına altı harflik bir mutluluk hanesi aç. Ben senin olmaya geliyorum ey sevgili..Bir çınar ağacının kuru dallarına yazılmış bir masaldan koşup geldim ey çocuk. Üstüm başım sevda. Ayaklarımın bağı çözülmüş. Kan revan hallerimi çoktan gusle yordum. Yeşil bir bahçenin içinde sevdaya sarhoş olmuşum. Mezem özlem, kana kana içiriyorum. Boşalan bardaklara durmadan sevdanı dolduruyorum. Kasabama son kurulan bir lunaparktan sonra gözlerimin için bu kadar hayat dolu olduğuna tanıklık ediyor şiir yüzlü çocuklar. Bıçak gibi yüzümü kesen karanlığa bir ışık seli misali gözlerini savuruyorum ulu orta.Kapı eşiğinde yarım bırakılmış ıslak mektuplarımı naftalin kokulu sandıklarıma yerleştirip bu gece yine masalına/ masalımıza koyuluyorum. Dağ tepe dinlemeden üzüm bahçelerine dalıyorum. Uslanmaz çocuklar gibi sabaha kadar koşuştuyorum yüreğinin bahçelerinde. Kıyıları toprağa gebe bir denizin ortasında umutlarım. Bir kayıkçı barınağına dayanmış çocukluğumun izlerinden yürüyorum. Göçebe halimden rengarenk hayatlar resmediyorum. Filizlenen ve renklenen ne varsa yüreğinde Cennete girmeden Cennetin bahçelerini hediye eyledin bana.
*
Dilini yitirmiş bir cümleyim. İçimde birikmiş nice söz var şimdi. Sıraya geçmiş bir kalabalık herşey, her söz. Avazım çıktığı kadar sarılmak istiyorum sana. Bağırmak delice. Duvarlara vurup vurup geri dönecek kuvvetli bir nefesin içinde pey…dalanmış bir söz dizimlerim var içimde. Yakılmış, yaralanmış ama içimde bir sus’ku. İçimde bir yanardağ var ama kusamıyorum. Dışımda közler birikmiş yanıyorum diyemiyorum. Susuyorum, gözyaşlarımı bile haykıramıyorum. Sessizlik ne zormuş Ya Rab. İçime, dilime dolanmış düğümleri çöz. Bir alfabeyi bağışla bana. Doya doya içeyim cümleleri sonra da dudaklarımdan bir hayata sürgün edeyim sözleri. Biliyorum ben harfleri ilkokul terkten bıraktım ama içimdeki sözleri şimdi haykıramıyorum. Şimdi konuşamadığım dudaklarımı sadece ısırıp ağlamak için kullanıyorum.Ne acı cümle cümle susmak içinde..Ya Rab kanatma dudaklarımı. Bu sessizlikle imtihan etme beni. Beni bir cümleye bağışla../ Konuşmayan Nineciğime ses oldum..
*
Dolduraşa gelmiş bir intihar ayak uçlarına bir hayat bağışladım. Köklerindeki umudu, yetimlere vermekten vazgeçme. Eteklerinden sal biriktirdiğin ılık meltemleri. Aşka, sevdaya sıvazladığın bir cümleyi daha hediye eyle fakir lugatime. Konuş ve anlat. Ben konuştuklarından bir alıntılar yapıp düşeyim bulutların üzerinden kısır topraklara. Ve de anlat kendini. İçinden kendime ithaf edilmiş sözleri ayıklamadan her haliyle ezberleyim. Ve susuzluğumun iftarında senin cümlelerinle başlayayım sonsuz mutluluğa..
*
Bir bavul dolusu gülüşlerini saklıyorum yüreğimin en taze yanında. Sen yolların tozunu alırken ben sana mevzilenmiş baharlara meylediyorum içimin bozkırlarını. Bir cümleyi iki dudağımın arasında kundaklayıp senli bir mutluluğa yoruyorum her yağmuru. Yağan, dolan ve taşan ne kadar damla varsa yürütüyorum yüreğimin karasal ikliminde. Ne vakit bir umutsuzluk özlemi düşse, sana gelen yollarda bir tetik daha düşürüyorum. Ekin bahçelerinden uzayıp yol kenarlarındaki binlerce hektar üzüm tarlalarına hediye ediyorum gece yolculuğunun sırt ağrılarını..
*
Bardaktan boşalırcasına yağmur yağmalı. Bulutlar tepelerindeki taşları/ su damlacıklarını dökmeli. Ama ellerimizde tek bir şemsiye bulunmalı. Akan her damlanın yakasına bir umut iliştirmeli. Biraz da mutluklardan filiz vermeli. Sonra yağmurun sesinden yankılanan bir şarkıda delilerce dans etmeliyiz. Rengarenk balonlar uçuşmalı, yer gök gözlerimizin rengne boyamalıyız. Ve biz sevdaya soyunduğumuzda rengarenk şekerler gökten yağıp şiir yüzlü çocuklarının ceplerine dolmalı.
*
Susuzluğunu ihbar ederken hangi damarından taşırdın denizlerin tuzunu.
İki dudağına tenezzül eden cümleleri hangi ayazınla susturdun da ödülsüz
kalan yetim şarkıların tacını giydirdin notlara. Sus/ma. Cümlelerin
ortasında susuz ve dilsiz halinle ayyuka çıkmasın içinde sakladığın
yalnızlığın…
*
Kaç kez gözlerimin perdelerinde uyandırdım acıyı ben. Kaç kez tokluğuma yaralarımı verdim de doyurdum suskunluklarımı. Sakalımın bir ucunda devşirme isyanlar biriktirirken diğer ucunda kaçak sevdaların yataklıgına soyundum. Sustum, sustuklarımdan bir suskunluğa yordum cümlelerimi. Gözlerimin içine bir hayat koydum. Her bir sayfasında binlerce portre var. bazen acıya tanıklık etmiş bazen mutluluğa şahitlik etmiş.
*
Acılardan mutluluk doğuran bir kadını seviyorum harf harf. Toprağa umut ekip bulutlardan rengarenk tebessümler sağan bir kadını seviyorum.
*
Bir günü daha bitiriyorum sevginle. Bir batımı daha gülümsüyor bize. İçimize mutluluk depoluyorken ay’ın aydınlığına ellerimizle isimlerimizin baş harflerini çiziyoruz. Yan yana, diz dize. Sonra binlerce yıldızları çağırıp gözlerimizin aydınlığını bağışlayıp gülümsüyoruz hayata. Sırt sırta…
*
Umutları sırtlandım senden sana dönüyorum. İç cebime istiflenmiş binlerce şiir, yüzümde hayata ithaf edilmek üzere binlerce tebessüm. Tozlu yol kenarlarından adını bilmediğim nice çiçeklerden bir mutluluk sözü alıp geliyorum sana. Bırak beni evinin kapısında bekleme. Gözlerini sana gelen bu adamın sesine yöneltip yorma yüreğini. Güneş toprağına kavuştuğunda bende yüreğindeki mutluluğa gülümseyeceğim.
*
Ceset toplayan kuşların ne suçu var bu aşkta. Bilir misin ki her bir cesete bir hayat verirler onlar. Sonra da bir sürüye bir umuda kanat çırpıyorlar. Saçlarını dağıtıp dağıtıp küskün bir ağaca mı yaslanıyorsun. Ve sen tenini tuza bastıkça ayaklarının altında ezilen karıncalara bakıp bakıp dargın mısın diye söylenmektesin..
*
Kenar boşlukları alınmış bir gazete sütunundaki manşetin on iki puntoluk sevdalıkların günü birlik yaşantılarından bertaraf ettim gönlümü.Suskulara yer açın ey harfler.Dağıtılmış ve bir daha iki yakası biraya gelmemiş sözcüklerin kuyruk acılarını iyi bilirim ben. Acının en kaymaklı halinde yaralandım ben
*
Koş, kan ter içinde kalana kadar koş diyorum sana. Topuklu ayakkabılarını fırlat gökyüzüne. Benek benek renklerin cümbüş eylediği eteklerine toz, boran ilişse de sen devam et bana varmaya. Sonra da bir rüzgarın ıslıklığına kulak ver. Denize kıyısı olan bir köyün şiir yüzlü çocuklarıyla bekle beni. Ellerinizde kutu kutu çikolata, kutu kutu şekerler. Ve ceplerinde mavi bilyeler. Bekle beni. Doğum sancısında gözlerim. Az kaldı gözlerindeki bahara doğmaya az kaldı. Umut olmaya, mutluluk safında Elife niyetlenmeye az kaldı..Kum saatinden sen akıyorsun. Vakitlerden sen..Mevsimlerden sen.
*
Ey gözlerime bahşedilmiş mutluluğum. Bozkırlığıma ellerinle ektiğin umutların yüzümde bir tebessüm tazeliği. Gelen, giden her bir yüreğe kahverengi mutluluklarımdan ikram ediyorum. Bir fincan huzur eşliğinde. Sesimin masalımsı tonlamasından varlığına bir ses daha atfediyorum. Ve de avuçlarının çizgilerine bana öğrettiğin umutları hediye eyliyorum. Yaşadığım her an, varlığını binlerce mutlulukla ölümsüzleştireceğim.
*
Dualarımda suç üstü yakalanmış iken çocukluğum, Sal beni cam kenarı özlemlere.. Ve dudaklarındaki suskunluğunla öldürmeye devam et beni. Devşir beni bensizlikle.. Ve durma sakın.. Ellerimle yeşerttiğim düşlere basmaya devam et.. Bakma gözlerimin içindeki gözlerine. Yakma içimde söndürdüğüm bisiklet sevdası çocukluğumun buzdan renklerini… Ve söyleme / Komşumuzun bahçesinden çaldığım erikleri.. Ve sakın dillendirme. Senin için işlediğim faili meçhul cinayetlerimi.. Ve saçlarını örmek için gökyüzünden çaldığım gökkuşağı için sakın beni ihbar etme. " Bir Dua Asılı Kaldı Dudaklarımın İki Yakasında " adlı denememden
*
Yine bir akşam üstü. Yine seni bana getiren bir gemi. Özlemini bakır bir çaydanlığa demleyip iki küp şekerli huzurla yudumluyorum. Sonra da içimdeki her bir boşluğa denk gelecek kadar seninle dolduruyorum. Seni damarlarımdan taşırıp hücrelerimi gözlerinin hayatımsı rengiyle boyuyorum.
*
Tıknaz ve yeknesak bir cümlenin ortasına bir bağdaş kurdum. Seni anlatmaya cüret eden bir dudağının yakasına yapıştı elim. Sorgusuz sualsiz bir ölüm peydahladım belirtili belirtisiz öznelerine. Yama yapılmış yaralarına tuzu bandırıp bandırıp içirdim. Bir öksürük parçaladı içini. Bendeki sevdayı anlatmayan masalın katline soyundum, bir alfabeyi alnı ortasından vurdum. Katilim ben, evet seni anlatamayan bir harfin katline boyandım. Yaşasın sevda, yaşasın aşk..
*
Çoğul bir yalnızlığının kekeme ölümünü bahşet dudaklarıma. Vur soğuk bir kelepçeyi düşlerimin jilet yarası taşıyan yüreğine. Ama beni umuttan, mutluluktan vazgeçiremezsin. Tekil bir intihar düşmektesin biliyorum, kundağımda bir umutsuz bir vaka ama gözlerimin kirpiklerinde yanan bir denizin mavi derinliğinde büyütüyorum seni sensiz..Kapat artık kapılarını, ilikle artık iliklerini sorgularınla ve yavan bir yara ile sar bedenini. Bağışla artık bir ekmek bereketindeki beyaz duvağını göç yolu üzerindeki umut çığırtganlara..
*
Umutsuzluğu harç yaptığın bir evin altında kalacak sensin ey sevgili. Bile bile bu ölümsüz bir yarayı kaşımak nedendir, niye bu ısrar. Sana kocaman bir dünya vaad edemem ama nihavent sesinden yankılanan şarkılara eşlik eder, dudaklarımı dudaklarına büker ve yüreğine eğilir Ahmet Günbay Yıldız üstadımdan alıntı yaparak " kendinle başladığın yolda benimle devam eder misin ? sorusunu fısıldarım ve binlerce seni seviyorum cümlesini hayata bağışlarım.
*
" Vira bismillah " diye çıkmış
Balıkçı teknelerinin ağına takılmış
Binlerce balığı
Yeniden mavilere salmak.
Demir kafeslerde avutulmuş
gurbet kuşlarını
Gökkuşağında uçurtmalar uçurtmaya yollamak.
ve dört parmaklı bi mapushane köşesinde
İdamını bekleyen bir annenin ismini
Yeşil bir bahçenin en taze çiçeğine bağışlamak.
Ve kutu kutu bayram sevinçlerini asmak,
Köhne barınakların içindeki
Soba kurumlarının yüzlerini bile kirletemediği
Şiir yüzlü çocukların nemli gözlerine.
*
Bir düş düştü düşsüzlüğüme. İlkin taş bebeklerin susuz çığlığında aradım seni, sonra bezden yapılmış kız çocuğunun saçlarında. Tel tel döktüm yüreğimi avuçlarına. Nadasa bırakılmış bozkır gibiydi yüzüm, hiçbir tebessüm çiçek vermezdi bahçelerimdi. Yavandım, yalandım ve koca bir yandım kısırlığın yüzüne aşikar. Ama sen geldin, umut dedim sana. Yar edindim kendime pay edilmiş paydan. Kısır gövdeme inat bir düş yeşerttim. Bir iskelenin aydınlık yüzünde bezden bebeklerle bekliyorum seni..Sende bana gelirken kargo paketiyle yolladığım mavi bilyeleri getirmeyi unutma emi
*
Gökyüzünden mutluluk sağnağı, elllerimizle umuda bir ağ atıyoruz yürüdüğümüzün yüreğine denk gelecek şekilde. Acıya tek bir zırnık vermiyoruz. Acıya tokuz biz. Mutluluğa, umuda aç iki nefesli bir dünyanın sevdasıyız biz. Sonra bir ekmek arası huzur niyetine yolcu ediyoruz göçmen kuşları. Bir küçük balıkçı kulübesinden yıldızlara selam yolluyoruz. Ateşe yarenlik, suya mahzenlik ediyor gönüllerimiz. Velhasıl sevgili, bir sen bir ben ve biz koca bir ömür oluyoruz. Ölümü öldürmekten vazgeçiyoruz. Ölümü avuçlarımızda açmış bir gül tezahür ediyoruz, umudu ise hayat diye geçiriyoruz nüfusumuza. Ve güller yağarken saçlarımıza bir kır düğünü başlıyoruz el ele yüz yüze koşa koşa ölüme gittiğimiz yerde..
*
Sevda için bir umut için savaşmak bu. Kaybettiğin sadece o savaşın hüznü için kendini boğduğun ve umutsuzluğa gebe kaldığın an’dır. Tıpkı elindeki ekmeği yere düşürdüğünde onu yerden kaldırıp alnına sürüp bereketine şükretmektir. Hayatın içinde hepimizin bir savaşı var hem de amansız belki de kimilerinin bu savaşı tek başına. Yenilecekleri aşikar olsa da savaşmak. Elinde silah, teçhizat olması gerekmiyor bunu yapabilmek için. Her şeye inat her olumsuzluğa inat nefes almaktır savaşmak. Gelemeyeceğini bilsen de dört gözle beklemektir savaşmak. Ne olur savaşın aşk için. Saflarınızı mutlulukla ve umutla sıklaştırın ve kaybetseniz de sadece içinizdeki hayata bir şey olmayacak. Biraz hüzün biraz gözyaşı. Bırakın her sabah yatağınız tek başınıza kalabiliyor olmak, isteklerinizi dertlerini ve çığlıklarınızı anlatabiliyor olmak, ellerinizi ve ayaklarınızı istediğiniz gibi oynatabiliyor olmak ve dilediğiniz süre gülümseyebilmek. Bırakın hayat size istediğiniz ya da hayal ettiğiniz hiçbir şeyi vermemiş olsun ama siz olursa olsun hayata dair bir miktar umut besleyin. Nefes aldığınızı bir tebessüm ile şükrediniz. Biliniz ki herkesin bir derdi var dertler bitmez. Ama umut ve mutluluk bugün yanınızda olmasa da bir gün mutlaka sizinle olacaktır." Hayat umut ettiğin kadardır."
*
Gökyüzüne kanat çırpmış göçmen kuşlar gibi mutluluğum. Gittiği her yere umut taşıyorum. Gece karanlığa kafa tutuyor, gündüz güneşe isyanlar büyütüyorum. Çünkü gecenin karanlığı sırtımdaki heybemde taşıdığım yıldızlar ilişir, gündüz güneş ıslak mutluluklarıma sırnaşır. Ama ben aldığım her nefeste büyütürüm sevdamı. Edindiğim ve öğrendiğim umut kadar yaşayacağımı biliyorum. " Hayat umut ettiğin kadardır "
*
Uzaklığının her bir metresine yazılmış binlerce destan var içimde. Canımdan bir can dedim ben sana. Asla ve de kati sen benim her şeyimsin. Gözümü açıp her an damarlarımda hayata dair yorduğum nefessin sen..Asla ben ve sen olmadık. Hep biz’dik. Hep bir’dik. Ve dimdik. İki nefesli tek yürektik biz. Acıya tok, sevdaya aç iki kaçak, Cennete yürüyen iki çocuktuk. Sen ellerinde deniz kabuklarıyla ben avuçlarımda ter içinde cam bilyelerimle yakalanmış iki mahcup yürek.
*
Daha kış gelmeden bir ölümü içiriyorsun dudaklarına. Sana dar gelen o sonbahar elbisesine ilmek ilmek intiharlar işliyorsun. Oysa sen oysa sen; eteklerinden umutlar saçan kadındın bende. İçinde bir işgale açtığın yer kadar bir umut paydası bırak. Sonra da bir sabahçı kahvesinde demlenen sevdamızı yudumla. Ve öldüreceksen kendini, ilk önce beni intihar et. Sonra da en çok sevdiğin bir sonbahar günü koş toprakta çürümeyen kemiklerime ve sarıl hiç bırakmamacısına..
*
Taksirli bir suçtan yargılanan bir tövbeyi hangi Bismillah temize çeker ki. Hangi zımni ayrılık bir tutam aşkı kan kustarmadan el çektirebilir ki. Azarlanan bir nefsin her iki yanına giren kahpe bir karanlık ne zaman aydınlığın üzerine küfrü giydirmeye yeltenebilir ki.
*
Bir tas çorba koca bir hayata eşdeğer. Bir kuru ekmek aç yüreklerin en zengin sofrası. Sahip olduklarımızın kıymetini bilmek. Konuşabiliyor, yürüyebiliyoruz, görebiliyor ve hissedebiliyoruz. Sıkıntılarımız yok mu, çaresizlik anlarımız hiç olmadı mı. Elbette ama ne olur hayat o kadar kısa ki yaşadığımız her bir an geri dönülmez bir yol. Aldığımız her bir nefesin geri dönüşü yok. Zaman en büyük kıymet.
*
Yollar. Uzayıp giden yollar. Yol üstü molalarına, keşişen umutların sessiz özlemi yansır. Her bir biletin öyküsü, her yolun her yolculuğun bir bekleyeni vardır. Hiç kimse istenmediği bir yere gitmek istemez. Yollar hep umuttur, kavuşmadır. Bir cenazeyi taşısa da yollar, meftunun toprağına kabrine kavuşmasıdır aslı.
Popularity: 1% [?]

Silinmesin *T6952550267*DOSYA GÖNDERME FORMU(HUKUK)YARGITAY 20. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA ANKARADOSYAYA İLİŞKİN BİLGİLERMAHKEMESİKARAR TAR...